NEDEN KAPATMADILAR???
AKPnin kapatılmaması bizim için büyük bir sürpriz olmuştur.
Öyle ya 367 olayı ile türban konularında malum tavrı alan üyelerin adeta örtülü rejim değişikliği anlamına gelen dünkü karara imza atmış olmaları anlaşılır değildir.
Peki AKP neden mi kapatılmadı?
Bunun için bugünden itibaren çok şey yazılıp çizilecek.
Mesela bazı üyelerin demokratlığının ağır bastığı söylenecek.
Son tahlilde ülkenin kaosa girmesini istemedikleri yazılacak
Güneydoğuya dikkat çekilip üyelerin bölünme endişesi sebebiyle DTPye subap olan AKPye razı oldukları kaydedilecek.
ABdan ABDye küresel baskılara direnilemediği ifade edilecek.
Toplumsal gerilim ile kamplaşmaların istenmediği vurgulanacak.
Türkiyenin bekası ve imajı için AKPnin var olmasına razı oldukları söylenecek.
Keza bunlara ilaveten bazı çevrelerde de kapatılmasın yönünde oy verenler için çirkin iddilarda bulunulacak.
Belki rüşvet baskı ve şantaj iddiaları ortaya atılacak.
Ergenekon iddianamesi ile takas edildiği söylenecek.
ABD ve AB baskısına boyun eğildiği belirtilecek.
AKP yargı darbesi ile değil ekonomik kriz ile gitsin istendiği kaydedilecek.
AKPye son ikaz ve uyarının yapıldığı yazılacak.
Gelelim bizim hükmümüze?
Kim ne diyecekse desin artık geçmişler ola.
Tayyip Erdoğan artık ülkenin kayıtsız-şartsız tek hakimidir.
Bu hakimiyetin tesisinde Erdoğana verilen 27 Nisan muhtırası ile kapatılma davası müthiş bir rol oynamıştır.
Eğer bu iki teşebbüs olmasaydı Erdoğanın toplumdaki imajı ve havası doğal olarak zaten yerlerdeydi.
Tayyip bey ne zaman düşüşe geçti ise görünmez bir el devreye girmiş ve Erdoğanı kuyudan çıkarmıştır.
Türkiye ekonomide tartışmasız krizi yaşarken ve insanlar çıldırma noktasında bulunurken Tayyip Erdoğan açılan bu dava sayesinde imajını diri tutmuştur.
Göreceksiniz çok değil iki yıl sonra bu ülkede AKPye karşı zerre bir ses dahi çıkarılamayacaktır. Bugün yüzde 50lerde olan AKPnin medyadaki hakimiyeti kısa bir süre sonra fiili olarak yüzde 90ları aşacaktır.
Artık Erdoğana hiçbir kurum ya da örgüt gıkını bile çıkaramayacaktır.
Mahalli seçimlerin hemen sonrasında da yeni anayasa yapma bağlamında mahkemeye yeni üyeler sokulacak ve ele geçirilmemiş(Aslında ona ihtiyaç yok ya!) kurum kalmayacaktır. Kısacası 1940lardeki Milli Şef Modeli misali AKPnin parti Devleti fiilen yürürlüğe girecektir.
Tam bu noktada Hasan Celal Güzele bir sorum var.
Kendi kendine misyonlar biçen Güzel, dün TV 8de Gül ile Erdoğan neden gizli görüştü sorusuna verdiği bu cevaptan utanacak mı acaba?
- Cumhurbaşkanı ile Başbakan her yerde görüşür bırakın bunları de, Ahmet Necdet Sezerin gizli gizli görüştüğü, atadığı Anayasa Mahkemesi Üyelerine ne diyor onu sorun.
Soruyorum Hasan Bey Ahmet Necdet Sezer atadığı üyelere AKPyi sakın kapatmayın mı demiş yoksa?
Baksana ortaya çıkan sonuç budur
Yalnız Hasan Celal değil göreceksiniz onun ekseninde olan malum güruh bugünden itibaren aylardır sövdüğü Anayasa Mahkemesi ve üyelerine methiyeler düzeceklerdir.
Son sözümüz şudur;
Biliyordum ama dünkü karardan sonra artık gerçekliğine iman ediyorum:
Bu ülke Ankaradan yönetilmiyor.
HAYAL KIRIKLIĞI...
Ergenekonu kutsal kitap gibi görenlere goool!
