Obama'nın Türkiye Politikası Kıstasları | WINEP

National Endowment for Democracy, International Republican Institute, National Democratic Institute, Open Society Institute, CSIS, CIPE, UNDP, World Bank, ITS

Obama'nın Türkiye Politikası Kıstasları | WINEP

İletigönderen Ram » Pzt Oca 19, 2009 23:00

OBAMA'nın Türkiye Politikası Kıstasları: Avrupa Demokrasisi ve NATO

ABD Başkanı seçilen Barack Obama'nın hükümeti, Türkiye politikasıyla ilgili hayli zorlu tercihler yapmak zorunda kalacak. Washington, Türkiye'de uzayıp giden laiklik ve demokrasi mücadelesinde iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi ile muhalifleri arasında taraf seçmek zorunda mı kalacak? ABD, İran'ın nükleer programına karşı girişimlerini desteklemeye isteksiz olan AK Partiyi ikna edebilecek mi? Washington Irak'tan çekilirken, Afganistan'da yeni bir operasyon yaparken veya Rusya ile ilişkilerinde, stratejik konumuyla önemli müttefik Türkiye'ye güvenebilir mi? Sorunlar hayli büyük görünüyor, ancak çözümü zor değil. Obama Yönetimi, Türkiye politikasını belirlerken, Türkiye'nin AB'ye katılım süreci ve NATO üyeliğini kıstas alabilir. Washington bu politikayı oluştururken de iki önemli sorunun yanıtını düşünmelidir.

Türkiye, bir "Avrupa Demokrasisi" olarak mı değerlendirilmelidir?

Yanıt, evet. Türkiye şu aşamada, AB'ye katılım müzâkereleri yürütüyor. Türkiye, AB'nin demokratik ülkeler ailesinin bir üyesi olduğundan Washington, Türk demokrasisinden de herhangi bir AB üyesinden beklediklerini beklemeli, dolayısıyla da, Türkiye'nin siyasi performansını değerlendirirken uygun kıstasları kullanmalıdır. Türkiye, Mısır ve diğer Orta Doğu ülkeleri gibi çoğunluğu Müslüman olmakla beraber, Avrupa ülkeleri gibi laik demokrasiyle yönetiliyor. Siyasi açıdan Türkiye'yi Müslüman ancak demokrasiyle yönetilmeyen Mısır ile karşılaştırmak, ABD'yi, Hristiyan ancak demokratik olmayan Belarus ile bir tutmaya benzer. Türkiye, liberal laik bir demokrasi olmak için bir iç hesaplaşma halindeyken Obama Yönetiminin, Türkiye için siyasi ölçütleri, Mısır ve Suudi Arabistan değil de İtalya ve Fransa olmalıdır.

Washington'un Türkiye'de bir liberal Avrupa demokrasisinden yana tercihi genelleyici olmamalıdır. Türkiye son yıllarda, katılım müzâkerelerine başlayarak ve marketlerde hijyen koşullarının iyileştirilmesi gibi teknik AB standartlarını benimseyerek AB'ye bir adım daha yaklaştı. Ama aslına bakılırsa ülke, Avrupa'dan da değerlerinden de giderek uzaklaşıyor. Çeşitli göstergeler alarm veriyor. Türkiye'de bugün AK Partinin iktidarı ele geçirdiği Kasım 2002'ye kıyasla daha az özgürlük ve eşitlik var. BM Kalkınma Programı cinsiyet güçlendirme endeksine göre, Türkiye 2002'de dünyada 63. sırada yer alıyordu. Bugün ise 90. sıraya gerilemiş durumda. Dünya Ekonomi Forumu'nun cinsiyet ayrımı raporunda da benzer bir düşüş görülüyor: 2002'de 105, 2008'de 123. Düşünce kuruluşu Freedom House'un* basın özgürlüğü raporuna göre de, Türk medyası bugün 2002'ye oranla daha fazla baskı altında (2002'de 100. sıradayken 2008'de 103. sıraya düşmüş durumda).

