BALYOZ Planı iddiası tel tel dökülmeye başladıDün yazdım, 2003'te ben seçilmiş bir hükümete destek verilmesi gerektiğini yazıyor, değiştim diyenlerin değişip değişmediklerini gözlemlemek gerektiğini, peşin hükümle karşı çıkmamak gerektiğini söylüyordum.
O günlerde darbe planlayan birileri varsa, onlar için makbul adam değildim. Ayrıca o listede olan meslektaşlarımın büyük bölümünün de darbelere, darbe karşıtı görünen pek çok yazardan daha karşı olduğunu biliyorum.
Keza tutuklanacaklar listesinde yer alan Emre Aköz'ün de o günlerde rakı, balık, tavla yazıları yazdığını biliyoruz. Siyasetle uzaktan yakından ilişkisi yoktu. Aköz'ün siyasetle ilişkisi çok sonraları, "Nurcular" yazı dizisini hazırlaması ve Gülen Cemaati ile tanışmasıyla başlar.
Taraf'ın yayınladığı Balyoz Planı'ndaki bir başka saçmalık ise 2006 yılında kurulan bir derneğin, 2003 yılında hazırlandığı söylenen planda yer almasıydı.
Gazete dün bunu düzeltiyor ve "Belgede sözü edilen Türkiye Gençlik Birliği, 1997 yılında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile koordineli olarak kurulan ve 1997 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla isminin önüne Türkiye kelimesini alan Türkiye Gençlik Birliği Derneği'dir" diyor.
Taraf'ın bu açıklaması bana çok ilginç geldi.
Niye mi?
Çünkü böyle açıklamayı, yani o derneğin hangi dernek olduğunu bu dille ve bu anlatımla ancak ve ancak Balyoz Planı'nı yazanlar açıklayabilir.
Balyoz Planı'nı Taraf Gazetesi yazmadığına göre, büyük ihtimalle bu planı yazanlarla bir yakın ilişkileri var ve arayıp sormuşlar, "Bu eleştiriye ne diyorsunuz" diye.
Onlar da hangi gençlik birliğini kastettiklerini açıklamışlar.
40 yaş ve kadınlar
BİRKAÇ gün önce 46 yaşındaki güzel kadınların listesini yayınladık. 40'ını geçen kadınların morali düzeldi.
Aslında böyle bir şeye de gerek yok onların morali için.
Çünkü daha önce de yazdım, kadınlar 35 yaşından sonra daha güzel oluyorlar.
Bin neden sayarım bunun için. Bir başkası da bin başkasını ekler.
Ama gerçek bu.
Ve bu haberi yayınladığımız gün, bir aktörün sözleri de aynı yerde yer aldı.
O da 25 yaşında bir kadınla uyanmaktan hoşlanmadığını söylüyordu.
Ben buna da katılmıyorum doğrusu.
Sevdiğin kadınla uyanmak güzeldir.
Ancak yaşın kadına kattıkları da inkâr edilemez.
Bir Amerikalı hiciv ustasının, 40 yaşındaki kadınlarla ilgili sözlerini de unutmamak lazım elbette:
"40 yaşını geçmiş bir kadın, asla sizi gecenin bir yarısı uyandırıp 'Ne düşünüyorsun?' diye sormaz. Umurunda değildir çünkü ne düşündüğünüz.
40 yaşını aşmış bir kadın, TV'deki maçı seyretmek istemiyorsa, söylene söylene TV'nin karşısında yanınızda oturmaz. Yapmak istediği bir şeyi yapar. Ve bu genellikle daha enteresan bir şeydir.
40 yaşını aşmış bir kadın, kendini yeterince iyi tanır ve kendinden emindir. Kim olduğunu, ne olduğunu, ne istediğini ve kimden istediğini bilir.
40 yaşını aşmış çok az kadın, onun hakkında ya da yaptıkları hakkında ne düşündüğünüzü önemser.
40 yaş üstü kadın, çoğunlukla büyük aşklara, ömür boyu sürecek bağlılıklara doymuştur. Hayatında en son ihtiyacı olduğu şey, bir başka mız mız, devamlı söylenen, ne yapacağına karışan, yapışkan bir âşıktır.
40 yaşını aşmış kadın, ağırbaşlıdır. Bir operanın ortasında ya da pahalı bir restoranda sizinle çığlık çığlığa kavga etmesi çok nadirdir. Ha tabii hak ettiyseniz, sizi vururken de hiç tereddüt etmez, sonuçlarına katlanmayı da planlayarak.
