ORTA-DOĞU’DA YENİDEN KARILAN KARTLAR
‘Derin’ gengüdümsel (stratejik) çözümlemeler yerine, arada bir haritaya bakmanın yararları da olabilir.
Șöyle Tunus’tan Nepal’e, Rusya’dan Somali’ye bir göz gezdirelim isterseniz.
Adriyatik’ten Çin Seddine de denilebilir.
Șimdi haritada bulmakta zorlandığımız İsrail’in ‘asıl sınırları’nın, Gürcistan’dan bașlayarak, Cibuti’den Aden Körfezi boyunca uzanan ve 1991’de kurulduğu ileri sürülen ama henüz tanınmamıș bir ‘Devlet’ olarak Somaliland’a kadar uzandığını ileri sürülse.. ?
Efendim ABD gibi dünya jandarması, yeniden canlanmakta olan bir Rusya, uyanmakta olan bir Çin, Orta-Doğuya yüzyıldan fazla bir süredir ‘egemen’ olan İngiltere ve Fransa ile bugün birarada oldukları ‘sanılan’ AB emperyalizmi yok mudur ?
Var olmasına vardır ama bunlardan hiçbiri, İsrail’in ‘güvenliği’ sözkonusu olduğunda ‘sesini yükseltemez’. Çünkü, her ne kadar ‘Güvenlik’ gibi bir terim kullanılmıș olmasına karșın, bu konu ‘pür ekonomi’ alanına girmekte olup, ‘dünya finanans sistemi’ bağlamında ele alınmadan anlașılamaz.
Doğrudan ilișkilere bakıldığında ise, Orta-Doğu’da son birkaç hafta öncesine kadar, İsrail’in güvenliğini ‘tehdit’ eden tek önemli ‘Devlet’ İran idi.
Suriye’nin can derdine düșmesiyle birlikte, İran’sız bir Hamas’ın da pek önemli olmadığı söylenebilir.
Ve İran’ın, ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin gibi Birleșmiș Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ve Almanya’yla sürdürdükleri ve iki yıldan fazla süren ‘görüșmeleri’ sonunda bir antlașmaya varıldı (14 Temmuz 2015).
Bu antlașma ile Orta-Doğu’da kartlar yeniden karılmıș oldu.
Gerek ‘emperyalist merkezler’ ve gerekse bölge ülkelerinin bugüne değin sürdürdükleri gengüdümsel (stratejik) hesaplarda ‘önemli’ değișiklikler olması da kaçınılmaz oldu.
Varılan antlașmalardan birkaçı sayılacak olursa ;
- Rusya ile Suudi Arabistan çok önemli ekonomik (sözgelimi 16 Nükleer santral) anlașmalar yaptılar
- İsrail ve Suudi Arabistan bir çok konuda anlaștılar
- Suriye ve Suudi Arabistan en azından ‘çatıșmasızlık’ konusunda anlaștılar
- İsrail ile Yunanistan, İsrail ile Güney Kıbrıs, İsrail ile Mısır bir dizi konuda antlașmalar yaptılar
Bütün bu anlașmalar içinde, dolaylı ya da doğrudan bir ‘Kürt Devleti’nin kurulması da öngörülmekte.
Haritamıza dönülecek olursa, Türkiye’nin açılacağı düșünülen iki büyük alan görülecektir. Biri, Suudi Arabistan’ın Rub’al-Khali çölü, haritada kırmızı çember içinde gösterilen ; dünyanın en ‘ıssız’ ve en büyük çöllerinden olup 650 000 km².
Diğeri, Osmanlı’nın ‘sürgün yeri’ olan Fizan (Libya’nın güneyi) çölü : 550 000 km².
Bunlara, ‘Orta-Doğu Bataklığı’ndan sonra varılacak olan ‘düzlük’ler de denilebilir.
Gerek Dr Recep ve gerekse Prof dr Davutoğlu, Türkiye’yi, Turgut Özal’ın bıraktığı yerden alıp buralara değin açacaklardı.
Ve Türkiye, AKP ‘projesi’yle, bu bölgelerde de ‘söz sahibi’ olacaktı. Önce Kral Abdullah’ın ayağına gidecek ya da sonra Kaddafi’yi sırtından vuracaktı.
Ne var ki, Orta-Doğu’da karılıp dağıtılan yeni kartlar içinde, önce Kral Abdullah’ın ayağına gidip sonra Kaddafi’yi sırtından vurduğu halde, Türkiye’ye, Dr Beșir’in ‘açılım projesi’nden bașkası kalmadı.
Son aylarda varılan tüm uluslararası anlașmalar, Türkiye’yi dıșladığı gibi, üstüne üstlük bir de ‘beka sorunu’ ile bașbașa bırakmıș oldu.
Șimdi Türkiye’ye altından kalkması gereken biricik iș kalmıștır : ‘varlığını sürdürmek’.
783 562 km², ne 1 cm² fazla ne 1mm² az.
Dr Recep, geç de olsa, dünyanın kaç bucak olduğunu anlamıș görünüyor.
Bir de, kendi ‘çevresi’ ile ‘sözde solcular’ımız anlayabilse..
Habip Hamza Erdem