Nasıl Atatürkçü Olunur, Nasıl Olunmaz?
Yekta Güngör Özden değerli bir hukukçumuz, yol gösterici bir aydınımızdır. Bir Atatürk âşığıdır, Atatürk hakkında çok eser vermiştir. Bunlardan Atatürk ve Atatürkçülük 1 adlı kitabında sık sık dönüşler yaptığı bir husus da “Atatürkçü kimdir, nasıl Atatürkçü olunur” konusudur. İlgimi çekti, yazdıklarını derledim, aşağıda sunuyorum.
***
Atatürkçülük sözle olmaz, “ben Atatürkçüyüm” demekle olmaz. Rozet takmakla, nutuk atmakla, resim asmakla Atatürkçü olunmaz.
Sözlerini yinelemek, büst ve heykellerini dikmek, toplantı düzenlemek, miting ve yürüyüş yapmak, adını anıp saygı açıklamakla Atatürkçü olunmaz..
Atatürkçü derneklere üye olup bununla yetinmekle, sadece yazıp çizmekle, olup biteni eleştirip durmakla Atatürkçü olunmaz.
Atatürkçüler çoğunlukla anma günlerinde dayanışma sergiliyor. Birliktelikleri bu sınırı geçemiyor. Gericilerin dayanışmasını gördükçe utanıyorum.
Atatürkçü olmanın temel koşulu “adam” olmaktır. Sözde değil, özde Atatürkçülük esastır. Söylem ve eylem birliği olmalıdır. İlkeli ve tutarlı olmak, devletin tekliğini, ülkenin tümlüğünü, ulusun birliğini ödünsüz korumak gerekir.
Atatürkçülük, ona tapmak, onu putlaştırmak, tabulaştırmak değil, büyük bir gerçekçilik, değerbilirlik duygu ve düşünce beraberliğiyle, onun Türkiye’yi Türkiye yapan ilkelerini benimsemek, savunmak, yaygınlaştırıp kökleştirmek, ona bağlılık, gösterdiği yolda onu aşmaya çalışarak ona yaraşır olmaktır.
Gerçek bir Atatürk devrimcisi, kendi öğretisini herkesten iyi bilir.
Atatürkçülük bilgi, ahlak, beyin ve yürek işidir. Gerçek Atatürkçü, Atatürkçülüğü bir davranış ve yaşam biçimi olarak benimser. Ülkesinin kaynaklarını yabancılara peşkeş çeken, ulusal çıkarları göz ardı eden, şeriatçılara omuz veren tahkimci, özelleştirmeci, ırkçı, baskıcı ve zorba uyduruk milliyetçilere karşıdır.
Atatürkçü, Atatürk’e yaraşır olmak çabasıyla onu geçercesine çalışıp ilkelerini savunup koruyandır. Atatürk’ü anlayıp anlatan, tanıyıp tanıtandır.
Atatürk’ün bize miras bıraktıklarını güçlendirebildik mi? Sözlerini tuttuk, ona yaraşır olmaya çalıştık mı? Bilimin yol göstericiliğinde ulusal eğitimi sürdürebildik mi? Ulusal varlıklarımızı, doğal kaynaklarımızı, tarihsel değerlerimizi, devletimizin tek’liğini, ülkemizin tüm’lüğünü, ulusumuzun bir’liğini özenle ve ödünsüz savunuyor muyuz?
Atatürkçü olmak “bugün yaşasaydı ne yapar, ne söylerdi” diyerek, O’nu aşmaya çalışarak O’na yaraşır olmaktır.
Atatürk’ü anlayıp anlatmalı, bugün aramızda olsaydı daha neler yapabileceğini kestirerek çalışmalıdır. Atatürk ilkelerini sağlıklı yurttaşlık bilinciyle kavramak zorundayız. Atatürk’ü örnek alarak “yaşasaydı, günümüz koşullarında neler söylerdi, neler yapardı” diye akılcı yorumlarla, Atatürk’çe düşünüp Atatürk’çe çalışmakla sorunlarımızı çözmeliyiz. Yabancılara el açarak, dizleri titreyerek ayakta duramayız.
Büyük Atatürk’ün Ruşen Eşref Ünaydın’a fotoğraf yazısını, gençliğe Seslenişini, 6 Şubat 1933 Bursa Konuşması’nı, “hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir” olmak üzere sözlerini, özdeyişlerini, kendisini her zaman aradığımız ve andığımız gibi unutmayacağız. Yaşasaydı ne yapardı, onu yapacağız.
***
Böyle demiş, Sayın Yekta Güngör Özden… Kısacası:
Nasıl Atatürkçü olunmaz? Sırf rozet takarak, resim asarak, nutuk atıp toplantı düzenleyerek, lafla, sadece yazıp çizerek, onu bunu eleştirerek Atatürkçü olunmaz. Atatürk’ü tabulaştırarak Atatürkçü olunmaz.
Nasıl Atatürkçü olunur? Çalışkan olarak, bilgili, ahlaklı, yürekli olarak... O’nun ilkelerini herkesten iyi öğrenerek, içtenlikle benimseyip savunarak, Atatürk’ü gerçekten anlayıp anlatarak Atatürkçü olunur. Atatürkçü olmanın söylem ve eylem birliği gerektirdiğini, Türk ulusunun birliğini Türkiye’nin çıkarlarını korumanın, birinci görevi olduğunu bilip bunun gereğini yaparak Atatürkçü olunur. “Adam” olmaya, Atatürk'e yaraşır olmaya çalışarak, her doğan güne,“O bugün yaşasaydı ne yapardı” diyerek başlamakla Atatürkçü olunur.
Ben kendi hesabıma, bu ileri yaşımda bile hayatımı sık sık gözden geçiriyorum; bir Atatürkçü olabilmek için bütün çabamı gösteriyorum, göstermeye de devam edeceğim.
1 İleri Yayınları, İst., 2004.
Prof. Dr. Cihan DURA, 21 Nisan 2015