40 yaşını aşmış kadın, övgüler yağdırmakta çok bonkördür, çoğu hak edilmemiş bile olsa, çünkü takdir edilmemenin ne olduğunu iyi bilir.
40 yaşını aşmış kadın, sizi kadın arkadaşlarıyla rahatlıkla tanıştıracak kadar kendine güvenir. Daha genç bir kadın, en iyi arkadaşını bile görmezlikten gelebilir, yanındaki adama güvenmediği için.
40 yaşını aşmış bir kadın, kıpkırmızı bir ruj sürdüğünde bu ona çok yakışır. Ama daha genç kadınlarda böyle değildir. Çiğ durur.
40 üstü kadınlar açık sözlü, doğrucu ve dürüsttürler. Onun için ne anlam taşıdığınızı merak etmenize gerek yoktur.
Ne kadar salak olduğunuzu bir çırpıda açık açık söyleyiverir, eğer bir salak gibi davrandıysanız.
Kadınlar yaşları ilerledikçe medyumlaşırlar. Ona günah çıkarmanıza hiç gerek yoktur. Onlar her haltınızı bilirler."
Ve benim bir ekleme yapmam gerek. Bazı kadınlar var ki, 40 yaşına gelmeden tüm bu özelliklere sahip olabiliyorlar.
Tanrı, erkeği o kadınlardan korusun. Onlarla bir ömür geçirmekten keyiflisi yok. Çünkü vazgeçilmez oluyorlar.
Not: Erkekler de yaşlandıkça daha düzgün oluyorlar kuşkusuz ama zaman onlara kadınlara geldiği kadar iyi gelmiyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Çok karıştırılan çorbanın bile tadının kaçtığını anladığımız zaman.
Fatih Altaylı
Habertürk
http://www.haberturk.com/HTYazi.aspx?ID=7544
Ağla Arınç AğlaBeni okuyanlar biliyor: AKP'nin iktidarda kalabilmesi darbe planları ve suikast iddialarının gündeme getirileceğini iki yıldır yazıyorum. Amaç, AKP'yi mağdur ve mazlum göstermektir. Bülent Arınç'ın ortaya çıkıp 'Bana asker suikast düzenlemek istedi. Buna inanmayan ahmaktır!' biçimindeki iddiasının sebebi de buydu. Bu iddia besleme iktidar medyasında parlatılmıştı. Sonrasında kozmik oda denilen ve askerin en gizli sırlarının bulunduğu Seferberlik Bölge Başkanlığı'nda 25 Aralık'ta araştırma başlatılmıştı. Bir aya yakın süren bu aramalar da geçen gün tamamlandı.
Nerede Arınç'a suikast? Nerede bu suikastçılar? Kozmik odada, askerin en gizli sırlarına bile girildi. Bence girilmesi de iyi oldu. Var idiyse hukuk dışı bir durum, hesap da sorulmalı idi. Genelkurmay Başkanlığı, çok akıllı bir yol izleyip; arama yapmak isteyen hakime karşı itiraz yoluna da gitmedi. Yani; asker hukuki olan bir hakkını bile kullanmadı. Öyle yapsalar, arama gecikse; besleme basın, basacaktı yaygarayı. Bak, asker bir şey saklıyor; bak asker hukuktan kaçıyor; diyeceklerdi. Bülent Arınç da çıkıp 'Ben size demedim mi...' diye ince ince ağlayacaktı.
Yeniden soruyorum: Nerede bu suikast planı, nerede bu suikastçılar? Bu iddayı sahiplenenlerde hiç mi utanma duygusu yok?
İşte böyle yalanlar imal ediliyor; AKP medyasına veriliyor. Onlar da sanki bu düzenler doğru imiş gibi ortalığı karıştırıyorlar. Böylece, açlık, yoksulluk, cahillik, işsizlik, dünyanının en pahalı akaryakıtı, en pahalı elektriği, en pahalı iletişimi gözden kaçırılmış oluyor.
Unutmayın ki askerin en gizli sırlarına kadar giren AKP; mahkeme kararı ile gelen hakimin Türkiye İleşim Başkanlığı'na (TİB) girmesine engel olmuştu.
Bence Bülent Arınç'a bu saatten sonra düşen görev, bol bol ağlamaktır.
Ona inanan ahmaklar da bu ağıt kampanyasına katılabilirler.
