
Karşı karşıya bulunduğumuz tablo artık vahim ötesi… İçinde ihanet, acı, gözyaşı, pişmanlık, kumpas, tuzak her bir şey var. Daha da olacak!..
“Kara Bush” Obama’nın Dışişleri Bakanı Hillary Clinton 7 Mart’ta Ankara’ya geldiğinde, hemen yanı başında dönemin Dışişleri Bakanı Ali Babacan şunu söyledi:
“Bugün şu açıklamayı yapmaktan dolayı çok memnunum. Genç Türkiye-Genç Amerika girişiminde bulunacağımızın haberi; Türkiye ve ABD’de yeni genç liderlerin hem kendi yaşamlarını, hem de halklarımızın yaşamını olumlu etkileyecek ve daha iyi bir gelecek yaratacak girişimlerde bulunmalarını sağlayan bir girişim olacak.”
Bu “Genç Türkiye, Genç Türkler” ifadesi size ne hatırlattı? Genç Türkler…Jön Türkler…Genç Osmanlılar demişlerdi Abdülhamid’e bayrak açanlara, İttihat ve Terakki’cilere. Şimdi emperyalizm ve içerdeki işbirlikçileri hangi noktada mutabıklar; “Osmanlı’yı, İttihat ve Terakki’ciler yıktı”da!..
Acaba, çağımızın “Genç Türk liderleri” kimlerdir ve ABD onlardan nasıl “daha iyi bir gelecek yaratmalarını” bekliyor?
“Açılımlar…kafesler…suikast girişimleri…intiharlar…Ve resmen dağıtılan bir devlet…”; Sanki kıran kırana bir kukla oyunu seyrediyoruz…
Çankaya Savaşları
Bu tablo üç çerçeveli. Bir tarafında 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimi, diğer tarafında Başbakanlık seçimi, hepsinin tepesinde de İran’a saldırı var.
Şamil Tayyar, kendisine “Ergenekon” bilgilerini aktaran, geçenlerde intihar eden emekli Albay Varımlı’nın tüm arzusunun “Hilmi Özkök’ün Cumhurbaşkanı yapılması” olduğunu satır arasında ağzından kaçırmıştı. İşte taa o zaman başlayan savaş, şimdilerde iyice hızlandı, şiddetlendi. Gül’ün hedefinde ikinci kez Çankaya’ya çıkmak, hatta Başkan olmak var. Erdoğan’ın da gözü-gönlü Köşk’te.
Belirtiler, “Erdoğan’ın şansı yok. Değil Çankaya’ya çıkmak, üstü tamamen çizildi” diye bağırıyor. (Birazdan detaylandıracağım) İbre neredeyse kıpırdamadan Gül’e kilitlenmiş durumda. Erdoğan sadece dışarıda değil, kabinesinde de yalnızları oynuyor. Çünkü Gül, tüm “koalisyon ortakları”na ustaca kol-kanat geriyor. Tüm “açılımların” da sahibi. Ancak “açılım” bombaları, kendisine yetişmek için canhıraş maratona giren Erdoğan’ın kucağında birer birer patlıyor, o kenarda seyrediyor.
Erdoğan’ın, “siyasete tamam” kararı, Başbakanlık “heveslilerini” de, oraya “istenenleri” de açık ediyor. Heveslilerin başında Bülent Arınç var tabii ki. AKP’yi kuran üç isimden Gül’ün Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yaptığını düşünüyor. Erdoğan’ın da Başbakanlıktan sonra Çankaya’ya çıkacağını hesaplayıp, “Artık Başbakanlık benim hakkım” diyor.
Başbakanlığı istenenlere gelince; Ali Babacan değişmez adaylardan. Bilderberg kapsamında… Ahmet Davutoğlu da arayı epeyce kapattı, “Genç Osmanlı” oldu. Ancak ABD makam ve kulisleri nezdinde çok etkili bir ismin, üstelik Temsilciler Meclisi’nde yaptığı değerlendirmeye göre, “Kaderini İran tavrı belirleyecek”… “Yedek kulübe”de tutulan İngiliz vatandaşı Mehmet Şimşek’i de unutmamak lâzım!..
Son günlerde Bülent Arınç ismi etrafında yaşanan hadiseleri, “köstebek” takibinin, dört koldan “suikast hazırlığı”na dönüştürülmesini, bir de bu “mücadele” ışığında değerlendirsek nasıl olur demekle yetiniyorum!..
Siyaset Yeniden Dizayn Ediliyor
İşte “kuklacı”, bir elinde bu hevesler ve hesaplar, diğer elinde Türkiye’yi birbirine kırdıran planlarla Türk siyasetini yeniden dizayn ediyor. Ama bu, yeni bir iktidar alternatifi yaratma değil de, sanki AKP’yi “gençleştirme” operasyonuna benziyor.
Daha önce bir yazımda, “Süreç Irak’ı işgal öncesine o kadar benziyor ki…” demiştim. Şimdi İran sürecindeyiz. Ve işi şansa bırakmaya hiç niyetleri yok. Hem “iktidar”, hem TSK milim problem çıkartamayacak şekilde “çuvala” konuyor. İsrail Büyükelçisi Levy ve “İran uzmanı” İngiliz Büyükelçi Reddaway’in Trabzon turlarından hemen sonra Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un “Oruç Reis”le Trabzon’a çıkartma yapmasını, ardından TSK’nın başına gelenleri bu boyutuyla da düşünelim!..
Siyasetin yeniden dizaynı dedim; Öyle “teröristbaşı” teslim edip, birilerini iktidara getirme numarasını yutacak kimse kalmadı. Ekonomik kriz deseniz, zaten dibin dibini görmüşüz. Bu defa şapkadan neler çıkartacaklar, inanın ben de kestiremiyorum.
