Televizyonlarda 100 konuşmacıdan 80’i iktidara, 10’u muhalefete dalkavukluk ediyor. Her nasılsa ekranlara hâlâ çıkabilen on kişi de gerçekleri söylemeye çalışıyor. Tabii bu dalkavukların içinde gazetecilikten gelen de var ama çoğu çeşitli mesleklere sahip insanlar. Yalnız onlar da bir süre sonra kendilerini gazeteci diye tanıtmaya başlıyor!
Bu durum, gazetecilik mesleğini ayağa düşürüyor. Öyleyse buna bir çare bulmak gerekir.
Dalkavukluğun tarihçesine baktığımızda, bu işin bir çeşit meslek olarak kabul edildiği dönemler var...
Osmanlı bu işe bir çözüm üretmiş... Tarihçi Reşat Ekrem Koçu, şu bilgileri veriyor:
“Tanzimat’tan önce başa ya külah, ya kavuk giyilirdi. Külah çeşitlerini esnaf ve asker ocaklarında efrad giyerdi. Külahın üzerine, işlerinin, mesleklerinin işareti olarak beyaz tülbent yahut renkli çember sararlardı. Kavuk ise tüccarın, memurun, kibarın, ricalin, ulemanın serpuşu idi. İşleri, meslekleri başkalarını eğlendirmek olan dalkavuk esnafı zelil (hor görülen) adamlar kabul edilmişti ve onlara serpuş olarak ayak takımının, esnafın ve askerin serpuşu olan külahı giydirme imkânı bulunamamıştı. Toplum içinde kolayca derhal seçilmeleri için de ‘dalkavuk’ olmaları yani kavuklarına hiçbir şey sarmamaları emrolundu. Bu suretle kendileri de alâmet-i fârikaları olan serpuşlarına nispetle ‘dalkavuk’ adını aldılar. (...)
Toplum hayatımızda Tanzimat’tan evvelki devirde, bugünkü mecazi anlamı ile dalkavuklar mevcut olmakla beraber, onlardan tamamen ayrı, kelimenin basit lügat anlamına göre isim almış loncası ile kahyası ile ve efradı ile, işleri kibarları ve zenginleri ve onların konaklarındaki, meclislerindeki kimseleri eğlendirmek olan bir ‘dalkavuk esnafı’ var idi.”
Yani bugünkü meslek odaları gibi “dalkavuklar odası” da vardı...
***
Bugün kavuk yok! Şapka kullanan çok az. Yani dalkavuklar dış görünümünden pek tanınmıyor. Gerçi, bir-iki söz söyledikten sonra tıynetleri ortaya çıkıyor ama çeşitli meslekleri veya unvanları haksız olarak kullanıyorlar. Bu işten para ve mevki kazanıyorlar! Öyleyse bugünkü dalkavukların da bir meslek odası kurması gerekir! Odaya kayıtlı olmayanların dalkavukluk yapmasına izin verilmemelidir. Dalkavukluğun tarifesinin de altı ayda bir enflasyon oranına göre belirlenmesi uygun olur.
Tabii tarife, günümüz şartlarına göre düzenlenmelidir.
Reşat Ekrem Koçu, Osmanlı dönemi “dalkavuk tarifesi”ni şöyle vermiş:
*Dalkavuğun burnuna fiske vurma: (fiske başına) 20 para.
*Başına kabak vurma: 30 para
*Yüzünü tokatlama: (tokat başına) 30 para
*Oturduğu setten ve minderden aşağı yuvarlama: 30 para
*Merdivenden aşağı yuvarlama: 180 para
(Bir yeri incinir, kırılırsa tedavi ve cerrah parasını latife eden verir.)
*Çıplak başına tokat atma: (tokat başına) 45 para
*Dalkavuğun kafasına iri bir yumruk indirme: (yumruk başına) 40 para
*Kuyruğu dışarıda kalmamak üzere bir fındık sıçanını dalkavuğun ağzının içine kapatma: 400 para...”
Böyle devam ediyor...
***
Günümüzdeki dalkavuklar, farklı yöntemlerle çalışıyor ama işin temeli aynı... Paradan önce makam için akla hayale gelmeyecek sözler ve tutumlar geliştiriyorlar.
Öyle ki dalkavukluk ettikleri kişiyi, Allah ile Peygamber arasına bir yere bile yüceltebiliyorlar.
Dalkavukluğun derecesine ve kendi sosyal durumuna göre memursa amir, amirse genel müdür, genel müdürse, yönetim kurulu üyeliği verilebiliyor.
Dalkavukluk, siyasi sonuç almaya yarıyorsa, yani nitelikli dalkavukluk söz konusuysa, parti yöneticiliği, belediye meclis üyeliği, milletvekilliği, hatta bakanlığa kadar yolu var...
“Nitelikli dolandırıcılık” olur da “nitelikli dalkavukluk” olmaz mı?
Tabii dalkavuğun, dalkavukluğunu uzun süre belirli söz ve davranışlarla ispat etmesi gerekir. İspat ettikten sonra zenginler kulübüne girmeleri, işten bile değil! Bir devlet bankası kredisi, ardından bir daha, bir daha... Teşvikler, vergi afları...
Dalkavuk deyip geçmemek lâzım... Dalkavuklar olmasa, siyasi partiler ve ülke yönetilebilir mi?