Onlar Sadece Marmara Köşkü'nü Yıkmadılar Ali Can, Cumhuriyet Kalemizden Bir Tuğla Daha Söktüler
O gün 19 Mayıs’tı… Sabah ne kadar sevinçli, ne kadar mutluydum. Ne var ki, çok sürmedi; Internet’te okuduğum bir haber sevincimi gölgeledi, mutluluğumu alıp götürdü.
Haber şöyleydi:
Atatürk’ün konut olarak kullandığı, Cumhuriyet’in simge mekânlarından Atatürk Orman Çiftliği’ndeki Marmara Köşkü’nü yıktılar! Köşkün, riskli yapı olarak kabul edilip yıkılması ancak sonra yeniden yapılması planlanıyordu. Ayakta duran bir yapının yıkılıp yeniden yapılması 660 sayılı ilke kararına aykırıydı. Çünkü kültürel miras olarak tescillenmiş olan bir yapı eğer risk taşıyorsa, öncelikle bakım ve onarımının yapılması gerekiyordu.
Marmara Köşkü, Atatürk’ün AOÇ arazisi içinde tasarladığı ilk yapılardan biri, Cumhuriyet’in modernleşme projesinin ilk örneklerindendi. Atatürk’ün, Cumhuriyet’in dev kalkınma projelerinden biri olan Atatürk Orman Çiftliğindeki çalışmaları hem yakından takip edeceği, hem de dinleneceği bir mekân olarak inşa edilmişti. Ancak, Çankaya Köşkü’ndeki protokolün bu mekânda da uygulanmasını istemediği için, ön bahçedeki Marmara havuzunu da halka açtırdı. Çünkü O, halkıyla iç içe yaşamak, başkentlilere her türlü uygarlık imkânını sunmak istiyordu. Marmara Köşkü artık, havuzunda gençlerin yüzdüğü ve serinlediği, akşamları da etrafında yemeğe, sohbete gelen halkın hoşça vakit geçirdiği mekânlardan biri haline gelmişti. Atatürk, kimi zaman, bir bahriyelinin kürek çektiği kayığıyla havuzda gezintiye çıkıyor, kimi zaman da park etrafında halkla sohbet ediyordu.
Haber bu kadar, Ali Can…
Ben bu kahredici olayı daha sonra, her şey olup bittikten sonra öğreniyorum. Önlenmesi için gayret gösterenler var, benimse bir yurttaş olarak hiçbir katkım olmadı; oysa en azından çevreme, yurttaşlarıma duyurabilirdim. Affedilmez bir durum benim için, ancak her şeye yetişmek mümkün değilki... Keşke Atatürkçüler örgütlenip Türkiye’nin her tarafında Atatürk’ün, Cumhuriyet’in emanetlerini tarassut altına alsalar, en ufak bir ihanet girişimini fark edip derhal gerekli önleyici adımları atsalar. Ne yazık ki, böyle bir uyanıklık ve hareketlilikten çok uzaklar.
Peki, ben ne yapabilirim? Yapabileceğim tek şey, bu vandallığın üzerinde durmak, yazıya döküp unutturmamak, önlemler düşünüp olabildiğince yurttaşlarıma duyurmak... Fakat önce sana sormak isterim, Ali Can: Bu olayı Atatürkçe nasıl yorumlamalı? Bir Atatürkçü için ne anlama geliyor? Atatürkçü Öğreti’nin, hangi ilkesi açısından değerlendirmeli? Bana en uygun olanı Milliyetçilik ilkesi gibi görünüyor. Buyur, söz senin.
* * *
Ali Can –Teşekkür ederim, Hocam. Öncelikle bu saldırının faillerini şiddetle kınıyorum. Bildiğiniz gibi Atatürk’e ve Cumhuriyetimize yönelik saldırılar, öteden beri yapılıyor. Ancak 2003 yılından bu yana sıklaştığı, açıktan, hatta doğrudan hükümetler eliyle ve teşvikiyle yapılmaya başladığı da bir gerçek… Söz konusu saldırılara şu örnekleri verebilirim:
-Anma günleri, saygı duruşları, ulusal bayram kutlamaları engelleniyor.
-Atatürk heykelleri kaldırılıyor,
-Cadde, yol, meydan, tesis, stadyum,… adları değiştiriliyor,
-Ders kitaplarında, Atatürk ve Cumhuriyet konuları çarpıtılıyor, sulandırılıyor veya tamamen çıkarılıyor,
-Devlet kurumlarının adlarından TC ibaresi kaldırılıyor.
-Cumhuriyetimizin emanetlerine karşı saygısız ve kaba hareketler sergileniyor (Örnek: Zübeyde Hanım’ın mezarının karşısına tuvalet inşa edilmesi).
Neden böyle yapıyorlar, maksatları nedir? Bir kere saldırıların, ortak nitelikte ve sürekli oluşu bütün bunların –kanımca dış destekli- bir plan çerçevesinde yapıldığını gösteriyor. Hedef açık: Cumhuriyet tarihimiz ve Cumhuriyet kültürümüz!... Kısacası Cumhuriyetimiz ve Atatürk… . Ancak bir diğer hedef daha var, o da Milli Birliğimiz... Saldırılara hedef olanlar, bizi millet yapan unsur ve değerler!...
