Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

Re: Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

İletigönderen Deli Haydar » Sal May 18, 2010 12:03


Dursun Çiçek Serbest Bırakıldı
Hürriyet Gazetesi / 18 Mayıs 2010


"İrtica ile Mücadele Eylem Planı" soruşturması kapsamında tutuklanan Albay Dursun Çiçek, "Balyoz" soruşturması kapsamında da ifade verdi. Dursun Çiçek, bu soruşturma kapsamında serbest bırakıldı.

Dursun Çiçek, bugün saat 10.00 sıralarında Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne getirildi. Hasdal Cezaevi’nden getirilen Dursun Çiçek, hakim ve savcıların giriş yaptığı protokol kapısından içeriye alındı. Balyoz Soruşturması kapsamında ifade veren Dursun Çiçek, bu soruşturma sonrası serbest bırakıldı.

Bu arada Kafes Eylem Planı Soruşturması kapsamında tutuklanan ve Dursun Çiçek ile aynı cezaevi aracıyla adliyeye getirilen Albay Mücahit Erakyol da Balyoz Soruşturması'ndan ifade verdi. Mücahit Erakyol da bu soruşturma kapsamında serbest bırakıldı.


Haluk Atalay
Feragat-ı nefs.
İstihkar-ı hayat.
Kullanıcı küçük betizi
Deli Haydar
Meydan Delisi
Meydan Delisi
 
İletiler: 714
Kayıt: Çrş Eki 14, 2009 11:21

Re: Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

İletigönderen Başkomutan » Sal Haz 22, 2010 2:00

Resim

SAYIN BAŞSULTAN…


Gelmiş oturmuşsun memleketin orta yerine…

Ufuk uzakta dar bir çizgi…

Hava karanlık ve sıcak…

Ne oldu acep, diyerek bu biçare memleketin hali…

Alnında kırışıklıklar, aklında merak, merakın üstü hüzün; hüznün tenceresi dip tutmuş ve her şeye rağmen gönlünde umut… Bekliyorsun ajans haberlerini…

İşte arz-ı endam ediyor anlı şanlı demokrasimizin başının tacı bir tarikat sultanı…

Ve titreyen gevrek sesi ile anlatıyor ve soruyor;

- Ne olacak bu aziz memleketin mabadı?..

Siyasetin gündemi, dönüp dolaşmış ve memleketin mabadına dayanmıştır…

Ülkeyi yöneten baş/ sultan, sultanlar toplantısından çıktıktan sonra demeç veriyor televizyon ekranlarına;

- Ülkemiz Dünya’nın başta gelen ekonomileri haline gelmiştir…

Peki niçin işsizlik sıralamasında en ön sıralardayız Sayın Baş/sultan?..

- Türkiye, bölgesel bir güç haline gelmiştir…

Peki, niçin Atlantik ötesi çıkarların ileri karakoluyuz Sayın Baş/sultan?..

- Demokrasimizin çıtasını yükseltiyoruz ey millet…

Peki, niçin yazarlar, üniversite profesörleri, gazeteciler, fikir adamları zindanlarda Sayın Baş/sultan?..

- Türkiye en gelişmiş bir hukuk devletidir…

Peki, yargının siyasallaştırılması, ülkeyi yönetenlerin suç dosyalarının sumen altında pineklediği, yargıç güvencesinin olmadığı, yargı bağımsızlığının tümü ile ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir ülke nasıl hukuk devleti olabiliyor Baş/sultan?..

- Bu ülkenin Anayasa Mahkemesi, Ana Muhalefet Mahkemesi’dir…

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çıkartmış olduğu kanunların anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevli en üst düzey bir yüksek mahkeme, nasıl böyle bir dille nitelenebilir ey Sayın Baş/sultan?..


Yukarıya çalakalem sıralamış olduğumuz soruların gerçekte bir tek yanıtı vardır.

O da Türkiye Cumhuriyeti’nin adım adım bir “Sultanlığa” doğru taşınmakta olmasıdır…

Çünkü Cumhuriyet yönetimlerinde ülkeyi idare edenler, halk adına egemenliği kullanan “yargı”ya ve devletin diğer Anayasal kurumlarına saygı gösterirler…

Bu kurumları darağacına gönderebilmek için, elde ettikleri meclis çoğunluğuna da dayanarak, her yola başvurmazlar… Her çarenin kapısını çalmazlar… Her senaryonun yönetmenliğine soyunmazlar…

“Gayeye varmak için her yol meşru değildir,” Sayın Recep bey…

Hele hele “gaye” sizin özel amaçlarınıza dönük karanlığı da içeriyorsa…

Hayır!.. Bu amacınıza ulaşamayacaksınız…

Bir vakitler söylediğiniz gibi;

- Amaca ulaşmak için, papaz elbisesi bile giyseniz…

O tepeyi aşamayacaksınız!

Dereyi görmeden paçalarınızı sıvamayın muhterem Başsayın…

Dere çok uzakta…

Bu milletin “ah”ını daha fazla almayın… Ve biraz erken sıvadığınız paçalarınızı, bu halka kaptırmayın…

Bizden size “dost” tavsiyesi…

Ötesini siz bilirsiniz…


Cengiz Özden
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.soruyusormak.com/detay.asp?id=895
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

İletigönderen Başkomutan » Cmt Tem 10, 2010 12:44

"Türkiye'ye Balyoz" -dış politikanın çöküşü-

Resim

DIŞ POLİTİKADA YENİ SIFIRLAR


ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, geçtiğimiz hafta Azerbaycan ve Ermenistan'ı ziyaret etti. "Karabağ Sorunu" ile ilgili olarak "Amerikan yönetiminin çözüm konusunda girişimlerini yoğunlaştırdığını ve artık çözüm zamanının geldiğini" belirten Clinton, bugüne kadar Erivan'daki sözde ermeni soykırım anıtını ziyaret eden en üst düzey Amerikalı yetkili oldu.

