Neler Oldu 19 Ağustos 2015-18 Şubat 2016 / Prof. Dr. Cihan DURA

Re: Neler Oldu 19 Ağustos 2015-18 Şubat 2016 / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Tem 31, 2016 18:32

Neler Oldu 19-24 Aralık 2015 (Petrol, özelleştirme, gelir dağılımı, bağımsızlık, bölücülük, faiz, yabancı sermaye, RTE)

19.12.2015
PETROL 20 DOLARA DÜŞECEK


Goldman Sachs, petrol varil fiyatının 20 dolar düşeceği beklentisinin arkasında duruyor.

Goldman Sachs, OPEC'in aralık ayı toplantısında üretimi kısmaktan geri durmasının ve hali hazırda zayıf olan temel göstergelerin daha da kötüleşmesinin etkisiyle petrol fiyatlarında gerilemenin devam edeceği beklentisini tekrarladı.

Petrol fiyatı için 20 dolar/varil dip öngörüsünün arkasında duran Goldman Sachs, petrol fiyatının bu seviyeye düşmesi halinde şirketlerin zarar etmekten kaçınmak için üretimlerini kısmak zorunda kalacaklarını savundu.

Bununla birlikte global petrol stoklarının depolama kapasitesinin altında kalmaya devam edeceğini öngören Goldman Sachs, ABD'de açılan petrol sondaj ve üretim kuyusu yasısının arzda gerekli düşüşe başarmak için çok yüksek olması nedeniyle fiyatların da yeniden dengelenmenin başarılmaktan uzak olduğunu ifade etti.

Suudi Arabistan başta olmak üzere petrol üreten 13 ülke son yıllarda günlük petrol üretimini 30 milyon varilde tutuyor.

Petrol fiyatları geride kalan 18 ayda üretim vanalarının kısılmaması ve düşük talep gibi nedenlerle yarı yarıya düştü. Uzmanlar önümüzdeki bahar aylarıyla birlikte petrol depolama tesislerinde büyük yer sıkıntıları yaşanabileceğini düşünüyor. ■ Dünya, (19.12.2015)

ÖZELLEŞTİRME: İGDAŞ SATIŞA ÇIKIYOR

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinde, İstanbul Gaz Dağıtım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinin (İGDAŞ) İBB'deki hisselerinin halka arz yöntemiyle özelleştirilmesi hakkındaki teklif oy çokluğuyla kabul edildi

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinde, İstanbul Gaz Dağıtım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinin (İGDAŞ) İBB'deki hisselerinin halka arz yöntemiyle özelleştirilmesi hakkındaki teklif oy çokluğuyla kabul edildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Saraçhane'deki binasında yapılan meclis toplantısında, İGDAŞ hisselerinin özelleştirilmesi hakkındaki hukuk komisyonu ile plan ve bütçe komisyonu ortak raporu oya sunuldu. Oylama sırasında AK Partili meclis üyeleriyle CHP'li meclis üyeleri arasında tartışma yaşandı. Raporla ilgili söz alan CHP'li Meclis Üyesi Doğan Subaşı, İGDAŞ'ın özelleştirilmesi ve halka arz yönteminin seçilmesiyle ilgili teklifle karşı karşıya kaldıklarını söyledi. Özelleştirme konusunda 2009'da karar alındığını kaydeden Subaşı, kurumsal hizmet niteliği taşıyan ve stratejik önemi bulunan kurumlarda özelleştirmelerin toplumsal açıdan sakıncalar doğurduğunun gözlemlendiğini anlattı. ■ Yeni Mesaj, (19.12.2015)

20.12.2015
GELİR DAĞILIMI: İŞTE TÜRKİYE'DEKİ MİLYONER SAYISI


Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerinden derlenen bilgilere göre, hesabında 1 milyon lira ve üzeri bakiye olan kişi sayısı ekimde 91 bin 911 kişi olarak sayıldı.

Her ay artış gösteren milyoner mudi sayısı ekim ayında eylüle göre bin 863 kişi azaldı. Buna göre yaklaşık 2 bin kişi artık milyoner değil. Aynı rakam ekimde 91 bin 911'e gerilerken, azalan mudi sayısı ise bin 863 kişi olarak gerçekleşti.

GEÇEN SENE DE BÖYLE OLDU

Analistler, geçmiş yıllarda da eylül-ekim dönemine bakıldığında benzer hareketlerin görülebileceğini belirtiyor. Yılın bu döneminde mevsimsel bir hareket gerçekleştiğini aktaran analistler, normalde çeyrek sonlarını takip eden aylardaki mevduat göstergelerinin farklılık gösterdiğini dile getiriyor."Bunun sebebi bankaların dönem sonunda bilanço makyajı olarak bilinen olaydır" diyen analistler, dönem sonlarında bankalarda kredi ve mevduatlarda çok yakın vadeli işlemlerle ilave hacim artışı sağlanırken, dönem sonu kapanışından itibaren yine kısa vadede normalleşme görüldüğünü ifade ediyor.

HESAP BÜYÜKLÜKLERİNDE DEĞİŞİM

Burada kurumsal mevduat ve kredilerin etkili olduğuna dikkati çeken analistler, bunlara ilaveten ekim ayında vergi takvimi etkisinden de bahsedilebileceğini, vergi ödemeleri nedeniyle hesap büyüklüklerinde değişim olabileceğini kaydediyor. Analistler, bu aylardaki hareket her yıl görüldüğü için bireylerin mevduattan kaçtıkları veya başka yatırımlara kaydıklarının söylenemeyeceğinin altını da çiziyor.

MİLYONERLERDE EN ÇOK DÖVİZ BULUNUYOR

Milyoner mudi sayısı ekimde 91 bin 911 olurken, bu kişilerin hesaplarındaki para 581 milyar 148 milyon liraya tırmandı. Bu meblağın 283 milyar 632 milyon lirası yerel para cinsinden mevduat, 295 milyar 915 milyon lirasını döviz tevdiat hesabı, 1 milyar 601 milyon lirasını da kıymetli maden depo hesapları oluşturdu. Buna göre milyonerlerin hesabında yaklaşık 284 milyar liralık TL cinsinden para, 296 milyar liralık döviz, 1,6 milyar liralık da altın bulunuyor. Böylece milyonerlerin ekimde ellerinde en çok döviz tuttuğu görüldü. ■ Akşam, (20.12.2015)

ÖZELLEŞTİRME TAM GAZ

AKP hükümeti hidroelektrik santralleri ve bunlara ait olan taşınmazları grup grup satmaya devam ediyor. Bu sefer sırada Doğankent, Kürtün ve Torul hidroelektrik santralleri vardı

AKP hükümeti özelleştirmelere tam gaz devam ediyor. Doğankent, Kürtün ve Torul hidroelektrik santralleri ile bu santraller tarafından kullanılan taşınmazların özelleştirme ihalesinde en yüksek teklifi, 1 milyar 225 milyon 100 bin lira ile Kolin İnşaat Turizm Sanayi ve Ticaret AŞ verdi. Özelleştirme İdaresi Başkanlığında (ÖİB) gerçekleştirilen ihaleye, ön yeterlilik ve teklif için başvurusu kabul edilen 8 şirketin temsilcileri katıldı. İlk olarak bir tur elemesiz kapalı zarfla tekliflerin verilmesinin ardından, dört elemeli turda teklifler alındı. Bu turların ardından açık artırma görüşmelerine geçildi. Açık artırma başlangıç tutarı 1 milyar 156 milyon lira olan ihalede, asgari artırım aralığı 100 bin lira olarak belirlendi. Yaklaşık 60 dakika süren ihalede en yüksek teklifi 1 milyar 225 milyon 100 bin lira ile Kolin İnşaat Turizm Sanayi ve Ticaret AŞ verdi. Söz konusu santrallerden, Doğankent Hidroelektrik Santrali'nin 74,5 MW, Kürtün Hidroelektrik Santrali'nin 85 MW ve Torul Hidroelektrik Santrali'nin 103,2 MW kurulu gücü bulunuyor. ■ Yeni Mesaj, (20.12.2015)

21.12.2015
BAĞIMSIZLIK: OBAMA'DAN ERDOĞAN'A MUSUL TALİMATI


Obama ile Erdoğan dün telefon görüşmesi yaptı. Görüşmede, Obama'nın Erdoğan'a, "Irak'ta tansiyonu düşürecek daha fazla adım atın ve Türk askerini Irak'tan çekin" uyarısında bulunulduğu söylenildi. Yaşanılanların ardından Dışişleri Bakanlığı'ndan Türkiye'nin Musul'daki Başika kampındaki askerlerin geri çekileceği açıklandı

Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, "Türkiye, Irak tarafının hassasiyetini dikkate alarak koruma kuvvetlerinin Musul vilayetinden intikali için başlayan süreci devam ettirecek' denildi.

Erdoğan önceden yaptığı bir konuşma sırasında Musul'daki Türk askerleriyle ilgili, 'Bunu geri çekmek gibi bir şey şu anda söz konusu değil' demişti. Dünkü yapılan Obama Erdoğan telefon trafiği sonrası bugün Türkiye Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada Türkiye'nin Musul'daki Başika kampındaki askerlerin geri çekileceği açıklandı.

Obama: Askerlerinizi Irak'tan çekin

Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, DAEŞ'e karşı küresel koalisyonun kararlı bir üyesi olarak Türkiye'nin, DAEŞ terör örgütünü bertaraf etmeye ve ortadan kaldırmaya yönelik müşterek çabaların daha yakın eş güdümünü sağlamak için Irak'la işbirliğini sürdürmeye hazır olduğu vurgulandı.

"Türkiye Irak'ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne olan desteğini teyit etmekte ve kuzey Irak'ta DAEŞ'e karşı mücadele eden Irak kuvvetleri için yürütülen eğitim faaliyetlerini desteklemek için yakın zamanda bölgeye intikal eden koruma güçleri konusunda Irak Hükümeti ile bir iletişimsizlik yaşandığını teslim etmektedir" ifadesine yer verilen açıklamada şunlar kaydedildi:

"Türkiye, Irak tarafının hassasiyetini dikkate alarak ve DAEŞ'le mücadelenin gerektirdikleriyle uyumlu olacak şekilde, mevcut iletişim kopukluğunun kaynağını teşkil eden koruma kuvvetlerinin Musul vilayetinden intikali için başlayan süreci devam ettirecektir. DAEŞ'e karşı mücadeleye askeri katkılarını Irak Hükümeti ile eş güdümlemeyi sürdürecek olan Türkiye, DAEŞ'e Karşı Küresel Koalisyon'la işbirliğini derinleştirme konusundaki kararlılığını bu vesileyle bir kere daha teyit etmektedir."

ERDOĞAN "GERİ ÇEKİLME SÖZ KONUSU DEĞİL" DEMİŞTİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Musul'daki Türk askerleri ile ilgili tartışmalarla ilgili 10 Aralık'ta yaptığı açıklamada "Bunu geri çekmek gibi bir şey şu anda söz konusu değil" demişti. Erdoğan şunları söylemişti:

Musul meselesinde bildiğiniz gibi buraya Türk askerinin gitmesi aslında 2002 yılında olan bir harekettir. Bu hareketten sonra da 2014'de merkezi yönetim, İbadi'nin bizi ziyaretlerinde kendilerinin bizden eğitim noktasında talepleri olmuştu. Bizim oraya giden askerlerimiz muharip olarak değil eğitimci olarak gitmiştir. Şu anda orada gerek Başika'da gerek diğer kamplardaki yaptıkları iş eğitimdir. Tabi bu eğitimi veren askerlerimizin eğitimi verdikleri Peşmerge sayısına göre de bu sayı çoğaltılır veya azaltılır. Bunu geri çekmek gibi bir şey şu anda söz konusu değil. Bu ayın 21'inde de zaten gerek Kuzey Irak gerek Türkiye, gerekse ABD'li dostlarımızla güçlü toplantılar yapılacaktır. ■ Cumhuriyet, (21.12.2015)

BÖLÜCÜLÜK: ''ÖZERKLİĞİ KABUL ETMEZLERSE BİZ DE AYRILMAYI DÜŞÜNÜRÜZ''

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan ''Eğer onlar Demokratik Özerkliği tümden reddeder ve bunu isteyenleri yok etmeye kalkışırlarsa biz de ayrılmayı düşünürüz.'' dedi.

Yeni Özgür Politika gazetesine konuşan Karayılan, PKK lideri Abdullah Öcalanözgürleşmeden ve Kürtlerin özerkliği tanınmadan savaşın durmayacağını söyledi. Karayılan, “Eğer özerkliği tümden reddeder ve bunu isteyenleri yok etmeye kalkışırlarsa biz de ayrılmayı düşünürüz” ifadesini kullandı

Yeni Özgür Politika’ya konuşan Murat Karayılan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“HENDEK OLMASAYDI DA SALDIRILAR BAŞLAYACAKTI”

“AKP hükümeti ‘tek millet, tek bayrak, tek dil’ eksenini korumak ve yeni dizaynda Kürt halkının herhangi bir statü kazanmasının önüne geçmek için Kürdistan halkının öz yönetim ve özerklik taleplerini bastırmak istiyor. Bu talebi ileri süren herkesi cezalandırarak, içeri atarak, yok ederek Kürt halkını teslim almak istiyor. Tıpkı 1920’lerde nasıl Kürtler bir boşluğa girdiyse, Kürt halkını öyle bir boşluğa sevk etmek ve kimliğine sahip çıkamaz hale getirmek için bu saldırı dalgası başlatılmış bulunuyor. Yani kapsamı böyledir. Hendek olmasaydı da bu saldırılar başlatılacaktı. Nitekim ateşkesi bozup saldırıları başlattıklarında hendek yoktu. Ama masayı devirdiler, çözüm sürecini boşa çıkardılar, ‘Kürt sorunu yoktur’ dediler ve bu temelde süreci başlattılar.

“YAŞANAN BİR İÇ SAVAŞTIR”

“Bir çatışma durumuna savaş ya da iç savaş diyebilmek için nelerin olması gerektiğine baktığımızda şu anda Cizre’de, Silopi’de, Sur’da, Nusaybin’de, Kerboran’da bir savaşın yaşandığı açıkça görülür. Tank kullanılıyor mu, evet; top kullanılıyor mu, evet; roket kullanılıyor mu, evet; Kobra helikopterleri kullanılıyor mu, evet; keşif uçağı kullanılıyor mu, evet. Yani bir savaşta kullanılabilecek bütün silahlar kullanılıyor. Şehirler tarumar ediliyor. Şu an Sur’da binaları yıka yıka ilerlemek istiyorlar. Koskoca uluslararası bir yol olan İpek Yolu bir haftadır kapatılmış bulunuyor. Kendi memurlarını Cizre ve Silopi’den çekmiş bulunuyorlar. Yani bir savaş var ve bu savaş kendi halkına karşı veriliyor. O zaman bu bir iç savaştır.

“HPG ŞEHRE İNMEDİ AMA DAHİL OLABİLİR”

“Hendek ve barikatlar siyasi soykırıma karşı gelişmiştir. Bu açıdan esas olarak hendekler bir savunma yöntemi olarak gündemleşmiştir. Tabi buralardaki çatışma süreci başlangıçta taş, sopa, molotof ve av tüfekleriyle yapılıyorken, süreç içerisinde kendiliğinden bir silahlanmaya doğru gidilmiştir.

“Hiçbir dönemde tarafımızdan bu tür bir direniş için şehirlere silah taşınmamıştır. Ancak başlangıçta silahsız bir şekilde direnen bu insanlar bir şekilde giderek kendi imkanlarıyla silahlanmak durumunda kaldılar. Tabi bu silahların ve de örgütlenmenin mahiyeti, birebir saldırıların mahiyetine bağlıydı.

HPG’nin resmi bölük ve takımları şehre inmemiştir; böyle bir karar da yoktur. Fakat bu noktada uyarı yapıyoruz: Bu biçimde devam ederse, artık HPG’nin de dahil olma durumu söz konusu olabilir. Hareketimizin yönetimi bugün bunu gündemine almıştır; tartışıyor.

“BİRLİKTEN YANAYSAN DEMORKATİK ÖZERKLİĞİ SAVUNURSUN”

'“Demokratik Özerklik formülasyonunu Önder Apo geliştirmiştir; Türkiye’de bölünmenin değil, bir arada yaşamanın formülasyonudur. Zoraki birlik değil, gönüllü birliğin demokratik ulus perspektifiyle geliştirilmesidir. Kaldı ki Demokratik Özerklik sistemi tüm Türkiye için talep edilen bir sistemdir. Eğer bu reddedilirse, o zaman birlik de reddedilmiş demektir. Bu yüzden Demokratik Özerklik direnişi Kürt halkının Türkiye’yle birlikte yaşama tutumu ve son arayışıdır. Bunu böyle ele almak gerekiyor.

''BUGÜN DİRENEN BİR HALK VAR''

“Eğer birlikten yanaysan Demokratik Özerkliği savunursun. Ancak, ‘biz Demokratik Özerkliği falan tanımıyoruz; siz de dilinizi, kültürünüzü, her şeyinizi terk edeceksiniz; benim boyunduruğum altında yaşamaya mahkumsunuz; teslim olacaksınız’ diyorsanız bu artık mümkün değildir. Bunu bilmeniz gerekir. Ortadoğu’nun bugünkü gerçekliğinde ve PKK’nin Kürdistan’da sağladığı gelişme ile Kürt halkının bugün yaşadığı bilinçlenme ve iradeleşme karşısında sizin bu dayatmanız beyhude bir dayatmadır. Bu artık mümkün değildir. Artık zulümle sonuca gidemezsiniz. ‘Zulümle abad olunmaz’ sözünü bizzat kendiniz kullandınız. Bugün direnen bir halk gerçekliği var; gece-gündüz sokakta olan bir halk var. Siz bu halkın hepsini öldüremezsiniz, bastıramazsınız.

“EĞER ORDUYU DAHA ÇOK İLERİ SÜRERLERSE YENİ KARARLARA GİDERİZ”

“Eğer orduyu daha fazla ileri sürerlerse ve katliam geliştirirlerse bu, ateşe körükle gitmektir; o zaman biz de yeni kararlara gideriz. Bu savaş çok daha yaygınlaşır, derinleşir ve sonuçta Türk devleti kaybeder. Türk devletinin Kürt Özgürlük Mücadelesi karşısında kazanma şansı yoktur artık. Çünkü Kürdistan Özgürlük Mücadelesi doğru ve güçlü bir siyasete sahiptir; davasında haklıdır." ■ Cumhuriyet, (21.12.2015)

FAİZ: TÜRKİYE HAZİNESİ DÜNYANIN EN YÜKSEK FAİZİNİ VERİYOR

Cumartesi günü Başbakan Davutoğlu devletleştirilen Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda (DEİK) konuştu. Başbakan kendisini dinleyenlere, Avrupa’nın en hızlı büyüyen ülkesi olduğumuzu söyledi. Evet, bu yılın üçüncü çeyreğinde Türkiye ekonomisi Türk Lirası üzerinden yüzde 4 oranında büyüdü. Doğru. Ama dolar olarak aynı dönemde yüzde 14 oranında küçüldü bu ülkenin ekonomisi.

BATIK İSPANYA YÜZDE 3,4 BÜYÜDÜ

Yani bu büyüme küresel düzeyde fakirleştiren bir büyüme oldu. Bu arada batmış İspanya bile bu yılın üçüncü çeyreğinde euro bazında yüzde 3,4 oranında büyüdü. Yani batık İspanya’nın performansı küresel düzeyde bizden çok daha iyi. Biz dolar olarak yüzde 14 küçülürken, onlar, euro olarak yüzde 3,4 oranında büyüdüler. Bu arada Polonya’nın da yüzde 3,5 oranında büyüdüğünü belirtelim.

Yine Davutoğlu konuşmasında istihdam yarattıklarını söyledi. Hâlbuki 2012 yılının eylül ayında istihdam edilenlerin sayısı mevsim etkisinden arındırıldığında 25 milyon 71 bin kişi, bu yılın eylül ayında istihdam edilenlerin sayısı 26 milyon 851 bin kişi oluyor. Yani üç yılda 1 milyon 780 bin istihdam artışı olmuş. Ama aynı dönemde işsiz sayısı 2 milyon 602 binden, 3 milyon 112 bine yükselmiş. Yani son üç yılda işsiz sayısı azalacağına artmış.

Gelelim bütün bunları niye anlattığımıza…

Anlattık çünkü öyle pembe tablolar çizerek gerçekleri gizlemek doğru değil. Son üç yıldır ekonomi iyi yönetilemiyor. Ve hem milli gelir hem de kişi başına gelir sürekli geriliyor. Milli gelir 822 milyar dolardan 771 milyar dolara geriledi. Kişi başına gelir on bin doların altına 9.922 dolara düştü. Yani 2007 yılı seviyesine geriledi. O hâlde yeni ve kapsayıcı bir ekonomik program ortaya koymak şart. Ve bu programın uygulanması için kapsayıcı bir hükümete ihtiyaç var. Artık tek parti hükümeti yatırımcı için cazip değil. Çünkü tek parti hükümetleri denetleme mekanizmalarını dışlıyor. Bu da yatırımcı için ülkeyi cazip olmaktan çıkartıyor. Zaten bu nedenle bu yılın ilk dokuz ayında 64 milyar dolar tutarından yabancı sermaye çıkışı olduğunu hatırlatalım.

MADEM BÜTÇE AÇIĞI YOK NİYE HAZİNE DÜNYANIN EN YÜKSEK FAİZİNİ ÖDÜYOR?

Şimdi gelelim asıl konumuza…

Davutoğlu cumartesi günü mali disiplinden sapmadıklarını söyledi. Doğru. Görünen bütçe açığı çok küçük. Ocak- Kasım döneminde bütçe 5,4 milyar lira açık verdi. Yani bütçe açığının milli gelire oranı binde 2 tutuyor. Hattâ bütçe açığı yok diyebiliriz. Fakat durum böyleyken, Türkiye Hazinesi dünyanın en yüksek faizini ödüyor. Çünkü 10 yıllık Hazine tahvillerinin faizi yüzde 10,5 oldu. Dünyada böyle yüksek faiz yok. Hemen Brezilya daha fazla veriyor diyenler olabilir. Tabii verecek, çünkü Brezilya bütçe açığının milli gelirine oranı yüzde 9 düzeyinde bulunuyor. Oysa Türkiye’de bütçe açığının neredeyse yok olduğunu yukarıda belirttik.

HAZİNE ON YILLIK TAHVİLE YÜZDE 5,5 REEL FAİZ ÖDÜYOR

Şimdi hemen, ama enflasyon yüksek diyenler olabilir. Öyle değil işte, önümüzdeki üç yılın sonunda hedeflenen enflasyon yüzde 5, biliyorsunuz. Ve reel faiz beklenen enflasyona göre hesap edileceğinden 10 yıllık tahvilde yüzde 5,5 reel faiz anlamına geliyor sözünü ettiğimiz Hazine tahvilinin faizi.

Gelelim şimdi dünyanın en yüksek faizini niçin ödediğimize…

Soru şu; madem ekonomi iyi durumda, bütçe açığı da yok peki niye dünyanın en yüksek faizini ödüyor Türkiye Hazinesi? Hemen cevaplayalım, çünkü AKP’nin tek parti Hükümetine yatırımcı güvenmiyor. Dolayısıyla risk primi yükseliyor. Hattâ kurumların açıkladığı verilere güven duyulmadığını gösteriyor bu yüksek faiz oranı.

HÜKÜMET FAİZ LOBİSİNE ÇALIŞIYOR

Peki, Hazine kime ödüyor bu yüksek faizi?

Hazine bu yüksek faizi bankalara ödüyor. Hazine tahvillerinin hemen tamamını doğrudan bankalar alıyor. Yani Hazine vatandaşa ödemiyor bu yüksek faizi.

Anlayacağınız AKP hükümeti faiz lobisine çalışıyor. İktidar sürekli faizler yüksek diye propaganda yapıyor. Hâlbuki en yüksek faizi AKP hükümetinin yönettiği devletin hazinesi veriyor. Olacak iş mi bu? ■Süleyman Yaşar, Taraf, (21.12.2015)

22.12.2015
FAİZ ARTMADI DOLAR ARTTI


Fed’in faiz kararının ardından adım atması beklenen Merkez Bankası, faiz artırmaktan kaçındı. Merkez’in bağımsızlığı bir kez daha darbe alırken dolar 2.95’i aştı

Piyasaların merakla beklediği Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından sürpriz bir şekilde faizleri değiştirmeme kararı çıktı. ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz artırımı kararının ardından Merkez’in de politika faizinde bir artışı beraberinde getirecek bir sadeleşme adımı atması bekleniyordu. Ancak Merkez Sadeleştirme adımını bir sonraki aya öteledi

Ağustosta küresel para politikalarının normalleşme sürecinde izleyeceği yol haritasını açıklayan Merkez, Fed’in ardından faiz koridorunun daraltılacağını açıklamıştı.

Ancak PPK faiz artırım beklentilerine karşın kısa vadeli faizleri değiştirmemesi ise bankanın kredibilitesi ve bağımsızlığına dair soru işaretlerini artırdı. Artan belirsizlikle dolar kuru 2.95’i aştı.

Siyasilerin ısrarı

Para politikasının yükselen enflasyonla mücadele edebilmekten gittikçe uzaklaştığını belirten analistler, TCMB’nin daha önce politika faizinde artış içeren sadeleşme adımlarıyla ilgili piyasaya verdiği mesajları uygulamaktan çekinmesinin nedeninin ise siyasilerin düşük faiz istekliliği olabileceğinden endişe ediyorlar.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, faizleri indirmediği için şubat ayında TCMB Başkanı Erdem Başçı’yı vatan hainliğiyle suçlamıştı. Erdoğan’ın Başdanışmanı Yiğit Bulut ise geçen haftaki Fed kararının ardından Merkez Bankası’na faiz indirimi çağrısı yaptı.

Merkez, faiz koridorunun alt bandı olan gecelik borçlanma faizini yüzde 7.25’te, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını yüzde 7.5’te koridorun üst bandı olan gecelik borç verme faizini yüzde 10.75 seviyesinde sabit tuttu.

İtibar kaybı büyük

Nomura Stratejisti Timothy Ash, “TCMB’nin bağımsızlığına dair büyük soru tekrar yükseliyor. TCMB bahsettiği, Fed’in artışı sonrası normalleşme politikası nerede? TCMB sadeleşmenin fiyatlardaki dalgalanma bittiğinde başlayabileceğini tartışıyor, bu açıkça söylemek gerekirse sıkılaştırmamak için başka bir mazeret” diyerek kararı anlamakta zorlandığını ifade etti.

Londra merkezli Spiro Sovereign Strategy Direktörü Nicholas Spiro ise “Yatırımcıların gözünde Merkez Bankası’nın kaybettiği itibar büyük” diye konuştu. ■Cumhuriyet, (22.12.2015)

YABANCI SERMAYE, SICAK PARA:YABANCILARDAN 550 MİLYON DOLARLIK SATIŞ

Yabancılar geçen hafta net 180,4 milyon dolarlık hisse senedi, 368,1 milyon dolarlık DİBS sattı.

Yabancılar geçen hafta 368,1 milyon dolarlık devlet iç borçlanma senedi (DİBS), 180,4 milyon dolarlık hisse senedi satarken 102,7 milyon dolarlık ÖST aldı.

Yurtdışında yerleşik kişilerin mülkiyetindeki DİBS portföyü 18 Aralık haftasında bir önceki haftaya göre piyasa fiyatı değişimi ve kur farkından arındırılmış olarak 368.1 milyon dolar azaldı.

TCMB'nin internet sitesinde yer alan verilere göre, yurtdışında yerleşik kişilerin mülkiyetindeki hisse portföyünde ise arka arkaya altıncı haftada çıkış devam ederek aynı dönemde net 180.4 milyon dolar azalış gösterdi. ■Dünya, (22.12.2015)

Yurtdışında yerleşik kişilerin mülkiyetindeki DİBS stoku 18 Aralık haftası itibarıyla 31.69 milyar dolar oldu. Verilere göre, 11 Aralık haftasında DİBS stoku 32.52 milyar dolar, arındırılmış çıkış tutarı 255.3 milyon dolar olmuştu.

Yurtdışında yerleşik kişilerin mülkiyetindeki hisse senedi stoku ise 18 Aralık haftası itibarıyla 39.97 milyar dolardan 40.27 milyar dolara yükseldi. ■Dünya, (22.12.2015)

23.12.2015
BÖLÜCÜLÜK, BOP: AMERİKAN KIYAĞI


İngiltere merkezli düşünce kuruluşu IHS Janes’in raporuna göre IŞİD, 2015 içinde elindeki toprakların yüzde 14’ünü kaybetti. IŞİD’in elinden çıkan toprakların büyük bölümü Suriye ve Irak’ın kuzeyinde yer alıyor. Bu topraklar ABD’nin desteğiyle Peşmerge tarafından ele geçirildi

Terör örgütü IŞİD’in 2015 yılında kaybettiği topraklara Peşmerge ya da Peşmergenin desteklediği PYD yerleşti. Suriye-Türkiye sınırındaki Türkmen şehri Tel Abyad, Irak’ın Tikrit kenti ve Irak’taki Beyci rafinerisi bölgesi IŞİD’in 2015’te kaybettiği alanlar arasında yer alıyor. IŞİD ayrıca Suriye’deki Rakka ile Irak’taki Musul kentleri arasındaki ana yolu da kaybetti. Terör örgütü bazı yerleri kaybederken yeni alanları ele geçirdi. Suriye kenti Palmira ve Irak’ın en büyük eyaleti Anbar’ın başkenti Ramadi IŞİD’in önemli kazanımları arasında. IHS Janes, grubun kontrol ettiği alanın 12 bin 800 kilometre kare azalarak 78 bin kilometre kareye gerilediğini belirtti. Ortadoğu uzmanı Columb Strack, IŞİD’in stratejisine ilişkin olarak, “Baskı altına girdiklerinde sonuna kadar savaşmıyorlar. Çekiliyorlar ve başka bir yerde karşı saldırı yapıyorlar” dedi.

ABD, PYD’yi abat etti

Suriyeli Kürtler, havadan ABD’nin, karadan Peşmergenin desteğiyle 2015’te kontrol ettikleri alanları yüzde 186 oranında artırdı. AKP Hükümeti, geçen yıl Kasım ayından itibaren Peşmergenin Suriye Demokratik Birlik Partisi’ne (PYD) destek olmak amacıyla Türkiye topraklarını kullanarak Kobani’ye geçişine izin vermişti. 26 Ocak 2015’te IŞİD; PYD’nin silahlı kanadı Halk Koruma Birlikleri (YPG), Özgür Suriye Ordusu, Peşmerge güçlerinin kara saldırıları ve ABD, Fransa ile Arap Ülkeleri’nin hava bombardımanları karşısında Kobani merkezinden çekilmek zorunda kaldı. 2 Şubat itibari ile IŞİD; hava bombardımanlarının etkisiyle ve karadan ilerleyen YPG, Özgür Suriye Ordusu ve Peşmerge ittifakı karşısında köylerde de gerileyerek Kobani şehir merkezinin 25 km gerisine çekildi. 2015’in ortalarına doğru ise IŞİD bir zamanlar kalesi konumunda olan Tel-Abyad, Ayn İssa, Silük gibi kentleri Peşmergeye kaybetti ve Kuzey Suriye’den büyük ölçüde çekilmek mecburiyetinde kaldı.

Esad yönetimi toparlanıyor

Rapora göre Irak yönetimi, 2015’te IŞİD’e daha önce kaybettiği topraklarının yüzde 6’sını geri alırken Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ise yüzde 2’sini geri aldı. Yıl içinde en büyük toprak kaybını ise Suriye yönetimi yaşadı. Şam, topraklarının yüzde 16’sını kaybetti. Ancak 30 Eylül’de Rusya’nın Esad yönetimi lehine hava operasyonları düzenlemesiyle Suriye, yeniden kaybettiği toprakları ele geçirmeye başladı. Ancak bu durum IHS Janes’in raporuna yansımadı. ■Yeni Mesaj, (23.12.2015)

24.12.2015
RTE: RUSYA'DAN ERDOĞAN'A: İSTİFA ETMEYE HAZIR MISIN?


Rusya Dışişleri Bakanlığı Resmi Temsilcisi Mariya Zaharova, Norveç'te yayınlanan 'IŞİD'in Türkiye'ye petrol sattığı'na ilişkin rapor sonrası Erdoğan'ın istifa etmeye gerçekten hazır olup olmadığını öğrenmek istediğini söyledi.

Rus haber ajansı Ria Novosti'de yer alan habere göre Zaharova şu açıklamayı yaptı:

"Rusya bilindiği üzere teröristlere petrol sevkiyatını kesmek için önlemler alıyor. Bu alanda diğer ülkelerle aktif işbirliği yapmak istiyoruz. Kısa süre önce Türkiye'nin IŞİD'den petrol satın aldığının ispat edilmesi halinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın istifa etmeye hazır olduğunu söylediğini hatırlatmak isterim. Erdoğan Paris'teki İklim Değişikliği Zirvesi'nde gazetecilere 'Böyle birşey ispat edildiği anda ben bu makamda durmam' demişti. Kesinleştirmek için soruyorum, o makama ne oldu?" ■Cumhuriyet, (24.12.2015)

Prof. Dr. Cihan DURA, 17 Temmuz 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Neler Oldu 19 Ağustos 2015-18 Şubat 2016 / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Tem 31, 2016 18:40

Neler Oldu 25-31 Aralık 2016 (Derin Merkez, bölücülük, borçlanma, ticaret, petrol, Kıbrıs, cemaat)

25.12.2015
DERİN MERKEZ: ABD'NİN GİZLİ PLANI ORTAYA ÇIKTI


ABD ordusunun, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği, Çin ve Doğu Avrupa'da birçok kenti savaş çıkması durumunda yok etmeye yönelik planlar yaptığı ortaya çıktı

ABD'nin Stratejik Hava Komutanlığı tarafından 1956'da hazırlanan "1959 İçin Atomik Silahlar Gereksinimleri Araştırması" adlı çok gizli çalışmanın üzerindeki gizlilik perdesi Ulusal Arşivler ve Kayıtlar İdaresi tarafından kaldırıldı.

Nükleer tarihi belgelendirme projesi yürüten George Washington Üniversitesi Ulusal Güvenlik Arşivi ise 59 yıl aradan sonra gün ışığına çıkan 800 sayfalık araştırmayı yayımladı. Böylece, nükleer hedeflerin bugüne kadarki en kapsamlı ve detaylı listesi üzerindeki gizlilik perdesi kalktı.

Belgelere göre ABD Stratejik Hava Komutanlığı, Sovyetler Birliği içindeki bin 100 havaalanı ya da uçak pistini hedef aldı ve bunları öncelik derecesine göre sınıflandırdı. Sovyetler'in bombardıman kuvvetlerine en yüksek öncelik derecesi verilirken, şimdiki Belarus sınırları içinde bulunan ve Batı Avrupa'daki NATO güçlerini tehdit etme kapasitesine sahip orta menzilli TU-16 bombardıman uçaklarını barındıran iki hava üssüne birinci ve ikinci derecede öncelik verildi.

Hedef Moskova, Berlin, Pekin

Başka bir listede ise "sistematik yok etme" amacıyla kentler ve sanayi alanları yer aldı. Listede bulunan Sovyet Bloku, Doğu Almanya ve Çin, içindeki Doğu Berlin, Moskova, Pekin, Varşova ve o zamanki adı Leningrad olan St. Petersburg gibi bin 200 kente de hava meydanlarında olduğu öncelik dereceleri tanımlandı.

Moskova'ya en yüksek öncelik verilirken Leningrad bir sonraki önem derecesi içinde gösterildi. Moskova'da 179, Leningrad'da 145 "vurulacak nokta hedef" belirlendi.

Araştırmada, Stratejik Hava Komutanlığı'nın caydırıcılık adına ve sürpriz bir Sovyet saldırısı durumunda "ciddi sonuç" sağlayacak 60 megaton gücünde, yani Hiroşima'ya bırakılan bombadan 4 bin kat güçlü, nükleer bomba istediği ortaya çıktı. ■Yeni Mesaj, (25.12.2015)

26.12.2015

--

27.12.2015
BÖLÜCÜLÜK, BOP: ERDOĞAN-BARZANİ ORTAKLIĞI


Daha iki hafta önce Irak Kürt Bölgesi Başkanı Mesud Barzani Ankara’ya gelmiş ve Cumhurbaşkanı TayyipErdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile görüşmüştü; 2,5 saat süre boyunca Ankara Gölbaşı’ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı gezmişti.

Daha iki hafta geçmişken, bu kez de Irak Kürt Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani İstanbul’a geldi. BarzaniCumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu ile görüştü.

Peki bu trafiğin sebebi ne? Hangi bölgesel gelişmeler bir Barzani‘nin gidip diğerinin gelmesini sağlıyor?

Ziyaretlerin sıklaşmasında iki temel nedeni var: Birincisi Ankara-Erbil ortaklığı ile yapılan Musul’a Türk askeri sevkiyatının büyük tepki görmesi ve geri adım atılmak zorunda kalması. İkicisi de enerji alanındaki sıcak gelişmeler.

Açalım:

AÇILIM, ANKARA-ERBİL İTTİFAKI DA DOĞURDU

Bu iki nedeni açacağız ama önce ilişkilerin nasıl bu boyuta geldiğini kısaca anımsayalım. Zira daha 2007 yılındaBarzani-Talabani görüşmesinde alınan karar ile Talabani PKK elebaşlarını isteyen Ankara’ya “bir Kürt kedisi bile vermeyeceğiz” diyebiliyorken, ilişkiler bugün “stratejik ortaklık” diye adlandırılabiliyor.

İlişkileri hızla bu düzeye getiren temel etken, Amerikan Açılımı oldu. AKP’nin 2009 yılında uygulamaya başladığı “Kürt Açılımı”, eş zamanlı Ankara-Erbil ittifakı da başlattı.

Çünkü ABD patentli Açılım sadece Türkiye’yi değil, Irak ve Suriye’yi de kapsıyordu. Nitekim sadece Bağdat’a karşı Ankara-Erbil ittifakı değil, Şam’a karşı da Erdoğan-Öcalan ittifakı başladı. Öcalan‘ın AKP Hükümeti onayıyla PYD’ye “Suriye’de özeklik ilan edin” talimatı vermesi bu süreçte gerçekleşti.

Gelelim pratik sonuçlara…

Erdoğan-Barzani ortaklığı hangi sonuçları doğurdu?

50 YILLIK STRATEJİK ANLAŞMA

1) Erdoğan-Barzani ortaklığının ilk önemli sonucu, petrol anlaşmasıdır. Tabi bu anlaşma Bağdat’a rağmen yapıldığı için, ABD açıklarında mahkeme kararı bekleyen gemi örneğinde olduğu gibi dönemin Irak BaşbakanıNuri El Maliki tarafından yargıya taşındığı için, son tahlilde yasadışı bir anlaşmaydı ve dolayısıyla “kaçak petrol” anlaşmasıydı!

Irak’ın petrolü bu nedele uzun bir süre karadan Türkiye’ye taşındı, Türkiye’den de gemiyle İsrail’e. Yasadışılığın aşılması için de Akdeniz’de gemiden gemiye aktarıldı…

Bu süreçte Erdoğan ve Barzani ikilisi, Allawi, Nuceyfi, Haşimi gibi Maliki karşıtı isimlerle de ittifak yaparak Bağdat’ı sıkıştırdı. Geniş ittifak, IŞİD’in Musul’u işgali ikliminde ve ABD’nin desteğinde en sonunda Maliki‘yi yıktı!

Yani Erdoğan ile Barzani‘nin petrol anlaşması sadece petrol anlaşması değil, siyasi bir anlaşmaydı. NitekimNeçirvan Barzani, anlaşmayı “50 yıllık stratejik anlaşma” olarak niteledi.

2) Erdoğan-Barzani ortaklığı, varlığı daha öncesine dayanan Türkiye’deki Barzani şirketlerinin önünü de açtı. Bu yeni süreçte başta Mersin’dekiler olmak üzere Barzani‘nin Türkiye’deki şirketleri büyüdü, daha çok kazandı ve kazandırdı!

KERKÜK’ÜN İŞGALİ VE REFERANDUM HAZIRLIĞI

3) Anlaşma petrolün çok daha ötesindeydi ve varlığı ABD patentli Açılım olduğu için çok boyutluydu. Öyle ki, Kerkük’ün işgalini bile getirdi…

Irak Kürt Bölgesi, IŞİD’in Musul’u işgalini fırsat bilerek ve Ankara’nın da oluruyla Kerkük’ü ele geçirdi. Böylece Türkiye’nin uzun yıllar kırmızı çizgi gördüğü ve bu nedenle Irak Anayasası’nda özel bir konuma tabi olan Kerkük,Erdoğan-Barzani ortaklığı ikliminde Kürt bögesine dahil edilmiş oldu.

4) Barzanilerin “Kürdistan’ın kalbi” dediği Kerkük, “bağımsızlığa” giden yolun en önemli virajıydı. Bu nedenleBarzani Kerkük’ün işgalinden sonra “bağımsızlık referandumu” kararı aldı.

Mesud Barzani iki hafta önceki Ankara ziyaretinden sonra da, Erbil’e döner dönmez hükümete “bağımsızlık referandumu” için hazırlık talimatı verdi.

Yani pratikte Barzani, Erdoğan ile yaptığı ortaklığa dayanarak Bağdat’tan adım adım kopmaya çalıyor!

5) Öte yandan Barzani, yine Erdoğan ile ortaklığına dayanarak ve arkasına Türkiye’nin desteğini alarak, süresi ikinci defa dolan başkanlığını zorla yeniden uzattı!

Barzani, mecliste güç kaybettiği koşullarda, İran’ın desteklediği KYB’ye ve mecliste ikinci parti konumuna yükselen Goran’a karşı, Ankara’nın desteğiyle Irak Kürt Bölgesi içindeki başat pozisyonunu koruyabildi.

BARZANİ’YE DESTEK KORİDORU ÖNLEMEZ

Kuşkusuz Ankara’nın ve devletin merkezi kurumlarının Erdoğan-Barzani ortaklığında oluru var. Bu olur, daha çok Barzani‘nin PKK’ye karşı kullanılması hedefine dayanmaktadır. Ancak burada büyük bir yanılgı var:

Bölgeye ilişkin ABD’nin temel projesi ne? Basra’dan Doğu Akdeniz’e uzanan bir Kürt koridoru…

ABD bu koridorun ilk parçası olarak önce Barzanistan’ı inşa etti. Suriye’de 5 yıldır süren çatışma da esas olarak bu koridoru Suriye’nin kuzeyinden Doğu Akdeniz’e bağlamak için…

Ankara’nın yanılgısı işte burada: Suriye’nin kuzeyindeki koridoru engelleyebilmenin yolu Irak’ın kuzeyindeki koridorla ittifak yapmaktan geçmiyor!

Tersine, Ankara’nın Irak’ın kuzeyindeki koridorla ittifak yapması, adım adım o koridoru Bağdat’tan koparıyor. Dahası Ankara’nın Beşar Esad‘ı devirme hedefi de Suriye’nin kuzeyinde bir koridor oluşmasına yarıyor.

Ankara’nın koridorlar aktörleri arasındaki çelişmelerden yararlanmaya çalışması, bir aktörü diğerine karşı kullanması ya da desteklemesi koridoru engellemiyor, aktörlerden birini diğerine karşı güçlendirmiş oluyor, o kadar!

ABD projesi içinde yer alarak ve Barzani‘yle işbirliği yaparak gerçekte ne koridor önlenir, ne de PKK terörü bitirilir!

Daha önemlisi Irak’ı ve Suriye’yi bölmek otomatikman koridor doğrurur ve en sonunda Türkiye’yi de bölünmeye götürür! ■M. A. Güller, http://mehmetaliguller.com/, (27.12.2015)

BORÇLANMA: BORÇLA BÜYÜME DÖNEMİ BİTTİ

TİSK Aralık ayı raporunda, likidite bolluğu dönemine özgü borçla büyüme yönteminin artık uygulanamayacağı belirtildi. Raporda ‘Yatırım ve ihracat temelli büyüme dönemine girildi’ denildi

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) yayınladığı Aralık Ayı Ekonomi Bülteninde, ‘FEDin 2006’dan bu yana ilk kez faiz oranını artırdığı hatırlatılarak, böylece ABD kaynaklı likidite bolluğu döneminin sona erdiğine dikkat çekildi. Bültende, “Faiz artışının devam edecek olmasıyla, küresel ölçekte doların fiyatı daha da yükselecek. Türkiye de para çıkışı yaşanacak ülkeler arasında sayılıyor. Likidite bolluğu dönemine özgü borçla büyüme yönteminin artık uygulanamayacağı, yatırım ve ihracat temelli büyüme dönemine girildiği görülüyor” denildi.
Merkez Bankası’nın (MB), dünya emtia fiyatları düşük düzeyde seyrederken ve likidite bolluğu sürerken döviz kurunda istenilen stabiliteyi sağlayamadığına işaret edilen bültende, beklentilerde istikrar olmamasının da bu durumu etkilediği belirtildi.

HEDEFLER TUTTURULMALI

“FED’in faiz artırımına rağmen, MB’nin faiz oranlarını artırmaması, olası döviz kuru hareketlenmelerine karşı bankanın pasif bir politika yürüteceğine işaret ediyor” ifadesi kullanıldı. Bültende, FED’in faiz oranını artırması ile enflasyonun daha kritik bir değişken haline geldiği belirtilerek, “MB’nin enflasyon hedefini tutturması gerekiyor. Aksi halde, döviz kuru artışı kaçınılmaz olacağından, faiz oranlarında artış yapmak zorunda kalacak” tespiti yapıldı.

TÜKETİMLE BÜYÜDÜK

MB’nin, 2016’ya ilişkin enflasyon beklentisinde kötümser bir tablo çizdiğine dikkat çekilen bültende, “2015 yılında fiyat istikrarının sağlanamamış olması bu duruma kaynaklık etti. MB, 2016 yılında asgari ücretin enflasyonu 1.5 puan artıracağını tahmin ediyor” denildi. TİSK’e göre, Rusya’ya sebze ve meyve ihracatının durması kısa vadede gıda fiyatlarında gerileme yaratabilir, ancak orta vadede enflasyonda kalıcı bir gerilemeye neden olması beklenmiyor.
Bültende, Türkiye ekonomisinin ilk 9 ayda yüzde 3.4 oranında büyüdüğüne dikkat çekilerek, “Büyüme tüketim artışından kaynaklandı. Yatırımlar üçüncü çeyrekte azalırken, 9 aydaki artış oranı toplam büyüme oranının gerisinde kaldı. 3. çeyrekte büyüme hızı ekonomi genelinde arttı, buna karşılık sanayinin büyüme hızı tempo kaybetti” denildi. ■Aydınlık, (27.12.2015)

28.12.2015
TİCARET: TÜKETİCİ AVM'LERDE ALDATILIYOR


TESK Genel Başkanı Palandöken, küçük esnaf yok olmaya başlayınca AVM'lerin gerçek yüzünün ortaya çıkmaya başladığına dikkati çekti.

Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, "Küçük esnaflar yok olmaya başlayınca AVM'lerin gerçek yüzü ortaya çıkmaya başladı. Ülke nüfusu 78 milyonlar seviyesine çıkmışken, esnaf ve sanatkar sayısının artmaması düşündürücüdür" ifadesini kullandı.

Palandöken, yaptığı yazılı açıklamada, AVM'lerin ürünleri daha ucuza sattıkları mesajı veren reklamların esnaf ve sanatkarı bitirme noktasına getirdiğini ve sermayenin birkaç kişinin elinde tekel konumuna düştüğünü belirtti. Esnaf ve sanatkarın yok olması için orantısız sermaye gücü kullanıldığını savunan Palandöken, "Büyük sermaye karşısında küçük esnafın yoğun emeği ve sermayesi kalmadı. Her şey sermayenin eline bırakılınca fiyatları da artık istedikleri gibi ayarlıyorlar. Yani büyük sermaye grupları tekelleşirken, küçük esnaf ve sanatkar azaldı" değerlendirmesinde bulundu.

Palandöken, küçük esnaf yok olmaya başlayınca AVM'lerin gerçek yüzünün ortaya çıkmaya başladığına dikkati çekerek, "Ülke nüfusu 78 milyonlar seviyesine çıkmışken, esnaf ve sanatkar sayısının artmaması düşündürücüdür. Yüz binlerce yeni iş yeri olması gerekirken esnaf her gün yok oluyor" ifadelerini kullandı.

Yüklü mal alımında büyük marketlere belli oranda promosyon olarak ücretsiz mal verildiğini vurgulayan Palandöken, şunları kaydetti: "Promosyon olarak alınan temel gıda maddeleri, hipermarketlerde 'tuzak ürün' olarak kullanılarak müşteri çekildi. Bazen öyle ucuzluk yapıyorlar ki esnafın toptan aldığı maliyetin altında satıyorlar. Küçük esnafımız toptancı ve büyük marketlerin çifte haksızlığına uğradı. Küçük esnafımızın böyle bir fiyat rekabetiyle mücadele edecek sermayesi olmadığı için zamanla çoğu esnaf iş yerini kapatarak bunların yanında işçi olmaya başladı. Yani patronken işçi oldular. AVM'lerde giysiler 12 ay ucuzluk, yüzde 80 indirim gibi aldatmacalarla satılıyor. Öyle karlar yapılıyor ki böyle bir indirim sistemi yok. Toptan 8-10 liraya alınan bir ürün, süpermarketlerde kilosu 25-30 liraya kadar satılıyor. Üretici, dağıtıcı veya toptancılar aynı maliyetten küçük esnafa da mal tedarik etseler fiyatlar bu kadar yükselmezdi."

Süpermarketlerin, fiyatları istedikleri gibi belirlediklerinin altını çizen Palandöken, haksız rekabetin maliyetini ise tüketicilerin çektiğini ifade etti. ■Akşam, (28.12.2015)

PETROL YENİDEN DÜŞÜŞTE

Geçtiğimiz hafta önemli bir toparlanma gerçekleştiren petrol fiyatları yeni haftaya gevşeyerek başladı.

Brent petrol, geçen haftaki yükselişin ardından bu haftaya sert düşüşle başladı. Haftaya 37.85 dolardan başlayan Brent petrolün varil fiyatı 37 dolar seviyesine indi.

Geçen hafta küresel arz fazlası endişeleriyle 35,96 dolara gerileyip 11 yılın en düşük seviyesini gören Brent petrolün varil fiyatı, ABD'de ham petrol stoklarının azalış kaydetmesinin ardından hafta içerisinde 38,07 dolara yükseldi.

Bu haftaya 37,85 dolardan başlayan Brent petrolün varil fiyatı, geçen haftanın son işlem gününe göre yüzde 1,8 değer kaybederek 37 dolar seviyesine geriledi.

Batı Teksas türü ham petrolünün (WTI) varil fiyatı da haftanın ilk işlem gününde geçen haftanın son işlem gününe göre yüzde 2 civarında değer kaybederek, 37,17 seviyesine indi.

Analistler, emtia piyasalarında işlem hacminin Noel tatilini yılbaşı tatili ile birleştiren yatırımcılar nedeniyle düşük olduğunu belirterek, yıl sonuna kadar fiyatlarda sert dalgalanmaların görülebileceğini ifade ediyor.

İran'ın, yaptırımların kaldırılmasının ardından günlük petrol ihracatını 500 bin varil artırabileceğine dair beklentilerin fiyatlar üzerinde baskı oluşturduğuna işaret eden analistler, yükseliş isteğinin güçlenmesi için Çin ve ABD'nin büyümesine yönelik beklentilerin pozitif yönde değişmesi gerektiğini vurguluyor. ■Dünya, (28.12.2015)

29.12.2015
BÖLÜCÜLÜK: HDP DERHAL KAPATILMALI


Özerklik ilanının Türkiye’ye savaş ilanı olduğunu kaydeden Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek, HDP’nin Meclis’e yerleştirilmiş canlı bomba olduğunu söyledi. HDP'nin kapatılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na çağrıda bulundu

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Genel Başkan Yardımcıları Hasan Korkmazcan, E. Korg. İsmail Hakkı Pekin, Yaşar Okuyan, Erol Çakır, Erten Acır, Nusret Senem, Bülent Esinoğlu ve Genel Başkan Danışmanı Barlas Doğu ile birlikte düzenlediği basın toplantısında, DTK’nın Diyarbakır’da yaptığı toplantıda açıkladığı 14 maddelik yol haritasını değerlendirdi. Teröre karşı 14 maddelik bir çözüm planı açıklayan Perinçek şu mesajları verdi:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NE SAVAŞ İLANI

26-27 Aralık 2015 günlerinde Diyarbakır’da toplandığı belirtilen sözde Demokratik Toplum Kongresi (DTK), 14 Maddelik bir “Deklarasyon” yayınlayarak, “Demokratik Özerk Bölgeler” oluşturacaklarını ilan etti. “Özerk Kürdistan” ilanı, Türkiye’ye savaş ilanıdır. “Özerk Kürdistan” ilanı, Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde sözüm ona devletçik kurma girişimidir. Üstelik bu savaş ilanında, açıkça Bölücü Terör Örgütünün silahlı gücüne dayanıldığı ifade edilmektedir. Bu deklarasyon, bir düşünce açıklaması değil, zor kullanmayı içeren eylemli bir kalkışmadır.

SUÇ İŞLEYENLER HDP LİDERLİĞİDİR

Devlet bütünlüğünü ve milletin birliğini cebren ortadan kaldırma suçunun bütün unsurları mevcuttur. Cumhuriyetimize, vatan bütünlüğümüze ve millî birliğimize karşı en ağır suç işlenmiştir. Suç işleyenler, PKK’nın güdümündeki HDP liderleridir. AKP iktidarı, Açılım yaparak Bölücü Terör Örgütünün güç toplamasını sağladı. CHP, PKK’nın terör faaliyetini Meclis çatısı altında sürdürmesine yol açtı. AKP ve CHP, Bölücü Teröre yardımcı olan siyaset ve uygulamalara derhal son vermelidirler.

HDP’NİN KUMANDASI ABD VE İSRAİL’İN ELİNDE

Terör örgütü Meclis’te olamaz. Milletimiz yürüyüşlerde, alanlarda “Meclis’te PKK istemiyoruz” diye bağırıyor. Bu milletin talebidir. Dünyanın hiçbir yerinde terör örgütü parlamentonun göbeğine yerleştirilemez. Parlamentonun altına mayın döşenemez. Parlamentonun içine canlı bomba sokulamaz. HDP canlı bomba olarak Türkiye’nin Meclisi’nin içine yerleştirilmiştir ve uzaktan kumandası Amerika’nın, İsrail’in elindedir. Türkiye’ye karşı açıkça kullanılmaktadır ve şimdi bu canlı bomba patlatılmıştır.

14 maddelik acil mücadele programı

1- HDP’NİN KAPATILMASI İÇİN DERHAL DAVA AÇILMALIDIR


Anayasanın 68/4. Maddesine göre, siyasal partilerin tüzük, program ve eylemlerinin “Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırı olması kapatma nedenidir. Silahlı Bölücü Örgütün cebir ve şiddetine açıkça dayanan özerklik ilanı ve bu yöndeki faaliyeti, hem bir program açıklamasıdır, hem de suç eylemidir. Bu faaliyeti doğrudan doğruya HDP genel merkez yöneticileri yürütmektedirler. HDP, bu yöndeki faaliyetin odağı haline gelmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, HDP hakkında Anayasa Mahkemesine kapatma davası açma sorumluluğu ve göreviyle karşı karşıyadır. Hukukun emri de budur, milletin talebi de budur, Türkiye’nin vatan bütünlüğünün gereği de budur.

2- HDP MİLLETVEKİLLERİNİN DOKUNULMAZLIĞI DERHAL KALDIRILMALIDIR

“Kürdistan’a özerklik” eylemine katılan HDP milletvekillerinin dokunulmazlığı derhal kaldırılmalıdır. TBMM Başkanı, Meclisi bu gündemle toplantıya çağırmalı ve Türkiye’nin devlet, toprak ve millet bütünlüğünü koruma kararlılığı, bütün dünyaya derhal gösterilmelidir.

3- BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ DESTEKLEYEN BELEDİYE BAŞKANLARI GÖREVLERİNDEN ALINMALIDIR

Güneydoğu illerimizde bazı belediye başkanları, eylemli olarak bölücü terör örgütünün faaliyetine ve Kürdistan’a özerklik suçuna katıldılar. Bu yerel yönetim sorumluları, yasalar gereği İçişleri Bakanlığı tarafından derhal görevden alınmalıdırlar.

4- TÜRKİYE’Yİ BÖLMEK İÇİN KULLANILAN İKİZ İHANET YASALARI DERHAL KALDIRILMALIDIR

Birleşmiş Milletler’de “İkiz Sözleşmeler” diye anılan “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi” ve “Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi” başlıklı uluslararası sözleşmeler, 4 Haziran 2003 günü TBMM’de yasayla onaylandı ve yasalaştı. Bu yasa, Lozan Antlaşması’nı delik deşik etmiştir ve yabancı devletlere müdahale hakkı tanımaktadır TBMM Başkanı, İkiz Sözleşmelerin kaldırılması gündemiyle Meclis’i derhal toplantıya çağırmalı ve bu İhanet Yasası kaldırılmalıdır.

5.GÜNEYDOĞU BÖLGEMİZDE OLAĞANÜSTÜ HAL İLAN EDİLEREK HALKIN GÜVENLİĞİ SAĞLANMALIDIR

Türk Silahlı Kuvvetleri ve polisimiz, 24 Temmuz’dan bu yana kahramanca mücadele yürüterek, bölücü terörü kendi kazdığı hendeklere gömmektedir. Son “Özerk Kürdistan” ilanından sonra, Bölücü Terörün daha fazla kan dökmesine ve ocak söndürmesine fırsat vermemek ve örgütün bitirilmesi için, Olağanüstü Hal veya Sıkıyönetim ilanı bütün milletin talebidir ve gereklidir. Bu amaçla Anayasal mekanizma işletilmelidir.

6- YEREL YÖNETİM YASALARI DERHAL DEĞİŞTİRİLMELİ

Yerel Yönetim Yasaları, Bölücü Teröre karşı mücadelenin ihtiyaçlarına göre değiştirilmelidir.

7- KAMU GÖREVLİLERİ BÖLÜCÜ TERÖRE KARŞI MÜCADELENİN GEREKLERİNE GÖRE ATANMALIDIR

Bazı kamu görevlilerinin Bölücü Teröre karşı mücadelede görevlerini yerine getirmemektedir.Bazı kamu görevlilerinin kararsızlığı, Güneydoğu bölgesi halkının devlete güvenini sarsmaktadır. Bölücü Teröre son vermek ve halka hizmet ihtiyaçlarına uygun olarak, validen başlayarak yetenekli, kararlı, cesur kamu görevlileri atanmalıdır.

8- AKP VE CHP 'ÖZERKLİK ŞARTI' LAFINI TERKETMELİDİRLER

AKP ve CHP’nin “Avrupa Özerklik Şartı”nı Anayasaya geçirme girişimleri, Bölücü Terörle suç ortaklığından başka bir anlam taşımıyor. AKP ve CHP, şu andan itibaren ağızlarına özerkliğin lafını bile almamak sorumluluğuyla karşı karşıyadırlar. Türk Milleti kavramını Anayasa dışına sürme girişimi de, Terör yangınına benzin dökmekten başka bir sonuç vermeyecektir.

9- TERÖR SUÇLARININ YARGILANMASI VE İNFAZINDA KARARLILIK İÇİN GEREKLİ ÖNLEMLER ALINMALIDIR

Bölücü Teröre karşı mücadelenin bir an önce kesin sonuca ulaşması için, terör suçlarının yargılanması ve infazında hukukun uygulanması ve kararlılık şarttır. Asker ve polisimizin canla ve başla yürüttüğü mücadelenin etkin ve caydırıcı olması için, yargıda hız ve infazlarda kararlılık gerekiyor. Barışa ve kardeşliğe bir an önce kavuşmak buna bağlıdır.

