Bizim hakkımızda yapmak istediğim bir eleştiri var. Aslında tarifi de zor.
Size anlatayım, karışık belki ama...
Kedi ölüm kampı diye
http://www.hurriyet.com.tr de bir haber vardı bir kaç gün önce.
Haberin fotoğrafları nereye gitsem gözümün önünden gitmedi, kaldı.
Beni, yıllar önce Bodrum yaşadığımız KÖTÜ bir anıya da götürdü, belki de ondan.
Bir çeşit travma benim için hala.
Haber; Çin de kedileri nasıl daracık bir teneke kutuya topladıkları ve o kedilerin akibetinin belirsizliği ile ilgiliydi.
Evet.
Konu kediler.
Kedilerin toplatılması ve şekli.
Bir teneke parmaklıklı kutuya tıkıştırılmaları ve meçhule götürülmeleri.
Haber kısaydı.
Hayvan hakları savunucuları ayağa kalkmış. Çok aradım; ama haberle ilgili sonuç ve bugünkü durum hakkında bir bilgiye ulaşamadım malesef.
***
Yıllar evvel Bodrum da daracık yollardan birinde; trafik tıkalı, arabalar yine de deli gibi hızlı gitmeye çalışıyor, herkes park yeri arıyor filan derken, önümüzdeki arabanın önüne bir yavru kedi fırladı.
Ben çığlık attım.
Eşim de, kedi sanki bizim önümüze atlamışcasına fren yaptı. Kediciğin nereye gideceği belli değil, aman dikkat! diye düşünüyoruz ikimiz de içimizden!
Derken...
O araba! Göz göre göre o yavru kedinin üzerinden geçti!
Durabilirdi.
İnanın durabilirdi!
Ama durmadı!
EZDİ ve GİTTİ.
Hayatımda unutmayacağım, unutmadığım ve her hatırladığımda üzüntüden terlediğim korkunç bir sahne.
O CANLI, oracıkta can çekişerek öldü.
Perişan olduk!
Ben;
Bu adam nasıl bir İNSAN? Hiç mi acımadı mı? Nası kıyar yavrucuğa?
Küçücük bir hayvana değer vermeyen bir insandan, toplumdan ne bekleyeceksin ki? diye avaz avaz ağlarken, benimle birlikte perişan olan eşim durdu ve şöyle dedi;
Yoncacım sen yanlış söyledin...
İnsana bile değer vermeyen bir ülkenin vatandaşlarından, hayvana değer vermesini nasıl bekleyeceksin!
Bu işte!
Olayın özü bu.
O ufacık tefecik dediğimiz, kayda değer bulmadığımız, değer vermediğimiz şeylere, canlılara vermediğimiz önem yüzünden önemsenmemeye mustahak bir insan grubuyuz.
Ne ekersek onu biçiyoruz.
Hayata verdiğimiz değer kadar hayat da bize değer biçiyor.
Doğaya, canlılara gösterdiğimiz saygı kadar karşılık görüyoruz.
Diyeceksiniz; Çin de kedilere yapılan zulümden sen nasıl bu kanıya varıp bize bunu söylersin?
İyi de, biz farklı mıyız?
Ya da diyeceksiniz ki;
Memleket kan ağlıyor, senin derdine bak!
Demeyin Allah aşkına!
Bu önemsemediğimiz,
Yazılmasına ve okunmasına değer bulmadığımız olay ve benzerleri, aslında sorunların dibinde yatan kaynaklardan biri sadece.
KENDİNE değer vermeyen, sevmeyen...
Karşısındakini saymayan, ama sürekli saygı bekleyen bir insan tipi, doğal olarak hiç bir canlıya önem vermiyor, sevmiyor!
Ama hep kendi önemsenmek istiyor.
Bu nasıl iş?
Eleştiriyorum bizi.
SEVGİ dolu insanlarız diyoruz...
Nerde?
İnsanın içinde HARBİ SEVGİ olmadıktan sonra,
En başta kendini sevmedikten sonra,
Doğayı, çocuğu, hayvanı hiç bir şeyi sevmesi mümkün değil.
O zaman sevilmeyi, sayılmayı da beklemeyelim.
Ben bu satırları nasıl yutkunarak yazıyorum bir bilseniz!
Üstelik, benim böyle haberleri okurken yüzümün kızarmasının bazı insanların aşağılayacağı bir durum olduğunu bilerek yazıyorum.
Ne acı!
Yazıyorum çünkü ben kendimi sevdiğim, kendime saygı duyduğum için
SEVGİ besliyorum.
TÜM CANLILARI, doğadaki BEN kadar çok seviyorum.
Yazıktır.
Kendinizi önemseyerek ve severek işe başlayabilirsiniz.
Yürekten tavsiye ediyorum.
Herkese SEVGİ dolu bir hafta sonu diliyorum.
Yonca TOKBAŞ - Hürriyet
4yaprakliyonca@gmail.com