Ülkemizdeki yandaş medyada, tarihi bir yalan için Erivan'a dikilen taşın önünde saygı duruşunda duran Amerikalı bakanın yapmaya çalıştığı ile ilgili eleştirel bir tek haber bulunamadı. Tüm haberler Clinton'ın Ermenistan ile ilgili olarak Türkiye'nin hassasiyetlerini dile getirdiği yönündeydi. Ne söylemeli, "müttefikliğin" bu kadarına da pes doğrusu! Basın özgürlüğünden, fikir özgürlüğünden dem vuranlara da hatırlatılır. Fikir özgürlüğü diye bölücülüğe çanak tutanlar, Türk Milliyetçiliğine saldıranlar bilsinler ki hakaretin, aşağılamanın, mensubiyeti karalamanın özgürlüğü olamaz. Bu, kendi varlığını inkâr etmek olur.

Ayrıca bu müttefiklik konusunda biraz dikkatli olmakta fayda var. Amerikalı bakanın sözde soykırım anıtını ziyaret etmesini isteyen Ermenistan'ı ABD hiç kırmıyor ve istediklerini hemen yerine getiriyor.

Hani, ABD stratejik ortağımız değil miydi? Büyük Ortadoğu Projesinde ABD başkanı ile birlikte Başbakanımız eş başkanlık yapmıyor muydu? Şimdi ne oldu da topraklarımızda istediğinde üsler kuran ve her istediğine göz yumulan ABD sözde soykırım anıtlarının önünde saygı duruşunda

Biz sürekli söylüyoruz, siz o çok yakın stratejik ortak sandığınız ABD'ye ne verirseniz verin ABD kendi çıkarı için davranır. Bugüne kadarki tüm verdikleriniz de boşunaydı yani. ABD'nin sözlerine inanıp da kim bilir milletten gizli daha neler verdiniz

İsrail'e kafa tuttuğunuzda da ABD karşı saflardaydı, İran konusunda da, Ermenistan konusunda da"Stratejik ortak" ifadesinin de anlamını değiştirdiyseniz, anlamsızlaştırdığınız başka ifadeler gibi yeni anlamlar yüklediyseniz, o ayrı tabii

Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi konusunda Clinton'a göre Ermenistan, üzerine düşeni yapmış ve şimdi top Türkiye'deymiş. Bugüne kadar böyle bir şey yoktu. Şimdi nereden çıktı? Koca bir yalan üzerine kurulu bir politikanın destekçilerinden de ancak bu beklenirdi.

26 Şubat 1992 tarihinde Karabağ'daki Azeriler Ermeniler tarafından katledildi. Tarihe Hocalı Katliamı olarak geçen bu katliam yanında Ermeniler Karabağ'ı, Azerbaycan topraklarını işgal ettiler.

İşte Amerikalı bakanın ermeni ağzıyla söylediği, yalana ortak olduğu ve topu taca attığı Ermenistan'ın iç yüzü budur. Ermeniler suçludur. Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisini işgal etmişlerdir. Yaklaşık bir milyon Azeri, göçmen durumundadır. Şimdi bir ülke diğerinin topraklarını işgal etmişken bunu eleştirmek ve dile getirmek yerine tam tersine onların istedikleri mi yapılır?

Ermenistan-Türkiye ve Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerindeki sorunların çözümü Ermenistan'ın bölgeyi ve işgal ettiği Azerbaycan topraklarını terk etmesidir. Bunun dışındaki "çözüm" denen öneriler bizim için çözüm değildir.

Bu sebeple Ermenistan ile kapalı olan sınırlarımız da Ermenilerin Azerbaycan ve Karabağ topraklarını terk edene kadar kapalı kalmalıdır. Uluslararası ilişkileri sürdürebilmenin gereği budur.

Bugün o sınırları açmak demek, Ermeniler tarafından katledilen yüzlerce Azeri Türk'ünün kanını yerde bırakmak ve o katliamı yok saymak demektir. İşgal altındaki Azeri topraklarını, Karabağ'ı, Hocalı'daki toplu mezarları, öldürülen, katledilen suçsuz insanları unutmak, kadın, çocuk demeden binlerce Azeri Türk'ünü katledenlere sınır açmayı düşünmek teslimiyetçiliktir! Buna da kimsenin hakkı yoktur!

Tarihte olmamış bir olayı varmış gibi gösteren ve tüm dünyaya yalanlar anlatan Ermenistan için, 1921 yılında imzalanan Kars ve Moskova Antlaşmaları'nın yok sayılmasına göz yuman AKP hükümeti, sözde soykırım anıtı önünde saygı duruşu yapan Amerikalı bakana tek kelime söyleyemiyor.

Özür kampanyalarına gönülden destek verdiklerini hatırlayacak olursak, AKP'lilerin de gidip o sözde anıtın önünde saygı duruşunda durmadıklarına şaşırmak gerek!

Ama kimden ne söylemesini bekliyoruz ki? Bugüne kadar büyükelçiliklere Ermenilerin katlettiği Türk aydınların heykeli yapılmalıydı. Türkiye her yıl 26 Şubat'ta Hocalı için anma etkinlikleri düzenlemeliydi. Bakü'deki Hocalı soykırımı anıtı önünde Türkiye'nin de katıldığı saygı duruşları yapılmalıydı. Bu katliamın unutulmaması için kitaplar yazılmalı, paneller düzenlenmeliydi. Bugün hala da geç değil, bunlar yapılabilir. Ancak AKP varken çok zor.


F.BANU DOĞAN
Ortadoğu Gzt.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

İletigönderen Başkomutan » Çrş Tem 14, 2010 21:55

Resim
Ercan Akyol çiziyor


Vazgeçiş


ANAYASA Mahkemesi’nde hukukçu olmayan iki kişinden birinin başkan Haşim Kılıç olduğunu anımsatarak söze başlıyor Necati Cebe ve:

“Kılıç‘ı üyeliğe takunyalı Turgut Özal ‘ın getirdiğini biliyoruz. Bilmediğimiz hukukçu üyelerin bu kişiyi hangi beklentilerle başkanlığa seçmiş olduklarıdır. Hukukçu üyelerin Anayasa Mahkemesi’nin başına hukukçu olmayan birini getirmeleri, hukukun hukukçularca hafife alınması değilse nedir? Kapatma davasında, Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinden 10’u, AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu yolunda oy kullanırken yalnızca Kılıç‘ın aksi yönde oy kullanması dikkatlerden kaçmamıştı. Anayasa Mahkemesi’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğunu hükme bağladıktan sonra, AKP iktidarına ‘Aferin oğlum Ahmet, sen bu yolda devam et‘ dercesine ülkeyi yönetme olanağı tanıması, tarihe geçecek tam bir hukuk garabetidir.

