O CAN O BEDENDE…
Şurası kesin olarak ortaya çıkmıştır ki, o can o bedende oldukça sana rahat, sana huzur, sana ayık kafa ve sana insanca yaşam hakkı da yok olanağı da yok.
Oturup dua ederek o canın o bedenden çıkmasını mı bekleyelim diyorum?
Hayır!
Çünkü o yol acizlerin yoludur, kendisine güveni olmayanların yolu ve gücünün ayırdında olmayanların yoludur.
Sen ki, ‘egemenlik kayıtsız koşulsuz milletindir’ diyen değil misin?
‘Millî irade’nin önünde hiçbir gücün duramayacağını bilen değil misin?
Halka dayanmayan hiçbir gücün önünde eğilmeyeceğini söyleyen değil misin?
Şimdi bu ‘veri’leri bir kenara koyup; o canın o bedende durdukça yapmayacağını söylediği iki olayı anımsayalım.
Bir Amerikalı rahip, ‘casus’ ve ‘terörle iltisaklı’ diye sözde ‘Türkiye Cumhuriyeti Mahkemeleri’nce tutuklanmış ve seninki de ‘bu can bu bedende oldukça o rahip çıkmayacaktır’ demiş miydi dememiş miydi?
Ancak ‘Dostum Donald’ dediği Amerikan Başkanı Trump ‘aptallık etme’ deyince, daha mahkeme karar almadan ABD uçağı o rahibi almak üzere havalinanına inmiş bulunyordu.
Türk kökenli bir Alman gazeteci ‘casus’ ve ‘terörle iltisaklı’ diye sözde ‘Türkiye Cumhuriyeti Mahkemeleri’nce tutuklanmış ve seninki de ‘bu can bu bedende oldukça o gazereci çıkmayacaktır’ demiş miydi dememiş miydi?
Ancak Almanya Başkanı Merkel ‘haddini bil’ deyince, daha mahkeme karar almadan Alman uçağı o gazeteciyi almak üzere havalinanına inmiş bulunuyordu.
Demek ki ne imiş?
‘Zor oyunu bozuyor’, ‘çivi çiviyi söküyor’ veya ‘haklı güç’ün karşısında hiçbir ‘kabadayılık’ veya sözde ‘dünya liderliği’nin hiçbir hükmü kalmıyormuş.
Kuşkusuz bunlar basına yansımış ve hasbelkader haberimizin olduğu iki örnektir.
Daha nice önemli kararlar ve onlardan nasıl vazgeçildiğini biliyor değiliz.
Ancak son yirmi yılda ben diyeyim on siz deyin yüz benzeri kararın olduğu varsayılabilir.
Şimdi başa dönüp, senin de kesinlikle benimsediğin ve hatta inandığın ‘ilke’leri yineleyelim:
-Egemenlik kayıtsız koşulsuz milletindir’
-‘Millî irade’nin önünde hiçbir güç duramaz
-Halka dayanmayan hiçbir gücün önünde eğilmemek yurttaşlık ve insanlık gereğidir.
Madem böyledir; örneğin ‘Egemenlik’ ve ‘İrade’sinin üzerinde hiçbir güç bulunmayan bu ‘millet’in sayısı kaç, ‘seçmen sayısı’ ne ve ‘geçerli oy’ oranı nedir, biliyor musun?
Suriyeli sayısı kaç, Afgan sayısı kaç, Afrikalı sayısı kaç; bunların kaçı yurttaş kaçı seçmen?
Bilmiyorum, bilmiyorsun/ bilmiyoruz, bilmiyorsunuz
Ve ‘o can o bedende olduğu sürece’ öğrenemeyeceğim, öğrenemeyeceksin, öğrenemeyeceğiz ve öğrenemeyeceksiniz.
Peki ama bunları öğrenmek için başta CHP ve Kılıçdaroğlu olmak üzere ‘muhalefet’i zorlama ve suçlamanın zerre yararı olabilir mi?
Zerre yararı olmadığı halde, sözde muhalefet yapan Halk Tv ve Sözcü olmak üzere, yüzlerce yazar/çizer ve ‘kerameti kendinden menkul’ yarı-aydın, sözbirliği etmişcesine, yedi gün yirmi dört saat bütün güçlerini ‘muhalefet güçleri’ne yöneltmiş bulunmaktalar.
Oysa benim bilmediğim, senin bilmediğin, bizim bilmediğimiz ve sizin bilmediğiniz bütün bu soruların yanıtını almanın bir ve tek yolu var:
ABD Başkanı Trump ya da Almanya Başbakanı Merkel’in dudaklarından dökülen iki sözcük kadar bir ‘güç’ oluşturup, ‘o can o bedenden çıkmadan’ bu soruların yanıtını almayı becerebilmek.
Son bir örnek olarak, TİP Hatay milletvekili Can Atalay’ın anayasa, yasa, içtihad, gelenek ve görenek, vicdan ve izana aykırı biçimde içeride tutulmasına yönelik bir tek ‘sözcük’ olsun itirazınız oldu mu?
Sonra kalkıp ‘Egemenlik’, ‘Millî irade’, ‘halkın gücü’ üzerine tonlarca boş laf etmekle sözde ‘yurttaş’, hatta ‘aydın-maydın’ veya ‘öncü’ olduğunuzu ileri süreceksiniz.
Oysa ‘o can o bedenden çıkmadan’ son yirmi yılda yapılan çalıp/çırpmalar, yolup/yıldırmalar, satıp/savmalar ve yenilen ‘hak’ların hesabı önünde sonunda sorulacaktır.
Ancak o koca Türk Milleti ya da en geniş anlamıyla Türkiye Halkı’nın ‘gücü’nü bir ABD Başkanını’nın iki sözcüğünden daha güçsüz göstermeye çalışanlar tarafından değil, halkın gücünü gerçek ‘hedef’ine yöneltenler tarafından sorulacaktır.
Oysa bu ‘aptal takımı’, halkın gücünü ‘muhalefet’e yüklenmeye çevirerek, deyim yerinde ise boşa akıtmaya çalışmaktan başka bir iş görmemektedir.
Eğer ‘halk düşmanı’ diye bir tanım varsa işte tam da bunlardır desem, haksızlık etmiş olur muyum bilmiyorum.