Ölümsüz Atatürk'ten Devlet Yönetimi İçin Kurallar / Prof. Dr. Cihan DURA

Ölümsüz Atatürk'ten Devlet Yönetimi İçin Kurallar / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Eki 17, 2016 14:24

Ölümsüz Atatürk'ten Devlet Yönetimi İçin Kurallar

- Benim için tek bir hedef vardır: Cumhuriyet hedefi!... Bu hedefe ulaşmak için belirli yolda yürüyen arkadaşların başarılı olması için, girişilen doğru yolda, namus yolunda çalışmak ve faal olmak lazımdır. Benim gözümde başka hiçbir şey yoktur, ben yalnızca liyakat âşığıyım. İşi hep ehline verdim, ehliyetsizi devlet görevinde tutmadım. Devletin çeşitli makamlarına liyakatli, yetenekli, uzak görüşlü, namuslu elemanlar, müdürler, memurlar atanmasını tavsiye ettim.

-Arkadaşlarıma dedim ki, benden iltimas beklemeyin. Hepiniz benim gözümde değerli, yüksek kardeşlersiniz. Ama hepinize göstereceğim hedef yüce, kutsal bir hedeftir. Hepiniz oraya yönelmişsiniz. Hanginiz daha güzel hatlarla, başarılarla oraya ulaşırsanız, onu, ellerimi çatlayıncaya kadar çarparak takdir edeceğim, alkışlayacağım. Benden iltimas ve taraf tutma beklemeyin! Adam olanlar, insan olanlar, fikirleri olanlar, yüksek ideali olanlar değerlerini göstersinler. Benim size kardeşçe söyleyeceğim şey budur. Bütün arkadaşlarıma bildirmek zorundayım ki, ben o millî hedefe bütün millet kütlesini yürütmek için doğal, ahlaki bir saikim, bunu isterim. Ama kim yapar? Kim yaparsa o başarılıdır.

– Bu gereklilik, din açısından da böyledir: İslam’ın, toplumsal görevlerin verilmesinde dindarlık diye bir ölçütü yoktur, böyle bir talebi de yoktur. Talebi tektir, o da ehliyetin, liyakatın öne çıkarılmasıdır. Ehliyet ve liyakatle dindarlık arasında tercih gerektiğinde, Kur’an ve Peygamber’in tercihi tereddütsüz ehliyettir, liyakattir. Eğer dindarlık veya daha fazla dindarlık insanlar arasında bir değer ölçüsü olursa, iyi bir toplum düzeni kurulamaz. Çünkü dindarlık bir avantaj olunca, daha dindar görünme yarışı başlar; ehliyetin yerini, üretkenliğin yerini dindarlık gösterisi alır.

- Ne var ki, devlette altın kural liyakat olmakla birlikte her işi, bütün idarî yetenekleri ve kişisel erdemleri ile mükemmel yetişmiş adamlara vermek, bazen pek değerli ve tatlı bir dilek olarak kalabiliyor. Şundan ki, yalnız kendi toplumumuz için değil, dünyanın en ileri gitmiş milletleri için bile, her çevre, her bölge ve her meslek sahibi tarafından saygıya değer görülecek bu kadar çok adam bulmak imkânsızdır.

-Millet hizmetine girecek olanlar güvenilir, görüş sahibi, yurtsever olmalıdır. Devlet hizmetine namuslu insanlar alınmalıdır, namuslu insanlar tavsiye edilmelidir. Bu sayede millî birliğimiz de sarsılmaz temeller üzerine oturur. Bir kurumun yaşaması, gelişmesi, başarılı olması; o kurumun başına geçenlerin iyi ahlaklı, dürüst, imanlı ve feragatli kişiler olmasına bağlıdır. Bir millet ancak bu niteliklere sahip insanlar tarafından yönetilirse, geleceğinden emin olabilir. Yiyici, rüşvetçi, ahlaksız insanlar yüce ve kutsal gayeler için, ulusal hizmetler için bir lekedir.

