Önce 'Diplomasi', Olmazsa 'Askerle'!..
''...Sözde hepimiz 'Devrim Tarihi' okuduk, öyle mi? Güldürmeyin beni! Gâzi'nin Kerkük ve Musul bahsinde, Lausanne'da nasıl inatla direndiğini, kim biliyor? 'Musul Meselesi', daha sonra toplanacak olan 'Haliç Konferansı'nda (1924) ele alınacak, yine bir sonuca bağlanamayacaktır. Sebebi 'Sistem'in, günümüzde de kullandığı sebep: İngiltere, 'Süleymaniye, Kerkük ve Musul'u bırakmadıktan başka, 'Nestûri Hıristiyanlarının şehri olduğu' gerekçesiyle, Hakkâri'yi de Türkiye'den koparmak istiyor...''
''...Anlaşmazlık çözülemeyince sorun -zamanın Birleşmiş Milletler'i- olan Milletler Cemiyeti'ne intikal edecek; ne var ki oradan da, 'Sistem'in istediği sonuç çıkarılacaktır: 'Musul, Irak'a ve manda yönetimine bırakılacak!' . (Buraya dikkat!) Ankara bu kararı tanımaz; dahası Gâzi Mustafa Kemal Paşa, Ali Fethi Bey ve Karabekir Kâzım Paşa'ya, aynen şunları söylemiştir: '- ...Haliç Konferansı'nda Ali Fethi Bey, siyaset yoluyla muvaffak olamadı; sıra Karabekir'e geldi; o meseleyi asker kuvvetiyle başaracaktır!'.'' (Bkz. 'Tarihi Gerçekler Işığında Belgelerle M. Kemal Atatürk', Yusuf ve Ali Koç.)
Gâzi'nin Musul ve Kerkük -dolayısıyla Ortadoğu Projesi- hakkında ne kadar kararlı olduğu, Batılı 'Sistem' tarafından kesinlikle anlaşılmış olmalı ki, Ankara'nın bu kararlılığına, dışardan iki, içerden bir tepki geliyor: Londra'nın dürtüsüyle Nastûri ve Şeyh Sait isyanları; ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası! Elbette, İngiltere'nin konuyla ilgili olarak Ankara 'ya verdiği, ültimatom da unutulmayacak!
'Tehlikeli bir tertip' hangisi idi?
... Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet'in ilânında da 'ayak sürümüş' silâh arkadaşlarının davranışını 'tehlikeli bir tertip' olarak vasıflandırmış; olayı, 'Büyük Nutuk'ta şöyle anlatmıştır:
(Belge/1. ''...İngiltere'nin ültimatomuna malûm olduğu veçhiyle cevap verdik: Harp ihtimalini göze aldık. İşte bahsettiğimiz zevat (TCF kurucuları) bu müşkül anda, yani bir ecnebi devletin yurdumuza hücum edebileceği zamanda, kendilerinin de, bize taarruz ve hücum ederek, suhûletle hedeflerine vâsıl olabileceklerini hayal ettiler. Muharebeye hazır ve amâde bulundurmaya mecbur oldukları ordularını başsız bırakıp, vaktiyle hazzetmediklerini söyledikleri politika sahasına şitâp ettiler...'' (Nutuk, Cilt II. s. 855)
''...Tuhaf değil mi? Birkaç yıl önce yurdu kurtarmak için, Mustafa Kemal Paşa'yla işbirliği yapanlar; şimdi o Misâk-ı Milli'ye dahi Süleymaniye, Musul ve Kerkük'ü İngilizlere bırakmadığı için, ona karşı çıkıyorlardı. (Buraya dikkat!) Terakkiperver Fırka macerasının, hazin özeti budur. 'Kapitalist ve Emperyalist Sistem', Osmanlı'dan devraldığı 'adamları' ile; Anadolu'da, Bolşevikler'e karşı kurdurmak istediği 'Batı uydusu' devleti gerçekleştirememiş; Mustafa Kemal, onun yerine, 'özgür ve tam bağımsız' Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştu.''
''Haksız mıydı?''...)
'Vesikalarda mukayyettir!..'
( Belge/2. ''... İngiltere'nin, kafasındaki plana göre, Mezopotamya'ya yerleşmesi; Süleymaniye, Kerkük ve Musul'u muzaffer Türkiye'den çekip almak istemesi; gerçekte Gâzi'nin 'Büyük Ortadoğu Projesi' hakkında, yeteri kadar 'malûmatı' olduğunu gösterir; bu bilgileri toplamak, o kadar da zor değildi; Mustafa Kemal yeri düştükçe, tasavvurunu açıkça söylemekten geri durmuyordu ki:
''...Avrupa'da, İstanbul ve Meriç'e kadar Batı Trakya; Asya'da Anadolu, Musul Arazisi ve Irak'ın kuzeyi. Arkada kalan ve sırf Türk olan her yeri isteriz. Bunları kurtarmaya azmettik ve kurtaracağız!'' (Le Figaro, 30 Ağustos 1922. Gâzi'nin gazeteye beyanatı)
Ayrıca söylediği şu sözleri de dikkati çekiyor: ''...Ömrüm yeterse Musul, Kerkük ve Adalar'ı alacağım: önce diplomasi, olmazsa askerle!..'' (Bkz. 'Gerçekler Işığında Belgelerle Mustafa Kemal Atatürk.')
Hakikat şu ki Gâzi'nin, 'Beyaz, Batılı ve Hıristiyan' Emperyalizm'in, eski Osmanlı vilâyetlerinin üzerine oturmak için, çevirdiği entrikaları; yaptığı zulmü; -yıllardır bizim yaptığımız gibi- bakarkör bir tanık olarak izlemediği; bunlara karşı, kafasında geliştirdiği 'Büyük Ortadoğu Planı'na uygun olarak tepkiler oluşturup, tedbirler düşündüğü vesikalarda mukayettir. Özellikle 'Hatay Meselesi' dolayısıyla, Suriye'nin o dönem Dışişleri Bakanı olan Cemil Mardam'la yaptığı tarihi konuşma, bunun, aksi ispatlanamaz belgesidir.
Elbette, sıra ona da gelecek: göreceğiz...'')
Attilâ İLHAN, Cumhuriyet, 13.12.2004