HÜKÜMETİN SAVAŞ AÇTIĞI TÜRKİYE GENÇLİK BİRLİĞİ
AKP hükümetinin ne olduğunu gösteren bir örnek daha verelim: Türkiye Gençlik Birliği (TGB) diye 2006 yılında kurulmuş bir üniversiteli gençlik örgütümüz var. Bunlar vatanı ve cumhuriyeti savunan bilinçli gençler. TGB kurulduğu günden bu yana açtığı kültür merkezilerinde bireyci, sıradan, yoz kültüre sahip, niteliksiz gençlik yerine, Cumhuriyet'in fikri hür, irfanı hür ve hayatta en hakiki mürşit ilimdir diyen gençliğini oluşturmaya çalışıyorlar. TGB sağcı ve solcu demeden vatan ve cumhuriyet kavramını temel almış bir birlik noktası oluyor. AKP'nin polisi şimdi bu üniversiteli gençlikle savaşıyor.
TGB'nin kurucu başkanı Adnan Türkkan Ergenekoncu gösterilmek için 2008'de göz altına alınmış ama kovuşturmaya gerek görülmemişti. 2009'da TGB'li üç kız öğrenci gözaltına alınarak bu örgüte giren öğrenciler korkutulmak istenmişti. Buradan yapılan açıklamalar gösteriyor ki polis, TGB üzerinde müthiş bir polis baskısı var. Bu baskının basın ayağını da yandaş medya oluşturuyor. 23 Aralık 2009 tarihinde Yeni Şafak ve Star gazetesi, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddiasıyla gözaltına alınan iki askeri personelin TGB yöneticileri ile ilişkili oldukları yönünde yalan haber yapmıştı ama TGB bu iddiayı çürütmüştü.
ATATÜRK'Ü SUÇLU ÇIKARIYORLAR
TGB'yi rahatsız etmek için AKP polisinin Atatürk'ü bile suçlu sandalyesine oturttuğunu görüyoruz. 10 Kasım 2009 tarihinde Eskişehir TGB üyeleri Mustafa Kemal Atatürk'ü anma etkinliklerinde 'Bursa Nutku'nu okuyorlar. Bunun üzerine 14 Ocak 2010 tarihinde 10 TGB üyesi Savcılığa ifade verilmeye çağrılıyorlar. İfadeleri sırasında TGB üyelerine Bursa Nutku içerisinde geçen ifadeler suç unsuru gibi soruluyor. Bu işi düzenleyen de Eskişehir polisi...
Peki AKP iktidarını savunma adına Atatürk'ün söylediği Bursa Nutku'nu bile suç unsuru gibi göstermeye çabalayan Eskişehir Emniyeti'nin başında kim bulunuyor?
Hanefi Avcı...
Hanefi Avcı; buraya gitmeden önce kimlerin televizyonlarına çıkarılıyordu?
Fethullahçıların...
İşte bugünkü suikast ve darbe iddialarının özü tam da buradadır. Biraz aklını kullanan herkes; dönen dolabı anlar...
RİFAT BEY'İN HAKLI İSYANI
Dün ülkemizin önemli işadamlarından Rifat Hisarcıklıoğlu'nun haklı isyanını izledik. Türkiye'deki çok önemli bir işadamları kuruluşunun (TOBB) başkanı da olan Sayın Hisarcıklıoğlu'nu isyan ettiren de çamur gazete Taraf'taki iddialardı. Sivil casus Ahmet Altan, son darbe planı iddiası ile Sayın Hisarcıklıoğlu'nu da darbecilerin adamı diye karaladı. Güya darbe yapılınca o başbakan olacakmış...
5. Kol gazetesi Taraf'a 'Haysiyet Celladı' diye cevap veren Hisarcıklıoğlu boşuna hedef alınmadı. Onun şahsında bütün namuslu işadamları korkutulmak istendi. İşte bu korku impharatorluğuna da besleme basın demokrasi diyor.
Rıza Zelyut
Güneş
http://www.gunes.com/2010/01/23/yazarlar/y4.html
5000 sayfalık darbe planları!Alparslan Türkeş hayatta olsaydı da, bu salak çocuklara darbenin nasıl yapıldığını, yapılacağını anlatsaydı.
Türkeş, 27 Mayıs 1960 sabahı radyodan okunan ilk bildirinin metnini bile harekat sürerken tankın içinde yazmıştı. Ne olur ne olmaz düşüncesiyle belge bırakmamak için...
Nitekim 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbesine ilişkin ne Genelkurmay arşivlerinde ne de diğer resmi kurumlarda tek belgeye rastlayamazsınız.
Silahlı Kuvvetler’de cuntaların cirit attığı 1960-1965 yılları arasına ait de tek belge yoktur.
Zira darbenin belgesi olmaz.
Darbelerin nasıl planlandığını, darbe yapıldıktan sonra, darbecilerin anlattıklarından ancak öğrenebiliyoruz.