Hem iktidar partisinin laiklik karşıtı olduğunu hükme bağlayacaksın, hem de ‘laiklik karşıtı olman ülkeyi yönetmene engel oluşturmaz’ diyeceksin, Bu yaklaşım, akla ve mantığa açıkça aykırıdır. Böyle bir durum, Anayasa Mahkemesi’nin kendi var oluş nedenini yadsıması anlamına gelir.

İktidarın Anayasa’ya uymak zorunda olmadığı bir ülkede, Anayasa Mahkemesi, vergi mükelleflerinin sırtına bindirilen ağır bir mali külfet olmanın ötesinde hiçbir anlam taşımaz. Anayasa Mahkemesi’nin, AKP’nin diktaya açıktan gidiş anayasasına halkoylaması yolunu açması da yeni bir kendi kendini yadsıma, yok sayma örneğidir.

Demokrasilerde, özgürlük yaşamın olmazsa olmazıdır, özgürlük esastır, özüne dokunulamaz, o nedenle de oylanamaz. Halka ‘birey mi olmak istiyorsunuz kul mu‘ diye sorulamaz. Demokrasi özgür bireylerin yaşam biçemidir, kulların değil.

Demokrasilerde, ‘yargı bağımsız mı olsun yoksa iktidara bağımlı mı olsun‘ anlamında bir oylamaya kesinlikle gidilemez.

Ülkede demokrasi yaşam bulsun, hak ve özgürlükler güvence altına alınsın istiyorsanız, yargıyı ele geçirmek için değil, bağımsızlaştırmak için çalışmak zorundasınız. Yargı bağımsızlığı demokratik hukuk devletinin temelidir. Yargıyı ele geçirme girişimi, demokrasiye geçiş değil, demokrasiden vazgeçiştir.”

Amipsel polemik profesörü!

BİR zamanlar akademisyen olmak kamuoyunda itibar nedeniydi. Profesörün önünde ceket iliklenirdi.

Profesörlere yönelik ilk hakaret Demokrat Parti Başbakanı Adnan Menderes’ten geldi, “kara cüppeliler” dedi. Adalet ve Kalkınma Partisi Başbakanı Recep de hoşlanmadığı akademisyenlerden sözünü esirgemiyor. Recep’in Çankaya’daki biraderi Abdullah ise demokrasinin değil cemaatin kararına göre ona buna rektörlük dağıtıyor.

Bu arada bilim insanı olarak kamuoyunun güvenini kazanmış akademisyenler yok mu? Var ama sayıları her geçen gün giderek azalıyor.

Diğerleri amip gibi çoğalıyor

Şefik Alan neredeyse her gece bir televizyon kanalında boy gösteren Mehmet Altan’ın iktisat profesörü mü yoksa başka bir şeyin profesörü mü olduğuna karar verememiş. Şefik Alan soruyor: “Adam, hukuk profesörü mü, ceza hukuku profesörü mü, anayasa hukuku profesörü mü, eğitim profesörü mü, sağlık profesörü mü, Kürtlerin kültürel hakları profesörü mü, Doğu profesörü mü, Güneydoğu profesörü mü anlamak mümkün değil!”

Hiç biri değil, sadece polemik profesörü!

Ağlamaklı

Can Söğüt: “El ele verdiler, bu memleketin anasını sekiz yılda, anayasasını ise dokuz buçuk saatte ağlattılar. Hayırlı olsun”



Çöküntü

Haluk Yalvaç: “Ülkemizde hukuk sistemi çöktü. Recep çökmüş, hukuk çok mu önemli!”


Bildik

Ahmet Önen: “Ağzı olan herkes, ‘konuşursam yer yerinden oynar’ diyor. Bu ülke, bildiklerini söylemeyerek, bildiğini okuyanlar yüzünden bu hale geldi!

Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”



Deniz SOM
14 Temmuz 2010
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

İletigönderen Başkomutan » Cmt Tem 17, 2010 3:07

[mod="UYARI"]Lütfen konuya uygun salıklar gönderin.[/mod]
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

İletigönderen Başkomutan » Çrş Tem 21, 2010 2:02

12 EYLÜL’ÜN NESİ DEĞİŞTİ?

Anayasa değişikliği için “evet” oylarını alma konusunda da milleti ikna için doğru/yanlış demeden her şey söyleniyor. Öyle ‘çorba halinde’ ki ayırmak için cımbız lâzım.

Meselâ; Türkiye’de ‘Kürt sorunu’ veya ‘Anayasa’ dediğiniz anda birileri hemen 12 Eylül darbesi sonrasında yaşanılan hukuk dışı olayları örnek gösterir, şu anda da bu yapılmakta.
Oysa o dönemde sadece solcular, Kürtler değil büyük kitleler mağdur oldu. Halkın seçtiği iktidar yerinden indirildi, siyasetçiler hapsedildi. Birçok kişi işkenceye uğradı, idamlar oldu.
Bu biliniyorken, darbe dönemlerini örnek göstermek kadar büyük yanıltmaca olabilir mi?

Ama sonuçta; bugün “Darbe anayasasını değiştiriyoruz” diye kıyamet koparılan 1982 Anayasası referandumda yüzde 90’ın üstünde oy alarak kabul edildi...

AKP hükümeti hiç hatırlatmıyor ama bu anayasa geçmiş hükümetler döneminde 17 kez değiştirilerek daha demokratik hale getirildi. Sadece 2001’de tam 33 maddesi değiştirildi... Buna rağmen Türkiye’de “demokrasi” denebilecek bir rejime kavuşmak için daha epeyce değişikliğe gerek var ama yapılanlar bunu mu sağlıyor; hayır!

