Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

İletigönderen Başkomutan » Pzr Oca 24, 2010 1:51

Resim


Al sana darbe planı


Darbe kabinesi açıklandı.
4’ü ölü.

Beni de askerci diye yazmışlar ama, o tarihte ben işsizdim aslında iyi mi... Mesela, darbe kapsamında bombalandığı öne sürülen HSBC havaya uçtuğunda, 2’si listede bulunan 3 arkadaşımla tavla oynuyordum... Hesapta işimiz askere destek vermek ama, işimiz yok! Dolayısıyla, kendimizi faydalandıracaktık da, nasıl faydalandıralım birader?

Neyse, boş verin... Hadi gelin, bir darbe planını da ben açıklayayım!
Kod adı, “yarından sonra”...

Anayasa lağvedilecek.

Parlamento lağvedilecek.

Sıkıyönetim ilan edilecek.

Hazine, orduya bağlanacak.

Polis, ordunun emrine girecek.

Sivil yargı rafa kaldırılacak.

Yargılamaları asker yapacak.

Şüphe, tutuklama için yeterli...

Zorunlu göç emri verilebilecek.

Gerekirse mülklere el konulacak.

İstihbarat Bakanlığı kurulacak.

Devlet dairelerindeki tüm verilerin yanı sıra, vatandaşlara ait adresler, telefon numaraları, kredi kartı, banka bilgileri tek elde toplanacak. İç karışıklıkları bastırmak için “özel tümen” oluşturulacak. Önce plastik mermi, yetersiz kalırsa gerçek mermiyle, vur emri verilecek. İki milyon kişinin tıkılacağı kamplar inşa edilecek. Şehirlerde yemek dağıtımını ordu yapacak.

Ulusal güvenlik senaryosu bu.

ABD’nin.

Senaryo diyoruz ama, 2007’de yasalaştı. Yukarıda yazdıklarım sadece bir bölümü, basına yansıyanlar... Gizli tutulan “kozmik” bölümleri hâlâ tartışılıyor.

Belgeseli bile yapıldı.

Demem o ki.

Ulusal güvenlik senaryolarını “darbe planı” diye ahaliye kakalamaya çalışan “iliştirilmiş” gazeteciler, Buş’u Buş’una kendilerini yormasınlar...
Taaa Washington’a kadar yolunuz var, yürüyün, anca gidersiniz!


YILMAZ ÖZDİL 23.01.10





Çamur damlıyor!

Taraf gazetesi Balyoz Harekâtı iddiaları arasında iki de gazeteciler listesi yayımladı. 36 kişilik bir listede tutuklanacak gazeteciler yer alıyor. 137 kişilik diğer listede (biz dahil) faydalanılacak gazeteciler! AKP yandaşı medya hiç gecikmedi, listeyi gördüğü andan itibaren listedekiler hakkında “darbeci gazeteciler” diye yayına başladı.

Taraf gazetesi bu listenin gerçekliğine nasıl inandı? Metnin aslını gördü mü? Doğruluğunu nasıl denetledi? Taraf için böyle soruların pek önemi olmasa gerek. Onun misyonu psikolojik savaşa sis bombası atmaktan ibaret.

Odatv anımsatıyor... Yılmaz Özdil, 2002 yılında ünlü bir yazar değildi. Soner Yalçın, Hürriyet yazarı değildi. İclal Aydın yazarlığa başlamamıştı. Kadri Gürsel henüz köşe yazmıyordu. Emre Aköz: Benim o listede olmamam lazımdı, o zamanlar life - style yazılar yazardım, diyor. Fatih Altaylı: Ben o yıl Genelkurmay’ın güvendiği yazarlar arasında değildim, demekte... Ayrıca biz dahil o listede yer alan isimlerin önemli kısmı darbelerde yara almış, darbelere karşı durmuş isimler.

Aynı gazete dün de darbenin bakanlar kurulu listesi yayımladı. İsimlere bakınca gülmemek elde değildi.

Bu listelerde adı geçen Prof. Süheyl Batum, kişilik haklarına saldırı dolayısıyla Taraf aleyhine dava açacağını bildirdi dün. Biz de açacağız. Diğer adı geçenler de açmalı... 5 bin sayfa olduğu söylenen kuşkulu bir metnin içinden çektiği sayfalarını doğrulatmadan yayımlayarak kişileri hedef gösteren bu hastalıklı kafalarla mahkemede hesaplaşmalıyız.

MELİH AŞIK 23.01.10




Balyoz

Balyoz kadar kafanıza taş düşsün sizin diyeceğim. Yapılan abuk subuk harp harekat planından değil. Yıllardır bu bilgiler nasıl sızıyor onu bile bulamadınız da ondan. Planın hiç ele alınacak bir tarafı yok zaten. Hazırlanmış olan gazetecilerin listesi bile doğru dürüst yapılamamış, çoğu medet umduğun gazeteci tayfası çoktan “atı alan Üsküdar’ı geçer” misali diğer tarafa geçmiş bile.