10- BÖLÜCÜ TERÖRÜN MEDYA PROPAGANDASINI ÖNLEMEK İÇİN YASALAR UYGULANMALIDIR

Çeşitli gazete ve televizyonlar, açıkça Bölücü Terör Örgütünün şiddet eylemlerinin propagandasını yapıyorlar. Suç işleyen medya organlarına yasaların uygulanması, basın özgürlüğüne aykırı değildir, en başta Mehmetçiğin yaşam özgürlüğünün gereğidir. Bölücü Terörü kışkırtan propagandaya son verecek önlemler derhal alınmalı ve uygulanmalıdır.

11- SÖZDE STK’LARIN BÖLÜCÜLÜĞÜ DESTEKLEYEN VE SUÇ OLUŞTURAN FAALİYETLERİ ÖNLENMELİDİR

Bugün bazı sözde sivil toplum kuruluşları ve sözde meslek kuruluşları açıkça Bölücü Terör Örgütünün organları olarak faaliyet yürütmektedirler. Onların bu faaliyetlerinin bedeli, Mehmetçiğin ve Polisimizin kanıyla ödeniyor. Bölücü Terörü destekleyen ABD güdümlü örgütlerin yasadışı faaliyetlerine karşı yasaların öngördüğü yaptırımlar kararlı olarak uygulanmalıdır.

12- ÇOCUKLARIMIZ VE GENÇLERİMİZ PKK TERÖR ÖRGÜTÜNDEN KURTARILMALIDIR

Bölücü Terör Örgütü, 18 yaşından küçük çocuklarımızı ve gençlerimizi ateşe sürmekte, ailelerini büyük acıların içine atmaktadır. Kamu kurumları, bu gençlerimizi kurtarmak için ailelerini ve işyerlerini bilgilendirmeli ve işbirliğine gitmelidir. Bölücü Terör örgütü elemanlarının üniversitelerde terör yapmalarına kesinlikle izin verilmemelidir.

13- BÖLÜCÜ TERÖRE DIŞ DESTEĞE SON VERMEK İÇİN KARARLI UYGULAMALARA GEÇİLMELİDİR

ABD emperyalizmi ve İsrail başta olmak üzere bazı ülkeler, bölücü terör örgütünü silahlandırmakta, donatmakta, eğitmekte, siyasal alanda desteklemektedir. Bölücü Teröre karşı en etkili siyaset, komşularımız Suriye, Lübnan, Irak, İran, Azerbaycan ve Rusya ile işbirliği ve Asya ülkeleriyle dayanışmadır. Rusya ile ilişkiler tamir edilmelidir.

14- BÜTÜN MİLLETİMİZİ, SİYASAL PARTİLERİ, SENDİKALARI, KİTLE ÖRGÜTLERİNİ TÜRKİYE CEPHESİNDE BİRLEŞMEYE ÇAĞIRIYORUZ

Türkiyemiz, Bölücü Teröre karşı mücadelede kesin sonuca ulaşmanın eşiğine gelmiştir. Devlet, vatan ve millet bütünlüğü, her türlü sınıf, topluluk ve kişi çıkarının üstünde, bütün milletimizin meselesidir. Türk de biziz, Kürt de biziz, hepimiz Türk milletiyiz. Hiçbir ayrım gözetmeden bütün milletimizi, siyasal partileri, sendikaları, meslek odalarını ve kitle örgütlerini, Türkiye Cephesinde sımsıkı birleştirmek için Vatan Partisi olarak görevimizi yerine getirme kararındayız. PKK, “Kürdistan’a özerklik” deklerasyola intihar ettiğini ilan etmiştir. PKK, Türkiye’de uyuyan herkesi uyandırmış ve kendi tepesine inecek büyük gücü göreve çağırmıştır. ■Aydınlık, (29.12.2015)

30.12.2015
İSMAİL HAKKI PEKİN: HÜKÜMET KIBRIS'I DOĞALGAZA FEDA EDİYOR


Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı E. Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, bugün yaptığı yazılı basın açıklamasıyla Kıbrıs’taki son gelişmeleri değerlendirdi.

Pekin’in açıklaması şöyle:

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Rum kesimi lideri Nikos Anastasiadis arasında 6 ayı aşkın bir süredir yürütülen temasların halkımızın bilgisine sunulması, basını elinde tutan iktidar tarafından engellenmektedir.

GARANTÖRLÜK HAKKIMIZI BM'YE DEVRETMEK İSTİYORLAR
Bahis konusu görüşmeler, diğer konulardan ayrı olmak üzere, ülkemizin adadaki Türk varlığının garantörlüğü üzerinde gerçekleşmektedir. Anlaşılan, 1960 yılında kabul edilen Kıbrıs Anayasası ile ülkemize sağlanan garantörlük hakkının AB ve BM’ne devredilmesi amaçlanmaktadır.

Bu çerçevede, adadaki haklarımız ve orada bulunan Türk ve Kıbrıslı vatandaşlarımızın yaşam güvencesini oluşturan askeri varlığımızın ortadan kaldırılması konusunda esaslı görüşmelerin yaşandığı anlaşılmaktadır.
Kıbrıs’ın, ENOSİS (Yunanistan ile birleşmesi) kavramıyla tanışması 1963 yılında olmuştur. Yunanistan’daki cunta rejiminin kışkırtması sonucu adada yaşanan Türk kıyımı ve ardından 1974 yılında garantörlük hakkımızı kullanmak suretiyle müdahalemiz hepimizin belleklerindedir.

AB'NİN İKİYÜZLÜLÜĞÜ

Yıllarca süren müzakereler sonucunda 2004 yılında adadaki Türk ve Rum toplumlarının bir idare şeması altına getirilmesi amacıyla BM şemsiyesi altında yapılan ve adı ‘Annan Planı’ olarak ortaya konan çözümün Rum tarafınca referandumda reddedilmesine rağmen, adanın Rum tarafının AB tarafından üyeliğe kabul edilmiş bulunması, AB’nin ikiyüzlü politikasını ortaya koymuştur. Zira aynı AB, Rum tarafının bu referandumu kabul etmemesi halinde bu kesimi üye olarak almayacağını belirtmişti.

Bugün gözlenen gerçek ise; Ada’nın Rum kesiminin AB üyesi bulunması nedeniyle, KKTC Yönetimi’nin de neredeyse 11 yıl sonra bu kez BM havucu yerine AB havucunu tercih etmeye yöneldiğidir. İşin daha vahim tarafı; Rum tarafıyla yapılan görüşmelerin içeriğinin KKTC önderleriyle değil; yalnızca Erdoğan hükümetiyle paylaşılmakta oluşudur!

Kıbrıs’ta ‘iki toplumlu, iki kesimli Federasyon’u savunan anlayış nereye kaybolmuştur?

Anastasiadis’in, adada her dört Rum’a karşı bir Türk’ün varlığının esas alınmakta olduğu yönündeki ifadeleri ne anlama gelmektedir? Belli ki, sözde dönüşümlü bir başkanlık sisteminin görüşülmekte olduğu bir ortamda artık Kıbrıslı Türkler bir azınlık durumuna düşürülecektir.

AB ve BM gözetiminde dahi olsa, azınlıkta kalacağı anlaşılan Kıbrıs’taki Türk varlığının hakları nasıl savunulacaktır?

HÜKÜMET, DOĞALGAZ İÇİN KIBRIS'I FEDA EDİYOR

Hükümet, doğal gaz için Kıbrıs Türklerini feda etmektedir! İsin daha kötüsü, bu uğurda Kıbrıs’taki Türk varlığını Rum’a terk etmekte ve onların koruyucusu olan adadaki askeri varlığımızdan vazgeçme cüretini göstermektedir. Ne yazık ki, Kuzey Kıbrıs’taki yöneticiler de oynanmakta olan oyunun ya farkında değiller, ya da yukarıda belirttiğimiz havucu yiyecekler!

Her ne kadar içinde Kıbrıs yer almasa dahi, Misak-ı Milli kavramının ne olduğu hakkında bir fikrinin dahi olmadığı, uygulamalarından anlaşılan bir hükümetten ne beklenecektir?

Atatürk ilkelerinden haberdar olmayan bu hükümet ve onun emrindeki KKTC Yönetimi ne zaman olan biteni doğru bir şekilde anlatmayı yeğleyecektir?

Keza, KKTC mensubu soydaşlarımız, hükümetlerinin bu oyuna alet olmasına daha ne kadar göz yumacaklardır? ■Aydınlık, (30.12.2015)

BÖLÜCÜLÜK: İLK LAZCA KÖY ADI

Lazca eski adı olan Komilo'yu almak için yaptığı başvuru İçişleri Bakanlığı tarafından onaylandı.

Rize’nin Çamlıhemşin İlçesi Murat Köyü'nün, Lazca eski adı olan Komilo'yu almak için yaptığı başvuru İçişleri Bakanlığı tarafından onaylandı.

Çamlıhemşin İlçesi’ne 3 kilometre uzaklıktaki 600 nüfuslu Murat Köyü'nde, köyün Lazca eski adı olan Komilo adını almak için geçen yıl imza toplandı. Köy adının değişikliğine ilişkin yasa gereği, 200 olan seçmen sayısının yarısından bir fazla sayıda imza toplaması gereken köylüler 140 imza ile Çamlıhemşin Kaymakamlığı’na başvurdu. İlçe Kaymakamlığı aracılığı ile İl İdare Kurulu’na sunulan öneri kabul edildi ve onay için Rize Valiliği aracılığı ile İçişleri Bakanlığı'na gönderildi. İçişleri Bakanlığı da, köy adı değişikliği talebini kabul ederek onayladı. Komilo adını alan Murat Köyü resmi olarak ilk Lazca köy adı oldu.

KOMİLO, TANRIÇA ANLAMINA GELİYOR

Komilo Köyü Muhtarı Lütfü Sezgin, bir yıl önce köy adının değiştirilmesi için yaptıkları başvurunun onaylandığını belirterek, köy adının Komilo olarak değiştiğini söyledi. Sezgin,"Köyümüzün adı Lazca 'Komilo' olarak biliniyordu. Başvurumuzla resmen bu adı almış olduk. Komilo Lazca’da Tanrıça anlamına geliyor" dedi. ■odatv, (30.12.2015)

CEMAAT, CHP: BUNLAR FETHULLAH GÜLEN'İN CHP İÇİNDEKİ ASKERLERİDİRLER

CHP Milletvekili Barış Yarkadaş'ın “Ergenekon tutuklularının Tayyip Erdoğan’la anlaştığı” iddiasına, ismini verdiği Yalçın Küçük'ten yanıt geldi.

Barış Yarkadaş'ın "CHP içindeki Cemaat askeri" olduğunu öne süren Yalçın Küçük,"Bunlar Fethullah Gülen'in CHP içindeki mangasıdır. Onbaşı ise Gürsel Tekin'dir. CHP içinde Fethullah Gülen'in çavuşu, Kemal Kılıçdaroğlu adında birisi" ifadelerini kullandı.

CHP Milletvekili Barış Yarkadaş, Halk TV’de canlı yayınlanan “Zamanın Ruhu” adlı programda, Ergenekon tutuklularının cezaevinden çıkmasının Erdoğan’la yapılan anlaşmanın sonucu gerçekleştiğini ileri sürerek şunları söylemişti: “Tayyip Erdoğan 17-25 Aralık dosyalarının kapatılması, askerin arkasında durması karşısında Kürt politikasında değişikliğe gitmiştir. Burada bir takas yapılmıştır. İlişkinin başı oraya dayanır. Yalçın Küçük’lerin falan cezaevinden serbest bırakılması da, Tayyip Erdoğan’la yapılan anlaşmanın, uzlaşmanın sonucudur. Bir teslimiyet anlaşmasıdır o. Onlar Ergenekon tutuklularını bırakmıştır, bunun karşılığında Fethullah Gülen operasyonuna destek verilmesi için söz alınmıştır. Karşılığında da Kürt meselesinin değiştirilmesi ve 17-25 Aralık dosyalarının üzerinin örtülmesi konusunda uzlaşılmıştır."

ONBAŞI GÜRSEL TEKİN, ÇAVUŞ KILIÇDAROĞLU

Ulusal Kanal'da Halil Nebiler'in sunduğu "Kalemler ve Kılıçlar" programında Yarkadaş'a yanıt veren Yalçın Küçük, Barış Yarkadaş'ın da aralarında bulunduğu bazı CHP'li milletvekillerinin "CHP içindeki Fethullah Gülen'in askerleri" olduğunu öne sürerek şunları söyledi:

"Özellikle son, çok enteresan seçimlerden sonra, sayımlardan sonra CHP içinde bir Fethullah grubu oldu. Eren, Barış Yarkadaş, Enis Berberoğlu, Utku Çakırözer, bunları Fethullah Gülen'in askeri olarak söyledim. Birkaç kişi daha var, isimlerini ağzıma almak istemiyorum. Burada gördüğünüz insanlar, bunlar Fethullah Gülen'in askerleridirler. Bunun için buraya gelmişlerdir. Bunlar bilinmeyen adamlardır. Bir şekilde gelmişlerdir. (...)Bunlar Fethullah Gülen'in CHP içindeki mangasıdır. Onbaşı ise Gürsel Tekin'dir. CHP içinde Fethullah Gülen'in çavuşu, Kemal Kılıçdaroğlu adında birisi."

İzmir ve İstanbul'da yapılan ön seçimlerin "tartışmalı" olduğunu ve o seçimlerin incelenmesi gerektiğini iddia eden Yalçın Küçük, "Yüzde yüz aldı dediler. Yüzde yüz değil, yüzde elli bile almamışlardı. Bu usul yeni, bu oy verenler kim. Şimdiye kadar CHP'de bu yoktu." dedi.

BU ÇOCUK 2007'YE KADAR BENİM YANIMDAN AYRILMAZDI

Yarkadaş'ın bir dönem kendi yanından ayrılmadığını söyleyen Küçük, "Bu çocuk 2007'ye kadar benim yanımdan ayrılmazdı. Evime de geldi, öbür tarafa da geldi. Bana Gürsel Tekin'le beraber Hasan Dağcı'yı anlattılar. Barış Yarkadaş'a Gürsel Tekin'in tahsildarı diyorlar. Gürsel Tekin arsa alır, arsa satar. Veznedar adammış. Hiçbir tahsili de yoktur"ifadelerini kullandı. ■odatv, (30.12.2015)

31.12.2015
SAĞLIK: 50’YE YAKIN YABANCI HEKİM İSTANBUL’DA GÖREV BAŞINDA


Yabancı hekimler çalışma izni bile olmadan Bakanlığın uygulamasıyla göreve başladı. 50’ye yakın yabancı hekim İstanbul’da görev başında. Sağlık örgütleri ise kaygılı...

Hükümetin "yabancı hekimler kamuda çalışabilir" düzenlemesi ile 50'ye yakın Hekim İstanbul'da görevde.

Sağlık örgütlerinin bütün itirazlarına rağmen başlayan uygulamaya hekimler tepkili.

Yabancı hekimlerin özellikle Ortadoğu ülkelerinden geldiğini söyleyen İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Samet Mengüç'ün, "kaliteli sağlık hizmeti" ile ilgili kaygıları var.

Diğer bir kaygı da "yabancı hekimlerin Türk milletinin dilini ve değerlerini ne kadar anlayabileceği" konusunda. ■ulusalkanal, (31.12.2015)

Prof. Dr. Cihan DURA, 24 Temmuz 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Neler Oldu 19 Ağustos 2015-18 Şubat 2016 / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Tem 31, 2016 18:57

Neler Oldu 1-6 Ocak 2016 (FED, borçlanma, bölücülük, özelleştirme, kriz, altın, BOP, AB, Dolar, eğitim)

1.1.2016
FED: ABD’DE İŞSİZLİK RAKAMLARI BEKLENTİLERİN ÜZERİNDE


ABD’de işsizlik rakamları beklentilerin üzerinde

ABD'de işsizlik sigortası başvuruları geçtiğimiz hafta beklentilerin üzerinde arttı.

ABD’de işsizlik sigortasına ilk kez başvuranların sayısı geçtiğimiz hafta 2015 ortasından bu yana görülen en yüksek seviyeye çıktı.

ABD Çalışma Bakanlığı verilerine göre, mevsimsel etkilerden arındırılmış verilerle işsizlik sigortası başvuruları 26 Aralık haftasında 20 bin artarak 287.000 seviyesine yükseldi.

Ekonomistler ise başvuruların 270 bin olmasını bekliyorlardı. Önceki hafta işsizlik sigortası başvuruları 267 bin seviyesindeydi.

Son 4 haftanın ortalaması dikkate alındığında işsizlik sigortası başvuruları 4.500 yükselerek 277.000 seviyesine çıktı.

ABD’de işsizlik sigortasından yararlanmaya devam ederlerin sayısı ise 19 Aralık itibariyle 3.000 yükselerek 2.198.000 seviyesine ulaştı. ■ Sözcü, (1.1.2016)

BORÇLANMA, DIŞ: DIŞ BORÇ STOKU 406 MİLYAR DOLAR OLDU

Türkiye’nin üçüncü çeyrek brüt dış borç stoku 406 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Hazine Müsteşarlığı’nın açıkladığı verilere göre, Türkiye’nin 2015 üçüncü çeyrek sonu itibarıyla bazı borç stoku verileri şöyle gerçekleşti:

Türkiye’nin brüt dış borç stoku üçüncü çeyrek sonu itibariyle 406 milyar dolar
Türkiye net dış borç stoku üçüncü çeyrek sonu itibariyle 240.3 milyar dolar
Türkiye kamu net borç stoku üçüncü çeyrek sonu itibariyle 143.4 milyar TL
Türkiye AB tanımlı genel yönetim borç stoku üçüncü çeyrek sonu itibariyle 654.8 milyar TL ■ Sözcü, (1.1.2016)

2.1.2016
BÖLÜCÜLÜK: YERİNDEN YÖNETİM ÖRTÜSÜ ALTINDA…


Gazeteler haber verdi. Diyarbakır’da 26-27 Aralık 2015’te iki gün süreli ve 501 üyeli Demokratik Toplum Kongresi (DTK) toplanmış.

Bir bildiri yayınlanmış ve HDP, EMEP, DBP, ESP, HDK başkanları, bildiriyi sahiplendiklerini ifade etmişler. HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’a göre bildiri “demokrasi için bir yol haritası”. DTK Eşsözcüsü (HDP milletvekili) Ertuğrul Kürkçü ise bu bildiriyle “siyasete müzakereye ve demokrasi dönülmesi çağrısı yaptık” demiş.

Bildirinin sonunda “bu deklarasyon dinamik bir tartışma ve uzlaşma arayışıdır. Öneri ve eleştirilere açıktır”notunun düşülmüş olması dikkat çekiyor. Bu notun anlamını kestirmek kolay değil. Kendi çevresine ve destekçilerine“düzeltme yapabilirsiniz” mi diyor yoksa AKP hükümetine “böyle dedik ama, modelimiz üzerine pazarlığa açığız” demek mi istiyor?

Herhalde ikincisi daha gerçekçi bir yorum olur.

*
Diyorlar ki:

* Hükümet 28 Şubat Mutabakatı’nı Cumhurbaşkanı eliyle reddetti.

* Biz de özerklik için inşa çalışmalarına başladık; yapılan özsavunmayı sahipleniyoruz.

* Silahlı ve hendekli çatışma, özünde kendi kendini yerelden yönetme, yerel demokrasiyi inşa etme talebidir.

* Taleplerimiz siyasi statü talepleridir.

Şunlar Yapılsın:

(1) Çözüm süreci müzakerelerini yeniden başlatın.
(2) Müzakere TBMM tarafından onaylansın.
(3) Yerinden yönetim için yasal adımlar atın, bu çerçevede özellikle;
(a) Bilhassa Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekinceleri kaldırın.
(b)Yeni Anayasa yapılsın.

*
Yerinden Yönetim Derken?

DTK Bildirisi bir yerinden yönetim rejimi istediğini söylüyor. Bunu 14 maddede somut hale getirmiş. Ancak bir maddede birden fazla istek var. Bir de her lafın başına “demokratik” sözünün yerleştirilmiş olma özelliği göze çarpıyor.

Lafın özünü ayıklayınca, silah ve hendekle “demokratikleşme mücadelesi” verenlerin, şöyle bir “yerinden yönetim modeli” istedikleri çıkıyor:

(1) Bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde Özerk Bölgeler oluşturulsun.
(2) Özerk bölgelerin meclisleri ve meclisler içinden seçilmiş özyönetim organları olsun.
(3) Özerk Bölgeler TBMM ve merkezi yönetimde de temsil edilsin.
(4) Özerk bölgeler üzerinde merkezi yönetimin hiçbir vesayet denetimi olmasın.
(5) Özerk bölgelerde farklı halklar ve inanç toplulukları meclisleri kurulsun, bunlar özerk bölge yönetimine doğrudan katılsın.
(6) Her kademedeki eğitim bunlara bırakılsın.
(7) Yerel diller de resmi dil olarak kabul edilsin.
(8) Bütün anadiller, Türkçenin yanısıra eğitim ve öğretim dili olsun.
(9) Özerk bölgeler dil, tarih, kültür alanında her türlü çalışmayı yapabilsin.
(10) İnanç ve ibadet hizmetleri özerk kurumlara devredilsin.
(11) Özerk bölgeler sağlık ve tedavi hizmetleri sunabilsin.
(12) Yargı sistemi ve adalet hizmetleri buna uygun olarak yeniden düzenlensin.
(13) Özerk bölgeler toprak, su, enerji kaynaklarının işletilmesini üstlensin, bu üretimden pay alsın.
(14) Özerk bölgeler tarım, hayvancılık, sanayi ve ticaret dahil her alanda genel yetkili olsun.
(15) Özerk bölge her türlü kara, hava, deniz ulaşım hizmetlerini sunsun ve denetimini sağlasın.
(16) Bütçeleme Özerk Bölge Yönetimine devredilsin.
(17) Bazı vergiler özyönetim birimleri tarafından toplansın.
(18) Özerk bölgede resmi yerel güvenlik birimleri kurulsun. (Savunma ve güvenlik bakımından merkez ile koordineli çalışsın.)

“Model”in Yararları:

* Demokratikleşilecektir.

* Yerel demokrasi her alanın, bölgenin ve toplumun ihtiyaçları ve koşullarına göre farklı uygulama biçimlerine kavuşacaktır.

* Bu model bin yıldır kader ortaklığı yapmış halklarımızın ülke ve bölge meselelerinin barışçıl ve demokratik çözümüne öncülük edecektir.

* Özyönetimlere dayalı özerklik modelimiz, aynı zamanda Ortadoğu için önemli bir örnek oluşturacaktır.

Zorunlu Koşulları:

* Özyönetimlerin gerçekleşmesi için yeni bir anayasa yapılması zorunludur.

* Anayasada farklı etnisiteler ve inanç toplulukları statü sahibi olmalıdır. [Türk Milleti, Türk vatandaşlığı olmaz, diyorlar.]

*
Yerinden Yönetim Örtüsü Altında ‘Elveda Türkiye’

Bildiri kendisini yerel demokrasi isteklisi diye sunuyor.

Ama her türlü had ve hududu aşmış, iki temel siyasal özelliğimizi birlikte vuruyor.
Vuruşlarından biri “etnisitelere ve inanç topluluklarına statü” ve “anadillere resmi dil statüsü” talepleriylemilli/ulusal devleti hedef alıyor. Türk vatandaşlığı rejimini ve kayıtsız şartsız Türk Milletinin olan egemenlik hakkını tanımadığını ilan ediyor.

Diğer vuruşunu ise yerinden yönetim etiketi altında özerk bölgeler – özyönetim diye sıraladığı tüm diğer talepleriyle üniter devlete yapıyor. Bölgeleri genel yetkili kılın, yani tüm iktidarı bölgelere devredin diyor. Bu da yetmez, bölgeler TBMM’de ve kamu yönetiminde temsilciler bulundursun, böylece merkezde kalacak iktidarı da pazarlıklarına tabi kılsınlar diyor.

Artık çok açık…

Yıllardır dile getirdiğimiz “Türkiye’nin hem ulusal hem de üniter yapısı tehdit ediliyor” sözümüzün anlamı işte budur.

Bu isteklerin karşısında duran en büyük engel, Anayasa’nın “Türkiye Devleti ülkesi ve milleti bakımından bölünmez bir bütündür” diyen 3. Madde hükmüdür. Değiştirilmesi yasaklanmış olan ilk dört maddeden biri olan bu hükmü kaldırabilmek için “anayasa değişikliği” yetmez; Yeni Anayasa yapıp bu maddeyi bertaraf etmeleri gerekir.

Çünkü bu hüküm “ülkesi bakımından bölünmez” diyerek istenen türdeki “özerk bölgeler”e izin vermez. Ve“milleti bakımından bölünmez bir bütün” diyerek de toplumun “farklı etnisite ve inanç gruplarına göre” ayrıştırılıp bölünmesine olanak tanımaz.

AKP ve HDP, CHP yönetiminin desteğiyle becerebilirlerse, Yeni Anayasa yoluyla bu kurucu ilkeyi yok etmeye çalışacaklar. Bunu beceremezlerse, Madde 3 orada duracak, Anayasa Değişikliği yoluyla, bunun içini dolduran başlıca maddeleri iğdiş etme gayretine düşecekler.

Her iki yol da aynı kapıya çıkar. Biri toptan biri perakende.

Yapılması gereken tek şey, ulusal ve üniter devletten verilecek ödünümüz yoktur demekten ibaret. Çünkü gerçek demokrasi ve özgürlük, ancak bu zemin üzerinde mümkün olabilir. Bu zemin baki kalmak koşuluyla, elbette her şeyi konuşabiliriz. ■ Birgül Ayman Güler, baguler.blogspot.com.tr, (2.1.2016)

3.1.2016
ÖZELLEŞTİRME|LERDE MİLYARLARCA LİRA ZARAR


Sayıştay, AKP’nin özelleştirme adı altında sürdürdüğü talanı ortaya koydu. Raporda, kamu kuruluşlarının sektör sektör zararı göz önüne serilirken, EÜAŞ ve TEDAŞ’ın dönem zararı toplam 3 milyar lirayı buldu.

Sayıştay, AKP’nin özelleştirme adı altında sürdürdüğü talanın sonuçlarını ortaya koydu. Sayıştay Kamu İşletmeleri 2014 Yılı Genel Raporu’na göre, özelleştirmelerden dolayı KİT’lerin istihdamdaki payı hızla düşerken, kamu kuruluşları sektör sektör zarar etmeye devam etti.

Açıklanan rapora göre, AKP döneminde satış yarışına girilen KİT’lerin istihdamdaki payı yüzde 18 oranında azalırken, bu kurumlarda çalışan kişi sayısı 195 bin kişiye düştü. Sayıştay raporuna göre birçok kurum milyarlarca lira zarar etti.

ÖZELLEŞTİRMENİN İFLASI

Rapor, kamu işletmelerinin yönetim anlamındaki eksikliklerini ve kurumların zararını ortaya çıkardı. Devlet kurumlarının tek tek satılmasından dolayı ekonomideki payının düştüğü tespiti yapılan raporda, 2010 ve 2014 yıllarını kapsayan 5 yıllık dönemde KİT istihdamının yüzde 18 oranında azaldığı belirtildi. 2009 yılında Türkiye istihdamının yüzde 1,1’ini oluşturan 238 bin kişinin KİT kurumlarında çalıştığı belirtilen raporda, 2014 yılında bu oranın yüzde 0,8’e gerileyerek çalışan kişi sayısının 195 bine indiği vurgulandı.

MİLYARLARCA LİRA ZARAR

Sayıştay denetçilerinin diğer tespitini ise KİT kurumlarının görev zararları oluşturuyor. Rapora göre görev zararları nedeniyle Hazine’den KİT’lere kaynak aktarılacağı, ve 2014 yılı için bu miktarın 2 milyar 300 milyon lira olduğu ifade edildi. Görev zararlarında en büyük payı 1 milyar 100 milyon lira ile Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu oluştururken onu 733 milyon 500 bin lira ile Toprak Mahsulleri Ofisi izliyor.

KAR AZALDI

Kamu İşletmeleri 2014 Yılı Genel Raporu’nda dikkat çeken bir başka başlık ise yıllara göre kar oranları. Sayıştay denetçilerinin tespitine göre 2014 yılında dönem karları yüzde 28 oranında bir azalmayla 5 milyar 800 milyon lira düştü. Gerçekleşen düşüş nedeniyle Hazine adına kar payı yüzde 26 oranında 1 milyar 300 milyon lira eksik gerçekleşti. Raporda ayrıca, 2014 yılında KİT’lere yükümlü sıfatıyla gerçekleştirilen vergi tutarının ise önceki yılın yüzde altı oranında eksiğiyle 7 milyar 400 milyon lira olduğu belirtildi..

SEKTÖRLERE GÖRE

Raporun dikkat çekici bir diğer yönünü ise sektörlerin zarar tabloları oluşturuyor. Rapora göre imalat sanayinde sektörü oluşturan kuruluşlar 2014 yılında toplam 287 milyon 600 bin lira zarar etti. Zarar bir önceki yıla göre yüzde 6,3 arttı. Türkiye Şeker Fabrikalarının 197 milyon, Et ve Süt Kurumu’nun 97 milyon, Türkiye Elektromanyetik Sanayi’nin 23 milyon ve Doğusan Anonim Şirketi’nin 1 buçuk milyon lira zarar ettiğine dikkat çekildi.

ENERJİ DİBE VURDU

Sektörler arasındaki en büyük zararlardan biri enerji sektöründe ortaya çıktı. Sayıştay denetçilerinin tespitine göre Elektrik Üretim Anonim Şirketi’nin (EÜAŞ) zararı, 2014 yılında 2 milyar 500 milyon lira TEDAŞ’ın dönem zararı ise 500 milyon lira oldu. EÜAŞ’ın zararının ayrıntılarına yer verilen rapora göre, zararın bir buçuk milyar lirası maliyetlerin altında satış fiyatı tespit edilmesinden, bir milyar lirası ise özelleştirme devirlerinden oluştu.

Ulaştırma ve Haberleşme sektörünün 2009 ve 2010 yıllarını karla kapattığı hatırlatılan Sayıştay raporunda, 2011 ve 2012 yılını zararla kapattığı, 2013 yılında yeniden kar ettiği ve 2014 yılında ise bu karı koruyamayarak yeniden zarar ettiği vurgulandı. 2014 yılında bu sektörde 968 milyon lira zarar ettiği belirtilen raporda, özelde TCDD’nin 1 milyar 900 milyon, BOTAŞ’ın 587 milyon ve Türkiye Denizcilik İşletmelerinin ise 20 milyon 800 bin lira zarar ettiği, ancak sektör içerisindeki diğer kuruluşların kar etmesinden dolayı zararın toplamda 968 milyon lirada kaldığı ifade ediliyor.

Raporda ayrıca ticaret alanında Toprak Mahsulleri Ofisi’nin 2014 yılında tek başına 981 milyon 200 bin lira görev zararı alacağı olduğu belirtiliyor. ■ Karşıgazete, (3.1.2016)

BÖLÜCÜLÜK: HENDEK’Çİ BELEDİYEYİ “KAYYUM” YÖNETECEK

Terör örgütünün siyasi uzantısı Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) 27 Aralık’ta yayınlanan özerklik vurgulu bildirisi üzerinden HDP’ye tepkiler devam ediyor

Tayyip Erdoğan, bu konuda HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı eleştirerek, “HDP Eş Genel Başkanları son dönemdeki açıklamaları anayasal suç. Parti kapatma düşünülmemeli, gündeme dahi gelmemeli. Ama suçu irtikâp edenler bedelini ödemek durumundadır” derken hendek şimdi de kazmaya destek veren belediyelerin kayyuma devredilmesi gündeme geldi.

Özhaseki açıkladı

AKP Yerel Yönetimden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, teröre destek veren belediye başkanlarının yerine kayyum atanmasını önereceklerini söyledi. Özhaseki şöyle konuştu: “HDP’lilere bakıyorum pes diyorum. Devleti bölmeyi çalışıyorlar. Yetkiyi kötüye kullanan belediyeler var. Onun için kısıtlayıcı, sınırlandırıcı güvenlik öne çıkaran yasa çıkarıp yetkileri alalım dersek tüm vilayetlere zulüm etmiş oluruz. İş makinalarını valilik emrine verirseniz Bayındırlık İl Müdürlüğü’ne dönerler. Yerinden yönetime yetkilerin gitmesi lazım. Ancak bunu kötüye kullanan belediye başkanlarının yetkileri elinden alınmalı, onların yerine belediye meclisinden değil, kamudan birisinin atanmasını öneriyoruz. Görevden aldığınızda meclis yerine seçiyor. Çoğunlukta kim varsa onu seçiliyor. Kamu görevlisinin kayyum gibi atanması daha doğrudur. Netleşmiş bir şey yok. HDP dışında kimsenin itiraz etmeyeceğini düşünüyorum” diye konuştu. ■ Yeniçağ, (3.1.2016)

KRİZ: “KÜRESEL EKONOMİYİ ZOR BİR DÖNEM BEKLİYOR”

Dünya Bankası raporunda 2009 sonrasında yavaş küresel büyümede, ekonomi politikalarındaki belirsizliğin de rolü bulunduğu belirtilerek özellikle gelişmiş ülkelerde kriz sonrası uygulanan politikaların bu belirsizlikte önemli etken olduğu kaydedildi

Dünya Bankası Kalkınma Beklentileri Grubu Direktörü Ayhan Köse, küresel ekonominin 2016 ve 2017’de kritik ve zorlu bir geçiş dönemi yaşayacağını belirterek, ancak şimdilik ufukta yeni bir küresel durgunluğun görünmediğini söyledi. Köse, “Çöküş ve Canlanma: Küresel Durgunluk ve Toparlanma Dönemlerini Anlamak” başlıklı yeni kitabının yayınlanmasının ardından dünya ekonomisine ilişkin soruları yanıtladı. Dünya ekonomisinin yaklaşık her 9 yılda bir durgunluk döneminin eşiğine geldiğine dikkati çeken Köse, buna karşın 2009 yılında yaşanan küresel durgunluk ve onu takip eden zayıf toparlanma döneminin, bu tür kritik periyotları anlamadaki eksiklikleri belirgin şekilde ortaya çıkardığını ifade etti. Köse, 2009 sonrasında gözlenen yavaş küresel büyümede, ekonomi politikalarındaki belirsizliğin de rolü olduğunu savunarak, özellikle gelişmiş ülkelerde kriz sonrası uygulanan politikaların bu belirsizlikte önemli rol oynadığını anlattı.

Çin’in yavaşlaması

Uzun bir süre “mucizevi” bir büyüme performansı gösteren Çin’in yumuşak bir şekilde yavaşlamasını, “sağlıklı bir gelişme” olarak nitelendiren Köse, Çinli politika yapıcıların, hızlı büyümenin getireceği riskleri iyi bir şekilde değerlendirerek görece daha düşük, ancak daha sürdürülebilir bir büyüme modeline geçmeye karar verdiklerini belirtti. Köse, Çin’in uygulamaya başladığı yeni büyüme modelinin, yatırımdan çok tüketime öncelik verdiğini, büyümenin kalitesini ve çevreye olan etkisini daha iyi değerlendirebilen unsurlar içerdiğini aktararak, “Bu hem Çin ekonomisi, hem de Çin’in büyüklüğü düşünüldüğünde, küresel ekonomi için elbette sağlıklı bir gelişme” değerlendirmesini yaptı.

Durgunluk görünmüyor

Ekonomi politikalarındaki belirsizlik dönemlerinin, kendini er veya geç reel ekonomide de hissettirdiğine dikkati çeken Köse, şöyle devam etti: “Gelişmiş ülkelerde kriz sonrası ekonomi politikalarında yaşanan büyük belirsizlik hem reel ekonomiyi, hem de finansal piyasaları küresel ölçekte etkiledi. Son yıllarda yükselen piyasalarda gördüğümüz yavaşlama ise hem yerel, hem de küresel faktörlerin bir sonucu. Yerel faktörlerden biri de ekonomi politikalarındaki belirsizlik veya idari sorunların ekonomi politikalarına belirsizlik olarak yansıması. Önümüzdeki birkaç yılın küresel ekonomi için zor bir geçiş dönemi olacağı kesin, fakat Dünya Bankası da dahil olmak üzere belli başlı uluslararası kurumlar, dünya ekonomisinin 2016-2017 yıllarında büyümeye devam edeceğini öngörüyor. Yani şimdilik ufukta yeni bir küresel durgunluk görünmüyor.”

Sekiz yılda 600 bin bankacı işsiz kaldı

Küresel finansal krizin desteklediği bankacılıkta işten çıkarmalar teknolojik gelişmelerle birlikte gelecek yıl da sürecek. 2008’den bugüne kadar işsiz kalan bankacı sayısı 600 bin Dünya bankacılık sistemi 2008 küresel finansal kriz dönemi sonrası başlayan işten çıkarmaları yavaşlatsa da geçen sekiz yıllık sürede yarım milyondan fazla bankacılık pozisyonu tamamen silindi. 2015’te 100 bine yaklaşan işten çıkarmalarla birlikte, 2008’den bu yana toplamda 600 bin bankacı işsiz kaldı. İskoçya Kraliyet Bankası (RBS) sekiz yılda toplam işgücünün yüzde 53’ünü kaybederken, bu oran ABD’li Citibank için yüzde 36 oranında gerçekleşti. Citibank ayrıca, önümüzdeki yıl 2 bin kişiyi daha işten çıkaracağını açıkladı. 2010’dan bu yana çalışan sayısını çok fazla değiştirmeyen Alman Deutsche Bank ise 2018’e kadar 26 bin pozisyonda azaltmaya gidecek. Küresel krizin desteklediği sekiz yıllık dönemdeki işgücü kaybının bir başka önemli sebebi masraflaru kısmak için bankacılıkta dijitalleşme ve otomasyona gidilmesi. Yani teknolojinin insanların yerini alması. ■ Yeniçağ, (3.1.2016)

4.1.2016
ALTIN, YENİ YILA HIZLI BAŞLADI


Altının gram fiyatı, Suudi Arabistan ile İran arasındaki gerilim ve küresel piyasalardaki azalan risk iştahının etkisiyle, 2016 yılının ilk işlem gününe yüzde 2'nin üzerinde artışla başladı.

Altının gram fiyatı, yeni yılın ilk işlem gününde yüzde 2'nin üzerinde yükselerek 101,82 liraya çıktı

Altının gram fiyatı, küresel risk iştahının azalmasının altının ons fiyatını artırması ve dolar kurundaki yükselişin etkisi ile önceki kapanışa göre yüzde 2'nin üzerinde prim yaparak 101,82 liraya çıktı.

Dün Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyr yaptığı açıklamada, İran ile diplomatik ilişkilerini durdurduklarını, İranlı görevlilerin ülkeyi terk etmesi için 48 saat süre tanındığını ilan etti. Açıklamanın ardından küresel piyasalarda risk algısı artarken, bugün altının onsu yükselişe geçti, dolar/TL yaklaşık iki haftanın en yüksek seviyesi olan 2,9502'yi gördü.

Altının onsu, önceki kapanışa göre yüzde 1'in üzerinde değer kazanarak 1.074,22 dolara kadar çıkarken, altının gram fiyatı ise 101,82 lirayı gördükten sonra şu dakikalarda 101,60 lira seviyelerinde dengelendi.

Analistler, yurt içinde açıklanan aralık ayı enflasyon verisinin beklentilerin üzerinde artmasının TL üzerindeki baskıyı artırdığını belirterek, öğleden sonra ABD'de açıklanacak verilerin dolar kuru üzerinden altının gram fiyatında da belirleyici olacağını ifade ediyor.

Altının gram fiyatında 102 lira seviyesinin önemli direnç konumunda olduğunu aktaran analistler, olası düşüşlerde ise 101 lira seviyesinin destek konumuna gelebileceğini tahmin ediyor.

Kapalıçarşı'da şu dakikalarda çeyrek altın 169 liradan, Cumhuriyet altını ise 685 liradan satılıyor. 2015 yılının son işlem gününde çeyrek altın 165 liradan, Cumhuriyet altını 669 liradan işlem görmüştü. ■ Akşam, (4.1.2016)

BÖLÜCÜLÜK, BOP: ERDOĞAN-PUTİN ANLAŞMASI BOZULUNCA TÜRK ORDUSU KORİDORA GİREMEDİ

Aydınlık ulaştı: Erdoğan, “TSK Kürt koridoruna karşı harekete geçerse nasıl karşılarsınız?” diye sordu. Putin, Türk Ordusu'nun bu harekâtını görmezden geleceklerini ifade etti. Rus uçağı düşürülünce plan bozuldu.

SU-24 tipi Rus savaş uçağının düşürülmesinden birkaç gün önce Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında bir görüşme gerçekleşti. En üst düzeyde Türk ve Rus kaynaklardan aldığımız bilgilere göre bu görüşmede Erdoğan, Putin'e Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye'nin kuzeyindeki koridora müdahalesini nasıl karşılayacaklarını sordu. Putin, Rusya'nın Türk Ordusu’nun bu harekâtını görmezden geleceğini belirtti. “Ekranların önünde Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunur, fakat askerî anlamda herhangi bir eylemde bulunmayız.” dedi. Böylece iki devlet başkanı arasında anlaşma sağlandı. G-20 zirvesi için geldiği Antalya'da harita üzerinde bilgi verilirken, Putin, ”Amerikalılar orayı Kürtlere vermeyi planlıyor” diyerek bölgedeki stratejik gelişmelerin odağına işaret etti.

Erdoğan ile Putin arasındaki anlaşma, Suriye’nin kuzeyinde ABD ve İsrail desteğiyle açılan sözde “Kürt Koridoru”nun Türk Ordusu tarafından kesilmesi anlamına geliyordu. Böylece bölgemizde Kürdistan planına karşı Rusya’nın da içinde olduğu çok geniş bir ittifak oluşuyordu. ABD ile İsrail’in “Kürt Koridoru” girişimi silahlı güç kullanılarak bozulmuş olacaktı. Cerablus Harekâtı sonucunda genişliği 98 kilometre, derinliği 61 kilometre olan bir alan IŞİD'den temizlenecek ve PYD'nin Fırat'ın batısına geçip, Azez ile Kobani arasındaki bölgeye girmesi engellenecekti.
Davutoğlu hükümetine yakın kaynaklardan alınan bilgilere göre Rus uçağının düşürüldüğü gün “Büyük Operasyon” için Genelkurmay karargâhında yapılan planlar tamamlanmıştı. Bütün olasılıklar hesaba katılmıştı ve harekât emri verilmek üzereydi. O gün, ABD Genelkurmay İkinci Başkanı Paul Selva da Ankara'daydı. Ve o akşam Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Türkiye'de olacaktı.

HANÇERLENEN ANLAŞMA

Ortadoğu'da dengeleri değiştirecek olan bu anlaşma, Rus uçağının düşürülmesi yüzünden hayata geçirilemedi. Putin, olaydan sonra “Sırtımızdan hançerlendik” diyerek doğrudan doğruya Erdoğan ile yaptıkları anlaşmaya göndermede bulundu. Türk Ordusu'nun ABD-İsrail koridoruna girmesi konusunda anlaşmaya varılmışken Rus uçağının düşürülmesini Moskova yönetimi “İhanet” olarak değerlendirdi. Olayın ardından Erdoğan yönetimi, Rus yetkililerle ilişki kurmak yerine NATO'ya başvurunca, yaşanan bunalımı daha da ağırlaştırdı.
Sırtından hançerlenen yalnız Rusya değildi. Türkiye’nin vatan bütünlüğü mücadelesi ve ekonomik çıkarlarıydı. Bugün Erdoğan-Davutoğlu yönetimi, bir yandan Bölücü Terör Örgütünün Fırat’ın batısına geçemeyeceğini belirtiyor, ancak Rusya’nın bölgeyi denetim altında tutması nedeniyle gereken askerî harekâtı yapamıyor. ■ Aydınlık, (4.1.2016)

AB: İSVEÇ VE DANİMARKA SINIRDA KONTROLLERE BAŞLADI

İsveç dün gece yarısından itibaren Danimarka sınırında kontrollere başladı. Bunun üzerine Danimarka da Almanya sınırında kontrollere başlayacağını açıkladı

Danimarka Başbakanı Lars Lökke Rasmussen bugün yaptığı basın toplantısı ile Almanya sınırında kontrollerin resmen başladığını açıkladı. Başbakan Rasmussen en son yılbaşı konuşmasında konuya değinmiş ve gerekli görmeleri halinde kontrollerin yeniden başlayabileceğini ifade etmişti. ■ haberturk, (4.1.2016)

5.1.2016
ENFLASYON: HAYALLER YÜZDE 5.5 GERÇEKLER YÜZDE 8.8


Yıllık enflasyon Aralık’ta yüzde 8.81 oldu. Merkez Bankası 2015’in ilk enflasyon raporunda enflasyonun yıl sonunda yüzde 5.5 olacağını öngörmüştü. Son raporda tahmin 7.9’a yükseltildi. Fakat yine tutturulamadı

Aralık ayı enflasyon verisi açıklandı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayımladığı verilere göre, tüketici fiyatları Aralık’ta yüzde 0.21 arttı. Yıllık enflasyon oranı da yüzde 8.81 oldu. Bu oran 2015’in en yüksek enflasyon verisi olarak kaydedildi. AA’nın beklenti anketine katılan ekonomistler enflasyon oranının yüzde 8.49 olmasını bekliyordu.

KÖTÜ SÜRPRİZ

T.C. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı da Ekim ayı sonunda açıkladığı yılın son enflasyon raporunda, enflasyonun 2015 yılı sonunda yüzde 7.4 ile yüzde 8.4 aralığında gerçekleşeceğini,
orta noktasının da yüzde 7.9 olacağını belirtmişti.
2015’in ilk enflasyon raporunda ise enflasyonun yüzde 4.1 ile yüzde 6.9 aralığında oluşacağı, orta noktasının da yüzde 5.5 düzeyinde gerçekleşeceği kaydedilmişti. Hükümetin orta vadeli programında ise bu oran yüzde 7.6 olarak yer almıştı. Merkez Bankası ve hükümetin son yıllardaki hedefi enflasyonu yüzde 5 düzeyine indirmek. Ancak 2015 yılı enflasyon açısından kötü bir sürpriz oldu. Ne tahminler ne de hedefler tutumadı.

MUTFAK ZAMLANDI

Verileri incelediğimizde Aralık’ta en yüksek fiyat artışının yüzde 1.24 ile gıda ve alkolsüz içeceklerde yaşandığı görüldü. Aylık en fazla düşüş gösteren grup ise yüzde 1.98 ile giyim ve ayakkabı oldu. Yıllık en fazla artış yüzde 13.23 ile lokanta ve oteller grubunda gerçekleşti. Yıllık gıda enflasyonu da yüzde 10.87 olarak kaydedildi. Merkez Bankası Başkanı Başçı, Temmuz ayındaki 3. enflasyon raporu sunumunda yüzde 9 olan gıda enflasyonu tahminlerini yüzde 8’e çektiklerini ifade etmişti. Son raporda ise bu tahmini koruduklarını açıklamıştı. Ancak, gıda enflasyonu yıl sonunda çift haneye çıktı.

SİVRİ BİBER ZAMMI

Aralık ayında TÜİK’in enflasyon sepetinde yer alan 426 maddeden, 54 maddenin ortalama fiyatlarında değişim olmazken, 253 maddenin fiyatlarında artış, 119 maddenin fiyatlarında ise düşüş gerçekleşti. Aralık’ta fiyatı en çok artan ürün yüzde 34.31 ile sivri biber oldu. Bunu yüzde 30.75 ile patlıcan ve yüzde 14.89 ile domates izledi.

MEKTUP YAZACAK!

Enflasyon hedefinin gerçekleşmemesi nedeniyle Merkez Bankası hükümete açık mektup gönderecek. Banka, açık mektupta enflasyon hedefinden sapmanın nedenleri ve enflasyonun tekrar hedefe ulaşması için alınan tedbirleri açıklayacak.
Merkez Bankası Kanunu’nun 42’nci maddesi uyarınca, enflasyonun hedeften belirgin şekilde sapması durumunda MB’nin, sapmanın nedenlerini ve alınması gereken önlemleri hükümete yazılı olarak bildirmesi ve kamuoyuna açıklaması gerekiyor. MB Başkanı Erdem Başçı ile bir başkan yardımcısının imzalarını taşıyacak mektup, hükümet adına Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’e iletilecek.

ŞİMŞEK: TABLO İYİ DEĞİL

Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, NTV’de katıldığı bir programda enflasyon verisini değerlendirdi. Şimşek, ‘’Enflasyondaki tablo arzuladığımız bir tablo değil. Enflasyon tablosu çok iyi değil. Gıda fiyatlarındaki katılık devam ediyor. Ciddi bir reform gerekiyor. Genel makroda performansta enflasyon, karnemizin nispeten düşük olduğu bir alan. Enflasyonda 2016’da çok ciddi bir mücadele gerekecek, başarılabilir. 2016’da en öncelikli makro sorunlardan biri enflasyonla mücadele olacak” dedi. Şimşek ayrıca, yapılan çalışmaların asgari ücret artışının enflasyona etkisinin yüzde 1.1-2.2 arasında olabileceğini gösterdiğini söyledi.

KUR ETKİLEDİ

ALB Forex Analisti Enver Erkan da, verilere ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: ‘’2014 yılına göre 2015 yılında kur oynaklığı özellikle yaz aylarında oldukça yüksek seyretmiş olması, kurun gecikmeli etkisinin de yılsonuna doğru fiyatlardaki etkisini artırmasına neden olmuştu. Bu nedenden dolayı düşük petrol ve emtia fiyatlarının olası avantajı enflasyon tarafında fazla hissedilmemekle beraber, ithal girdi fiyatlarındaki artış da çekirdek enflasyon kanalı üzerinden manşet enflasyonu mevcut seviyelerine doğru taşımıştır.’’ ■Recep Erçin, Aydınlık, (5.1.2016)

ÖZELLEŞTİRME: ELEKTRİK ÖZELLEŞTİ, FATURALAR ŞİŞTİ

Özelleştirilen elektrik dağıtımı, Antalya’da yurttaşları canından bezdirdi. Özelleştirmeden sonra Antalya, Burdur ve Isparta’nın elektrik dağıtımı Cengiz Limak Kolin (CLK)’ne satıldı. Son aylarda birçok bölgede yaşanan sık ve uzun süreli elektrik kesintilerinden bıkan yurttaşlar, bu kez de yüksek elektrik faturalarıyla karşılaştı.

CLK’nın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz, internete düşen büyük yolsuzluk tapelerinde de ‘Bu milettin a..... koyacağız’ sözleriyle hafızalarda yer etmişti. Özelleştirmeden sonra cebi yanan yurttaşlar Cumhuriyet Meydanında bir araya geldi. Dertli Antalyalılardan biri, daha önce en fazla 125-130 lira fatura öderken, bu kez 546 lira fatura ödediğini aktardı.

Bir başkası, ‘Sayaçlarda bir sahtekarlık var, yarım tur fazla dönse ne olacak? Kim itiraz edecek? Bana 530 lira fatura geldi daha önce aylık 160 geliyordu’ diye yakındı. Bir buçuk aylık faturasının 1.105 lira geldiğini belirten başka bir yurttaş da, ‘ Devlet buna el atmalı çözüm bulmalı. Vatandaş mağdur herkes emekli burada herkes zor durumda kimse faturalarını ödeyemiyor. Taksitlendireceğiz diyorlar çözüm mü? Taksitlendirirken de faiz koyacaksın. Bize sormadan bizim sayaçlarımızı değiştirdiler biz o sayacın bedelini zaten ödedik bir daha sayaç bedeli tahsil ediyorlar’ diye konuştu.

Protestocular arasında bulunan emekli bir vatandaş iste “Aldığım emekli maaşı 850 lira, elektrik faturası 538 lira geldi. Ben bu parayı nasıl bulurum?” diye sordu.

Eylemde sık sık ‘CLK Elini Cebimizden Çek’, ‘CLK Bizi Soyma’, ‘Enerji Haktır Satılamaz’ sloganları atıldı. 27 Ocak 2015 ■Merve Demirağ, Aydınlık, (5.1.2016)

6.1.2016
DOLAR 3 LİRAYI AŞTI


Dolar, küresel politik ve ekonomik risklerin etkisiyle tırmanışını hızlandırırken, gözler 19 Ocak'ta toplanacak Merkez Bankası Para Politikası (PPK) toplantısına çevrildi.

Dün kapanış saatlerinde 2.9742 lira düzeyinde olan dolar , bu sabah en son 2 Ekim'de gördüğü 3.0061 düzeyine kadar yükseldikten sonra tırmanışını sürdürdü ve 3.0132 liraya yükselerek yeni tarihi zirvesine çıktı. Dolar 3.0615 lira ile 10 Eylül 2015 tarihinde tarihi zirve düzeyine yükselmişti.

Parite etkisiyle dolara paralel olarak yükselen euro da 3.2352 liraya çıkarken, Borsa İstanbul Endeksi'nde kayıplar yüzde 1.0'i geçti ve Endeks 69 bin 929 puana kadar geriledi.

Gözler Merkez Bankası'nda

Dolar, küresel politik ve ekonomik risklerin etkisiyle tırmanışını hızlandırırken, gözler 19 Ocak'ta toplanacak Merkez Bankası Para Politikası (PPK) toplantısına çevrildi.

İran - Suudi Arabistan arasındaki gerginlikler ve Kuzey Kore'nin hidrojen bombası ile artan riskler, Çin ekonomisinde zayıflama ve Türkiye'deki hedef ve beklentileri aşan enflasyon, dolardaki tırmanışı hızlandırdı.

Dün kapanış saatlerinde 2.9742 lira düzeyinde olan dolar, bu sabah en son 2 Ekim'de gördüğü 3.0061 düzeyine kadar yükseldikten sonra tırmanışını sürdürdü ve 3.0145 liraya kadar yükseldi. Dolar 24 Eylül'de tarihi zirve olan 3.0750 lira düzeyine çıkmıştı.

Parite etkisiyle dolara paralel olarak yükselen euro da 3.2361 liraya çıkarken, Borsa İstanbul Endeksi'nde kayıplar yüzde 1.0'i geçti ve Endeks 69 bin 929 puana kadar geriledi.

Merkez Bankası'nın 19 Ocak'ta yapacağı PPK toplantısının giderek daha çok önem taşıdığına işaret eden analistlere göre, dolardaki tırmanışın hız kazanması durumunda, Merkez Bankası'nın PPK toplantısını beklemeden de önlem alabileceğine işaret ediyorlar.

Piyasalarda ayrıca, bu akşam açıklanacak olan ABD Merkez Bankası'nın (Fed) son faiz toplantısına ilişkin tutanaklar bekleniyor. Piyasa analistleri ve işlemciler, Fed tutanaklarında, bu yıl faiz artışlarının nasıl devam edeceğine ilişkin bilgi arayacaklar. ■ Cumhuriyet, (6.1.2016)

EĞİTİM: LİSE KİTAPLARINDA SKANDAL HATALAR

MEB'in ücretsiz dağıttığı ders kitaplarındaki hatalar tarihin akışını değiştirecek cinsten.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) liselerde öğrencilere ücretsiz olarak dağıttığı ders kitapları skandal yanlışları içeriyor. Ortaöğretim 9’uncu sınıfta yani Lise 1′de okutulan Tarih, Proje Hazırlama ve Fizik ders kitaplarında öğrencilere hatalı bilgilerin öğretildiğini söyleyen veliler “Çocuklar bu hatalı bilgiler üzerinden sınava giriyor” diye isyan etti.

Ders kitapları ilk kez okutulmuyor. Kitaplardaki açıklamalarda 2011-2012’den itibaren farklı yıllarda 5 yıl süreyle ders kitabı olarak kabul edildiği belirtiliyor.habertürk’ten Bürde Özçakır ve Derya Öztürk’ün haberine göre öğrencilerin halen okuduğu kitaplarda dikkat çeken yanlışlar şöyle:

PISA İTALYA’DA DEĞİL FRANSA’DA

-Ortaöğretim 9. sınıf Fizik ders kitabı (Tuna Yayınları- Yazar: Kadem Erbaş) 1’inci ünite Fizik Bilimi’ne Giriş bölümünün 32’nci sayfasında, Galileo Galilei başlıklı ünite sonu okuma parçasında Galilei’nin doğum yeri İtalya’nın Pisa kenti değil, “Fransa’nın Pisa kenti” diye sunuluyor.

ERBAKAN’I ÖZAL YAPTILAR!

-Ortaöğretim 9. sınıf Tarih ders kitabı (Ekoyay Yayıncılık- Yazar: Ahmet Yılmaz) ilk ünitesi Tarih Bilimine Giriş’te, “Tarihin Önemi” konusundaki “Çanakkale” başlıklı okuma parçasında, 1997 yılında eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başbakanlık yaptığı anlatılıyor. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal 1993 yılında Cumhurbaşkanı olarak görev yaparken hayatını kaybetti. Oysa 1997 yılında (Haziran ayına kadar) Başbakanlık koltuğunda Necmettin Erbakan oturuyordu.

AVUSTRALYA OLDU AVUSTURYA!

Kitabın 53’üncü sayfasında, “İlk Çağ Uygarlıkları” konusunun “Kültür ve Uygarlık” başlığı altındaki “Dünya Üzerindeki İlk Uygarlıklar” haritasında ise Avustralya kıtası “Avusturya” olarak gösteriliyor.

ŞÜPHE EDİLEMEYEN BİLGİ: SANAT

Ortaöğretim 9. sınıf Proje Hazırlama ders kitabı (Ada Matbaacılık-Yazarlar: Ahmet Nazlıoğlu, Filiz Şenses) “Birinci Ünite: Bilimi Araştırma ve Proje İlişkisi” ünitesinde, sayfa 32’de yer alan Ünite Sonu Değerlendirme Testi’ndeki soruların yanıtları öğrencileri şaşırtıyor.

“Aşağıdakilerden hangisi şüphe edilemeyen bilgi çeşididir?” sorusunun doğru yanıtı testin cevap anahtarına göre “Sanat Bilgisi.” “Aşağıdakilerden hangisi araç gereç yapımıyla ilgilidir?” sorusunun yanıtı ise “Gündelik Bilgi” olarak gösteriliyor. ■ Sözcü, (6.1.2016)

BORÇLANMA, DIŞ: KÜRESEL FİNANS VE DELİĞE SÜPÜRÜLME!

Başbakan’ın Faiz Lobisi dediği Küresel Finans’tır.

Türkiye ile alakası ekonomimizi fonlaması yani cari açığımızı sıcak para ile kapatmasıdır.

Borsa, hazine bonosu ve mevduat da var olan 100 küsür milyar dolar sıcak paranın çok değil 20 milyar doları çıksa ekonomimizde tsunamı oluşur ve bütün dengeler alt-üst olur.

Zannedilen ya da sunulanın aksine Türk ekonomisi İspanya ve hatta Yunanistan ekonomileri misali kırılgandır.

Yunanistan’ın yıllarca yaptığı gibi rakamlarla oynayarak yani gerçekleri saklayarak ve de üretmeden borçlanıp satarak sanal bir stabilizasyon görüntüsü veriliyor.

Dolayısı ile çekilecek bir tuğla her şeyi alt-üst eder ki işte bu Küresel Finans fonlarının ülkeyi terk etmesidir.

Peki böyle bir ihtimal var mıdır?

Vardır zira Küresel Finans kar yani rantın yanısıra siyasal bir enstrümandır. Dolayısı ile küresel baronlar karar verdiği an fonlama kesilir ki bunun anlamı basit anlatımla doların 3 bin liraya fırlaması ve de Türkiye’nin iflas etmesidir.

ABD ile AB’nin Taksim Gezi olaylarına takındığı net tavır ve de Tayyip Erdoğan’ın paniğine bakarsanız tablo sanki Küresel Finans’ın otoriter ve fevri tavırlar sergileyen Erdoğan’ı deliğe süpürebileceği gibidir. 13.6.2013 ■ S. Önkibar, Aydınlık, (6.1.2016)

Prof. Dr. Cihan DURA, 17 Temmuz 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Neler Oldu 19 Ağustos 2015-18 Şubat 2016 / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Tem 31, 2016 18:58

Neler Oldu 1-6 Ocak 2016 (FED, borçlanma, bölücülük, özelleştirme, kriz, altın, BOP, AB, Dolar, eğitim)

1.1.2016
FED: ABD’DE İŞSİZLİK RAKAMLARI BEKLENTİLERİN ÜZERİNDE


ABD’de işsizlik rakamları beklentilerin üzerinde

ABD'de işsizlik sigortası başvuruları geçtiğimiz hafta beklentilerin üzerinde arttı.