Aslında Anayasa’ya girmesi gerekmeyen birçok madde göz boyama açısından oraya konduğu gibi bu maddeler CHP’nin teklif ettiği- yardımıyla Meclis’ten geçirilebilecekken bu yapılmadı ve asıl bütün bu şovun nedeni olan “yüksek yargıyı siyasallaştıracak” iki madde araya gizlendi.

‘DEMOKRATİKLEŞME’Yİ NEDEN SAĞLAMADILAR?

Aslına bakarsanız mevcut Anayasa Mahkemesi iktidar partisinin “laikliğe karşı eylemlerin odağı” olduğu konusunda oy çokluğuyla karar vermiş olmasına rağmen partiye kapatma kararı vermediğine, yapılmak istenen Anayasa değişikliğinin yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracağı kesin iken “hukuk devleti ilkesine aykırı”lıktan o maddeleri tümüyle iptal etmediğine, yani AKP’nin hoşuna gidecek kararlar verdiğine göre geçen dönemlerde seçilen üyelerin taraflı olduğunu iddia edemezler.

Ama ediyorlar... O dönemlerin cumhurbaşkanları TBMM’de tüm partilerin uzlaşması ile seçildiği halde, o üyelerin seçiminde (AB ülkelerinde olduğu gibi) yüksek mahkemelerin tercihleri daha etkin olduğu halde bunu söyleyebiliyorlarsa; Anayasa değişikliğinde cumhurbaşkanının yetkilerini azaltmak yerine neden daha fazla arttırdılar?
Halka seçtirilerek etkisi, yetkisi güçlendirilen cumhurbaşkanının yetkileri neden HSYK ile AYM üyelerinin seçiminde de attırılıyor?

BU MADDELER NEDEN DURUYOR?

12 Eylül Anayasası’na bu kadar kızarken, o anayasanın getirdiği yüzde 10 barajı neden ‘Başbakanın israrıyla’ orada tutuldu? 12 Eylül Anayasası’na kızarken, o anayasanın getirdiği ve AB’nin de “mutlaka kaldırılmalı” dediği “HSYK’nın başındaki Adalet Bakanı ile müsteşarı”, yani bu kuruldaki 2 oy, niye orada tutuldu?.. (HSYK; Yargıtay ile Danıştay üyelerini seçtiği için çok önemli.)

Demokratikleşme istiyorlarsa neden bu Anayasa değişikliği sırasında milletvekillerini “lider yerine milletin seçmesini” sağlayacak değişikliği tüm tepkilere rağmen yapmadılar? Milletvekillerinin liderin emir eri olduğu rejime demokrasi denir mi?

Bu Anayasa değişikliği Başbakan Erdoğan’ın “Bir kişinin, zümrenin, bir partinin projesi değildir” sözünün tam aksine sadece tek partinin projesidir ve AKP’ye yakınlığıyla bilinen AYM Başkanı Haşim Kılıç’ın bile “Ben yaptım oldu diyerek Anayasa değişikliği yapılmaz, uzlaşma gerekir” sözlerine neden olmuştur.


Hafızalarınızı taze tutun, zira ona şu dönemden daha gerekli zaman bulamazsınız!



Ruhat MENGİ
21 Temmuz 2010


Resim



Tutukluluklar artık tutsaklığa dönüştü


ÖNCELİKLE demokrasilerin en temel ilkesini bilmeyenler ya da bilmek istemeyenler için bir kez daha yazalım.

Demokrasilerde bireylerin en önemli hakkı kişi özgürlüğü ve güvenilirliğidir.
Bunu sağlayamayan, tersine bu değerleri çiğneyen ülkelerde demokrasi iğdiş edilmiş demektir.
Her gün kürsülere çıkıp saatlerce demokrasi nutku atsanız da demokratik bir ülke yönetmiş olmazsınız.

Hele hele ülkenin temel yasasını kendi kafanıza göre değiştirip “Bunu demokrasi adına yapıyorum” diyerek demokrasiyi boğarsanız bir demokrat değil, bir otokrat olursunuz.
Şimdi bakalım Türkiye’de bireylerin özgürlükleri, güvenilirlikleri var mı?
Var diyen ya yalan söylüyordur ya da çıkarı için böyle yazıyordur.
Çünkü “Evet” diyeceğini açıklayan AKP yanlılarını bir yana bırakın, aydınlar değişikliklerin iki maddesinin yargı bağımsızlığını yok ettiğini, birey özgülüğünü ortadan kaldırdığını çok iyi bilirler.

Mustafa Balbay’ın, Mehmet Haberal’ın, Tuncay Özkan’ın, yazar ve çizerlerin, bilim adamlarının, subayların ve de Bedrettin Dalan’ın üç-beş kişiyle ihtilal yapamayacaklarını da bilirler.

Ama kendilerine verilen talimatlar doğrultusunda bunlar için yorumlar yaparlar.
Bu yaptıkları kesinlikle aydın dürüstlüğüne sığmaz.
Dünyanın hiçbir ülkesindeki aydınlar da bunu yapmazlar.
Ama ah şu insanların çıkar zafiyeti yok mu?
Onlara her şeyi yaptırıyor.

Şimdi yukarda saydığımız gazeteci arkadaşlarımız ve onlarla birlikte cezaevinde çile dolduran insanlar haklarında somut deliller olmadan içeri tıkıldılar.

Bütün duruşmaların hazırlanan ve mahkemelerce kabul edilen iddianamelerinin hiçbiri bir hukuk devletinde geçerli olmaz.
Demokratik ülkelerin hiçbir mahkemesi bu hayali senaryolarla doldurulmuş, delilden yoksun iddianameleri ciddiye alıp yargılama yapmaz.

Yandaş medyaya sızdırılan bu iddianameler hukukçuları şaşkına döndürüyor.
Ama mahkemeler bunları kabul edip insanları içeri atıyor ve yargılıyor.
Hukukçular bu yargılamaların tam bir hukuk faciası olduğunu açık açık söylüyorlar.

Hem de orda burda gizli kapaklı değil, mahkemelere bas bas bağırıyorlar.

Savcı ve yargıçlar hiçbir şey yapmadan birer robot gibi bu tepkileri dinlemek ve sineye çekmek zorunda kalıyorlar.
Türk hukuku adına hüzün verici bir durum.

