http://www.soldergisi.com/ Asıl dinozor sizsiniz!
Ülke ekonomisinin bu hale kimler tarafından ve nasıl getirildiğini, krizden ülkeyi çıkarabilecek tek öznenin komünistler olduğunu, sosyalizmin bugün güncel olduğunu, Türkiyenin kaynaklarının merkezi ve planlı bir ekonomi yönetimi ile insanlara eşit ve parasız eğitim, sağlık hizmeti, konut, iş sağlamak için
yeteceğini ve nicelerini sıralayan gençlere ilk üretilmeye çalışılan yanıt SSCB ve diğer yaşanmış sosyalizm deneyimlerine saldırmak oldu.
--------------------------------------------------------------------------------
TKPli öğrencilerin ODTÜde Kemal Dervişe yönelik olarak yaptığı çıkış ses getirmeye devam ediyor. Geçtiğmiz hafta boyunca gün geçmedi ki buna dair bir haber, bir köşe yazısı çıkmasın. Bu olayın kendisi bir yana, tartışmak üzere pazar akşamı Habertürk kanalında Basın Kulübü adlı programa davet edilen öğrencilerin yanıtları, tavırları ve karşılarındaki gazetecilerin düştüğü komik durumlar da köşe yazarları için önemli bir malzeme oldu.
Elbette bu yazıların hepsi aynı içerikte ve aynı üslupta değildi, kimileri kendi solcu geçmişleriyle dalga geçme yöntemiyle komünist öğrencilere yüklendi, kimileriyse Derviş cevap veremedi ama hoşgörü dersi verdi tarzı anlaşılmaz argümanlarla özledikleri Türkiye tablosunu alkışladı. Bu ilgiyi farklı bir kulvara taşıyan olaysa şüphesiz TKPlilerin Basın Kulübü programına katılarak 3 saat boyunca karşılarındakileri savaşı, yabancı sermayeyi, sömürüyü, yoksulluğu savunur duruma düşürmeleri oldu. Bunu düşündüklerine kuşku yok ama bu kadar açıktan yapacaklarını da herhalde öğrenciler de düşünmemişlerdi. Programın başlangıcında estirilen özgürlük havası daha ilk sorulara verilen yanıtlarla beraber yerini gazeteciler açısından gerilime bıraktı. Ülke ekonomisinin bu hale kimler tarafından ve nasıl getirildiğini, krizden ülkeyi çıkarabilecek tek öznenin komünistler olduğunu, sosyalizmin bugün güncel olduğunu, Türkiyenin kaynaklarının merkezi ve planlı bir ekonomi yönetimi ile insanlara eşit ve parasız eğitim, sağlık hizmeti, konut, iş sağlamak için yeteceğini ve nicelerini sıralayan gençlere ilk üretilmeye çalışılan yanıt SSCB ve diğer yaşanmış sosyalizm deneyimlerine saldırmak oldu. Bu saldırılara karşıdakilerin maskesini düşü-rerek, onların da aslında bir sınıf adına siyaset yaptığını ispat ederek, sosyalizmin kazanımlarını bir bir sayarak ve ölü bir ideolojiden niçin bu denli korktuklarını sorgulayarak cevap veren öğrencilere son bölümde tamamen provokatif ve bireyselleştirilmiş sorular yöneltildi.
Özellikle bu ikinci bölüm karşı tarafın cehaletini gözler önüne seren, TKPli öğrencilerin inancının ve güveninin altının daha da doldurulduğu bir bölüm oldu. Ertesi gün Melih Aşık köşesinde Ölmüş bitmiş bir ideolojinin bu kadar telaş yaratmasına ODTÜlü gençler de hayret ediyor
Hep bir ağızdan sorulan ve defalarca tekrarlanan sorulara son derece akıllı, uslu, mantıklı yanıtlar veriyorlar
derken Sabahtan Erdal Bilallar Ne acıdır ki; dağarcıklarında fazla bir şeyleri olmadığı belli olan haberciler yüzünden ODTÜlü gençlerin insanın mutluluğuna hizmet eden tek rejimin sosyalizm ve komünizm olduğu tezini eze eze kabul ettirdiklerini gördüm diye dert yanıyordu. Bize kalırsa o programdaki gazetecilerin toy olmalarından daha önemli olan kapitalizmi savunur durumda olmaları ve bu yüzden çuvallamış olduklarıdır. Öyle bir çuvallamadır ki bu Madem rekabete karşısınız sosyalizmle kapitalizmin rekabetine ne diyorsunuz bakalım?, (Iraka karşı girişilecek bir savaşa elbette gitmeyeceğini söyleyen bir TKPliye karşılık) Peki ya vatan??, Castro Kübadan McDonaldsı niye atmıyor?, Yani siz zenginliğe karşı mısınız?, Haftasonları neler yapıyorsunuz? gibi sı-kıştırıcı sorular ağızlardan dökülüvermiştir. Belki de o akşama dair en komik anektodlardan biri, programın sunucusu Hakan Aygünün program bittikten sonra öğrencilerden birine yaklaşarak bu kanalı kendisinin ne zor şartlarda, sırf dürüst habercilik yapabilmek için kurduğunu, çalışanların maaşlarını ödemekten kendisine bir şey kalmadığını yana yakıla anlatmasıydı. Zannedersek eski solcumuzun bugünüyle hesaplaşması olarak algılanamayacak bu durum iktidarın komünistlere geçtiği yolundaki anlık bir şaşkınlık ve korkunun sonucuydu!