ABD’de işsizlik sigortasına ilk kez başvuranların sayısı geçtiğimiz hafta 2015 ortasından bu yana görülen en yüksek seviyeye çıktı.

ABD Çalışma Bakanlığı verilerine göre, mevsimsel etkilerden arındırılmış verilerle işsizlik sigortası başvuruları 26 Aralık haftasında 20 bin artarak 287.000 seviyesine yükseldi.

Ekonomistler ise başvuruların 270 bin olmasını bekliyorlardı. Önceki hafta işsizlik sigortası başvuruları 267 bin seviyesindeydi.

Son 4 haftanın ortalaması dikkate alındığında işsizlik sigortası başvuruları 4.500 yükselerek 277.000 seviyesine çıktı.

ABD’de işsizlik sigortasından yararlanmaya devam ederlerin sayısı ise 19 Aralık itibariyle 3.000 yükselerek 2.198.000 seviyesine ulaştı. ■ Sözcü, (1.1.2016)

BORÇLANMA, DIŞ: DIŞ BORÇ STOKU 406 MİLYAR DOLAR OLDU

Türkiye’nin üçüncü çeyrek brüt dış borç stoku 406 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Hazine Müsteşarlığı’nın açıkladığı verilere göre, Türkiye’nin 2015 üçüncü çeyrek sonu itibarıyla bazı borç stoku verileri şöyle gerçekleşti:

Türkiye’nin brüt dış borç stoku üçüncü çeyrek sonu itibariyle 406 milyar dolar
Türkiye net dış borç stoku üçüncü çeyrek sonu itibariyle 240.3 milyar dolar
Türkiye kamu net borç stoku üçüncü çeyrek sonu itibariyle 143.4 milyar TL
Türkiye AB tanımlı genel yönetim borç stoku üçüncü çeyrek sonu itibariyle 654.8 milyar TL ■ Sözcü, (1.1.2016)

2.1.2016
BÖLÜCÜLÜK: YERİNDEN YÖNETİM ÖRTÜSÜ ALTINDA…


Gazeteler haber verdi. Diyarbakır’da 26-27 Aralık 2015’te iki gün süreli ve 501 üyeli Demokratik Toplum Kongresi (DTK) toplanmış.

Bir bildiri yayınlanmış ve HDP, EMEP, DBP, ESP, HDK başkanları, bildiriyi sahiplendiklerini ifade etmişler. HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’a göre bildiri “demokrasi için bir yol haritası”. DTK Eşsözcüsü (HDP milletvekili) Ertuğrul Kürkçü ise bu bildiriyle “siyasete müzakereye ve demokrasi dönülmesi çağrısı yaptık” demiş.

Bildirinin sonunda “bu deklarasyon dinamik bir tartışma ve uzlaşma arayışıdır. Öneri ve eleştirilere açıktır”notunun düşülmüş olması dikkat çekiyor. Bu notun anlamını kestirmek kolay değil. Kendi çevresine ve destekçilerine“düzeltme yapabilirsiniz” mi diyor yoksa AKP hükümetine “böyle dedik ama, modelimiz üzerine pazarlığa açığız” demek mi istiyor?

Herhalde ikincisi daha gerçekçi bir yorum olur.

*
Diyorlar ki:

* Hükümet 28 Şubat Mutabakatı’nı Cumhurbaşkanı eliyle reddetti.

* Biz de özerklik için inşa çalışmalarına başladık; yapılan özsavunmayı sahipleniyoruz.

* Silahlı ve hendekli çatışma, özünde kendi kendini yerelden yönetme, yerel demokrasiyi inşa etme talebidir.

* Taleplerimiz siyasi statü talepleridir.

Şunlar Yapılsın:

(1) Çözüm süreci müzakerelerini yeniden başlatın.
(2) Müzakere TBMM tarafından onaylansın.
(3) Yerinden yönetim için yasal adımlar atın, bu çerçevede özellikle;
(a) Bilhassa Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekinceleri kaldırın.
(b)Yeni Anayasa yapılsın.

*
Yerinden Yönetim Derken?

DTK Bildirisi bir yerinden yönetim rejimi istediğini söylüyor. Bunu 14 maddede somut hale getirmiş. Ancak bir maddede birden fazla istek var. Bir de her lafın başına “demokratik” sözünün yerleştirilmiş olma özelliği göze çarpıyor.

Lafın özünü ayıklayınca, silah ve hendekle “demokratikleşme mücadelesi” verenlerin, şöyle bir “yerinden yönetim modeli” istedikleri çıkıyor:

(1) Bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde Özerk Bölgeler oluşturulsun.
(2) Özerk bölgelerin meclisleri ve meclisler içinden seçilmiş özyönetim organları olsun.
(3) Özerk Bölgeler TBMM ve merkezi yönetimde de temsil edilsin.
(4) Özerk bölgeler üzerinde merkezi yönetimin hiçbir vesayet denetimi olmasın.
(5) Özerk bölgelerde farklı halklar ve inanç toplulukları meclisleri kurulsun, bunlar özerk bölge yönetimine doğrudan katılsın.
(6) Her kademedeki eğitim bunlara bırakılsın.
(7) Yerel diller de resmi dil olarak kabul edilsin.
(8) Bütün anadiller, Türkçenin yanısıra eğitim ve öğretim dili olsun.
(9) Özerk bölgeler dil, tarih, kültür alanında her türlü çalışmayı yapabilsin.
(10) İnanç ve ibadet hizmetleri özerk kurumlara devredilsin.
(11) Özerk bölgeler sağlık ve tedavi hizmetleri sunabilsin.
(12) Yargı sistemi ve adalet hizmetleri buna uygun olarak yeniden düzenlensin.
(13) Özerk bölgeler toprak, su, enerji kaynaklarının işletilmesini üstlensin, bu üretimden pay alsın.
(14) Özerk bölgeler tarım, hayvancılık, sanayi ve ticaret dahil her alanda genel yetkili olsun.
(15) Özerk bölge her türlü kara, hava, deniz ulaşım hizmetlerini sunsun ve denetimini sağlasın.
(16) Bütçeleme Özerk Bölge Yönetimine devredilsin.
(17) Bazı vergiler özyönetim birimleri tarafından toplansın.
(18) Özerk bölgede resmi yerel güvenlik birimleri kurulsun. (Savunma ve güvenlik bakımından merkez ile koordineli çalışsın.)

“Model”in Yararları:

* Demokratikleşilecektir.

* Yerel demokrasi her alanın, bölgenin ve toplumun ihtiyaçları ve koşullarına göre farklı uygulama biçimlerine kavuşacaktır.

* Bu model bin yıldır kader ortaklığı yapmış halklarımızın ülke ve bölge meselelerinin barışçıl ve demokratik çözümüne öncülük edecektir.

* Özyönetimlere dayalı özerklik modelimiz, aynı zamanda Ortadoğu için önemli bir örnek oluşturacaktır.

Zorunlu Koşulları:

* Özyönetimlerin gerçekleşmesi için yeni bir anayasa yapılması zorunludur.

* Anayasada farklı etnisiteler ve inanç toplulukları statü sahibi olmalıdır. [Türk Milleti, Türk vatandaşlığı olmaz, diyorlar.]

*
Yerinden Yönetim Örtüsü Altında ‘Elveda Türkiye’

Bildiri kendisini yerel demokrasi isteklisi diye sunuyor.

Ama her türlü had ve hududu aşmış, iki temel siyasal özelliğimizi birlikte vuruyor.
Vuruşlarından biri “etnisitelere ve inanç topluluklarına statü” ve “anadillere resmi dil statüsü” talepleriylemilli/ulusal devleti hedef alıyor. Türk vatandaşlığı rejimini ve kayıtsız şartsız Türk Milletinin olan egemenlik hakkını tanımadığını ilan ediyor.

Diğer vuruşunu ise yerinden yönetim etiketi altında özerk bölgeler – özyönetim diye sıraladığı tüm diğer talepleriyle üniter devlete yapıyor. Bölgeleri genel yetkili kılın, yani tüm iktidarı bölgelere devredin diyor. Bu da yetmez, bölgeler TBMM’de ve kamu yönetiminde temsilciler bulundursun, böylece merkezde kalacak iktidarı da pazarlıklarına tabi kılsınlar diyor.

Artık çok açık…

Yıllardır dile getirdiğimiz “Türkiye’nin hem ulusal hem de üniter yapısı tehdit ediliyor” sözümüzün anlamı işte budur.

Bu isteklerin karşısında duran en büyük engel, Anayasa’nın “Türkiye Devleti ülkesi ve milleti bakımından bölünmez bir bütündür” diyen 3. Madde hükmüdür. Değiştirilmesi yasaklanmış olan ilk dört maddeden biri olan bu hükmü kaldırabilmek için “anayasa değişikliği” yetmez; Yeni Anayasa yapıp bu maddeyi bertaraf etmeleri gerekir.

Çünkü bu hüküm “ülkesi bakımından bölünmez” diyerek istenen türdeki “özerk bölgeler”e izin vermez. Ve“milleti bakımından bölünmez bir bütün” diyerek de toplumun “farklı etnisite ve inanç gruplarına göre” ayrıştırılıp bölünmesine olanak tanımaz.

AKP ve HDP, CHP yönetiminin desteğiyle becerebilirlerse, Yeni Anayasa yoluyla bu kurucu ilkeyi yok etmeye çalışacaklar. Bunu beceremezlerse, Madde 3 orada duracak, Anayasa Değişikliği yoluyla, bunun içini dolduran başlıca maddeleri iğdiş etme gayretine düşecekler.

Her iki yol da aynı kapıya çıkar. Biri toptan biri perakende.

Yapılması gereken tek şey, ulusal ve üniter devletten verilecek ödünümüz yoktur demekten ibaret. Çünkü gerçek demokrasi ve özgürlük, ancak bu zemin üzerinde mümkün olabilir. Bu zemin baki kalmak koşuluyla, elbette her şeyi konuşabiliriz. ■ Birgül Ayman Güler, baguler.blogspot.com.tr, (2.1.2016)

3.1.2016
ÖZELLEŞTİRME|LERDE MİLYARLARCA LİRA ZARAR


Sayıştay, AKP’nin özelleştirme adı altında sürdürdüğü talanı ortaya koydu. Raporda, kamu kuruluşlarının sektör sektör zararı göz önüne serilirken, EÜAŞ ve TEDAŞ’ın dönem zararı toplam 3 milyar lirayı buldu.

Sayıştay, AKP’nin özelleştirme adı altında sürdürdüğü talanın sonuçlarını ortaya koydu. Sayıştay Kamu İşletmeleri 2014 Yılı Genel Raporu’na göre, özelleştirmelerden dolayı KİT’lerin istihdamdaki payı hızla düşerken, kamu kuruluşları sektör sektör zarar etmeye devam etti.

Açıklanan rapora göre, AKP döneminde satış yarışına girilen KİT’lerin istihdamdaki payı yüzde 18 oranında azalırken, bu kurumlarda çalışan kişi sayısı 195 bin kişiye düştü. Sayıştay raporuna göre birçok kurum milyarlarca lira zarar etti.

ÖZELLEŞTİRMENİN İFLASI

Rapor, kamu işletmelerinin yönetim anlamındaki eksikliklerini ve kurumların zararını ortaya çıkardı. Devlet kurumlarının tek tek satılmasından dolayı ekonomideki payının düştüğü tespiti yapılan raporda, 2010 ve 2014 yıllarını kapsayan 5 yıllık dönemde KİT istihdamının yüzde 18 oranında azaldığı belirtildi. 2009 yılında Türkiye istihdamının yüzde 1,1’ini oluşturan 238 bin kişinin KİT kurumlarında çalıştığı belirtilen raporda, 2014 yılında bu oranın yüzde 0,8’e gerileyerek çalışan kişi sayısının 195 bine indiği vurgulandı.

MİLYARLARCA LİRA ZARAR

Sayıştay denetçilerinin diğer tespitini ise KİT kurumlarının görev zararları oluşturuyor. Rapora göre görev zararları nedeniyle Hazine’den KİT’lere kaynak aktarılacağı, ve 2014 yılı için bu miktarın 2 milyar 300 milyon lira olduğu ifade edildi. Görev zararlarında en büyük payı 1 milyar 100 milyon lira ile Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu oluştururken onu 733 milyon 500 bin lira ile Toprak Mahsulleri Ofisi izliyor.

KAR AZALDI

Kamu İşletmeleri 2014 Yılı Genel Raporu’nda dikkat çeken bir başka başlık ise yıllara göre kar oranları. Sayıştay denetçilerinin tespitine göre 2014 yılında dönem karları yüzde 28 oranında bir azalmayla 5 milyar 800 milyon lira düştü. Gerçekleşen düşüş nedeniyle Hazine adına kar payı yüzde 26 oranında 1 milyar 300 milyon lira eksik gerçekleşti. Raporda ayrıca, 2014 yılında KİT’lere yükümlü sıfatıyla gerçekleştirilen vergi tutarının ise önceki yılın yüzde altı oranında eksiğiyle 7 milyar 400 milyon lira olduğu belirtildi..

SEKTÖRLERE GÖRE

Raporun dikkat çekici bir diğer yönünü ise sektörlerin zarar tabloları oluşturuyor. Rapora göre imalat sanayinde sektörü oluşturan kuruluşlar 2014 yılında toplam 287 milyon 600 bin lira zarar etti. Zarar bir önceki yıla göre yüzde 6,3 arttı. Türkiye Şeker Fabrikalarının 197 milyon, Et ve Süt Kurumu’nun 97 milyon, Türkiye Elektromanyetik Sanayi’nin 23 milyon ve Doğusan Anonim Şirketi’nin 1 buçuk milyon lira zarar ettiğine dikkat çekildi.

ENERJİ DİBE VURDU

Sektörler arasındaki en büyük zararlardan biri enerji sektöründe ortaya çıktı. Sayıştay denetçilerinin tespitine göre Elektrik Üretim Anonim Şirketi’nin (EÜAŞ) zararı, 2014 yılında 2 milyar 500 milyon lira TEDAŞ’ın dönem zararı ise 500 milyon lira oldu. EÜAŞ’ın zararının ayrıntılarına yer verilen rapora göre, zararın bir buçuk milyar lirası maliyetlerin altında satış fiyatı tespit edilmesinden, bir milyar lirası ise özelleştirme devirlerinden oluştu.

Ulaştırma ve Haberleşme sektörünün 2009 ve 2010 yıllarını karla kapattığı hatırlatılan Sayıştay raporunda, 2011 ve 2012 yılını zararla kapattığı, 2013 yılında yeniden kar ettiği ve 2014 yılında ise bu karı koruyamayarak yeniden zarar ettiği vurgulandı. 2014 yılında bu sektörde 968 milyon lira zarar ettiği belirtilen raporda, özelde TCDD’nin 1 milyar 900 milyon, BOTAŞ’ın 587 milyon ve Türkiye Denizcilik İşletmelerinin ise 20 milyon 800 bin lira zarar ettiği, ancak sektör içerisindeki diğer kuruluşların kar etmesinden dolayı zararın toplamda 968 milyon lirada kaldığı ifade ediliyor.

Raporda ayrıca ticaret alanında Toprak Mahsulleri Ofisi’nin 2014 yılında tek başına 981 milyon 200 bin lira görev zararı alacağı olduğu belirtiliyor. ■ Karşıgazete, (3.1.2016)

BÖLÜCÜLÜK: HENDEK’Çİ BELEDİYEYİ “KAYYUM” YÖNETECEK

Terör örgütünün siyasi uzantısı Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) 27 Aralık’ta yayınlanan özerklik vurgulu bildirisi üzerinden HDP’ye tepkiler devam ediyor

Tayyip Erdoğan, bu konuda HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı eleştirerek, “HDP Eş Genel Başkanları son dönemdeki açıklamaları anayasal suç. Parti kapatma düşünülmemeli, gündeme dahi gelmemeli. Ama suçu irtikâp edenler bedelini ödemek durumundadır” derken hendek şimdi de kazmaya destek veren belediyelerin kayyuma devredilmesi gündeme geldi.

Özhaseki açıkladı

AKP Yerel Yönetimden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, teröre destek veren belediye başkanlarının yerine kayyum atanmasını önereceklerini söyledi. Özhaseki şöyle konuştu: “HDP’lilere bakıyorum pes diyorum. Devleti bölmeyi çalışıyorlar. Yetkiyi kötüye kullanan belediyeler var. Onun için kısıtlayıcı, sınırlandırıcı güvenlik öne çıkaran yasa çıkarıp yetkileri alalım dersek tüm vilayetlere zulüm etmiş oluruz. İş makinalarını valilik emrine verirseniz Bayındırlık İl Müdürlüğü’ne dönerler. Yerinden yönetime yetkilerin gitmesi lazım. Ancak bunu kötüye kullanan belediye başkanlarının yetkileri elinden alınmalı, onların yerine belediye meclisinden değil, kamudan birisinin atanmasını öneriyoruz. Görevden aldığınızda meclis yerine seçiyor. Çoğunlukta kim varsa onu seçiliyor. Kamu görevlisinin kayyum gibi atanması daha doğrudur. Netleşmiş bir şey yok. HDP dışında kimsenin itiraz etmeyeceğini düşünüyorum” diye konuştu. ■ Yeniçağ, (3.1.2016)

KRİZ: “KÜRESEL EKONOMİYİ ZOR BİR DÖNEM BEKLİYOR”

Dünya Bankası raporunda 2009 sonrasında yavaş küresel büyümede, ekonomi politikalarındaki belirsizliğin de rolü bulunduğu belirtilerek özellikle gelişmiş ülkelerde kriz sonrası uygulanan politikaların bu belirsizlikte önemli etken olduğu kaydedildi

Dünya Bankası Kalkınma Beklentileri Grubu Direktörü Ayhan Köse, küresel ekonominin 2016 ve 2017’de kritik ve zorlu bir geçiş dönemi yaşayacağını belirterek, ancak şimdilik ufukta yeni bir küresel durgunluğun görünmediğini söyledi. Köse, “Çöküş ve Canlanma: Küresel Durgunluk ve Toparlanma Dönemlerini Anlamak” başlıklı yeni kitabının yayınlanmasının ardından dünya ekonomisine ilişkin soruları yanıtladı. Dünya ekonomisinin yaklaşık her 9 yılda bir durgunluk döneminin eşiğine geldiğine dikkati çeken Köse, buna karşın 2009 yılında yaşanan küresel durgunluk ve onu takip eden zayıf toparlanma döneminin, bu tür kritik periyotları anlamadaki eksiklikleri belirgin şekilde ortaya çıkardığını ifade etti. Köse, 2009 sonrasında gözlenen yavaş küresel büyümede, ekonomi politikalarındaki belirsizliğin de rolü olduğunu savunarak, özellikle gelişmiş ülkelerde kriz sonrası uygulanan politikaların bu belirsizlikte önemli rol oynadığını anlattı.

Çin’in yavaşlaması

Uzun bir süre “mucizevi” bir büyüme performansı gösteren Çin’in yumuşak bir şekilde yavaşlamasını, “sağlıklı bir gelişme” olarak nitelendiren Köse, Çinli politika yapıcıların, hızlı büyümenin getireceği riskleri iyi bir şekilde değerlendirerek görece daha düşük, ancak daha sürdürülebilir bir büyüme modeline geçmeye karar verdiklerini belirtti. Köse, Çin’in uygulamaya başladığı yeni büyüme modelinin, yatırımdan çok tüketime öncelik verdiğini, büyümenin kalitesini ve çevreye olan etkisini daha iyi değerlendirebilen unsurlar içerdiğini aktararak, “Bu hem Çin ekonomisi, hem de Çin’in büyüklüğü düşünüldüğünde, küresel ekonomi için elbette sağlıklı bir gelişme” değerlendirmesini yaptı.

Durgunluk görünmüyor

Ekonomi politikalarındaki belirsizlik dönemlerinin, kendini er veya geç reel ekonomide de hissettirdiğine dikkati çeken Köse, şöyle devam etti: “Gelişmiş ülkelerde kriz sonrası ekonomi politikalarında yaşanan büyük belirsizlik hem reel ekonomiyi, hem de finansal piyasaları küresel ölçekte etkiledi. Son yıllarda yükselen piyasalarda gördüğümüz yavaşlama ise hem yerel, hem de küresel faktörlerin bir sonucu. Yerel faktörlerden biri de ekonomi politikalarındaki belirsizlik veya idari sorunların ekonomi politikalarına belirsizlik olarak yansıması. Önümüzdeki birkaç yılın küresel ekonomi için zor bir geçiş dönemi olacağı kesin, fakat Dünya Bankası da dahil olmak üzere belli başlı uluslararası kurumlar, dünya ekonomisinin 2016-2017 yıllarında büyümeye devam edeceğini öngörüyor. Yani şimdilik ufukta yeni bir küresel durgunluk görünmüyor.”

Sekiz yılda 600 bin bankacı işsiz kaldı

Küresel finansal krizin desteklediği bankacılıkta işten çıkarmalar teknolojik gelişmelerle birlikte gelecek yıl da sürecek. 2008’den bugüne kadar işsiz kalan bankacı sayısı 600 bin Dünya bankacılık sistemi 2008 küresel finansal kriz dönemi sonrası başlayan işten çıkarmaları yavaşlatsa da geçen sekiz yıllık sürede yarım milyondan fazla bankacılık pozisyonu tamamen silindi. 2015’te 100 bine yaklaşan işten çıkarmalarla birlikte, 2008’den bu yana toplamda 600 bin bankacı işsiz kaldı. İskoçya Kraliyet Bankası (RBS) sekiz yılda toplam işgücünün yüzde 53’ünü kaybederken, bu oran ABD’li Citibank için yüzde 36 oranında gerçekleşti. Citibank ayrıca, önümüzdeki yıl 2 bin kişiyi daha işten çıkaracağını açıkladı. 2010’dan bu yana çalışan sayısını çok fazla değiştirmeyen Alman Deutsche Bank ise 2018’e kadar 26 bin pozisyonda azaltmaya gidecek. Küresel krizin desteklediği sekiz yıllık dönemdeki işgücü kaybının bir başka önemli sebebi masraflaru kısmak için bankacılıkta dijitalleşme ve otomasyona gidilmesi. Yani teknolojinin insanların yerini alması. ■ Yeniçağ, (3.1.2016)

4.1.2016
ALTIN, YENİ YILA HIZLI BAŞLADI


Altının gram fiyatı, Suudi Arabistan ile İran arasındaki gerilim ve küresel piyasalardaki azalan risk iştahının etkisiyle, 2016 yılının ilk işlem gününe yüzde 2'nin üzerinde artışla başladı.

Altının gram fiyatı, yeni yılın ilk işlem gününde yüzde 2'nin üzerinde yükselerek 101,82 liraya çıktı

Altının gram fiyatı, küresel risk iştahının azalmasının altının ons fiyatını artırması ve dolar kurundaki yükselişin etkisi ile önceki kapanışa göre yüzde 2'nin üzerinde prim yaparak 101,82 liraya çıktı.

Dün Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyr yaptığı açıklamada, İran ile diplomatik ilişkilerini durdurduklarını, İranlı görevlilerin ülkeyi terk etmesi için 48 saat süre tanındığını ilan etti. Açıklamanın ardından küresel piyasalarda risk algısı artarken, bugün altının onsu yükselişe geçti, dolar/TL yaklaşık iki haftanın en yüksek seviyesi olan 2,9502'yi gördü.

Altının onsu, önceki kapanışa göre yüzde 1'in üzerinde değer kazanarak 1.074,22 dolara kadar çıkarken, altının gram fiyatı ise 101,82 lirayı gördükten sonra şu dakikalarda 101,60 lira seviyelerinde dengelendi.

Analistler, yurt içinde açıklanan aralık ayı enflasyon verisinin beklentilerin üzerinde artmasının TL üzerindeki baskıyı artırdığını belirterek, öğleden sonra ABD'de açıklanacak verilerin dolar kuru üzerinden altının gram fiyatında da belirleyici olacağını ifade ediyor.

Altının gram fiyatında 102 lira seviyesinin önemli direnç konumunda olduğunu aktaran analistler, olası düşüşlerde ise 101 lira seviyesinin destek konumuna gelebileceğini tahmin ediyor.

Kapalıçarşı'da şu dakikalarda çeyrek altın 169 liradan, Cumhuriyet altını ise 685 liradan satılıyor. 2015 yılının son işlem gününde çeyrek altın 165 liradan, Cumhuriyet altını 669 liradan işlem görmüştü. ■ Akşam, (4.1.2016)

BÖLÜCÜLÜK, BOP: ERDOĞAN-PUTİN ANLAŞMASI BOZULUNCA TÜRK ORDUSU KORİDORA GİREMEDİ

Aydınlık ulaştı: Erdoğan, “TSK Kürt koridoruna karşı harekete geçerse nasıl karşılarsınız?” diye sordu. Putin, Türk Ordusu'nun bu harekâtını görmezden geleceklerini ifade etti. Rus uçağı düşürülünce plan bozuldu.

SU-24 tipi Rus savaş uçağının düşürülmesinden birkaç gün önce Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında bir görüşme gerçekleşti. En üst düzeyde Türk ve Rus kaynaklardan aldığımız bilgilere göre bu görüşmede Erdoğan, Putin'e Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye'nin kuzeyindeki koridora müdahalesini nasıl karşılayacaklarını sordu. Putin, Rusya'nın Türk Ordusu’nun bu harekâtını görmezden geleceğini belirtti. “Ekranların önünde Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunur, fakat askerî anlamda herhangi bir eylemde bulunmayız.” dedi. Böylece iki devlet başkanı arasında anlaşma sağlandı. G-20 zirvesi için geldiği Antalya'da harita üzerinde bilgi verilirken, Putin, ”Amerikalılar orayı Kürtlere vermeyi planlıyor” diyerek bölgedeki stratejik gelişmelerin odağına işaret etti.

Erdoğan ile Putin arasındaki anlaşma, Suriye’nin kuzeyinde ABD ve İsrail desteğiyle açılan sözde “Kürt Koridoru”nun Türk Ordusu tarafından kesilmesi anlamına geliyordu. Böylece bölgemizde Kürdistan planına karşı Rusya’nın da içinde olduğu çok geniş bir ittifak oluşuyordu. ABD ile İsrail’in “Kürt Koridoru” girişimi silahlı güç kullanılarak bozulmuş olacaktı. Cerablus Harekâtı sonucunda genişliği 98 kilometre, derinliği 61 kilometre olan bir alan IŞİD'den temizlenecek ve PYD'nin Fırat'ın batısına geçip, Azez ile Kobani arasındaki bölgeye girmesi engellenecekti.
Davutoğlu hükümetine yakın kaynaklardan alınan bilgilere göre Rus uçağının düşürüldüğü gün “Büyük Operasyon” için Genelkurmay karargâhında yapılan planlar tamamlanmıştı. Bütün olasılıklar hesaba katılmıştı ve harekât emri verilmek üzereydi. O gün, ABD Genelkurmay İkinci Başkanı Paul Selva da Ankara'daydı. Ve o akşam Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Türkiye'de olacaktı.

HANÇERLENEN ANLAŞMA

Ortadoğu'da dengeleri değiştirecek olan bu anlaşma, Rus uçağının düşürülmesi yüzünden hayata geçirilemedi. Putin, olaydan sonra “Sırtımızdan hançerlendik” diyerek doğrudan doğruya Erdoğan ile yaptıkları anlaşmaya göndermede bulundu. Türk Ordusu'nun ABD-İsrail koridoruna girmesi konusunda anlaşmaya varılmışken Rus uçağının düşürülmesini Moskova yönetimi “İhanet” olarak değerlendirdi. Olayın ardından Erdoğan yönetimi, Rus yetkililerle ilişki kurmak yerine NATO'ya başvurunca, yaşanan bunalımı daha da ağırlaştırdı.
Sırtından hançerlenen yalnız Rusya değildi. Türkiye’nin vatan bütünlüğü mücadelesi ve ekonomik çıkarlarıydı. Bugün Erdoğan-Davutoğlu yönetimi, bir yandan Bölücü Terör Örgütünün Fırat’ın batısına geçemeyeceğini belirtiyor, ancak Rusya’nın bölgeyi denetim altında tutması nedeniyle gereken askerî harekâtı yapamıyor. ■ Aydınlık, (4.1.2016)

AB: İSVEÇ VE DANİMARKA SINIRDA KONTROLLERE BAŞLADI

İsveç dün gece yarısından itibaren Danimarka sınırında kontrollere başladı. Bunun üzerine Danimarka da Almanya sınırında kontrollere başlayacağını açıkladı

Danimarka Başbakanı Lars Lökke Rasmussen bugün yaptığı basın toplantısı ile Almanya sınırında kontrollerin resmen başladığını açıkladı. Başbakan Rasmussen en son yılbaşı konuşmasında konuya değinmiş ve gerekli görmeleri halinde kontrollerin yeniden başlayabileceğini ifade etmişti. ■ haberturk, (4.1.2016)

5.1.2016
ENFLASYON: HAYALLER YÜZDE 5.5 GERÇEKLER YÜZDE 8.8


Yıllık enflasyon Aralık’ta yüzde 8.81 oldu. Merkez Bankası 2015’in ilk enflasyon raporunda enflasyonun yıl sonunda yüzde 5.5 olacağını öngörmüştü. Son raporda tahmin 7.9’a yükseltildi. Fakat yine tutturulamadı

Aralık ayı enflasyon verisi açıklandı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayımladığı verilere göre, tüketici fiyatları Aralık’ta yüzde 0.21 arttı. Yıllık enflasyon oranı da yüzde 8.81 oldu. Bu oran 2015’in en yüksek enflasyon verisi olarak kaydedildi. AA’nın beklenti anketine katılan ekonomistler enflasyon oranının yüzde 8.49 olmasını bekliyordu.

KÖTÜ SÜRPRİZ

T.C. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı da Ekim ayı sonunda açıkladığı yılın son enflasyon raporunda, enflasyonun 2015 yılı sonunda yüzde 7.4 ile yüzde 8.4 aralığında gerçekleşeceğini,
orta noktasının da yüzde 7.9 olacağını belirtmişti.
2015’in ilk enflasyon raporunda ise enflasyonun yüzde 4.1 ile yüzde 6.9 aralığında oluşacağı, orta noktasının da yüzde 5.5 düzeyinde gerçekleşeceği kaydedilmişti. Hükümetin orta vadeli programında ise bu oran yüzde 7.6 olarak yer almıştı. Merkez Bankası ve hükümetin son yıllardaki hedefi enflasyonu yüzde 5 düzeyine indirmek. Ancak 2015 yılı enflasyon açısından kötü bir sürpriz oldu. Ne tahminler ne de hedefler tutumadı.

MUTFAK ZAMLANDI

Verileri incelediğimizde Aralık’ta en yüksek fiyat artışının yüzde 1.24 ile gıda ve alkolsüz içeceklerde yaşandığı görüldü. Aylık en fazla düşüş gösteren grup ise yüzde 1.98 ile giyim ve ayakkabı oldu. Yıllık en fazla artış yüzde 13.23 ile lokanta ve oteller grubunda gerçekleşti. Yıllık gıda enflasyonu da yüzde 10.87 olarak kaydedildi. Merkez Bankası Başkanı Başçı, Temmuz ayındaki 3. enflasyon raporu sunumunda yüzde 9 olan gıda enflasyonu tahminlerini yüzde 8’e çektiklerini ifade etmişti. Son raporda ise bu tahmini koruduklarını açıklamıştı. Ancak, gıda enflasyonu yıl sonunda çift haneye çıktı.

SİVRİ BİBER ZAMMI

Aralık ayında TÜİK’in enflasyon sepetinde yer alan 426 maddeden, 54 maddenin ortalama fiyatlarında değişim olmazken, 253 maddenin fiyatlarında artış, 119 maddenin fiyatlarında ise düşüş gerçekleşti. Aralık’ta fiyatı en çok artan ürün yüzde 34.31 ile sivri biber oldu. Bunu yüzde 30.75 ile patlıcan ve yüzde 14.89 ile domates izledi.

MEKTUP YAZACAK!

Enflasyon hedefinin gerçekleşmemesi nedeniyle Merkez Bankası hükümete açık mektup gönderecek. Banka, açık mektupta enflasyon hedefinden sapmanın nedenleri ve enflasyonun tekrar hedefe ulaşması için alınan tedbirleri açıklayacak.
Merkez Bankası Kanunu’nun 42’nci maddesi uyarınca, enflasyonun hedeften belirgin şekilde sapması durumunda MB’nin, sapmanın nedenlerini ve alınması gereken önlemleri hükümete yazılı olarak bildirmesi ve kamuoyuna açıklaması gerekiyor. MB Başkanı Erdem Başçı ile bir başkan yardımcısının imzalarını taşıyacak mektup, hükümet adına Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’e iletilecek.

ŞİMŞEK: TABLO İYİ DEĞİL

Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, NTV’de katıldığı bir programda enflasyon verisini değerlendirdi. Şimşek, ‘’Enflasyondaki tablo arzuladığımız bir tablo değil. Enflasyon tablosu çok iyi değil. Gıda fiyatlarındaki katılık devam ediyor. Ciddi bir reform gerekiyor. Genel makroda performansta enflasyon, karnemizin nispeten düşük olduğu bir alan. Enflasyonda 2016’da çok ciddi bir mücadele gerekecek, başarılabilir. 2016’da en öncelikli makro sorunlardan biri enflasyonla mücadele olacak” dedi. Şimşek ayrıca, yapılan çalışmaların asgari ücret artışının enflasyona etkisinin yüzde 1.1-2.2 arasında olabileceğini gösterdiğini söyledi.

KUR ETKİLEDİ

ALB Forex Analisti Enver Erkan da, verilere ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: ‘’2014 yılına göre 2015 yılında kur oynaklığı özellikle yaz aylarında oldukça yüksek seyretmiş olması, kurun gecikmeli etkisinin de yılsonuna doğru fiyatlardaki etkisini artırmasına neden olmuştu. Bu nedenden dolayı düşük petrol ve emtia fiyatlarının olası avantajı enflasyon tarafında fazla hissedilmemekle beraber, ithal girdi fiyatlarındaki artış da çekirdek enflasyon kanalı üzerinden manşet enflasyonu mevcut seviyelerine doğru taşımıştır.’’ ■Recep Erçin, Aydınlık, (5.1.2016)

ÖZELLEŞTİRME: ELEKTRİK ÖZELLEŞTİ, FATURALAR ŞİŞTİ

Özelleştirilen elektrik dağıtımı, Antalya’da yurttaşları canından bezdirdi. Özelleştirmeden sonra Antalya, Burdur ve Isparta’nın elektrik dağıtımı Cengiz Limak Kolin (CLK)’ne satıldı. Son aylarda birçok bölgede yaşanan sık ve uzun süreli elektrik kesintilerinden bıkan yurttaşlar, bu kez de yüksek elektrik faturalarıyla karşılaştı.

CLK’nın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz, internete düşen büyük yolsuzluk tapelerinde de ‘Bu milettin a..... koyacağız’ sözleriyle hafızalarda yer etmişti. Özelleştirmeden sonra cebi yanan yurttaşlar Cumhuriyet Meydanında bir araya geldi. Dertli Antalyalılardan biri, daha önce en fazla 125-130 lira fatura öderken, bu kez 546 lira fatura ödediğini aktardı.

Bir başkası, ‘Sayaçlarda bir sahtekarlık var, yarım tur fazla dönse ne olacak? Kim itiraz edecek? Bana 530 lira fatura geldi daha önce aylık 160 geliyordu’ diye yakındı. Bir buçuk aylık faturasının 1.105 lira geldiğini belirten başka bir yurttaş da, ‘ Devlet buna el atmalı çözüm bulmalı. Vatandaş mağdur herkes emekli burada herkes zor durumda kimse faturalarını ödeyemiyor. Taksitlendireceğiz diyorlar çözüm mü? Taksitlendirirken de faiz koyacaksın. Bize sormadan bizim sayaçlarımızı değiştirdiler biz o sayacın bedelini zaten ödedik bir daha sayaç bedeli tahsil ediyorlar’ diye konuştu.

Protestocular arasında bulunan emekli bir vatandaş iste “Aldığım emekli maaşı 850 lira, elektrik faturası 538 lira geldi. Ben bu parayı nasıl bulurum?” diye sordu.

Eylemde sık sık ‘CLK Elini Cebimizden Çek’, ‘CLK Bizi Soyma’, ‘Enerji Haktır Satılamaz’ sloganları atıldı. 27 Ocak 2015 ■Merve Demirağ, Aydınlık, (5.1.2016)

6.1.2016
DOLAR 3 LİRAYI AŞTI


Dolar, küresel politik ve ekonomik risklerin etkisiyle tırmanışını hızlandırırken, gözler 19 Ocak'ta toplanacak Merkez Bankası Para Politikası (PPK) toplantısına çevrildi.

Dün kapanış saatlerinde 2.9742 lira düzeyinde olan dolar , bu sabah en son 2 Ekim'de gördüğü 3.0061 düzeyine kadar yükseldikten sonra tırmanışını sürdürdü ve 3.0132 liraya yükselerek yeni tarihi zirvesine çıktı. Dolar 3.0615 lira ile 10 Eylül 2015 tarihinde tarihi zirve düzeyine yükselmişti.

Parite etkisiyle dolara paralel olarak yükselen euro da 3.2352 liraya çıkarken, Borsa İstanbul Endeksi'nde kayıplar yüzde 1.0'i geçti ve Endeks 69 bin 929 puana kadar geriledi.

Gözler Merkez Bankası'nda

Dolar, küresel politik ve ekonomik risklerin etkisiyle tırmanışını hızlandırırken, gözler 19 Ocak'ta toplanacak Merkez Bankası Para Politikası (PPK) toplantısına çevrildi.

İran - Suudi Arabistan arasındaki gerginlikler ve Kuzey Kore'nin hidrojen bombası ile artan riskler, Çin ekonomisinde zayıflama ve Türkiye'deki hedef ve beklentileri aşan enflasyon, dolardaki tırmanışı hızlandırdı.

Dün kapanış saatlerinde 2.9742 lira düzeyinde olan dolar, bu sabah en son 2 Ekim'de gördüğü 3.0061 düzeyine kadar yükseldikten sonra tırmanışını sürdürdü ve 3.0145 liraya kadar yükseldi. Dolar 24 Eylül'de tarihi zirve olan 3.0750 lira düzeyine çıkmıştı.

Parite etkisiyle dolara paralel olarak yükselen euro da 3.2361 liraya çıkarken, Borsa İstanbul Endeksi'nde kayıplar yüzde 1.0'i geçti ve Endeks 69 bin 929 puana kadar geriledi.

Merkez Bankası'nın 19 Ocak'ta yapacağı PPK toplantısının giderek daha çok önem taşıdığına işaret eden analistlere göre, dolardaki tırmanışın hız kazanması durumunda, Merkez Bankası'nın PPK toplantısını beklemeden de önlem alabileceğine işaret ediyorlar.

Piyasalarda ayrıca, bu akşam açıklanacak olan ABD Merkez Bankası'nın (Fed) son faiz toplantısına ilişkin tutanaklar bekleniyor. Piyasa analistleri ve işlemciler, Fed tutanaklarında, bu yıl faiz artışlarının nasıl devam edeceğine ilişkin bilgi arayacaklar. ■ Cumhuriyet, (6.1.2016)

EĞİTİM: LİSE KİTAPLARINDA SKANDAL HATALAR

MEB'in ücretsiz dağıttığı ders kitaplarındaki hatalar tarihin akışını değiştirecek cinsten.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) liselerde öğrencilere ücretsiz olarak dağıttığı ders kitapları skandal yanlışları içeriyor. Ortaöğretim 9’uncu sınıfta yani Lise 1′de okutulan Tarih, Proje Hazırlama ve Fizik ders kitaplarında öğrencilere hatalı bilgilerin öğretildiğini söyleyen veliler “Çocuklar bu hatalı bilgiler üzerinden sınava giriyor” diye isyan etti.

Ders kitapları ilk kez okutulmuyor. Kitaplardaki açıklamalarda 2011-2012’den itibaren farklı yıllarda 5 yıl süreyle ders kitabı olarak kabul edildiği belirtiliyor.habertürk’ten Bürde Özçakır ve Derya Öztürk’ün haberine göre öğrencilerin halen okuduğu kitaplarda dikkat çeken yanlışlar şöyle:

PISA İTALYA’DA DEĞİL FRANSA’DA

-Ortaöğretim 9. sınıf Fizik ders kitabı (Tuna Yayınları- Yazar: Kadem Erbaş) 1’inci ünite Fizik Bilimi’ne Giriş bölümünün 32’nci sayfasında, Galileo Galilei başlıklı ünite sonu okuma parçasında Galilei’nin doğum yeri İtalya’nın Pisa kenti değil, “Fransa’nın Pisa kenti” diye sunuluyor.

ERBAKAN’I ÖZAL YAPTILAR!

-Ortaöğretim 9. sınıf Tarih ders kitabı (Ekoyay Yayıncılık- Yazar: Ahmet Yılmaz) ilk ünitesi Tarih Bilimine Giriş’te, “Tarihin Önemi” konusundaki “Çanakkale” başlıklı okuma parçasında, 1997 yılında eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başbakanlık yaptığı anlatılıyor. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal 1993 yılında Cumhurbaşkanı olarak görev yaparken hayatını kaybetti. Oysa 1997 yılında (Haziran ayına kadar) Başbakanlık koltuğunda Necmettin Erbakan oturuyordu.

AVUSTRALYA OLDU AVUSTURYA!

Kitabın 53’üncü sayfasında, “İlk Çağ Uygarlıkları” konusunun “Kültür ve Uygarlık” başlığı altındaki “Dünya Üzerindeki İlk Uygarlıklar” haritasında ise Avustralya kıtası “Avusturya” olarak gösteriliyor.

ŞÜPHE EDİLEMEYEN BİLGİ: SANAT

Ortaöğretim 9. sınıf Proje Hazırlama ders kitabı (Ada Matbaacılık-Yazarlar: Ahmet Nazlıoğlu, Filiz Şenses) “Birinci Ünite: Bilimi Araştırma ve Proje İlişkisi” ünitesinde, sayfa 32’de yer alan Ünite Sonu Değerlendirme Testi’ndeki soruların yanıtları öğrencileri şaşırtıyor.

“Aşağıdakilerden hangisi şüphe edilemeyen bilgi çeşididir?” sorusunun doğru yanıtı testin cevap anahtarına göre “Sanat Bilgisi.” “Aşağıdakilerden hangisi araç gereç yapımıyla ilgilidir?” sorusunun yanıtı ise “Gündelik Bilgi” olarak gösteriliyor. ■ Sözcü, (6.1.2016)

BORÇLANMA, DIŞ: KÜRESEL FİNANS VE DELİĞE SÜPÜRÜLME!

Başbakan’ın Faiz Lobisi dediği Küresel Finans’tır.

Türkiye ile alakası ekonomimizi fonlaması yani cari açığımızı sıcak para ile kapatmasıdır.

Borsa, hazine bonosu ve mevduat da var olan 100 küsür milyar dolar sıcak paranın çok değil 20 milyar doları çıksa ekonomimizde tsunamı oluşur ve bütün dengeler alt-üst olur.

Zannedilen ya da sunulanın aksine Türk ekonomisi İspanya ve hatta Yunanistan ekonomileri misali kırılgandır.

Yunanistan’ın yıllarca yaptığı gibi rakamlarla oynayarak yani gerçekleri saklayarak ve de üretmeden borçlanıp satarak sanal bir stabilizasyon görüntüsü veriliyor.

Dolayısı ile çekilecek bir tuğla her şeyi alt-üst eder ki işte bu Küresel Finans fonlarının ülkeyi terk etmesidir.

Peki böyle bir ihtimal var mıdır?

Vardır zira Küresel Finans kar yani rantın yanısıra siyasal bir enstrümandır. Dolayısı ile küresel baronlar karar verdiği an fonlama kesilir ki bunun anlamı basit anlatımla doların 3 bin liraya fırlaması ve de Türkiye’nin iflas etmesidir.

ABD ile AB’nin Taksim Gezi olaylarına takındığı net tavır ve de Tayyip Erdoğan’ın paniğine bakarsanız tablo sanki Küresel Finans’ın otoriter ve fevri tavırlar sergileyen Erdoğan’ı deliğe süpürebileceği gibidir. 13.6.2013 ■ S. Önkibar, Aydınlık, (6.1.2016)

Prof. Dr. Cihan DURA, 24 Temmuz 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Neler Oldu 19 Ağustos 2015-18 Şubat 2016 / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Tem 31, 2016 19:03

Neler Oldu 7-12 Ocak 2016 (Enerji, dış bağımlılık, bölücülük, BOP, IŞİD, Çin, yabancıya toprak, Dolar, UÖŞ, gelir dağılımı) 7.1.2016

ENERJİ, DIŞ BAĞIMLILIK, YABANCI SERMAYE: ENERJİDE YABANCILAR İÇ PAZARI DA ELE GEÇİRİYOR

Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Koç, enerji sektörünün talan edildiğini ve yabancılara peşkeş çekildiğini bildirdi.
Yıldırım Koç emperyalistlerin dünyaya egemen olma savaşının, darbelerin, işgallerin, ülkeleri parçalamanın ve katliamların esas nedenlerinden birinin de enerji piyasasını ele geçirme niyeti olduğunu belirtti.
Sanayinin, iletişimin, aydınlanmanın ve ısınmanın temel girdisi olan enerji sektörünün stratejik bir sektör olduğunu kaydeden Koç, “Bu sektör mutlaka devlet eliyle işletilmek zorundadır” dedi.
Cumhuriyet Türkiye’sinin, stratejik olması nedeniyle enerjinin bütün dallarında tam devlet kontrolüne sahip olduğunu hatırlatan Koç, açıklamasında şu satırlara yer verdi: “Emperyalist merkezlerin isteklerini emir sayan hükümetler ise devletin enerji kurumlarını parçalamayı ve satmayı esas aldılar, yerli üretimi teşvik etmek yerine ithalat kapılarını açtılar, yabancılara sınırlamaları kaldırarak, sektörün yabancıların eline geçmesini sağladılar.”

İKTİDAR ELİYLE TALAN

Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Koç, sektörle ilgili şu bilgileri verdi: 2015 yılında doğalgazda dışa bağımlılık 98’e, petrolde yüzde 92’ye ulaştı.
2013 yılında, akaryakıtta iç pazarımızın yüzde 60’ı yabancıların eline geçti. Elektrik dağıtımı 21 bölgeye parçalandı; tamamı satıldı, geçmişte kamu payı yüzde 100’dü, şimdi sıfırlandı. Yabancılar, 2014 yılında elektrik dağıtımının yüzde 17’sini ele geçirdi. 2015 yılına gelindiğinde, elektrik üretimini sağlayan ünitelerin satılmasıyla, üretimin yüzde 75’i özel sektörün eline geçti. Toplam enerji kaynaklarında dışa bağımlılık 2014 yılında yüzde 73,5’e ulaştı, ithalat için harcanan para 54.9 milyar dolara çıktı.
Koç, “Türkiye, ABD ve onun ‘kara gücüm’ dediği PKK tarafından parçalanmaya çalışılırken, içeride de Cumhuriyet’in bütün birikimleri talan edildi” dedi.

“MUHALEFET” SESSİZ

Satışa çıkarılan yeni santrallar hakkında bilgi veren Yıldırım Koç, Meclis’teki, “muhalefetim” diyen partileri, bugüne kadar AKP yüzlerce kurumu satarken yaptıkları gibi yine sessiz kalmakla, Cumhuriyet’in yıkımına destek vermekle eleştirdi. Koç şunları söyledi:
“Vatan Partisi, sadece stratejik olan enerji sektörümüzün değil, ulusal bağımsızlık anlamına gelen kamu kurumlarımızın satılmasını vatana ihanet ile eşdeğer görmektedir. Vatan Partisi’nin içinde bulunacağı bir milli hükümet, satılan bütün kurumları kamuya kazandıracak, Cumhuriyet’e ve milli ekonomiye karşı işlenen suçların hesabını soracaktır. Sendikalarımızı, meslek odalarımızı, demokratik kitle örgütlerini ve halkımızı, santrallerimize, madenlerimize, fabrikalarımıza ve ülkemize sahip çıkmaya çağırıyoruz.”

10’DAN FAZLA SANTRAL SATIŞA ÇIKARILDI

2015 verilerine göre elektrik üretiminin yüzde 75’i özel sektörün eline geçti. AKP Hükümetinin, kamu kurumlarını talan etmeyi, Cumhuriyet değerlerini ortadan kaldırmayı, seçimlere rağmen sürdürdüğünü belirten Yıldırım Koç, onun üzerinde sentralin daha taşınmaz varlıklarıyla birlikte satışa çıkarıldığına dikkat çekti:
Aliağa Kombine Çevrim ve Gaz Türbinleri Santrali, Bursa Doğalgaz Santrali, Kadıncık-1 ve Kadıncık-2 Hidroelektrik Santralleri, Kepez-2 ve Manavgat Hidroelektrik Santralleri, Fethiye Hidroelektrik Santrali, Karacaören-1 ve Karacaören-2 Hidroelektrik Santralleri, Doğankent, Kürtün ve Torul Hidroelektrik Santralleri, Hopa Termik Santrali. 22.9.2015 ■ Yıldırım Koç, Aydınlık, (7.1.2016)

BOP, SURİYE, BÖLÜCÜLÜK: ABD’DEN PYD’YE BARAJ HEDİYESİ!

Teşrin Barajı’nı PYD’nin değil ABD özel kuvvetlerinden bir müfrezenin ele geçirdiği ve bölgenin IŞİD’den temizlenmesinin ardından YPG’lilere teslim edildiği ortaya çıktı.

Teşrin Barajı’nı YPG’lilerin başını çektiği Demokratik Suriye Birlikleri’nin değil, ABD özel kuvvetlerinden ve paralı ABD askerlerinden oluşan bir müfrezenin ele geçirdiği, bölgenin IŞİD’ten temizlenmesinin hemen sonrasında da YPG’lilere teslim edildiği öğrenildi.
Aydınlık, geçen yılın son günlerinde Cerablus-Azez hattında yaşanan ve kamuoyundan özenle saklanan gelişmelerin ayrıntılarına ulaştı. Geçen yılın son haftası içinde uluslar arası ajansların, Kürt kaynaklara ve Kürtlerin internet sitelerine dayanarak verdiği, “YPG’nin Fırat’ın batısına geçtiği ve Teşrin Barajını ele geçirdiği” yönündeki haberler Ankara’da alarm zillerinin çalmasına neden olmuştu.
Ankara, YPG’nin Fırat’ın batısına geçmesinin kırmızı çizgi olacağını açıklamış, böyle bir durumda Türkiye’nin müdahale edeceği yönündeki yaklaşımını kamuoyu ile paylaşmıştı.

HATTIN KESİLMESİ HEDEFLENDİ

Hatta, gerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, gerek Başbakan Ahmet Davutoğlu, bölgeden haberlerin doğru olmadığını açıklayıp, Türkiye’nin kırmızı çizgilerinin ihlal edilmediğini savundular. Ancak gelişmelere ilişkin ortaya çıkan ayrıntılar, durumun resmi açıklamalardan oldukça farklı olduğunu gösterdi. Operasyon ile birlikte, IŞİD’in Rakka ile Mınbiç, Cerablus ve Bab arasında kurduğu hattın kesilmesi amaçlandı. Buna göre, Teşrin operasyonunda YPG’lilerin başını çektiği Demokratik Suriye Birlikleri ön planda olmadı. Operasyonu, bölgede bulunan ABD özel kuvvetlerinden ve paralı ABD askerlerinden oluşan bir müfreze ele gerçekleştirdi. YPG militanları ve diğer silahlı unsurlar, operasyon öncesinde keşif yapmakla ve operasyon sırasında “gerektiğinde destek vermek üzere” geri bölgede hazır beklemekle görevlendirildi.

SAHAYI YPG’LİLERE BIRAKTILAR

Operasyonu ABD özel kuvvetlerinden ve paralı ABD askerlerinden oluşan müfreze yürüttü. Teşrin Barajı ele geçirildikten sonra güvenlik sağlandı ve bölge YPG’lilere teslim edildi. Daha sonra Fırat’ın batısına geçen silahlı unsurlar ile IŞİD arasında şiddetli çatışmalar başladı. Bu aşamadan sonra ABD özel kuvvetlerinin ve paralı askerlerinin geri plana çekildiği sahayı YPG’lilere bıraktığı öğrenildi.
ABD’nin destek verdiği Demokratik Suriye Güçleri’ni ağırlıklı olarak PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin silanlı kanadı YPG oluşturuyor.

TEŞRİN BARAJI NİÇİN STRATEJİK ÖNEMDE?

Teşrin Barajı, bölgedeki stratejik öneminin yanı sıra Suriye’nin önemli enerji kaynakları arasında yer alıyor. 2014’ten bu yana örgütün elindeki baraj, Halep Eyaleti’nin kuzeyinin önemli bir kısmının elektriğini sağlıyor.
IŞİD’in bölgedeki önemli üslerinden biri olan baraj, Halep kırsalında IŞİD kontrolündeki bölgeden Rakka’ya geçiş yollarının da üzerinde yer alıyor. Rakka ise IŞİD’in Suriye’deki merkezi konumunda bulunuyor.
Bu noktanın aşılması, YPG için IŞİD’in bölgedeki güçlü merkezlerinden Mumbiç ve kuzeyde Türkiye sınırında yer alan Cerablus kentlerine yaklaşmak anlamına geliyor. Fırat’ın doğusunda Kobani’ye kadar olan bölgeyi elinde bulunduran YPG, güneydeki Sırrin kasabasını da Temmuz ayında yine ABD hava operasyonlarının desteğiyle IŞİD’in elinden almıştı. Sırrin, PYD’nin ilan ettiği Kobani kantonunun güney sınırında yer alıyor. ■ Aydınlık, (7.1.2016)

8.1.2016
BOP, IŞİD: LES BRİGADES FÉMİNİNES DE L'ORGANİSATİON ETAT İSLAMİQUE


220 femmes françaises sont actuellement dans les rangs de DAECH en Irak et en Syrie. Le chiffre est tiré d’un rapport confidentiel des services de renseignement, auquel France Inter a eu accès. Une hausse spectaculaire. Le nombre de Françaises qui partent faire le djihad en Irak et en Syrie est en progression constante. Elles représentent 1/3 des Français sur place, soit trois fois plus qu'il y a deux ans...


Ces femmes une fois sur zone ne prennent pas les armes car dans l’organisation de l'Etat islamique ce rôle est dévolu aux hommes. Leur mission : être d’abord des épouses de combattants et surtout faire des bébés et fabriquer la future génération de djihadistes pour peupler le Califat autoproclamé de DAECH

La plupart, Françaises ou étrangères, sont donc des femmes au foyer, mais quelques-unes – les plus diplômées - sont employées soit dans l’administration soit à la propagande de DAECH. Des emplois d'ailleurs très bien payées. Il y a aussi celles qui ont rejoint les brigades de femmes de la police islamique chargées de faire appliquer la charia...

Créées il y a environ deux ans par DAECH juste après des attentats commis par des opposants cachés sous des burqas, il s’agissait de procéder alors à des contrôles d’identité sur les femmes par des femmes. Et ces brigades sont particulièrement brutales, comme le raconte une jeune syrienne de Raqqa, Haya Al Hali. Opposante au régime de Bachar El Assad et à DAECH, elle a fui la Syrie il y a un an et demi et elle a obtenu le statut de réfugiée politique en France :

Les femmes de Daech se comportent exactement comme les hommes, elles fouettent les autres femmes, leur mettent des contraventions pour n’importe quelles infractions. Si une femme commet un délit, la brigade des femmes la traîne de force dans une voiture et l’emmène en prison où elle sera fouettée. Quand l’Etat islamique est arrivé il torturait les gens dans les rues, ils avaient des pinces en fer pour arracher les seins des femmes jusqu’à que mort s’ensuive. On m’a parlé de différentes formes de tortures.

Ces brigades multiplient aussi les contraventions : des amendes totalement disproportionnées qui permettent d'ailleurs de récolter de grosses sommes d'argent.

Toujours selon Haya Al Hali, il y a même des amendes pour les femmes trop belles sous leur burqa:

Il y a des contraventions pour des femmes qui ne portent pas de gants, ou celles qui ont du vernis aux ongles ou des chaussettes pas assez épaisses ou pas assez noires, pour un niqab trop transparent ou pour une habaya extra large mais jugée trop près du corps. Il y a même des amendes pour des filles qui ont de beaux yeux, elles sont humiliées traitées de provocatrices de séductrices. Il y a aussi des amendes pour celles qui font trop de bruits avec leurs talons. Il y a aussi les vengeances des hommes à qui une fille a refusé sa main. Après ils savent où la trouver, la faire punir pour n’importe quel délit. C’est la milice des femmes qui est chargée de ces représailles

La reconversion des prostituées

Le très rigoriste Etat islamique n'aurait pas hésité en 2013 à recruter des prostituées pour créer cette milice de Raqqa. Des prostituées que la jeune Haya connaissait toutes pour la plupart :

A Raqqa, il y avait beaucoup de maisons closes, de dancing, de cabarets avec des chanteuses – syriennes en majorité – Quand l’organisation Jabbat Al Nosra est arrivée, ils les ont toutes arrêtés. Mais quand DAECH s’est implanté à Raqqa, ces prostituées ont été recrutées pour former le tout premier noyau de la milice des femmes. Des femmes qui étaient méprisées par la société. Je les connaissais par leurs prénoms, leurs visages, et elles pouvaient à tout moment m’envoyer en prison et me fouetter.

Des djihadistes arrogantes

Plus généralement, plusieurs témoins syriens dénoncent le comportement de "dictateur" des femmes étrangères venues faire le djihad. Des femmes à la fois redoutées et détestées par la population locale. ■ http://www.franceinter.fr/, (8.1.2016)

BÖLÜCÜLÜK: TÜRKİYE’Yİ TEHDİT YENİDEN GÜNDEMDE

HDP İkiz Sözleşmeleri gerekçe göstererek ‘özyönetim’ kararını BM’ye taşıyor. Aydınlık, yasanın PKK’yı kuvvetlendireceğini ve uluslararası müdahalenin yolunu açacağını 15 yıl önce manşetlerden duyurmuştu .

Arşiv Araştırma

HDP 2001 yılında imzalanan İkiz Sözleşmeleri gerekçe göstererek “özyönetim” kararını Birleşmiş Milletler’e taşıyor. Türkiye de kendisini anayasanın ilk 3 maddesiyle savunmaya hazırlanıyor. Taraf’ın haberine göre, HDP’nin başvurusuna gerekçe oluşturduğu ‘BM İkiz İhanet Yasaları’ gündeme geldiğindeAydınlık, “PKK yasallaştırılıyor” diyerek uyarmıştı. Süreç, şöyle işledi: Bülent Ecevit ve Devlet Bahçeli, 1966 yılında Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde hazırlanan ve Türkiye’nin 37 yıldır imzalamadığı yasaları, 19 Mart 2001’de imzalayarak tarihe geçti. Karar, 24 Mart 2001’de Resmi Gazete’de yayımlandı.
Sözleşmenin kabul edildiği ve altına imza atılacağı aslında ‘AB Müktesebatı’ çerçevesinde 8 ay önce 15 Ağustos 2000 tarihinde atılan imzayla ortaya konulmuş oldu. İsmi de “Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” ile “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” şeklindeydi.

O GÜNLERDE UYARMIŞTIK

Bu kararlar 3 yıl kamuoyundan gizlendi. Alınan bu karar, 4 Haziran 2003 günü de Tayyip Erdoğan hükümeti tarafından TBMM’de kabul edildi. Onaylandığı gün Devlet Bahçeli’nin hiç sesi çıkmadı ve itirazda da bulunmadı. Bütün olan biteni AKP ve MHP ‘AB şartı’ olarak kamuoyuna sundu.
Aydınlık her fırsatta kamuoyunu uyardı ve bu yasanın, kritik anlarda bölücü örgütün elini kuvvetlendireceğini ve uluslararası müdahalenin yolunu açacağını savundu. Türkiye’nin Yugoslavya’nın akıbetine uğratılmaya çalışıldığı uyarısında bulunan Aydınlık, 2002 ve 2006 yıllarında konuyu kapak haberleriyle duyurdu.

