Önlerinde saygıyla eğilecek değillerdi ya… / Selcan TAŞÇI

Önlerinde saygıyla eğilecek değillerdi ya… / Selcan TAŞÇI

İletigönderen Balasagun » Prş Haz 02, 2016 12:09

Önlerinde saygıyla eğilecek değillerdi ya…


Resim
Her şeyden evvel şunun bir altını çizelim; onlar “iki havuz gazetecisi”, “iki yandaş yazar”dan önce/öte “iki eski Taraf çalışanı”.

Taraf ne?

Bizzat şimdiki iktidar sahipleri tarafından “milli orduya kumpas” olarak tanımlanan sürecin “medya ayağı” işlevini görmüş propaganda bülteni…

Devrin haysiyet cellatlarının karargâhı…

Tetikçisinden bavulcusuna yığınla “kullanışlı aptal”ın siperi…

Resimİsim isim, resim resim “tutuklanacaklar” listelerini yayınlayarak oradan hedef göstermediler mi Türk askerlerini?

Tutuklanmayanları “onu da, onu da” diye yine, yeniden hedef göstermediler mi?

Tamam dava sona erdi; 5 yıla yakın haksız-hukuksuz tutukluluktan, yığınla zulümden, acıdan, ölümden mesul “Fatih Camii’ni bombalayacaklardı” manşetlerini hatırdan çıkarmak için vakit fazla erken değil mi?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Balyoz’un ordusuny hedef alan bir kumpas olduğunu savunuyorsa, “onlar” da bu kumpasın parçasıydılar; şimdi kimi kaçan, kimi yakalanan, kimi kendini unutturmaya çalışan diğer ortaklarından farklı olarak rüzgarın yön değiştirdiğini erken fark edip dereyi geçerken gemiyi değiştirme kurnazlığına başvurdular.

Dolayısıyla…

“Nasıl olabiliyor da askerle dalga geçebiliyorlar”dan önce o fotoğraflara bakıp da sorulması gereken ilk soru budur:

- Nasıl olabiliyor da Cumhurbaşkanı’nın “paralel”, “hain”, “ajan”, “terörist” ilan ettiği yapının kumpasında “merkezi rolü” bulunan Taraf’ın o dönemki elemanları aynı Cumhurbaşkanı’nın uçağına binebiliyorlar?

ResimSorulması gereken ikinci soru…

- Madem “açılım buzdolabına kaldırıldı”, madem Diyarbakır’da Türk bayrakları sallandırıyorsunuz, madem doğru metodun terörle müzakere değil terörle “taş taş baş baş üstünde bırakmadan” mücadele olduğuna kanaat getirdiniz “PKK terör örgütü üyesi olmak suçundan 13 yıl hapis yatmış” biri nasıl olabiliyor da o terör örgütünü “hendeklerinde boğmaya kararlı” olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı’nın uçağına binebiliyor?

Böylesini devletin zirvesinde ağırlarsan olacağı bu; askerin önünde saygıyla eğilip, alınlarından öpecek hali yok ya!

* * *

Yoksa…

Muhafız Alayı’nın “müsamere kolu” muamelesi gördüğü bir ülkede “selam mangası”na da fıstık atmaya cüret eden hadsiz bile görürüz yakında; zemin müsait, saygısızlığa imkan tanıyan bir zeminde saygısızlığı tartışmanın hiçbir somut faydası yok...

Ama bir üçüncü soru olarak şunu sormamız şart:

- Bu millet, evlatlarını “şehit babasına dangalak diyen bir zibidiye selam dursun diye mi” yolluyor askere? Vatana feda ediyor… Millete feda ediyor… Devlete defa ediyor… Şimdi bir de kendini “uçak durumundan her şeye kadir” varsayanların şımarıklıklarına mı feda edecek; hakaretamiz tavırları mı sineye çekecek bir de?

O kabahatinden beter özürlere kanan yoktur da bu modellere “yerlerini hatırlatacak” kimse var mı devlette?


