Neden 'Tek Parti'ye Geçilmiştir?..
... Canım, tabii elbette hatırlayacaksınız; İsmet Paşa, Gâzi'yle kendisini mukayese ederken, şöyle demiştir: ''...O, bir şeyde yüzde on başarı şansı görse, o işe girerdi; oysa ben, bir şeyde yüzde on başarısızlık ihtimâli görsem, girmem!..'' Sizi bilemem ama, bana göre 'tespit' doğrudur; doğrudur da, sonuçları neler olmuştur?
Önce doğruluğun tespiti: Gâzi, başarı ihtimali yüzde 10'dan bile düşük, Millî Mücâdele'ye gözünü kırpmadan girmiş; neticede, yüzde yüz başarıyla çıkmıştır; kaç türlü ihanete, hesapsız dalavereye, her türlü maddî imkânsızlığa rağmen! İsmet Paşa, yüzde on dahi başarı ihtimâli görmediği için olacak; devletin başına geçer geçmez, Gâzi'nin ilke ve uygulamasını terk etmiş; buna mukâbil, yüzde seksen başarı ihtimâli görmüş olacak ki, paldır küldür girdiği Batı'yla ittifak Türkiye'yi, -hepimizin gördüğü gibi,- içinde çırpındığı çıkmaza getirip bırakmıştır. Kararı siz verin!
Basit bir mukayese
Gâzi riske girerdi, riske girmekten korkmaz, belki biraz da hoşlanırdı; örnek çok, sadece bir ikisine dokunup geçelim;
a/ Üzerinde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Hey'eti Temsiliye Riyâseti nden başka unvan ve selâhiyet olmadığı halde; İngilizler 16 Mart 1335'te Meclis-i Mebûsan'ı basıp, meb'usları derdest ederek, Bekirağa Koğuşu'na tıkınca; derhal, Anadolu'daki 'bütün İngiliz zâbitlerinin tutuklanması' 'tâmimini yapmış'; yaygın bir işgal ihtimaline karşı, Ankara/İstanbul demiryolu hattındaki 'bütün köprülerin atılmasını' emretmişti.
b/ Malûm ve mâhut 'Menemen Hadisesi' nin zuhurunda, Mustafa Fehmi Kubilay'ın şehit edildiğini öğrenir öğrenmez; dudaklarından dökülen ilk emrin: ''-...Derhal Menemen'i topa tutunuz!'' olduğu bilinmektedir.
Buna mukâbil, General Pangalos'un Kütahya/ Eskişehir taarruzunda, kumandasındaki birlikler yenilgiye uğrayıp; son derece müşkül bir vaziyete düştükleri halde, İsmet Paşa, orduyu kurtarmak için verilmesi zorunlu Kızılırmak Kavsi içine ric'at (geri çekilme) emrini, bir türlü veremiyordu; onun yerine Gâzi vermiştir.
İyi de, bu mukâyese neden?
İç ve dış nedenler
Gâzi, Müdafaa-i Hukuk'un ilk kumandanlarıyla, bir askeri yönetim (cunta) örgütleyerek, Kurtuluş Savaşı'nı pekâlâ yürütebilecek iken; neden son derece zor ve zahmetli olan 'kongreler' yolunu seçmişti? Çünkü hedefi Cumhuriyet, aracı Demokrasi'dir; nitekim, barış olunca, rejimi muhalefetsiz bırakmamak için, türlü çareye başvurmuş (Kadro Hareketi', Terakkiperver'lere müsamaha, Serbest Fırka, vs.); daha sonra, İsmet Paşa/Recep Peker ikilisinin örgütledikleri totaliterlik teşebbüsüne (1935 CHP Program ve Tüzüğü) aynı sebepten karşı çıkmıştı. Böyle bir liderin, birdenbire yön değiştirip Takrir-i Sükûn Kanunu'yla, ülkeyi 'tek parti' düzenine sokmasını, nasıl açıklarsınız?
Bunun bir iç nedeni var, bir dış nedeni - ki ikisi birbirini tamamlıyor: Önce isterseniz, dış nedene bir göz atalım: Savaş sona erdiği andan itibaren, Emperyalist Sistem; yeni rejimi sarsmak, zora sokmak, kendi yandaşlarının eline geçirmek için, elinden geleni yapmıştı: Önce iç isyanlar, sonra Cumhuriyet'i engelleme teşebbüsü; bu arada, 'Açık Kapı Siyaseti'ni kabul ettirebilmek, Musul'a el koymak için Şeyh Sait ve Nastûrî İsyanları; hepsinin üstüne tüy diken, İzmir Suikastı Teşebbüsü! Sistem'in içine düştüğü 1929 Ekonomik Bunalımı, Türkiye'nin, zaten çok zayıf devraldığı Ekonomisi'ni, ciddi surette sarsmıştı. Ege Bölgesi, 'komprador' ecnebi şirketlerin geri çekilmesi, bir de 'Mübâdiller' yüzünden, bunalıyordu. Cumhuriyet Hükümeti, kısıtlı imkânlarıyla, zorlukların üstesinden gelemiyor.
Medeniyet Zirvesi sayılan Avrupa'da, Cumhuriyet ve Demokrasi gözden düşmüş; ardı ardına, totaliter (tek partili) yönetimler kurulmaya başlamıştı; öyle ki, on yıl sonra kıt'ada sadece üç demokrasi kalacaktı: İngiltere, Fransa, İsviçre! Geri kalanlar, kapısını Sovyetler'in açtığı, Faşist ve Naziler'in yozlaştırarak izlediği, tek partili sistemi benimsemişti. Takrir-i Sükûn Kanunu bu koşullar altında çıkarıldı; Gâzi, diktatörlük heveslisi olduğundan değil!..
Salih Bozok'un tanıklığı
İsmet Paşa, daha Kadro Hareketi'nden hoşnutsuzdur; Kadrocular, Fırka Kâtib-i Umumisi Recep Bey'in (Peker), alenen ve resmen, ''Onlar da kim oluyor? Fırkanın fikriyatını yapmak bize aittir!'' dediği malûm. Serbest Fırka'dan itibaren, İsmet Paşa'nın da, 'muğber' göründüğü, bir hakikat; bakar mısınız, Gâzi'nin kıdemli yâveri, Salih Bey (Bozok) ne diyor:
''Kanaatimce İsmet Paşa, Serbest Fırka'nın teşkilinden itibaren, Atatürk'e karşı bir iğbirar ve infiâl hâsıl etmişti.(...) O zamanlar bir müddet için Atatürk'ün lâkayt ve sâkin görünmesinin, (yâni, 'müsâmaha ile karşılamasının) İsmet Paşa'nın canını sıktığına, hiç şüphe etmiyorum. Fakat Atatürk'e göstermek istemedikleri, teessür ve infiâllerini; zaman zaman, etraflarında bulunanlara izhardan, kendilerini men edemiyorlardı...'' (Can Dündar /Yaveri Atatürk'ü Anlatıyor', s. 127, Doğan Kitap. Nisan 2001.)
Galiba, 'tek parti', Gâzi için bir 'zorunluluk'; aslında özenen, İsmet Paşa!
Attilâ İLHAN, Cumhuriyet, 14.03.2005