SÖZLEŞMELERİN İÇERİĞİ

“Kişisel ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme”nin ilk maddesi ile İkiz Sözleşmeler’in ikincisi olan “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme”nin ilk maddesi tıpatıp aynıdır. “Halkların kendi kaderlerini tayin hakkı” başlığı taşıyan madde hükümleri şöyledir:
1. Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar, kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler. 2. Bütün halklar uluslararası hukuka ve karşılıklı menfaat ilkesine dayanan uluslararası ekonomik işbirliği yükümlülüklerine zarar vermemek koşuluyla, doğal kaynakları ve zenginilikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiç bir koşulda yoksun bırakılamaz. ■ Aydınlık, (8.1.2016)

9.1.2016
2016’DA PİYASALARI ÇİN BELİRLEYECEK


Dünya para ve borsa piyasalarını Çin Merkez Bankası’nın attığı adımlar belirliyor. Çin’in ekonomik büyümesinin normal hızına dönmesi piyasalar tarafından speküle edilerek 2016 hikayesi yazılıyor

Çin 10 trilyon doları aşan milli geliri ve 2014’teki yüzde 7.3’lük büyümesiyle dünyanın en büyük üretim ekonomisi. Dünya ticaretinde lideriği elinde bulunduran Çin 2015 ile birlikte dünya finans piyasalarında da belirleyici olmaya başladı.
Yuan, IMF’nin para sepeti SDR’daki 5 para birimi arasına geçen ay dolar ve avrodan sonra üçüncü büyük para birimi olarak girdi. Yıllardır çift haneli büyüyen Çin’in, büyüme modelini değiştirip daha sürdürülebilir bir oran olan yüzde 6-7’lere çekmesi piyasa oyuncuları tarafından speküle ediliyor. Çin’in bir yıl içerisinde bir kaç kez yuanı devalüe etmesi ABD Merkez Bankası FED’in Eylül ayındaki faiz kararını Aralık’a ertelemesine neden olmuştu.
Aralık’ta FED’in faiz artırımına gitmesi piyasa kararı daha önceden fiyatladığından aşırı bir dalgalanma yaratmadı. 2016’ya girdiğimiz günden beri ise para ve borsa piyasalarının kaderini Çin’de açıklanan veriler ve Çin Merkez Bankası’nın attığı adımlar belirledi.

DENGE SAĞLANDI

Özellikle son bir haftadır Asya ve Avrupa borsaları Çin’den gelen haberler doğrultusunda şekillenirken, gelişen ülke paraları dolara karşı zayıfladı. Yeni yılın ilk günlerinden açıklanan Çin, PMI verisinin 50’nin altında gelmesi sonucu Çin’in ekonomik büyümesine yönelik endişeler piyasaları sarstı.
Hafta içerisinde Pazartesi ve Perşembe günleri Çin borsasının yüzde 7’ler civarında kayıp yaşamasının ardından işlemler iki kez otomatik olarak duruldu. Çin Merkez Bankası yuanın günlük referans kurunu bir önceki güne kıyasla yüzde 0.5 devalüe etti. Aynı gün Çin’e dair yavaşlama endişeleri nedeniyle petrol fiyatları 30 dolara doğru çekildi.
Perşembe günü ise Çin’de pay piyasalarında düşüşlerin yüzde 7’ye ulaşması durumunda devreye giren otomatik durdurma sisteminin askıya alınması, pay piyasalarının sert bir şekilde dalgalandıktan sonra dengelenmesini sağladı. Dün Çin borsası yüzde 2 yükselişle kapandı. CSI300 ve Shanghai bileşik endeksindeki haftalık kayıp, toparlanmanın ardından yüzde 10’un altına geriledi.

BELİRLEYİCİ OLDU

Çin Merkez Bankası’nın yuanın piyasalarda işlem gördüğü bandın orta noktasını belirleyerek, yuanın düne kıyasla değer kazandığını gösteren bir orta nokta belirlemesi piyasaları destekleyen adım oldu. İşlemcilerin verdiği bilgiye göre Çin Merkez Bankası, Perşembe günü Çin dışındaki yuana müdahale ederek, para biriminin daha fazla değer kaybetmesini önledi. Kaynaklar kamunun borsada yükselişi desteklemek için dün alım yaptığını açıkladı.

ABARTILI YORUMLAR

Reuters’ın haberine göre Çin, sermaye çıkışlarını azaltmak için, bankalardan bazı işlem alanlarında dolar alımlarını sınırlamalarını istedi. Sermaye çıkışları nedeniyle ülkenin rezervleri 2015’te 23 yıl aradan sonra ilk kez azalmıştı. Analistler, Çin’in bu yıl boyunca piyasalardaki risk algısını belirleyen en önemli faktör olabileceğini belirtiyor. Çin ekonomisine ilişkin gelişmelerin bu yıl da gündemin odak noktasında olacağını vurgulayan analistler, yuandaki değer kaybının ise sürebileceği uyarısında bulundu. TEPAV Direktörü Prof. Dr. Güven Sak ise Çin’e ilişkin olumsuz yorumları abartılı buluyor. Sak, ‘’Bana bu Çin yorumları neden abartılı geliyor?’’ başlıklı yazısında ‘’Çin milli geliri bir bütün olarak baktığınızda büyümeye devam ediyor. Büyüme oranındaki azalma milli gelir grafiğinde ciddi bir kırılma yaratmış gibi durmuyor doğrusu’’ ifadelerini kullandı. Çin’in yavaşladığını fakat aslında Çin büyümesinin her yıl yarattığı ek talebin yine aynı düzeyde kalmaya devam ettiğine dikkat çeken Sak, ‘’Çin 1960’ta sabit fiyatlarla 80 milyar dolarlık bir ekonomiden 2014 yılında 5 trilyon dolarlık bir ekonomi haline geliyor’’ dedi. ■ Recep Erçin, Aydınlık, (9.1.2016)

10.1.2016
YABANCIYA TOPRAK: YABANCI YATIRIMCININ İŞTAHI ARTIYOR


2016 yılında yabancılara 10 milyar dolarlık konut satışı bekleniyor.

Konut sektörü temsilcileri, 2016 yılında yabancılara konut satış tutarının 10 milyar doları bulabileceğini belirtiyor.

Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan İstanbul Emlak Komisyoncuları ve Danışmanları Esnaf Odası (İSTESOB) Başkanı Nizameddin Aşa, 2015 yılının başında yabancıya konut satışından en az 5 milyar dolar beklendiğini, ancak bazı sektör temsilcilerinin, bu rakamın 7 milyar dolara kadar çıkabileceğini öngördüğünü anımsattı.

Aşa, 2015 yılında yabancıya konut satış rakamının asgari hedef düzeyinde kaldığını ve 5 milyar dolar civarında olduğunu, sıkıntılı bir yıla rağmen yine de güzel bir tutar yakalandığını ifade etti.

Bazı ülkelerde Türkiye'nin Güneydoğusunda sanki iç savaş varmış gibi yansıtıldığına dikkati çeken Aşa, yabancı yatırımcıyı tedirgin eden bu durumun önüne geçilmesi gerektiğini vurguladı.

"Yabancı acenteler yüzünden fiyatlar yüzde 5 - 10 yükselebiliyor"

Aşa, yaşanan bazı sıkıntılara da değinerek, şunları kaydetti:

"Yabancılara konut satışında söz konusu arazinin askeriyeye ait olup olmadığı soruluyor. Bu uygulama satış işlemlerini geciktiriyor. Askeri alanlar Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün sistemine biran önce yüklenirse satışlar çok çok hızlanır. Süreçler kısalırsa yabancı yatırımcının da işine gelir. Ayrıca maketten satışta denetimler artırılmalı, suistimalin önüne geçilmeli. Son dönemde epey azalsa bile bu konuda yabancı yatırımcı mağduriyetleri oluşabiliyor.

Öte yandan yatırımcıları Türkiye'ye ev alması için getiren yabancı acenteler de iyi denetlenmeli. Bunlar yüksek komisyon ücreti alıyorlar satıcıdan. Böylece ev fiyatları da artıyor. Yani ev fiyatları bu kişiler yüzünden ortalama yüzde 5, bazen yüzde 10 yükselebiliyor. Halbuki sadece aracı oluyorlar. Bu konuda denetim artırılmalı. Bu şartlar sağlanırsa 2016'da yabancıya konut satışı 10 milyar doları bulur. Rahat bir şekilde bulur. Türkiye bir cazibe merkezi. Konut kalitesinden çok iyi yerlerdeyiz."

"Yabancı yatırımcının iştahı artıyor"

Demir İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Hamit Demir de "Kamunun yaptığı yatırımların belirginleşmeye başlaması ve siyasi istikrar, yabancı yatırımcıyı tekrar iştahlandıracak ve yabancıların Türkiye'deki konut yatırımı 2016'da en az 8 milyar doları bulacak" dedi.

Türkiye genelinde yapılan İstanbul Yeni Havalimanı, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Körfez Geçiş Köprüsü ve Ovit Tüneli gibi büyük yatırımların birçoğunun 2016'da tamamlanacağını veya tamamlanma aşamasına geleceğinini aktaran Demir, bu durumun yabancı yatırımcının iştahını artıracağını belirtti.

Demir, 2016'da konut satışında zirvenin görüleceğini ve ne kadar olumsuzluk yaşanırsa yaşansın halkın Türk siyasetine güvendiğini anlattı.

"Türkiye sığınılabilecek bir liman, yabancıya satışta hedef 2'ye katlanmalı"

Fikirtepe Müteahhitler Platformu Başkanı Ali Nuhoğlu, inşaat sektörünün son dönemde her yılı artı ile kapattığını, 2016'nın ise daha başarılı geçeceğini söyledi.

Konut satışlarında düşük faizin önemine dikkati çeken Nuhoğlu, aylık konut kredisi faiz oranının en azından 1'in altına düşmesi gerektiğini vurguladı.

Nuhoğlu, Türkiye'de yeni yapılan konut projelerinin özellikle orta ve üst gelir grubu yabancı yatırımcıyı cezbettiğini dile getirerek, "2016'da yabancı yatırımcı için bu yıl yakalanan 5 milyar dolar rakamının 2 katını hedeflemeli, 10 milyar doları hedeflememiz gerekiyor. Ayrıca Türkiye çevre ülkelere kıyasla sığınılabilecek bir liman olarak gözüküyor" ifadelerini kullandı.

"Bazı tatlandırıcılarla 10 milyar dolara ulaşılmasını temenni ediyoruz"

Konut Geliştiricileri ve Yatırımcıları Derneği (KONUTDER) Başkanı Ömer Faruk Çelik ise geçen yılın 10 ayında yabancılara 18 bin 567 konut satışı yapıldığını, yıl sonu itibarıyla bu rakamın 22-23 bin düzeylerine ulaşmasının beklendiğini hatırlattı.

Irak, Suudi Arabistan, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri, İngiltere ve Azerbaycan'ın, Türkiye'ye konut açısından ilgi gösteren ülkelerin başında geldiğini anımsatan Çelik, ancak toplam konut satışı içerisinde yabancıların payının çok düşük kaldığını aktardı.

Çelik, konut satış adedinin 50-100 binleri bulması halinde yabancılara konut satışından bahsedilebileceğini savundu.

Geçen yıl yabancılara 5 milyar dolarlık satış rakamına ulaşıldığının beklendiğini kaydeden Çelik, "Yabancıya konut satışının 2016 yılında 10 milyar dolara çıkmasını temenni ediyoruz. Bu konuda daha çok potansiyelimiz var ama bunun için de tatlandırıcılara ihtiyacımız var" görüşünü paylaştı.

Çelik, yabancıya satışın döviz kazandırıcı hizmetler alanına alınması, tapu harcında ve damga vergisinde kolaylık gibi tatlandırıcıların sektöre ivme kazandıracağını da sözlerine ekledi. ■ Dünya, (10.1.2016)

11.1.2016
BÖLÜCÜLÜK: DOĞU’DAKİ BELEDİYELER KAYNAKLARI TERÖRE AKTARIYOR


AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerindeki belediyeleri kaynaklarını teröre aktarmakla suçladı. Davutoğlu, “Belediye bu gelirleri halk için kullansaydı, bölge 16-17 kat daha fazla kalkınırdı, bunlar vatandaşa hizmet etmiyor. Hiçbir hizmet üretmeyen, sadece teröre çalışan bu belediyeler, çalışan adı altında terör örgütlerine aktarım yapıyorlar. Biz bu belediyelerin oyununa gelmeyeceğiz.” dedi.

Davutoğlu, AK Parti’nin Afyonkarahisar’da düzenlediği ‘24’üncü İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nın kapanış konuşmasını yaptı. Davutoğlu, bu sabah 5,5 saat süren toplantıdan satır başlarını aktardığı konuşmasının büyük bir bölümünü çatışmaların sürdüğü illere ayırarak, buradaki beledilerin barış istemediğini söyledi. Davutoğlu, “Yeni zaaf alanları açarak Türkiye’nin tökezlemesini istiyorlar, milletimiz müsterih olsun. Dağlarımız, ovalarımız bu canilerden temizlenene kadar terörle mücadelemizi büyük bir kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz. Bizim gözümüzde her vatandaşlarımızın hakkı hukuku birdir. Türk, Kürt, Alevi ayrımı bize yasaktır, haramdır. Bu arazi günler geçicidir, devletimiz sadece ve sadece suç işleyenlerini yakasına yapışacak.” şeklinde konuştu.

“DOĞUDAKİLER BELEDİYECİLİK YAPMIYOR”

Doğu ve Güneydoğu’dakilerin belediyecilik yapmadığını eleştirisinde bulunan Davutoğlu, şunları söyledi: “AK Parti olarak ülkemizi baştan ayağa imar ettik, imar ediyoruz. Bu durumdan asla taviz vermeyeceğiz. Doğu ve Güneydoğu’da halkın ihtiyaçlarını gidermeye çalışan milletin sorununu çözmeye çalışan belediyeler göremiyoruz. Bunlar orada huzursuz sokaklar istiyorlar, barış rafa kalksın istiyorlar, şiddet sarmalından çıkamıyorlar. Örneğin; Mardin’de belediye gelirlerinin yüzde 50’si bekletiliyor, vatandaş için harcanmıyor. Van Büyükşehir Belediyesi’nin yüzde 96’sı merkezden sağlanıyor. Bunun yüzde 37’si çalışanlara harcanıyor. Bunları bilinçli şekilde yatırımları başka yerlere harcıyorlar. Hizmet etmiyorlar, geciktiriyorlar, engelliyorlar. Belediye bu gelirleri halk için kullansaydı, bölge 16-17 kat daha fazla kalkınırdı, bunlar vatandaşa hizmet etmiyor.”

“Hiçbir hizmet üretmeyen sadece teröre çalışan bu belediyeler çalışan adı altında terör örgütlerine aktarım yapıyorlar.” diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz bu belediyelerin oyununa gelmeyeceğiz. Onlar terörü desteklerken biz Hakkâri’ye havalimanı açtık. Bugün Diyarbakır’ı bu hale getirenler bilsinler ki biz Diyarbakırlılarla orayı yeniden inşa edeceğiz. Devletin kaynak ve imkânlarını millete ulaştırmak için hiçbir şey yapmadılar, sizin göreviniz halka hizmet mi devlete düşmanlık mı? Bunların hesabı tek tek araştırılacak ve hesabı sorulacaktır. Çukur siyasetinin peşinde olanlar belediyecilik yapıyorsa o bölge yerle bir oluyor. Bu devletin, milletin alın terinin 789 milyonunun hakkını kimse sömüremez buna izin vermeyiz.”

Davutoğlu, terörle mücadele önceliğin vatandaşın canının ve malını korumak olduğunu, eski Türkiye’ye asla geri dönülmeyeceğini anlattı. ■ Taraf, (11.1.2016)

DOLAR TARİHİ ZİRVEYE YAKLAŞTI!

İran ile Suudi Arabistan arasındaki gerginlik ve Çin piyasalarında yaşanan çöküşlerin etkisiyle dolar yeni haftaya tarihi zirveye yakın düzeylerden başladı.

Para piyasalarında geçen haftanın son gününü 3.0 lira düzeyinin hemen üzerinde kapatan dola , bugün 3.0447 liraya kadar yükseldi. Dolar daha sonra 3.0360 – 3.0400 aralığına çekilirken, euro da 3.30 liranın üzerine yükseldi. Dolar, seçim gerginliği ve küresel gelişmelerin etkisiyle 24 Eylül’de 3.0750 lira ile tarihi zirveye çıkmıştı.

Çin borsaları haftanın ilk gününü sert düşüşle kapattı. Şanghay Bileşik Endeksi, günü yüzde 5.33 düşüşle 3016.70 puandan kapadı. Teknoloji hisselerinin ağırlıkta olduğu Shenzhen Bileşik Endeksi de günü yüzde 6.21 değer kaybıyla 10212.46 puandan tamamladı.

Yeni yıla girişle birlikte art arda büyük düşüşlerin görüldüğü Şanghay ve Shenzhen bileşik endekslerinde, geçen hafta sırasıyla yüzde 9.97 ve yüzde 14.02 değer kayıpları kaydedilmişti. ■ Taraf, (11.1.2016)

UÖŞ: SHİRE PHARMACEUTİCALS, BAXALTA'YLA BİRLEŞİYOR

İngiltere merkezli dev ilaç üreticisi Shire Pharmaceuticals, ABD'li Baxalta International ile birleşiyor.

Londra merkezli ilaç üreticisi Shire Pharmaceuticals, ABD'li benzeri Baxalta International ile birleşme konusunda anlaştıklarını resmi olarak duyurdu.

Yapılan açıklamada, birleşmede Baxalta'nın değerinin 32 milyar dolar kabul edildiği belirtilirken, Shire her Baxalta hissesi için 18 dolar nakit ve 0,1482 Shire hissesi verecek.

Shire, Baxalta ile birleşme sonrasında Baxalta hissedarları yeni şirketin yüzde 34'üne sahip olacak. Birleşme 2016 yılının ortalarında tamamlanacak. ■ Dünya, (11.1.2016)

UÖŞ: ALCOA İLE GENERAL ELECTRİC'TEN DEV ANLAŞMA

Dünya alüminyum devi Alcoa, General Electric'in havacılık bölümüyle 1,5 milyar dolar büyüklüğünde sözleşme imzaladı.

Dünyanın önde gelen alüminyum üreticilerinden Alcoa, General Electric'in havacılık bölümüne önemli parçaların tedariki için 1,5 milyar dolar büyüklüğünde sözleşme imzaladı.

Wall Street Journal'ın haberine göre Alcoa, GE'nin havacılık birimi için alüminyum ve titanyum motor parçalarının yarı sıra nikel tabanlı süper alışım sağlayacak.

Alcoa, General Electric'e vereceği parçaları ABD'deki 6 fabrikasının yanı sıra Fransa ve Kanada'da üretecek.

Alcoa'nın General Electric'e motor için gerekli nikel tabanlı süperalaşım,titanyum ve alüminyum parçalar tedarik edeceğini belirten Alcoa tepe yöneticisi Klaus Kleinfeld, " GE'nin Alcoa'nın havacılık alanında neler yapabileceğine duyduğu güvene müteşekkiriz" dedi. ■ Dünya, (11.1.2016)

12.1.2016
GELİR DAĞILIMI, KAPİTALİZM: ‘EŞİTSİZLİĞİ DÜZELTMEZSEK BİRİLERİ ZORLA DÜZELTMEYE ÇALIŞIR’


Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç, kapitalist sistemin geleceğine yönelik uyarılarda bulundu.

Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç, kapitalist sistemin geleceğine yönelik uyarılarda bulundu. Gazete Habertürk’ten Meltem Ersoy’a konuşan Koç’un şu sözleri dikkat çekti: ‘’Ekonomik açıdan sürdürülebilirlik artık yetmiyor, sosyal açıdan da sürdürülebilirliği sağlamak gerekiyor. Nitekim mülteci krizi ve göç dalgaları, terör bunun örnekleri. Gelir eşitsizliği başta olmak üzere bu sorunları liderler ya da iş dünyası gönüllü olarak düzeltemezse birilerinin bunu zorla düzeltmeye çalışacağından emin olabiliriz.’’ Koç’un, G20 toplantısında yaptığı kapitalizm eleştirisi kamuoyunda tartışmalara neden olmuştu. Koç, bu sözlerine de şöyle açıklık getirdi: ‘’Benim açımdan konunun temeli, kapitalizmin ortadan kaldırılması ya da yok edilmesi değil, kapitalizmin daha sürdürülebilir, eşitlikçi ve adaletli bir sisteme dönüşmesi. Benim dile getirdiğim sistem eleştirisinin temelinde, yüzyıllardır emek ve sermaye arasındaki dengede gidip gelen sarkacın bu kez fazlaca sermaye tarafına kaçmış olması yatıyor.’’ ■ Aydınlık, (12.1.2016)

Prof. Dr. Cihan DURA, 24 Temmuz 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Neler Oldu 19 Ağustos 2015-18 Şubat 2016 / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Tem 31, 2016 19:12

Neler Oldu 13-18 Ocak 2016 (doğal kaynaklar, bölücülük, kriz, demokrasi, işsizlik, UÖŞ, yabancı sermaye, petrol)

13.1.2016
ÇEVRE, DOĞAL KAYNAKLAR, KAYNAK KULLANIMI: 80 BİN ZEYTİN AĞACINI KATLETTİLER


Türkiye dünyanın en pahalı zeytinyağını tüketirken Muğla'da 80 bin zeytin ağacı katledildi...

Muğla'nın Milas ilçesine bağlı Karacahisar Mahallesi'nde özel bir şirket tarafından 10 yıl önce satın alınan arazide yaşanan zeytin ağacı katliamı bu kadar da olmaz dedirtti. Yaklaşık 3 bin dönüm arazide bulunan zeytin, meşe, çitlembik ve çam gibi türlerden oluşan yaklaşık 85 bin ağacın yerle bir edildiğini dile getiren Karacahisar Mahallesi Muhtarı Şefik Musluk, olayla ilgili yetkililere bilgi verdiklerini belirterek, konu hakkındaki soruşturmanın sürdüğünü söyledi. Musluk, yapılan incelemelerin ardından ağaç katliamının boyutlarının ortaya çıkacağını dile getirdi.

Muğla'nın Milas ilçesinde özel bir şirket tarafından 10 yıl önce köylülerden satın alınan yaklaşık 3 bin dönümlük araziye golf sahası yapılmak istendiği dile getiriliyor. Ancak bu girişimden vazgeçilerek 5 yıl önce aynı şirkete ait olduğu öne sürülen bir başka kuruluşa devredilen araziye yaklaşık 80 bin civarında zeytin ağacı dikildi. Geçtiğimiz günlerde söz konusu arazideki zeytin ağaçlarının, eskiden burada bulunan ağaçlarla birlikte topluca kesilmesi tepkilere neden oldu.

‘85 BİN AĞAÇ BULUNAN ARAZİYİ ÇIRILÇIPLAK HALE GETİRMİŞLER’

Olayı haber alan Karacahisar Mahallesi Muhtarı Şefik Musluk, durumu yetkililere bildirdiklerini belirterek, şunları söyledi: "Bu arazide yaklaşık 85 bin ağaç vardı. 80 bini sonradan dikilen zeytin ağaçları, 5 bin kadarı da 30 ila 100 yaş arasında değişen eski ağaçlar. Zeytin, meşe, çitlembik ve çam gibi türler vardı bu arazide. Şimdi bu ağaçların tamamı kesilerek araziyi çırılçıplak hale getirmişler. Bu ağaçların kesilmesi bizi çok üzdü. Yetkililere durumu bildirdik, gerekli incelemeler sürüyor. Olayın boyutu incelemenin tamamlanmasıyla daha net ortaya çıkacak."

YETKİLİLER, ‘İNCELEME SONUÇLANINCA BİLGİ VERİLECEK’ DİYOR

Olayın ortaya çıkmasıyla kesimleri durduran ilgili şirketin, arazideki ağaç köklerini toprağa gömdüğü öne sürülürken, konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Milas Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü yetkilileri, katledilen ağaç sayısıyla ilgili dile getirilen rakamların gerçeği yansıtmadığını söylüyor. Ancak net bir rakam vermekten kaçınan yetkililer, inceleme tamamlanınca durum hakkında kamuoyuna bilgi verileceğini dile getirdiler.

TÜRKİYE ZEYTİNYAĞINDA SURİYE’NİN GERİSİNE DÜŞTÜ

Dünyada zeytin tarımı yapılan nadir ülkelerden biri olan Türkiye'de bir yandan zeytin üretimi teşvik edilirken diğer yanda imar rantı, turizm, özel ağaçlandırma, sanayi tesisi, madencilik ve enerji alanlarındaki plansız yatırımlarla zeytin ağacı kıyımı yaşanması akılları karıştırıyor. Ziraat Mühendisleri Odası'nın (ZMO) geçtiğimiz yıl hazırladığı zeytin raporuna göre, 2012-2013 sezonunda dünya zeytinyağı üretimi sıralamasında Türkiye 180 bin tonla Tunus ve Suriye'nin gerisinde kaldı. Dünya zeytin üretiminde ise İspanya, İtalya ve Yunanistan'ı Türkiye, Fas, Suriye ve Tunus izliyor.

REKOLTE DÜŞTÜ, FİYATLAR TAVAN YAPTI

Son yıllarda zeytin ağacı sayısını arttıran Türkiye'de tüketici bilincinin de gelişmesiyle zeytinyağı tüketimi de kişi başına 1 litreden 2 litreye çıktı. Ancak bu yıl Türkiye ve dünya genelinde zeytin rekoltesinin düşük olmasına spekülasyonlar da eklenince Türkiye'deki zeytinyağı fiyatları tavan yaptı. 20 ila 40 TL arasında değişen zeytinyağı fiyatları tüketiciyi oldukça zorluyor. ■ Yusuf Yavuz, odatv, (13.1.2016)

14.1.2016
BÖLÜCÜLÜK, BOP, IŞİD: SULTANAHMET PATLAMASININ DÜĞÜMÜNÜ BU YAZIYI OKUYARAK ÇÖZEBİLİRSİNİZ!

Vatan Partisi Ulusal Strateji Merkezi İstanbul Başkanı Soner Polat, bugün İstanbul İl Merkezi’nde yaptığı açıklamayla Suriye’de bulunan IŞİD tünellerindeki İsrail izlerine ilişkin kamuoyunu bilgilendirdi.

Polat’ın açıklaması şöyle:

İstanbul USMER Başkanı Em. Tümamiral Soner Polat: "SURİYE TÜNELLERİNDE İSRAİL İZİ"

Öncelikle şu hususu açıklıkla ifade etmek istiyorum ki DAEŞ(IŞİD), ABD ve İsrail tarafından müştereken yaratılmıştır. CIA ve MOSSAD tarafından Ürdün’deki özel ve gizli bir üste ABD ve İsrail’in elit özel birlikleri tarafından eğitilmiş, finansmanı Suudi Arabistan ve Katar tarafından sağlanmıştır.

DAEŞ’İN ABD VE ÖZELLİKLE İSRAİL’E YÖNELİK TEK BİR EYLEMİ VAR MI?

DAEŞ’in İsrail ve ABD’ye yönelik tek bir eylemi yoktur. İsrail Hava Kuvvetleri çeşitli kereler Suriye Ordusu ve Hizbullah hedeflerini DAEŞ’i korumak maksadıyla vurmuştur. DAEŞ teröristleri İsrail sağlık kuruluşlarında tedavi görmüş ve bu ülkeden lojistik destek almıştır.

KANITLAR NELER?

Vatan Partisi’nin başlangıçtan itibaren dile getirdiği bu konu zaman içinde TSK, ABD resmi kurumları ve BM tarafından çeşitli rapor ve demeçlerle teyit edilmiştir.

TSK, 31 Temmuz 2015 tarihinde Aydınlık yazarı Sabahattin Önkibar’a aktardığı bilgide, “IŞİD’i yaratan ve büyütenin Batı istihbarat örgütleri olduğunu, Suriye sınırında Kürdistan kuşağı inşası hedefinin İsrail’in emperyal bir projesi olduğunu” beyan etmiştir.

Birkaç gün TSK’nın basına servis ettiği bilgi notunda Silopi’de girilen her evde MOSSAD akıl ve zihniyetini yansıtan El Yapımı Patlayıcıların (EYP) yerleştirildiği ifade edilmiştir.

ABD Savunma İstihbarat Teşkilatı, “IŞİD’i ABD’nin büyüttüğünü” itiraf etmiştir. Ayrıca BM Golan Bölgesi Ateşkes Gözlem Gücü, İsrail ile IŞİD arasındaki örtülü ilişkileri resmi raporuna yansıtmıştır.

ULUSAL KANAL ŞAM MUHABİRİNİN ATEŞ HATTINDA ÖNEMLİ TESPİTİ!

Ulusal Kanal Şam Muhabiri Mehmet Kıvanç, Halep bölgesindeki askeri durumu inceleme çalışmalarında ilginç ve dikkat çekici bir durumu tespit etmiştir. DAEŞ’in kazdığı tünellerdeki tahkimat ve betonlama teknikleri İsrail’in Filistin’de sınır hattı boyunca yaptığı tünellerle büyük bir benzerlik göstermektedir. Bu tüneller taktik olarak önemli hedefleri alttan havaya uçurmak, operatif olarak sınır hattı çekmek için kullanılmaktadır.

Halep’in kuzeyinden Türkiye sınırına kadar IŞİD’in benzer tüneller kazmış olması kuvvetle muhtemeldir. Türk istihbarat birimlerinin bu yönde çalışma yapmasında fayda mütalaa edilmektedir.

İşin daha da ilginç boyutu, sözde IŞİD’e karşı tedbir olarak Barzani tarafından Irak’ı bölmek üzere sınır çekmek için hendekler kazılmasıdır. Bağdat yönetimi ve Türkmenler bu durumu şiddetle protesto etmiştir.

SULTANAHMET’TE PATLAYAN BOMBA!

Görüldüğü gibi ipler emperyalist merkezlerin elinde olduğundan, onların izni olmadan DAEŞ’in bir eylem yapması düşünülemez! Sultanahmet terör eylemi açıkça Türkiye’nin ulusal çıkarlarını hedef almıştır.

Bu eylem aşağıdaki hedefleri gerçekleştirmek için yapılmıştır:

***Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde zafiyet yaratmak ve onu yeniden müzakere masasına oturtmak; bölücü anayasa ile özerkliğin önünü açmak!

***Korku ve panik duygularını güçlendirerek teslimiyet havası yaratmak!

***Muhalefeti yanlış bir kulvara yönlendirmek!

***Türk turizmini baltalamak ve ekonomiye zarar vermek!

***Ama asıl önemlisi, Türk devletine gözdağı vermek ve Kürt (ABD-İsrail) koridorunu kabule zorlamaktır.

CIA İstasyon Şefi Henry Barkey 4 ay önce, “IŞİD İstiklal Caddesi’nde bomba patlatırsa, ne yapacaksınız?” diyerek Türkiye’yi tehdit etmiş, gölge CIA STRATFOR ve CFR, “2016 yılının Türkiye için çatışmalarla geçeceğini” beyan etmişti!

Alman turistlerin hedef alınması, denge politikaları izleyen ve Avrasya ile yakınlaşma eğilimine giren Almanya devletine mesaj niteliğindedir. ■ http://www.haberhabere.com/, (14.1.2016)

KRİZ, DÜNYA EKONOMİSİ: 2008'DEN DAHA KÖTÜ BİR KRİZ GELİYOR

Societe Generale'nin Londra merkezli stratejisti Albert Edwards, global ekonomi için kötümser bir senaryo ortaya koydu.

RBS analistlerinin yatırımcıların 'herşeyi sat' şeklinde uyarmalarının ardından değerlendirmelerde bulunan Edwards, dünyanın 2008-2009 krizinde daha ağır bir finansal krize doğru gitmekte olduğunu savundu.

Guardian gazetesinin haberine göre, Londra'da düzenlenen bir yatırım konferansında söz alan Edwards, "Batı, gelişmekte olan piyasa ekonomilerinden gelen bir deflasyon dalgası ile vuruluyor ve merkez bankaları kendilerini vuracak felaketten habersiz, global ekonomideki gelişmeler ABD'yi yeniden resesyona itecek. Finansal krizler yeniden uyaracak. 2008-2009 kadar kötü olabilir" ifadelerini kullandı. ■ Birgün, (14.1.2016)

15.1.2016
SEÇİMLER, DEMOKRASİ: AKP SEÇİMİ KAZANDI BORCU UNUTTU


AKP’nin önemli seçim kozlarından olan yoksul ailelere kömür yardımları nedeniyle Hazine’nin TKİ’ye kömür borcu 2 milyara ulaştı. Alacaklarını tahsil edemeyen kurum mali güçlük yaşıyor.

AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bir yıl sonra başladığı, her seç im öncesi gaz verdiği, tek başına iktidarı yakalamak için 1 Kasım öncesi yaz aylarında bile kamyon kamyon dağıttığı kömürün bedeli Türkiye Taşkömürü İşletmeleri’ne (TKİ) ödenmedi. Hazine’den alacağı 2 milyara ulaşan kurum mali güçlük içine düştü. Sayıştay’ın 2014 yılı denetim raporlarında, kurumun yaşadıkları, “Kurum sürekli olarak zarar etmekte, zarar nedeniyle yitirilen kaynaklar her yıl Hazinece artırılan sermaye ile karşılanmaktadır’’ diye özetlendi.

Aile sayısı arttı

2003 yılında başlatılan uygulama ile ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarınca belirlenerek valiliklere bildirilen fakir ailelere, asgari 500 kilogram bedelsiz kömür gönderiliyor. Sayıştay raporunda yer alan tabloya göre, 2003 yılında 46 bin 792 aileye 23 bin 397 ton kömür yardımı yapılırken yerel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapıldığı 2014’de aile sayısı 82 bin 635’e, kömür tutarı 83 bin 983 tona fırladı.

Finansman sıkıntısı

Sayıştay raporunda kurumun, iyi bir nakit yönetimi ile bankalardan kredi kullanmadan ve faiz ödemeden faaliyetlerini yürüttüğü ancak Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca fakir ailelere dağıtılmak üzere valiliklerin SYDV’ye gönderdiği kömürlerin bedellerini Hazineden tahsil edemediği için zaman zaman finansman sıkıntısı çektiği bildirildi. 2014 yılsonu itibarıyla kurumun Hazineden 2 milyar TL’lik görev zararı alacağı bulunduğu kaydedildi.

233 sayılı KHK’nın, görev zararı alacaklarının geri kalan kısmının Hazineye tekabül eden temettü tutarlarından mahsup edilerek tahsil olanağı verdiği anımsatılan raporda, kurumun borç nedeniyle yaşadığı sıkıntı şöyle dile getirildi:

“Bakanlar Kurulu kararı uyarınca fakir ailelere dağıtılmak üzere SYDV’larına teslim edilen ve bu vakıflara fatura edilen kömür bedelleri nedeniyle 2014 yılsonu itibarıyla Hazineden 2 milyar TL tutarında alacağı bulunan Kurumun faaliyet dönemi kârından ayrılan yedek de dâhil olmak üzere Hazineye 629,4 milyon TL tutarında temettü borcu bulunduğundan, bunların mahsubu suretiyle artakalan alacağın ödenmesi için, yaşanılan finansman sıkıntısı da göz önünde bulundurularak Hazine Müsteşarlığı nezdinde girişimde bulunulması önerilir.’’ ■ NURCAN GÖKDEMİR, Birgün, (15.1.2016)

İŞSİZLİK ORANLARI ZİRVE YAPTI

Türkiye'de işsizlik, Eylül, Ekim ve Kasım aylarını kapsayan Ekim döneminde, aylık bazda 0.2 ve yıllık bazda 0.1 puan artışla yüzde 10.5 düzeyine yükseldi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2015 yılı Ekim döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 104 bin kişi artarak 3 milyon 147 bin kişiye ve işsizlik oranı da yüzde 10.5'e çıktı.

Aynı dönemde; geçen yılın aynı dönemine göre tarım dışı işsizlik 0.1 puanlık artış ile yüzde 12.6 'ya yükseldi. Bu dönemde, 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı 0.4 puanlık azalış ile yüzde 19.3'e gerilerken, 15-64 yaş grubunda bu oran 0.1 puanlık artış ile yüzde 10.7'ye çıktı.

İstihdam edilenlerin yüzde 20.4’ü tarım, yüzde 20.0’si sanayi, yüzde 7.6’sı inşaat ve yüzde 52.0’si hizmetler sektöründe yer aldı. Yıllık bazda, hizmet sektörünün istihdam edilenler içindeki payı 0.8 puan artarken, sanayi sektörünün payı 0.5 puan, tarım sektörünün payı 0.3 puan azaldı.

İşgücü 2015 yılı Ekim döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 822 bin kişi artarak 30 milyon 3 bin kişiye, işgücüne katılma oranı ise 0.6 puan artarak yüzde 51.6'ya yükseldi. Aynı dönemlerde, erkeklerde işgücüne katılma oranı 0.4 puanlık artışla yüzde 71.9'a, kadınlarda ise 0.9 puanlık artışla yüzde 31.8'e yükseldi. ■ Cumhuriyet, (15.1.2016)

İSTİHDAM: 6 SAATTE BİR İŞÇİ ÖLÜYOR

İş cinayetlerinde Avrupa’da ilk sırada yer alan Türkiye’de günde 524 iş kazası yaşanırken 4 işçi hayatını kaybediyor. Geçen yıl toplam 1730 işçi yaşamını yitirdi.

Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi (OSGB), Türkiye’de yaklaşık 2 milyona yakın işyerinin iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hizmetleri almakla yükümlü olduğuna, ancak hizmetlerin yetersiz kaldığına dikkat çekti.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından işyerlerine iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini vermek üzere yetkilendirilen özel kuruluşlardan oluşan OSGB, iş güvenliği uzmanlarına verilen 180 saatlik eğitimin yetersiz, uzmanların sahada tecrübesiz olduğunu vurguladı.

Eğitim yok

OSGB Rehberi Genel Koordinatörü Muhittin Öncül konuyla ilgili açıklamasında, “İş güvenliği uzmanlarına yaptırılan staj da kâğıt üzerinde kalıyor. Burada uygulamaya yönelik bir eğitim verilmiyor. Bu da en büyük eksikliklerin başında geliyor” dedi.

Sahadaki tecrübesizliğin birçok sorunu da beraberinde getirdiğini dile getiren Öncül, “Yaklaşık 140 bin iş güvenliği uzmanının yüzde 67’si gençlerden oluşuyor. 93 bin 800 uzmanın 23-30 yaş aralığında olduğu görülüyor. İş bulmakta zorluk çeken birçok yeni mezunun bu alana yönelmesi bu durumun başlıca nedenidir. Bu işi tecrübeli insanların yapması lazım” diye konuştu.

Öncül, eğitim kurumlarını denetleyen müfettişlerin azlığının da kaliteyi etkilediğini, doğru eğitim almak isteyenlerin iyi araştırma yapması gerektiğini söyledi.

Sivil inisiyatif İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin açık kaynaklardan derlediği bilgilere göre de 2015 Aralık ayında 137 işçi, iş kazalarında hayatını kaybetti. Geçen yıl iş kazalarında aylık bazda en az can kaybı 85 işçiyle şubat ayında, en çok can kaybı ise 177 işçiyle eylül ayında görüldü.

Ölümler arttı

İstatistikler son üç yılın aralık ayında iş cinayetlerinde düzenli olarak artış olduğunu gösteriyor. 2013 yılının aralık ayında en az 112 işçi, 2014 yılının aralık ayında en az 127 işçi, 2015 yılının aralık ayında ise en az 137 işçi, iş kazalarında yaşamını yitirdi.

İş cinayetleri sırasıyla inşaat, tarım, taşımacılık ve belediye işkollarında yoğunlaşıyor. 2015 aralık ayında inşaat ve yol işkolunda 40, tarım ve orman işkolunda 25, taşımacılık işkolunda 15, belediye-genel işler işkolunda 8 işçi hayatını kaybetti.

2015 aralık ayında iş cinayetinde en çok ölüm İzmir’de görüldü. 13 kişinin hayatını kaybettiği İzmir’i, İstanbul 8, Kocaeli 7, Muğla 5 ölümle takip etti. Antalya, Aydın, Bursa, Konya, Mersin, Sakarya, Sivas, Şanlıurfa ve Van’da 3’er ölüm meydana geldi.

GÖÇÜK İLK SIRADA

Ölüm nedenleri arasında 32 işçiyle ezilme ve göçük başta geliyor. Aralık 2015’te trafik kazalarında 31, düşme nedeniyle de yine 31 işçi hayata veda etti.

Türkiye Avrupa birincisi

Çalışma Bakanlığı ve ilgili kurumlar ile Eurostat verilerini baz alındığında Türkiye’nin iş kazaları ve meslek hastalıkları ölüm oranlarında açık ara Avrupa birincisi olduğu açıkça görülüyor.

2003-2014 arasında iş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen işçi sayısı 14 bin 587. Kuşkusuz yıl bazlı bir karşılaştırma yapmak mümkün değil. Çünkü davalar ve müfettiş incelemeleri yılları alabiliyor. Ancak uzun dönemli bir karşılaştırma mümkün. Uzun dönemli toplam ve yıllık ortalama ölüm oranları arasında çarpıcı farklar ortaya çıkıyor.

2005-2013 döneminde açıklanan toplam işçi ölüm sayısı 11 bin 47 iken iş kazası ve meslek hastalığı sonucu gelir bağlanan dosya sayısı 20 bin 799’dur. Aradaki fark 9 bin 752’dir. Yıllık ortalama ölüm sayısı bir istatistikte 1227 iken diğerinde 2311’e ulaşıyor. ■ Cumhuriyet, (15.1.2016)

16.1.2016
İSTİHDAM AZALDI, İŞSİZLİK YÜKSELDİ


İşsiz sayısı Ekim döneminde Eylül’e göre artarak 3.1 milyona yükseldi. İstihdam Eylül’e göre yüzde 0.1 oranında daraldı. Gerçek işsiz sayısı ise DİSK-AR’a göre 6.4 milyonu buldu.
Ekim dönemine ilişkin işgücü verileri TÜİK tarafından açıklandı. Buna göre Eylül, Ekim ve Kasım aylarını kapsayan dönemde, 822 bin kişi işgücüne katıldı. Bunlardan 718 bini istihdam edildi. Kalan 104 bin kişi ise işsiz kaldı. Böylece resmi işsiz sayısı 3 milyon 147 bin kişiye, işsizlik oranı da yüzde 10.5’e yükseldi. Mart ayında yüzde 10.6 olan işsizlik oranı böylece 7 ayın zirvesine ulaştı.

DENGESİZ DURUM

Mevsim etkilerinden arındırılmış verileri incelediğimizde ise dengesiz bir durumun olduğu gözlendi. Ekim döneminde istihdam bir önceki döneme göre 39 bin kişi azalarak 26.7 milyon kişi olarak gerçekleşti. İstihdam oranı 0.1 puan azaldı. Mevsim etkilerinden arındırılmış işsiz sayısı ise bir önceki döneme göre 56 bin kişi artarak 3.1 milyon kişi oldu. İşsizlik oranı da 0.2 puanlık artış ile yüzde 10.6 oldu. Son bir yıl içerisinde benzer bir durum Şubat ve Ağustos dönemlerinde de görüşmüştü. Fakat bu iki dönemdeki durum bir önceki dönemlere göre işgücü sayısının da düşmesinden kaynaklanmıştı. Ekim’de ise işgücü artmasına karşın istihdam daraldı, işsizlik ise arttı.

İSTİHDAM YAVAŞLADI

BETAM’ın yayımladığı rapora göre sektörel istihdam artışlarında yavaşlama görüldü. Raporda şu ifadeler yer aldı: ‘’Mevsimsellikten arındırılmış sektörel verilere göre Ekim 2015 döneminde Eylül 2015 dönemine kıyasla tarım sektörü hariç diğer tüm sektörlerde istihdam artışları gözlenmiştir. İstihdam sanayi sektöründe 36 bin artarken hizmetlerde artış çok sınırlı kalarak 16 bin olarak gerçekleşmiştir. Keza inşaat sektöründe istihdam artışı da 2 bin seviyesindedir. Tarımda ise istihdam 93 bin azalmıştır.’’

DİSK-AR: 77 AYIN ZİRVESİ

İşgücü verilerini değerlendiren Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR), geniş tanımlı gerçek işsiz sayısının 6.4 milyon olduğunu bildirdi. Bunların geniş işgücü içindeki payının yüzde 20 olarak gerçekleştiğini kaydeden DİSK-AR açıklamasında, Toplum Yararına Çalışma Programı (TYÇP) kapsamında geçici olarak çalıştırılan kişi sayısının 223 bine yükseldiğine dikkat çekildi. Verilerde ‘’çalışan’’ olarak değerlendirilen bu kişilerin işsiz kapsamına alınmasıyla resmi işsiz sayısının 3 milyon 333 bin kişi ile Cumhuriyet tarihinin en yüksek işsiz sayısınına ulaşacağını ifade eden DİSK-AR, ‘’Ekim 2015 dönemi için işsiz sayısı TYÇP’nin etkisine rağmen Ekim 2012 dönemine göre yüzde 41 artmış durumunda. Türkiye ekonomisi 3 yılda 926 bin yeni işsiz yarattı. Ekim 2009 için işsiz sayısı 2 milyon 968 bindi. İşsizlik Haziran 2009’dan bu yana yani son 77 aylık dönemin en yükseği düzeyinde’’ değerlendirmesinde bulundu.

YÜZDE 11’İ AŞABİLİR

İstihdam verilerine ilişkin yazılı bir değerlendirme yapan ALB Forex Analisti Enver Erkan, şunları kaydetti: ‘’Gelen veriler piyasanın beklediğinin üzerinde; aynı zamanda işgücü piyasasında da bozulmayı işaret ediyor. Çünkü son 6 yılın verilerine baktığımızda sadece 2011 yılında Ekim ayında işsizlik oranının yükseldiğini görüyoruz. Tarihsel verilerdeki seyir nedeniyle 2015’in kalan aylarında işsizlik oranında yükseliş bekleyebiliriz. Asgari ücretteki artışın işverenlere getireceği ek maliyet de, her ne kadar yüzde 40’ı Hazine tarafından karşılanacak olsa da, istihdam artış hızında yavaşlamaya neden olabilir. Bu nedenden dolayı 2016 yılında da işsizlik oranı yüksek kalmaya devam edebilir. Bu bağlamda işsizlik oranı da yüzde 11 bandı üzerinde kalabilir.’’ Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu ise, “Bir tarafta istihdam etmek isteyen işletmelerimiz, bir tarafta da iş arayan işsizlerimiz var. İlimizde kayıtlı iş arayanların sayısı 50 bin 418 kişi iken, 57 bin 600 kişi için açık iş ilanı bulunmakta. Burada yapısal bir sorun var” dedi. ■Recep Erçin, Aydınlık, (16.1.2016)

ABD GERÇEKTE NE DURUMDA?

ABD 2007-2008 krizini atlatmış gibi gözüküyor veya değerlendiriliyor ama birçok şey de daha evvelki dönemden çok farklı. Aşağıda bir durum değerlendirmesi özeti var. Ruchir Sharma tarafından yapılan analizler önemli, çünkü Sharma Morgan Stanley’in gelişen ülkeler ve makro ekonomi uzmanı.

Ona göre dünya 20 yılda çok değişti.1998 yılında global GSYH değeri payı yüzde 32 olan ABD, şimdi yüzde 24 düzeyine düşmüş bulunuyor. Gelişen ülkeler ise global üretimdeki payını, yüzde 20’den yüzde 40 oranına yükseltti. Bu durum IMF hesaplarında açıkça görülüyor. Çin de global üretimdeki pay istatistiğinde ABD’yi geçti.

ABD’nin “deglobalization” denen olguyla artık dünyadan daha bağımsız hale geldiği de söylenemez. Dünya dış ticaret açısından daha fazla birbirine bağlı ve 1998 yılından bu yana ABD’nin dış ticareti yüzde 18 değerinden yüzde 23 değerine çıkmış bulunuyor.

Son dönemde ABD’nin yere en sağlam basan ekonomi olduğu konuşuluyordu ama gerçekte 2015 yılının ikinci yarısından sonra ABD ekonomisi iyice tekledi. İlk altı ayda yüzde 2.8 ile büyüyen ABD ikinci yarıda yüzde 2 büyüme temposuna geriledi.

2009 yılında toparlanma başladığından beri, ihracat ABD büyümesinin yüzde 15 kadarını sağlamış bulunuyor. Bundan önceki yedi krizdeki toparlanma sürecinde ihracat sadece yüzde 9 kadar katkı yapmıştı.

ABD’de ilk zayıflık mesajı da imalat sanayi sektöründen geldi. İmalat sanayi sektörü küçülüyor, bugün yüzde 12 payı var ama imalat sanayi erken sinyal görevi yapar. Düşünülmek gerekli ki imalat sanayi şirketleri ülkedeki kârların yüzde 60 kadarını sağlamakta ve kârları da büyük çapta dış satışlardan sağlanıyor. 1990’lı yıllarda Amerikan şirketleri karlarının yüzde 17 kadarını dış âlemden sağlarken, bugün kârların yüzde 27 kadarını ülke dışından sağlamakta. Zaten 2015 yılının ikinci yarısından itibaren imalat sanayi daralma sinyali vermeye de başlamıştı.

1998 yılından başlayarak imalat sanayi ve ihracatta görülen zayıflık, düşen petrol fiyatları, düşen faiz düzeyi ve de artan iç talep ile dengelenmiş gibi idi. Ancak insanlar petrol fiyatı düşüşünden gelen yüzde 40 kazancı tasarruf etmekteler.
1998 yılından bu yana da, ABD dünyanın en büyük petrol üreticisi haline geldi. Petrol üretimi 8 milyon varil gün başına değerinden 12 milyon varil gün başı düzeyine çıktı. Amerika hâlâ net petrol ithalatçısı ama petrol ürünlerinde net ihracatçı haline de geldi. Ama 2014 yılından bu yana da ABD firmalarının enerji yatırımları yüzde 22 azalmış bulunuyor.
Aslında ekonomilerde sorunları ve riskleri en iyi gören de kredi sektörüdür. 1997-98 Asya krizinde faizleri aşağıya düşürmek mümkündü. Bugün ise faizler nerede ise sıfıra yakın düzeyde ve faiz indirmek pek mümkün değil. Bu resesyon geliyor demek değil ama ABD vatandaşları borçlarını azalttılar, tasarruflarını ise artırdılar ve iş bulma da arttı. Ama gene de ABD şimdi daha çok, Çin’e değil ,Japonya ve Avrupa’ya ihracata dayanıyor. Bu ülkeler ve dünya geneli ise yavaşlama durumunda ve ABD de bu yavaşlamadan etkileniyor. Resesyon yaşamasa da etkileniyor ve daha da etkilenecek! ■Deniz Gökçe, Akşam, (16.1.2016)

17.1.2016
İŞSİZLİK EKİM AYINDA 0.2 PUAN YÜKSELDİ


Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi araştırmacıları S.Gürsel, G.Uysal ve M.Durmaz tarafından özetlenen TUİK araştırmasında, mevsim etkilerinden arındırılmış işgücü verilerine göre tarım dışı işsizlik, Ekim 2015 döneminde bir önceki döneme kıyasla 0,2 yüzde puan artarak yüzde 12,7 olarak kaydedilmiştir.

Ekim 2015'te Eylül ayına kıyasla mevsim etkilerinden arındırılmış tarım dışı işgücü 118 bin, istihdam ise 54 bin artarken, tarım dışı işsiz sayısı 64 bin artmıştır. Betam tahmin modeli Kasım 2015 dönemi için mevsim etkilerinden arındırılmış tarım dışı işsizlik oranının değişmeyerek yüzde 12,7 olacağını tahmin etmektedir. Bilindiği gibi işsizlik verileri üç ayın ortalaması olarak alınmakta ve Betam da tarım verilerini aşırı oynaklık nedeni ile çıkartıp, tarım dışı işsizlik ve istihdamı incelemektedir.

TÜİK’ in açıkladığı işgücü verilerine göre Ekim 2015 döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla tarım dışı işgücü 770 bin (yüzde 3,2), tarım dışı istihdam 649 bin (yüzde 3,1), tarım dışı işsiz sayısı ise yıllık 121 bin kişi artmıştır. İşsiz sayısındaki bu artış tarım dışı işgücünün tarım dışı istihdamdan daha hızlı artmasından kaynaklanmıştır.

Eylül verisi revize edildi

Önümüzdeki ay tarım dışı işsizliğin sabit kalmasını bekleniyor

Betam tahmin modeli Kasım döneminde mevsim etkilerinden arındırılmış tarım dışı işsizlik oranının değişmeyerek yüzde 12,7 olarak kalacağını tahmin etmektedir. Tahmin modelinin ayrıntılarına Betam internet sitesinden ulaşılabilir. Kariyer.net'in verileri Betam tahmin modelinin girdilerinden biri olmakla birlikte tek etken değildir. Tahminde kullanılan ekonometrik modelde İŞKUR verileri, reel kesim güven endeksi, kapasite kullanım oranı gibi farklı birçok değişken kullanılmaktadır.

Bütün etkenler değerlendirilerek oluşturulan tahmine göre Kasım 2015 döneminde tarım dışı işsizliğin sabit kalması öngörülmektedir.

Betam tahmin modeli Eylül döneminde yüzde 12,4 olan mevsim etkilerinden arındırılmış tarım dışı işsizliğin Ekim döneminde de yüzde 12,4 seviyesinde kalacağını öngörmekteydi. Ancak Ekim döneminde mevsim etkilerinden arındırılmış tarım dışı işsizliğin yüzde 12,7 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Diğer taraftan TÜİK mevsim etkilerinden arındırılmış tarım dışı işsizlik Eylül dönemi verisini yüzde 12,5 olarak revize etmiştir. ■Deniz Gökçe, Akşam, (17.1.2016)

UÖŞ: WALMART 269 MAĞAZA KAPATACAK

Dünyanın önde gelen perakende şirketlerinden Walmart önemli bölümü ABD’de olmak üzere toplam 269 mağazasını kapatacak

Mağazaların kapatılması nedeniyle yaklaşık 10 bin’i Amerika’da olmak üzere toplam 16 bin kişinin işine son verilecek. Bu kararın ABD’den sonra en çok Brezilya’yı etkilemesi bekleniyor. Walmart CEO’su Doug McMillon, 3 ay önce yatırımcılara internet üzerinden alışveriş yapma rekabetinin arttığını; kendi mağazalarını bir daha gözden geçirilmesi gerektiğini belirtmişti. ■Yeniçağ, (17.1.2016)

UÖŞ: MCDONALD’S İÇİN ‘TEKELCİLİK’ ŞİKÂYETİ

AB Komisyonu, İtalyan tüketici birlikleri Codacons, Movimento Difesa del Cittadino ve Cittadinanzattiva’nın, McDonald’s’ın tekelcilikyaptığı yönünde şikâyette bulunduğunu bildirdi

Şikâyette, McDonald’s’ın piyasadaki egemen pozisyonunu kötüye kullandığı, “franchise” lara uzun sözleşme süreleri uyguladığı, piyasa şartlarının üzerinde bedeller ödettiği, bunun da tüketicileri zarara uğrattığı iddia edildi. Ayrıca, McDonald’s’ın kendi şubelerindeki ürünleri “franchise” lardan daha düşük fiyata sattığı öne sürüldü. ■Yeniçağ, (17.1.2016)

BÖLÜCÜLÜK: KANDİL TRAFİĞİ EL ALTINDAN TEKRAR BAŞLADI...

7 Haziran'dan bu yana terör bölgesinin durumu herkesin malumu. Özellikle Sur, Cizre ve Silopi pilot bölgeler olarak bir buçuk aydır belki de Türkiye, tarihinin en kapsamlı çatışmalarına şahit oluyor. Asker ve polislerden oluşan karma ekiplerle ilk defa örgütün şehir savaşı konseptine, barikat savaşına veya sokak işgallerine karşı yoğun bir mücadele veriliyor. Artık şehit haberlerinin geçmişe oranla çok daha fazla kanıksanmış, sıradanlaşmış olması, Hükümetin bölgedeki şehir operasyonlarını sürdürmesinde algısal açıdan önemli bir imkan sunuyor. Hal böyleyken, (eksik veya fazla) belirli bir operasyon konseptine girişilmişken, son süreçte iktidar kulislerinde operasyonların biteceğine yönelik sinyaller veriliyor. Bunun sakıncalarına ayrı bir yazıda yer vermeyi düşünüyorum.

Bugün itibarıyla elimizdeki sıcak bilgilerin ışığında devam edelim;

Terör bölgesinde öncelikle çok ciddi güven bunalımı var. Güvenlik bürokrasisinin dağınıklığından kaynaklanan sıkıntıların önü alınamadı. Şu anda İçişleri Bakanlığı'nda görev yapan isimlerin çoğu sahanın acemisi.

Asker, polis, jandarma hepsi birden konuya hakim oluyor ama koordinasyon ve yasal yetkiler yeterli olmadığı için bir türlü sonuç alınamıyor. İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın da yarattığı karışıklıklar sahadaki etkin mücadeleyi eksik bırakıyor. Korucuları korkuttuk, sahipsiz bıraktık, elimizin tersiyle ittik. Şu anda korucular kime nasıl güveneceklerini bilmiyorlar. Bürokrasi eline bir kağıt almış sahadan kopuk mücadele yapmaya çalışıyor.

Bölgede neredeyse 8 bine yakın istihbarat elemanı var. Buna rağmen terör örgütü istediğini yapıyor. Diyarbakır'ın Çınar ilçesinde PKK 1 ton patlayıcı ile saldırı düzenleyip ortalığı kana buluyor.Hem de "operasyonlar ay sonunda bitebilir" denilirken. Peki, bu istihbarat elemanları ne yapıyor, topladıkları bilgiler nereye gidiyor, bunların yaptıkları nedir?.. Hiçbir bilgi ve açıklama yok. Bu kadar istihbarat elemanının olduğu bir yerde nasıl olaylar bu kadar artar?..

Türkiye bölgede ciddi bir savaşta. Bunu kimse söylemiyor. Hendeklerin kazılmasının da hala onu tartışmanın da pek bir anlamı yok aslında. Hendekler kazılmasaydı çok mu şey değişecekti!.. Terör örgütü PKK'nın bölgede etkinliği hala devam ediyor.. Kahraman güvenlik güçlerimiz itleri temizlemekle bitiremiyor. Her ölenin yerine yenileri ekleniyor. Kandil'in adamları ve lejyoner yapılar bölgede cirit atıyor. Bölgede cirit atan teröristlerin içinde Amerikan da, Rus da, Alman da var Fransız da... Cesetlerinden bunlar anlaşılıyor. Bunu İçişleri Bakanlığı da biliyor. Ancak açıklayamıyorlar çünkü oraya nereden geldikleri tespit edilemiyor. Tespit edememelerinin sebebi ise sahada doğru düzgün bilgi gelmiyor. Başka sebepler de var!..

Bugün, Sur, Silopi, Cizre'deki olayları biliyoruz. Bunun dışında en kritik yerlerden biri Bismil. Geçen gördük,terör örgütünün okullara yaptığı saldırıları.. Bu sadece ön işaret fişeğiydi. Bismil'de olayları çok rahat büyüyebilir.

Terörle mücadele eden deneyimli kadrolar çok önceden sistematik olarak biçildi.Özellikle bölgede görev yapan Kaymakamlar,polis ve askeri yetkililer,yargı mensupları hükümete güvenmiyor. Hükümete ve Efkan Ala'ya ciddi güvensizlik olduğu için kimse üzerine sorumluluk almıyor. Sorumluluk almaktan da kaçıyor. Bu işin sonunun nereye varacağı,yarın ne olacağı belli olmadığı için kimse de sesini çıkaramıyor.

