O Yunanlı Kim? O ABD Aracı Ne Yapıyordu?
Yandaş mutfakta birşeyler pişiyor. Önce Sabah ve Zaman gazetelerinde Yargıtay’ın bir DHKP-C’linin davasında “dijital verileri delil” kabul ettiği yönünde haber çıktı. Zaman, “Bu durum Balyoz sanıklarının dijital verilerin delil olamayacağına ilişkin itirazını da çökertmiş oldu. Karar, benzer durumdaki davalar için emsal olacak” sonucuna vardı.
Balyoz davasında karar aşamasına gelindiği sırada da Yargıtay bir başka davayla ilgili olarak, “avukatsız karar verilebilir” demişti Sonuçta Balyoz’da avukatlar duruşmalara girmediği halde ağır mahkumiyetler çıktı.
İkinci haberi Yeni Akit Gazetesi yayınladı. “3 Dava Daha ETÖ” yolunda başlıklı haberde, “13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin OYAK, Odatv ve Zirve yayınevi cinayetini Ergenekon davasıyla birleştirebileceği” duyuruluyordu.
Evet görünen tamamen sahte, üretilmiş veya Odatv davasında TÜBİTAK’ın da belirlediği gibi bilgisayarlarımıza bir “sosyal mühendislik” çalışmasıyla yüklenmiş dijital, imzasız belgeler üzerinden yürütülen bu davaların tümü Ergenekon çuvalında toplanacak. Yıllardır devam eden davalar aynen Balyoz’daki gibi birden hızlanacak ve tez zamanda sonuçlandırılıp, toptan mahkumiyetler verilecek gibi.
Şu anda dışarıda tek dava kaldı. Poyrazköy... Hani “Ergenekon terör örgütüne” ait olduğu öne sürülen silahların bulunduğu yer!.. Bir örgüte “terör örgütü” demek için mutlaka silah ve şiddet olması gerekiyor ya, Danıştay cinayeti yetmedi ki, Malatya Zirve Yayınevi cinayetinin, ama mutlaka ve mutlaka Poyrazköy davasının da “Ergenekon Çuvalına” konması gerekiyor.
Poyrazköy davası sadece kamuoyunun değil, bizlerin de en az bildiği, en az takip edilen dava. Oysa işin içinde “silah” olduğu için tüm davaların “can damarı” niteliğinde.
18 Ekim’de Çağlayan Adliyesi’nde bu davanın 24. celsesini izledim. Yargılananların çoğu SAT komandoları, denizciler.
Sanıklar “masumiyetlerini” çoktan ispat etmiş, “delilleri” çürütmüş, bahse konu toplantılara hiç katılmadıklarını, yurt dışında veya başka yerlerde görevde olduklarını ispatlamış. Ama ne fayda!.. Son duruşmada Poyrazköy kazısına tanıklık edenler dinlendi.
Tanıkların anlattıklarına geçmeden önce, davanın gidişatına dair bir not aktarayım. Balyoz davasından 18 yıl hapis cezasına çarptırılan emekli Tuğamiral Fatih Ilgar, 18 Haziran 2010 tarihindeki duruşmada tutanaklara geçirilmemiş bir ifadeyi hatırlattı. O duruşmada, kazılara tanıklık eden Tanju Veli Aydın isimli bir işçi, “Savcının kendisinden gizli tanık olmasını istediğini, buna ilişkin bir belge verdiğini, ama kabul etmediğini, bunun üzerine Savcı tarafından zorlandığını” anlatmış. İşte bu bölüm tutanaklara geçirilmemiş, Ilgar geçirilmesini istedi. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı aynen şunu söyledi:
“Başka bir talep olmadığı için yapmadık. Eksiklikler varsa, her zaman giderilir...”
İşte davalar böyle yürüyor!..
Son duruşmada tanıkların tamamı, Poyrazköy’deki aramaların nasıl yapıldığını aşama aşama ve tekrar tekrar anlattı. Dedektörlerin sinyal verdiği yerlerin değil, iki polisin “tesadüfen” işaret ettiği yerin kazılmasıyla ve iki kazma darbesiyle “mühimmatların” bulunduğunu, söyledi. Herkeste şu kanaat oluştu; “Polisler bunları eliyle koymuş gibi bulmuş”... Nitekim, Mahkeme Başkanı bile “Yani çok uğraşılmadı mı demek istiyorsunuz” yorumunu yaptı.