- Biz Müdafaai Hukukçular, İstiklal mücadelesini sürdürürken bir kavram üzerinde çok yoğunlaşmıştık: Namuslu adam… Örneğin şöyle diyorduk: “Bu şahsı size gönderiyorum, ne istiyorsa yapın” ve iki kelimelik tek bir gerekçe gösteriyorduk: “Namuslu adamdır!” Veya şöyle diyorduk: “Bu adam bizimle olamaz, çünkü namuslu değildir.” Bizim namuslu adam dediklerimiz, şu niteliklere sahip olan kişilerdi: Gerçekçi, dürüst, doğru sözlü, kişilikli, vakarlı, münafıklıktan uzak, yalaka olmayan, sır tevdi edilebilir, güvenilir, feraset, nezaket ve uyum sahibi olan…

- Sevgili yurttaşlarım, namuslu olun. Namuslu insanları koruyun, savunun. Bilin ki, şimdiye kadar işlenen hataların en büyüğü; kimi insanımızın, özellikle aydınlarımızın, girişimcilerimizin ve bilim adamlarımızın en büyük günahı, namuslu olmamaktır. Milletin karşısında namuslu hareket edin, milleti aldatmayın. Daima ve daima gerçeği söyleyin. Belki hata edersiniz, gerçek sanırsınız; bırakın, millet onu düzeltsin. Kimsenin üstünde görmeye hakkımız yoktur kendimizi.

- Ülkesine hizmet etmek isteyenlerin kalbi açık olmalıdır. Açık söylemelidirler. Milletle, milleti yöneten insanlar açık kalple görüşmelidir. Yapılacak şeyler olduğu gibi ifade edilmelidir. Yoksa safsatalarla milleti aldatmak, karışıklık çıkarmak demektir. Şiarımız daima millete karşı gerçekleri ifade etmek olmalıdır. Ve ancak bu yol, milleti aydınlatmanın başlangıcı olabilir. Millete gerçeği açıklayanlar, kendisinin de aldanmadığından emin olmalıdır.

-Benim bütün hayatımda takip ettiğim yol bu olmuştur. Ülkeme hizmet için hep açık yürekli oldum, açık konuştum. Bir yöneten olarak, milletimle açık yüreklilikle görüştüm. Yapılacak şeyler neyse, olduğu gibi ifade ettim. Birtakım özel ve saklı maksatları gizleyerek, kalbimde, vicdanımda tutarak, olur olmaz şeyleri sebep diye göstermedim.

- Çünkü biliyordum ki bunun tersini yapmak, safsatalarla milleti aldatmak, onun düzenini bozmak demektir. Çünkü biliyordum ki gizli iş gizli kalmaz, er geç ortaya çıkar. Bu yüzden baştan açık oldum hep. Prensibim daima millete gerçekleri söylemek oldu. Biliyordum ki, milleti aydınlatmaya ancak bu usul yol olabilirdi. Ancak şu koşulla ki, millete gerçeği açıklarken, kendim de aldanmadığından emin olmalıydım.

- Evet, bir devlet adamı kamuoyuna, yurttaşlara gerçeği söylemeyi görev bilmelidir. Herkese bütün arzularının yerine getirilebilir olduğuna dair fikir vermek, fayda sağlamaz. Onları gerçek durumla karşı karşıya bırakmak en iyisidir. Milletin başkanı olan kişi halkı dinlemeli, halka doğruyu söylemeli, halkı aldatmamalı! Biz öyle yaptık: Milleti, aklımızın ermediği veya yapmak kudret ve yeteneğini kendimizde görmediğimiz hususlar hakkında aldatarak geçici teveccühler elde etmeye tenezzül etmedik. Millete adi politikacılar gibi yalancı vaatlerde bulunmaktan uzak durduk. Halkı gerçek durumdan haberdar etmek son derecede önemlidir. Çünkü her şey açık söylendiği zaman halkın kafası çalışacak, iyi şeyler yapacaktır. Milletin zararına olan şeyleri reddedecek, şunun bunun arkasından gitmeyecektir.

