Ortadoğu, ABD, Rusya ve Türkiye
Türkiye, üç küçük girişimden sonra ve daha kapsamlı olarak dördüncü kez Suriye’ye girdi. Bu ülkenin toprak bütünlüğünden sürekli söz etti ama sözlerinin tersinde siyaset izledi. İblid müdahalesi öncekilerden farklı bir nitelik taşıyor. Bu kez, ABD’nin isteği ve desteğiyle yapılıyor. Büyük bir olasılıkla, Erdoğan’ın13 Kasım’daki Washington ziyaretinde kararlaştırılmıştır. Öyle görülmektedir ki, Türkiye ordusunu bundan böyle, ABD’nin ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ için daha açık biçimde kullanacaktır. Yeni yönelişin içerdiği tehlike, Türkiye’nin varlık sorununu kapsayacak düzeydedir. Bunu en açık biçimiyle, ABD Başkan adayı olmuş ünlü ekonomist Lyndon La Rouche’un açıklamalarında buluyoruz; “Türkiye, uluslararası askeri operasyonlarda üzerine görevler yüklenmesi sürecinde parçalanacaktır. Iran’a saldırı Türkiye’nin son nefesi olacaktır.”
Bloklaşma
Suriye ve Ortadoğu, ABD ve Rusya için önemlidir. Ortadoğu’nun petrol ve doğalgazına bağımlı olan Avrupa Birliği ve Çin için de önemlidir. O nedenle, Suriye’deki çatışmayı, bloklar arası çatışma olarak görmek gerekir. Ortadoğu, büyük güçlerin çıkarlarının çatıştığı bir bölgedir ve buradaki egemenlik yarışı kalıcı bir çatışmayı barındırmaktadır. Amerikalılar, “Suriye’yi kontrol eden Ortadoğu’yu kontrol eder. Asya’nın kapısı Suriye’den hareketle, Rusya’nın ve İpek Yolu üzerinden Çin’in anahtarını elinde tutar” diyor. (x)
Ortadoğu’da, birbirinin karşıtı iki askeri blok ortaya çıktı. Rusya, İran ve Lübnan; Şam yönetimini destekliyor ve bu ülkeler anlaşması yapılmamış bir blok oluşturmuş durumda. Çin bu gruba yakın duruyor. Bunlara karşı, ABD’nin başını çektiği; Suudi Arabistan, Katar, İsrail ve Kürtlerden oluşan başka bir birliktelik var. Avrupa Birliği bunları destekliyor. Türkiye, bu blokta yer alıyor ama uyguladığı zigzag politikasıyla Rusya’yla da iş çeviriyor. Çok yönlü politika yürüttüğünü sanıyor. Bunun ancak güçlü olmakla mümkün olduğunu bilmiyor. Kendi geleceğine karar veremez durumda.
ABD, Suriye Kürtlerini asker olarak kullanıyor. Onları; Kuzey Irak’ta Barzani’ye kurdurduğu Kürt devletini, Akdeniz’e bağlayacak Kürt Koridoru’nu gerçekleştirmek için örgütlüyor ve koruyor. İŞİD’e karşıymış gibi açıklamalar yapıyor onları bombalıyor görüntüsü veriyor ancak gerçekte koridor açmada Kürtlerin önünü açıyor. AKP, bu Amerika’nın ‘strateşik ortağı’ olduğunu söylüyor, onun her dediğini yapıyor.
Rusya'nın Amacı
Rusya, Avrupa’nın doğalgaz gereksinimini karşılayan bir ülkedir ve bu konuda rakipsizdir. Kurmuş olduğu tekelin kırılmasını önlemek için geleneksel müttefiki Suriye’nin yanındadır. 2011’de; İran, Suriye ve Lübnan arasında yapılan anlaşma, Basra doğalgazının İran karasularındaki bölümden Şam’a ulaştırılmasını, burada Lübnan doğalgazıyla birleştirilerek Avrupa’ya taşınmasını öngörüyordu. Rusya’nın katılımıyla gerçekleştirilecek bu tasarım, kıyametin kopmasına neden oldu ve Suriye savaşlarını başlattı. AKP hükümetinin, aşırı dostlukla başlayan ilişkilerinin aniden Esad düşmanlığına dönüşmesinin nedeni bu gelişmeydi.
Rusya’nın Suriye’yle ilişkisi 1950’li yıllara dek gidiyor. Bugün, petrol ve doğalgazdaki ayrıcalıklı konumunu korumak ve terörün Kafkasya’ya taşınmasını önlemek için Suriye’de bulunuyor. Suriye’nin bütünlüğünü savunuyor görünüyor ama Kuzey Suriye’de kantonlar kuran PYD’ye karşı çıkmıyor; onları amacı yönünde kazanmaya çalışıyor. Esad’a sahip çıkıyor ama muhaliflerin de yönetime katılması gerektiğini söylüyor. Suriye’nin baş düşmanı İsrail’le stratejik anlaşmalar yapıyor. Suriye’nin bütünlüğünden söz ediyor ama onun asıl derdi; askeri üs kurmak ve Akdeniz’e yerleşerek enerji yollarının denetiminde söz sahibi olmak. Amacına uygun düşen her türlü yönetim seçeneğine açık. Büyük devlet politikası bunu gerektiriyor.
ABD ve Ortadoğu
ABD, 1998’de saptadığı ve 21.yüzyılı kapsayan ‘Yeni Bir Yüzyıl İçin Amerikan Ulusal Stratejisinde’, Ortadoğu’dan 2050 yılına dek çıkmayacağını açıklamıştır. Açıklama yönünde Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulamaya sokmuş ve bugüne getirmiştir. Ortadoğu’dan çekilmeyi aklından bile geçirmemekte, Rusya’nın bölgeye yerleşmesinden rahatsızlık duymaktadır.