Bu değişimler kısmen bürokratik atamaların bir sonucu gibi görünüyor. Ankara merkezli sivil toplum örgütü IRIS'in bir araştırması, bürokrasinin üst basamaklarında çalışan kadın sayısının azaldığına dikkat çekiyor. Hükümette idareci konumunda olan kadınların oranı 1994'te 15.1 iken bugün 11.8. Cinsiyet eşitsizliği yasalarla da bu hale geldi. AK Parti Temmuz 2008'de yeni bir sosyal güvenlik yasası çıkararak çalışan kadınlara bir darbe vurdu.

Hükümetin çıkardığı yasalar ve yaptığı idari işlemler de, Türkiye'de medya özgürlüğüne darbe vurmuşa benziyor. 72 milyon Türk'ün en az dörtte biri dünyayla bağlantı kurmak için düzenli olarak interneti kullanıyor. AK Partinin Nisan 2007'de kabul ettiği bir yasaya göre, Türkiye artık bazı internet sitelerine erişimin yasak olduğu tek Avrupa ülkesi. Bu siteler arasında YouTube da bulunuyor. Türkiye'nin, Avrupa'nın eşitlik ve özgürlük ilkelerinden uzaklaşması, ülkenin AB üyesi olabilmek için gösterdiği çabaya sekte vuracaktır.

Yeni ABD yönetimi, AK Partinin Türkiye'de liberal Avrupa değerlerini -laik demokrasi, hukukun üstünlüğü, cinsiyet eşitliği ve basın özgürlüğü- güçlendirmesine önem veriyor. Bu bağlamda da söz konusu ilkeler, Obama Yönetimine, işe yarar bir kıstas sunuyor. Türkiye laiklik ve demokrasiyi dengeleme mücadelesi verirken Washington'un politikası, dini özgürlükleri hesaba almak, ancak bunu yaparken de Türkiye'nin din ile devlet ve eğitim arasındaki çizgisini gözetmek durumundadır.**

AB kıstası çift yönlü olmalıdır. Obama Yönetimi, Türkiye'nin bir Avrupa demokrasisi olmasını beklerken öte yandan da ülkenin AB yolculuğundaki açmazın giderilmesiyle ilgilenmelidir. Türkiye, AB ile müzâkerelere 2005'te başlamasına rağmen Ankara bazı AB ülkelerinin -özellikle de Fransa'nın- engelleriyle karşılaştı. Türkiye, AB'ye katılım için görüşülmesi gereken otuz beş başlıktan sadece birinin gereklerini yerine getirebildi. Türkiye'nin üç yıllık müzâkereler sonucunda kapatabildiği bilim ve araştırma başlığı, AB müktesebatında bir buçuk sayfalık bir yer tutarken geri kalan otuz dört başlık, yaklaşık 120 bin sayfa. Obama, Türkiye'nin duraksayan katılım müzâkerelerine yeniden hız vermek için Avrupa'daki etkisini kullanarak Avrupalı Türkiye hayalini gerçeğe dönüştürmek adına kişisel olarak da katkı sağlayabilir.

Türkiye Bir NATO üyesi midir?

AB, Washington'a, Türkiye'nin iç politikası için bir altın standardı sunarken NATO da, dış politikası için aynısını yapıyor. Bu, yeni yönetimin sorması gereken ikinci soruyu gündeme getiriyor: Türkiye bir NATO üyesi midir? Yanıt yine evet. Bu durumda Obama Yönetimi, Türkiye'nin İran ve Rusya gibi karmaşık dış politika meselelerinde bir NATO üyesi gibi davranmasını bekleyebilir -ve beklemelidir de. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "İran'ın nükleer silahlarına karşı çıkanların kendilerinin de silahları olmamalı" diyerek son dönemde hükümetinin, ABD'nin izinde gitme konusunda isteksiz olduğunun işaretini verdi.

NATO, isabetli bir hareket noktası olacaktır, zira Ankara'nın 1952'de örgüte katılmasından beri Türkiye, her NATO operasyonuna katıldı. Yeni ABD yönetimi transatlantik bağlarını -NATO'ya, ortak bir İran, Afganistan veya Rusya politikası kabul ettirerek- yenileyebilirse Türkiye'nin de bu kolektif güvenlik örgütündeki görevlerini yerine getirmesini beklemelidir.