Üstelik, bütün tutuklular neyle suçlandıklarını da bilmiyorlar.
Bir yıldır, iki yıldır, üç yıldır yatanlar var.
Bu insanların uzayan tutuklulukları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin makul süresini kabul edilmeyecek kadar aştı.

Bir hukuk devletinde böyle keyfi, hukuku hiçe sayan bir yargılama olamaz.
Çünkü tutuklamalar yargısız infaza, işkenceye hatta tutsaklığa dönüştü.

Bugün dünyada benimsenen çağdaş hukuk insanların zorunlu nedenler olmadığı sürece tutuksuz yargılanmasını öngörür.

Eğer Tayyip Bey’in emriyle yapılan ve 12 Eylül diktasına rahmet okutacak Anayasa değişiklikleri onaylanırsa Tanrı Türkiye’yi korusun.


Tufan TÜRENÇ
21 Temmuz 2010







Tuz kokuyor, tuz!


Beş yüz gün de geride kaldı. Gazeteci Mustafa Balbay hâlâ Silivri’de tutuklu. Balbay bir simge haline geldiği için öncelikle onun adını anıyoruz. Yoksa birçok gazeteci, yazar, bilim insanı, bürokrat sözde bir darbe iddiasıyla ve “şüpheli” olarak, aylardır, hatta yıllardır hapiste tutuluyor.

Yargı geciktikçe kuşkular artıyor.

Acaba Silivri, iktidarın gizli programına muhalefeti kesmek için mi icat edildi?

İşte, anayasa değişikliği için halkoylaması çıkageldi.

Bir yıl sonra genel seçim zaten hesaplanıyordu.

Dış politikadaki ödünleri de hesaba katın.

Bütün bunlara karşı etkin muhalefet odaklarını susturmak, öteki muhtemel muhalif sesleri de yıldırmak için mi Silivri planlandı sorusu akla gelmiyor mu?

Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Prof. Dr. Mehmet Haberal, Doğu Perinçek, Mustafa Özbek... Bütün bunlar gazeteleri, dergileri ve de televizyonları ile muhalefetin sesini yansıtan kurumların etkin kişileri ve daha önceki yazılarımızda adlarını andığımız niceleri...


Kendilerinin de bizlerin de isteği, bir an önce yargılanmaları.
Özel yetkili mahkemeler de mi yetmiyor? Yeni doğal mahkemeler kurun. Savcı ve yargıç mı bulamıyorsunuz?

Balbay, Özkan ve emekli Albay Atilla Uğur (Öcalan’ı Türkiye’ye getiren ekipten) “Zulüm altındayız” diyerek, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül ile görüşme istemiyle dilekçe gönderdiler.

Karşılığında bürokrasi bahane üretti.

Sözün ve insafın bittiği yerde miyiz?

Et koktu, şimdi tuz kokuyor, tuz!



Nail GÜRELİ
21 Temmuz 2010








12 Eylül kuralı bugün de geçerli

Başbakan konuşmasında zulümlerin, işkencelerin, insanlık dışı uygulamaların en yakın şahitlerinden birinin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay olduğunu söyledi..
O günkü zulüm ortamını anlatırken şu örneği verdi:

‘Ertuğrul Günay’a 12 Eylül’de hapisteyken vefat eden babasının cenazesine katılmasına bile izin verilmedi.’

Aklıma Ergenekon davasında tutuklu Başkent Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal geldi..

81 yaşındaki babası altı ay önce vefat etti.. Cenazesine katılmasına izin verilmedi..
Aklıma Doç. Dr. Ümit Sayın geldi.. Ölüm döşeğindeki 85 yaşındaki annesini son kez görmek istedi ama izin verilmedi..

Kuddusi Okkır’a ne diyelim?

Tutukluyken kanser oldu, tedavisine doğru dürüst izin verilmedi.. Eridi, bitti suçunun ne olduğunu bile öğrenemeden öldü..



Böyle ordu dünyada yok..

Hafife alınacak bir durum değil.. Mesele çok ciddi..

Vahim..

Bir ordu düşünün.. O ordunun kara gücünü gözünüzün önüne getirin..
Başında Kara Kuvvetleri Komutanı var.. (Bir ay sonra Genelkurmay Başkanı olacak.)

O komutana bağlı..

6. Kolordu Komutanı, 8. Kolordu Komutanı, Zırhlı Tümen Komutanı, Kara Harp Akademisi Komutanı, 2. Ordu Kurmay Başkanı yargılanıyor..

Deniz Kuvvetleri’ni düşünün..

Kuzey Deniz Saha Komutanı, Güney Deniz Saha Komutanı, Foça Çıkarma Gemileri Komutanı, Hücumbot Filo Komutanı, Akdeniz Bölge Komutanı, Denizaltı Filo Komutanı yargılanıyor..

Daha aşağılara inmeyeyim..

Görevdeki 28 paşa sanık sandalyesindeymiş..
Trafik suçundan değil, darbe planlamaktan yargılanacaklar.. Balyoz dışındaki davalara da bakarsak, oooo...

3. Ordu Komutanı bile yargılanıyor.. Terör örgütünü yönetmekten..

Sorum net; dünyada böyle bir ordu var mı?
Başbuğ ne der acaba..
Allah’tan savaş tehlikesi yok..


Mehmet TEZKAN









Gözyaşı

Tayyip Erdoğan, dünkü grup toplantısında 12 Eylül darbesinin kimi insanlık dışı uygulamalarından örnekler verdi. İdamlardan söz etti. Sonra da sözü Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a getirerek şöyle dedi:

“12 Eylül döneminde hapiste olan bakanım babasının cenazesine bile katılamadı.”
Başbakan Erdoğan 12 Eylül’den söz ederken bazılarının aklına kuşkusuz Silivri’de iki üç yıldır suçlarının ne olduğunu bilmeden yatan aydınlar gelmiştir. Hapisteki Mehmet Haberal’ın babasının cenazesine katılamaması gelmiştir.
Bazı manzaralar 12 Eylül’le pek benzeşiyor. Acaba iktidardakileri bunlar da üzüyor mu?

Ayrıca merak ettik...

