NEDEN DEĞİL, ‘NASIL’ BİR HAYIR
Türkiye’de halkoylaması yapılacak ya ; kimileri ‘evet’ diyor kimileri de ‘hayır’ diyecek.
Ve ülkenin sözde önde-gidenleri ‘Aman kamplaşma olmasın, aman kırıcı olmayalım’ derken, arkadan gelenler habire silahlanıyorlar, örgütleniyorlar, ‘Örtülü-örtüsüz ödenek’ten yardım alıyorlar.
Sırtları sıvazlanıyor.
Adamlar, ayıp olmasın diye ‘iç savaş’ demeyelim ama, bir ‘çatışma’dan yanalar.
Bunlar ‘demokratik yoldan gelip demokratik yoldan gitmeyecek olanlar ve onların adamaları’.
Ayrıntısına girmeyeyim ama, bendeniz ‘evet’ de çıksa ‘hayır’ da çıksa, bu ülkede bir ‘hesaplaşma’nın olacağını, öngören değil, bilenlerdenim.
Bu savımı binbir kanıtla kanıtlayabilirim.
Zaman zaman da, kimi ip uçları veriyorum zaten.
Gelelim Seferberlik Öyküsüne
9 Eylül 2009 tarihinde, 9 askerimizin şehit edilmesi üzerine, Türkiye’de ‘bölücü terör’e karşı bir ‘genel seferberlik’ yapılması gerektiğini yazdım.
Türkiye’de ‘genel seferberlik’i ilk dillendiren kişi olduğum söylenebilir.
2010 ve 2012 yıllarında da benzer yazılarım var (1).
Demek ki, diyorum, “ ‘genel seferberlik’, ulusça olağanüstü durumlarda takınılan ‘genel tutum’un betimlenmesinden başka bir şey değildir.
Ulusça katılmak zorunluluğu, en azından ‘katılmama özgürlüğü’ne yer vermez.
Olağanüstü durumlarda olağan kimi ‘hak ve özgürlükler’ de askıya alınabilirler.
Ve içinde bulunduğumuz bu hallerden çıkış için o-haller gerekli olabilir.”
Sonra şunları da ekliyorum. “Anayasa, yasa ve hukuku tanımayan anti-demokratik bir hükûmet Devlet-Ulus’u Devlet-i Deyyusa çevirmiş bulunmaktadır.
İllerde devleti temsil eden valiler bunun en canlı örnekleridirler.
İç İşleri ve Dış İşleri Bakanları etnik ve dinsel terör örgütleri ile içli-dışlıdırlar. (Beşir Atalay, Muammer Güler, Efkan Ala ve Ahmet Davutoğlu’ndan sözediliyor)
Hükûmet etmeyi salt halka hükmekmet sanan Hikmetyar tayfası devleti ele geçirmiş bulunmaktadır.
Bu hükûmetten ulusal bir seferberlik tasarısı beklemek ‘ulusal devlet’in doğasına aykırıdır.
Genel seferberlik, ulusun devleti fethedeceği bir seferberlik olabilir ancak.
Yurtta barış, bölgede barışı sağlayacak olan.
Devlet-Ulus’u ulusal devlete döndürebilecek.
Salt demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti değil; ama cumhuriyetçi, ulusalcı, halkçı, laik, devletçi ve devrimci bir devleti öngören..
Seferberlik demek devimcilik demektir zaten, hareketçilik yani.
Ama ulusal bir bir hareketçilik.
Halkçı ve laik.
Devletin ulusun devleti olmasını isteyen bir hareketçilik.
En genel anlamıyla demokratik..
Ve devrimci.
Sürekli kendini yenileyen, anti-statükocu bir hareketçilik.
Şimdi yeniden sorulabilir; Türkiye bir genel seferberlik ortamında mıdır değil midir?”
2009’lar, 2010’lar ve 2012’ler geçmiş 2017 yılına gelmiş bulunuyoruz.
‘Genel Seferberlik’in gerekli ve yeterli koşulları daha bir oluşmuş mudur oluşmamış mıdır?
Hele ‘Rakka-Musul’ gibi ‘ütopik hezeyanlar’ da eklenince, şarkıda söylenildiği gibi “Belki bir sabah geleceksin lâkin vakit geçmiş olacak
Gönül hicrân şarabından yudum yudum içmiş olacak
Güzel de olsa inanmam artık senin sözlerine, bahar bitmiş olacak”.
İşte ‘Arap Baharı’na benzetmek gibi olmasın (niye benzetilemeyekmiş o da ayrı bir konu ya) ‘Türkiye Baharı’ tam da 16 Nisan’da başlayacak.
‘Evet’ de çıksa başlayacak, ‘Hayır’ da çıksa başlayacak..
Bu ‘Halkoylaması’, ‘Tanrının bir lütfu’ olmuştur.
Türkiye’de salt ‘Devlet Düzeni’ni değil ama ‘toplumsal düzeni’ de tümden değiştirip, postmodern-feodal, ya da ‘Mafyatik tarikat’ düzenine çevirmeye çalışanlara ‘Hayır’ denilerek, ‘demokratik’ yoldan bir ‘uyarı’ verilecektir.
Ve bunlar, en azından ‘Anayasal sınırlar’ına çekilmez ve yaptıklarının hesabını vermeyecek olurlarlarsa, ona da 17 Nisan’dan sonra bakılacaktır.
Ancak ve ne var ki, hile ve şer ile, ‘Evet’ çıkacak olursa; bunlar yine Anayasal sınırlara çekilmek ve yaptıklarının hesabını vermekten kaçınamayacaklardır.
Çünkü ‘Evet’ denilecek ‘anayasa değişikliği’, bir başına, ‘anayasayı tağyir, tebdil ve ilga’ya evet demektir.
Meclis’te ‘evet’ diyen 0 345 ‘vekil’, (déjà), bu ‘ihanet suçu’nu işlemiş bulunmaktadır.
Şimdi onların halkoylamasında ‘işleyecekleri suç’ların sayım ve gruplandırılması aşamasındayız.
Ve onlara, Bilal oğlanın kayınpederi gibi, yataklık yapanların da ortaya çıkması için bir fırsat doğmuş bulunmaktadır.
Bu halkoylaması süreci, ‘yataklık yapanlar’ın tespit ve kayıt sürecidir.
Türkiye’de ‘demokratik olgunluk’ gibi, boş kelamların ise zerre-i miskal değeri yoktur.
Bu saptamaları ‘aşırı’ bulanlara da bir çift sözümüz olsun:
‘Bağdat oradaysa arşın burada’.
İki ay sonra, ak koyun kara koyun belli olacak, değil mi?
Ee benden size iki ay süre.
Ya da siz bana, fazla değil, iki aylık bir süre vermiş olun.
Haydi ‘Hayır’lısı.
Habip Hamza Erdem
(1)http://www.dunya48.com/habip-hamza-erdem/11660-habip-hamza-erdem-dilimde-biten-tuy