Gelelim asıl konuya

Bilmem kaç bin sayfa olması da beni hiç ilgilendirmiyor. Ergenekon iddianamesini hazırlayan savcıları mı kıskandıracaksınız? Çok zor. Oturup üşenmeden yazılmış bana ne. Bu da beni ilgilendirmiyor. Hayal gücünü zorlayan senaryolar olması da ilginç gelmiyor çünkü Amerika’daki bazı düşünce kuruluşları da böyle inanılması zor senaryolar üretiyorlar. Başından beri ilgimi çekmiyor belki de askerlik yapmadım ondandır. Ancak son olarak kozmiğiniz arandığında ilgimi çekmeye başladı. Derken 25 gün kozmiğiniz arandı bitti denildi. Aynı gün yanılmıyorsam Taraf yine müthiş bir gazetecilik olayı göstererek hepimizi de atlatarak bu harekat planlarını yayınladı. Benim de kafamda yıldızlar çaktı. Geldik benim başından beri yaklaşık 3-4 yıldır izlediğim olaylarla ilgili merak ettiğim asıl konuya.

Aranızda komutanları gizlice dinleyip medyaya sızdıranlar ve bu belge ve bilgileri ortaya çıkartan köstebekler var mı? Bunları bulabildiniz mi? Değilse biz daha çok dövüneceğiz Taraf gazetesi bizi atlattı diye...

Şimdi gerçekten merak ediyorum TSK olayların başladığı günlerden bugüne acaba konuyla ilgili birini yada birilerini yakalayabildi mi? Madem TSK Asimetrik Psikolojik bir harekatla karşı karşıya, bunları başlatanları ve yönetenleri bilmiyor mu? Bunlar içeride var olabilecek köstebeklerin işi mi? Belki bir şebekeyle karşı karşıyadır diyeceğim ama iç içe olduğu görülüyor. Çünkü TSK’nın içerisinden bu bilgiler Taraf gazetesine vahi yoluyla inmiyorsa o zaman nasıl gidiyor?

Neden... Neden... Neden...

İşin başından beri bir zamanlama işi olduğu da açık ve net ortada. Neden şimdi sorusunu o kadar çok sorduk ki bu hadiseler meydana geldikçe. Aynen son olayda olduğu gibi. Kozmik odada arama bittiği gün, kamuoyu askerlerin başka bir sözüm ona darbe hazırlık planı ile tanıştı. Taraf gazetesi değil de Hakim Kaymaz Kozmikte arama yaparken bu savaş oyunu planını bulmuş olsaydı ne olurdu? Aklıma bile getirmek istemiyorum. Sorumu tekrarlarsam kimler ve neden şimdilerde?

Tam Agatha Christie’lik

Çocukluğumda bol miktarda okuduğum polisiye romanların kahramanı Agatha Christie olsaydı sanırım bu soruları sorardı. Bu sorulara da olası muhatapların cevap vermesi için onları sıkıştırırdı. Değilse onları yakın takibe alıp tuzak kurup itiraf ettirirdi. Şimdi birkaç yıldır bu olup bitenleri bir roman yazmak için bile olsa kağıda dökmeye kalksam bu soruların cevabına ihtiyacım var. Romanda bile olsa kurguda boşluk var. Dilerim en kısa zamanda yetkililer bu boşlukları tamamlayacak tatmin edici açıklamalarda bulunurlar.

NURİYE ATABEY 24.01.10




'Balyoz' daha önce de vardı

Türk Ordusu’nu her ne pahasına olursa olsun “darbeci” göstermek için kampanyalar sürüyor.

Bir devletin bir ordusu, bir hükümeti olur. O devletin hükümeti ordusuna sahip çıkmayınca işte bunlar yaşanıyor.

Lafa gelince, Ordumuzu yüceltiyor gibi yapanlar, güya eleştirilerini “Orduya değil de içinde var olduğunda ısrar ettikleri çetelere” karşı gibi gösteriyorlar.
Acaba başka bir tek ülke var mıdır ki, ordusuyla savaşan bir medyası olsun?.. Böyle bir hükümeti olsun?..

Zaten bunu gizlemiyorlar da.

Ne diyorlar?

Önceleri, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adı Türkiye Silahlı Kuvvetleri olsun” diye başladılar.

Sonra, “Yeniçeriler gibi Türk ordusu lağvedilsin, Nizam-ı Cedit gibi yeni bir ordu kurulsun” demeye başladılar.

Daha sonra, paşalar tek tek gözaltına alındı, hapse atıldı; işte tam o sırada teröristbaşı Öcalan’a “Paşalık rütbesi verilsin” deme cesaretine kavuştular.
Şimdi de, Türk Ordusu’nu yeni bir zan altına sokabilmek için bir “Balyoz” darbe planını ortaya attılar.