Programın ertesinde gazetelerde çıkan diğer bir ikilik yazı başlıklarına yansıyordu: Serdar Turgut, Asıl Yağma Sosyalizmde Var yazısında sosyalistlere mecburen ölçülü bir üslupla laf atıyor, Radikalde Nuray Mert ise Yağma Yok, Sosyalizm Var! diye başlayıp
halihazırda, sadece Türkiyede değil tüm dünyada, sosya-lizm yok, yağma var, hatta bırakın sosyalizm kadar ileri bir paylaşım idealini, insanlık adına hiçbir ideal, hiçbir gelişme yok, sadece ve sadece yağma ve onun ideolojisi, onun mantığı, onun güzellemesi var
diye devam ettiği yazısında kimin asıl dinozor olduğunu ortaya koyuyordu.
ODTÜ cephesinde program akşamı gerçekleşen bir durumsa diğer yandan kendini iyi şe-kilde ifade eden bir solun düzene ne kadar korku verdiğinin bir başka çarpıcı örneğiydi. Program ODTÜ yurtlarında büyük bir ilgiyle izlenmekteyken yayın birdenbire kesildi. TKPli öğrencilerin Rektörlüğü bu konuda hesap vermeye çağıran bildirisine yanıt çabucak, utangaç bir dille afişe edildi: 100. yıl semtinde patlayan trafo nedeniyle
Basının ilgisi, dönen tartışmalar, Serdar Turgut gibilerine karşılık onurlu çıkışlar, ODTÜ Rektörlüğünün tutumu, bunların hepsi önemli ama daha da önemlisi halkın, emekçilerin, öğrencilerin, aydınların tepkileri ve artan sempatisi. İstanbulda, Ankarada, hiç tanımadıkları insanlar tarafından çevrilen TKPlilere umutsunuz dendi en çok
Sol da bunun için var değil mi zaten?
--------------------------------------------------------------------------------
HOCALAR NE DEDİ?
Programın toplumsal tutarlılığını sorguladılar
Toplumsal protesto, günümüzde özellikle sesini duyurma konusunda mevcut kurumsal kanalları, kimliklerinden taviz vermeden kullanamayan kesimlerin başvurduğu bir yöntem. Devlet Bakanı Kemal Dervişin bir toplantı çerçevesinde ODTÜde karşı karşıya kaldığı protesto, kendi taleplerini ve de tepkilerini ifade etme konusunda gerekli platformu bulamayan öğrencilerin kendilerine bir platformu fiili olarak yaratmaları olarak algılanmalı. Ancak, öğrencilerin protestosunu, yapılan bir toplantıda söz söyleme çabasına sınırlamamak gerekiyor. Söz konusu toplantıda, öğrenciler, Kemal Dervişin temsil ettiği ekonomi yönetiminin, makro-iktisadi programının iç tutarlılığını değil, toplumsal tutarlılığını sorguladılar. Türkiyeyi beş-on yıl içinde refaha çıkaracağını söyleyen bir anlayışa, refahın kimler için olduğunu sordular. Söz konusu programa gerekli desteğin maliyetinin geniş toplum ke-simlerine ve onların çocuklarına ödetilmek istendiğinin farkında olduklarını söylediler.
Son bir söz öğrencilere, bir söz de Kemal Dervişe ve daha sonrasında ODTÜde yaşananları Kemal Dervişin demokratlığının göstergesi olarak sergileyen basın yayın organlarına. Kişisel olarak, protesto yapan öğrencilerden birisinin çıkıp, kendisinin bir ay içinde ODTÜde okumaktan doğan masraflarını ve ailesinin kazancını özetleyip, üniversitelerden çalışan sınıfların çocuklarının nasıl dışlandığını göstermesini beklerdim. Bu, özellikle harçların arttırılmasına yönelik hazırlıkların yapıldığı bir dönemde özellikle önemliydi. İkinci olarak da, Kemal Derviş ve basın yayın organlarına bir çift söz. Kimin ne kadar demokrat olduğu böyle bir platformda sadece kızmayarak gösterilmez, asıl yapılması gereken öğrencilerin sorduğu sorulara yanıt vermekti. Kemal Derviş sorulara yanıt vermedi. Suskunluk ikrardan gelir. Ertesi gün Kemal Dervişi demokrasi kahramanı ilan eden basın yayın organlarının bu konudaki suskunluğu ise sanırım patronların söz konusu programla olan ortaklığından kaynaklanıyor.
Doç.Dr.Tarık Şengül
ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi
ODTÜnün toplum bilinci geleneğine uygun bir çıkıştı
ODTÜde düzenlenen sempozyum,sömürge valisi Kemal Dervişin politikalarının, bu krizden çıkış yolunu alternatif bir emek perspektifinde görenler tarafından eleştirilmesi açısından anlamlı olmuştur. Sempozyumda, Bağımsız Sosyal Bilimciler-İktisatçılar grubundan da katılımcılar vardı ve uygulanan ekonomik programı bilimsel bir bakış açısıyla eleştirdiler. Öte yandan, öğrencilerin yükselttikleri ses krizi aşma konusunda bilimsel verilerin yanına, alternatif ve siyasal bir söylem koymuş oldu. Ayrıca, yapılan çıkış ODTÜnün 60-70lerdeki toplum bilinci geleneğine uygun bir çıkıştı ve beni oldukça mutlu etti.
Dervişin bu çıkışlar karşısında sergilediği özgürlükçü tutum ise elbette bütün burjuva siyasetçilerin genel eğiliminden başka bir şey değildi. Bu tutum, erdemli olmayan politikacıların tipik davranışı ve demagog demokratik tutumun bir örneğidir. Öğrenci arkadaşların yükselttiği seçeneğe de yanıt vermekten kaçarak yanıt vermiş gözükmeye çalıştı. Eleştirilerden kaçtı. Sempozyum programı bile Kemal Dervişin eleştirilerden kaçabilmesi için düzenlenmiş gibiydi.
Ali Millioğulları
ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi
http://www.soldergisi.com/