AKP’liler o yıllarda 12 Eylül darbesini kınamış mıydı? Cuntaya karşı mücadele veren, aydınlar bildirisine imza atan olmuş muydu? O dönemde nerede, ne ile meşguldüler acaba?


YSK uyuyor mu?

İktidarın resmi borazanı TRT şimdi de var gücüyle “referandumda evet” propagandasına başladı. Hem de en ucuz yalanlarla... 16 Temmuz Cuma günü öğleden sonraki haber saatinde spikerin okuduğu metne bakın:

“Referandumdan evet çıkar ve anayasa değişiklik paketi onaylanırsa memura zam gelebilir. Çünkü yeni anayasa memura toplu sözleşme hakkı tanıyor...”

Anayasaya “evet” diyecek olanlarla röportaj yapılıyor. Hayır diyecek olanlar kesinlikle ekrana çıkamıyor.

Genel Müdür İbrahim Şahin ve ekibi tam emir eri pozisyonunda...
Peki bu arada YSK ne yapıyor?

Melih AŞIK
21 Temmuz 2010


Resim
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

İletigönderen Ram » Çrş Tem 21, 2010 7:49

[mod="UYARI"]Lütfen konuya uygun ("Balyoz") salıklar gönderin. Uygunsuz olanları eleyip daha uygun yahut yeni bir başlıkta toplayın.[/mod]
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

İletigönderen Deli Haydar » Pzr Tem 25, 2010 13:56

Milletin Gözü Bu Davanın
Üzerinde Olsun!

Hürriyet Gazetesi / 25 Temmuz 2010


Balyoz soruşturması kapsamında hakkında yakalama kararı verilen eski 1’inci Ordu Komutanı emekli orgeneral Çetin Doğan, “Savcılıktan ne zaman çağırdılarsa, hemen gittim. Şimdiye kadar kaçmadım, bu ülkeden beni kimse kaçırtamaz” dedi.

Doğan, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin iki günden bu yana gündeme oturan yakalama kararıyla ilgili şunları söyledi: “Ağır bir komployla karşı karşıyayım. Bu komplonun içinde bazı siyasiler de bulunuyor. Bu gelişmeler karşısında milletin ses çıkarma zamanıdır. İfade vermeye hazırım. Pazartesi adliyede olacağım. Milletin gözü bu davanın üzerinde olsun. Millet 5 ay sonrasına duruşma günü verildiğini görsün.

Gruplu Teslim

Eski Özel Kuvvetler Komutanı emekli Korgeneral Engin Alan’ın avukatı Ayhan Nacak da şöyle konuştu: “Mahkemedeki işlemler en az 25 dakika süreceği için toplu olarak teslim olmak yerine küçük gruplar halinde teslim olacaklar. Pazartesi avukatlar olarak karara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde itirazda bulunacağız.

Adresler Eski

İddianamede birçok komutanın emekli olmalarına rağmen adreslerinin yıllar önce görev yaptıkları yerler olması da dikkat çekti. Listenin dördüncü sırasında yer alan Emekli Orgeneral Ergin Saygun’ın görev ve ikamet yeri, “TSK Genelkurmay İkinci Başkanı Merkez Ankara” olarak belirtilirken, Elazığ 8’inci Kolordu Komutanı Mustafa Korkut Özaslan’ın da ikametgah adresi Ankara’daki lojmanlar olarak gösterildi. Harp Akademileri Komutan Yardımcısı Korgeneral Yurdaer Olcan, İstanbul’da görev yapmasına rağmen adresi Hakkari’nin Yüksekova İlçesi olarak yer aldı.


Saygı Öztürk
Feragat-ı nefs.
İstihkar-ı hayat.
Kullanıcı küçük betizi
Deli Haydar
Meydan Delisi
Meydan Delisi
 
İletiler: 714
Kayıt: Çrş Eki 14, 2009 11:21

Re: Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Tem 30, 2010 22:35

ŞAKAĞA SIKMA BAŞLAMIŞSA…

Büyük Ortadoğu Projesinin gereği olarak yürütülen Ergenekon Tertibinin başlamasından bu yana birçok intiharlar oldu. İki yıl içinde yedi subay intihar etti. Bunların çoğu albay ve yarbay rütbesindeydi. Komutanları ile birlikte görevlerini yapıyorlardı.

Görevine kendini vermiş subaylar, komutanlarının verdikleri emirleri düşünmeden yerine getirdikleri bir sırada, karşılarına soruşturmalar, gözaltılar ve hapisler çıktı. Bir nevi PKK’nın yargılamasına tabi tutuluyorlardı. Yaptıkları görevlerden ötürü yargılanıyorlardı. Bazı subaylar bu durumu kaldırabilecek gücü kendinde bulamadı. Şakağına silahı dayadı ve kendi canına kıydı.

İnanıyorum ki, kendi canına kıyanlar, görevini son derece ciddiye alan, görevi ile bütünleşmiş kişilerdi. Aman sende demeyen, işe ve göreve sarılan kişilerdi. İnsan kendi canına kolay kolay kıyamaz. Demek ki duygusal birikim hangi noktaya çıkıyor. Bu onurlu birikim bu günlerde intiharlar ile sonuçlanıyor. Ya yarın?

Ordu ve onun subayları üzerinde yoğunlaşan bu baskılar, hep intiharlar ile sonuçlanmayacağı aşikar. Zillete katlanmanın bir sınırı vardır. Belki, bu otuz Ağustos, şu veya bu şekilde atlatılacaktır. Ama ben öyle tahmin ediyorum ki, bir kez daha böyle toplu tutuklamalara gidilirse, onurlu insanların hemen teslim olacağını varsaymak, yanılmak olur. Hele hele, komutanlarının kendilerine sahip çıkmayacağı duygusu ile yatar kalkarlarsa, artık kendi sorunlarını kendilerinin çözmesi gerektiği kanaatine varırlarsa…

Bu gün şakağına sıkanlar, yarın kendisine bu durumu reva görenlerin şakağına sıkabilir. Şakağına sıkabilecek olanların, artık her türlü riski göze alabilen olduğunu düşünmek gerek.

