NATO için YPG terörist değil ortak
NATO'nun 70. kuruluş yılına denk gelen liderler zirvesi, Londra'da yapıldı. Kritik karar ve gelişmelere ilişkin beklenti ve yorumların aksine dağ fare doğurdu dersek yanlış olmaz.
2018'deki Brüksel zirvesinde Suriye'den Kuzey Kore'ye, terörle mücadeleden çok yüksek hazırlıklı NATO gücü dahil kuvvet yapısına kadar geniş bir yelpazede ve detayda 79 maddelik bir bildiri yayımlanmışken, Londra zirvesinden 9 maddelik bir bildiri yayımlandı.
Londra bildirisinde en uzun madde Rusya ile ilgiliydi. Ve en dikkat çekici olan Rusya'nın saldırgan tutumunun Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliğine tehdit oluşturduğunun ilk defa söylenmesiydi. Çünkü önceki yıllarda Rusya'nın faaliyetlerinden duyulan kaygı ifade ediliyordu.
Londra'da yeni olan Çin'in küresel politikaları ve artan nüfuzunun fırsatlar yanında Batı ittifakına yeni meydan okumalar oluşturduğunu ifadesiyle Çin'in de NATO dokümanlarına girmiş olmasıydı. Böylece NATO yeni tehdit arayışında listeye yeni bir aktörü de dahil etmiş oluyordu.
Zirve öncesinde Türkiye cephesi açısından gündemde olan konular NATO'nun güncellenmesi, Suriye ve YPG idi.
Erdoğan'ın açıklamasından güncellemeden kastının ne olduğu anlaşılmamakla birlikte, Macron'un NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti açıklamasıyla birlikte ele alındığında NATO'nun genişlemesi ve karar alma mekanizmasının incelemesinin gerektiğinin vurgulandığını söyleyebiliriz.
Tam olarak bunu karşılaşmasa da Londra bildirisinin 7. maddesinde Genel Sekreterin danışma mekanizması dahil NATO'nun siyasi boyutunun geliştirilmesine yönelik bir çalışma yapmakla görevlendirildiği görülüyor. NATO'nun siyasi boyutunun geliştirilmesi çalışmasının nereye evrileceğini, bu ifadeyi dikte edenlerin nihai hedefinin neler olduğunu önümüzdeki aylarda veya yıllarda göreceğiz.
Belki biraz fazla iddialı olacak ama 21. Yüzyılın yeni dünya düzeninde NATO acaba BM'nin yerini almaya mı hazırlanıyor diye sorup buna şimdilik noktayı koyalım.
Zirvenin ana gündem konularından biri olacağı söylenen ama Londra bildirisinde olmayan diğer konu Suriye. Zirvede Almanya'nın önerisi olan Suriye kuzeyine uluslararası güç gönderilmesi konusu görüşülecekti.
Londra bildirisinde yer almasa da, 2018 bildirisinde Suriye'deki durum ve oradan Türkiye'ye yönelik tehditlere nasıl karşılık verileceğine ilişkin ilginç kararın halen geçerli olduğunu hatırlatalım.
Suriye konusu zirve öncesi Erdoğan, Macron, Merkel, Johnson arasındaki 4'lü zirvede ele alındı. Ne konuşulduğunu da, Johnson'un ofisinden yapılan açıklama metninde görüyoruz.
Açıklamada dikkat çekici olan Suriye kuzey doğusuna yani Fırat'ın doğusuna insani yardımın ulaşmasının sağlanmasındaki mutabakat. Bunun da sınır geçişini de kapsayan BM temelli bir mekanizmaya dayanması isteniyor.
Fırat'ın doğusunda Türkiye'nin Barış Pınarı harekatıyla kontrol ettiği alan dışında Rus, Amerikan ve Suriye askerlerinin nüfuzunda ama SDG/YPG'nin kontrolünde bir sözde özerk yönetimin olduğu biliniyor.
Evet tabi ki ihtiyaç olan yerlere insani yardım mutlaka ulaştırılmalı. Ancak BM gözetiminde olacak bu insani yardım ulaştırılması faaliyetinin nasıl olacağı, yardım ekiplerine eşlik etmek korumak vs için bir uluslar arası güç ihdas edilip edilmeyeceği önemli. Açıklamadaki sınır geçişinden kastın Fırat'ın doğusundaki Suriye-Türkiye sınırı olduğu anlaşılıyor. Hal böyle olunca sınır açıldığında karşı taraftaki muhatabımız kim olacak?
İnsani yardımların sonunda bölgenin yeniden inşası da söz konusu olduğunda sınır geçiş vs konusu Türkiye'nin SDG/YPG'yi resmen muhatap almasına yönlendirmez mi?
Türk kamuoyu için en önde gelen konu ise YPG'nin terör örgütü olarak kabul edilmesi hususuydu. İktidar NATO'nun böyle bir prosedürü olmadığını bilmesine rağmen konuyu işledi ve gündemde tuttu. Ama gördük ki Türkiye'nin YPG'ye karşı Baltık savunma planını bloke ediyor tutumu sözde kalmış. Zirvede ne YPG konuşulmuş ne de Türkiye bir şart vs ileri sürmüş.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'in basın toplantısındaki açıklamasından anlıyoruz ki, YPG konusunda NATO içinde farklılıklar varmış. NATO içindeki farklılık aslında Türkiye ile diğer üyeler arasındaki farklılık. Türkiye hariç hiçbir üye ve kurumsal olarak NATO, YPG'yi terör örgütü olarak görmüyor.
Peki nasıl görüyorlar? O da Stoltenberg'in açıklamalarında gizli. Yani şeytan ayrıntıda gizli.
Stoltenberg, basın toplantısında PYD ve YPG'yi Kürt gruplar olarak tarif edip o konuyu kapatıyor ama devamında bütün NATO üyeleri ve NATO kurum olarak IŞİD Karşıtı Koalisyonun üyesi diyor. Terörle mücadele kapsamında bu koalisyona destek veriyoruz diyor.
IŞİD, Koalisyonun listesinde SDG/YPG yok ama bütün koalisyon yetkilileri SDG/YPG'yi koalisyonun karadaki en önemli ortağı olarak tanımlıyor ve birlikte yapılan operasyonları anlatıyorlar.
Bu durumda NATO ve NATO üyeleri SDG/YPG'yi nasıl görmüş oluyor? Ortak.
Hal böyleyken NATO, YPG'yi terör örgütü olarak kabul eder mi? Bu zirve esnasında hem ABD hem Fransa'dan YPG'yi terör örgütü görmüyoruz açıklaması gelmedi mi zaten?
İşte ayak oyunu burada ortaya çıkıyor. Türkiye de IŞİD koalisyonun üyesi olduğuna göre Türkiye-SDG/YPG arasında, kağıt üzerinde de olsa, nasıl bir ilişki varmış görüntüsü ortaya çıkarılıyor sizce?
Cahit Armağan DİLEK, 7 Aralık 2019
cahitdilek@yahoo.com