Bu dizaynda Erdoğan’ın durumu ne; Üstünün çizilmesinin Obama ziyareti, burada anlaşma sağlanamaması ve İsrail’le kavgasıyla falan ilgisi yok. Artık, onun “içeriyi idare etmeye” yönelik söylemlerine bile tahammülleri kalmadı. Yani “yaşlandı” ve bitti!.. Ama iki handikap var; Seçim ve İran operasyonu.
Yumurta-Tavuk: Seçim ve İran
Soru şu; İran operasyonu mevcut iktidar döneminde mi yapılacak, yoksa Türkiye bir erken seçime götürülüp, ondan sonra mı İran’a saldırılacak?..
Şu anda mevcut iktidarla İran’a operasyon üzerinde çalışılıyor. Yabancı basın ve uzmanların birden Erdoğan’a ağır eleştirilere başlaması, İsrail’in onun adını anmazken, Gül’e, “Kapımız her zaman size açık” demesi?.. Hatta Patrik Bartholomeos’un, “çarmıha gerildik” sözünü izah ederken, ayağına kadar giden Erdoğan değil de “hükümetin yardımlarından” söz etmesi, dahası “çarmıh”a karşılık, Erdoğan’ın “kefen” sözünü örnek vermesi… Kader ağlarını örüyor!..
Ya Erdoğan-İsrail kavgası? Ahmedinejad’a karşı “İslam dünyanın gerçek lideri” gazını İsrail verdi, şimdi Batı devam ettiriyor. Böylece bir taşla iki kuş vuruluyor; Erdoğan başı sıkıştıkça İsrail’e çatıp, içeriyi idare ediyor, ama farkında olmadan kendi elleriyle son kredilerini tüketiyor… İsrail de onu “gözden çıkartmış” gibi yaparak, bir yandan seçime kadar içerideki durumuna katkıda bulunuyor, öte yandan İran’a “müdahale” yolunu alabildiğine açıyor. Nasıl mı? Eskiden İran’ı İsrail’in vuracağı söyleniyordu. Artık işi tümüyle ABD üstlendi. Böylece Erdoğan ve AKP, “Bakın işin içinde İsrail yok, biz engelledik… ABD’ye yardım edersek, sorun daha kolay çözülür” deme imkânına kavuşuyor. Irak tezkeresi de aynı gerekçeyle sevk edilmemiş miydi?
Diyelim ki; TSK tamamen kıstırıldı, Erdoğan ve AKP de gönüllü veya gönülsüz İran operasyonuna razı edildi… Sonuç? ABD işini halleder, ama sadece Erdoğan değil, AKP de biter, hatta seçime gidecek mecali bile kalmaz. Biterse, bitsin ABD’nin umurunda mı? İyi de, bunun sonrası yok mu? Cumhurbaşkanlığı ne olacak? Türkiye’yi kendi yörüngelerinde tutmaya devam edecek Başbakan ve iktidarı nereden bulacaklar?
Öyleyse önce erken seçim, sonra İran operasyonu mu? Hazır sistem tıkanmış, herkes seçim beklentisine girmiş, Soros uzantıları da, “Kampanyası sivil Anayasa temeline oturtulan” bir seçim çağrısı yaparken, neden olmasın? Hem, Başbakan adaylarından Davutoğlu’nun Meclis’e girmesi sağlanır!.. Sağlanır da, AKP’nin tek başına iktidar olması banko değil ki… Haa, şapkadan çıkartılacak muazzam bir tavşanla veya başka bir şekilde “banko” hale getirilir, o başka!..
Zayıf olmakla birlikte üçüncü bir ihtimal de şu; Kamuoyu baskısı veya daha fazla yıpranmaması için AKP’nin “nadasa” çekilmesi kararı üzerine erken seçime gidilir. Hazır giderek yükselen milliyetçi-ulusalcı bir dalga da var. Vakit geçerse, emperyalizm için tehdit boyutlarına varacak… O halde sandıktan CHP-MHP koalisyonu veya tek başına CHP iktidarının çıkmasından memnuniyet duyulur, hatta teşvik edilir… Türkiye’de “demokrasinin” işlediği, öyle söylendiği gibi “faşizan” bir rejime falan gidilmediği de ispatlanmış olur!..
Maalesef bunun da “ama”sı şu; Türkiye tepeden, tırnağa 15 yılda giderilemeyecek ağır tahribata uğradı. Yeni iktidarın başarısızlığı adeta baştan mukadder. Hele de “yola gelmez”se, en fazla 6 ay ömrü olur. Tarihte örneği görüldüğü gibi, TÜSİAD’ın iki gazete ilânı yeter de artar… Bunun neticesi mi? Ortadan kaldırmak için can attıkları Mustafa Kemal’im ve partisi, bir daha dirilmemek üzere betona gömülür. İktidarda veya değil, MHP “marjinal” bir parti olarak, “çöplüğe” atılır. Millet, “yandım anam” diyerek, yeniden AKP’nin kollarına koşar!..
Emperyalizm, “Genç Türklerle”, “Nerede kalmıştık?” diye yoluna devam eder!..
Bakın Irak’ta “Iraklılar” azınlığa dönüştü… Ve oralarda deniyor ki; “Irak’ın dağılmamak için Atatürk gibi bir lidere ihtiyacı var”…
Ya bizim? Son çaremiz; CHP ve MHP başta tüm milli-ulusal parti, kurum ve kişilerin, artık uyurken bile gözlerini açık tutması desem?!..
Meyyal UYGUR / Açık İstihbarat, 25 Aralık 2009