Siyasi iktidar, Amerika’nın dediklerini yaparak ebediyen iktidarda kalacağını sanıyor. Ordu içinde çıkacak bir direncin, on tane AKP’yi ortadan kaldıracağını bilmiyorlar mı? Akıllarını başlarına almazlarsa, etnik ve siyasi anarşiye bir de askeri anarşi ekleyecekler.

bulentesinoglu@gmail.com


Bülent ESİNOĞLU, 29 Temmuz 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

İletigönderen TÜRKK » Pzr Ağu 01, 2010 0:25

Balyoz’da 8 Soru Cevap

Yakalama kararına itirazlar reddedilirse koramiraller Otuzbiroğlu ve Sağdıç’ı Donanma Komutanı Oramiral Bilgel yakalayacak. Balyoz iddianamesinden en çok denizciler etkilenecek
BARKIN ŞIK

ANKARA - 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Balyoz Darbe Planı iddianamesinde adı geçen 27 muvazzaf general ve amiral hakkında verdiği yakalama kararı, beraberinde Yüksek Askeri Şûra ile ilgili soruları da gündeme getirdi. 27 general ve amiralden 13’ü bu sene terfi sırasında bulunuyor. 13 kişinin içinde yer alan 52. Taktik Zırhlı Tümen Komutanı Abdullah Dalay ve Ulaştırma Okul Komutanı Tümgeneral İhsan Balabanlı, soruşturma kapsamında tutuklanıp tahliye oldukları için terfi şanslarını kaybetti. Geriye kalan 11 kişinin içinde yer alan ve iddianamede sanık olarak yer alan, 4. Mekanize Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Kasım Erdem ve Akdeniz Bölge Garnizon Komutanı Tuğamiral Mustafa Karasabun hakkında ise yakalama kararı bulunmuyor. Bu isimlerin terfisi YAŞ’ta görüşülebilecek. Geriye kalan 9 ismin yanı sıra YAŞ’la ilgili diğer merak edilen sorular ve yanıtları şöyle:

SORU 1 - Hakkında yakalama kararı çıkan general ve amirallerin durumu YAŞ’ta görüşülecek mi?

10. Ağır Ceza Mahkemesi 27 muvazzaf general ve amiral hakkında yakalama kararı çıkardı. Hakkında yakalama kararı çıkan isimler arasında 2 koramiral ile 3 korgeneral de bulunuyor. Bu isimler arasındaki Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu ile Korgeneral Nejat Bek terfi sırasında. Yakalama kararına itirazlar reddedilirse Otuzbiroğlu ve Bek’in de arasında bulunduğu 9 general ve amiral terfi şansını yitirecek. Çünkü, TSK Personel Yasası’nın 65. maddesine göre “açığa alınanlar, tutuklu bulunanlar veya tutuklanıp tahliye olanlar” terfi edemiyor. Yakalama kararına itirazlar kabul edilirse, bu 9 ismin terfi şansı olacak.


Kor’ları Or’lar tutuklayacak

SORU 2 - Yakalama kararına itirazlar reddedilirse ne olacak?

Mahkemenin toplam 27 general ve amiral hakkında verdiği yakalama kararına 7 günlük itiraz süresi bulunuyor. Bu süre, bugün saat 17.00’de sona erecek. 10. Ağır Ceza Mahkemesi, önceki gün kendisine yapılan itirazları reddetti. Bunun üzerine itirazlar, 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde karara bağlanacak. 11. Ağır Ceza’nın YAŞ’ın başlayacağı 1 Ağustos tarihine kadar kararını vermesi bekleniyor. İtirazlar reddedilirse bu kez muvazzaf general ve amiraller Merkez Komutanlığı marifetiyle yakalanacak. Askeri mevzuata göre, bir personel yakalanırken, ondan daha üst rütbeli bir personelin hazır bulunması gerekiyor. Buna göre, Koramiral Otuzbiroğlu ile Koramiral Kadir Sağdıç, Donanma Komutanı Oramiral Emin Murat Bilgel’in refakatinde yakalanacak. Kara Kuvvetleri’nde görevli üç korgeneral için ise orgeneral görevlendirilecek.
Emekli edilmeyecekler

SORU 3 - Generaller tutuklanırsa durumları ne olacak? Emekliye mi ayrılacaklar?

Terfi sırasında bulunan generaller tutuklanmaları durumunda emekliye ayrılmayacak. Bu durumda generaller için “Ethem Erdağı” modelinin hayata geçmesi bekleniyor. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün de Cumhuriyet’e açıkladığı bu modele göre, söz konusu generaller terfi edemeyecek ama emekliye de ayrılmayacak. Yargılanan isimlerin emekliye ayrılmalarının, davanın beraatla sonuçlanması durumunda mağduriyete yol açacağı belirtiliyor.

SORU 4 - Balyoz davasında yargılanan generaller açığa alınabilir mi?

Balyoz davasında yargılanan generalleri açığa alma yetkisi Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’e ait. Gönül, bugüne kadar bu yetkisini kullanmadı.

SORU 5 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, ihraç kararlarında olduğu gibi terfi kararlarına da şerh koyabilir mi?

Yüksek Askeri Şûra, TSK’de görevli 15 orgeneral/oramiral ile Başbakan Erdoğan ve Bakan Gönül’ün katılımıyla toplanıyor. Askeri Şûra’ya Başbakan başkanlık ediyor. Başbakan bulunmadığında ise YAŞ’a Genelkurmay Başkanı başkanlık ediyor. Yüksek Askeri Şûra üyelerinin terfi işlemleri ile ilgili konulardaki oy hakkı ve değerlendirme notu eşit. Kararlar toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğu ile alınıyor. Oylarda eşitlik halinde başkanın katıldığı tarafın oyları geçerli sayılıyor. Tüm üyelerin oyları eşit olduğu için ve karar üyelerin salt çoğunluğu ile alındığı için terfi ve diğer işlemlerle ilgili olarak YAŞ kararlarına Başbakan veya Milli Savunma Bakanı’nın karşıoy kullanması veya şerh koyması, kararın alınmasını ya da geçerliliğini etkilemiyor. Ancak, Cumhurbaşkanı şûranın üçüncü günü kendisine gayri resmi olarak arz edilen, terfi listesi üzerinde değişiklikler yapılmasını isteyebilir.