Asker, bölgeyi bir haftada temizler ancak HDP ve PKK ve yandaşlarının amacı ise öldürülen teröristler üzerinden "siviller katlediliyor" yaygarası yapıp uluslar arası boyuta olayları taşımak. Bu noktada asker tam manasıyla mücadele edemiyor. Yetkisi yok. Buna rağmen tankını, zırhlı aracını kapıya kadar dayıyor. Eğer yarın olay uluslar arası boyuta taşınacak olursa askerler sadece yerel mahkemelerde değil, uluslar arası mahkemelerde yargılanır. Bunun korkusu da, sıkıntısı da ciddi safhada. TSK İç Hizmet kanunun 35'nci maddesi değişti. Asker, sadece dış tehditlere karşı mücadele ile yetkilendirildi. İç tehditlere karşı mücadele yetkisi yok. Buna rağmen aslanlar gibi mücadele ediyorlar. İşte bu yasal dayanaksızlık askeri yarın yakabilir." Uluslar arası mahkemelerde yargılanma" ihtimali. TSK cephesinde çok can sıkıcı şekilde tartışılıyor. Madalyonun diğer yüzü çok farklı değil mi?..

Başkentin devlet koridorlarındaki kulislerinde konuşulanlarla yazının sonuna gelelim;

Çözüm süreci hala devam ediyor. Buz dolabına falan kalkmış değil. Kıyafet değiştirecek ama AKP'nin "cici çocuğu" Öcalan devlet yetkilileri ile anlaşamıyor. "Öcalan'ın küskünlüğü" devam ediyor. Adaya gidip gelenlerden verim alınamayınca alt kanallardan rotayı Kandil'e çevirdiler. Kandil ile çözüm masası pazarlıkları devam ediyor. Kandil ikna edilebilirse AKP tekrar masayı resmileştirecek. Bugüne kadar yaptıkları, algı operasyonları, politikalar hep bu yönde. Bu nedenle MHP'nin milliyetçi reflekslerini köreltmek mümkünse ortadan kaldırmak istiyorlar. Eğer milliyetçi bir refleks kalmazsa o zaman siyasi pazarlıkları daha da rahat yapacaklar ve topluma kabul ettirecekler.

Organize işler!.. "Demedi" demeyin.. ■Ahmet Takan, Yeniçağ, (17.1.2016)

18.1.2016
İŞSİZLİK: TÜRKİYE İŞSİZLİKTE DÜNYA 8’İNCİLİĞİNE YÜKSELDİ


Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) Ocak 2016 “İşgücü Piyasası Bülteni”nde, sanayi sektöründe istihdamın yerinde saydığı ve sektörün Türkiye’nin toplam istihdamından aldığı payın yüzde 20’ye gerilediği vurgulandı.

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) Ocak 2016 “İşgücü Piyasası Bülteni”nde, sanayi sektöründe istihdamın yerinde saydığı ve sektörün Türkiye’nin toplam istihdamından aldığı payın yüzde 20’ye gerilediği vurgulandı.
Bülten’de Ekim döneminde yıllık istihdam artışının neredeyse tamamının hizmetler sektöründen geldiği ve ağırlıklı biçimde kadınlardan kaynaklandığı kaydedildi.

İKİ BASAMAK ÇIKTI

Ekim 2015’te işsizlik oranının hem yıllık, hem de aylık bazda yükseldiğinin altı çizilen TİSK Bülteni’nde, işsiz sayısının bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 3.4 artarak, 3 milyon 147 bin kişiye yükseldiği ve klasik işsizlik oranının yüzde 10.5’e çıktığı belirtildi.
En geniş işsizlik tanımına göre ise Türkiye’de işsizlik oranının yüzde 18.4 olduğu kaydedilen bültende, 5 milyon 971 bin işsiz bulunduğu vurgulandı.
TİSK Bülteni’nde, Türkiye’nin klasik işsizlik oranının yüksekliği bakımından dünyada bir önceki yılın aynı döneminde 10’uncu sıradayken 2015 yılı Ekim dönemi itibariyle 8’inci sıraya çıktığı bildirildi.

YARISI ÜNİVERSİTE MEZUNU

TİSK Bülteni’ne göre, 2015 Ekim dönemi itibarıyla işsizlik oranı erkeklerde yüzde 9.3, kadınlarda yüzde 13.2 oldu. Genç nüfusta işsizlik oranı ise yüzde 19.3 olurken, oran genç erkeklerde yüzde 17.2, genç kadınlarda yüzde 23.1 düzeyinde gerçekleşti. Bültende, yeni işsizlerin yaklaşık yarısının yükseköğrenim mezunu olduğu hatırlatılarak, yükseköğrenim mezunu gençlerin daha fazla işsizlik yaşadığına dikkat çekildi.
TİSK, TBMM’de görüşülmekte olan, kadın çalışanların doğuma bağlı izinlerini artırmayı ve çocuk ilkokula başlayana kadar kısmi süreli çalışmayı işverenlere zorunlu hale getirmeyi öngören düzenlemenin yasalaşması halinde, kadın istihdam oranının orta vadede azalabileceği uyarısını yaptı.
TİSK Bülteni’nde işsizlik sigortası ödeneğine başvuranların sayısının ise 2015 yılı Eylül ayından itibaren yükselmeye başladığı ve Aralık ayında 100 bin kişiye çıktığı belirtildi. 2015 yılı Mart dönemi itibariyle yüzde 32.7’ye inen toplam kayıt dışı istihdam oranının Ekim’de yüzde 33.6’ya çıktığı vurgulandı.

SURİYELİ MÜLTECİLER

TİSK Bülteni’nde Türkiye’de 2.5 milyon kişiyi bulan Suriyeli sığınmacı olduğu da hatırlatılarak, “Suriyeli sığınmacıların TÜİK İşgücü Araştırması’na dahil edilmesi, ancak sonuçların açıklanmaması, işgücü piyasasının net biçimde anlaşılmasını engelliyor” denildi. ■Aydınlık, (18.1.2016)

YABANCI SERMAYE KAÇIYOR

Merkez Bankası Cuma günü 2015 yılının kasım ayı uluslararası yatırım pozisyonunu açıkladı. Buna göre Türkiye’den kaçan yabancı sermaye tutarı geçen yılın on bir ayında 69 milyar dolara ulaştı.

Şimdi bu kaçan yabancı sermayenin ayrıntılarını verelim: kaçan yabancı sermayenin 29,8 milyar doları doğrudan yabancı sermaye stokundan ülkeyi terk etti. Dolayısıyla doğrudan yabancı sermaye stoku 177,8 milyar dolardan 148 milyar dolara geriledi. Yine portföy yatırımları 192,4 milyar dolardan 150,4 milyar dolara düştü. Kaçan portföy yatırımı tutarı 42 milyar dolar oluyor.

AKP’NİN SEÇİMİ KAZANMASININ ARDINDAN 17 MİLYAR DOLAR KAÇTI

Hâlbuki AKP “tek parti iktidarı olmazsa istikrar olmaz, ekonomi çöker” tezini işleyerek 1 Kasım seçimlerini kazandı. Ve seçimleri bu söylemle kazanıp tek parti hükümetini kurdu. Ama bu seçim sonuçlarının ardından Kasım ayında ülkeden 17 milyar dolar tutarında yabancı sermaye kaçtı.

Demek ki yabancı sermaye öyle söylendiği gibi AKP’nin tek parti iktidarını istikrar olarak görmüyor artık. Görseydi AKP’nin seçimi kazanmasının ardından ülkeyi terk etmezdi.

Tabii bu rakamları görünce Başbakan Davutoğlu aynı gün, yani geçen cuma günü Türkiye’de yatırım yapan yabancı sermayeli firma temsilcilerini Dolmabahçe’deki çalışma ofisine davet etti. Ve küresel yatırım kurallarına aykırı mevzuat hükümlerini değiştireceklerini söyledi. Çünkü durum vahim. “Tek parti olmazsa istikrar olmaz” diyorsunuz ama tek parti hükümetinin kurulmasının ardından tam 17 milyar dolar tutarında yabancı sermaye kaçıyor. Demek ki AKP’nin tek parti hükümetini küresel sermaye istikrarlı görmüyor.

Bu arada İran’a uygulanan ambargonun kaldırılması bölgemizde yabancı sermaye için yeni bir alan yaratacak. Daha şimdiden pek çok küresel firma İran’a yatırım yapmaya başladı. Dolayısıyla artık bölgede Türkiye’nin önemli bir rakibi var.

EKONOMİ 2016 BAŞINDA 2002’YE GÖRE DAHA KIRILGAN HÂLE GELDİ

Şimdi gelelim döviz rezervleri ve kısa vadeli borçlara…

Yabancı sermaye çıkışı hızlanınca döviz rezervleri de hızla eriyor. Rakamlar bize bunu söylüyor. En son verilere göre altın dâhil döviz rezervleri 112,5 milyar dolara geriledi.

Döviz rezervler erirken kısa vadeli dış borçlar ne düzeyde peki?

Kısa vadeli dış borçlar 127 milyar dolar düzeyinde seyrediyor. Yani toplam rezervlerin üzerinde. Hâlbuki 2002 yılında altın dâhil döviz rezervleri 28 milyar dolar düzeyindeyken kısa vadeli dış borçlar 16,4 milyar dolar tutuyordu. Yani döviz rezervleri kısa vadeli dış borçların epeyce üzerindeydi.

O hâlde şu andaki durum 2002’ye göre çok daha kırılgan diyebiliriz. Çünkü döviz rezervleri kısa vadeli borçların 14,5 milyar dolar gerisine düştü.

Anlayacağınıza AKP tek parti hükümeti 2016 başında Türkiye’yi 2002’den daha kırılgan hâle getirdi diyebiliriz. Demek ki yatırımcı istikrar için kapsayıcı bir hükümet istiyor. Yatırımcı tek partili AKP hükümetini kapsayıcı olarak kabul etmiyor. Rakamlar ortada. Çünkü yabancı sermaye çıkışına ilave olarak aynı dönemde 5 milyar dolar yerli sermaye çıkışı olduğunu da unutmadan belirtelim. Yani sermaye de kaçıyor. ■Süleyman Yaşar, Taraf, (18.1.2016)

PETROL FİYATI UCUZLADI, RUSYA KAYBETTİ

Brent petrolün varil fiyatının gerilemesi Rusya’nın para birimi Rublenin dolar ve Euro karşısında değer kaybetmesine sebep oldu.

Moskova Borsası verilerine göre dolar, 78,67 rubleden işlem görürken Euro ise 85,65 rubleye ulaştı. Bu rakamların Aralık 2014 yılı seviyesine kadar gerilediği belirtildi. O tarihte dolar, 78,83 rubleden işlem görürken Euro ise 85,75 rubleye kadar gerilemişti. ■ Taraf, (18.1.2016)

İŞSİZLİK ARTIŞ EĞİLİMİNDE

Cuma günü TÜİK tarafından açıklanan ekim dönemi mevsim etkilerinden arındırılmış işgücü piyasası istatistikleri eylül dönemine kıyasla işsizlikte artış olduğunu gösterdi. Toplam işgücünde sınırlı bir artışa karşılık toplam istihdamda azalma olunca işsizlik oranı yüzde 10,4'ten 10,6'ya yükseldi. Tardım dışı işsizlik oranı da yüzde 12,5'ten 12,7'ye yükseldi.

Kısa vadeli rakamlara bakarak işsizliğin artış eğiliminde olduğu elbette söylenemez. Dönemden döneme mevsim etkilerinden arındırılmış rakamlarda dahi artış ve azalışlar birbirini takip ediyor. İşsizlikte genel eğilimi sorgulamak için geriye gitmek gerekiyor. En doğrusu mevsim etkilerinden arındırılmış tarım dışı dönemsel rakamların izlediği patikaları dikkate almak. Malum brüt rakamlar mevsimden mevsime çok yüksek dalgalanmalar sergiliyor. Mevsim etkilerinden arındırma bu nedenle şart. Öte yandan işsizlik eğilimleri araştırılırken tarımın kapsam dışı bırakılması tercih edilmeli çünkü tarım istihdamı oldukça oynak; tarım istihdamında güçlü artışlar olduğunda işsizlik oranı düşmekte ancak bu düşüşün gelecek vaat eden kaliteli bir gelişme olmadığını da biliyoruz.

Türkiye ekonomisinin düşük büyüme rejimine girdiği son üç yıla (Ekim 2012-Ekim 2015) yakından bakalım. Küresel krizin ardından 2010 ve 2011 yıllarında ekonomi çok yüksek büyüme hızları gerçekleştirmiş, kriz sırasında büyük sıçrama gösteren tarım dışı işsizlik oranı da yüzde 10,4'e kadar gerilemişti. Ardından GSYH artışı sert bir şekilde gerileyerek ortalama yüzde 3'ün biraz üzerinde seyretti. Bununla birlikte düşük büyümeye rağmen istihdamda beklenmedik yüksek artışlar oldu. O kadar ki tarım dışı istihdam artış oranı büyüme oranının üzerine çıktı ve emek verimliliği düştü. Son üç yılda tarım dışı istihdamda 2 milyon 350 bin artış (yılda ortalama yüzde 4 artış) gerçekleşti.

Bu beklenmedik gelişme halen açıklanabilmiş değil. Ama konumuz bu değil. Son üç yılda tarım dışı işgücü 3 milyon 250 bin artış kaydetti (yılda ortalama yüzde 5 artış). İşsiz sayısı da 2 milyon 203 binden 3 milyon 103 bine, tarım dışı işsizlik oranı da dalgalı bir seyir izlemekle birlikte yüzde 12,7'ye yükseldi.

Ancak bu bilanço işsizlik oranının tartışmasız bir şekilde yükselme eğiliminde olduğunu iddia etmek için yeterli değil. Son üç yılda işgücü piyasasının kısa dönemli dalgalanmaların ötesinde büyük dalgalanmalara da tabi olduğu görülüyor. Bir büyük, iki de orta boy dalga söz konusu: Büyük dalga (Ekim 2012'den Eylül 2014'e) işsiz sayısını iki yılda yaklaşık 800 bin artırırken, işsizlik oranını da yüzde 12,8 ile tepe noktasına ulaştırıyor. İşsizliğin hızla artmasının nedeni işgücündeki olağanüstü artış. Tarım dışı istihdam iki yılda yüzde 8,3 oranında artarken işgücü artışı yüzde 11,3.

Bu zirvenin ardından işgücü artışı önemli ölçüde yavaşlıyor. Eylül 2014'ten Nisan 2015'e yedi ayda artış yüzde 1,2 ile sınırlı. Güçlü istihdam artışı ise devam ediyor (yüzde 2,2). Bu sayede işsiz sayısı 155 bin azalırken işsizlik oranı da yüzde 12'ye geriliyor. Nisan 2015'ten itibaren ters dalga başlıyor. Bu kez altı ayda tarım dışı işgücü yüzde 2,3 oranında artarken, istihdam artışı yüzde 1,5'e geriliyor. Sonuçta işsizlik oranı yüzde 12'den Ekim 2015'te yüzde 12,7'ye yükseliyor.

Son dönemde işsizlikte gözlemlenen artış eğilimi devam eder mi? İşgücü piyasasında dalgalı seyir, özellikle işgücündeki yüksek oynaklık ve büyüme düzeyinden büyük ölçüde kopuk istihdam artışı bu soruya yanıtı güçleştiriyor. Bununla birlikte çalışabilir nüfusun doğal artışı ve kadınların işgücüne katılımının hızlanması nedeniyle işgücünde güçlü artışın devam etmesini, istihdam artışının ise son dönemde gözlemlenen normalleşme eğilimine uygun olarak yavaşlamasını bekliyorum. Bu koşularda kısa dönemli iniş çıkışların ötesinde işsizliğin ılımlı bir tempoyla yükselmeye devam edeceğini tahmin ediyorum. ■ Seyfettin Gürsel, Zaman, (18.1.2016)

Prof. Dr. Cihan DURA, 30 Temmuz 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Neler Oldu 19 Ağustos 2015-18 Şubat 2016 / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Tem 31, 2016 19:20

Neler Oldu 19-24 Ocak 2016 (Eğitim, PKK, kaynak kullanımı, altın, BOP, yabncı sermaye, bölücülük, yabancıya toprak, petrol, özelleştirme, kriz, yabancı sermaye)

19.1.2016
EĞİTİM: İLKÖĞRETİM KİTAPLARI HATALARLA DOLU


Ters çizilmiş, pembe renkli Türk bayrağı, kavga eden çocuklar, sınırları bozulmuş Türkiye haritası, Nazım Hikmet’e ait olduğu belirtilen ancak aslında Burak Türkmen’e ait olan metin... MEB’in ilköğretim kitaplarında hatadan geçilmiyor .
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) hazırladığı ilköğretim kitapları gerek görsel gerekse anlatım bakımından hatalarla dolu. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. F. Dilek Gözütok, Eğitim-İş’in Ekenek adlı dergisi için yazdığı “Türk Eğitim Sisteminde Temel Eğitim Karmaşası” başlıklı yazısında bu ders kitaplarıyla eğitim yapılamayacağını vurguladı.
Gözütok, devletin bütçesiyle basılan ve öğrencilere ücretsiz dağıtılan ilköğretim kitaplarındaki görsel ve yazılı hataların çocuklarda dönüşü zor yanlış öğrenmelere ve algı bozukluğuna neden olabileceğini belirterek, kitaplardaki hataların temel eğitim verilmeye çalışılan çocuklar üzerinde onarılmaz izler bırakacağını vurguladı.
Gözütok, MEB’in “Dünyada ve Türkiye’de temel eğitim kavramı ne anlama gelmektedir? Zorunlu eğitim ve temel eğitim ilişkisi nedir? Zorunlu eğitimin çağ nüfusuna açık öğretimle verilmesi ülkeyi nereye götürür? Temel Lise ne anlama gelmektedir ve dünyada bir örneği var mıdır? Ve temel eğitimi nasıl yapıyoruz?” sorularını sorması, bilimsel yöntemlerle alacağı yanıtlara göre iyileştirmeler yapması gerektiğini belirtti.

ÖĞRETMENLER ZARAR VERDİĞİNİ HAYKIRMALI

MEB’in 60 aylık çocuklar için hazırladığı “İlkokul 1. Sınıf Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Öğretmen Kitabı ve Öğrenci Kitabı”ndan örnekler gösteren Gözütok, bu görsellerin çocukların algılarını alt üst edeceğini kaydetti.
Gözütok, “Bu çizimler kavgayı, şiddeti, amaçsızlığı, yazı tahtasının yazılmayıp boyanacağını, ayağını, bedenini yönetememeyi öğretiyor. Gözleri gören ve okuma yazma bilen anne babaların, bu kitabı okutması için zorlanan öğretmenlerin, bu kitabın çocuklara zarar verdiğini haykırması gerekirdi” diyor.
Bir özel okulun 7. Sınıf “İletişim Amaçlarına Yönelik Türkçe Metin Kitabı”ndan da örnekler veren Gözütok, kitabın 36. sayfasında Nazım Hikmet’ten alındığı söylenen “Ağaç” başlıklı metnin Nazım Hikmet’e değil, “Ağaç Tasviri” başlığı ile Burak Türkmen’e ait olduğuna dikkat çekti.
Aynı kitapta kullanılan Türkiye haritası görselini de eleştiren Gözütok, “Ters çizilmiş, sopasının ortasından tutulmuş, pembeye yakın renkte ve orantısız çizilmiş bayrak; sınırları bozulmuş Türkiye haritası, yok edilen KKTC, duruşu bozuk insanlar ile çocuklara verilen iletinin ne olduğu anlaşılamamıştır” ifadelerini kullandı.
Görüntünün bireyi, duyduklarından okuduklarından daha çok ve daha uzun süre etkilediğini kaydeden Gözütok, “Bu görüntüler ile çocukların algılarının terörize edildiği anlaşılmaktadır. Bu görüntülerle çocuklarda nasıl bir etki bırakılmak istendiği merak konusudur. Bunlara bakarak ‘Türkiye’de temel eğitim yapılmaktadır’ demek mümkün değildir” değerlendirmesinde bulundu. ■Sinem Gülcan, Aydınlık, (19.1.2016)

PKK, IŞİD: TÜRKİYE BOP’UN KANLI GİRDABINDA

Türkiye, Büyük Ortadoğu Projesi’nin kanlı girdabına girdi. 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra hızlanan süreç, ülkede oluk oluk kan akmasına neden oldu

AKP hükümetinin basiretsiz Ortadoğu ve açılım politikası Türkiye’ye pahalıya mal oldu. Ülkemiz içerden PKK’nın, dışarıdan IŞİD’in hedefi haline gelirken, tarihte benzeri görülmemiş kitlesel katliamlar, sokak çatışmaları ve haftalar süren sokağa çıkma yasakları Türkiye’nin acı gerçekleri haline geldi. 7 Haziran sonrası başlayan yeni süreçte yüzlerce sivil, asker ve polis terör kurbanı olurken yüz binler evini terk etmek zorunda kaldı, şehirler harabeye döndü. AKP hükümetinin BOP eksenli ve ABD güdümlü Suriye politikası Türkiye’yi dünyada yalnızlaştırmakla kalmadı, aynı zamanda Türkiye’yi büyük bir terör batağının içine çekti. Hiçbir denetime tabi tutulmadan Suriye’den Türkiye’ye giren yaklaşık 3 milyon kişinin içinde on binlerce terörist de bulunuyor. Türkiye’de yüzlerce hücre evin kurduğu ifade edilen IŞİD teröristleri sık sık kitlesel katliamlara imza attı. 20 Temmuz 2015 tarihinde Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde düzenlenen canlı bomba saldırısında 32 vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu tarihten yaklaşık 3 ay sonra ise Türkiye tarihinin en büyük terör saldırısına maruz kaldı. 10 Ekim 2015 tarihinde başkentin göbeğinde Ankara Gar’ı yakınında düzenlenen iki canlı bomba saldırısında tam 102 vatandaşımız hayatını kaybetti, yüzlerce vatandaşımız da yaralandı. Her iki saldırının da IŞİD tarafından gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Canlı bomba saldırılarının son örneği ise 12 Ocak 2016 tarihinde İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yaşandı. Alman turist kafilesini hedef alan saldırı da 10 Alman hayatını kaybetti.

Sınır ötesinden saldırılar arttı

Ortadoğu’dan gelme yüzlerce teröristin cirit attığı ülkemiz, sınır ötesinden de sık sık saldırıya uğradı. Saldırılarda çok sayıda sivil ve asker hayatını kaybetti.

Bu saldırıların son örneği de Pazartesi günü Kilis’te yaşandı. Sınırın Suriye tarafından atılan 3 roket Kilis’te bir okula isabet etti. Saldırıda1 kişi öldü, 3 kişi de yaralandı.

Güneydoğu Suriye gibi!

İçerden ve dışarıdan çifte terör kıskacına alınan Türkiye en büyük kan kaybını Güneydoğu’da yaşadı. Açılım sürecinde dağdan şehre inerek il ve ilçeleri silah deposu haline getiren terör örgütü PKK, Mardin, Diyarbakır ve Şırnak’ta hendekler kazarak ve barikatlar kurarak fiili özerk bölgeler oluşturdu. Bu duruma müdahale eden güvenlik güçleri on binlerce asker, polis ve korucudan oluşan tarihin en büyük operasyonunu başlattı. Diyarbakır’ın Sur ilçesi ile Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerinde yoğunlaşan operasyonlarda daha önce yaşanmamış bir sokak çatışması başladı. Yaklaşık 2 aydır sokağa çıkma yasağı uygulanan bölgede teröristlerle güvenlik güçleri arasında sokak çatışmaları devam ediyor. Çatışmaların yaşandığı yerler harabe kentlere dönüşürken bu bölgelerde yaşayan yüz binlerce vatandaş evini terk etmek zorunda kaldı. Suriye’yi aratmayan manzaraların yaşandığı Güneydoğu’da 7 Haziran’dan sonra azdırılan terör sürecinde şu ana kadar yaklaşık 230 asker ve polis şehit oldu.

Başkanlık ve özerklik aynı kapıya çıkıyor

Türkiye kanlı bir girdabın içine sokulurken AKP’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeminde başkanlık, HDP- PKK kanadının gündeminde ise özerklik yer alıyor. Bu iki talep Türkiye’nin üniter yapıdan federal yapıya geçirilmesi konusunda birbiriyle örtüşüyor. Kamuoyunda birbirinin zıddıymış gibi gösterilen başkanlık ve özerklik talepleri aslında Türkiye’yi aynı sonuca götürüyor. AKP ve HDP’nin hedefleri gerçekleştiği takdirde Türkiye’de bölünme kaçınılmaz hale gelecek.

İşte acı tablo:

Asker ve polis kaybı: 230

Suruç saldırısı: (20 Temmuz 2015) 34 ölü

Ankara saldırısı: (10 Ekim 2015) 102 ölü

Sultanahmet saldırısı: (12 Ocak 2012) 11 ölü ■Yeni Mesaj, (19.1.2016)

20.1.2016
DOĞU PERİNÇEK: MUHAFAZAKARLARLA ORTAK BİR VATAN CEPHESİ OLUŞTURDUK


Doğu Perinçek AKP ile olan ittifakı itiraf etti. AKP kanallarına çıkması sonrasında yapılan sert eleştirileri önemsemediğini söyleyen Perinçek, bu kanallara çıkmaktan memnuniyet duyduğunu da söyledi.

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, katıldığı bir konferansta 'Muhafazakarlarla vatan cephesini kurduk' sözleri dikkat çekti.

Partisinin İstanbul Pendik’te düzenlediği konferansta konuşan Perinçek ayrıca Barış için Akademisyenler’i de eleştirdi.

Postmedya’da yer alan habere göre Perinçek, konuşmasının Barış için Akademisyenleri eleştirdiği bölümünde “İlericiler, bilimsel sosyalistler, cumhuriyetçiler, milliyetçiler ve muhafazakarlarla bir vatan cephesi oluşuyor” dedi.

Perinçek, ayrıca AKP yanlısı kanallara çıkmasının eleştirilmesi konusuna da değinerek, bu eleştirileri önemsemediğini ve AKP'li kanallara çıkmaktan memnuniyet duyduğunu da sözlerine ekledi. ■Cumhuriyet, (20.1.2016)

KAYNAK KULLANIMI, İSRAF: SIĞINMACILARA 8 MİLYAR $ HARCADIK

Türkiye'nin Suriyeli sığınmacılara yönelik açık kapı politikasını sürdürdüğünü belirten Başbakan Yardımcısı Şimşek, sığınmacılara 8 milyar dolar harcandığını açıkladı.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, "Türkiye, şimdiye kadar Suriyeli sığınmacılara 8 milyar dolar harcadı" açıklamasında bulundu.

Şimşek, İsviçre’nin Davos kasabasında bu yıl 46'ncısı düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda (WEF) "İnsani Yükümlülük, Küresel, Bölgesel ve Sektörel Yaklaşımlar" oturumuna katıldı.

Şimşek, "Ülkemle gurur duyuyorum, çünkü 2,5 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapıyoruz ve onlara çalışma izni, eğitim sağlıyoruz. 700 bin Suriyeli çocuk okul çağında ve onlara eğitim imkanı sunmak son derece önemli. Aksi takdirde, cahil kalırlarsa terör ve şiddete yönelebilirler. Biz sığınmacılar için çok fazla şey yapıyoruz ve küresel anlamda da yapılması gereken çok şey var. Sığınmacılara ayrıca sağlık hizmeti ve kamu hizmeti veriyoruz" dedi.

Türkiye 8 milyar dolar harcadı

Birleşmiş Milletler'in daha fazla aktif olması gerektiğine dikkati çeken Şimşek, "Suriye rejimi ve rejime destek veren ülkeler hava saldırılarına son verirse, yeni sığınmacı akını engellenebilir" diye konuştu.

Türkiye'nin, Suriyeli sığınmacılara yönelik açık kapı politikasını sürdürdüğünü ve şimdiye kadar 8 milyar dolar harcadığını belirten Şimşek, "Uluslararası toplum sığınmacılar için daha fazlasını yapmalı, yapabilir de" ifadesini kullandı. ■Dünya, (20.1.2016)

EKONOMİDE ALTIN GÜVENCESİ

Bankalar, geleneksel tasarruf aracı olan altına göz dikmiş durumdalar. Başlattıkları yeni kampanya ve uygulama ile vatandaşın elindeki altınları toplamayı hedefliyorlar. Bazı tahminlere göre yastık altında 5 bin ton altın bulunmaktadır. Dünya Altın Konseyi’nin tahmini de bu rakama çok yakındır.

Rakam üç aşağı, beş yukarı farklı olabilir. Sonuç olarak görülen o ki, milletimiz, iştah kabartacak oranda bir altın rezervine sahiptir. Bankalar tüm gayretlerine rağmen, bu altın rezervinin ancak 45 ton kadarını toplayabilmiştir. Demek ki milletimiz, altın bankacılığına gereken ilgiyi göstermemiştir.

Bundan dolayı AKP hükümeti, konuyu şu ifadelerle hükümet programına almıştır: “Altın bankacılığı başta olmak üzere altın şeklinde tutulan tasarrufların sisteme çekilmesi için mekanizmalar geliştireceğiz.” Bankaların, vatandaşların altınlarına yönelmesi, hükümetin de bunu destekleyici politikalar izlemesi, doğru ve faydalı mıdır?

Güvenlik açısından bakılırsa, hiçbir banka vatandaşın kendisi kadar güvenli olamaz. Çünkü ABD dâhil, birçok ülkede bankalar batmaktadır. Meselâ ABD’de en güvenilir kabul edilen bankalardan biri olan Lehman Brothers, hiç beklenmedik bir anda batmıştır.

Bu nedenle ABD yönetimi bankalara değil, altın rezervlerine güvenmektedir. Öyle ki, ABD yönetimi, doların rezerv para olmaktan çıkması ve çökmesi halinde, altını devreye koymak için şimdiden tedbirler alıyor. Peki, ne yapıyor? Bir taraftan altın rezervlerini artırıyor, öte yandan o rezervlerini bankaların kasalarında değil, askeri üslerde saklıyor.

Bilindiği üzere yakın tarihe kadar altın standardı her ülkede yürürlükte idi. Merkez Bankaları, mevcut altın ve gümüş rezervleri kadar tedavüle para sürüyorlardı. Bunu yıkan ABD, aynı şeyin geri geleceğinden korkmasa bile, tedbir olarak altından vazgeçmiyor.

ABD’nin bu tedbiri örnek alınmalı ve en azından AKP hükümetinin ekonomik kurmaylarını düşündürmelidir. Ama ne gezer! AKP hükümeti, tam aksine vatandaşların altınlarını özel bankalara yatırmaları için “mekanizmalar geliştirmekten” söz ediyor. Bir başka deyişle, AKP hükümeti, eller Mersin’e giderken, o tersine gidiyor.

Şu hale bakınız, ABD kendi parasından çok altına, Türkiye’yi yönetenler de ABD’nin parasına güveniyor. Böyle bir şaşkınlık ve çelişki olabilir mi?

Günümüzde tasarruf araçları çok çeşitlendi, fakat hiçbiri altının yerini alamamıştır. O bakımdan tasarruf aracı olarak altını kullanmak çok akıllıca bir iştir. Anadolu insanı kıtlık ve savaşlarla yoğrulmuştur. Devletine güvenir, gerektiğinde gözünü kırpmadan şehit olur. Ama kendi tedbirini de “ak akçe kara gün içindir” anlayışıyla alır. Anadolu’da en fakir insanın dahi çıkınında ihtiyat akçesi olarak az veya çok altını bulunur.

Bu altınları, sisteme çekme gerekçesiyle, özel bankaların kasalarında toplamaya çalışmak, çok yanlıştır. Şu gerçeği unutmamak gerekir: Ekonomide kısa döneme yönelik politikalar, uzun dönemde çok büyük kayıplara neden olmaktadır. Altın uzun dönemin, yani geleceğin hem sosyal, hem de ekonomik güvencesidir. Onun üzerine oyun kurmak, ne hükümete, ne de millete bir yarar getirir. ■Mustafa Hilmi Yıldırım, Yeni Mesaj, (20.1.2016)

ALTIN UÇUŞA GEÇTİ

Altının gram fiyatı, yatırımcıların riskli varlıklardan kaçmasına bağlı olarak yönünü yeniden yukarı çevirdi. Çeyrek altın 177, Cumhuriyet altını ise 720 liradan satılıyor

Altının gram fiyatı, ABD'den gelecek enflasyon rakamları öncesinde 107 liranın hemen üzerinde seyrediyor.

Dün Çin'den gelen büyüme verisinin risk iştahını artmasıyla sınırlı oranda geri çekilen altının gram fiyatı, yatırımcıların petrol fiyatlarındaki düşüşün etkisiyle riskli varlıklardan kaçmasına bağlı olarak yönünü yeniden yukarı çevirdi.

Bugün güne 106,27 liradan başlayan altının gram fiyatı, şu dakikalarda 107,10 lira seviyelerinden işlem görüyor.

Altının ons fiyatı da dün yüzde 0,2 gerileyerek 1.087,44 dolardan günü tamamladı. Bugün en yüksek 1.095,12 doları gören altının ons fiyatı şu dakikalarda 1.094 dolar seviyelerinde dengelendi.

Analistler, ABD'de bugün açıklanacak aralık ayı enflasyon rakamlarının altın fiyatları üzerinde etkili olabileceğini belirterek, teknik olarak 107,5 lira direncinin takip edildiği altının gram fiyatında 104,75 desteğinden gelen tepki yükselişinin izleneceğini aktarıyor.

Kapalıçarşı'da şu dakikalarda çeyrek altın 177 liradan, Cumhuriyet altını ise 720 liradan satılıyor. ■ Yeni Mesaj, (20.1.2016)

21.1.2016
BÖLÜCÜLÜK, BOP: ŞIRNAK'TA ABD YAPIMI İHA BULUNDU


Kısmen sokağa çıkma yasağının kaldırıldığı Şırnak'ın Silopi ilçesinde PKK'nın sakladığı silah ve mühimmatlar arasında ABD yapımı İnsansız Hava Aracı bulundu. Bir evin bahçesinde bulunan İHA'nın ABD tarafından PYD’ye yapılan askeri yardımlar arasında bulunduğu tahmin ediliyor. Menzili 15 kilometre olan İHA'nın havada kalma süresi 2 saat.

Şırnak'ın Silopi ilçesinde PKK'ya ait İnsansız Hava Aracı bulundu.

PKK'ya yönelik operasyonların başarıyla tamamlandığı ilçede güvenlik güçlerinin arama tarama faaliyetleri sürüyor.

Güvenlik güçleri, ilçede K-9 dedektör köpekleri eşliğinde yapılan aramaların fotoğraflarını paylaştı.

Bir evin bahçesinde depo olarak kullanılan alanda monte edilmemiş İnsansız Hava Aracı ele geçirildi.

İnsansız hava aracının ABD yapımı RQ-20 Puma modeli olduğu belirlendi. Bu İHA’nın ABD tarafından PYD’ye yapılan askeri yardımlar arasında bulunduğu tahmin ediliyor.

Teröristlerin mevzi olarak kullandığı yine aynı evin bahçesinde el bombası, C-4 plastik patlayıcı, Kalaşnikof makineli piyade tüfeği, RPG-7 roketatar ve bunlara ait çok sayıda mühimmat ele geçirildi.

Aramalarda el yapımı patlayıcı yapımında kullanılan malzemeler de bulundu.

Tabut içerisine saklanan makineli tüfek ve el bombalar ile okul çantasına gizlenen etrafı çivilerle sarılı El yapımı patlayıcılar da fotoğraf karelerine yansıdı. ■ Ulusal Kanal, (21.1.2016)

YABANCI SERMAYE: SANAYİDE YABANCI HAKİMİYETİ ARTTI

TMMOB Makina Mühendisleri Odası, sanayinin sorunları bülteninin 14.’sünü “sanayide yabancı firma egemenliği” konusuna ayırdı.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası, sanayinin sorunları bülteninin 14.’sünü “sanayide yabancı firma egemenliği” konusuna ayırdı. Bültende “Rastgele ve politikasız yabancı sermaye daveti, sanayinin kâr oranı yüksek dallarının iyice yabancı kontrolüne geçmesine, pazar egemenliklerine yol açmıştır. En büyük 500 firmanın 126 yabancı sermayeli şirketinin satışları, brüt katma değerde, ihracatta payları yüzde 40’ları bulmaktadır” denildi. Fiyatların en hızlı arttığı gıda sanayinde yabancıların hızla hakimiyet kurduğuna ve otomotiv, beyaz eşya, elektronik, kimya sektörlerinde de yabancı firma egemenliğinin arttığına dikkat çekildi.
Araştırmada şu noktalar öne çıkarıldı:
- 2002-2015 döneminde yabancı kaynak girişinin 4’te biri doğrudan yatırım, kalan 4’te üçü de borsaya yatırım ve kredi-mevduat biçimlerinde gerçekleşti.
- 2002-2015 döneminde gerçekleşen 130 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermaye girişinin imalat sanayi yüzde 23’ünü, madencilik ve enerji ise yüzde 13’ünü aldı. Böylece geniş anlamda sanayi, yatırımların yüzde 38’ini alırken kalan yüzde 62 hizmetler sektörüne yöneldi.
- Gelen doğrudan yabancı yatırımın “yeni yatırım” olması tercih edilir. Oysa Türkiye pratiğinde yabancıların girişi daha çok özelleştirilen Tekel, Petkim gibi KİT’leri, yerli özel yatırımcının kurulu tesislerini satın almaya, ortak olmaya dönük olmuştur. Bu anlamda yeni yatırımdan çok el değiştirme, ele geçirme daha çok öne çıkmıştır.

KÂRIN YÜZDE 22’Sİ

- İSO 500’e giren 126 yabancı sermayeli firmanın satışlar, brüt katma değer, ihracattaki payları yüzde 40’ları bulmaktadır. En büyük ilk 100 İSO arasına giren 33 yabancı sermayeli büyük firmanın, İSO 500 satışlarının yüzde 21’ini, brüt katma değerin yüzde 32 sine yakınını, kârların yüzde 22’sini elde ettikleri anlaşılmaktadır. Veriler, daha az sayıda güçlü yabancı sermayeli firmanın sanayideki hakimiyetinin daha yüksek olduğuna işaret etmektedir. ■ Aydınlık, (21.1.2016)

22.1.2016
BÖLÜCÜLÜK, CHP: KURULTAYDAN ÖZERKLİK ÇIKTI


CHP’nin hedeflediği ‘değişim’ kurultaybildirgesine yansıdı. ‘Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki muhalefet şerhininkaldırılacağı’ ve Kürt sorununun ‘eşit vatandaşlık temelinde toplumsal uzlaşma ile çözüleceği’ görüşüne yer verildi.

CHP 7 Haziran ve 1 Kasım seçim bildirgelerinde, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”na konulan şerhlerin de kaldırılacağı ve Kürt sorununun eşit vatandaşlık temelinde toplumsal uzlaşma ile çözüleceği sözünü vermişti. CHP yönetimi, daha sonra toplanacak bir program kurultayında, seçim bildirgelerinde yer alan vaatlerin partinin yeni programına da taşınacağı açıklanmıştı.

CHP yönetimi, bu konuda ilk adımı önceki gün kurultayda attı. PKK’nın Doğu Anadolu’nun bazı il ve ilçelerinde özerk bölgeler ilan ettiği ve bunları savunmak için hendekler kazdığı ve güvenlik güçleri ile günlerce süren çatışmalara girdiği bir dönemde, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nı hedefleri arasında alarak bildirgesinde yer vermesi ve “Kürt sorunun çözümünün için eşit vatandaşlık temelinde toplumsal uzlaşma ile çözüleceği” ifadelerine yer verilmesi dikkat çekti.

‘TÜRK MİLLETİ’ YERİNE ‘EŞİT VATANDAŞLIK’

Kurultayda ilk gün akşam saatlerinde okunan bildiriye delegelerden herhangi bir itiraz gelmedi. Oy birliği ile kabul edilen sonuç bildirgesinde, 35. Kurultay tarafından önümüzdeki süreçte belirlenen hedefler 21 maddede sıralandı. CHP’nin 35. Olağan Kurultay Sonuç Bildirgesi’nde özerklik konusu “Merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluk paylaşımı, halkın ihtiyaçlarını gözeterek en üst düzeyde katılım sağlanabilecek şekilde belirlenmelidir. Yerel yönetimler güçlendirilmeli, bu doğrultuda ilk adım olarak Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik şartı üzerindeki şerhler kaldırılmalı” şeklinde yer aldı.
Bildiride “eşit vatandaşlık” konusunda da şöyle denildi: “Kürt sorunu salt güvenlikçi politikalarla çözülemez. Siyaset kıskacına alınmış olan sorun, barışın toplumsallaştırılmasını hedefleyen ‘üçüncü yol’ perspektifiyle aşılmalıdır. Kürt sorunu, eşit yurttaşlık temelinde, milletin temsil edildiği TBMM zemininde toplumsal uzlaşma ve ortak akıl ekseninde çözülmelidir.”

PKK’NIN TALEPLERİ

CHP kurultay bildirgesine giren ve muhaliflerin de itiraz etmediği, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” ve “Eşit vatandaşlık” konusu PKK’nın ve Öcalan’ın talepleri arasında da yer alıyor. Bu konu HDP milletvekilleri ile Öcalan arasında İmralı’da yapılan görüşmelerde de gündeme gelmişti. Basına sızan görüşme tutanaklarında Öcalan, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konan çekincelerin kaldırılması şimdilik yeter” ifadesini kullanıyordu.

YALÇINKAYA:O VEKİL KİM?

Kurultayda konuşan CHP eski Gençlik Kolları Başkanı Ayhan Yalçınkaya parti yönetimine sert eleştiriler yöneltti. CHP ile hiçbir bağı olmayan kişilerin CHP Genel Başkan Yardımcısı olmasını içine sindiremediğini vurgulayan Yalçınkaya, “Atatürk’le bağımız mı koptu bizim? Bakınız, bir milletvekili parlamentodaki odasında Atatürk resmini indirmiştir. Kim olduğu belli değil. İndirirken ‘Artık yeni şeyler söylemek lazım’ demiş. Artık ben kurucu genel başkanıma hakaret edilmesine tahammül edemiyorum, etmeyeceğim. CHP’de de Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret edilmez, ettirilmez” dedi. 18.1.2016 ■ Zihni Erdem, Aydınlık, (22.1.2016)

YABANCIYA TOPRAK: YABANCILARIN GAYRİMENKUL YATIRIMI İKİYE KATLANDI

Yabancıların Türkiye'de gayrimenkule yaptığı yatırımlar son 3 yılda 2 milyar 621 milyon dolardan 5 milyar dolara çıktı.

Yabancıların Türkiye'de gayrimenkule yaptığı yatırımlar son 3 yılda 2 milyar 621 milyon dolardan 5 milyar dolara çıktı.

Sektör temsilcileri, AA muhabirine yaptıkları açıklamalarda, yabancıların gayrimenkul yatırımlarının artmasının başlıca sebepleri arasında "Mütekabiliyet Yasası'nın çıkması, Türk müteahhitlerin yabancıların isteğine göre konut üretmesi, yurt dışında yapılan tanıtımlar, uluslararası fuarlara daha fazla katılım sağlanması ve yabancı para biriminin TL'ye karşı değerlenmesi" gibi etkenleri gösterdi.

İstanbul İnşaatçılar Derneği (İNDER) Yönetim Kurulu Başkanı Nazmi Durbakayım, 2004 yılında 1 milyar 343 milyon dolar olan yabancı yatırım tutarının, 2015 sonunda 5,5 milyar dolara çıkmasının beklendiğini söyledi.

Durbakayım, yılın 11 ayında yabancıların 5 milyar 20 milyon dolarlık gayrimenkul yatırımı yaptığını belirterek, "Aylık ortalamayı baz alırsak yabancıları 2015'te 5,5 milyar dolarlık gayrimenkul yatırımı yaptığını tahmin edebiliriz. Yıl sonu için sektörün beklentisi de bu şekildedir" dedi.

Durbakayım, son 3 yılda yabancıların gayrimenkul yatırımının 2 kat artmasının sebeplerine ilişkin olarak da şunları söyledi:

"Türk müteahhitleri artık yabancıların nasıl bir konut almak istediğini öğrendi. Müteahhitler, Orta Doğulu veya Avrupalı yabancıların istedikleri özelliklere sahip konutları inşa ederek daha kolay ve fazla satış yapmaya başladı. Diğer taraftan son bir yılda yabancı para birimlerinin Türk lirası karşısında değer kazanması, yabancıların beklemede olan taleplerini harekete geçirerek daha ucuza konut almalarına yol açtı. Bunlara ek olarak siyasi yönetimin mütekabiliyet konusunda daha somut adım atması ve yabancı yatırımcılara önemli teşvikler sağlaması da bu alımları destekledi. Bu gelişmeleri de yurt dışı fuarlara daha yoğun katılım sağlayan devlet ve özel kurumların dile getirmesi, satış hacminin iki katına çıkmasına neden oldu."

Dünya gayrimenkul pazarından binde 5 pay alıyoruz

Dubai Uluslararası Gayrimenkul Fuarı'nın Türkiye temsilcisi LMG Global Yatırım'ın Üst Yöneticisi (CEO) Gökhan İlgar da Türkiye'nin dünya gayrimenkul pazarında yeni bir oyuncu olduğunu, son 3 yılda çok büyük oranda artan yabancı yatırımın henüz yeterli düzeyde olmadığını belirtti.

Dünya gayrimenkul piyasasının yıllık hacminin 1 trilyon dolar olduğu bilgisini veren İlgar, Türkiye'nin bu rakamdan ancak binde 5 pay alabildiğini aktardı.

"Yabancı yatırımın artması için ticari mülklere ağırlık verilmeli"

İlgar, yüksek hedef ve cirolara sahip olmak için ticari mülklere ağırlık verilmesi gerektiğini kaydederek, bunların başında alışveriş merkezi, otel ve ofis yatırımlarının geldiğini söyledi.

Büyük montanlı yatırımların ticari gayrimenkul enstrümanları ile çekilebileceğini anlatan İlgar, sözlerini şöyle tamamladı:

"Dolayısıyla Türkiye'nin bundan sonraki hedefi özellikle Arap sermayesi için ticari projelere ağırlık vermek olmalıdır. Özellikle İstanbul'daki oteller yüzde 90 doluluk oranıyla yılı geçiriyor. Ciddi bir otel açığımız var. Büyük şehirlerde yatak sayımızı artırmak için Arap sermayesini yönlendirebiliriz. Bizim 2016 için çalışmalarımız var. LMG global olarak 2017'nin sonuna kadar 1 milyar dolarlık bir yatırımı Türkiye'ye çekmek için çalışıyoruz. Eğer ülke olarak ticari gayrimenkullere daha fazla ağırlık verir ve bu alanda özel çalışmalar yaparsak 2023 hedeflerine doğrudan döviz girdisi adına çok önemli bir katkı sağlamış oluruz." ■ Akşam, (22.1.2016)

BRENT PETROL YENİDEN 30 DOLARIN ÜZERİNE ÇIKTI

Brent petrolün varil fiyatı, ECB'nin yeni bir parasal genişleme ve BoJ'un teşvik beklentileriyle yükselişe geçerek 31 doların üzerini gördükten sonra 30,6 dolar seviyelerinde dengelendi.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi, faiz kararının ardından yaptığı açıklamada enflasyonun hedeflenen yüzde 2 seviyesine gelmesi için para politikası duruşunu yeniden ele alabileceklerini belirtti.

Bu açıklamanın ECB'den daha fazla teşvik beklentilerini beraberinde getirmesinin ardından küresel risk iştahı artarken, Brent petrolün varil fiyatı dün güne başladığı 27,9 dolar seviyelerinden yükselişe geçti ve günü 29,57 dolardan tamamladı.

Bugün ise Japonya Merkez Bankası'nın (BoJ) daha fazla genişleyeceği haberleriyle yükselişini sürdüren Brent petrolün varil fiyatı, 31 dolar desteğini aşarak 31,07 doları gördü. Brent petrolün varil fiyatı, şu dakikalarda ise dünkü kapanış seviyesinden yüzde 3,4'lük artışla 30,64 dolardan işlem görüyor.

Analistler, arz fazlasına ilişkin endişelerin bulunduğu bir dönemde, ECB ve BoJ'un daha fazla teşvik sinyalinin talebe yönelik tedirginlikleri yatıştırdığına dikkati çekerek bu durumun petrol fiyatlarının yükselişe geçmesini desteklediğini kaydediyor.

Brent petrolün varil fiyatının, 30 doların üzerinde kalıcı olması durumunda 33,6 dolar seviyesinin test edilebileceğini aktaran analistler, olası geri çekilmelerde ise 29,1'in destek konumunda bulunduğunu ifade ediyor.

Batı Teksas türü ham petrolün (WTI) varil fiyatı ise dün ABD'de açıklanan haftalık ham petrol stoklarının beklentilerin üzerinde artmasına karşın günü yüzde 5,4'lük artışla 29,81 dolardan tamamlamıştı.WTI'nın varil fiyatı bugün ise en yüksek 31,04 dolara kadar yükselmesinin ardından şu dakikalarda 30,69 dolardan alıcı buluyor.

Analistler bugün Avrupa ve ABD'de imalat sanayi Satınalma Yöneticileri Endeksi (PMI) verilerinin takip edileceğini belirterek, WTI'nın varil fiyatında 33,2 doların direnç olarak öne çıktığını ifade ediyor. ■ Akşam, (22.1.2016)

23.1.2016
AZERBAYCAN’DA ÖZELLEŞTİRME BAŞLIYOR


Petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle ekonomik kriz yaşayan Azerbaycan’da, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, bütçeye ek kaynak sağlanması için kapsamlı bir özelleştirme programının hazırlanması talimatını verdi

Aliyev, özelleştirmelerin hem yerli, hem de uluslararası firmalara açık olacağını belirtti. Petrol fiyatlarındaki düşüşün ülkesi için riskleri arttırdığını söyleyen Aliyev, sorunlu bankalara kamu desteği verilmesi yönünde hazırlanan planların da inceleneceğini söyledi. Petrol ve doğal gaz ihracatından elde edilen gelirlerin düşmesi üzerine Bakü yönetimi, bütçe
gelirlerini arttırmak adına gıdadaki vergi yükünü artırma kararı almıştı.

Enflasyon artışı

Azerbaycan’ın para birimi Manat’ın da Merkez Bankası’nın “Para birimi değerini serbest piyasada bulacak” diyerek desteğini çekmesi üzerine Aralık 2015’ten bu yana ABD Doları karşısında yüzde 33 değer kaybetmesi, ülkede hızlı enflasyon artışına yol açtı. z2015’te Azerbaycan Merkez Bankası, Manat’ı destekleyebilmek için döviz rezervlerinin yarısından fazlasını harcamak zorunda kalmıştı. Azerbaycan, Manat’ı; petrol fonu SOFAZ’ın yaptığı döviz satışlarıyla desteklemeye çalışıyor. Reuters haber ajansı, önceki gün, SOFAZ tarafından 194 milyon dolarlık döviz satıldığını aktardı. ■ Yeniçağ, (23.1.2016)

PETROL FİYATLARI NEDEN DÜŞÜYOR?

Dünya piyasalarında 27 dolara kadar inen petrol fiyatlarının yankıları sürüyor. Peki fiyatların bu kadar düşmesinin nedeni ne? Enerji uzmanı Prof. Dr. Necdet Pamir, Amerika ve Suudi Arabistan’ın arzı arttırarak belli ülkeleri cezalandırma yoluna gittiğini söyledi. Pamir “İran’ın Ortadoğu’daki güçlü konumu geriletilmek isteniyor” dedi.

Petrol, piyasada hafta boyunca 30 doların altında fiyatlarla işlem gördü.

Peki, fiyatlar neden bu kadar aşağıda? Enerji uzmanı Prof. Dr. Necdet Pamir’e göre petrol fiyatlarındaki düşüşün bir diğer nedeni de Amerika’nın şeyl kayalarından petrol üretmesi. Pamir, Suudi Arabistan’ın düşük petrol fiyatlarından kısa vadede etkilenmeyeceğini söyledi. ■ Ulusal Kanal, (23.1.2016)

24.1.2016
KRİZ, EKONOMİ, DÜNYA: KÜRESEL EKONOMİ İNİŞTE


Dünya ekonomisi, küresel sürece girerek genişledi. Aşırı balonların oluşması ile 2008 -2009 finansal krizini yaşadı. O günden beridir, iniş yaşıyor. Geçici, suni iyileşmeler, parasal dopingler nedeniyle oldu. İniş kaçınılmaz olacaktır.

Aslında iktisat tarihinde, ülke ekonomileri ve dünya ekonomisi, inişli çıkışlı bir trent göstermiştir. Bu inişli çıkışlı hareketlere iktisadi konjonktür dalgaları deniliyor.

Genişleyen ekonomide, iç dinamiklerin yavaşlaması, finansal sektörün şişmesi ve reel sektörü temsil etmekten uzaklaşması (Sektörel denge), sermaye ve emek faktörleri arasındaki dengenin (Faktörel denge) bozulması ve piyasanın spekülatif yapı kazanması, genişlemeyi engeller ve ekonomi inişe geçer. Dibe vurduktan sonra yeniden canlanma başlar. Bu konjonktür dalgaları, 30 ile 50 yılları alabilir. Küreselleşme süreci de 30 yıldır devam ediyor. Küreselleşmenin getirdiği sorunlar artık sürdürülemez bir konuma düştü ve bu nedenle iniş başladı.

Zengin daha zengin, fakir daha fakir oldu

1. Ülkeler arası gelişmişlik farkı arttı. Çin gibi bazı gelişmekte olan ülkeler küresel sermayeden yatırım yaparak kazandı. Türkiye ve Brezilya gibi birçok gelişmekte olan ülke ise , yabancı sermayeyi fiziki yatırım yapmak için kullanamadı… Sıcak para ve spekülatif sermaye bu ülkelerde ciddi yatırımları engelledi. Bu ülkelerin ekonomileri dış kaynağa bağımlı bir yapı kazandı. Bu durum aynı zamanda cari açıkların ortaya çıkmasına neden oldu.

2. Zengin - fakir ülkeler arasındaki uçurum arttı. Aynı ülke içinde gelir dağılımı bozuldu. Özetle yerküremizde gelir adaletsizliğindeki uçurum büyüdü.

İngiliz yardım kuruluşu Oxfam'ın gelir dağılımı üzerine yaptığı yeni araştırmaya göre :

* Dünyadaki 62 süper zenginin serveti, dünya nüfusunun yarısını teşkil eden 3,5 milyar kişinin servetine eşittir.

* Dünyada en zengin yüzde 1'lik kesim dünyanın nüfusunun yüzde 99'undan daha zengindir.

Küresel durgunluk

The Economist 2016 Dünya raporu "The World in 2016" yayınladı. Bu rapora göre küresel ekonomi 2016 yılında Dünya ekonomisinde ortalama büyüme oranı yüzde 3 dolayında gerçekleşecek.

Çin ekonomisinde yavaşlama, Çinin ithalat yaptığı ülkeleri de olumsuz etkileyecek.

Gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı, bu ülkelerde büyümeyi düşürecek.

IMF raporunda da "Riskler iyi yönetilmezse büyüme daha da düşer" deniliyor. Ayrıca, Çin ekonomisindeki yavaşlama, ABD Merkez Bankası'nın (FED) sıkılaştırma süreci ve emtia fiyatlarındaki düşüş gelişen ülkelerin büyümesini engelleyecek risklerdir '' deniliyor. Türkiye'de de 2016 yılında dünya ortalaması ile aynı oranda, yüzde 3 bir büyüme bekleniyor.

Ticaret hacmi daralıyor

2015 yılında Dünya ticaret hacmi geriledi. Orta doğuda politik riskler , gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı, Çin'de önceki yıllara göre daha düşük büyüme , Rusya'nın ekonomik ve siyasi sorunları , 2016 Dünya ticaret hacmini etkileyecek risklerdir.

Petrol fiyatlarındaki düşüşler , enflasyonu ve üretim maliyetlerini düşürdü. Cari açıkların azalmasını sağladı. Ne var ki petrol ihraç eden tüketim toplumu ülkelerin ithalat talebinin düşmesi, küresel ticaret hacmini olumsuz etkiler.

Dünya yeni bir dış borç sorunu yaşayabilir

ABD dolarının değer kazanması, tersine gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinin değer kaybetmesi, üretimi ithalata bağımlı olan ve dış borcu yüksek olan, bu ülkeleri Dış borçları çevirme riski ile karşı karşıya bırakmıştır.

Doların aşırı değer kazanması gelişmekte olan ülkelerin dış borç yükünü artırmıştır.

Dünyanın en fazla dış borcu olan ülkesi ABD' dir. Ancak ABD kendi parasıyla borçlandığı için , dış borç sorunu yaşamaz. Gelişmekte olan ülkelerin hacim olarak dış borçları daha düşüktür. Ancak bu ülkelerde büyüme ve gelir artışı olmazsa , döviz gelirleri düşük kalırsa , bu ülkeler için dış borç sorunu daha riskli olacaktır. ■ Esfender Korkmaz, Yeniçağ, (24.1.2016)

(BÖLÜCÜLÜK, ÜNİVERSİTELER)

… Geçtiğimiz Çarşamba günü Ankara'da İçişleri Bakanı Efkan Ala, YÖK Başkanı Yekta Saraç'ın başkanlığında "Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri Rektörler Toplantısı" düzenlendi. Taşımalı şehir projesinin tartışıldığı günlerde yapılan toplantının sonucu akademik çevrelerde heyecanla bekleniyordu. Sonunda YÖK'ten, "toplantıda, bölgedeki üniversitelerde eğitim-öğretimlerini sürdüren öğrencilerimizin ve bu üniversitelerde görev yapan idari ve akademik personelin yaşadıkları akademik ve güvenlik boyutundaki sorunlar bütün yönleriyle ele alındı. Artan terör olayları nedeniyle bölgedeki yükseköğretim kurumlarında görev yapan personelin ve eğitim gören öğrencilerin yaşanan bu hadiselerden etkilenmemesi için alınması gereken kararlar ve atılması gereken tüm adımlar istişare edildi" diye suyuna tirit bir açıklama yapıldı. Bölgede canları pahasına görev yapan akademisyenler Rektörlerin gelip kendilerine bilgi vermesini beklediler. Ama ne gezer!.. Rektörler lal olmuştu!.. Bazıları bilgi diye YÖK yazılı açıklamasını paylaştı akademisyenlerle. Bölgede, kendileri ile bizzat görüştüğüm birçok öğretim görevlisi şunları ifade ediyor;

"Bazı Üniversitelerin kapatılacağı bazılarının da yer değiştireceği söyleniyor. Ne olacak?.. Üniversitelerde eğitim-öğretim güvenliği kalmadığı gibi can güvenliğimiz de yok. Derslerde PKK'lı öğrenciler tarafından açıktan tehdit ediliyoruz. Derslerde Türkiye Cumhuriyeti, Türk diyemiyoruz. Dersek faşistlikle suçlanıyoruz tehdit ediliyoruz. Öğrenci yurtları PKK kampları haline geldi. Bazı Rektörler açıktan Kürtçülük/PKK propagandası yapılıyor. Kadroculuk yapıyorlar. Üniversiteleri terk etmemiz için ağır baskı uygulanıyor. Ara tatilde memleketlerimize gitsek dönüşte neyle karşılaşacağımız belli değil."

Akademik hassasiyeti (!) olanlara bir çift sözüm olacak;

Çok mu samimisiniz? O zaman koltuklarının derdine düşmüş rektörleri değil de Doğu ve Güneydoğu'da görev yapan vatan millet derdinde olan akademisyenler ile toplantı yapın da görelim. Onların anlattıklarına, sorularına cevap verin de görelim!.. Verebilirseniz; cevaplarınızı da kamuoyuna ilan edin de, görelim akademik samimiyetinizin ölçüsünü!.. ■ Ahmet Takan, Yeniçağ, (24.1.2016)

YABANCI SERMAYE: SERMAYE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDEN ÇIKIYOR'

Başbakan Yardımcısı Şimşek, sermayenin gelişmekte olan ülkelerden çıktığını, reformların hayata geçmesi ile Türkiye'ye çok ciddi bir güven ve kaynak akışı olabileceğini söyledi.

Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Türkiye'nin güçlü bir hikayesi bulunduğunu, reformların hayata geçmesi ile Türkiye'ye çok ciddi bir güven ve kaynak akışı olabileceğini vurguladı. Şimşek, "Bunun bir tek basit ön koşulu var, verdiğimiz reform sözlerini şimdi hızlı bir şekilde yerine getirmek. (Yatırımcılar) Uygulamayı bekliyorlar, bir görelim" dedi.

Şimşek, Kanal 7 televizyonunda "Başkent Kulisi" programına katılarak gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Davos Zirvesi ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Londra ziyareti başta olmak üzere son dönemdeki yurtdışı ziyaretleri ve buralardaki görüşmelere ilişkin bilgi veren Şimşek, amaçlarının "Türkiye Hikayesi"ni anlatmak olduğunu ve bunu başarı ile gerçekleştirdiklerini, bunun çıktılarını daha sonra göreceklerini söyledi. Şimşek, Türkiye'nin 2013 yılının ortasından itibaren karşı karşıya kaldığı iç ve dış belirsizlikler nedeniyle birçok yatırımcının kararlarını ötelediğini, geçen sene Türkiye'den yaklaşık 15 milyar dolarlık çıkış yaşandığını bildirdi.

Reel sektörde ise küresel doğrudan yatırımların güçlü kalmaya devam ettiğini, 2007 yıllarındaki rakamlara ulaşılamadığını ancak geçen sene 13-14 milyar dolarlık bir doğrudan yatırımın gerçekleştiğini belirten Şimşek, ekonomik potansiyel düşünüldüğünde bunların küçük rakamlar olduğunu, Türkiye'nin normalde rahat bir şekilde 40-50 milyar doları çekmesi gerektiğini dile getirdi. Şimşek, dünyada artık kaynakların giderek daha kıtlaştığı bir döneme girildiğini, gelişmekte olan ülkelere artık eskisi gibi para akmadığını, geçen sene gelişmekte olan ülkelerden net 540 milyar dolar sermaye çıkışı yaşandığını vurguladı. Bazı tahminlere göre bu yıl çıkışın 350 milyar dolar, bazı tahminler de 480-500 milyar dolar olacağı yönünde olduğunu vurgulayan Şimşek, "Yılın 1-2 haftasını da esas alırsanız çıkış ciddi boyutlarda. Gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akışının kıt olduğu, maliyetin yükseldiği bir döneme girdik. Emtia fiyatları çöküyor. Emtia fiyatları düşüşünden doğrudan olumlu, dolaylı olumsuz etkileniyoruz. Çevremiz emtia ihracatçısı ile dolu onların gelirleri düşüyor. Onlara mal satmakta zorlanıyoruz. Oralarda proje almakta, oralardan yatırım çekmekte zorlanıyoruz. Ama petrol fiyatlarını düşmesi bizim cari açığımızı düşürüyor bu olumlu" diye konuştu.

Türkiye hikayesinin sektörel dönüşüm, reformlara ilişkin yol haritası ve AB süreci olmak üzere 3 temel ayağı bulunduğuna işaret eden Şimşek, "Geriye sadece bizim bu reformları yapmamız kalıyor. Yatırımcıların sorusu 'Bunları yapabilecek misiniz bir görelim' şeklindeydi. Bu çok önemli Kredibiliteyi güveni söylemle kazanamayız, iş yaparak kazanırız. Hikayelerin, reformların hayata geçmesi ile birlikte Türkiye'ye çok ciddi bir güven ve kaynak akışı olabilir. Türkiye hikayesi ile diğer gelişmekte olan ülkelerden ayrışabilir ve yüksek gelir grubu ülkeler arasına gelebilir. Bunun bir tek basit ön koşulu var, verdiğimiz reform sözlerini şimdi hızlı bir şekilde yerine getirmek" dedi. ■ Dünya, (24.1.2016)

Prof. Dr. Cihan DURA, 30 Temmuz 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Neler Oldu 19 Ağustos 2015-18 Şubat 2016 / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Tem 31, 2016 19:28

Neler Oldu 25-31 Ocak 2016 (altın, kaynak kullanımı, yabancıya toprak, ME, yolsuzluk, FED, DEİ, kriz, Dolar, tarım)

25.1.2016
ALTIN: ALTININ GRAMI 106 LİRANIN ÜZERİNDE SEYREDİYOR


Altının gram fiyatı, haftanın ilk işlem gününde 106 liranın üzerinde dengelendi.

Geçen hafta Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi'nin parasal genişleme adımları atabileceği sinyallerini vermesiyle oluşan iyimserlik küresel piyasalarda risk iştahını artırdı. Bugün güne 106,10 liradan başlayan altının gram fiyatı, şu dakikalarda 106,88 lira seviyelerinden işlem görüyor.

Cuma günü altın ons fiyatı da 1.094 dolara kadar geriledikten sonra hafta sonu riskinin fiyatlanmasıyla gün sonunda yeniden 1.101 dolara doğu tırmanarak günün en yüksek fiyatı olan 1.102,88 dolara yaklaştı. Risk iştahındaki artışla altının onsu haftayı yüzde 0,31 düşüşle 1.097,69 dolardan tamamladı.

Bugün en yüksek 1.105,03 doları gören altının ons fiyatı, 1.100 dolar olan psikolojik desteğinin üzerindeki seyrini sürdürerek 1.104,33 dolar seviyelerinden alıcı buluyor.

Analistler, bu hafta ABD Merkez Bankası'nın (Fed) faiz toplantısında her ne kadar faiz artırımı beklenmese de sonrasında yapılacak açıklamaların altın fiyatını baskılayabileceğini belirterek, teknik olarak 107,50 lira direncinin takip edildiği altının gram fiyatında 104,75 desteğinden gelen tepki yükselişinin izleneceğini aktarıyor. ■ Akşam, (25.1.2016)

KAYNAK KULLANIMI, ÇEVRE: ETHEM SANCAK'IN KARDEŞİ 49 YILLIĞINA KİRALADI, BİN 200 AĞACI KESTİ

CHP Milletvekili Atila Sertel, İzmir’in Urla ilçesi Ovacık köyünde ağaç katliamı ile mücadele eden köylülere destek verdi.

Bölgedeki araziyi EPDK’den 49 yıllığına kiralayan Ethem Sancak’ın kardeşi Haydar Sancak’ın başkanı olduğu Hassas Teknik Elektrik şirketi tarafından altı tane rüzgar türbini dikmek için şu ana kadar bin 200 ağaç kesildi.

'KİRLİ VE KANLI PARA'

CHP Milletvekili Sertel, ormanda nöbet tutan köylüleri ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerini ziyaret ederek, kesilen ağaçları yerinde gördü ve bilgi aldı. Katliama dur demek için direnen köylülere teşekkür eden Atila Sertel, “Bu ülkede insan hakları gasp ediliyor, hukuk çiğneniyor, çevre talan ediliyor. Birtakım yerlerden, sürekli kirli ve kanlı para akıyor. İktidara yakın kesimler de bu kirli ve kanlı paradan keselerini doldurmaya çalışıyor. Para her şey değil ama doğa her şey. Çok paranız olabilir ama içecek suyunuz olmaz. Çevreye, doğaya sahip çıkan ve direnen Ovacık köylülerine teşekkür ediyorum.” dedi.

'BİN 300’E YAKIN ÇAM AĞACINI KESTİLER'

Ovacık Köyü Muhtarı Veysel Erköse de destek ziyareti sebebiyle CHP Milletvekili Sertel’e teşekkür ederek, şu bilgileri verdi: “Geçen salı geldiler ve bin 300’e yakın çam ağacını kestiler. Ağaç kesiminin süreceği ve 5–6 bin ağacın kesileceği ifade ediliyor. RES’lerin kamu yararına olduğu belirtilerek kesiliyor bu ağaçlar ama ormanlar kimin yararına? Üstelik burası doğal sit alanı. Burayı enerji çöplüğüne çevirmeye çalışıyorlar. Projenin iptalini istiyoruz. Bilirkişi raporları da bu bölgede bir rüzgar santrali kurulursa çevredeki tüm bitki örtüsünün ciddi zarar göreceğini söylüyor.” ■ Cumhuriyet, (25.1.2016)

26.1.2016
ALTIN: ALTININ GRAMI 109 LİRAYA YAKLAŞTI


Altının ons fiyatı 1.115 dolar, gram fiyatı ise 108,75 lira seviyelerinden alıcı buluyor

Altının gram fiyatı, Avrupa ve Japonya'dan gelen parasal genişleme sinyalleri, Çin Merkez Bankasının likidite enjeksiyonu ve hisse senedi piyasalarındaki gerilemenin etkisiyle 108 liranın üzerine çıktı.

Yeni haftada Avrupa, Japonya ve Çin merkez bankalarındaki yeni parasal genişleme eğilimleri altın fiyatını destekledi. Bugüne 107,64 liradan başlayan altının gram fiyatı, şu dakikalarda 108,73 lira seviyelerinden işlem görüyor.

Altın ons fiyatı da Avrupa ve ABD'de borsa endekslerinin günü düşüşle kapatmasının ardından 1.117,85 dolara çıkarak son iki buçuk ayın en yüksek düzeyine ulaştı. Altının onsu şu dakikalarda 1.115 dolar seviyelerinden alıcı buluyor.

Analistler, gelecek hafta başlayacak uzun tatil öncesi Çin Merkez Bankasının bugün piyasaya 67 milyar dolar likidite enjekte etmesi ve hisse senetlerindeki düşüşün, altın fiyatlarındaki yükselişte etkili olduğunu belirtiyor. Altının gram fiyatında 104,75 desteğinden gelen alımların izleneceğini aktaran analistler, teknik açıdan 110 lira direncinin de takip edileceğini vurguluyor. Kapalıçarşı'da şu dakikalarda çeyrek altın 180 liradan, Cumhuriyet altını ise 731 liradan satılıyor. ■ Dünya, (26.1.2016)

YABANCIYA TOPRAK: KARADENİZ’E YOĞUN ARAP İLGİSİ

Avrupa ve Türkiye’nin deniz üzerinde inşa edilen ilk havalimanı Ordu- Giresun Havalimanı Karadeniz’e yatırım talebini arttırdı

Havalimanının açılışından sonra, bölgede konut ve arsa fiyatları hızla ikiye katlandı. Hedef, Ordu’ya 1 milyon turist getirmek

Karadenizli İşadamları Derneği’nden (KAİAD) yapılan açıklamada, KAİAD Başkanı Murat Camadan “Özellikle turizm alanında yatırım yapmak isteyenlerin sayısında ciddî artış var. Araplar yoğun ilgi gösteriyor. Yerli yatırımcılarımızdan da talep geliyor. Hava limanının meyvesini toplamaya başladık” dedi.

Ulaşım kolaylaştı

Murat Camadan, bölgeye ulaşımın kolaylaşması sonrası yatırımcıların ilgisinin ciddî şekilde arttığına dikkati çekti. Özellikle turizm alanında yatırım yapmak isteyenlerin ön plana çıktığını ifade eden Murat Camadan, “Bu anlamda yaylalarımız yatırımcıların ilgisini çekiyor. Yayla turizminin bölgede yaygınlaşmasıyla da bu alanlara yatırım yapmak isteyenlerin sayısı hayli artmış durumda” ifadelerini kullandı.

Emlâk 2’ye katlandı

45 dakikada İstanbul ve Ankara’dan Ordu’ya ulaşımın mümkün hale geldiğini söyleyen Murat Camadan, “Daha önceki yıllarda buralara yatırım yapmak isteyenlerin en büyük çekinceleri ulaşımdı. Kimse hava limanı olmadığından dolayı Ordu’ya ya da Giresun’a gelmek istemiyordu. Şimdi bir yatırımcı iş adamı günübirlik Ordu ve Giresun’a gelerek rahatlıkla iş görüşmesinde bulunabiliyor. Hava limanı açılmadan önce Gülyalı ilçesinde 80 bin liraya satılan daireler 160 bin lirayı geçerken, metrekare fiyatı 100 lira civarında olan arsa birim satış fiyatı da 300 liraya kadar çıktı. Kent merkezi Altınordu ilçesinde hava limanı açılmadan önce 200 metrekare daire 200 bin lira civarındayken, hava limanı açıldıktan sonra 400 bin lirayı buldu. 200 liralık kiralık daire fiyatları da 350-500 liraya yükseldi” dedi. ■ Yeniçağ, (26.1.2016)

27.1.2016
YABANCIYA TOPRAK: AĞAOĞLU’NDAN AKP’YE İLGİNÇ TEKLİF


Ağaoğlu Şirketler Grubu CEO’su Önder Halisdemir, “Ağaoğlu’nun ‘İkinci Vatan Programı’ ile Türkiye ekonomisine en az 350 milyar dolarlık girdi sağlamak mümkün” dedi.

Ağaoğlu Şirketler Grubu CEO’su Önder Halisdemir, “Ağaoğlu’nun ‘İkinci Vatan Programı’ ile Türkiye ekonomisine en az 350 milyar dolarlık girdi sağlamak mümkün” dedi.

Dünya gazetesinden Leyla İlhan’ın haberine göre; bu yıl dördüncüsü İstanbul Marriott Hotel Asia’da düzenlenen İnşaat ve Konut Konferansı’na Ağaoğlu Şirketler Grubu CEO’su Dr. Önder Halisdemir konuşmacı olarak katıldı. İnşaat sektörünün Türkiye ekonomisinin lokomotifi olduğunu hatırlatan Dr. Halisdemir, “İkinci Vatan Programı” önerisinde bulunarak şunları anlattı:

“Pekçok ülke bildiğiniz gibi ‘second home’ yani ‘ikinci vatan’ programı ile ülkesine yatırımcı çekiyor. Ağaoğlu olarak İkinci Vatan Programı ile hem sektörümüze hem de devletimize bir değer önermesinde bulunmak istiyoruz. Türkiye'den belirli bir tutar gayrımenkul alan dünya vatandaşlarının hiç uğraşmadan oturma iznine, 5 sene sonrasında ise vatandaşlık hakkınasahip olma imkanı sunan bir program. Bu programın uygulanması ile bir milyon dünya vatandaşımızı ülkemize almayı hedefleyerek ekonomimize asgari 350 milyar dolarlık bir katkı sağlanması mümkün."

Artık Türkiye’den konut almak isteyen dünya vatandaşlarına “Pasaportunu, kimliğini ve paranı al gel. Sana bütün kolaylıkları sağlayacağız” denebilmesi gerektiğini söyleyen Halisdemir, İngiltere, İspanya ve Yunanistan’ın da aralarında bulunduğu 22 ülkenin benzeri programlarla önemli ekonomik girdiler sağladığını öne sürdü.

“İSTANBUL’UN METREKARE FİYATLARI ARTMALI”

İstanbul’daki metrekare fiyatlarının artması gerektiğini ifade eden Halisdemir, Mastercard’ın Şehirler Endeksi 2015 Raporu’na göre İstanbul’un küresel merkezler arasında yer aldığını, bu nedenle de İstanbul’un yarışacağı şehirlerin Dubai, Londra, Milano ve Frankfurt olduğunu vurguladı.

UNİTED NATİONS OF AĞAOĞLU

Ağaoğlu projelerinde 81 farklı ülkeden dünya vatandaşının yaşadığını tespit edilmesi sonrasında 2015 yılında United Nations of Ağaoğlu mottosunu oluşturduklarını paylaşan Halisdemir, “Dünya vatandaşları için en önemli sorun uyum sorunu. Hem bu sorunun çözümü hem de site içerisindeki yaşam kalitesinin daha da arttırılması için projelerimize yerleştirdiğimiz gizli sosyologlarla yaptığımız tespitler site içi yaşam kalitesini her geçen gün arttırıyoruz” dedi. ■ odatv, (27.1.2016)

ME, MECLİS: MİLLETVEKİLLERİNİN MAAŞ PROMOSYONU YATTI

Milletvekilleri yeni yılın ilk ayında “maaş promosyonu” müjdesiyle karşılaştı. TBMM personeli haricinde sadece 550 milletvekiline ödenen 8 bin ile 9 bin 800 TL arasındaki maaş promosyonu, yaklaşık 4,5 milyon TL (eski parayla 4,5 trilyon) olarak hesaplandı.

TBMM yönetimi, milletvekillerinin maaşlarının yatırıldığı Halkbank ile iki yıllık anlaşmasını geçen yıl yenilemişti. 1 Kasım seçiminden önce yenilenen protokol yeni seçilen milletvekillerine de yaradı. Ocak ayında sadece üç aylık maaşlarını alacaklarını sanan milletvekilleri hesaplarında fazladan promosyon ödemesi gördüler. Halkbank, 550 milletvekiline, maaşlarına göre değişen miktarlarda 8 bin ila 10 bin lira arasında promosyon yatırdı.

MAAŞIN YÜZDE 53’Ü

Meclis yönetiminin promosyon anlaşmasını “Maaşlarının yüzde 53’ü oranında” yaptığı öğrenildi. Emeklilik hakkını elde etmemiş milletvekillerinin Ocak 2016 maaşları 15 bin 500 lira. Emekli hakkı bulunmayan milletvekilleri 8 bin lira dolayında promosyon aldı. Emeklilik hakkını kazanmış milletvekilleri ise ayrıca 9 bin 800 lira emeklilik aylığı alıyor. Emeklilik hakkını kazanan milletvekillerine ödenen promosyon da 10 bin lira civarında oldu.

PERSONELE AYNI ORAN

Anlaşma çalışanları da kapsadığından TBMM personeline de maaşlarının yüzde 53’ü oranında promosyon ödemesi yapıldı. TBMM üyelerine ilişkin özlük düzenlemesine göre milletvekilleri maaşlarını üç ayda bir toplu olarak alıyorlar. Milletvekillerine bu ay yapılan ödenek-yolluk ödemesi Ocak-Şubat-Mart dönemini kapsıyor. ■ Hürriyet, (27.1.2016)

YOLSUZLUK: ULUSLARARASI ŞEFFAFLIK ÖRGÜTÜ: TÜRKİYE YOLSUZLUKTA DİBE VURDU

Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün sıralamasına göre, 2015'te yolsuzluğun arttığı ülkelerden biri de Türkiye. Türkiye, 168 ülkenin değerlendirmeye alındığı "yolsuzluk algı endeksi" 2015 yılı değerlendirmesinde, üç puanlık gerileme ile iki basamak birden düştü.

Washington merkezli sivil toplum kuruluşu Freedom House ise (Özgürlük Evi), senelik Dünya Özgürlük Raporu’nu yayınladı. Raporda Türkiye kısmen özgür olarak nitelendirildi.

Yolsuzlukla mücadelede dünyanın önde gelen sivil toplum kuruluşlarından Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International), 1995’ten bu yana her yıl yayınladığı Yolsuzluk Algı Endeksi’nin 2015 sonuçlarını kamuoyuna açıkladı.

Türkiye merkezli Uluslararası Şeffaflık Derneği'nin açıkladığı verilere göre, Türkiye’nin Yolsuzluk Algı Endeksi’ndeki notu, 2015 yılında 3 puan birden düşerek 45 puandan 42’ye geriledi. Yolsuzluk Algı Endeksi’nin başlatıldığı 1995 yılında Türkiye’nin notu 41 düzeyindeydi.

Türkiye, 2014 yılında yaşadığı dramatik düşüşle son 6 yıldaki ilerlemesini sıfırlamasının ardından, bu yeni düşüşle de olumsuz konumunu sürdürmüş oldu. Puanı yanında ülke sıralamasında da 2 sıra daha düşüş yaşayan Türkiye, 2014 yılı Endeks’inde 64. sıradan 66. sıraya düştü. Açıklamaya göre, Yolsuzluk Algı Endeksi sıralamasındaki bu düşüş, son yıllarda ilerleme olarak belirtilen tüm reformlarda bunların tersine ve olumsuz olarak değerlendirilen bir gerilemeye işaret ediyor.

“VERİLER, TÜRKİYE’NİN GİTTİKÇE AVRUPA’DAN UZAKLAŞTIĞINI GÖSTERİYOR”

Yolsuzluk Algı Endeksi verileri, Türkiye, bu yılki puan ve sıralamaya göre tüm Avrupa Birliği ülkelerinin gerisinde kalarak gittikçe Avrupa’dan uzaklaştığını gösteriyor. Toplam 19 Doğu Avrupa & Orta Asya ülkesi arasında geçtiğimiz yıl tapeli skandallarla sarsılan Makedonya ile birlikte 3. sırada yer alan Türkiye, G20 ülkeleri arasında ise 10. sıradan 12. sıraya geriledi. Ayrıca Türkiye’nin ismi Endeks’te, Libya ya da skandallarla sarsılan Brezilya gibi geçtiğimiz dört yıl içinde dünya üzerinde en kötü performansı gösteren ülkelerin bulunduğu liste içinde de geçiyor.

Endeks verilerine göre, 2015 Yolsuzluk Algı Endeksi′nde küresel ölçekte ülkelerin yüzde 68’i 50 puanın altında kalıyor. Yolsuzluk algısının en az görüldüğü ülke olarak Danimarka 91 puan ile en üst sırada yer alırken, Finlandiya 90 puan ve İsveç 89 puan ile onu izliyor. Kuzey Kore ve Somali ise 8 puanla yolsuzluk algısının en yüksek olduğu ülkeler olarak belirlendi.

Açıklamada, "Bu sonuçlar, dünya genelinde kamu kuruluşlarının ve yetkililerin daha şeffaf, dürüst ve hesap verebilir politikalar geliştirmeleri gerektiğini açıkça gösteriyor" denildi.

FREEDOM HOUSE RAPORU

Washington merkezli sivil toplum kuruluşu Freedom House (Özgürlük Evi), senelik Dünya Özgürlük Raporu’nu yayınladı. 195 ülkenin değerlendirildiği raporda 86 ülke özgür, 59’u kısmen özgür, 50 ülke ise özgür değil kategorisinde yer aldı. Son 10 yılda 105 ülkede özgürlüklerin azaldığını gösteren raporda, Türkiye kısmen özgür olarak nitelendirildi.

Raporda, geçen yıla göre, sıralamada gerileyen Türkiye’de, muhalefetin, sert hukuk yöntemleriyle bastırıldığı ve acımasız hukuk uygulamalarının arttığı savunuldu.

Gerilemenin nedenleri arasında, Kürt militanlarla hükümet arasında çatışmaların yeniden başlaması; IŞİD’in terör saldırıları ve seçimler sonrası muhalefet üyeleri ve medyasının, hükümet ve destekçileri tarafından sürekli taciz edilmeleri sayıldı.

RAPORDA ERDOĞAN YER ALDI

Avrupa Birliği’nin 2015’e damgasını vuran mülteci krizi ile başa çıkamadığını da yazan Freedom House, kriz üzerinden Türkiye’yi eleştirmeyi sürdürdü. Raporda, mülteci akınını durdurması karşılığında üyeliği tekrar gündeme getirerek, AB’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "baskıcı" faaliyetlerine göz yumduğu belirtildi. Erdoğan’ın bu "baskıcı" faaliyetleri arasında, muhalif basına saldırı ve 1 Kasım seçimleri öncesi Güneydoğu kırsalına düzenlenen askeri operasyonlar gösterildi.

Rapora göre mülteci krizi ve terör olayları, Avrupa’nın temel ilkeleri olan özgürlük, dayanışma ve insan haklarına saygıyı da test etti ve 2015, büyük demokrasilerde yabancı düşmanlığının tetiklendiği bir yıl oldu.

Amerika'nın Sesi'ne göre, Freedom House, en özgür ülkeler arasında yer almasına rağmen Amerika’yı de eleştirdi. Raporda, Amerika'da, Avrupa'daki gibi bir terör ve mülteci krizi yaşanmamasına rağmen, ırksal ve etnik bölünmenin derinleştiğine, fiili olarak okul ve yerleşim alanlarının ayrışmış olduğuna ve İslamofobi ve polis şiddetinin arttığına dikkat çekildi.

Freedom House, küresel anlamda en çok gerilemenin, ifade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü alanlarında gerçekleştiğini açıkladı. ■ Yeniçağ, (27.1.2016)

28.1.2016
FED'DEN FAİZİ SABİT TUTMA KARARI


ABD Merkez Bankası Fed, piyasaların merakla beklediği faiz kararını açıkladı. Fed, faizleri sabit tutma kararı aldı.

İki gün süren faiz toplantısı sonrasında yapılan ilk açıklamalar faizlerin yavaş bir hızla artırılacağına işaret etti. Fed yetkilileri faizleri artırmama kararını ortak aldıklarını belirtti. Bu şekilde faiz oranları 0,25-0,50 bandında sabit bırakıldı.

ABD Merkez Bankası, Aralık ayındaki toplantıda yaklaşık on yılın ardından ilk kez faizleri artırma kararı alarak tarihi bir adım atmıştı.

Uzmanlar, Fed’in bu yıl dört kere faiz artırmasını bekliyor. Ancak özellikle Çin ekonomisine yönelik endişelerin Fed’in hızını keseceğine işaret ediliyor.

Çin, geçen yıl yüzde 6,9 büyümeyle son 25 yılın en kötü büyüme performansına imza atmış ve yatırımcıların Çin’deki büyümenin yavaşlamasının dünyanın en büyük ikinci ülkesinde işlerin kötüye gitmesinden endişe etmesine neden olmuştu.

FED'İN SİNYALLERİ KRİTİK

ABD Merkez Bankası'nın (Fed) Aralık'ta yaklaşık 10 yıl aradan sonra yaptığı ilk faiz artırımının ardından gelen bu kararlar özellikle gelişmekte olan piyasaların seyri için önemli olarak kabul ediliyor.

MART'TA FAİZ ARTIŞI BEKLENTİSİ AZALDI

Fed'in Mart ayında faizleri artıracağına dair beklentiler şimdiden azalmaya başlarken, Reuters anketine katılan ekonomistler daha önce 2016 yılı için dört faiz artışı beklerken, bu beklentiler şimdi üçe düştü. Fed yetkilileri, Mart ayında olası bir faiz artışı seçenek dışı bırakmadıklarını belirtti. ■ Cumhuriyet, (28.1.2016)

29.1.2016
DEİ: 2015'TE DIŞ AÇIK 63,3 MİLYAR DOLAR OLDU


Dış ticaret açığı 2015 yılında yüzde 25,2 düşüşle 63,3 milyar dolar oldu.

TÜİK verilerine göre, Türkiye'nin ihracatı, 2015'te bir önceki yıla göre yüzde 8,7 azalarak 143 milyar 935 milyon dolar, ithalatı yüzde 14,4 azalarak 207 milyar 203 milyon dolar oldu. Dış ticaret açığı, yüzde 25,2 azalarak 63 milyar 268 milyon dolara geriledi.

Dış ticaret açığı Aralık'ta 6,18 milyar dolar oldu

İhracat aralık ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 11,1 azalarak 11 milyar 802 milyon dolar, ithalatı yüzde 17,5 azalarak 17 milyar 984 milyon dolar olarak gerçekleşti. Dış ticaret açığı ise aynı dönemde yüzde 27,4 azalarak 6 milyar 183 milyon dolara düştü. ■ Akşam, (29.1.2016)

KRİZ: EKONOMİ SARSINTI GEÇİRİYOR

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu'ndan yapılan açıklamada sanayi sektörünün 2015 yılında istikrarı yakalayamadığına, bu nedenle toplam istihdamdaki payının azaldığına işaret edilerek, 2016 yılında bu eğilimi tersine çevirmek için kalıcı yapısal önlemler alınması gerektiği belirtildi

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) tarafından hazırlanan Ocak ayı Ekonomi Bülteni’nde sanayi sektörünün 2015 yılında gerek yurt dışındaki ekonomik değişimler, gerek yurt içindeki ekonomik ve politik gelişmeler nedeniyle istikrarı yakalayamadığının altı çizildi. 2016 yılında söz konusu eğilimi tersine çevirmek için kalıcı yapısal önlemler almak gerektiğine dikkat çekilen TİSK Ekonomi Bülteni’nde hükümet, sanayinin uluslararası rekabet gücünü artıracak düzenlemeleri acilen yürürlüğe koymaya davet edildi. Dış ticaret verilerindeki gerçekleşmelerin 2015 yılının Türkiye için kazançlı olmadığını gösterdiği belirtilen TİSK Ekonomi Bülteni’nde, özellikle ihracatta yapısal sorunların iyice belirginleştiğine dikkat çekildi. TİSK Ekonomi Bülteni’nde Revize Orta Vadeli Program (OVP) hedeflerinin; cari açık bakımından gerçekçi, büyüme ve enflasyon açılarından ise iyimser olduğu kaydedildi.

İç talep belirleyici olacak

Dünya ekonomisinin 2016 yılına gelişmekte olan ülke ekonomilerinden kaynaklanan risklerle girdiğine dikkat çekilen TİSK Bülteni’nde “IMF, 2016 için dünya büyüme oranı tahminini 0.2 puan aşağıya çekti. IMF’nin beklentilerine göre 2016 yılında dünya ekonomisi yüzde 3.4; gelişmiş ülkeler yüzde 2.1; gelişmekte olan ülkeler yüzde 4.3 büyüyecek” denildi. Kasım ayında sanayi üretimi bir ay önceye göre azalırken, bir önceki yılın aynı ayına göre arttı. Mevsim ve Takvim Etkisinden Arındırılmış Endeks'e göre sanayi üretimi Ekim ayına göre yüzde 0.9 oranında geriledi. Sanayinin alt sektörlerinden madencilikte yüzde 3.8; imalatta yüzde 0.7 ve enerjide yüzde 0.7 üretim kaybı gerçekleşti. Ekim döneminde işsizlik oranı artmaya devam etti. 2014 Ekim döneminde yüzde 10.4 olan işsizlik oranı yüzde 10.5 düzeyine çıktı. İşsiz sayısı 104 bin kişi artarak 3 milyon 147 bin kişiye ulaştı. Bu dönemde genç işsizliği oranı ise 0.4 puanlık azalışa rağmen yüzde 19.3 gibi yüksek bir düzeyde gerçekleşti. ■ Yeni Mesaj, (29.1.2016)

30.1.2016
‘DOLAR TÜRKİYE’DE 3.50 LİRA OLABİLİR’


Roubini Economics, Türk Lirası’nın dolar karşısında 2016 yılı sonunda 3.50 seviyesine değer kaybedebileceği tahmininde bulundu.

Ekonomist Maya Senussi, bilgilendirme notunda, Merkez Bankası’nın tüketici fiyatları endeksinin (TÜFE) 2018’de yüzde 5’te istikrar kazanacağı yolundaki görüşünün, 2016-17 enflasyon tahminlerini yukarı yönde revize etmesine karşın gerçekçi olmadığını kaydetti. Tek politika faizinin 2016 sonunda kademeli olarak yüzde 9’a yükseltilmesinin de beklendiği vurgulandı.

Çekirdek enflasyonun, Türk Lirası’nın değer kaybetmesi ve düşük petrol fiyatlarının ortadan kalkmasıyla yüksek kalmaya devam etmesini bekleyen Roubini Economics, “Merkez Bankası’nın mevcut ortalama fonlama maliyetinin çok daha üstünde sabit faiz belirlemesi güç olacak” dedi. ■ Birgün, (30.1.2016)

'ALTIN’IN GRAMI 120 LİRAYI GÖREBİLİR'

Altın ve Para Piyasaları Uzmanı Memiş, altının gram fiyatının düğün ve nişan aylarıyla birlikte 120 lirayı görebileceğini bildirdi.

Ocak ayında yatırımcısına yaklaşık yüzde 7 kazandıran altının gram fiyatının, yıl içinde tarihi zirvesini 120 liraya taşıması bekleniyor.

Altın ve Para Piyasaları Uzmanı İslam Memiş, geçen yıl 113 liranın üzerini test ederek tarihi zirvesine ulaşan altının gram fiyatının, 2016 yılı ortalarında 120 liraya kadar yükselebileceği öngörüsünde bulundu.

Altının gram fiyatında şu sıralar 102 liranın destek ve 110 lira seviyelerinin direnç olarak takip edileceğini aktaran Memiş, "Altının gramı kısa vadede düşüş trendine devam edecek ancak yıl ortasına doğru yükselecek. Bu aylar söz ve nişan dönemi. Yazın düğün yapacaklara altındaki bu düşüş trendini kaçırmamalarını tavsiye ediyorum" dedi.

Memiş, altının onsunun ise psikolojik destek seviyesi olan 1.100 doları kırarak 1.090-1.080 dolar bandına kadar gerileyeceği tahmininde bulunarak, "Piyasa oyuncuları altının hem onsunda hem de gramında alım-satım yaparak para kazandıkları için sert hareketler gördük. Dolayısıyla kar satışı gelmesi muhtemel olacaktır" diye konuştu.

'Yatırımcılar altından kazanç sağlayabilir'

Küresel piyasalarda altının onsunda bir zayıflama gerçekleşeceğini dile getiren Memiş, "Ancak iç piyasada özellikle döviz fiyatlarındaki düzeltme hareketleri, Japonya Merkez Bankasından (BoJ) gelen olumlu haberler ve piyasaları rahatlatan açıklamalar petrol fiyatlarında da yükselişleri beraberinde getirdi. Kısa vadede iyimser tabloyu fırsata çevirmek gerekiyor" yorumunu yaptı.

Altına küresel piyasalarda ciddi bir talep gelmesini beklediğini anlatan Memiş, "Hazirana kadar altının gramında 115 lira, devamında da 120 lira bandının test edilme olasılığını yüksek görüyorum. Dolar/TL kurunun iç piyasalarda 3,15-3,25 bandına yükselmesini bekliyorum" değerlendirmesini yaptı.

Memiş, yabancı yatırımcıların sürekli bir arayış içerisinde bulunduğuna dikkati çekerek, "Yabancı yatırımcı 'petrol mü, dolar mı, yoksa euro mu alalım?' arayışı içerisinde. euro düşüş eğiliminde. Dolar endeksi yükseliş eğiliminde ancak Fed faizleri yükseltemeyeceği için oradan kazanç sağlayamayacaklar. Petrol fiyatları ise sürekli düşüş eğiliminde bulunuyor. Yatırımcıların kazanç sağlayacağı tek enstrüman olarak altın kalıyor. Küresel piyasa oyuncuları orta vadede altına rağbet gösterecek. İç piyasalarda da yıl ortasına doğru düğün sezonu başlayacağı için altına yoğun talep görülecek" şeklinde konuştu. ■ Birgün, (30.1.2016)

31.1.2016
TARIM: ORGANİK GIDAYA TALEP ARTIYOR


Organik ürünlere ilgi ve talep tüm dünyada artıyor.

Türkiye’deki üretim miktarlarına baktığımızda organiğe geçiş süreci ürünleri dahil 2002’de 310 bin olan toplam üretim, 2014’te 1 milyon 642 bin tona çıktı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre 2002’de organik üretim yapan çiftçi sayısı 12 bin 428 iken bugün 70 bini aşmış durumda. 2014’te 79 milyon dolarlık organik ürün ihraç edildi. Ürün çeşitliliği de 2013 verilerine göre 213’e yükseldi. Organik ürünlere yönelik ilgi pazarlara da yansıyor. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından 2006 Haziran’ında İstanbul’da, Şişli Feriköy ile başlatılan Yüzde 100 Ekolojik Pazarlar projesi, megakentte Küçükçekmece, Bakırköy, Beylikdüzü, Zeytinburnu, Kartal; Kayseri’de Kocasinan ve Talas’ı kapsama alanına aldı. Dünyada ise 2014 yılında Almanya’da organik pazarı yüzde 4.8 oranında büyüdü. 2014 yılında ABD’deki organik pazar yüzde 11 artışla, 35.9 milyar dolar değerine ulaştı. Danimarka’da satın alınan her dördüncü havuç ve her dördüncü litre süt organik. 2014 yılında İsveç organik pazarı yüzde 5.6’lık bir pazar payına erişti. En fazla talep meyve ve sebze ürün grubunda oldu. ■ YALÇIN ERKOL, Yeni Mesaj, (31.1.2016)

Prof. Dr. Cihan DURA, 30 Temmuz 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Neler Oldu 19 Ağustos 2015-18 Şubat 2016 / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Ağu 20, 2016 13:16

Neler Oldu 1-6 Şubat 2016 (UÖŞ, yabancı sermaye, RTE, bölücülük, tarım, anayasa, ABD, BOP, enflasyon, altın, gelir dağılımı)

1.2.2016

-

2.2.2016
UÖŞ: 576 TÜRK ŞİRKETİ 1 ALPHABET ETMİYOR


Dünyanın en değerli şirketi 'Alphabet' oldu. Alphabet, piyasa değeri ile BİST'te işlem gören tüm şirketlerin toplam değerinin 3 katı!

Dünyanın en değerli şirketleri sıralamasında, Google'ı içinde barındıran çatı şirket Alphabet, birinciliği Apple'ın elinden aldı.

Alphabet'in hisseleri, son çeyrek kârının beklentilerin üzerinde olduğunu açıklamasının ardından, borsa kapanışından sonra yapılan işlemlerde yüzde 9 değer kazandı. Bugün borsaların açılmasıyla Alphabet'in piyasa değerinin 568 milyar dolara yükselmesi bekleniyor.

Apple'ın piyasa değeri ise 535 milyar dolar. Alphabet'in 2015'in son çeyreğindeki net geliri 4,9 milyar dolar (14,35 milyar TL) oldu.

TÜM BİST'TEN 3 KAT DAHA DEĞERLİ

Borsa İstanbul'da bugün itibariyle 576 şirket işlem görüyor. Dün kapanış itibariyle şirketlerin toplam piyasa değeri yaklaşık 561 milyar lira olarak hesaplandı.

Daha doğru bir karşılaştırma yapmak için bu şirketlerin değerini dolara çevirdiğimizde, BİST'teki 576 şirketin toplam değeri 190 milyar dolar (kur 2,95) oluyor.

Yani kabaca ifade edersek; bir Alphabet, Türkiye borsasında işlem gören tüm şirketlerden 3 kat daha değerli.

TÜRKİYE'NİN EN DEĞERLİSİ GARANTİ BANKASI

Dün akşam kapanış fiyatları itibariyle, Türkiye'nin en değerli şirketi 31 milyar 80 milyon lira ile Garanti Bankası olurken, bu şirketi 30 milyar 253 milyon 263 bin 140 lira ile Koç Holding, 28 milyar 760 milyon lira ile Akbank takip etti.

DÜNYANIN EN DEĞERLİ ŞİRKETİ NE İŞ YAPAR?

Geçen Ağustos'ta Google'ın yeniden yapılanması sürecinde oluşturulan Alphabet, Google arama motorundan video paylaşım sitesi YouTube'a ve Android iletişim sistemine kadar şirketin tüm birimlerini bünyesinde barındırıyor.

Google'ın daha deneysel projeleri arasında bulunan 'akıllı ev' ve insansız hava aracı kolları da yine Alphabet şemsiyesi altında. Google'ın kurucusu Larry Page, tüm operasyonların yönetimini basitleştirmek için bu yapılanmaya gittiklerini açıklamıştı.

YILLARDIR APPLE BİRİNCİYDİ

ABD'de en değerli şirket unvanı yıllardır teknoloji şirketleri arasında el değiştiriyor.

Apple, 2010 yılında Microsoft'u geçerek dünyanın en değerli şirketi olmuştu.

Microsoft ise bu unvanı IBM'den almıştı. ■ Dünya, (2.2.2016)

YABANCI SERMAYE: 15 MİLYAR DOLARLIK YABANCI SERMAYE GİRİŞİ BEKLİYORUZ

Ekonomi Bakanı Elitaş, 2016 yılı içerisinde, 15 milyar dolarlık bir yabancı sermaye girişi beklendiğini açıkladı.

Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş, "Türkiye 2002'den itibaren 165 milyar doların üzerinde yabancı sermayenin doğrudan yatırım yaptığı bir ülke haline geldi. 2016 yılında 15 milyar dolarlık bir yabancı sermaye girişi bekliyoruz" dedi.

Elitaş, Şili-Türkiye İş Forumu'nda yaptığı konuşmada, Şili Devlet Başkanı Michelle Bachelet ve Şili halkına gösterdikleri misafirperverlikten dolayı şükranlarını sunarak, iş forumunu düzenleyen SOFOFA ve DEİK yöneticilerine teşekkür etti.

Türkiye'nin 2000'li yıllardan itibaren içinde bulunduğu kabuğu yırtarak büyük bir ekonomik büyüme gösterdiğini anlatan Elitaş, "2014 yılı itibarıyla Türkiye'ye baktığımızda 800 milyar dolarlık gayrisafi yurt içi hasılasına (GSYİH) ulaşan, 158 milyar dolarlık ihracat ve 250 milyara dolara yakın ithalat ve 2014'de 400 milyar doların üzerine yaklaşmış bir dış ticaret hacmiyle, Türkiye dünyada önemli bir ekonomik aktör haline gelmiş ülke konumunda" diye konuştu.

'Türkiye, doğrudan yatırım yapılan ülke haline geldi'

Elitaş, iki ülke arasındaki arasındaki mesafenin teknolojinin gelişmesiyle zaman olarak kısaldığını vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Türkiye'nin en önemli özelliklerinden birisi, Ankara'yı ya da İstanbul'u merkez aldığınızda 4 saatlik uçuş mesafesi, o daire o çember içerisinde, 52 ülkeye ulaşmamız mümkün. Bu 52 ülke dünya gayrisafi milli hasılasının yüzde 60'ını oluşturun ülke. 1,6 milyar nüfusu bulunan bir ülke. İş adamları Türkiye'ye geldikleri zaman Türkiye'nin motivasyonu ile ve bu ülkelerle yaptığı ilişkiler çerçevesinde, buralara daha kolay ulaşma imkanına sahip olacaklar diye düşünüyorum."

'15 milyar dolarlık yabancı sermaye girişi bekliyoruz'

Türkiye yabancı sermayeyi özellikle 2002'den itibaren bünyesine hızla çeken bir ülke konumuna geldiğini ifade eden Elitaş, "Türkiye 2002'den itibaren 165 milyar doların üzerinde yabancı sermayenin doğrudan yatırım yaptığı bir ülke haline geldi. 2016 yılında 15 milyar dolarlık bir yabancı sermaye girişi bekliyoruz" değerlendirmesini yaptı. ■ Dünya, (2.2.2016)

AKP, RTE: ESKİ BAKAN SUAT KILIÇ'TAN BÜLENT ARINÇ'A DESTEK

Eski Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, AKP’lilerin tepkisini çeken açıklamalarda bulunan Bülent Arınç’a destek verdi.

Eski Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, AKP’lilerin tepkisini çeken açıklamalarda bulunan Bülent Arınç’a destek verdi.

CNN Türk'te katıldığı programda AKP'ye ağır eleştirilerde bulunan Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a eski Bakanlar Hüseyin Çelik ve Sadullah Ergin'in ardından bir destek de eski Bakan Suat Kılıç’tan geldi.

Suat Kılıç Twitter’da “Okumadan, anlamadan yargılamayalım. 22.Dönem TBMM Başkanı Sayın @bulent_arinc'ın sosyal medya hesabından yaptığı açıklamaya bir göz atalım”mesajını paylaştı.

HÜSEYİN ÇELİK VE SADULLAH ERGİN PAYLAŞTI

Arınç'ın Twitter hesabından yaptığı yazılı açıklamayı AKP'li eski bakanlar Hüseyin Çelik ve Sadullah Ergin de Twitter hesabından paylaşmıştı. ■ odatv, (2.2.2016)

3.2.2016
BÖLÜCÜLÜK: DİYARBAKIR’DA CADDELERE ERMENİ İSMİ


Büyükşehir Yasası’nın yanlış olduğunu söyleyen MHP Kayseri Milletvekili Halaçoğlu, “Diyarbakır’da Gülten Kışanak büyükşehir belediye başkanı olduktan sonra sokak ve caddelerin isimleri değişmeye başladı. Özellikle Kürtçe değil Ermenice isimler konuluyor. Büyükşehir Yasası, bütün şehirlerin idari yapısını, köylerini, özerk kişilikleri yok edecek ve sıkıntılar olacak’” dedi

MHP Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Büyükşehir Yasası’nın yanlış olduğunu söyledi, “Diyarbakır’da Gülten Kışanak başkan olduktan sonra sokak ve caddelerin isimleri değiştiriliyor. Kürtçe değil Ermenilerin ismi konuluyor” dedi. Halaçoğlu, Türk tipi başkanlık sisteminin iç yapısını bilmediğini, Büyükşehir Yasası’na karşı çıkmalarıyla ilgili söylemlerin bugün daha iyi anlaşıldığını dile getirdi. “İstenilen başkanlık sistemi saltanattan da beter ve parlamenter sistemi ortadan kaldıracak yapı ortaya koyuyor” diyen Halaçoğlu, şöyle konuştu: “Türkiye’de Türk tipi başkanlık sistemi olsa dahi ülkede federatif sisteme gitmek mecburiyeti vardır. Biz buna ’Federatif’diyoruz ya da ’Özerklik’diyoruz. Ama AKP tarafından söylenen mahalli yönetimlere daha ayrıcalıklı ve geniş yetkiler verilmesi olarak ifade ediliyor. Büyükşehir Yasası çıktığında itiraz ettik. ‘Yanlış yapılıyor’ dedik. ‘Bu bütün şehrin idare yapısını, köylerini, özerk kişilikleri yok edecek ve sıkıntılar olacak’ dedik. Diyarbakır’da olduğu gibi belediyeler gider ilçelere hendek kazar, kanalizasyon yapıyoruz diye tünel açar bombalar yerleştirir. Diyarbakır’da Gülten Kışanak başkan olduktan sonra sokak ve caddelerin isimleri değiştiriliyor. Kürtçe değil Ermenilerin ismi konuluyor. Her şey değişiyor. Yanlış olduğunu söyledik dinlemediler.” MHP’li Yusuf Halaçoğlu, Büyükşehir Yasası’ndan sonra başkanlık sistemiyle ortaya çıkacak yapının ülkeye büyük sıkıntılar oluşturacağına işaret etti. Halaçoğlu, şu tehlikelere dikkat çekti: “Kayseri’nin beldeleri ve köyleri ne halde bakın. Beldeler nereye gitti, ne oldu? Hepsi tek tek gitti ve bakımsız bölgeler oldular. Bunları düzeltmek kolay. Ama Büyükşehir Yasası ile verdiğiniz belli ölçüdeki özerkliğe siz mali özerkliği ve valinin yerel seçimlerle işbaşına gelmesini eklerseniz vay halimize. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu durum vahim ve Türkiye’ye büyük bir baskı var. Masaya oturması konusunda. Güvenlik güçlerimiz direniyor ve kabul etmiyor. Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Türkiye ne Suriye’ye ne Irak’a benzer. Orada kaç terörist var? 5 bin 10 bin var. Bunlar temizlenir.” ■ http://www.ikincibolge.net/, (3.2.2016)

TARIM: ‘İTHALATIN SERBEST BIRAKILMASI HAYVANCILIĞIN SONUNU GETİRİR’

Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel Başkanı İbrahim Yetkin, et fiyatlarını düşürmek için ithalata izin verilmesinin olumlu sonuç vermeyeceğini belirterek, “İthalatın serbest bırakılması hayvancılığımızın sonunu getirir” ifadesini kullandı.

Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel Başkanı İbrahim Yetkin, et fiyatlarını düşürmek için ithalata izin verilmesinin olumlu sonuç vermeyeceğini belirterek, “İthalatın serbest bırakılması hayvancılığımızın sonunu getirir” ifadesini kullandı.
Yetkin, yaptığı açıklamada, Türkiye’de gıda enflasyonunun yüksek olduğuna dikkati çekti. Et fiyatlarının yükselmesine yem fiyatı ve diğer girdi maliyetlerindeki artışın neden olduğunu belirten Yetkin, “Hayvancılığa verilen destek, maalesef dünya pazarlarına hakim olan ülkelerde verilen desteğin yanında çok düşük kalmaktadır. Yüksek maliyetle yapılan üretim fiyatları yukarı çekmekte, dış pazarlarda yüksek sübvansiyonlu et ve hayvan üreticileriyle rekabeti imkansız hale getirmektedir” değerlendirmesinde bulundu.
Yetkin, ithalata izin verilmesinin sektörü daha fazla sıkıntıya sokacağına ifade etti. Söz konusu fiyatları aşağıya çekmek için, hayvancılığa ayrılan desteğin artırması, yem fiyatların ise ucuzlatması gerektiğini vurgulayan Yetkin, şunları kaydetti:
“Yem fiyatlarının düşürülmesi için yemlik bitkilerin üretiminin artırılması ve gerekirse hayvan yemine sübvansiyon uygulanması gerekiyor. Et fiyatlarını artıran bir diğer etken de üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki uçurum ve spekülasyondur. Yapılması gereken yeniden kombinalar açarak görevini yapmaya çalışan Et ve Süt Kurumu’nun güçlendirilmesidir. İthalat kapılarını açmanın beklenen sonucu vermediği, aksine eldeki kaynakları da yok ederek ülkeyi sürekli et ithalatına mecbur bıraktığı kanıtlanmış bir gerçektir. İthalatın serbest bırakılması hayvancılığımızın sonunu getirir.” 31.1.2016 ■ Aydınlık, (3.2.2016)

4.2.2016
ANAYASA: ‘BÖLÜCÜ ANAYASA’ MASASI TOPLANIYOR


AKP, CHP, MHP ve HDP temsilcileri ‘Yeni anayasa’ için bugün ilk kez bir araya gelecek. Komisyona başkanlık eden Meclis Başkanı İsmail Kahraman ise Başbakan Davutoğlu yerine doğrudan Erdoğan’la temas halinde.

“Yeni anayasa” sürecinin ilk toplantısı bugün. TBMM Başkanı İsmail Kahraman başkanlığındaki toplantıda AKP, CHP, MHP ve HDP temsilcileri bir araya gelecek. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kampanyasına başladığı “yeni anayasa” için TBMM’de kurulan komisyon ilk toplantısını bugün saat 10.00’da gerçekleştirecek.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman başkanlığında yapılacak toplantıda komisyonun çalışma şekli, karar alma sürecinde izlenecek yol, kararların oy çokluğu ile mi yoksa oy birliği ile mi alınacağı tartışılacak.

İLK TARTIŞMA ÇALIŞMA TAKVİMİ

AKP, CHP, MHP ve HDP’nin üçer milletvekili ile temsil edileceği komisyon TBMM iç tüzüğüne göre oluşturulmuş bir koalisyon değil. Komisyonda karar alınması durumunda alınan kararlar Anayasa Komisyonu’na gidecek. Komisyonda ilk tartışmanın komisyonun çalışma takvimi ile ilgili çıkması bekleniyor.
Muhalefet partileri komisyona zaman sınırlaması getirilmesine karşı çıkarken AKP ve TBMM Başkanı komisyonun çalışma süresini 6 ayla sınırlı tutmak istiyor.

MECLİS BAŞKANI ERDOĞAN’LA ÇALIŞIYOR

Bu arada komisyonun AKP’li üyelerinden birinin “Cumhurbaşkanı Erdoğan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmasına asla müsaade etmez. Bu komisyondan da bundan sonra hiçbir şey çıkmaz. Bu işi Erdoğan kendi çözecek” dediği öğrenildi.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Komisyonun çalışmaları konusunda AKP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile değil doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’la çalışıyor. İzlenecek yol konusunda sık sık Erdoğan’la görüştüğü ifade edilen Kahraman’ın Erdoğan’ın uygun gördüğü anda çalışmaları sonlandırıp “Yeni Anayasa”yı TBMM gündemine getireceği ve 330 oyun sağlanması halinde referandum yolunu açacağı bildiriliyor.

İŞTE KOMİSYONDA YER ALAN ÜYELER

Yeni Anayasa Komisyonu’nun üyeleri şu isimlerden oluşuyor:
AKP: Ankara Milletvekili Cemil Çiçek, Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül.
CHP: Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça.
HDP: İstanbul Milletvekili Garo Paylan, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, Mardin Milletvekili Mithat Sancar.
MHP: Mersin Milletvekili Oktay Öztürk, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak, Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir.

‘KOMİSYONUNUN ANAYASAL MEŞRUİYETİ YOK’

Eğitim-iş “Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi” tartışmaları devam ederken “Hükümetin Dış Politikası ve Yeni Anayasa tartışmaları” konulu bir panel düzenledi. Panele konuşmacı olarak Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ve eski CHP milletvekili ve E. Büyükelçi Onur Öymen katıldı.
Anayasanın her şeyden önce bir kurucu irade gerektirdiğini söyleyen Kanadoğlu, “Anayasa belirli şekilde 3 değişmez maddeyi eğer en önde ortaya koymuşsa bunun değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği de orda yazıyor ise ikincil iktidarla A’dan Z’ye yeni bir anayasa yapma olasılığı yoktur. 4 yıl için seçilmiş bir meclisin böyle bir anayasa yapma hakkı yoktur” dedi.
“Yeni Anayasa” için kurulacak bir komisyonun anayasal meşruiyeti olmadığını vurgulayan Kanadoğlu, “Darbe anayasasından kurtulmak” söyleminin de aldatmaca olduğunu savundu.

‘CUMHURİYETİN FABRİKA AYARLARINA GERİ DÖNÜLMELİ’

Yeni Anayasa yapılmasının ve Anayasa’dan Türk kelimesinin çıkartılmasının 2007 yılında ABD tarafından dayatıldığını söyleyen Onur Öymen de, Türk dış politikasının dış dayatmalarla yönlendirilir hale geldiğine dikkat çekti. Öymen şöyle konuştu: “Yeni bir Anayasa yapın diye yönlendirmede bulunmak ne demektir. Türkiye bunu derhal elinin tersiyle itmelidir. Türkiye Cumhuriyetle kendi kararlarını kendisi alan bir ülke haline getirilmişti. Buradan uzaklaştırılıyoruz. En vahim olay budur. Çare dış politikada Cumhuriyetin fabrika ayarlarına geri dönmektir.” ■ Aydınlık, (4.2.2016)

ABD CAN DÜŞMANI, BOP: ABD'DEN PYD'YE TEKNİK DESTEK

IŞİD’le mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’un Ayn El Arab’a (Kobani) sadece siyasi mesaj vermek için gitmediği, ABD’nin PYD’nin teknik kapasitesini kuvvetlendirmek için harekete geçtiği öğrenildi.

ABD Başkanı Barack Obama’nın IŞİD’le mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’un Ayn El Arab’a (Kobani) sadece siyasi mesaj vermek için gitmediği, ABD’nin PYD’nin teknik kapasitesini kuvvetlendirmek için harekete geçtiği öğrenildi. McGurk’un Ayn El Arab (Kobani) ziyaretinin ayrıntıları ortaya çıkmaya başladı. Aydınlık’a ulaşan bilgilere göre, PYD ile ABD arasındaki ilişki sadece Suriye’nin kuzeyinde IŞİD ile mücadele ile sınırlı kalmayacak. Washington yönetimi, PYD’ye bölgede açık ve net bir şekilde stratejik bir misyon yüklemek için harekete geçti.
Obama’nın IŞİD’le mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’un, Kobani’ye sessiz sedasız yaptığı ziyaret siyasi mesaj vermek ya da Cenevre toplantılarına katılmıyor olmasından dolayı PYD’nin gönlünü almak olarak değerlendirildi. Ancak, ziyaretin bu amaçlarla sınırlı kalmadığı, PYD’nin silah ve mühimmat konusunda desteklenmesinin ötesinde, elektronik ve teknik açıdan teçhizatlandırılması konusunda da mutabakata varıldığı öğrenildi.
McGurk’un, PYD’nin özellikle haberleşme, Navigasyon ve teknik açıdan daha iyi teçhizatlandırılması konusunda önemli taahhütlerde bulunduğu öğrenildi. Verilen taahhütler gerçekleşirse PYD, ABD’nin gerek İncirlik’teki gerekse Doğu Akdeniz’deki birimleri ile güçlü şekilde irtibat sağlayabilecek. Bu da, PYD’nin, bölgedeki etkinliğini artırması anlamına gelecek. Öte yandan PYD’nin de PKK gibi, Rusya’nın bölgede faaliyete geçirdiği haberleşme sisteminin alt yapısından yararlandığı biliniyor. Suriye’de kriz patlak vermeden önce, terör örgütü, Rusya’nın geliştirdiği dijital haritalama kapasitesiyle uyumlu haberleşme sistemi edinmişti. Bu bilgilerin Türk istihbaratının eline geçmesi üzerine de gerek TSK gerekse MİT gerekli teknolojik önlemleri almıştı. ■ Aydınlık, (4.2.2016)

UÖŞ: ÇİNLİ ŞİRKET İSVİÇRELİ TARIM DEVİNİ SATIN ALIYOR

İsviçre’nin tarım ve kimya alanlarında faaliyet gösteren Syngenta firmasının Çinli ChemChina tarafından 43 milyar dolara satın alındığı açıklandı.

Basel merkezli Syngenta tarafından yapılan açıklamada Çin firmasının hisse başına 480 İsviçre Frangı ödemeyi kabul ettiği belirtildi.

2000 yılında AstraZeneca ve Novartis firmalarının ziraat bölümlerinin birleşmesiyle oluşan Syngenta, günümüzde tarım araştırmaları ve tohum üretimi alanlarında dünyanın bir numaralı firması konumunda bulunuyor. 2012 yılında 14 milyar dolardan fazla ciro elde firmanın net karı 1,6 milyar dolar.

Syngenta Yönetim kurulu tarafından bugün yapılan açıklamada Çin merkezli kimya şirketi ChemChina’nın kendilerine yapılan teklifin kabul edildiğini açıkladı. Çinli firmanın hisse başına 465 Dolar yaptığı teklifi 480 Dolara çıkardığı ve toplam satın alma bedelinin 43 milyar dolara ulaştığı açıklandı.

İSVİÇRE SENDİKALARI ENDİŞELİ

Dünya genelinde 28 bin çalışanı olduğu açıklanan firmanın merkezinin bulunduğu İsviçre’de 3 bin 300 istihdam sağlıyor. Satın alma haberinin duyurulmasından sonra İsviçre iş sendikaları İsviçre’deki işçilerin geleceklerinden endişe ettiklerini açıkladılar. ChemChina’nın şirket hakkında alacağı stratejik kararlarda şeffaf olması istenirken firmanın İsviçre’deki üretim merkezlerinin geleceğinin de belirsiz olmaması gerektiği vurgulandı.

Syngenta merkezinden yapılan açıklamada ise şirket yönetim merkezinin İsviçre’de olmaya devam edeceği belirtildi. Öte yandan satın alma haberinin duyurulmasından hemen sonra Syngenta’nın İsviçre Borsası’ndaki hisse senetleri değer kazandı. ■ Sözcü, (4.2.2016)

ENFLASYON 20 AYIN ZİRVESİNDE

TÜİK verilerine göre enflasyon, Ocak ayında yıllık bazda yüzde 9.58 oldu

Ocak ayı enflasyon rakamları beklentilerin üzerinde açıklandı. TÜFE’de 2016 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre yüzde 1,82, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 1,82, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 9,58 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 7,87 artış gerçekleşti.

Beklenti, aylık enflasyonun yüzde 1,70, yılık enflasyonun yüzde 9,5 olması yönündeyken, yıllık enflasyon Mayıs 2014′ten bu yana en yüksek seviyede gerçekleşti.

Aylık en yüksek artış yüzde 9,60 ile alkollü içecekler ve tütün grubunda oldu.

Ana harcama grupları itibariyle 2016 yılı Ocak ayında endekste yer alan gruplardan gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 4,28, çeşitli mal ve hizmetlerde yüzde 2,71, sağlıkta yüzde 2,42 ve eğlence ve kültürde yüzde 2,09 artış gerçekleşti.

Aylık düşüş gösteren tek grup yüzde 6,71 ile giyim ve ayakkabı oldu.

Ana harcama grupları itibariyle 2016 yılı Ocak ayında endekste yer alan gruplardan sadece giyim ve ayakkabı grubunda yüzde 6,71 oranında düşüş gerçekleşti.

Yıllık en fazla artış yüzde 13,43 ile lokanta ve oteller grubunda gerçekleşti.