Aynen AB kıstası gibi NATO kıstası da ABD'den karşılık gerektirmektedir. Washington tekrar tekrar Türkiye'nin bir Batı ülkesi ve NATO müttefiki olduğunu söylemekle birlikte Türkiye'ye hiç de öyleymiş gibi davranmıyor. Örneğin, Washington, İngiltere'den İsrail'e, hatta Kolombiya'ya kadar Batılı müttefiklerinin terörle mücadelesine verdiği güçlü desteği Türkiye'den esirgiyor. Washington'un, Türkiye'yi, Batılı görüp görmediği, terörist PKK konusunda Ankara'ya vereceği destekle anlaşılacaktır. Ne var ki, Bush Yönetimi, Türkiye'ye sadece Kuzey Irak'taki PKK varlığına karşı gecikmiş ve sınırlı bir destek sağlamıştır. Türkiye'yi NATO ittifakının tam üyesi olarak gördüğünü göstermek Obama Yönetiminin çıkarınadır. Bunu teyit etmenin bir yolu da, PKK'ya karşı Türkiye, ABD, Irak hükümeti ve Iraklı Kürtler arasındaki işbirliğini artırmaktır.

Bir kısmı, PKK'nın fon ve propaganda ağlarına ev sahipliği yapan Avrupa ülkelerini örgüte karşı Türkiye'yi tam olarak desteklemeye teşvik etmek de Washington'un çıkarına olabilir.

Obama, Türkiye'yi doğru anlayabilir

Türkiye'nin stratejik konumu göz önüne alındığında seçilmiş Başkan Obama'nın, Irak, İran, Rusya ve Afganistan gibi yerlerde başarılı olmak için Türkiye'yi doğru anlaması önemlidir. Daha da önemlisi, seçilmiş Başkan, Batı yanlısı, liberal bir demokrasi olarak Avrupalı ve Batılı aileye katmak için bu ülkeyi doğru anlamalıdır.

Obama's Turkey Policy: European Democracy and NATO Benchmarks
By Soner Cagaptay
January 15, 2009

President-elect Barack Obama's administration faces difficult choices regarding its policy toward Turkey. Should Washington choose sides in Turkey's protracted struggle over secularism and democracy involving the ruling Justice and Development Party (AKP) and its opponents? Can the United States bring the reluctant AKP to support U.S. efforts against Iran's nuclear program? Finally, can Washington depend on Turkey, an irritated but strategically located ally, while withdrawing from Iraq, launching a new offensive in Afghanistan, and dealing with Russia? The challenges appear monumental, but the solution is not difficult: the Obama administration can use Turkey's European Union accession process and NATO membership as benchmarks to guide its policy toward Turkey. When formulating this policy, Washington should consider two important questions.

Should Turkey Be Judged as a European Democracy?

The answer is yes: Turkey is in accession talks with the European Union, and since Turkey is a member of the EU family of democratic nations, Washington should expect from Turkish democracy what it expects from any EU democracy and therefore employ the appropriate yardstick for measuring Turkey's political performance. Although Turkey's population is predominantly Muslim, like that of Egypt and other Middle Eastern countries, its political system is a secular democracy, like Europe's. Comparing Turkey politically to the Muslim yet undemocratic Egypt is as inappropriate as comparing the United States to the Christian yet undemocratic Belarus. As Turkey soul-searches for what it means to be a liberal, secular democracy, the Obama administration's political yardstick for Turkey should be Italy and France, not Egypt and Saudi Arabia.

Washington's preference for a liberal European democracy in Turkey should not be a generic one. In recent years, Turkey has inched closer to the EU by negotiating accession chapters and adopting technical EU standards, such as the improvement of hygiene in grocery stores. In reality, however, the country has been slipping away from Europe and its values. Various indices reveal an alarming phenomenon: Turkey is less free and equal today than it was when the AKP assumed power in November 2002. According to the UN Development Programme's gender empowerment index, Turkey ranked 63 in the world in 2002. Today, it has slipped to 90. The World Economic Forum's gender gap report shows a similar slide, from 105 in 2002 to 123 in 2008. Freedom House's freedom-of-press index reports that the Turkish media is under more restrictions today than it was in 2002, falling from 100 in 2002 to 103 in 2008.