- Yurttaşlarım, gençler! Ülke sorunlarıyla ilgilenin. Düşüncelerinizi, eleştirilerinizi ilgililere bildirmeyi görev bilin. Görüşlerinizi uygulamaya çalışın. Bunun için uygun fırsat bulunca, kaçırmayın. Doğru bildiğiniz görüşlerinize bağlı kalın. Her birey millet işleri üzerinde kafa yormalıdır. Geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşündüğünü dile getirmelidir.

- Yurtsever odur ki, ülke sorunlarını öğrenir, düşünür, bir sonuca varır; hükümeti, ilgili makamları aydınlatır, yol gösterir. Benim hayatım bu tutumun örnekleriyle doludur. Doğru olduğuna inandığım ve sorumlulara bildirilmesini, ülkenin esenliği gereği kabul ettiğim görüşlerimden yaradılışım gereği asla vazgeçmedim. Örneğin, Osmanlı Devleti’nin gidişi elbette, felakete, utanca doğru bir gidişti. Biz o zaman hükmümüzü vermiştik ve vicdanımızın sesini en yüksek perdeden en büyük kulaklara işittirmekten bir an geri durmadık.

- Örneğin, Mondros Mütarekesi felaketi… Bu anlaşmanın maddelerini baştan sona inceledikten sonra bende oluşan kanaat şu olmuştu: Osmanlı Devleti bu mütareke ile kendini kayıtsız ve koşulsuz düşmanlara teslim etmeyi kabul etmiştir. Yalnız kabul etmiş değil, düşmanların ülkeyi istilası için yardımcı olmaya da söz vermiştir. Bu beni çok hazin düşüncelere sevk etti. İstedim ki, İstanbul Hükümeti’ni biraz aydınlatayım. Belgeleri okuduğum zaman, yapılan mütarekenin sakatlığını gördüm. Bu sakat noktaların düzeltilmesine çalışmak gereğine kani olarak, ilgili makamlara söyledim. Mütareke maddelerinin olduğu gibi uygulanması hakkında ülkenin baştanbaşa işgal ve istilaya uğrayacağı kanaatini ileri sürdüm. Düşmanların her dediğine “baş üstüne” demekten doğacak sonucun, bütün Türkiye’ye istilacıların hâkim olmasını sağlayacağına şüphe edilmemesi lazım geldiğini ve bir gün Osmanlı kabinesinin de düşmanlar tarafından belirleneceğini anlattım. Bunun için hiç de kehanete gerek yoktu. Kendini zayıf ve aciz gören insanlar, nispeten kuvvetli ve azimli insanlardan merhamet diledikleri zaman, mutlaka kendilerini acındıracaklarına kani olmak için bilmem hangi his ve haslette olmalıdırlar.

- Yurtseverler! Hedefiniz vatana hizmet olunca, yüksek görevlere talip olmaktan çekinmeyin. O mevkilere asıl siz gelmelisiniz. Ben öyle yaptım. Bir örnek vereyim: Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Türkiye için sorun, bütün varlığını kaybetmek sonucuna varacak denli tehlikeliydi. Varlığımızı korumak için hızla, en kesin çarelere başvurmakta tereddüt etmemeliydik. O günkü kabineden böyle bir hareketi beklemek boşuna idi. Bu kabine yerine benim de düşündüğüm biçimde iş görebilir yeni bir kabineyi getirmek lüzumuna inanıyordum. Düşüncelerimi uygulayabilmek için bu kabinede mutlaka bütün ordunun kumandasının bana verilmesi lüzumuna da kanaat getirmiş bulunuyordum.

Prof. Dr. Cihan DURA, 16 Ekim 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Cihan DURA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x