TÜFE’de, bir önceki yılın aynı ayına göre eğlence ve kültür (yüzde 12,05), gıda ve alkolsüz içecekler (yüzde 11,69), çeşitli mal ve hizmetler (yüzde 11,21), alkollü içecekler ve tütün (yüzde 11,17) artışın yüksek olduğu diğer ana harcama grupları oldu.

Ocak 2016’da endekste kapsanan 417 maddeden; 29 maddenin ortalama fiyatlarında değişim olmazken, 285 maddenin ortalama fiyatlarında artış, 103 maddenin ortalama fiyatlarında ise düşüş gerçekleşti. ■ Sözcü, (4.2.2016)

5.2.2016
(YABANCI SERMAYE


)Sanayinin kâr oranı yüksek dallarında yabancı sermayenin hakimiyeti giderek artıyor. En büyük 500 firmanın 126 yabancı sermayeli şirketinin satışları, brüt katma değerde, ihracatta payları yüzde 40’ları buluyor.

Fiyatların en hızlı arttığı gıda sanayinde yabancılar hızla hakimiyet kuruyor. Otomotiv, beyaz eşya, elektronik, kimya sektörlerinde de yabancı firma egemenliği artıyor.

YILLIK 37 MİLYAR DOLARLIK GİRİŞ

TMMOB Makina Mühendisleri Odası, her ay İktisatçı-Yazar Mustafa Sönmez’in katkısıyla hazırladığı sanayinin sorunları bülteninin on dördüncüsünü sanayide yabancı firma egemenliği konusuna ayırdı. Merkez Bankası, Hazine ve İSO verileri kullanılarak yapılan araştırmada yabancı sermaye dağılımı şöyle özetlendi:

* Türkiye ekonomisine, 2002 öncesi yılda 2.5 milyar dolar olarak hesaplanan kaynak girişi 2002–2015 döneminde yıllık 37 milyar doları buldu.

* Bu dönemdeki yabancı kaynak girişinin ancak dörtte biri doğrudan yabancı yatırım biçiminde, kalan dörtte üçü de borsaya yatırım ve kredi-mevduat biçimlerinde gerçekleşti.

* 2002–2015 döneminde gerçekleşen 130 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermaye girişinin imalat sanayi yüzde 23’ünü, madencilik ve enerji ise yüzde 13’ünü aldı. Böylece geniş anlamda sanayi, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yüzde 38’ini alırken kalan yüzde 62 hizmetler sektörüne yöneldi. (25 Ocak 2016) ■ Evrensel, (5.2.2016)

6.2.2016
ALTIN FİYATLARI ARTACAK


Kuyumcular, önümüzdeki günlerde altının fiyatının yükselmesini beklediklerini söyledi.

Bursa'da faaliyet gösteren Bayram Kuyumculuk Şirketi'nin sahibi Ahmet Bayram, "Altın ons fiyatı Cuma kapanışında 1.175 seviyelerinden kapanırken, dolar ise 2.900'lü seviyelerden kapandı. Buna göre piyasada işlem gören altın fiyatı 110 lira seviyelerinde olarak altın bu haftayı yükselişle kapattı" dedi.

Yatırımcılara seslenen Bayram, "Önümüzdeki günlerde dünyadaki gelişmelerden dolayı altın fiyatlarının yükselişe geçmesini bekliyoruz. Bunları dikkate alarak küçük yatırımcılarımıza çeyrek altın, yarım altın ve gram altın türlerinden almalarını tavsiye ediyoruz. Bu ürünlerde fazla işçilik olmadığı için bozdurduklarında ise zararları olmayacaktır. Daha büyük yatırımcılarımız ise Cumhuriyet altını ve 22 ayar bileziklere yönlendirmek istiyoruz. Altın her zaman yatırımcının yüzünü güldürmüştür. Bundan sonra da güldürmeye devam edecektir" diye konuştu. ■ Akşam, (6.2.2016)

GELİR DAĞILIMI: 1 YILDA 15.798 YENİ MİLYONERİMİZ OLDU!

Bankalardaki 1 milyon lira ve üzerinde mevduat bulundurulan hesap sayısı bir yılda 15 bin 798 artarak geçen yıl sonu itibarıyla 93 bini geçti

Bankalarda 1 milyon lira ve üzerinde mevduat bulundurulan hesap sayısı bir yılda 15 bin 798 artarak geçen yıl sonu itibarıyla 93 bin 8'e ulaştı.

AA muhabirinin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerinden derlediği bilgilere göre, 2014-2015 döneminde yurt içi yerleşiklerin bankalardaki toplam mevduatı yüzde 17,2 artarak 1 trilyon 161 milyar liraya yükseldi.

Söz konusu tutarın 42,2 milyar lirasını 10 bin liraya kadar olan, 112,8 milyar lirasını 10-50 bin lira, 222,5 milyar lirasını 50-250 bin lira, 188,8 milyar lirasını 250-1 milyon lira mevduatlar oluşturdu.

Geçen yıl sonu itibarıyla 1 milyon lira ve üzerinde para bulunan mevduat hesaplarındaki toplam birikim bir önceki yıla göre yüzde 20,2 artarak 594,7 milyar liraya ulaştı. Milyoner hesaplarındaki mevduatın toplam mevduat içindeki payı yüzde 51,2 olarak hesaplandı.

Bu dönemde 1 milyon lira ve üzerinde para tutulan banka hesabı sayısı da önemli oranda artış gösterdi. Söz konusu banka hesabı sayısı bir yılda 15 bin 798 artarak 93 bin 8'e çıktı. ■ Akşam, (6.2.2016)

Prof. Dr. Cihan DURA, 14 Ağustos 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Neler Oldu 19 Ağustos 2015-18 Şubat 2016 / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Ağu 20, 2016 13:26

Neler Oldu 7-12 Şubat 2016 (Yabancıya toprak, bölücülük, altın, AKP, ABD, enerji, FED)

7.2.2016
YABANCIYA TOPRAK: AZERİLER GÖKTÜRK'TEN ARSA TOPLUYOR


Mütekabiliyet yasası ile artan yabancı yatırımcılar 2B arazileriyle ilgileniyor.

Özellikle Azeri yatırımcıların son 5 yıldır Göktürk ve Kemerburgaz çevresiyle ilgilendiğine dikkat çeken Keller Williams Platin Danışmanı Ceylan Aksu, “2B arazilerine tapu verilmesi süreciyle birlikte bölge yabancı yatırımcıların gözbebeği konumuna geldi. Kemerburgaz ve Göktürk Arsa açısından hâlâ zengin ve Azeri yatırımcılar bu bölgede yoğun şekilde arsa satın almaya devam ediyor.” bilgisini verdi. ■ Zaman, (7.2.2016)

YABANCIYA TOPRAK: YABANCILAR İÇİN EV ALMAK FABRİKA KURMAKTAN CAZİP

2015'in Ocak-Kasım döneminde Türkiye'de doğrudan yabancı yatırımların yüzde 26'sı gayrimenkul sektörüne yapıldı. 2003 ile 2015 arasındaki dönemde ise bu oran yüzde 20 idi. Bu durum, başta Araplar olmak üzere yabancıların yatırımlarını sanayiden gayrimenkule kaydırdığını gösteriyor.

Türkiye'de ev sahibi olmak isteyen Yabancılar alımlarını 2014'e göre yüzde 20'den fazla artırarak, geçen sene ülkemizden 22 bin 830 konut satın aldı. Bu konutların yarısı Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt, Rusya ve İngiltere vatandaşlarına satıldı. Artan talebin etkisiyle 2015'teki gayrimenkul alımlarının, doğrudan yabancı yatırımlar içindeki payı ise yüzde 26'ya ulaştı. Özellikle markalı konutlara yönelen ilgi gayrimenkul üreticilerini sevindirirken, yabancılar için Türkiye'den ev almanın fabrika ya da iş kurmaktan daha cazip hale gelmekte olduğunu gösterdi.
İş Bankası uzmanlarından Aslı Göksun Şat Sezgin'in hazırladığı ve önceki hafta açıklanan inşaat sektörü raporuna göre yabancının Türkiye'den konut talebi 2009'dan beri artışta. 2015'in ilk 11 ayında yurtiçindeki doğrudan yabancı yatırımların toplamı 14 milyar dolar oldu. Bunun 3,7 milyar dolarını gayrimenkul alımları oluştururken, bu dönemde gayrimenkul alımlarının toplam içindeki payı yüzde 26 oldu. 2003 ile 2015 arasında ise Türkiye'ye doğrudan yabancı yatırım olarak giren toplam 163,1 milyar doların içinde ise bu oran 33 milyar dolar ile yüzde 20 idi.

SATIŞLARIN YARISI ARAPLARA

Öte yandan geçen sene yabancılara satılan konutların 10.863'ünü Arap ülkelerinin vatandaşları aldı. Bu ülkelerin başında ise 4 bin 228 konutla Irak, 2 bin 704 konutla Suudi Arabistan, 2 bin 130 konutla Kuveyt geldi. Yabancılara satılan konutların yarısının Araplar tarafından alınması, Arapların Türkiye'yi iş kurmak ve üretim yapmaktan daha çok gayrimenkul sahibi olmak için tercih ettiklerine işaret etti. Nitekim Suudi Arabistan'ın büyük holdinglerinden Al-Kifah Holding Yönetim Kurulu Başkanı Waleed Al Afaleq aralık ayında İstanbul'daki bir organizasyonda ‘Türkiye'ye yatırım yapacak mısınız?' sorusunu, ‘Evet, bir yazlık ev alma fikrim var.' diye cevaplayarak Arapların yatırım tarzı hakkında ipucu vermişti.

Terör olayları yabancıya satışı yavaşlattı

Güneydoğu'daki terör olayları bölgedeki ticareti durma noktasına getirirken, Türkiye'ye gelen yabancı yatırımcıyı da ürküttü. Gayrimenkuldeki yabancı alımlarını değerlendiren TURYAP Genel Müdür Yardımcısı İsmail Özcan, yabancıya satışlarda reel bir yavaşlama olduğuna dikkat çekti. 2015'te yabancılara satışta bir önceki yıla göre yüzde 20,4'lük artış yaşansa da 2013'ten 2014'e artışın yüzde 55,6 olduğunun altını çizen Özcan, “Siyasi belirsizlik ve terör olaylarının esas etkisinin yabancıya satışta görüldüğü çok açık. Terör olayları da önlendiği takdirde, yabancıya satış tekrar yüzde 50'lere çıkar.” dedi. ■ ALİ DEMİRHİSAR, Zaman, (7.2.2016)

BÖLÜCÜLÜK: PONTUS AÇILIMI NE ZAMAN?

Karadeniz bölgesinde içten içe devam eden Pontus faaliyetlerine en çok değinen gazetecilerden biriyim. Yıllardan beri Yunanistan-Trabzon hattındaki anlamlı ziyaretlerin perde arkasını gündeme getirdik, yeri geldi Yorgo Andreadis’in bitmek tükenmek bilmeyen Trabzon gezilerini yazdık.

Karadeniz bölgesinde Pontus ruhu taşıyan ve kendilerini gizleyen pek çok kişinin özellikle başkanlık sisteminin gelmesinden sonra “bize de hakkımızı verin” diye yüksek sesle konuşmaya başlayacakları hiç de gizli saklı bir konu değil. Karadeniz’in gizli Pontusluları ‘Pontus açılımı’ için gün sayıyorlar. Hatta bizim gibi yazarlara mesajlar gönderiyorlar.

İşte kendisini Pontuslu Zeki olarak tanıtan bir kişinin gönderdiği mesaj. Okuyun ve ‘içindeki derin özlemi’ gerçekleştirmek için neler yapacaklarını anlayın:

“Merhaba, eski bir Osmanlı sancağı olan Trabzon’da yaşayan bir Rum vatandaşıyım ama Rumca konuşamadığım gibi adım bile siz Türklerinki gibi. Şimdi bu haksızlıklara dur demenin zamanı geldi. Türkiye, yeniden Osmanlı olma yoluna girdi. Artık cihan devleti olan ülkemizde Pontusluların da tarihten kalan hakları var. Bu sorun sadece Sümela’yı ibadete açmakla, bölgede ikamet edilen alanlara eski isimlerinin iade edilmesi ile çözülemez. Her şeyden önce Trabzon’u Lazların ve Hıristiyan Gürcülerin kurduğu, Türklerin ise buraya el koyduğu unutulmamalıdır. Bölgedeki Pontus varlığına yapılanlardan dolayı özür dilenmelidir.

Yeni anayasada Pontus Rum’unun varlığının kabul edileceğine inanıyorum. Pontus özerk bölgesinde anadilimiz Pontusça olmalıdır. Çok dinli, çok dilli çok etnik yapılı bir cihan devleti olmanın zamanı geldi. Farklılıkla zenginliğimizdir. Türkiye’de çok güzel şeyler oluyor. Pontuslu Zeki Y.”

Türkiye, Sur’da tuzağa düşmüşken, Halep’ten, Başika’dan sürgün edilirken uğradığı bütün badirelerin sorumluluğunu ortaya koyulan dış politika rezaletinde aramak yerine ‘başkanlık gelince her şey düzelecek’ masalını halkın önüne sürünce Pontus hayali kuranlar da gizlendikleri yerlerden işte böyle çıkıyorlar.

Memlekette özgürlük çok!

Yeter ki bölünme isteyin! ■ Muharrem Bayraktar, Yeni Mesaj, (7.2.2016)

8.2.2016

--

9.2.2016
ALTIN’IN ONSU 7,5 AYIN ZİRVESİNİ GÖRDÜ


Altının ons fiyatı 1.190 dolar, gram fiyatı ise 113,45 lira seviyelerinden alıcı buluyor

Altının ons fiyatı 1.200 doları aşarak yedi buçuk ayın zirvesini gördü.

Altının ons fiyatındaki yükselişin yanı sıra dolar/TL'deki değer kazancının etkisiyle yurt içinde güne artışla başlayan altının gram fiyatı 113,58 liraya kadar çıktıktan sonra şu dakikalarda 112,66 lira seviyelerinden alıcı buluyor.

Altının ons fiyatı, dün küresel ekonominin durumuna ilişkin endişelerin güvenli liman talebini artırmasıyla 1.200,99 dolar ile 22 Haziran 2015'ten bu yana en yüksek seviyesini gördü. 1.200 doların üzerinden gelen kar satışları ile 1.185,90'a kadar gerileyen altının ons fiyatı, şu dakikalarda 1.190 dolar seviyelerinden dengelendi.

Analistler, yeni yıla hızlı giriş yapan altına talebin artarak devam ettiğini belirterek merkez bankalarının genişlemeci tutumunun ardından global risklerin artmasının altının yükselişini tetikleyen nedenler arasında bulunduğunu ifade ediyor.

Yurt içinde dolar kurundaki seyrin altın fiyatı üzerinde ana belirleyici olmaya devam ettiğini dile getiren analistler, teknik açıdan altının gram fiyatında 110 ve 108,5 lira seviyelerinin destek, 114 liranın ise direnç olarak öne çıktığını vurguluyor.

Kapalıçarşı'da şu dakikalarda çeyrek altın 186 liradan, Cumhuriyet altını ise 757 liradan satılıyor ■ Akşam, (9.2.2016)

AKP İÇİNDE F TİPİ SESLER YÜKSELİYOR

AKP’deki iç kavga giderek büyüyor. Eski AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik, tuvaletlerin kapısının arkasına bile yazılamayacak ifadelerle kendilerine saldırıldığını söyledi.

Hüseyin Çelik, “İstişare, eleştiri ve linç” başlıklı bir yazı kaleme alarak, AKP yönetimini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef aldı. Yazısında, “Bir yerde eleştiri ve tartışma varsa orada gelişme vardır, ortak akıl vardır, hayır ve bereket vardır” ifadelerini kullanan Çelik, “Eğer eleştiri ve tartışma yerini kayıtsız şartsız tasdik etmeye, ululamaya, şak şaka, külah kapmak için tabasbus ve yalakalığa bırakmışsa orada ortak akıl kaybolmuştur, hayır ve bereket yok olmuş demektir. Eleştiri ve tartışmanın olmadığı yerde önce durağanlık, sonra çürüme başlar. Yanlış anlaşılmasın istişare, önceden biri veya birileri tarafından kararlaştırılan konuların bir heyete tasdik ettirilmesi değildir. İstişare, her türlü peşin kabulden arınmış bir tartışmayı ve fikir alışverişini gerektirir. Yani miş gibi yapmak istişare olmaz” dedi.

GÜÇ ZEHİRLENMESİ

Çelik yazısında şu ifadeleri kullandı: Genç kardeşlerimize hatırlatmakta belki fayda vardır. Biz Ak Parti’nin yanaşmaları değil aslî unsurlarıyız: Ben, DYP’den ayrılıp Ak Parti’nin kurucuları arasında yer alırken, bugün büyüklerimizin iltifatlarına mazhar olan, uçaklarından ve heyetlerinden hiç eksik olmayan, kapılarını bolca aşındıran birçok kimse, Milli Görüşçü damgası yiyip, 28 Şubatçıların hışmına uğramamak için selamlarını bile esirgiyorlardı...
Sayın Arınç’ın, benim veya başka bir arkadaşımızın söyledikleri, yazdıkları bazı Ak Partili arkadaşların, bazı kapıkulu gazetecilerinin veya sosyal medya kullanıcısı sözümona troll ve troliçelerin hoşuna gitmeyebilir. Bizi bundan dolayı eleştirmek de en tabii haklarıdır. Ancak tuvaletlerin kapısının arkasına bile yazılamayacak ifadelerle bize saldırılmasının akıl tutulmasından başka izahı yoktur...
Ben Ak Partilileri ve Ak Parti gençliğini bundan tenzih ederim. Çünkü Ak Parti gençliğinin böyle bir seviyesizliğe alet olmayacağına inanıyorum. Eleştirmekle hakaret etmek, haysiyet cellatlığı yapmak, işi şahsiyata dökmek, insanların aile fertlerine saldırmak, onları paralelci ilan etmek ve nihayet bütün bunları fikrini söyleyen, itirazını medeni bir şekilde dillendiren kişiye karşı bir linç kampanyasına dönüştürmek demokrasiyle de insanlıkla da, islamlıkla da bağdaşmaz...
Hele ki bu kimseler, yıllarca bu Parti’nin taşıyıcı kolonları olarak vazife almışlarsa... Hele ki bu insanlar, çileli günlerin baş eğmeyen neferleri İse...Hele ki bunlar, en zor gün ve anlarda sizinle beraber hak, hukuk ve demokrasi mücadelesi veren gazetecilerse...Yazısında “Özgüven patlaması ve güç zehirlenmesi” vurgusu da yapan Çelik, “Sitem eden, kırgın olan veya zarar vermemek adına kenarda duran herkese ‘sanki kunduramdan bir çivi düşmüş’ muamelesi yaparsa gün gelir yalın ayak kalmak mukadder olur. Bizden söylemesi” ifadelerini kullandı. Çelik’in bu sözlerle Erdoğan’ı hedef aldığı bildirildi.

OYLAMA ETKİLENEBİLİR

Daha önce AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana TBMM Başkanlığı ve Başbakan Yardımcılığı gibi en üst düzey görevlerde bulunan Bülent Arınç da bir çıkış yaparak tepkilerini dile getirmişti. AKP içinde görüş ayrılıkları giderek artarken bu durumun TBMM’deki anayasa oylamalarında da etkili olabileceği, AKP’nin 316 vekilinin tamamının Erdoğan’ın isteği doğrultusunda oy kullanmayabileceği, ciddi bir fire yaşanabileceği kaydedildi. ■ Aydınlık, (9.2.2016)

ABD, CAN DÜŞMANI: "KIRILMA VAR... TÜRKİYE'NİN BAŞINI AĞRITACAK"

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Türkiye'nin YPG'yi terörist olarak gördüğünü bildiklerini, ancak ABD'nin YPG'yi terörist olarak görmediğini söyledi. Bu haber sonrasında Amerika'nın Sesi, daha önce Amerika Dışişleri Bakanlığı’nda kıdemli danışman olarak görev yapan David Phillips'in Türkiye ile ilgili çok önemli açıklamalarına yer verdi.

David Phillips'in açıklamalarında ABD'nin Türkiye hakkında ne düşündüğünün ipuçları yatıyor. Ayrıca Amerika'nın Sesi'nin ABD Dışişleri'nden yapılan açıklama sonrasında böyle bir görüşe yer vermesi dikkat çekti.

Eski başkanlardan Bill Clinton, George W. Bush ve Başkan Barack Obama döneminde de bir süre öncesine kadar, Amerika Dışişleri Bakanlığı’nda kıdemli danışman olarak görev yapan Columbia Üniversitesi Barış ve İnsan Hakları Bölüm Başkanı Profesör David Phillips, ABD ile Türkiye arasında son dönemde yaşanan fikir ayrılıklarıyla ilgili görüşlerini Amerika’nın Sesi'ne açıkladı. Ankara ile Washington arasında yaşanan sorunların giderek derinleşip büyüdüğünü belirten Phillips, iki ülke arasında diyaloğun kırılma noktasına geldiğini söyledi.

Üç ayrı başkan döneminde Amerika Dışişleri Bakanlığı’na üst düzey danışmanlık yapan Phillips, ABD’nin bir tercih yapmak zorunda kalabileceğine işaret ediyor. Uzman, Türkiye ile ABD arasında ilişkilerin giderek tuhaflaştığını, buna karşılık ABD’nin YPG ve PYD ile ilişkilerinin güçlendiğini vurguluyor.

‘YPG’ ye ABD desteği sürecek’

Philips’e göre en büyük sıkıntı YPG ve PYD konusundaki görüş ayrılıkları. “ ABD, IŞİD ile mücadele konusunda atacağı adımlar için Türkiye’den izin almak zorunda değil. Suriye’deki YPG güçleri, IŞİD’ karşı mücadele eden çok uluslu koalisyona karşı güven sağlamış, IŞİD’ e karşı verdiği mücadele ve terörizme karşı en iyi müttefiki olduğunu ispatlamıştır. ABD, YPG’ ye silah ve yakın hava desteği veriyor. YPG, IŞİD’ e karşı mücadele etmeyi sürdürdükçe Amerika da YPG’ye silah ve hava desteği vermeyi sürdürecek.“

‘YPG askeri PYD siyasi ortak’

Phillips, Türkiye’nin bir gün İncirlik’i kullandırmama riskine karşı YPG’ nin kontrolunda olan bölgede askeri bir tesis kurulduğuna da dikkat çekti. Phillips, şunları söyledi:

“YPG’ nin kontrol ettiği bölgede ABD tarafından kurulan askeri üs IŞİD’ e karşı verilen mücadelede yapılacak saldırılarda kritik önem taşıyan bir yerde. Burada üs kurma fikrinin Türkiye’nin müttefikliğiyle ilgili belirsizlikten ve ABD’nin savaş planları dahilinde İncirlik'in bir süre sonra devrede olmayacağı endişesinden yola çıkarak alınmış bir karar olduğunu düşünüyorum. PYD’ de çok uluslu koalisyon içerisinde ABD’nin yakın bir siyasi ortağı. PYD’ nin Cenevre’de yapılan Suriye barış görüşmelerine davet edilmemesine rağmen, ABD Başkanı özel temsilcisini PYD’ li yetkililerle görüşmesi için gönderdi. PYD ile savaş alanında taktiksel koordinasyonlar da devam ediyor. Suriye’de Esad sonrasında yapılacak anayasa için siyasi koordinasyonlar da sürüyor. PYD muhatap alınmadığı sürece Suriye’de barış olmaz. ABD bunu anlıyor.”

‘ABD tercih yapmak zorunda kalacak’

İki ülke arasında yaşanan ciddi görüş ayrılıkları yüzünden ABD’nin bir tercih yapmak zorunda kalacağını belirten Phillips’e göre, ABD çok eski bir müttefik ve NATO üyesi Türkiye ile YPG arasında tercih yapmak zorunda kalacak. Phillips, bu konuda şöyle konuştu:

"YPG, IŞİD ile Fırat nehrinin batısından Cerablus’a kadar olan kısmı IŞİD’ den geri almak ve bu bölgede savaşmak için hazırlandı. Erdoğan bunun kırmızı çizgi olduğunu söyledi. Eğer Türkiye, Suriye’deki müttefikinize saldırırsa ABD nasıl bir reaksiyon verecek? ABD, bir tercih yapmak zorunda kalacak. ABD çıkarlarına karşı düşmanca bir tutum içine giren onlarca yıldır dostluğunu ve işbirliğini sürdürdüğü NATO üyesi ve müttefik bir ülke mi? Yoksa bazı batılı değerleri paylaşan ABD ile aynı açıdan bakan Suriye Kürtleri mi ? Görünen o ki Kürtlerle ilişkiler gelişiyor ve yakınlaştıkça yakınlaşıyor ancak Amerika ile Türkiye arasındaki ilişkiler de gittikçe tuhaflaşıyor."

Phillips iki ülke arasında yaşanan görüş ayrılıklarının büyük bir uçurum yarattığını vurguluyor ve şunları söylüyor: ‘Durum gittikçe kötüleşiyor. Türkiye ABD’ nin yaklaşımlarına karşı farklı bir tutum sergileyerek inatlaşıyor. Başkan Yardımcısı Joe Biden Türkiye ziyaretinde Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu ile görüşüp ABD’nin konuyla ilgili endişelerini açık açık söyledi. Toplantıdan sonra ortak bir basın toplantısı düzenlenmedi çünkü iki taraf da anlaşmazlıklarının dışarıya yansımasını istemediler çünkü Amerika ile Türkiye arasındaki sorunlar giderek derinleşip büyüyor. Türkiye, 2012 yılından günümüze kadar IŞİD’ e karşı mücadele etmeyi reddetti. Kaçakçılar, hala IŞİD petrolü taşıyor. Bir NATO ülkesi olarak ve koalisyon üyesi Türkiye IŞİD’ e karşı başlatılan mücadelede ABD’nin beklentilerini karşılayamadı.”

‘ABD sürekli Türkiye’nin açıklarını kapatıyor’

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ ın Türkiye gezisinin ardından başkent Washington’da hükümet yetkilileriyle Türkiye’nin konuşulduğu önemli bir toplantıya katıldığını belirten Phillips, Washington’da Amerikan hükümeti ile katıldığı son toplantıda yönetime Türkiye konusunda sessiz kalmamalarını önermiş. Phillips şu açıklamayı yapıyor:

"'Olanlar ve endişelerinizi kamuoyuyla artık paylaşın' dedim. Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Türkiye’ye ilişkin eleştirilerine katılıyorum. Erdoğan, ABD’yi aşağılamak yerine daha yakın işbirliği yapmaya çalışmalı ve kendisine yönelik yapılan eleştirileri de dikkate almak durumunda. ABD sürekli Türkiye’nin yanlışlarını örtmek durumunda kalıyor. Türkiye’nin IŞİD'le petrol ticareti yapmadığı ifade ediliyor. Teknik olarak doğru bir şey ama IŞİD’in petrol ticaretinin her aşamasında Türk kaçakçılar rol alıyor ve Türkler bu işten kazanç sağlıyor. Aralarında Ceyhan’dan petrolü taşıyan tankerlerin sahipleri de var. Suriye’den gelen indirimli petrolden büyük kazanç elde ediyorlar. Bu durumda ABD’de Türklerin yaptıklarının üstünü örtmek durumunda kalıyor. Bu durumda Türkiye’nin IŞİD ile petrol ticareti yok demek teknik olarak doğru da olsa durumu tam anlatan bir açıklama değil. [ABD] Türkiye’nin tutumu için sürekli olarak mazeret bulmaya devam edip, Türkiye’nin açıklarını kapatmaya çalışırsa, Türkiye asla değişmeyecek veya IŞİD’ e karşı verilen mücadelede güvenilebilir iyi bir müttefik olmayacak.”

‘Sivillerin öldürülmesi Türkiye’nin başını ağrıtacak’

Phillips, Güneydoğu’da yaşanan insan hakları ihlalleri iddiaları ve sivil can kayıplarının Türkiye’nin başını ağrıtacağına işaret etti: "Türk hükümeti Güneydoğu’da başlatmış olduğu harekatla iç savaşın yeniden başlaması riskini aldı. Güneydoğu’da sivilleri hedef alıyorlar ve bu şekilde Güneydoğu’daki bazı yerleşim bölgelerini kuşatarak bölgede yaşayan Kürtleri radikalleştiriyorlar. Bu duruma en son Birleşmiş Milletler'den de ciddi tepki geldi. BM’de insan haklarından sorumlu Prens Zeid, sivil ölümlerin araştırılmasını ve bu suçu işleyenlerin yargılanmasını istedi. Tabii Türkiye, BM’den gelen bu uyarıyı gözardı edecek. Çünkü bu sivil ölümlerinden Türk devleti sorumlu. Gerçekleri ortaya çıkartmak yerine işledikleri suçları üzerini örtmeye çalışacaklar. Türkiye’nin Güneydoğu’da yaptıkları kabul edilemez şeyler. Ambulansları engellemek, sokağa çıkma yasakları koymak, sivilleri hedef almak bunların hepsi uluslararası insan hakları hukukuna göre savaş suçlarıdır. Birleşmiş Milletler, Türkiye’den sivillere karşı işlenen bu savaş suçlarının soruşturulmasını ve bu suçu işleyenlerin yargılanmasını istemiştir. Eğer Türkiye bunu yapmak istemezse Birleşmiş Milletler uluslararası mahkemeyi devreye sokmalıdır.”

‘Erdoğan sadece kendi çözebileceği problemleri yaratıyor’

Phillips, Türkiye ile ABD arasında AK Parti döneminde bazı kırılmalar yaşansa da bu kez sorunun daha ağır ve ciddi olduğunu vurguluyor.

“ABD, AKP 2002 yılında iktidara geldiği zaman demokratik gelişmeler bakımından hoş karşılandı. Erdoğan’ın buna cevabı da demokrasiye bir belediye otobüsüne benzeterek istediği durağa gelince inmek oldu. Türk parlamentosu 1 Mart tezkeresini veto ederek Irak konusunda ABD ile işbirliği yapmadı. ABD ve Türkiye, Irak konusunda farklı düşünseler de aradaki ilişki sürüyordu. Şimdi ise Türkiye ile ABD arasında devam eden diyalog kırılmaya yakın. Türkiye IŞİD ile mücadele konusunda uluslararası koalisyona destek vermeye gönülsüz olduğunu gösterdi. ABD’nin çıkarlarına karşı davranışlar sergiliyor. ABD’nin Suriye’deki en iyi müttefikini, Kürtleri hedef alıyor. Bu sürdürülebilir bir durum değil. Artık ABD’nin Türkiye adına özür dilemeye son vermesinin zamanı gelmiştir. ABD, kamuoyuna Türkiye’nin uluslararası insan hakları yasalarını çiğnediğini açıklamalıdır. Savaş suçları işlendiği için konunun Birleşmiş Milletler tarafından uluslararası mahkemeye taşınıp burada soruşturulmasına destek vermelidir. Geçtiğimiz aylarda yüzlerce sivil öldürüldü. Sivilleri öldürmek insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. İki polisin öldürülmesinden sonra eğer Türkiye, şiddetli bir şekilde karşı saldırıya geçmeseydi PKK ile de çatışma yaşanmazdı. Erdoğan, Miloseviç’in Yugoslavya’da ve Sırbistan’da yaptıklarını yapıyor. Sadece kendi çözebileceği problemleri yaratıyor.”

‘PYD masada olmazsa Suriye’de trajedi sürer’

Türkiye’de ifade özgürlükleriyle ilgili sorunlara da dikkat çeken Phillips “Erdoğan yönetimine karşı en ufak bir eleştiri yapan karşısında yargıyı buluyor, akademisyenler hedef alınıyor" dedi. “Erdoğan’ın politikalarıyla Türk seçmenin de aynı yönde düşünüp 1 Kasım seçimlerinde iktidara oylarıyla destek verdiğini belirten Phillips, Türkiye’nin iyi bir yöne gitmediğini iddia etti.

“Türk kültürü misafirperverdir. Türkler onurludur, ülkelerinin uluslararası camiada kötü bir duruma düşmesini istemezler. Cumhurbaşkanlarının insanlık suçu işlemekle suçlanmasını istemezler. Türkiye’nin nasıl bir ülke olması gerektiği yönünde bir tartışma başlamalıdır. Suriye’de PYD’ yi işin içine sokmadan çözüm gelmez. Türkiye radikal ve cihatçı grupları destekledikçe ve PYD’yi de Cenevre’de masaya oturtmadıkça Suriye’deki trajedi devam edecek. Türkiye uzun yıllar seküler derin devlet yapısından acı çekti. Şimdi bu derin devlet yapısının yerine İslamcı derin devlet var. Bu İslamcı derin devlet de İslamcı AK Parti'nin elinde.” ■ Cumhuriyet, (9.2.2016)

10.2.2016
AKP: HÜSEYİN ÇELİK AKP’Yİ BATAN BİR GEMİYE BENZETTİ


Hüseyin Çelik AKP ve geleceği için tarihi itiraflarda bulundu. AKP'li kalemlere ise "şahsiyetsizler" imasında bulundu.

AKP’nin “dışlanan” isimlerinden eski bakanlardan Hüseyin Çelik, Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a tarihi açıklamalarda bulundu. AKP’de partiyi kuran önemli isimlerin bir şekilde dışlandığını söyleyen Çelik, AKP’yi batan bir gemiye benzetti. AKP’li yazarlar için de konuşan Çelik “Bunların şahsen kıymeti yok. Güçleri kendilerinden kaynaklanmıyor” dedi. İşte Hüseyin Çelik’in bomba etkisi yaratacak açıklamalarından satırbaşları…

“Ben parti kurulmadan önce partinin programını yazmak üzere görevlendirilen 11 kişiden biriyim” diyen Hüseyin Çelik “Üzülerek görüyorum ki bu 11 kişiden biri hariç hiçbiri şu anda partide karar alma mercilerinde değil. Çoğunluğu ise partiden ya kopmuş veya koparılmış durumda” diye konuştu.

AKP’Yİ BATAN GEMİYE BENZETTİ!

Ahmet Hakan’ın “AKP’yi eleştiriyorsunuz amacınız nedir?” şeklindeki bir soruya Çelik “Bizim derdimiz bireysel değil. Siz bir gemidesiniz. Sizin kamaranız çok rahat ve lüks de olabilir. Eğer geminin dibi su alıyorsa, siz rahat ve lüks bir ortamda batarsınız ama sonuçta batarsınız” yanıtını verdi.

Çelik “Benim 15-16 yıldır büyütüp meyve verme aşamasına getirdiğim bir bahçem var. Bunun çekirdeğini toprağa atarken, fidesini dikerken biz vardık. Fakat bugün birileri hoyratça bu meyveleri ayakları altında eziyorsa bu benim zoruma gider” diye konuştu.

“1 KASIM’DA AKP’YE KAHREDE KAHREDE OY VERDİLER”

1 Kasım seçimlerindeki AKP’nin “tarihi” başarısına ilişkin ise Hüseyin Çelik çok konuşulacak bir yorumda bulundu. “1 Kasım’ı çok iyi okumak lazım” diyen Çelik “1 Kasım’da vatandaşın bir kısmı bize kahrede kahrede oy verdi. Bir tarafta HDP var, vaziyeti ortada. Bir tarafta MHP var, vaziyeti ortada. Anamuhalefet partisi asla göz doldurmuyor. İnsanlar istikrarın devam etmesi, ekmeğin küçülmemesi, çocuklarının istikbali için oy verdiler. Ben çok sayıda CHP’li işadamı tanıyorum, “Kredi borcum var, faiz borcum var, döviz borcum var” diye AK Parti’ye oy verdi. 7 Haziran’ı da aklımızdan çıkarmamamız lazım” dedi.

Çelik parti içi eleştirilerine yönelik olarak ise “Biz itirazda bulunurken dışarıda kaldık. Bizim derdimiz, “Bizi yine içeri alın, bizi şu veya bu göreve getirin” değil. Bizim böyle kişiselleştirilecek bir meselemiz yok. Biz genel bir sıkıntıdan söz ediyoruz” yanıtını verdi.

EKONOMİ İYİ GİTMİYOR

Hüseyin Çelik, Ahmet Hakan’ın “Ekonomik gidişatı nasıl görüyorsunuz?” şeklindeki bir soruya ise “Biz yıllardır ekonomideki başarılarımızla övündük. İki kanadımız vardı: Adalet ve kalkınma. Kalkınmada çok büyük emek sahibi olan arkadaşlar var. Birileri geldi “İngiliz ajanı” dedi, “Faiz lobisi” dedi. 70’li yılların başında milli ekonomi gibi laflar vardı, bugün neredeyse Saray çevrelerinin itibar ettiği sözler olmaya başladı. Küresel ekonominin olduğu yerde, New York Borsası’nda insanlar öksürdüğünde bizim burada grip olduğumuz bir yerde, ihracatçı ekonomiden söz ettiğimiz, küresel ekonomiden, Türkiye’yi dünyaya, dünyayı Türkiye’ye taşımaktan söz ettiğimiz bir dönemde… Bu “milli ekonomi” lafı nereye götürür sizi? Nitekim şu anda ekonomi iyi gitmiyor, bu ortada. Rusya’ya olan ihracatımız yüzde 65 düşmüş, Irak’a olan ihracatımız yüzde 50’den fazla düşmüş” dedi.

Hüseyin Çelik hükümete yakın gazetecilerin son dönemde Bülent Arınç ve kendisi için kaleme aldıkları yazılara ilişkin ise “Bunların şahsen kıymeti yok. Güçleri kendilerinden kaynaklanmıyor” yanıtını verdi.

ARINÇ DA SERT ÇIKMIŞTI

Eski Meclis Başkanı Bülent Arınç da AKP’li gazeteciler için ağır ifadeler de bulunmuş ve onları ‘sipariş yazılar yazmakla’ suçlamıştı. Arınç, Sabah yazarı Hilal Kaplan için ise isim vermeden “troliçe” yakıştırması yapmıştı. ■ Sözcü, (10.2.2016)

ENERJİ: ENERJİYİ ELİNDE TUTAN DÜNYAYA HÜKMEDER

Enerjinin izlediği yolu bilemezsen sağlam bir dış politika oluşturamazsın, Türkiye’nin düştüğü duruma düşersin. Türkiye’nin enerji haritasına bakalım: Rusya, İran ve Irak en bağımlı olunan ülkeler. Üçüyle de kavgalısın

Ortadoğu ve daha birçok bölgedeki kaosu enerji savaşlarından bağımsız ele almak mümkün değil. Enerji savaşları artık alenen sürdürülür oldu. Türkiye de bu savaşların tam merkezinde yer alıyor. Dünya Enerji Konseyi Üyesi, Bilkent Üniversitesi öğretim görevlisi, CHP Enerji Komisyonu Başkanı ve Petrol Mühendisleri Odası Enerji Politikaları Çalışma Grubu Başkanı Necdet Pamir enerji savaşlarını “Enerjinin İktidarı” adıyla kitaplaştırdı. Pamir ile bu vesileyle görüştük.

Emperyalistlerin Irak’a müdahalesinden sonra egemenlik mücadelesi başka alanlara kaymıştı. Son yıllarda bir kez daha tüm kavga Ortadoğu’da geçiyor gibi. Bu durumu nasıl açıklayabiliriz?

Ben yaşanan her gelişmeyi enerji bağlamında açıklama taraftarı değilim. Ama bu yaşanan gerçekliğe gözümüzü kapatmamızı gerektirmez. Şu manzaraya hemen bir bakalım: Dünyada tüketilen petrolün ve enerjinin yüzde 20’sini ABD tek başına tüketiyor. ABD’nin dünya ölçeğinde rezervi yüzde 3. Yüzde 3 rezervi var yüzde 20’sini tüketiyor. Avrupa yüzde 18’ini tüketiyor. Dünya petrolünün Irak yüzde 10’unu, Ortadoğu yüzde 48’ini üretiyor. Üstelik bu kadar da değil. Bölgede çıkarılan petrolün bir varilinin maliyeti 8-10 dolar civarında. ABD’ye, Kuzey Denizi’ne, Rusya’ya fark atmış durumda. Burayı rahat bırakırlar mı? Evet her şey enerji üstünden açıklamayalım ama bu gerçeğe de gözümüzü kapatmayalım.
ABD, AB ve Rusya’nın enerji politikalarına bakmak lazım. Hedefleri, yönelimlerine bakmak lazım. Bu güçlerin yönelimlerine baktığımız da Ortadoğu yakın bir tarihe kadar rahat nefes alamaz.

Son günlerin en popüler konularından biri petrol fiyatları. Buraya gelmeden önce bölgenin iki önemli aktörü İran ve Suudi Arabistan’ı değerlendirmek sanırım lazım.
Kuşkusuz doğru. Yıllarca ABD’nin bölgedeki en önemli silahı Suudi Arabistan ve ABD’nin düşmanı İran farklı rollerle karşımıza çıkıyor. Bazı konularda ABD ile ters düşen bir Suudi Arabistan’la karşılaşırken sorunları çözen bir İran görüyoruz. İran üzerine koyarak ilerliyor. Yatırım artacak ve İran’ın eli güçlenecek. Suudi Arabistan ve ABD arasında çelişkilerden her zamankinden fazla bahsediliyor. Ben bu fikre her zaman mesafeli durdum. Suriye, IŞİD ve diğer başka başlıklara baktığımızda bu kadar rahat değilim.

Burayı biraz açabilir miyiz? Nasıl bir denge oluşuyor?

ABD’nin bu politik hattı ve İran’ın şimdiki iktidarının devamı sürdükçe şekillenmeye başlayan yönelim devam edecek gibi duruyor. Burada da Katar, Türkiye ve Suudi Arabistan eksenin kaybedeceğini düşünüyorum. Suudi Arabistan, Mısır konusunda ABD çizgisine geldi. Katar yerinde duruyor. Gelişmeleri izlemek lazım. Zaman zaman çizgilerde küçük oynamalar olsa da herkesin bir hesabı var.

Sanırım bu hesap kitap işinde en çok Türkiye yanıldı. Yapılan temel yanlışlar neler?

Eğer Ortadoğu ülkesi ya da bu coğrafyaya dair hedefleri olan bir ülkeyseniz dış politikadan, uluslararası hukuka kadar birçok alanda enerji başlığı ile karşı karşıya kalacağınızı bilmeniz gerekir. Türkiye’nin enerji haritasına şöyle bir bakalım. En çok hangi ülkelere bağımlı kimlerle enerji alışverişi var? Hemen üç ülke çıkar karşımıza Rusya, İran, Irak. Peki bugünlerde en çok sorunu kiminle yaşıyorsun? Yine Rusya, İran, Irak.
Enerjideki bağımlılık öyle böyle değil. Doğalgazda yüzde 55 Rusya, 18 İran toplamda yüzde 73. Petrol yüzde 32 Irak, Yüzde 30 İran, petrol ürünlerini de dahil edersen yüzde 16 Rusya.

Kuzey Irak petrolünün İsrail’e satılması...

Irak’ın hükümranlık haklarını hiçe sayarak Kerkük-Musul Boru Hattı’na sapladığın çıkıntı ile buradaki petrolü hukuk dışı olarak Akdeniz’e oradan da İsrail’e satıyorsun. Irak merkezi hükümeti ile de büyük sorunlar yaşıyorsun. İran-Suudi Arabistan mücadelesinde her koşulda Sünni Suudi Arabistan’ı destekliyoruz. Açıkça egemenlik mücadelesinin tarafı oluyorsun.

Türkiye’nin bölge politikasında manevra alanı kaldı mı?

Türkiye önemli bir bölgesel aktör olmak için sürekli hamleler yaptı. Türkiye içinde petrol temel mesele aslında son Başika meselesini de petrolden bağımsız düşünülemez. Ama Türkiye çok sıkışmış durumda. Çok fazla aktör var hepsinin hedefleri farklı. En önemli sorun olarak IŞİD belası var. Orta vadede mutlaka mıntıka temizliği yapılacak ve yeni bir düzen oluşacak. Bu boşluğu kim dolduracak, asıl sorun bu. Türkiye’nin desteklediği guruplar bu süreçte zayıfladı. Erdoğan-Davutoğlu siyasetinin herkesi memnun etme şansı yok. Birini memnun edersen öbür taraftan sorun çıkacak. Ama ben burada ABD, İran arasında önemli bir sorun çıkmazsa Türkiye’nin politikasının daha da zayıflayacağını düşünüyorum.

Petrol fiyatların düşüşünde bu egemenlik savaşının ne kadar etkisi var?

Arz-talep dengesizliğini kuşkusuz bir neden olarak kabul etmemiz lazım. Ekonomik durgunluktan dolayı talep azalıyor, ama buna rağmen arzda bir azalma yok. Bir yandan da ekonomik durgunluk var. Üstelik sadece ekonomik durgunluk da değil. Üretim alanlarında yeni aktörler var. Dünyada günlük 92 milyon varil petrol üretiliyor. Bu orada ABD’nin payı yüzde 5.5 civarındaydı. Bunu on gelişmelerle birlikte(kaya gazı) 9’a çıkarttı. Kanada, Brezilya, Irak’ta artış gözüküyor. Libya iç savaş öncesi 1.6 milyon varil üretiyordu. Bir ara sıfıra düştü. Şimdi tekrar yukarıya çıkıyor. Yani talep düşerken arzda artış yaşandı. Bu anlamı ile arz-talep denklemine işi bağlayanlar haklı görülüyor. Ama bence bu fotoğrafın tamamı değil.

Eksik bırakılan nokta neresi?

Talep azadı, üretim artıyor ve fiyatlar düşüyor. Böyle bir durumda petrol üreticilerin ne yapmasını beklersin, kuşkusuz arzı kısıp tekrar fiyatların yukarı çekilmesi konusunda hamle yapmasını değil mi? OPEC’i oluşturan ülkelerin neredeyse tamamının ekonomileri petrole bağımlı. Böyle olmadı. Suudi Arabistan tüm gücüyle üretime devam etti.

Suudi Arabistan neden bu yolu tercih ediyor?

İran ve Rusya’da yapılan tartışmalarla buna yanıt aramaya çalışalım. Rus medyasında çıkan yazılara göre Suudi Arabistan bunu bir kez de Sovyetler Birliği’nin çökme sürecinde yapmış. O tarihte de Suudi Arabistan dünyayı petrole boğdu ve Sovyetler azalan gelirleri sonrasında hızla çöktü. ABD ile kafa kafaya veren Suudi Arabistan petrol fiyatlarını düşürerek bir anamda İran ve Rusya cezalandırıyor. Onların manevra güçlerini sınırlıyor.

Suudi Arabistan bu hamle ile neredeyse tek gelirinden önemli ölçüde vazgeçmiş olmuyor mu?

Suudi Arabistan tüm bu ülkeler arasında yedek kapasitesi olan tek ülke. Bu şu demek. Hiçbir yeni yatırım yapmadan, hiç bir ek para harcamadan bir aylık kısa bir sürede en az üç aylık bir süre için piyasa petrol sürebilme yeteneğidir. Bu sadece Suudi Arabistan’da var. Onlar da “madem benim böyle bir gücüm var, onların ekonomisi müdahale kıvamına geldikten sonra, iyice zayıfladıktan sonra piyasa yine benim diyor. Iskalanan ya da gösterilmek istenmeyen manzara bu aslında.

Ek rezervlere rağmen sürdürülebilir bir politika mı?

Suudilerin 2014’de 750 milyar dolar rezervi vardı. Bu tarihten bu yana yaklaşık 35 milyar sosyal harcama yapmış. Petrol gelirlerindeki düşüş eklenince şimdiki dolar rezervinin 600 milyar civarında olduğu tahmin ediliyor. Suudi Arabistan’ın yılda 280 milyar dolar civarında petrol geliri var. İran’da bu 50 milyar dolar. Petrol fiyatı yüzde elli düştüğün de İran 25 milyar kaybederken diğeri 140 milyar kaybedecek. Bir de buradan bakmak lazım. Bir de Suudi Arabistan’ın tarihinde hiç olmadığı kadar kendi ülkenin dışında da muazzam para harcaması var. Yemen’de bir vekalet savaş yürütüyorsun, Mısır’da Sisi’yi destekliyorsun ve bir de Türkiye tarafına baktığın artık sır değil. Büyük bir harcama var. Suudiler bunu nereye kadar götürebilir. Bunun de bir limiti var.

* * *

Enerjinin iktidarı

Son yıllarda politik bir değerlendirme yapmak için konuşmaya başlayan herkes enerjiden bahsediyor. Ama ciddi bir altyapı olmadan konuşuluyor. Enerjinin bütünsel bir resmi olmadan değerlendirme yapılıyor. Ne dünya ne de bölgemiz çok fazla bilinmeden değerlendirmeler yapılıyor. Bu nedenle elimizin altında temel bir kaynak olsun istedim. Günümüz dünyasında enerji artık sadece teknik bir konu olarak ele alınamaz. Dış politikadan uluslararası hukuk alanına kadar birçok noktayla temas ediyor. Enerjinin izlediği yolu bilmezsen özellikle Ortadoğu’da sağlam bir dış politika oluşturamazsın. Türkiye’nin düştüğü duruma düşersin. Kitapta hem enerjinin tarihsel yolculuğunu, iktidar ilişkilerini hem de güncel olanı sunmaya çalıştım. ■ YAŞAR AYDIN, Birgün,(10.2.2016)

11.2.2016
ALTIN: ALTININ GRAMI 114 LİRA SINIRINDA


Altının gram fiyatı, uluslararası piyasada ons fiyatındaki yükselişin etkisiyle 114 lira sınırına çıktı.

Altının gram fiyatı, dün akşam ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Janet Yellen'ın açıklamalarının ardından yükselişini devam ettiren ons fiyatının etkisiyle 113,96 lirayı gördü.

Dün 110 lira seviyelerine kadar gerileyen altının gram fiyatı, dün akşam Yellen'ın açıklamalarının ardından başladığı yükselişini bugün de sürdürerek 113,96 lirayı gördükten sonra şu dakikalarda 113,70 seviyelerinden alıcı buluyor.

Yellen'ın açıklamalarının ardından yükseliş eğilimini sürdüren altının ons fiyatı ise bugün 1.214 dolar ile 9 ayın zirvesine çıktıktan sonra şu dakikalarda 1.207,80 dolar seviyelerinde seyrediyor.

Yellen dün Kongre'de yaptığı sunumda, varlık fiyatlarında yaşanan düşüşlerin, güçlenen dolar ve artan borçlanma maliyetiyle ekonomideki toparlanmayı daha az destekler hale geldiğini söyledi. Bu gelişmelerin ekonomiyi beklenenden kötü duruma getirmesinin faiz artış hızını düşürebileceğini belirten Yellen, buna karşın böyle bir yargıya varmak için henüz erken olduğunu, ekonomideki iyileşme ve enflasyondaki artışın hedeflerine doğru ilerlediğini vurguladı.

Analistler, Yellen'ın açıklamalarının yeni ifadeler içermediğini, bu nedenle piyasalardaki güvenli liman arayışlarının sürdüğünü kaydediyor. Altının ons fiyatında 1.205 dolar seviyesinin direnç konumunda olduğunu, bu seviyenin üzerinde kalınması durumunda 1.230 dolar seviyelerinin gündeme gelebileceğini ifade ediyor. ■ Akşam, (10.2.2016)

Amerika, can düşmanı: Ey Amerika bu nasıl ortaklık!

Erdoğan, ABD’ye ‘Siz bizimle mi berabersiniz yoksa bu terör örgütü PYD ve YPG ile mi?’dedi. Erdoğan, John Kirby’nin PYD’yi terör örgütü olarak görmüyoruz sözleriyle ilgili de ‘PYD ile PKK arasında fark yok’ diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenen 20. Muhtarlar Toplantısı’nda, ABD’ye hitaben, “Siz bizimle beraber misiniz yoksa bu terör örgütü PYD ile YPG ile mi berabersiniz? Ey Amerika! Ne PKK’yı bize tanıtabilirsiniz, ne PYD’yi bize tanıtabilirsiniz, ne YPG’yi bize tanıtabilirsiniz. Bunları biz gayet iyi biliriz” dedi.
Erdoğan, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby’nin “Biz, PYD’yi terör örgütü olarak tanımlamıyoruz. Desteğimiz sürecek” açıklamasına da şu sözlerle tepki gösterdi: “PKK ile PYD’nin bir farkı var mı? YPG’nin bir farkı var mı? Bütün yazılı kayıtları bunların bizim elimizde. Amerika’ya diyoruz ki ‘Bu terör örgütüdür’, Amerika’nın yetkilileri kalkıyor ‘Hayır biz onları terör örgütü olarak görmüyoruz’. Ama bunların hiçbirini bugüne kadar tanıyamadınız. Tanıyamadığınız için bölge kan revan içinde. Bu nasıl ortaklık? Anlatmak mümkün değil. Defalarca anlatmamıza rağmen karşımızda susuyorlar.”

‘TERÖRİST DEMEYİ SÜRDÜRECEĞİZ’

CHP’nin PYD konusundaki tutumunu da eleştiren Erdoğan şöyle devam etti:
“Birileri yurt dışına gidiyor, bunlar ana muhalefetin temsilcileri. Ne diyorlar? ‘PYD, YPG terör örgütü değil’. Bal gibi de terör örgütü. PKK nasıl terör örgütüyse, onlar da aynı şekilde terör örgütü. Ama bu ifadeyi kullananlar ne yazık ki bu terör örgütlerinin avukatı konumundalar... Biz teröriste ‘terörist’ demeyi, terör örgütüne ‘terör örgütü’ demeyi o şekilde muamele etmeyi sürdüreceğiz. DAİŞ’la mücadele bahanesiyle bölgeye yerleşip, Suriye halkını çoluk çocuk demeden katledenlerin gerçek yüzlerini tüm dünyaya ifşa etmeye devam edeceğiz.”

BM’YE TEPKİ: BIRAKIN BU İŞLERİ

Mülteci krizine de değinen Erdoğan şöyle konuştu: “Ne diyor Birleşmiş Milletler, ‘Kapınıza dayananları içeri alın.’ Sen ne işe yarıyorsun? O kadar kolay şeyse, şu ana kadar Irak ve Suriye olmak üzere 3 milyon insanı evimize biz aldık. Siz ne aldınız, hangi ülke ne aldı? 300 kişinin, 500 kişinin, bin kişinin hesabını yapıyorsunuz. Biz 3 milyon kişi aldık.
BM olarak bize verdiğiniz destek 455 milyon dolar. Yaptığımız harcama 10 milyar dolara yaklaştı, bu sadece milli bütçeden. Belediyelerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın yaptıklarını konuşmuyorum. Hadi verin desteklerinizi diyoruz, ‘verdik, veriyoruz, vereceğiz, proje getirin, bilmem ne getirin’ diyorlar. Her şey ortada ya, kamplar ortada, her şey ortada. Kendileri geliyorlar, görüyorlar, geziyorlar hala ‘plan getir, proje getir, bilmem ne getir’. Bırakın bu işleri, siz dalga mı geçiyorsunuz bizimle?

PYD POLİTİKAMIZDA DEĞİŞİKLİK YOK

“PYD’yi terör örgütü olarak görmüyoruz” diyen ABD Dışişleri Sözcüsü Kirby’nin sözleri üzerine Ankara’nın önceki gün ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass’ı Dışişleri’ne çağırarak uyarmasının ardından Washington’dan bir açıklama daha geldi. John Kirby, “Washington Yönetimi’nin PYD’yi terör örgütü olarak görmediği” görüşünü yineledi ve bu konudaki politikalarında hiçbir değişiklik olmadığını belirtti.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass’ın, Dışişleri Bakanlığına çağrılması Kirby’nin günlük basın toplantısında gündeme geldi. Kirby, “PYD’yi hala bir terör örgütü olarak değerlendirmiyor musunuz?” sorusu üzerine, “Doğru. Bu konudaki politikamızda herhangi bir değişiklik yok. Fakat PKK’yı yabancı bir terör örgütü olarak görüyoruz ve Türkiye halkına karşı gerçekleştirdikleri terör saldırılarını sonlandırmalarını umuyoruz” diye konuştu. John Bass’ın Dışişleri Bakanlığına çağrıldığını doğrulayan Kirby, görüşmenin içeriği hakkında bilgi vermedi.

NE OLMUŞTU?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçtiğimiz hafta, ABD Başkanı Barack Obama’nın IŞİD karşıtı koalisyondaki özel temsilcisi Brett McGurk’un Kobani ziyaretine tepki göstererek “Ben miyim senin ortağın, yoksa Kobani’deki teröristler mi?” demişti. Gazeteciler önceki gün ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby’ye Erdoğan’ın bu sözlerini sormuş, Kirby de, “Biz, PYD’yi terör örgütü olarak tanımlamıyoruz” yanıtını vermişti.

RTE İÇİN DEĞİL MİLLET İÇİN ORDASIN

PKK terörüne karşı güvenlik güçleri Güneydoğu’da aylardır kararlı bir mücadele yürütürken, nadiren de olsa bazı olumsuz kareler gündeme geliyor. Bunlardan biri de dün yaşandı. “Seni Seviyoruz Uzun Adam RTE” yazısının önünde iki özel harekat polisinin poz vererek çektirdiği fotoğraf kamuoyunun tepkisini çekti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise fotoğrafı siyasi malzeme yapmakta gecikmedi. Muhtarlar toplantısında konuşan Erdoğan, söz konusu fotoğraftan övünerek bahsetti.

ERDOĞAN’IN ELEŞTİRİLERİ ABD BASININDA

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD yönetimine PYD’ye verdiği destekten dolayı yönelttiği eleştiriler, Amerikan basınında geniş yer tuttu. ABD basını açıklamaları böyle gördü:
The New York: “Erdoğan ABD’yi, Kürtlere verdiği destek yüzünden azarladı.” Reuters: “Erdoğan ABD’yi Suriyeli Kürtlere destek vermekle suçladı.”The WallStreet Journal: “Suriyeli Kürtlerle olan yüksek tansiyon, ABD ile Türkiye ilişkilerini gerdi.” The Washington Post: “Erdoğan: Amerika bizimle Kürt güçler arasında seçim yapmalı.” ■ Aydınlık, (11.2.2016)

12.2.2016
FED, DÜNYA PİYASALARINI SARSTI


Amerikan Merkez Bankası (FED) Başkanı Janet Yellen, ABD ekonomisi hakkında bazı endişelerinin olduğunu söyledi.

Yellen, ABD Temsilciler Meclisi Finansal Hizmetler Komitesi’ndeki konuşmasında; Amerikan ekonomisinin global tehditlerle karşılaşabileceği ve bunun büyümeyi rayından çıkartabileceği uyarısında bulundu. Yellen, bundan dolayı FED’in faiz artışında yavaşlayabileceği, ama, bu konuda politika değişikliğine gitmeyeceği mesajını verdi. Yellen’in konuşmasını değerlendiren Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, piyasaların kafasının çok karışık olduğunu, hızlı fikir değiştirdiğini belirterek, “Bir, iki ay önce; FED, piyasalara yön verdi. ’Ben 2018 itibarıyla faizi yaklaşık yüzde 3,25’e çıkartacağım’ dedi. Fakat; piyasalar, 2018’de faiz olsa olsa yüzde 1 diyorlar. Bu kadar fark olabilir mi?” dedi.

Dolar çıktı, Borsa düştü

Yurtiçi piyasalar, dış piyasaların etkisiyle güne kayıplarla başladı. FED Başkanı Janet Yellen’ın, Amerikan Temsilciler Meclisi’nde konuşmasının ardından yurt dışı piyasalarda yaşanmaya devam eden satışlara paralel, yurtiçi piyasalar güne kayıplarla başladı. Borsa İstanbul (BİST) 100 endeksi 497 puan düşüşle 71.116 puandan açıldı. Borsa İstanbul 100 (BIST 100) endeksi, günün ilk yarısında yüzde 1,27 değer kaybederek sürekli müzayede işlemlerine verilen araya 70.707,79 puandan girdi. Açılış itibariyle hisse senetleri ortalama yüzde 0,70 oranında değer kaybetti, ikinci seansın başında ise kayıplar yüzde 2’yi aştı. Çarşamba günü akşam saatlerinde 2.9250 civarında işlem gören dolar/TL dün sabah 2.9272/2.9290 seviyesinde işlem gördü, sonra 2.9360’a çıktı. Euro ise 3.2260 liradan el değiştirdi. ■ Yeniçağ, (12.2.2016)

REKOR! ÇEYREK ALTIN KIRK GÜNDE YÜZDE 16 KAZANDIRDI

Bu yıl altının iyi bir performans göstermeyeceği tahmin edilmişti. Amerikan Merkez Bankası’nın faiz artırımı, enflasyonun zengin ülkelerde düşük düzeyde gelişmesi altının fiyatının gerileyeceği yönünde bir beklenti oluşturdu. Ama işler düşünüldüğü gibi gitmedi. Çin’de yaşanan makro ekonomik tutarsızlıklar, Amerikan bankalarında yaşanan hisse fiyatı gerilemeleri, Ortadoğu ve Körfez ülkelerinde yaşanan çatışmalar birdenbire altını yeniden güvenli liman hâline getirdi. Ve yıl başında onsu (31,1 gram) 1061 dolar olan altının onsu dün öğle saatlerinde 1236 dolardan işlem gördü.

