"Covid-19 salgını" denilen korku kampanyası sırasında bütün dünyayı kaplayan yalanların oluşturduğu kalın sis tabakası dağılmaya başlayınca, somut ve net gerçekler ortaya çıkmaya başladı. Bütün dünyada, bilimsel gerçek diye dayatılan kabuller ve buna bağlı olarak uygulanan tedavi yöntemleri sorgulanıyor.
Türkiye'de bu sorgulamayı yapanlardan biri olan kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Gülümser Heper, veryansıntv.com'da yayınlanan "Covid-19 Bilim Kurulu bilimsel midir?" başlıklı yazısında, Aging adlı dergide yayınlanan makaleden alıntılar yaparak şu bilgileri verdi:
* Covid-19 ölümlerinde eşlik eden kronik hastalıkları kalp hastalıkları, kanser, akciğer hastalıkları, felç, nörolojik hastalıklar, diyabet, böbrek hastalığı ve obezite şeklinde sıralayabiliriz.
* Covid-19 ölümlerinde, vücudu ölüme götüren en önemli son noktanın kalp yetmezliği ve ritim bozukluğu olduğunu bilmek zorundayız.
* Yapılan çalışmalar, Covid-19 ölümlerinde en önemli sorunun miyokard (kalp adalesi) hasarı olduğunu ve enfeksiyonla gelenlerin yüzde 17'sinin kanında miyokard hasarının göstergesi olan troponin isimli kalp kaynaklı bir enzimin göründüğü tespit edilmiştir.
* Troponin-T yüksek bulunan hastalarda solunum yetmezliği, ventriküler taşikardi ve fibrilasyon gibi malign aritmiler (ölüme götüren aritmiler), akut pıhtılaşma bozuklukları ve akut böbrek yetmezliği geliştiği tespit edilmiştir.
* Buna karşılık Türkiye'de bilim kurulunun hekimlere gönderdiği koruyucu tedavi, standart tedavi ve takip şablonlarında standart EKG, Ekokardiyografi ve troponin seviyesine bakılması tavsiye edilmemiş ve kalpte aritmiyi tetikleyen Hidroksiklorakin ve Azitromisin gibi ilaçlar verilmiştir.
* Türkiye'de Covid den ölenlerin hangi komplikasyonlardan öldüğü, neden öldüğü, tedavi edici olduğu savlanan ilaçların etkinliği, etkisizliği, komplikasyonları bilinmemektedir. Bilim kurulu hastanelerdeki sonuçları toplayıp bir çalışma çıkarmamıştır. Uluslararası literatürden toplanan ve infial yaratan ifadeler halkla paylaşılarak güya bilim yapılmıştır.
* Niye böyle olmuştur? En önemli neden Üniversite özerkliğinin kaybı ve sağlık sisteminin kapitalist ekonomik politikalara teslimiyetidir. Sağlık sistemi özelleştirilerek halk sağlığı korunamaz, pandemilerle mücadele edilemez, tedavi süreçleri bile tartışmalı hale gelir.
Almanya'nın Hamburg şehrinde ise Adli Tıp Enstitüsü'nde 170 cesede yapılan otopsi, hastaların büyük bölümünün tromboz veya akciğer embolisi nedeniyle öldüğünü ortaya koydu.
Otopsi sonuçlarına göre hastaların büyük bölümünde tromboz (bir damarın trombüs yani damar içinde pıhtı tarafından tıkanması) ve akciğer embolisine (akciğerlerdeki damarların birinde pıhtı ya da başka bir materyal nedeniyle gelişen tıkanıklık) rastlandı.
Haberde, UKE Adli Tıp Enstitüsü Başkanı Klaus Püschel ile Yoğun Bakım Kliniği Başkanı Stefan Kluge'nin bu nedenle COVID-19 hastalarında kan sulandırıcı ilaç tedavisinin olumlu etkisi olabileceğine dikkat çektiği belirtildi.
Türkiye'de Covid -19 tedavisinde bir süredir kan sulandırıcı ilaçlar kullanılıyor ama yapılan hataların telafisi yok artık!
Hamburg Adli Tıp Başkanı Prof. Klaus Püschel, "Hamburg'da, daha önceden hasta olmayan tek bir kişi bile virüsten ölmüş değil, Şu ana kadar incelediğimiz kişilerin hepsinde kanser, kronik bir akciğer hastalığı, aşırı sigara tüketimi veya obezite vardı; diyabet veya bir kalp damar hastalığından muzdariptiler. Bu virüs adeta bardağı taşıran son damladır. Kovid-19 yalnızca sıradışı vakalarda ölümcül bir hastalıktır, ama çoğu vakada ağırlıklı olarak zararsız bir viral enfeksiyondur." dedi.
Durum böyle olduğu halde, daha aşı geliştirilmeden Avrupa'da 400 milyon kişinin aşılanmasından söz ediliyorsa, bu işin arka plânında başka bir proje olduğunu görmek gerekiyor.