Yok darbe olacakmış, bir kısım gazeteciler onlara yardım edecekmiş (kendileri dışardan fonlanıyor ya, herkesi öyle biliyorlar), darbe hükümetinin başbakanı ve bakanları bile belli imiş, vs, vs.

Oysa yazılanları okuyunca, “Yahu ne akıllı adamlar, çok iyi senaryo yazmışlar, bak kimsenin aklına gelmeyen neleri düşünmüşler” diyemiyorsunuz.
Çünkü, normal zekadaki bir insanın günlük gazeteleri okuyarak yazabileceği sıradan iddialar bunlar. (Tüyden, kıldan nem kapılan bir dönemde olduğumuz için, bir kez daha belirteyim ki, darbeci varsa mutlaka cezasını ibreti alem çekmelidir.)

Adı geçenler, aylarca gazetelerde “yasal” parti oluşumlarında adı geçen insanlar.

Darbenin adı da yeni değil. Okuyanlar bilir, “Balyoz” daha önce de vardı. Açın bakın benim “Kod Adı 68” adlı kitabıma, yaptığım Ceviz Kabuğu programlarıma. Kaç kez yazıldı, söylendi. Balyoz planı, 12 Mart öncesinin modası idi. O dönemde, tıpkı şimdiki gibi, darbeden sonra başbakan yapılacak isimler vardı. (O zaman daha şaşırtıcı isimler ortaya atılıyordu. Daha zekice idi.)

Üstelik o tarihte, bir de “Balon harekâtı” bile vardı.

Okuyun bakalım, bugünkü balonlarla bir benzerliği var mı?

Yüce Allah ne diyor?

“Hiç bilenle bilmeyenler bir olur mu?”

E, işte bilmeyenler böyle kandırılıyor..

Taraf’a teşekkür etmeli

Bu son iddiayı yine Taraf gazetesi ortaya attı. Ne kadar yalanlanırsa, yalanlansın bu son olmayacak.

Çok önceden ortaya çıktı ki, bu bir yıpratma ve “onursuzlaştırma operasyonu.” Bu, son darbe vurulana kadar devam edecek.

Türk Ordusu da, Türk Hükümeti de şimdi olduğu gibi seyredecek ve kısır tartışmaları sürdürecek.

Öte yandan, Taraf gazetesine teşekkür etmek gerekir.

Niye?

Çünkü, işin başka bir boyutu da var... Darbe iddiasının dışında, 7 yıl önce, 1. Ordu Komutanlığı’nın yaptığı bir “Savaş tatbikatı senaryosu” da, çarşaf çarşaf yayınlanıyor. Ses bantlarıyla birlikte.

İyi ki, Taraf bunu yazdı. Düşünsenize, Taraf bunu yazmasaydı ve Türkiye bir savaşta olsaydı.

Bu planlar (senaryolar) çalınmış ve düşmanın elinde. Türk ordusu düşman tarafından tek tek avlanıyor olacaktı ve bizler bunu bir türlü anlayamıyor, başka bahaneler buluyor olacaktık. Büyük bir olasılıkla da, savaşı yitirecektik.

Türkiye, yeni savaş tatbikatı planları yapılıncaya kadar bir savaşa girmezse yırttık.

Böyle bir durum ne acı değil mi?

Demek ki, öyle “kozmik” mozmik odalar da palavra imiş (diyesi geliyor insanın.)

Türk Ordusu kevgire dönmüş de haberimiz yokmuş (diyesi geliyor insanın.)

Kaça konuştunuz?

Bu arada, PKK’nın iki numaralı teröristi Şemdin Sakık, Can Dündar’a demeçler verdi.

Bunlar her yerde yayınlandı.

Söyledikleri ayrı bir tartışma konusu da, acaba kaç paraya konuştuğunu, Can Dündar’ın Sakık’a kaç para verdiğini merak ediyorum.
Öyle şey olur mu demeyin, çünkü, daha önce oldu.

Ben Kanal 6 Televizyonunda iken, kendisiyle röportaj girişimim olmuş ve “para” yüzünden gerçekleşmemişti. O tarihte Güneri Civaoğlu, kendisine para verip röportaj yapmıştı. Sakık, bana herkesin yanında “Sen kaç para vereceksin? Ben bedava konuşmam. Hapiste paranın ne kadar önemli olduğunu biliyorum” demişti.

Hatta, arkasına Türk bayrağı ve Atatürk resmi bile koydurmamış, “Kaldırın bunları buradan” demişti. Can Dündar’ın çekimlerinde de bu tavrını sürdürmüş ki, orada da bunlar yoktu.