Tabii bu arada yıl başında 676 lira olan Cumhuriyet Altını’nın fiyatı 757 liraya çıktı. Böylece Cumhuriyet Altını kırk günde yüzde 12 oranında kazandırdı. Yine çeyrek altının fiyatı yıl başında 163 liraydı, 11 Şubat’ta 190 liradan satıldı. Böylece çeyrek altın kırk günde yüzde 16,5 oranında kazanç sağladı.

Peki, bundan sonra ne olacak?

Çin ekonomisindeki makro dengesizlikler, Amerikan bankalarında düşen petrol fiyatları nedeniyle yaşanan kredi geri ödeme belirsizlikleri ve bölgesel riskler nedeniyle altın fiyatlarındaki beklentiler bankalar tarafından yeniden gözden geçirildi. Citibank 2016 yılı altın fiyat beklentisini yüzde 7,5 oranında artırarak ortalama ons fiyatını 1.070 dolar olarak revize etti.

Gelelim Türk Lirası olarak altın fiyatlarının seyrine…

Gelişmekte olan ülke para birimlerinde bu yıl yine değer kaybı bekleniyor. Bu arada özellikle Brezilya ve Türkiye kırılgan iki ülke olarak görülüyor. Yine Türkiye’de enflasyonun yüksek olması, dün açıklanan 32,2 milyar dolarlık cari açığın milli gelirin yüzde 4,4’ü düzeyinde seyretmesi, kısa vadeli borçların döviz rezervlerinin üzerine çıkması Merkez Bankası’nın kırılganlığını çoğaltıyor. Dolayısıyla devalüasyon olasılığını artıyor. İşte bu nedenle Türk Lirası’ndaki olası değer kayıpları iç piyasada altın fiyatlarının hızla artmasına neden olabilecek.

Kısaca, altın, Türkiye’de hem enflasyona hem de iç ve dış şoklara karşı güvenli bir liman olma özelliğini sürdürüyor. ■ Süleyman Yaşar, Taraf, (12.2.2016)

Prof. Dr. Cihan DURA, 14 Ağustos 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Neler Oldu 19 Ağustos 2015-18 Şubat 2016 / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Ağu 20, 2016 13:34

Neler Oldu 13-18 Şubat 2016 (RTE, dış açık, CHP, istihdam, AKP, gümrük birliği, AB, yabancıya toprak, BOP, bölücülük, işsizlik, Dolar, kaynak kullanımı, ME)

13.2.2016
AKP, RTE: ERDOĞAN'IN KOLTUK TEKLİFİNİ GÜL REDDETTİ!..


Muhalefetin yokluk zamanında parça tesirli bomba etkisi yarattı Abdullah Gül'ün Ankara trafiği. Külliyedeki 3 saatlik zirve, ardından Bülent Arınç'ın evinde gerçekleşen küskünler toplantısında ne oldu?.. Birçok soru düştü kamuoyunun gündemine ama bunlar tatmin edici bir yanıt alamadı. Dünkü yazımızda satır aralarından bir işaret fişeği atmıştık. Bugün sıra, size en doyurucu bilgileri vermeye geldi.

Fakat önce -herkesin omurilikten salladığı bir dönemde- genel analiz yapmama müsaade edin!.. Ki; her şey yerli yerine oturabilsin.

AKP'de genel kabuldür; R. Erdoğan'dan sonra liderlikte Abdullah Gül gelir. Yani; Gül'ün içinde olmadığı bir muhalif hareketin pek de başarı şansı yoktur. Gül de bunun farkında. Ağırbaşlı yumuşak üslupla açıktan pazarlığa yanaşmayan Gül süreci izlemeyi düşünüyor, partide sondaja devam edecek, acele etmeyecek. R. Erdoğan, çevreden verilen gazla kendisine fazla güveniyordu ve yol arkadaşlarını uzaklaştırdı. Tüm küskünler, muhalifler, rahatsızlar soluğu hep Gül'ün yanında alıyorlardı. Cumhurbaşkanı iken bile R. Erdoğan'a karşı silik, çekingen Gül, ilk defa duruş gösterdi ve geri adıma-pazarlığa yanaşmadı. Muhalif hareketi açıktan sahiplenmese de yapılan yanlışları ortaya koydu tek tek.

AKP'nin kuruluş sürecini hatırlayan Erdoğan, halının ayağının altından kaymakta olduğunu fark etti. Uluslararası desteğin gün geçtikçe azaldığını, 2002 yılındaki gibi (!) yeni bir oluşumun şartlarının oluştuğunun farkına vararak, yeni oluşumda saf dışı edemediği ve arkasında olduğunu bildiği isimle, Gül ile görüşmeye karar verdi.

Bakmayın siz o malum medyada çıkan "geçiyordu uğradı, görüştü" mahiyette haberlere!.. Gül ile görüşme, zorda darda kalan Erdoğan'ın ısrarıyla yapıldı.

R. Erdoğan, geçmişte de meydana gelen kriz ve sıkıntılar sırasında, partide kontrolü kaybettiği zamanlarda bölünme ayrılma riski yaşadı. AKP'nin kapatma davasında, Gezi olayları sırasında kendisi yurt dışındayken ve Anayasa değişiklik maddelerinin Meclis'ten geçmesi sırasında, ameliyat sonrası istirahat ettiği sıralarda partide dalgalanma ve bazı kopma, ayrı grup kurma girişimleri oldu. Erdoğan, genelde de sıkıntılı gördüğü milletvekillerini kendine has metotlarla ikna edip durumu düzeltti.

Abdullah Gül ise riske girmeyen ve yol emniyetini sağladıktan sonra harekete geçen bir isim. Zahmetsiz, pişmiş aşı pek sever!.. Gül, Çankaya Köşkü'nden ayrıldıktan sonra AKP'deki gelişmelerden ve tek adam tavırlarından rahatsız olan dışlanmış eski partili bakan ve vekillerin uğrak adresi olmuştu, ama onlara hiç ümit vermemişti. Ancak yakın temas ve istişarelerini sürdürüyor, nabız yoklamaya devam ediyor, uygun zamanın oluşmasını, olgunlaşmasını bekliyordu.

R. Erdoğan, Arınç ve Gül'e uzun yılardır güvenmez. Paralel operasyonu bahanesiyle Gül, Cumhurbaşkanı iken Köşk'te de bazı değişiklikler yaparak kendi adamlarını Gül'ün yanına monte edip, yakın takibe alma girişimini Gül fark etti ve kabul etmedi. Görev verdiği istihbarat birimlerinden de Gül ve ekibi hakkında ciddi bilgi alamıyor. Bu arada; ciddi bir çalışma içerisine girmediğinden son dönemde Hakan Fidan'ın da sadakatini sorguluyor. Son süreçte sesi çıkanların, kendi başlarına bir çıkış ve açıklama yapamayacağını en iyi Erdoğan biliyor. Tehditle olmayacağını anladığından tavizlerle, pazarlıkla Gül ve ekibinden onunla dirsek teması içinde olanlardan kurtulmaya, krizi atlatmaya çalışıyor. Gül ise eski "kardeş"inin hem uluslararası alanda hem de içeride ne kadar sıkıştığını iyi analiz edip pazarlığa sıcak bakmadığı gibi tehditlere de bu sefer direnç gösterir tavır sergiliyor.

Şimdi gelelim büyük yankı uyandıran Külliye zirvesinin perde arkasındaki dişli diyaloglarına;

Görüşmede, R. Erdoğan, "son çıkışların arkasında senin olduğunu biliyorum. Ne istiyorsun diyerek" açıktan pazarlığa girdi. Abdullah Gül, her zamanki gibi açıktan pazarlığa girmeden yapılan yanlışları ortaya koyarak Erdoğan'ın kabul edemeyeceği şartlar öne sürdü; "başkanlıktan vazgeç, çözüm sürecini devam ettir, Ali Babacan'ın ekonomi modelinden sapma" gibi... Abdullah Gül, aktrollerin ve "yeni yetmelerin" kendisine ve arkadaşlarına yapılan saldırı ve hakaretlerin arkasında Erdoğan'ın olduğunu bildiğini ortaya koydu ve özellikle de Yiğit Bulut gibi isimlerin partiye zarar verdiğini, damadının kardeşinin gazetelerinde de kendisi ve çevresinin hedef alındığını anlattı. "Yeni yetmelerin" partiden uzaklaştırılması gibi eleştirinin dozunu ve şartlarını artırdıkça artırdı. Güneydoğu'da yaşananların kabulünün mümkün olmadığını, hukukun askıya alındığını, bunun partiyi kurarken hedefledikleri durumun tam tersi olduğunu ortaya koydu.

Recep Erdoğan, Gül'ü yanına çekmek için Davutoğlu'nun yerine getirilme vaadi, Başkan yardımcılığı vaatlerinde bulundu. Kabul görmedi.

Buraya kadar, perde arkası ile ilgili aktardıklarım Abdullah Gül'e en yakın kaynaklara dayanıyor. Saray kaynaklarına da sordum. Onlar da benzer anekdotlar aktardı. Tek fark var. Saray kaynaklarına göre, "Abdullah Gül tekliflere sıcak, ama biraz zamana ihtiyaç var..."

Henüz, tam anlaşmış değiller. Gül, Erdoğan'ın tavrını ve atacağı adımları takip edip ona göre tavır belirleyecek. Gül, Erdoğan'ın kendisini Cumhurbaşkanı iken bile ezdiğini unutmuyor. Gül, yakın takibe devam edecek. Erdoğan, Arınç'ın daha aksi olduğunu ve pazarlığa kapalı olduğunu biliyor. Bu zirve(ler) daha çok su kaldırır. İzlemeye devam!.. ■ Ahmet Takan, Yeniçağ, (13.2.2016)

DEİ, DIŞ AÇIK: GİZEMLİ PARA GİRİŞİ 6 KAT ARTTI

Türkiye’nin cari işlemler hesabı, Aralık 2015’te 5 milyar 73 milyon dolar açık verdi. Bunun sonucunda, 2015 yılında cari işlemler açığı 32 milyar 192 milyon dolar oldu

Türkiye’nin cari işlemler hesabı, Aralık 2015’te 5 milyar 73 milyon dolar açık verdi. Bunun sonucunda, 2015 yılında cari işlemler açığı 32 milyar 192 milyon dolar oldu. Net hata noksan kaleminde yer alan kaynağı belirsiz para girişi 6 kat artarak 9.66 milyar dolara çıktı. Bu tutar 2014’te 1.56 milyar dolardı. Hizmetler dengesinden kaynaklanan net gelirler 171 milyon dolar azalarak 611 milyon dolara gerilerken, birincil gelir dengesi açığı 42 milyon dolar artarak 839 milyon dolara çıktı.
Birincil gelir dengesi kalemi altında yatırım geliri kaleminden kaynaklanan net çıkışlar, bir önceki yılın aynı ayına göre 22 milyon dolar artarak 795 milyon dolar oldu.■ Aydınlık, (13.2.2016)

14.2.2016
CHP: BAYKAL UYARDI


Deniz Baykal, gazetelerin Ankara temsilcilerini ağırladı. CHP'nin ideolojisinin olmadığını belirten Baykal, "Sorun partiyi kimin yöneteceği değil, partinin ideolojik bir duruşunun olmasıdır. Maalesef sorun bu" dedi.

CHP'de krizler bitmeyecek gibi... CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun son derece başarısız yönetimi nedeniyle Fethullahçı Terör Örgütü'ne kapılarını açan parti, mezhepçi bir anlayış izlemeye başladı. Kısa sürede milli değerleri tamamen unutan bir parti haline dönüşen CHP, Atatürk'ün posterleri bile indiren bir anlayışa evrildi. Partide milli olanların hepsi uzaklaştırıldı, kalanların ise sesi kısıldı.

PKK'NIN AVUKATI CHP'DE

PKK'nın avukatlarının genel başkan yardımcısı olduğu partide nihayet isyan bayrağı açıldı. Oy oranının da büyük bir hızla eridiğini gören CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal, basına kapalı yapılan grup toplantısında Kılıçdaroğlu ve parti yönetimini topa tuttu. Baykal ardından önceki gece gazetelerin Ankara temsilcilerini ağırladı. Yönetimi eleştiren Baykal, "Kurucu felsefeye sahip çıkılmalı. Ancak 'yeni şeyler' diyerek ülkenin kurucu felsefesinin değişmesine göz yumulamaz. Sorun partiyi kimin yöneteceği değil, partinin ideolojik bir duruşunun olmasıdır. Bu kafayla CHP'nin sürekli düşüş yaşayacağı ortada. Buna hiçbir CHP'li sessiz kalamaz" dedi.

DESTEK VAR

Yarından itibaren canlı yayınlara çıkarak CHP'de yaşanan skandallara dur diyeceğini belirten Baykal'a sosyal medyada büyük destek vardı. Kılıçdaroğlu'nun CHP ideolojisiyle ilgisi olmayanları partiye almakla suçlayan birçok CHP'li, Baykal'ın sahaya inmesinden son derece mutlu oldu. Kemal Kılıçdaroğlu'nun Deniz Baykal'ın çıkışı nedeniyle bir hayli huzursuz olduğu ve partide güvendiği isimlerle bir telefon görüşmesi yaptığı iddia edildi. Baykal'a karşı bir görüntü oluşmasını istemeyen Kılıçdaroğlu'nun, parti içinde kavga var" algısından kurtulmak için önümüzdeki günlerde Baykal'la bir görüşme yapacağı belirtildi. Deniz Baykal'ın da önce, Kılıçdaroğlu'nu birçok konuda uyardığı da CHP kulislerinde konuşulmaya başlandı. Ancak Kılıçdaroğlu'nun bu uyarıları umursamadığı, CHP'nin 'Altı Ok'unun tarihe karıştığı fikrinde birleştiği ortaya çıktı. Kılıçdaroğlu'nu eleştiren herkesin partiden uzaklaştırılması da CHP'de bir diğer sıkıntı olarak dikkat çekti. CHP'de başkan adayı olan Muharrem İnce de, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nu diktatörlükle suçlamıştı.

'CHP'DE DİKTATÖR VAR'

İnce, "Birilerine sürekli diktatör diyeceksiniz, aynı şeyleri partide siz yapacaksınız. Ben kendi partimde dikatör istemiyorum" demişti. Aynı İnce gibi parti içindeki birçok CHP'li de Kılıçdaroğlu'nun 'tek adamlık' hayaline sert açıklamalarla tepki göstermişti. ■ Takvim, (14.2.2016)

İŞÇİ, İSTİHDAM: MODERN KÖLE PAZARLARI GELİYOR: 13 MİLYON İŞÇİDEN 10 MİLYONU KİRALIK SİSTEME DÖNECEK

Hükümetin kiralık işçi düzenlemesiyle 13 milyon işçiden 10 milyonu kiralık kapsamına girecek. Şirketler işçilerini geçici süreli özel istihdam bürolarından kiralayacak. İşçi kıdem tazminatı, görevde yükselme, izin gibi birçok haktan mahrum kalacak. Tasarının emek sömürüsüne sebep olacağını belirten işçi örgütleri, “Amele pazarı kurulmak isteniyor.” şeklinde tepki gösterdi.

Hükümetin Meclis'e sevk ettiği kiralık işçi yasası, emek sömürüsünü ve kaosu beraberinde getirecek. Düzenlemeyle kadrolu çalışma dönemi kapanırken 13 milyon işçiden 10 milyonu kiralık kapsamına girecek. Kamuda uzun yıllardır uygulanan ve pek çok mağduriyete yol açan taşeronlaşma, özel sektörde de yaygınlaşacak. Kiralık işçi kılıfıyla şirketler doğrudan eleman çalıştırmak yerine işçilerini, geçici süreli olarak özel istihdam bürolarından kiralayacak. İşveren, işçinin hiçbir sorumluluğunu üstlenmeyecek. Geçici süreli çalışan işçinin kıdem tazminatı hakkı, fiilen elinden alınmış olacak. Böylece hükümetin uzun yıllardır kaldırmaya çalıştığı kıdem tazminatı, zamana yayılarak yok edilecek. Kiralık işçi düzenlemesiyle adeta modern amele pazarları kurulacak. İşçilerin örgütlenmesi ve sendikalaşma büyük yara alacak. Tasarıya işçi örgütlerinden çok sert tepki var.

Hâlihazırda iş bulmaya aracılık eden özel istihdam büroları, işçi kiralama merkezlerine dönüşecek. Özel istihdam bürosu, elindeki işçiyi, işverenle yaptığı bir sözleşme ile belirli süre kiralayacak. Özel istihdam bürolarının pazarlık usulü düşük maaşla işçi pazarlamasının önü açılacak. İşçiyi çalıştıracak firma, işçiyi kiraladığı özel istihdam bürosuna her bir işçi için sözleşmede belirlenen miktarda ödeme yapacak. İstihdam bürosu, bu paranın bir kısmını komisyon olarak kesecek. İstihdam bürosu, işçinin emeği üzerinden doğrudan kâr sağlayacak.

İşçi mesaisiz ve izinsiz çalıştırılacak

Türkiye İstatistik Kurumu'na (TÜİK) göre Türkiye'de yaklaşık 6 milyon işsiz var ve bu kişilerin iş aradığı dikkate alındığında kiralık işçi uygulaması suiistimalleri de getirecek. Yasa tasarısıyla işyerlerinde kadrolu işçi-kiralık işçi ayrımı başlayacak. Kanunda bunu önlemeye dönük muğlak ifadelere yer verildi. Örneğin ‘siparişlerim var' gerekçesine sığınan bir işveren, kiralık işçisini fazla mesai, dinlenme hakkı, haftalık izin gibi haklardan mahrum bırakarak çalıştırabilir. Bu tür suiistimallerin önlenmesine yönelik olarak hiçbir düzenleme tasarıda yer almıyor. Sürekli kiralanma şansı bulamayan işçiler için sigorta primleri de düzenli olmayacak. İstihdam büroları, kiralık işçilerine yalnız çalıştıkları süreler için prim ödeyeceğinden işçinin sigortalılığı kısa sürecek. Bu da emekliliklerini zorlaştıracak. Tasarıyla, işyerlerinde çalışan sayısının yüzde 25'i kadarının ‘kiralık işçi' olmasına imkân veriliyor. 10 işçiye kadar çalıştıran ve istihdamın yüzde 60'ını oluşturan KOBİ'ler istediği kadar kiralık işçi çalıştırabilecek. Kiralık işçinin düzenli bir işyeri olmayacağı için düzenli zam alamayacak. Bu nedenle kazancı asgari ücret düzeyinde kalacak ve işçi, sürekli çalıştığı bir alanı olmadığı için uzmanlaşamayacak.

AB'de kiralık işçi yüzde 1,7

Avrupa Birliği ülkelerinde sistemin uygulandığı öne sürülüyor. Ancak AB ülkelerine bakıldığında da bu kapsamda çalışan kişi sayısı çok sınırlı. Özel istihdam büroları Avrupa Konfederasyonu raporuna göre tüm çalışanlar içinde özel istihdam büroları aracılığıyla çalışanların oranı yüzde 1,6. Bu oran AB'de 1,7'i, ABD'de 2,1, Japonya'da yüzde 2. AB ülkeleri arasında İngiltere, Hollanda, Belçika, Fransa, Almanya ve İrlanda en yaygın olduğu ülkeler. Dolayısıyla AB mevzuatında kiralık işçi düzenlemiş olmakla birlikte uygulama alanı, emek sömürüsüne karşı duyarlılık ve yasal koruma zırhları nedeniyle son derece sınırlı.

Paralı kölelik sistemi

Sosyal taraflarla istişare edilmeden Meclis'e gönderilen kiralık işçi tasarısına sendikalardan büyük tepki var. Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, düzenlemeyi ‘paralı kölelik' sistemi olarak niteledi ve karşı duracaklarını söyledi. Aksiyon-İş Başkanı Vedat Öztürk düzenlemenin emek sömürüsüne yol açacağını vurgularken, “İşsizliğin ve kayıt dışı istihdamın yok denecek kadar az olduğu ülkelerde dahi çalışanlara fayda getirmeyen bu sistem Türkiye'de çalışma hayatına darbe vuracak. Hükümet, amele pazarı kurmak istiyor.” dedi. Geçen hafta Cihan'a değerlendirmelerde bulunan Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu da, ‘güvenceli esneklik' olarak sunulan kiralık işçi düzenlemesinin işçilerin sermayenin ve hükümetin iki dudağı arasında yaşama mahkûm edilmesi olduğunu ifade etti. ■ İsa Yazar, Zaman, (14.2.2016)

15.2.2016
RTE: YENİ AKP HAREKETİ DOĞUYOR


Gül-Erdoğan görüşmesinde, “iplerin tamamen koptuğu” belirtiliyor.

Cumhuriyet / Ayşe Sayın - AKP’nin kuruluşundaki çekirdek kadroda yer alan aralarında Bülent Arınç, Hüseyin Çelik’in de bulunduğu isimler, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün geçen hafta davet üzerine görüştüğü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisine iletilen rahatsızlık konularında hiçbir geri adım atmaması üzerine, “parti içinde etkin muhalefet” kararı aldı. “Biz, bu partide kiracı değil, evsahibiyiz, eleştirilerimizi dinlenene, dikkate alınana kadar sürdüreceğiz” diyen muhalifler, öncelikli hedeflerini “yeni parti değil, Gül öncülüğünde, AKP’nin kuruluş felsefesine döndürülmesi” olarak ifade ediyorlar.

Uzun süredir sessizliğini koruyan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, davet üzerine Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşmesinde, “iplerin tamamen koptuğu” belirtiliyor. Gül’e yakın isimler, ipleri kopma noktasına getiren olaylar ve temel eleştiri konularına ilişkin şu değerlendirmeleri yapıyorlar.

Muhalefetin lideri Gül: Cumhurbaşkanlığı döneminden bu yana Gül, özgürlükler, demokratikleşme, 17/25 aralık süreci konularında rahatsızlıklarını üstü kapalı olarak dile getirdi. Ancak her keresinde geri durdu ve genelde de susmayı tercih etti. Ancak Erdoğan’ın daveti üzerine gittiği Saray’daki görüşmede tarafların pozisyonunda hiçbir değişiklik olmadı ve hatta ipler tamamen koptu. Geçmişte Gül, bu tür görüşmeleden sonra, kimsenin haberi olmadan sessiz sedasız İstanbul’a dönerdi. Ancak Gül, çıkışta Hüseyin Çelik, Sadullah Ergin ve Arınç ile kameralara “görüntü” vererek, parti içindeki muhalif hareketle birlikte olduğu mesajı verdi.

Endişe Saray’a götürdü: Gül’ün, aşırı gösterişi, yapılan harcamalar ve AOÇ arazisi üzerine “kaçak” yapıldığı gerekçesiyle eleştirilen ve Erdoğan’ın bu eleştirileri kesmek amacıyla “külliye” diye adlandırdığı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na gitmesine dış politikadaki duyduğu derin kaygı gerekçe gösteriliyor. Gül’ün, Rusya, ABD, AB ile ilişkilerin geldiği noktayla ilgili eleştiri ve görüşlerini Erdoğan’a doğrudan iletmek için Saray’a gitmeyi göze aldığı ifade ediliyor.

Muhataplık sözcü yardımcısına indi: Muhaliflere göre, Türkiye’nin Rus uçağının düşürülmesinin sonucunu hem hükümet hem de Cumhurbaşkanlığı düşünmeliydi. Uçak düşürüldükten sonra da kriz iyi yönetilemedi ve Rusya şimdi Suriye’de istediği gibi hareket ediyor. İş bu noktaya gelmişken artık Türkiye’nin yapacağı karşı hamle ülkeyi “savaş”a sürükleyebilir. Ayrıca ABD ile PYD yüzünden büyük gerilim yaşanıyor. Her keresinde ‘Ey ABD” diye sert çıkış yaptığı ABD ise bırakın başkan düzeyinde artık “sözcü yardımcısı” düzeyinde yanıt veriyor, Türkiye, dünya ölçeğinde ciddiyetini kaybediyor. Dış politika, içeride “hamaset” için kullanılacak bir argüman değildir, içeride hamaset için yapılan konuşmalar, ülkeyi uçuruma götürür.

“Kiracı değil ev sahibiyiz”: Muhalif kanattan önemli bir isim, Gül-Erdoğan görüşmesinden bir sonuç çıkmasa da “Biz uyarılarımızı, eleştirilerimizi, dinlenene kadar söylemeye devam edeceğiz. Çünkü biz partiye kimileri gibi sonradan eklemlenmedik, kiracı değil, evsahibiyiz. Bizim genel başkanlık, kongrede şunu getirelim gibi hesaplarımız yok. Amacımız AKP’yi kuruluşundaki çizgisine getirmek ve hükümetin sorumluluk alanındaki konuların hükümet tarafından uygulamaya konulmasını sağlamak” görüşünü dile getiriyor. Ancak kulislerde, muhaliflerin parti içinden yeterli destek görmez veya Erdoğan ile muhalifler arasında yeniden bir “uzlaşma” sağlanmazsa, yeni parti oluşumunun da son çare olarak gündeme geleceğine dikkat çekiliyor.

Davutoğlu da rahatsız: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, dış politikadan ekonomiye, atamalardan, anayasaya kadar her konuda müdahil olmasından Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da rahatsız olduğu, ancak müdahaleyi engelleyemediği belirtiliyor. Erdoğan’a karşı hükümetin “güçlü” durması gerektiğini savunan muhaliflerin Davutoğlu ile de uzlaşma arayacağı dile getiriliyor. Ancak Davutoğlu’nun parti içinde henüz istediği biçimde güçlü bir konumda olmaması nedeniyle öncelikle parti grubundaki “çekirdek kadro” ile işbirliği ve diyalog zemini aranacağı belirtiliyor.

Muhalifler ne istiyor?: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşmede Gül’e ‘’Arınç ile konuş, ne yapmak istiyor?’’dediği ileri sürülmüş ve bu basına da yansımıştı. Böyle bir ifadenin kullanılıp kullanılmadığı net olarak teyit edilmese de, muhalifler temel rahatsızlık alanlarını, “başta Suriye olmak üzere izlenen dış politika hataları, alarm vermeye başlanan ekonomi, buzdolabındaki çözüm, bozulan toplumsal barış ve Erdoğan’ın üslup sorunları” olarak ifade ediyorlar. Bu sorun alanları düzelmedikçe, Türkiye’nin “normalleşemeyeceği”ni belirten muhalifler, Erdoğan’ın geri çekilip, inisiyatifi hükümete bırakması ve üslup olarak da daha “kucaklayıcı” bir dil kullanmasını talep ediyor.

Gül, Erdoğan’ın karşısına çıkabilir: AKP grubu içinde destek bulacaklarını hesaplayan muhalifler, “başkanlık” için anayasa değişikliğinin AKP grubundan geçmeyeceği görüşünde. ■ gerçekgündem.com, (15.2.2016)

GÜMRÜK BİRLİĞİ: AB VE ABD’DEN TİCARİ DARBE

ABD sadece PYD konusunda Türkiye’yi köşeye sıkıştırmıyor; AB ile yürüttüğü Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı anlaşmasında Türkiye’ye sorun çıkartıyor. Türkiye eğer anlaşmaya dahil olamazsa, yılda 5 milyar dolar kaybedecek

Sözde ortak ABD, her platformda Türkiye’nin kuyusunu kazıyor. Suriye çıkmazında Türkiye’yi kafasına göre kullanan ama PYD konusunda bir tarafa iten ABD, Avrupa Birliği (AB) ile yürüttüğü Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) anlaşmasında da Türkiye’yi ekarte etmeye hazırlanıyor. Bu konuda Gümrük Birliği anlaşması imzaladığımız AB de ABD’den geri kalmıyor. Bu bağlamda İstanbul Sanayi Odası (İSO) dünyada sayıları giderek artan bölgesel serbest ticaret anlaşmalarının Türkiye başta olmak üzere ülke ekonomileri için önemini düzenlediği konferansta ele aldı. “Yeni Nesil Ekonomik Diplomasi: Dünyada Artan Bölgesel Serbest Ticaret Anlaşmaları ve TTIP Müzakereleri Konferansı”na İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın ev sahipliğinde Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır ve Dünya Ticaret Örgütü’nün 2005-2013 döneminde Genel Direktörü olan Pascal Lamy konuşmacı olarak katıldı.

Gümrük Birliği büyük hataydı!

İş dünyasının yoğun ilgi gösterdiği konferansın açılış konuşmasını yapan Bahçıvan, dünyada en fazla serbest ticaret anlaşmasını AB ülkelerinin imzaladığına işaret ederek, Türkiye’nin bu önemli gelişmeyi Gümrük Birliği için müzakereler yürütülürken öngörememiş olmasıyla ağır bir bedel ödediğine dikkat çekti. Gümrük Birliği nedeniyle AB’nin imzaladığı her anlaşmanın Türkiye’nin de imzalama zorunluluğuna dikkat çeken Bahçıvan, şöyle konuştu: “Tam üyelik süreci tamamlanmadan önce Gümrük Birliği’ne katılmış olan Türkiye’nin bu durumuna benzer AB üyesi hiçbir ülke bulunmamaktadır. Yirminci yılındaki Gümrük Birliği’nin kapsamının değişen ticari koşullara uygun olarak genişletilmesi gerektiğine inanıyoruz. ABD ile AB arasında devam eden Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’nın (TTIP) ivme kazandığı bir süreçte bu öneri son derece önemlidir. Bu nedenle, Gümrük Birliği’nde yapılacak revizyonla birlikte, Türkiye’nin üçüncü ülkelerle ticaretinde mağduriyet yaşamaması için her türlü tedbirin alınması gerektiğini burada özellikle ifade etmek istiyorum. TTIP’e taraf olamazsak, bunun ülkemize yıllık maliyeti 5 milyar doları bulacak.” Bahçıvan, AB ve ABD ekonomilerinin dünya ekonomisinin yüzde 40’ını, dünya ticaretinin ise üçte birini oluşturduğunu kaydetti.

Top ABD ve AB’nin sahasında

Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır ise konferansta yaptığı konuşmada, AB ve ABD arasındaki Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’nın sadece bir serbest ticaret anlaşması (STA) olmadığını, bu yüzyıl için bir reform ve devrim niteliği taşıdığını savundu. Bozkır, “TTIP’ye taraf olmamak, Türkiye’nin sanayi ve iletişim devrimini kaçırması ile aynı çerçevede düşünülecek bir eksiklik olacaktır. Türkiye’nin mutlaka taraf olması gerekli… Etkisi sadece birkaç milyar dolarlık zarar olmayacak, ekonomi ve ticarette yaşama gücünün çok zor olacağı bir dönemle karşı karşıya olacağız” şeklinde konuştu. Türkiye’nin önünde TTIP’nin olası zararlarına karşı iki yöntem olduğunu vurgulayan Bozkır, şunları söyledi: “Gümrük Birliği’nin güncellenmesine bu yıl başlanacak. Tarım, hizmetler ve kamu alımı gibi konular henüz Gümrük Birliği’ne dahil değil. Güncelleme ile 150 milyar dolar olan AB ile ticaret hacmimizin 300 milyar dolara çıkma potansiyeli var. ABD-AB arasındaki ticaret hacminin yaklaşık 700 milyar dolar olduğu düşünülürse, 300 milyar doların ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar. Bu noktada TTIP’ye karşı iki yöntemimiz var; ilki Gümrük Birliği güncellemesinde şu maddenin mutlaka koydurulması: AB eğer üçüncü ülkelerle anlaşma imzalarsa, Türkiye de otomatikman imzalamış sayılacak. Bunun TTIP imzalanmadan önce yapılmasını istiyoruz. Eğer bunu TTIP öncesinde imzalarsak, TTIP hükümlerinin Türkiye için de geçerli olacağı sonucu ortaya çıkacak. Aksi takdirde ABD ile Türkiye arasında bir STA imzalanana kadar, AB ile ABD arasındaki Transatlantik’in her yıl bize her yıl zarar eklediği bir durum ortaya çıkacak. Biz bunu kaldıramayız. O noktada Gümrük Birliği’nin dondurulması ya da TTIP kısmının dondurulması gerekebilir.” ■ Recep Bahar, Yeni Mesaj, (15.2.2016)

16.2.2016
YABANCIYA TOPRAK: YABANCIYA SATIŞ KATLANACAK İNŞAAT BU YIL ZİRVE YAPACAK


KONUTDER, bu yıla ilişkin 'sektör büyüme beklentisi'ni % 5 olarak açıkladı. Dernek, 2016'da 10 milyar dolarlık yabancıya satış bekliyor

Konut Geliştiricileri ve Yatırımcıları Derneği (KONUTDER), 2016 yılı büyüme beklentisini yüzde 5 olarak açıkladı.

EKONOMİNİN LOKOMOTİFİ

İcra Kurulu Üyeleri; Ömer Faruk Çelik, Hasan Rahvalı, Ziya Yılmaz, Ali Dumankaya, Ramadan Kumova, Özen Kuzu, Altan Elmas ve Haluk Sur’un katılımıyla düzenlenen toplantıda sektörü değerlendiren ve beklentilerini açıklayan KONUTDER, GSYH’da yüzde 14.2’lik payla ikinci sırada olan inşaat sektörünün Türkiye ekonomisinin lokomotifi olmaya devam edeceği mesajını verdi.

YABANCIYA 22.380 KONUT

2015 yılının yaşanan tüm belirsizliklere rağmen olumlu geçtiğinin altını çizen KONUTDER Başkanı Ömer Faruk Çelik, “Sektörümüz 2015 yılını yüzde 10,6’lık büyüme ve 1 milyon 289 bin 320 konut satışıyla tamamladı ve iyi bir büyüme performansı elde etti. Yabancıya 22.830 adet konut sattık"' ifadelerini kullandı.

İKİ MİLYONLUK İSTİHDAM

Çelik, "Konut sektörü, toplamda 26 milyonu aşkın kişinin istihdam edildiği tüm sektörler içinde yüzde 7,6’lık payla 2 milyondan fazla kişiye istihdam sağlıyor” dedi.

Hedef: 10 milyar $

Çelik, "2016 yılı sonunda, inşaat sektörü ve gayrimenkul faaliyetlerinden elde edilen gayri safi yurt içi hasılada yüzde 5 büyüme, birinci elde satılan konut sayısının yüzde 7 artışla 640 bine ulaşmasını, yabancıya satış cirosununsa 10 milyar doları bulmasını bekliyoruz" dedi.

'Yeni bir imar kanunu'

KONUTDER üyeleri, sektörün gelişmesi için beklentilerini ise şöyle sıraladı:
- Arsalarda KDV oranının projelendirilen konutun KDV’si ile aynı tutulması
- Konutlarda KDV oranının eski duruma döndürülmesi veya en azından üst sınırın %8 olması
- Yabancıya yönelik yapılan konut satışlarının döviz kazandırıcı işlem olarak kabul edilmesi
- Yeni bir İmar Kanunu hazırlanması gerektiği ve kesinleşmiş imar durumu ve inşaat ruhsatını müktesep hak kabul eden maddelerinin mutlaka yeni imar kanununda yer alması gerektiği kanaatindeyiz. ■ Akşam, (16.2.2016)

BOP, BÖLÜCÜLÜK, SURİYE: YARININ SURİYESİ NASIL OLACAK?

Son beş yıldır Suriye’de meydana gelen gelişmeleri, komşu ülkelerin tutumlarını, ABD, Rusya ve AB’nin fiilen yürüttükleri uygulamaları göz önüne alarak bakalım:Bütün bunlar yarın nasıl bir Suriye yaratacak?
Olasılıkları görmeye çalışalım:
1) Esad ve rejiminin var olduğu, ancak Batı Kürdistan olarak büyük bir bölümün Akdeniz’e Kürt koridoru ile ulaştığı bir Suriye,
ABD ve İsrail bu konuda kararlı olduklarını bugüne kadar göstermişlerdir. Bu tutum AB tarafından da desteklenmektedir. Bu olasılık ikiye bölünmüş bir Suriye demektir.
2) Esad rejimi ve Batı Kürdistan’a ek olarak IŞİD ve El Nusra’nın radikal dinci bir oluşum (devlet) olarak yer alacağı üçe bölünmüş bir Suriye.
3) Esad’ın tamamen egemen olacağı üniter bir Suriye. Bu olasılık Rusya ve İran ile Suriye arasında çok güçlü bir ittifak anlamına gelir.
4) ABD, İsrail, AB, Rusya arasında bir manda olarak işgal edilerek vesayet altına alınmış ve parçalanmış bir Suriye.
5) Dört olasılığın da yer almadığı, bugünkü iç savaş, çatışma ve kaos ortamının kesilmeden devam ettiği Afganistan benzeri bir Suriye.

Batı Kürdistan koşul gibi!

ABD ve İsrail açısından Suriye’de Akdeniz’e bağlanmış Batı Kürdistan’ın oluşturulması stratejik bir hedef; AB tarafından da destekleniyor.
Rusya da PYD’ye Moskova’da Batı Kürdistan temsilciliği (!) açtırarak inisiyatifi tamamen ABD’ye kaptırmak istemiyor. İşin en ilginç yanı, bütün taraflar IŞİD düşmanı görünmelerine karşın onu, hedeflerinin bir kaldıracı gibi kullanıyorlar.
-ABD onun sayesinde PYD/YPG’ye destek veriyor ve onların aracılığı ile Batı Kürdistan’ı oluşturuyor.
-Rusya, IŞİD sayesinde Suriye’deki askeri ve siyasi gücünü genişletiyor.

Ve bizim halimiz

Ankara ise IŞİD ile kavga eden herkesle bozuşmuş; ABD, Rusya, İran; AB hepsiyle de kavgalı. Suriye üzerindeki inisiyatifini tamamen kaybetmiş. Esad’la savaşta gibi.
Üstelik İncirlik’ten kalkan uçaklar Türkiye’nin karşısındakilerin amaçlarına hizmet ediyor; YPG ve PYD bu sayede destek alıyor.
Başımızı sınırdan öte uzatacak durumda değiliz; ABD, AB, Rusya ve tabii Esad bunun şiddetle karşısında. Üzerimize yıkılan 3 milyon Suriyeli yarın Türkiye’nin başına çok büyük belalar getirecek; terörden radikal İslama ve büyük sosyal sorunlara kadar inanılmaz şekilde zorlanacağız. Bunların geri dönmesi imkânsız gibi.
Irak’tan sonra Suriye’de kurulmakta olan Batı Kürdistan, yarın kurulmak istenen büyük Kürdistan’ın ayakları. Ve bunlar sınırlarımız üzerinden Güneydoğu’yu rahat bırakmayacaklar.
Türkiye’nin bu gerçekler doğrultusunda yeni bölge (ve dış) politikasını belirlemesi gerekir.
Mezhepçilik ve Esad düşmanlığı üzerine oturtulan AKP’nin Suriye politikası bizi bugünkü kaos ortamına getirdi.

Yazmıştım da…

14 yıl önce kamuya açık bir seminerde Türkiye’nin nereye getirileceğini, BOP içinde nereye sokulacağını anlatmıştım. (*)
Dış politika “uzun vadeli ulusal politikalar belirlenerek uygulanır”. Uzun vadeli ulusal çıkarlar ise demokratik meclislerde (ve hükümetlerde) ulusal irade yaratılarak oluşturulur.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nde günlük, “ben yaptım oldu zihniyeti ile uygulanamaz”. Uygulanırsa sonuç bugünkü gibi olur.
(*) B.Terkoğlu, B.Pehlivan, “Mahrem”, syf 281, Kırmızı Kedi, 2015 ■ Erol Manisalı, Cumhuriyet, (16.2.2016)

İŞSİZLİK RAKAMLARI AÇIKLANDI

Kasım ayı işsizlik rakamları açıklandı. Kasım ayında işsizlik oranı yüzde 10.5 oldu.

Kasım ayı için açıklanan resmi işsiz sayısı bir önceki döneme göre 29 bin artarak 3 milyon 123 bine yükseldi.

Yıllık bazda; tarım dışı işsizlik 0.3 puanlık azalış ile yüzde 12.4, 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik 0.8 puanlık azalış ile yüzde 19.1 ve 15-64 yaş grubundaki işsizlik de 0.2 puan azalış ile yüzde 10.7 olarak gerçekleşti.

İstihdam sayısı 2015 yılı Kasım döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 802 bin kişi artarak 26 milyon 676 bin kişi, istihdam oranı ise 0.7 puanlık artış ile yüzde 45.8 oldu.Bu dönemde, tarım sektöründe çalışan sayısı 26 bin kişi azalırken, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı ise 828 bin kişi arttı. İstihdam edilenlerin yüzde 19.3’ü tarım, yüzde 20.1’i sanayi, yüzde 7.5’i inşaat, yüzde 53.1’i ise hizmetler sektöründe yer aldı.

Önceki yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında hizmet sektörünün istihdam edilenler içindeki payı 1.1 puan artarken, tarım sektörünün payı 0.7 puan, sanayi sektörünün payı 0.3 puan, inşaat sektörünün payı ise 0.1 puan azaldı. İşgücü 2015 yılı Kasım döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 831 bin kişi artarak 29 milyon 801 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 0.7 puan artarak yüzde 51.2 olarak gerçekleşti.

Aynı dönemler için yapılan kıyaslamalara göre; erkeklerde işgücüne katılma oranı 0.3 puanlık artışla yüzde 71.3, kadınlarda ise 1.1 puanlık artışla yüzde 31.6 olarak gerçekleşti. ■ Sol, (16.2.2016)

17.2.2016
İŞSİZLİK: HER 5 KİŞİDEN BİRİ İŞSİZ!


ksiyon İşçi Sendikaları Konfederasyonu (AKSİYON-İŞ), Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) hesaplama yöntemi nedeniyle son 4 haftada iş aramayanlar işsiz sayılmadığını belirtti. Bu kişilerin işsiz kabul edildiğinde, gerçek işsizliğin yüzde 18,8’e, işsiz sayısının ise 5 milyon 480 bin kişiye ulaşmakta olduğunu ve bu veriye göre Türkiye’de yaklaşık her 5 kişiden birinin işsiz olduğunun altını çizdi.

Aksiyon İşçi Sendikaları Konfederasyonu bünyesindeki Emek Akademi uzmanları tarafından, işgücü ve istihdam raporu hazırlandı. Açıklanan raporda Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) hesaplama yöntemi nedeniyle son 4 haftada iş aramayanların işsiz sayılmadığını belirterek, oysa bu kişilerin işsiz kabul edildiğinde işsizlik oranının yüzde 18,8’e, işsiz sayısının da 5 milyon 480 bin kişiye ulaştığı vurgulandı.

Uzun yıllar iş arayan kişilerin bir süre sonra iş bulabilmekten ümidini keserek iş aramaktan vazgeçtiği aktarılan raporda, Kasım 2015 itibariyle 703 bin kişinin ‘İş Bulma Ümidi Olmayanlar’ kategorisinde yer aldığına dikkat çekildi. Raporda ayrıca şu değerlendirmeler yapıldı:

“İşsizlerin önemli bir bölümü de uzun yıllardır iş aramaktadır. Bu tablo Türkiye’de işsizliğin geçici bir sorun olmaktan çıkıp, kronik bir hal aldığı göstermektedir. İşsizlerin 697 bini 1 yıldan daha uzun süredir işsiz durumdadır. Türkiye’nin genç ve eğitimli nüfusu, işsizlik kıskacındadır. 15-24 yaş grubunu içeren genç nüfusta işsizlik yüzde 19,1’dir. Yüksek öğretim mezunları arasında işsizlik oranı yüzde 10,8’dir. Genel işsizliğin yüzde 10,5 olduğu dikkate alındığında, genç nüfus ve yüksek öğretim mezunları arasında işsizliğin genel işsizlikten yüksek olduğu dikkat çekmektedir. Türkiye’de kayıt dışı istihdam da bir türlü önlenememektedir. 26 milyon 276 bin çalışandan 8 milyon 696 bini kayıt dışıdır. Kayıt dışı istihdamın bir diğer boyutu ise kadınlardaki emek sömürüsünün yüksekliğidir. Kadınlarda yüzde 44,2’yi bulan kayıt dışılık yaklaşık 2 kadından birinin sigortasız çalıştırıldığı anlamına gelmektedir. Türkiye’de çalışma hayatının göz ardı edilen sorunlarından biri de ‘ücretsiz aile işçiliği’dir. 2 milyon 836 bin kişi hiçbir ücret almaksızın aileye ait işyerlerinde çalışmaktadır.”

RESMİ İŞSİZLİK VE İSTİHDAM

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre işsiz sayısı 2015 yılı Kasım döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre 29 bin kişi artarak 3 milyon 125 bin kişi oldu. İşsizlik oranı yüzde 10,5 seviyesinde gerçekleşti. Bu oran, genç işsizlerde ise yüzde 19,1 oldu.

İstihdam edilenlerin sayısı bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla 802 bin kişi artarak 26 milyon 676 bin kişiye yükseldi. Bu dönemde, tarım sektöründe çalışan sayısı 26 bin kişi azalırken, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı ise 828 bin kişi arttı. İstihdam edilenlerin yüzde 19,3’ü tarım, yüzde 20,1’i sanayi, yüzde 7,5’i inşaat, yüzde 53,1’i ise hizmetler sektöründe yer aldı.

İŞSİZLİK KRONİKLEŞİYOR

Rakamların, Türkiye’de işsizliğin geçici bir sorun olmaktan çıkıp, kronik bir hal aldığını gösterdiği vurgulanan raporda, şu noktaya da dikkat çekildi:

“Kasım 2015 verilerine göre 3 milyon 125 bin işsizin, 697 bini 1 yıldan daha uzun süredir işsiz durumdadır. Bu kişiler, ‘Uzun Süreli İşsizler’ olarak kabul edilmektedir. Bu kişilerin 506 bini 1 yıldan fazla, 138 bini 2 yıldan fazla, 53 bin kişi ise 3 yıldan fazla süredir işsiz durumda. TÜİK’in ‘1 yıldan daha az süreli işsizler’ olarak tanımladığı kategoride ise 2 milyon 428 bin kişi bulunmakta.

HER 3 ÇALIŞANDAN BİRİ KAYIT DIŞI

Raporda, Türkiye’de istihdam piyasasının en temel sorunlarından birisinin kayıt dışı istihdamın büyüklüğü olduğu dile getirilerek, şöyle denildi:

“TÜİK verilerine göre, 26 milyon 276 bin çalışandan 8 milyon 696 bini kayıt dışıdır. Kayıt dışı istihdam oranı ise yüzde 32’dir. Kayıt dışı çalışanların, 5 milyon 116 bini erkek, 3 milyon 579 bini ise kadındır. Erkeklerde kayıt dışı oranı yüzde 27,5 iken kadınlarda bu oran, yüzde 44,2’ye yükselmektedir. Bu veriler, Türkiye’de istihdamın önemli bir bölümünün kayıt dışı olduğunu, işçilerin sosyal güvenceden yoksun ve sigortasız çalıştırıldığını gözler önüne sermektedir. Kayıt dışı istihdamın bir diğer boyutu ise kadınlardaki emek sömürüsünün yüksekliğidir. Kadınlarda yüzde 44,2’yi bulan kayıt dışılık yaklaşık 2 kadından birinin sigortasız çalıştırıldığı anlamına gelmektedir. Kadın istihdamında kayıt dışılığın yanı sıra düşük ücret ve mobing temel sorunlar olarak öne çıkmaktadır. Kayıt dışı istihdamın yıllar içindeki seyrine bakıldığında düşüş eğiliminde olduğu görülmektedir. 2014 yılında yüzde 33,9 olan kayıtlı istihdam 2015 Kasım ayı itibariyle yüzde 32,6’ya gerilemiştir. İstihdam piyasasında kayıt dışılığın azalması olumludur ancak düşüş hızı yetersiz.”

EĞİTİMLİ NÜFUSTA YÜKSEK İŞSİZLİK

Türkiye’de özellikle son dönemde eğitimli nüfusta işsizliğin önemli bir problem olarak öne çıktığına işaret edilen raporda, bu konuyla ilgili olarak şu tespitler aktarıldı:

“Yüksek öğrenim mezunlarında işsizlik çok hızlı bir şekilde artmaktadır. Yüksek öğretim mezunları arasında işsizlik oranı yüzde 10,8’dir. Genel işsizliğin yüzde 10,5 olduğu dikkate alındığında yüksek öğretim mezunları arasında işsizliğin genel işsizlikten yüksek olduğu dikkat çekmektedir. Yüksek öğretim mezunu kadınlarda ise işsizlik yüzde 15,7. Lise altı eğitimlilerde işsizlik oranı yüzde 10,3’tür. Bu tablo yüksek öğrenim mezunlarında işsizliğin lise altı mezunlarına göre daha yüksek olduğunu ortaya koymakta.”

HER 5 GENÇTEN BİRİ İŞSİZ

Roparda, genç nüfus işsizliği ile ilgili olarak da, “Türkiye aynı başarıyı bu kitleye istihdam sağlamakta gösterememektedir. 15-24 yaş grubunu içeren genç nüfusta işsizlik yüzde 19,1’dir. Bu tablo her beş gençten birinin işsiz olduğunu ortaya koymaktadır. Genç nüfustaki işsizliğin aylara göre artış seyri dikkat çekmekte.” ifadeleri kullanıldı.

İSTİHDAMIN YÜZDE 53’Ü HİZMET SEKTÖRÜNDE

Türkiye’de istihdam edilen 26 milyon 676 bin kişiden 5 milyon 154 bini tarım sektöründe, 5 milyon 353 bini sanayi sektöründe, 2 milyon 14 bini inşaat sektöründe, 14 milyon 155 bini ise hizmetler sektöründe çalıştığı belirtilen raporda, “Tablodan da açıkça görüldüğü gibi Türkiye’de istihdamı hizmetler sektörü sırtlamaktadır. Hizmetler sektörünün istihdam oranındaki payı yüzde 53,1’dir. Lokomotif olması gereken sanayi sektörünün yetersizliği dikkat çekicidir. Tarım sektöründe kadın istihdamının ağırlığı inşaatta ise erkek istihdamı öne çıkmaktadır.” denildi.

ÜCRETSİZ ÇALIŞMA

Raporda, ‘ücretsiz aile işçisi’ ile ilgili olarak da şu değerlendirmeler yapıldı:

“Türkiye’de istihdam piyasasının genel görünümüne bakıldığında ‘ücretsiz aile işçisi’ kavramı önem arz etmektedir. 26 milyon 676 bin çalışandan 2 milyon 836 binini ücretsiz aile işçileri oluşturmaktadır. Bunların büyük bölümü, tarımda ya da aileye ait işyerlerinde ücret almaksızın, yardım amaçlı çalışanlardan oluşmaktadır. Bu kişilerin, istihdam içerisinde kabul edilmesi işsizliği düşürmektedir.Ücretsiz aile işçilerinin oranı, yüzde 10,6’dır. İşsizliğin yüzde 10,5 olduğu dikkate alındığı ücretsiz aile işçilerinin işsizler kadar büyük bir kitleyi oluşturduğu görülmektedir.” ■ Taraf, (17.2.2016)

DOLAR: DOLARDA KORKUTAN YÜKSELİŞ

Türkiye'nin dış politikasındaki sıcak gelişmeler doların ateşini artırmaya devam ediyor. Dolar/TL, güne yatay bir başlangıç yaptıktan sonra dünkü yükselişini sürdürerek 2,96'nın üzerini gördü.

Asya piyasalarında güne yatay başlayan dolar/TL, gördüğü en düşük 2,9440 seviyesinden yükselişe geçerek 2,9615'i gördü. Şu dakikalarda 2,9580 seviyelerinde dengelenen dolar/TL, dün de gün boyu yükseliş eğiliminde hareket etmiş ve günü yüzde 0,62 artışla 2,9462'den tamamlamıştı.
Avro/TL de uluslararası piyasada avro/dolar paritesindeki sakin seyre karşın 3,3076'ya kadar yükseldikten sonra şu dakikalarda 3,3025 seviyesinde dengelendi.

DOLARIN GÖZÜ AVRUPA MERKEZ BANKASI'NDA

Dün Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi'nin Avrupa Parlamentosunda yaptığı konuşmada, piyasalarda çalkalanmanın devam etmesi durumunda harekete geçmekten çekinmeyeceklerini söylemesi ile düşüşe geçen avro/dolar paritesi 1,1128'i görmüş ve günü 1,1155'ten tamamlamıştı. Parite, bugün Almanya ve Avro Bölgesinde açıklanacak ZEW endeksleri öncesinde 1,1160 seviyelerinde yatay bir seyir izliyor.

DOLAR NEREYE DOĞRU

Analistler, küresel piyasalarda gelişmekte olan ülke para birimlerinin bugün dolar karşısında genel olarak değer kaybettiğine dikkati çekerek, dolar/TL'de teknik olarak 2,9550 seviyesinin üzerinde kalınması durumunda 2,9750 seviyesinin direnç olarak öne çıktığını kaydediyor.
ABD piyasalarının dünkü tatilin ardından bugün işleme açılacağını ve açıklanacak New York Fed İmalat Endeksinin takip edileceğini ifade eden analistler, avro/TL'de ise 3,30'un üzerinde 3,32 seviyesinin gündeme gelebileceğini tahmin ediyor. ■ Yeniçağ, (17.2.2016)

18.2.2016
KAYNAK KULLANIMI, ME: CERATTEPE'DE AĞAÇ KATLİAMI BAŞLADI


AKP'ye yakınlığıyla bilinen Cengiz Holding'in altın ve bakır madeni çıkarmayı planladığı Artvin Cerattepe'de, Gezi'yi anımsatan dünkü direnişin ardından gerginlik sürüyor.

Maden şirketinin akşam saatlerinde iş makinaları ve konteynırları jandarma eşliğinde şantiye sahasına ulaştırmasının ardından, bugün sabah saatlerinde bölgede ağaç kesimine başladığı öğrenildi. Ellerinde testerelerle ormanlık alana giren şirket çalışanlarının çok sayıda ağacı kestiği bildirildi. Ayrıca maden sahasının etrafının tel örgülerle çevrilmesine de başlandığı vurgulandı.

Bunun üzerine Yeşil Artvin Derneği Başkanı Nur Neşe Karahan, orman bölge müdürlüğüne dilekçeyle başvurarak, yasadışı kesimin gerekçesini sordu. Madene karşı açtıkları davanın sonuçlanmadığını ve sahanın şirkete polis-jandarma zoruyla teslim edildiğini söyledi.

Gelişmeler üzerine Ceratttepe'deki maden sahasına gitmek isteyen yurttaşlar ve gazetecilerin önü, Atmaca semti girişinde kesildi. Araç geçişini engelleyen polisle yurttaşlar arasında zaman zaman sert tartışmalar yaşandı. Bölgedeki işletmelerine iki gündür giremediklerini vurgulayan yurttaşlar, işadamı Mehmet Cengiz'in çıkarları için kendilerinin kurban edildiğini söylediler. Cerattepe'de gergin bekleyiş sürerken, Artvin Devlet Hastanesi'nde de sağlık çalışanları “Artvinliye Dokunma” içerikli basın açıklaması yaptı. Dünkü saldırılarda çok sayıda yurttaşın yaralı olarak hastaneye kaldırıldığını bildiren sağlıkçılar, polis ve jandarma şiddetini eleşirdi.

Kentte akşam saatlerinde de geniş katılımlı basın açıklaması ve yürüyüş planlanıyor. ■ Cumhuriyet, (18.2.2016)

BİR YILDA 69 MİLYAR DOLAR KAÇTI

Merkez Bankası'nın dün açıkladığı uluslararası yatırım pozisyonu ne göre 2015 yılında Türkiye'den 69 milyar dolar tutarında yabancı sermaye kaçtı.

Yatırım ikliminin bozulmasıyla hem yerli hem de yabancı sermayenin ülkeyi terk ettiğini ifade eden Taraf Gazetesi yazarı Süleyman Yaşar'ın Türkiye'de oturanlar bile kendi ülkeleri yerine başka ülkelere yaptığı yatırımın 5.1 milyar dolara ulaştığını yazdı.

İşte Süleyman Yaşar'ın o yazısı:

"Merkez Bankası dün uluslararası yatırım pozisyonu açıkladı. Buna göre 2015 yılında Türkiye'den 69 milyar dolar tutarında yabancı sermaye kaçtı.

Bu kaçan sermayenin 29,4 milyar doları doğrudan yabancı sermaye stokundan gitti. Yine 44,4 milyar dolarlık yabancı sermaye ise portföy yatırımlarından ülkeyi terk etti. Portföy yatırımları içerisinde yer alan hisse senetlerinden ülkeyi terk eden yabancı sermaye tutarı 21,7 milyar dolara ulaştı.

Şimdi gelelim yerli sermaye çıkışına…

Türkiye'de oturanların 2015 yılında yurtdışında doğrudan yatırımları ise 5,1 milyar dolar oldu. Anlayacağınız Türkiye'de oturanlar yatırımlarını kendi ülkeleri yerine başka ülkelere yaptılar. Böylece kıt olan sermaye diğer ülkelerin büyüme ve istihdamına katkı yapmak için bu ülkeyi terk etti.

Peki, niye böyle oldu?

Hem yerli hem de yabancı sermaye 2015 yılında Türkiye'yi terk etti? Terk etti, çünkü; yatırım iklimi bozuldu. Makul şüphe, uzayan gözaltı süreleri, öngörülemeyen vergi artışları, Türkiye'nin en büyük şirketlerine yapılan aramalı vergi denetimleriyle küresel hukuk kurallarından uzaklaşıldı. Bu arada Merkez Bankası'nın izlediği enflasyon hedeflemesi rejiminin kurallarına uymaması yani Merkez'in şeffaf olmaması, enflasyon hedefiyle bankalararası faiz oranlarının tutarsızlığı beklentileri bozdu. Merkez'in enflasyon hedefiyle bankalararası faiz oranının tutarsızlığına hemen örnek verelim; bildiğiniz gibi 2016 yılı enflasyon hedefi yüzde 7,5 ama bankalararası ödünç verme faiz oranı yüzde 11,28 düzeyinde seyrediyor. Yine sürekli tutmayan enflasyon hedefleri nedeniyle Merkez Bankası'na güvenin azalması yabancı sermaye çıkışına neden oldu. Böylece büyüme hızı geriledi. Bildiğiniz gibi dolar bazında milli gelir 2015 yılında 799 milyar dolardan 722 milyar dolara düştü.

Gelelim sermayenin kaçışının ve ekonominin dolar bazında küçülmesinin sistematik nedenlerine…

Bu sistematik nedenler;

Makro ekonomi yönetiminde istikrarsızlık yani tutarlı bir makro ekonomi yönetiminin olmaması. Sık sık politika değiştirilmesi.

Ekonominin çevre ülkelerle yaşanan gerginlikler nedeniyle içe kapanması.

Devletin özel sektör üzerinde baskıcı bir tavır alması yani özel sektörün yaşaması için gerekli ortamın hazırlamaması, olarak üç ana başlık altında sıralanabilir. Ve işte saydıklarımız büyümeyi olumsuz etkileyen üç faktör olarak bilinir.

Kısaca Türkiye artık küresel yatırımcı için cazip bir ülke olmaktan çıktı. Kapsayıcı bir hükümet olmadan sürdürülebilir ve yüksek oranlı büyüme hızını tutturmanın mümkün olamayacağını belirtelim." ■ Zaman, (18.2.2016)

Prof. Dr. Cihan DURA, 14 Ağustos 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Önceki

Şu dizine dön: Cihan DURA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x