Hükümet atamalarda daha etkili

SORU 6 - Hükümetin atama kararlarında etkisi olabilir mi?

926 sayılı TSK Personel Kanunu’na göre, “Kuvvet komutanları, Genelkurmay ikinci başkanı, general ve amirallerin atanmaları, Genelkurmay Başkanı’nın teklifi, Milli Savunma Bakanı’nın inhası (yazılı önerisi), Başbakan’ın imzalayacağı ve Cumhurbaşkanı’nın onaylayacağı kararnameyle” yapılıyor. Kararnameyi Milli Savunma Bakanı’nın önerisi üzerine, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın imzalayacağının öngörülmüş olması, hükümeti atamalarda daha etkili hale getiriyor.


En çok denizciler etkilenecek

SORU 7 - Balyoz tutuklamaları TSK’nin gelecekteki komutasını etkiler mi?

Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın Balyoz soruşturması kapsamına giren muvazzaf generali bulunmuyor. Bu açıdan bu kuvvet, bu seneki YAŞ’ta en rahat komutanlık olacak. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın ise çok geniş bir teşkilat ve kadro yapısı bulunuyor. Bu yüzden Kara Kuvvetleri Komutanlığı da Balyoz soruşturmasına giren generaller yüzünden ciddi biçimde etkilenmeyecek. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ise Balyoz Darbe Planı iddialarından en büyük yarayı alan komutanlık oldu. Kuzey ve Güney Deniz Saha Komutanları Koramiral Sağdıç ile Koramiral Otuzbiroğlu başta olmak üzere çok sayıda amiral hakkında tutuklama istemi var. Balyoz Darbe Planı Davası, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın gelecekteki komuta kademesinin şekillendirilmesi açısından büyük etki doğurabilir.

SORU 8 - Tutuklamalar nedeniyle birlikler komutansız kalabilir mi?

Tutuklamalar nedeniyle birliklerin komutansız kalması söz konusu değil. Tutuklu general veya amiralin işgal ettiği makamı rütbe ve kıdem sırasına göre diğer subaylar vekâletle doldurabilir. Örneğin bir tümamiralin komutanlığına bir tuğamiral, bir tuğamiralin komutanlığına ise bir albay vekâleten bakabilir.


BARKIN ŞIK, Cumhuriyet, 31 Temmuz 2010
http://www.haberinyeri.net/Guncel/Balyo ... 83164.html
Kullanıcı küçük betizi
TÜRKK
Üye
Üye
 
İletiler: 152
Kayıt: Sal Mar 09, 2010 20:44

Re: Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

İletigönderen Başkomutan » Sal Eyl 21, 2010 3:14


Yeni 12 Eylül’ün ardından

Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül ABD’de, bir aylık 12 Eylül 1980 anılarını saatlerce ballandıra ballandıra anlatadursun. Koca ülke 30 yıl sonra hiç değişmeyen ’12 Eylül’ işkencelerinin benzerlerini yaşamaya mahkum ediliyor.

Evren cuntasının ‘karıştır – barıştır’ taktiğiyle sağ ve sol gruplara aynı hücrede zulmü tattırdığı gibi, yeni 12 Eylül’ün sivil zalimleri de yıllarca terörle mücadele etmiş komutanları teröristlerle aynı cezaevine koyarken aynı psikolojik zulmü, aynı travmatik eziyeti sembolize ediyorlar. İşte Albay Cemal Temizöz’ün hali. Dün Terörle mücadelede gösterdiği üstün başarılardan dolayı övünç madalyalarına layık görülen komutan bugün Diyarbakır cezaevinde terör suçundan yatan sivil mahkumlarla aynı koğuşa kondu.

Otuz yılda zulüm adına, işkence adına ne değişti?

Sadece adresi… yöntemleri bile aynı.

Otuz yıl önce evinden asker nezaretinde çıkanların mahcubiyetleri şimdi okyanus ötesinde bile anlatabilecekleri birer övünç kaynağı. Ya bugün evi, ailesi, madalyası elinden alınanlar…

İşte tam da bu arada yetişen bir neslin bir parçasıyım ben. Her eve bir ateşin düştüğü, her aileyi kapsamasa bile her sülaleye bir cezaevi, bir kurşunlanma, bir ölüm, bir yaralanma… en azından bir kavga stresinin yansıdığı karmaşık bir nesil. Henüz ‘kim haklı?’ sorusunun cevabını bulamadan, ‘bunu kim hak etti?’ sızlanmalarına hızla geçen bir acı romanın kahramanlarıyız. Herkesin kendi fikirlerince devlet gemisinin kaptanlığına soyunduğu bir fırtınanın ardından, iyi veya kötü ayırt edilmeksizin denizin dibine doğru tekmelendiği bir ‘düş kırıklığı’ evresinin ürünleriyiz.

Sonrasında sistem mağdurlarının bir kısmının devlete düşman olduğu, bir kısmının ayrılıkçı unsurlara dönüştüğü, bir kısmının ‘devlete rağmen devleti sevmeye’ devam etmeye karar verdiği, bir kısmının darbe öncesinde yarım kalan hayallerinin peşinden koşmaya devam ettiği bir 12 Eylül sendromunun üzerinden geçen 30 yılın ardından tarvmatik rahatsızlıklarla büyüyen ezgin bir nesil…

Şimdi yine 12 Eylüller var, yeni 12 Eylüller var. Yeni tutuklamalar, yeni baskılar, yeni intiharlar, yine tabutlar, aynı parmaklıklar… Peki bunların ardından yetişen nesiller nasıl olacak. Eşi kelepçeli mahcup eşlerin, her hayali yarım kalan çocukların, soğuk koğuşlarda kanser olanların ardında bıraktıklarının geleceklerinin hesabı kimden sorulacak.

Geçmişe pişmanlığınızdaki samimiyeti, sağda solda anlatacağınız anılarınızdan değil, geleceğe tutacağınız umut ışıklarından okuyalım.


Murat ILIKAN
21 Eylül 2010 / Anayurt
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Önceki

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x