Nasıl diz çöktüler
Gandi, hâtıralarının Türkiye ile ilgili bölümünde özetle diyor ki:
-“Biz Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyanın en güçlü devletlerini dize getiren bir büyük devlet olarak tanıdık. Türk Milleti’nin emperyalistlere karşı verdiği mücadeleden ilham da altık. Fakat Atatürk öldükten sonra Türkiye küçük bir Balkan Devleti derekesine düştü!”
Doğru mu söylüyor?
Doğru söylüyor.
Peki nasıl olur da dünyanın en güçlü devletlerini dize getiren bir millet, Gazi’nin kaybından sonra küçük bir Balkan Devleti haline gelebilir?
Şöyle olur:
Emperyalistler, önce müstakbel idareci kadroyu seçerler. Bu idareci kadronun ecnebi mekteplerinde, yani kendi okullarında okuyup, eğitilmiş olmasını tercih ederler. Soyunu-sopunu, cinsini-cibilliyetini araştırırlar. Milliyetçilik meselesindeki hassasiyetini ölçerler. Kanı bozukları, nesebi gayrisahih olanları, rum-ermeni döküntülerini, yahudi dönmelerini, Türk soyunun evladı olmakla iftihar edenleri değil de Türkiye’li olduklarını söyleyip geçenleri seçerler.
Türk ırkının evlâdı olmakla beraber, Türklüğün çok önemli bir ayrıcalık olduğunu fark etmeyen şöhret düşkünü muhtelif dangalakları da bu kuru kalabalığın arasına mosturalık hıyarlar olarak yerleştirirler.
Bunları siyaseten desteklerler.
Ecnebi şirketlerin acenteliğini vermek, ecnebi bankaların Türkiye’deki şubelerinden kredi sağlamak, ecnebi bankalarda hesaplarına para yatırmak vesaire gibi avantalarla bu müstakbel hainleri satın alırlar. Karılarıyla, kızlarıyla, evde kalmış baldızlarıyla fingirdeşmelerine göz yumarlar. Hattâ onlara, “aslında birer elaman olan” metres veya sevgili de bulurlar.
Ayıplarını veya edepsizliklerini kamera veya üstün teknoloji ile çalışan dinleme cihazlarıyla tespit ederler. Bu kasetlerin, icap ettiğinde ünlü televizyon yapımcılarına postalanacağını veya elden teslim edileceğini ihsas ederler.
Genellikle işi kırık avukatlardan, beceriksiz doktorlardan, din ticaretiyle iştigal eden sahte softalardan, tafra satmaya hevesli kasaba eşrafından ve Diyarbakır pavyonlarında artist simsarlığı yaparken eroinden vurduğu para sebebiyle siyasete ithal edilen altın dişli deyyuslardan oluşan bu minyatür sosyal mezbele, sistem çıkarlarının Türkiye’nin menfaatlerinden önce korunması lâzım geldiğine yürekten inandırılınca geriye bir tek işlem kalır:
Artık ihanete çeyrek kala vaziyetinde dolaşmakta oldukları hâlde, kendilerinin liberal, demokrat, solcu, sağcı veya İslamcı birer dava adamı olduklarına gerçekten samimiyetle inanan bu adamcağızları muhtelif siyaseti partilerin üst kademelerine yerleştirmek!
Ve oyunun bozulmasını önlemek için bunların tümünü Türk Milliyetçilerinin üstüne göndermek!
Nala ve mıha muhtaç olduğumuz bir dönemde, temsil ettiğimiz medeniyetin bir tek mermisini bile kullanmadan, dünyanın en güçlü devletlerini dize getirdiğimiz hâlde, şu Barzani’nin önünde bile diz çökmemiz bundandır.
Necdet SEVİNÇ, 22 Ekim 2004