Tabii sonuç yine değişmedi, tüm sanıklar için “tutukluluğun devamına” denildi!..
Bu davayla ilgili aktarmak istediğim asıl husus şu;
Duruşmada sanık ve tanıklardan bazıları, o kazılardan 8 ay kadar önce, sözkonusu “mühimmatların” bulunduğu yere 700-800 metre mesafede yakaladıkları Rus asıllı bir Yunanlıdan söz ettiler. Askerlerin sorularına, “gezinti yapıyorum” cevabını vermiş. Bunun üzerine bölgeye polis çağırılmış ve Yunanlı onlara teslim edilmiş.
“Kimdi bu Yunanlı, ne oldu?” diye sordular. Çünkü buna ilişkin araştırma, soruşturma taleplerine hiçbir cevap verilmemiş.
Poyrazköy kazısıyla ilgili bir başka “tesadüf”ten de “İstanbul Emniyetinde CIA ajanlarını gördüğünü” söyleyen,
Ergenekon davasında tutuklanan arkadaşı emekli Albay Avukat Levent Göktaş’ı savunurken, kendisini Silivri’de bulan, sadece Ergenekon değil, Poyrazköy davasından da yargılanan Avukat-Gazi Serdar Öztürk’ün Ankara’daki bir duruşmasını izlerken haberdar oldum.
Öztürk ve Avukatı Demet Reçber’in, Poyrazköy kazıları sırasında bölgede bir ABD aracının bulunduğu iddiası var. Beykoz Savcılığına müracaat edip, o tarihte bölgede sinyal veren araçlara dair tespit istemişler. Beykoz Savcılığı da TİB’e yazmış. Gelen cevaba göre, “Evet, o tarihte, o bölgede bir ABD aracı sinyal vermiş”.
Peki bu cevap ne olmuş? Avukat Demet Reçber’in söylediğine göre, İstanbul Özel Yetkili Savcıları, Beykoz Savcılığındaki bu cevabı istememekte ısrar ettiği için, orada bekliyormuş. Öztürk ve Reçber çareyi, Ankara’da “hakaret davasına” bakan mahkemede aradı, mahkemenin bu yazıyı getirtmesini istedi.
- BALYOZ KARDAK’TA DEĞİL, SİLİVRİ’DE İNDİ-
Balyoz davasında ağırlıklı olarak Denizciler, Poyrazköy’de de SAT komandoları yer alıyor.
Bilindiği gibi, 2011’de Yunanistan’da da “Balyoz” benzeri bir darbe planından söz edildi. İşte o planın lideri olduğu iddiasıyla emekliye sevkedilen Kara Kuvvetleri Komutanı Frangos Frangulis tam da bu günlerde ilginç açıklamalar yaptı. 1996’da Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getiren Kardak krizini anlatan Frangulis, kelimesi kelimesine şunları söyledi:
“Yetkim olsaydı, Kardak’a atacağımız sis bombalarıyla yangın çıktı süsü verip, sonra yangın söndürme uçağı ile kayalığa çıkan Türk komandoları bombalamayı tercih ederdim. Bu olsaydı, Türk komandolar Kardak’a çıkamazlardı.”
İşte 1996’da Kardak’ta Yunanlı generalin bombalama planlarından kurtulan o komandolar bugün cezaevinde... Bir Yunanlının dolaştığı, ABD araçlarının gezdiği Poyrazköy’de, polislerin kendi elleriyle koymuş gibi bulduğu “mühimmatlar” sayesinde.
Bu olaylar arasında bir bağlantı var mıdır? Kimdir o Yunanlı, o ABD aracı ne yapıyordu? Bunlar araştırılmaya değmeyecek konular mıdır?
“Adalet”, hakikatlerden kaçarak veya korkarak tecelli ettirilebilir mi?
Yargıtay’ın tüm cezaları onaması için adeta seferberlik ilân edilmiş halde. Beri yanda ise insanların mahkemelerde anlatamadıkları masumiyetlerini kamuoyuna anlatma, mahkemelerde bulamadıkları adaleti kamuoyu vicdanında bulma çabası “adil yargılamayı etkileme” diye boğulmak isteniyor.
Ört ki, ölem!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler...
Müyesser YILDIZ, 4 Kasım 2012
na741954@gmail.com