12 Eylül 1980 darbesini yapan beş komutandan biri olan Kenan Evren, “Darbe yapacağımızı karılarımıza bile söylememiştik” demiyor mu?
Darbe yapacağını karısına bile söylemeyen, darbe belgesi bırakır mı?
Ergenekon, Sarıkız, Ayışığı, Eldiven ve Kafes’ten sonra, şimdi de “Balyoz Planı”...
2003-2006 yılları arasında ne çok darbe planı yapılmış meğer.
Bu planlardan biri bile uygulanabilseydi, yanmıştık!..
Hele son ortaya çıkartılan “Balyoz Planı” dehşet verici...
Türkiye Yunanistan’la savaşa sokulacak!
Ege’de kendi savaş uçağımız düşürülecek!
Cuma namazı sırasında Fatih ve Beyazıt camilerine bomba atılacak!
Cüppeli, sarıklı, çarşaflı bir irtica grubu, ellerinde yeşil bayraklar ve molotof kokteylleri ile Yeşilköy’deki Hava Kuvvetleri Müzesi’ni basıp uçakları tahrip edecek!
En az 200 bin kişi tutuklanacak!
Polis ve MİT askerin emrine verilecek!
Hangi eylemi hangi subayın yapacağı isim verilerek yazılmış planda...
Banka ve önemli finans kuruluşlarının başına getirilecek muvazzaf veya emekli subayların isim listesi...
Tasfiye edilecek yargıçlarla, sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirilecek yargıçların isim listesi...
116 Yargıtay üyesi ile 121 diplomatın tek tek durumları...
Tutuklanacak 36 gazeteci ile faydalanılacak 137 gazetecinin isim listesi...
Hemen tutuklanacak Başbakanlık bürokratları ve görevden alınacak ya da yerinde bırakılacak valilerin tam listesi...
“Balyoz Planı”, en küçük ayrıntıya bile yer veriyor ve 5000 sayfadan oluşuyor.
Bombayı kim koyacak, nasıl koyacak? Bombanın özellikleri neler olacak? Bombanın patlayışı ve cemaatteki panik nasıl kameraya çekilecek?
Hepsi düşünülmüş ve planlanmış.
İnanmamak elde değil.
Bunları okuyan ve duyan vatandaş, “Vay vicdansızlar” demez mi?
Amaç bu zaten...
Önce “Bu ordu lağvedilmeli” dediler, şimdi neden lağvedilmesi gerektiğinin gerekçeleri hazırlanıyor.
Müthiş bir senaryo, taktik ve tuzak...
Bir taşla iki kuş vuruluyor. Hem asker yıpratılmak hatta bitirilmek, hem de yargı ve medya mensupları, bürokratlar, diplomatlar kamplaştırılmak isteniyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri, dış destekli ve çok güçlü, çok organize bir düşmanla karşı karşıya...
Suç işleyen ya da komplo kuranlar, kendilerini ele verecek bir hatayı mutlaka yaparlar.
Ne kadar zeki ve kurnaz olurlarsa olsunlar, bu kaçınılmazdır.
Küçük gibi görünen vahim bir hata, bazen 5000 sayfalık emeği bir anda yer ile yeksan edebiliyor.
“Balyoz Planı” senaryosu da öyle oldu.
Türkiye Gençlik Birliği, 2006 yılında kurulmuş bir gençlik örgütü. Ama 2003 yılındaki “Balyoz Planı”nda adı geçiyor.
Nitekim TGB üyesi gençler, Taraf Gazetesi’nin Ankara Bürosu önünde toplanarak gazeteyi protesto ederlerken, Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kaya şunları söyledi:
‘’Şimdi insan aklına seslenerek soruyoruz. 19 Mayıs 2006 yılında kurulan TGB, nasıl olur da daha kurucularının bile aklında böyle bir isim yokken 2003 yılı içindeki darbe planlarına iştirak edebilir.’’
“Balyoz Planı” senaryosunun bir anda nasıl çöktüğünü, nasıl iflas ettiğini görüyor musunuz?
“Balyoz Planı” ile ilgili iddialarda, buna benzer çok sayıda çelişki ve tahrifat var.
Son söz:
Ahmet Altan, “Hangi orduyu yıpratıyoruz biz, ortada bir ordu mu var?” diye soruyor.
Ordu var mı yok mu, bunu orduya çok ihtiyaçları olacağı zaman anlarlar!
Sırrı Yüksel Cebeci
Tercüman
http://www.tercuman.com.tr/v1/yazaryazi ... ziid=33619