Ortak körlükTürk siyasetinde de, Türk Milliyetçiliği’nin siyasal sahasında da, ülkücü harekette de “efsane” -ama laf olsun kavlinden değil sahiden de-, üstelik de çok azına nasip olacak biçimde yaşarken bu ünvana nail olabilmiş; vefatından sonra hatırası “efsane” olarak muhafaza edilebilmiş ender “şahsiyet”lerden birinin, Mehmet Gül’ün oğlu Şeref Gül’ün düğünündeydik önceki gece…

Hem arkadaşımız, hem emanetimiz Şeref…

Yıllar önce “Babalar ve oğulları” diye röportaj dizisi yapmıştık Yeniçağ’da, orada da yazmıştım, “babasının oğlu”; düğünün davetli listesi de Şeref’in “armut dibine düşermiş” halinin göstergesi gibiydi. Kimselerin komplekslerine, “ufakçılığı”na, alan işaretleme takıntısına kurban etmemiş; kimseyi “o ne der, bu ne düşünür”e feda etmemiş, en özel gününde yanında görmek istediği kim varsa davet etmiş. Böyle olunca düğün bir yanıyla dünden bugüne Ülkü Ocakları genel başkanlarının, il ocak başkanlarının, milletvekillerinin, Türkçülüğü, Türk Milliyetçiliği’ni dava edinmiş akademisyenlerin, sivil toplum kuruluşlarının, yazarların, gazetecilerin geçit töreni, bir tür canlı tarih müzesi gibiydi… Ümit Özdağ, Sinan Oğan, Sait Gönen, Süleyman Sazak, Suat Başaran MHP’nin mevcut ve potansiyel Genel Başkan adaylarının çoğu oradaydı… Ama bir yönüyle de merhum Mehmet Gül’ün “ters köşe”lerinden, dolu dolu sosyal hayatından, insani ilişkilerinden, “mevzu bahis vatansa” diyerek oluşturduğu diyalogların izleri taşıyordu; CHP’nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal, CHP Milletvekili İlhan Kesici, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, BJK yöneticileri…

* * *

Şeref ve Duygu’ya, tıpkı kendi anne-babasının yaşadığı gibi bir aşk ve bir ömür mutluluk dileyip gecenin kulis notlarına geçelim…

Malum konjonktürde nasıl olması gerekiyorsa öyle delegesi, delege olmayanı, delege peşinde koşanı, bir ışık arayanı istisnasız herkes “nabız yokladı” gece boyunca…

Ama bunun dışında bir şey daha vardı ki; MHP camiasının yakın geleceğinde asıl belirleyici olacak olan -bence- bu ruh hali…

Aynı masaya oturmak istemeyenler mi dersiniz, birbirine selam vermekten kaçan kırk yıllık dostlar mı, göz kaçırmalar, görmezden gelmeler, duymamış gibi yapmalar, yanyana resmedilmemek için kıvrım kıvrım kıvranmalar mı, vebalı muamelesi gören bir ismin yanına gitmeyi kahramanlık hikayesine çevirenler mi… Hiç sağlıklı değil bu ruh hali… Düne kadar mecaz değil sahiden de bir lokma ekmeği paylaşan insanların birbirine bu denli yabancılaşması, hayatlarının en mahrem anlarına tanıklık etmiş, birbirlerinin iyi-kötü her şeylerine vakıf arkadaşların neredeyse düşmanlaşmış olması hiç sağlıklı değil… Ve belli ki artık yapılması kaçınılmaz olan “olağanüstü kongre” konusu etrafındaki polemikler devam ettikçe kronik hale gelecek…

Bu işin sonunda kim ne kazanır, ne kaybeder onu nihayetinde MHP üst kurul delegelerinin iradeleri belirleyecek… Ama bir fikir hareketinin bu denli günlük siyasetin esiri haline gelmesi, mensuplarının zihinlerini “konjonktür”le kelepçelemesinin tehlikeli sonuçları kazanan kim olursa olsun onun için de bir tehdit olacak, kaybeden kim olursa olsun onun için de…

Velhasıl… Dün baktım, gönülleri tedavi edeceklerine, bu tehlikeyi görmezden gelerek yürütülen bir ego, yetki, “ben” savaşı hakimdi yine MHP gündemine… Ortak aklın değil ortak körlüğün bedeli olacak sanırım muhtemel “sıkıntı”ların müsebbibi…


Selcan TAŞÇI, 31 Mayıs 2016
selcantasci@gmail.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Google [Bot] ve 2 konuk

x