* * *
Birinci Görev Okulu derslerinde öğrendik: Aynı kültürden olan insanların oluşturduğu topluma millet diyoruz. Aynı kültürden kasıt, “millî kültür”dür, ulusal kültürdür. Diğer bir deyişle, Millet birbirine dil, kültür ve ülkü birliği ile bağlı olan yurttaşların meydana getirdiği siyasal bir topluluktur. Marmara Köşkü de, İlk Meclis binası, Çankaya Köşkü, Taksim Anıtı, Yürüyen Köşk gibi, bu ortak kültürümüzün paha biçilmez unsurlarından biriydi, bir kültür mirasıydı. Ne yazık ki, fütursuzca yok edilmiştir. Yıllardır yapılan benzeri diğer saldırılar da hesaba katılırsa, görürüz ki, hedef bizi millet yapan ortak kültürümüzdür, ortak mirasımızın yok edilmesidir. Marmara Köşkü sadece bir mekân değildi, aynı zamanda bizi millet yapan bir hatıralar mirasının barınağıydı. Yıkılması, bu mirasın tahribi, yoksullaştırılması, bir bakıma yok edilmesi demektir.
Yine Birinci Görev Okulu derslerinde gördüğümüz gibi, bir toplumu millet yapan ulusal bilinç dediğimiz bir olgu vardır.
Bir toplumda ulusal bilinç nasıl oluşur? Milletin kendi kendini tanıması, kendi varlığının bilincine varmasıyla kuşkusuz… Nasıl olacak bu, nasıl sağlanacak? Yurttaşlarımız, bir millet olarak, kendi tarihlerini öğrenecek, ulusal kültürünü, dilini öğrenecek; maddî ve manevî unsurlarıyla onlara bilgiyle, severek sahip çıkacak, gözünü korur gibi koruyacak. Bu süreçte en büyük desteği de devletinden, o devletin başına getirdiği hükümetten görecek.
Şimdi soralım: Bu başımızdaki hükümet Cumhuriyet tarihimize, Cumhuriyet kültürümüze sahip çıkıyor mu, bu konuda yurttaşlarımıza hizmet veriyor mu? Ne gezer… tam tersine o değerleri yıpratmak, yok etmek için elinden geleni yapıyor. Yüzlerce kanıtı var bunun, en son kanıtı Marmara Köşkü’nün başına gelen felaket... O zaman, diyebiliriz ki, bugün Türkiye’de hem de hükümet eliyle Türk ulusal bilincine karşı bir savaş açılmış bulunuyor.
Milli bilincin tahribi demek, son tahlilde Millî Birliğin hedef alınması, Millî Birliğin hedef alınması da Millet’e düşmanlık gütmek demektir. Çünkü Millî Birlik tarih, dil, kültür, ülkü birliklerinden doğar. Bu birliklerin toplamı veya bileşkesidir. Millî Birlik bir milletin en değerli varlığı, en büyük gücü, en etkili silahıdır. Yurttaşların millet bilinci etrafında birbirine bağlanması, birbiriyle kenetlenmesidir. Cumhuriyet tarih ve kültürüne, onun maddî unsurlarına yapılan her saldırı, bu birliğe yapılmış bir saldırıdır. Marmara Köşkü’nün yıkılması, bunun en son örneğidir. Ancak sonuncusu olmayacaktır, ortada bir plan olduğuna göre saldırılar çeşitli şekiller altında devam edecektir.
Sonuç olarak diyebilirim ki hocam, tarihî mekânlar bizim ortak kültürümüzün mahfazaları, ortak tarihimizin hatırlatıcılarıdır. Ortak duygu ve heyecanları harekete geçiren, ortak hatıra ve geleneklerin anılıp uygulanmasını sağlayan varlıklardır. Eğer bir siyasal iktidar Marmara Köşkü gibi tarihî bir eseri yıkıyor, yerle bir ediyorsa, bu; bizim ortak duygu ve heyecanlar yaşamamızı engellemek, ortak tarihimizi, hatıra ve geleneklerimizi unutturmak, ortak kültürümüzün değerli bir unsurunu daha yok etmek içindir. Demek ki bugün Türkiye’yi yönetenlerin sinsi niyeti, Millet yapımızı zayıflatmak, dağıtmak, çökertmektir. Bu tutum bir yönetimin kendi milletine düşmanca bir tavrıdır, tarihte örneği azdır, iç ve dış düşmanların ekmeğine yağ sürer.
* * *
-Teşekkür ederim Ali Can. Yorumlarına harfi harfine katılıyorum. Ben de bir şeyler söylemek isterim. Birincisi, biz Atatürkçüler, bu adamlara karşı tam bir birlik içinde karşı duramıyor, sonuç alıcı eylemler ortaya koyamıyoruz. Bütün cesaretlerini de, sanırım bundan alıyorlar. Düşmanlıklarını, gizli ve sinsi bir şekilde inatla sürdürüyorlar.
İkincisi, bu cahil ve kötü niyetli adamlar, sandıktan çıkınca akıllarına gelen her şeyi yapabileceklerini sanıyorlar. Oysa iktidarın sınırları vardır: Millî İrade ile sınırlıdırlar, Bilimsel yasalarla, ahlak kurallarıyla sınırlıdırlar. Birilerinin bu gerçeği, bu cahillere anlatması, onları doğru yolu göstermesi gerekir.
Üçüncüsü, ne yapılabilir sorusu… Çok şey yapılabilir. Ben, somut ve etkili bir önlemi önermekle yetineceğim: Her ilde, ilçede, mahallelerde yurttaşlarımız “Cumhuriyet değerlerini takip ve koruma ekipleri” oluşturabilir. Bu birimler bulundukları yerlerde Cumhuriyetimizin kültür mirasını büyük bir titizlikle takip eder. En ufak bir saldırı girişimi gördüklerinde, bunu derhal kamuoyuna duyurur, diğer yerel oluşumlarla da işbirliği yaparak önlemeye çalışırlar. Bu ekiplerin oluşup örgütlenmesini, mevcut, yurt çapında etkili, güçlü bir dernek, örneğin Atatürkçü Düşünce Derneği üzerine alabilir.
Prof. Dr. Cihan DURA, 22 Mayıs 2016