İki büyük silahlı güç, Türkiye’nin de içinde olduğu Ortadoğu’da, çatışma olasılığı bulunan bir konumda karşı karşıya gelmiştir. Nükleer silahların tehlikeli gücü, tarafları görüşmelerle sağlanacak bir uzlaşmaya zorlamaktadır. Olasıdır ki uzlaşacaklardır.
AKP hükümeti 2006 yılında imzaladığı ‘Ortak Vizyon Belgesi’yle, Ortadoğu’da ABD ile birlikte yürümeyi kabul etmiştir. Bugüne dek Belge’ye sadık kalmış ve Washington’un istemlerini yerine getirmiştir. Belgede, “ortak endişe kaynağı olan uluslararası krizlere birlikte, etkin ve çok taraflı çabaların teşvik edilmesi gerekmektedir” 1 denilmektedir. AKP hükümetleri, sürekli Belgeye sadık kalacağını açıklamış ve açıklama yönünde davranmıştır. Süreceği görülen bu tutum, Türkiye’yi tehlikeli serüvenlere götürecektir.
Rusya ile İlişki
Rusya’yla kurulan ilişki, mal ve turist alışverişi gibi basit düzeyin ötesine geçmeyecektir. Türkiye’nin NATO üyesi kalarak Rusya’yla siyasi olarak stratejik ilişkiler kurması mümkün değildir. Bu gerçeği en iyi, Türkiye’yi 70 yıldır kendisine bağlayan Batı bilmektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin Rusya’yla kurduğu blöf ilişkisinden etkilenmemektedir.
Türkiye, Ortadoğu ve özellikle Suriye konusundaki tutumunu köklü olarak değiştirmeden, Rusya’yla kalıcı ve güvenilir ilişki kuramaz. Kurması için herşeyden önce, Beşşar Esad’ı tanıması, Suriye’nin bütünlüğü için onunla işbirliği yapması gerekir. AKP Hükümeti, şimdiye dek bunu yapmadı, yapmayacağını söyledi ve söylemeyi sürdürüyor. Batı’dan yana tavır aldığı açıktır. Esad’ı düşman ilan ederek iç savaşı destekledi. Katar’la ittifak kurdu, İsrail’le doğalgaz anlaşması yaptı. Rusya’nın mücadele ettiği ve edeceği her konuda, onun karşısında yer aldı.
Türkiye, Ortadoğu’nun en güçlü devleti olmasına karşın, yönetimde bulunanların niteliği nedeniyle, söyleneni yapan bir edilginlik içindedir. Türkiye’nin çıkarlarını önde tutan bir politikası yoktur. Kendini, ABD ve AB’ye kalıcı bağlarla bağlamıştır. Üstelik, enerji başta olmak üzere Rusya’ya da bağlanmıştır. Batı’nın istediği biçim ve doğrultuda hareket etmektedir. Etmeyi sürdürecektir. İblid olayında, Rusya ile ters düşmesi olağan sonuçtur. Çelişki giderek derinleşecektir.
Sorunlu Gelecek
Çarlık Rusya’sının ve Batı sömürgeciliğinin, 19.yüzyıl politikaları yeniden gündeme gelmiştir. Türkiye, içerde ekonomik çöküntü yaşarken, çevresinde emperyalizmin örgütlediği Kürt kalkışması başta olmak üzere tehlikeli sorunlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Batı’nın desteklediği bölünmeye yönelik Kürt hareketi varlığını koruyor. Tasfiye sürecine sokulan ordu, önemli oranda güç yitirdi. Gerçek tehlike olan Barzani, kabullenilmiş durumdadır. Ekonomik bunalımlar, yeni borçlarla geçiştirilmeye çalışılıyor. Halka yeni vergiler çıkarılıyor. Suriyeli göçmenler sessizce vatandaş yapılıyor, yeni göçmenler kabul ediliyor. Araplaştırma süreci hızlandırılıyor.
Türkiye, oluşmakta olan tehlikelere karşı, ulusal nitelikte bir yönetime kavuşup Atatürkçü politikayı günün koşullarını gözeterek uygulamak zorundadır. Bunu yapmadığı sürece, giderek karmaşık duruma gelen olaylar karşısında kendi yolunu belirleyemeyecek. Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, büyük gördüğü gücün peşinden sürüklenecektir.
Yaşanan olumsuzluklar, kuşkusuz kendi karşıtını da yaratıyor ve ülkenin her yerinde ulusal bir uyanış yaratıyor. Türk ulusunun, konu yurt savunması olduğunda, yedek bir direnme gücü her zaman vardır. Geç kalınmazsa bu güç devreye girebilir. Geç kalmayı önlemek yurtsever aydınların sorumluluğudur. Onları bekleyen görev, bilgi ve bilincini yükselterek halkın içine girip onu örgütlemektir.
Yurtseverler, somuta dönük eylem ereğiyle birbirini bulmaktadır. Ortadoğu’daki karmaşaya ve Türkiye’deki işbirlikçilere karşı, ulusal bilinci yükseltecek öncüler ortaya çıkıyor. Gelecekten kaygı duyan insanlar, olumsuz gidişe karşı ne yapmak gerektiğini tartışıyor. Tartışma ve sorgulamanın olduğu yerde hayat var demektir. Mustafa Kemal Atatürk, yeniden keşfediliyor, Kemalizm yol gösterici görenlerin sayısı artıyor…
(x) ”Suriye üzerindeki gizli saçma Suudi-ABD anlaşması: Petrol doğalgaz boru hattı savaşı” medyadafakat.net
1 “Yeni Bir Harita Doğuyor” Cumhuriyet, 29.07.2006
Metin AYDOĞAN, 16 Şubat 2020