In part, these changes seem to have been engineered through bureaucratic appointments. A study by IRIS, an Ankara-based nongovernmental organization, points to the diminishing number of women in the upper echelons of bureaucracy: the percentage of women in governmental executive positions has declined from 15.1 percent in 1994 to 11.8 percent today. Gender inequality is driven also by legislation. The AKP passed a social security law in July 2008 that slashed benefits for working women, including cutting postnatal financial allowances to working mothers from six months to one month.

Government legislation and administrative acts also seem to be hampering media freedom in Turkey. At least a quarter of the 72 million Turks regularly use the internet to reach out to the world. In April 2007, a new AKP law made Turkey the only European country to ban access to some websites, among them YouTube. Turkey's slide away from European values of equality and freedom will impede the country's efforts to become an EU member.

The new U.S. administration has an interest in the AKP's consolidation of liberal European values in Turkey, including secular democracy, the rule of law, gender equality, and media freedom. In this regard, these principles provide the Obama administration with a useful benchmark: as Turkey strives to balance secularism and democracy, Washington's policy should provide for religious freedoms but also maintain Turkey's firewall between religion on the one hand, and government and education on the other.

The EU benchmark should be a two-way street. Just as the Obama administration should expect Turkey to be a European democracy, it should have an interest in breaking the impasse on Turkey's EU accession. Although Turkey started accession talks with the EU in 2005, since then Ankara has faced obstructions from a number of EU countries, most notably France. So far, Turkey has been able to negotiate and settle only one of the thirty-five "chapters" necessary for EU accession. The science and research chapter that Turkey concluded after three years of talks constitutes one and a half pages of EU legislation, while the remaining thirty-four chapters involve around 120,000. Using his appeal in Europe to jump-start Turkey's stalled accession talks, President-elect Obama can personally help turn the idea of a European Turkey into reality.

Is Turkey a NATO Member?

While the EU provides Washington with a gold standard for Turkey's domestic politics, NATO does the same for its foreign policy. This raises the second question that the new U.S. administration should ask: Is Turkey a NATO member? Again, the answer is yes. In this case, the Obama administration can -- and should -- expect Turkey to behave like a NATO member on complicated foreign policy issues such as Iran and Russia. On the former, Prime Minister Recep Tayyip Erdogan recently signaled his government's disinclination to follow the U.S. lead, stating, "Countries that oppose Iran's nuclear weapons should not have nuclear weapons themselves."

NATO should work as a successful point of reference because since Ankara joined the organization in 1952, Turkey has participated in every NATO operation. If the new U.S. administration can renew its transatlantic ties -- getting NATO to agree on a common Iran, Afghanistan, or Russia policy -- it should fully expect Turkey to fulfill its duties to this collective security organization.

Just like the EU benchmark, the NATO option requires reciprocity from the United States. Washington has repeatedly stated that Turkey is a Western country and a NATO ally, but it has not always treated Turkey as one. For instance, Washington has provided strong counterterrorism assistance to its Western allies, from the United Kingdom to Israel to Colombia, but not to Turkey. The litmus test of whether Washington considers Turkey Western should be its assistance to Ankara against the terrorist Kurdistan Workers Party (PKK). The Bush administration, however, has given Turkey only delayed and limited support against the PKK presence in northern Iraq. The Obama administration has an interest in signaling that it sees Turkey as a full member of the NATO alliance. One way of affirming this would be to increase cooperation among Turkey, the United States, the Iraqi government, and the Iraqi Kurds against the PKK. Washington might also benefit from prodding European countries, some of which host PKK fundraising and propaganda networks, to fully support Turkey against the organization.

Obama Can Get Turkey Right

Given Turkey's strategic location, it is important for President-elect Obama to get Turkey right in order to achieve success in places such as Iraq, Iran, Russia, and Afghanistan. More importantly, the president-elect needs to get Turkey right to bring this country into the European and Western fold as a pro-Western, liberal democracy.

Soner Cagaptay is a senior fellow and director of the Turkish Research Program at The Washington Institute. He would like to thank Melis Evcimik for her research assistance with this PolicyWatch.

Kaynak:
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.washingtoninstitute.org/templateC05.php?CID=2993

* Gülmece için tıklayınız

** (Bkz. Ilımlı Laiklik -> BAYKAL vs. Rozetli Çarşaf)
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Şu dizine dön: NED ve Diğerleri

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x