AKP matbuatı için Ergenekon iddianamesi adeta kutsal kitap. Ergenekon örgütünün çöküşüyle beraber adeta herkes cennete gidecekti.. Öyle, zira sözde İslamcı medyaya göre Ergenekon şeytanla eşanlamlı. Aylardır varsa yoksa Ergenekon yayınları.. Ve sıkı durun, AKP matbuatının kutsal kitabına şimdi bir gölge düştü ve tamamı hayal kırıklığı içinde.. Ne midir bu gölge? TSKnın kurumsal olarak dışarıda tutulmasının altının çizilmesi ve de Tayyip Erdoğanın Mehmet Ağara verdiği ileri sürülen 60 milyon dolar.. Evet sözde dinci yalaka medya bu iki olgudan sonra iç geçiriyor... Ergenekonda yer alan bu iki husus bu güruhun gol yemesinden başka bir şey değildir... Komik olan Ergenekondaki sıradan şeyleri manşete çeken güdümlü besleme medyanın Tayyip beyin 60 milyon rüşvet vermesi olayını hiç görmemesidir.. Behey utanmazlar, bunu söyleyen sizin kutsal kitap gibi görüp beklediğiniz iddianame, niçin bunu görmez ve haber yapmazsınız.. İşte bu cenahın gerçek yüzü ve hadiseye bakışı budur... Tam bu noktada soralım, Tayyip Erdoğan niçin susuyor. Bak Deniz Baykal hakkındaki iddiaları yalanladı. Erdoğanın susması yoksa kabullenmek midir? Öyle ya, bizde sükut ikrardan gelir diye bir özdeyiş var.. Erdoğan herhalde 60 milyon vermemiştir, ama yine de açıklama yapmak durumundadır. Peki susması neden mi? Erdoğan yalanlasa iddianameyi çürütecek, ki o işine gelmiyor. Tayyip bey düşündü taşındı ve sanki iddiayı muhatap almayarak iddianamedeki iddialara arka çıktı.. İyi de suçlamaları muhatap almadan kurtulamazsınız. Hukukta böyle bir şey var mı?
EKSİK VAR..
Livatacı haham ortada; o binbaşı kim?
Adı Tuncay Güney. Namı diğer Ergenekon ispiyoncusu. Soruşturma onun evinde bulunan 6 çuval evrakla başlamış ve her şey o sözde belgeler çerçevesinde yürümüştü... Tuncay Güney için pek çok şey yazıldı çizildi de bir şey eksik kaldı.. Güney 2002 yılında Organize Suçlar Bürosuna ifade verirken kendisinin livata (Erkek erkeğe ilişki)yaptığını söylemiş. İmzalı beyanı var. Livata partnerlerini bile açıklamış. Şimdi tam bu noktada soralım; livatacı olan ve Türkiyeden kaçmak zorunda kalan ve de ABDden anında 10 yıl oturma izni alıp Kanadada hahamlığa başlayan birinin arkasına takılıp onun evinde yakalandığı söylenen belgelerle yargı kararı olmaksızın insanları gazetelerde, ekranlarda aylarca karalamak ahlakın ve vicdanın kabul edeceği bir şey midir. AKP medyası işte bunu yapmış, yani bir livatacının arkasına takılarak bu ülke için ölüme koşan kahramanları hedefe oturtmuştur. (Aslında livatacı bahanedir, onlar içindekileri kusmuştur) Tam bu noktada soralım, sahi Tuncay Güneyin 6 çuval evrakı aldığı iddia edilen o binbaşı kimdir? Böyle bir şey niçin merak edilip araştırılmaz?.. Neyse konu iyi ki mahkemeye intikal etti. Göreceksiniz bu ülkenin hâkimleri bütün bunları bir bir sorgulayacak ve adaleti tecelli ettirecektir.
DOĞRU MU?
Tayyip Beyden Mehmet Ağara 60 milyon dolar!
Ergenekon iddianamesinde var olan konulardan biri de Tayyip Erdoğanın 22 Temmuz seçimlerinden önce Mehmet Ağara 60 milyon dolar verdiği iddiasıdır. İki kişi arasında geçen bir telefon konuşmasında o yönde sözler ediliyor ve bunlar iddianameye alınıyor. Şimdi sorarım size, bunlar doğru mu? Tayyip Erdoğan ya da Mehmet Ağarın böyle bir şeyi yapma ihtimali milyonda bir var mı? Bize göre yok. Zaten olduğuna dair telefon konuşmasının dışında zerre bir delil de yok. İki kafadar belli ki bir yerlerden duyduğu hikayeyi birbirine aktarıyor. İyi de bu konuşmayı böyle bir iddianameye koymak doğru mudur? Sorarım size böyle şeylerin yer aldığı iddianame ne kadar gerçekçi ve inandırıcı olur?Bir şeyin şuyuu vukuundan beterse, o efsane toplumda yankılanmaz mı?Hukuk dedikodulardan değil, somut veri ve delillerden hareket etmez mi?
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_hab ... ityaz=4644