Belki de parasız konuşmuştur. Ama, Sakık’ın “Keşke Helin Avşar gelseydi” sözünü okuyunca, fiyatını daha da artırdığı ve pazarlığı kızıştırdığı anlaşılıyor.

24 Ocak 2010
Hulki CEVİZOĞLU
YENİÇAĞ


Resim
Ercan Akyol çiziyor
En son Başkomutan tarafından Sal Mar 09, 2010 16:18 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kez düzenlendi.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: 'Balyoz' darbe yalanı ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen ulusalsol » Pzr Oca 24, 2010 12:08

BALYOZ Planı iddiası tel tel dökülmeye başladı

Dün yazdım, 2003'te ben seçilmiş bir hükümete destek verilmesi gerektiğini yazıyor, değiştim diyenlerin değişip değişmediklerini gözlemlemek gerektiğini, peşin hükümle karşı çıkmamak gerektiğini söylüyordum.

O günlerde darbe planlayan birileri varsa, onlar için makbul adam değildim. Ayrıca o listede olan meslektaşlarımın büyük bölümünün de darbelere, darbe karşıtı görünen pek çok yazardan daha karşı olduğunu biliyorum.

Keza tutuklanacaklar listesinde yer alan Emre Aköz'ün de o günlerde rakı, balık, tavla yazıları yazdığını biliyoruz. Siyasetle uzaktan yakından ilişkisi yoktu. Aköz'ün siyasetle ilişkisi çok sonraları, "Nurcular" yazı dizisini hazırlaması ve Gülen Cemaati ile tanışmasıyla başlar.

Taraf'ın yayınladığı Balyoz Planı'ndaki bir başka saçmalık ise 2006 yılında kurulan bir derneğin, 2003 yılında hazırlandığı söylenen planda yer almasıydı.
Gazete dün bunu düzeltiyor ve "Belgede sözü edilen Türkiye Gençlik Birliği, 1997 yılında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile koordineli olarak kurulan ve 1997 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla isminin önüne Türkiye kelimesini alan Türkiye Gençlik Birliği Derneği'dir" diyor.

Taraf'ın bu açıklaması bana çok ilginç geldi.

Niye mi?

Çünkü böyle açıklamayı, yani o derneğin hangi dernek olduğunu bu dille ve bu anlatımla ancak ve ancak Balyoz Planı'nı yazanlar açıklayabilir.
Balyoz Planı'nı Taraf Gazetesi yazmadığına göre, büyük ihtimalle bu planı yazanlarla bir yakın ilişkileri var ve arayıp sormuşlar, "Bu eleştiriye ne diyorsunuz" diye.

Onlar da hangi gençlik birliğini kastettiklerini açıklamışlar.

40 yaş ve kadınlar

BİRKAÇ gün önce 46 yaşındaki güzel kadınların listesini yayınladık. 40'ını geçen kadınların morali düzeldi.

Aslında böyle bir şeye de gerek yok onların morali için.

Çünkü daha önce de yazdım, kadınlar 35 yaşından sonra daha güzel oluyorlar.

Bin neden sayarım bunun için. Bir başkası da bin başkasını ekler.

Ama gerçek bu.

Ve bu haberi yayınladığımız gün, bir aktörün sözleri de aynı yerde yer aldı.

O da 25 yaşında bir kadınla uyanmaktan hoşlanmadığını söylüyordu.

Ben buna da katılmıyorum doğrusu.

Sevdiğin kadınla uyanmak güzeldir.

Ancak yaşın kadına kattıkları da inkâr edilemez.

Bir Amerikalı hiciv ustasının, 40 yaşındaki kadınlarla ilgili sözlerini de unutmamak lazım elbette:

"40 yaşını geçmiş bir kadın, asla sizi gecenin bir yarısı uyandırıp 'Ne düşünüyorsun?' diye sormaz. Umurunda değildir çünkü ne düşündüğünüz.
40 yaşını aşmış bir kadın, TV'deki maçı seyretmek istemiyorsa, söylene söylene TV'nin karşısında yanınızda oturmaz. Yapmak istediği bir şeyi yapar. Ve bu genellikle daha enteresan bir şeydir.

40 yaşını aşmış bir kadın, kendini yeterince iyi tanır ve kendinden emindir. Kim olduğunu, ne olduğunu, ne istediğini ve kimden istediğini bilir.

40 yaşını aşmış çok az kadın, onun hakkında ya da yaptıkları hakkında ne düşündüğünüzü önemser.

40 yaş üstü kadın, çoğunlukla büyük aşklara, ömür boyu sürecek bağlılıklara doymuştur. Hayatında en son ihtiyacı olduğu şey, bir başka mız mız, devamlı söylenen, ne yapacağına karışan, yapışkan bir âşıktır.

40 yaşını aşmış kadın, ağırbaşlıdır. Bir operanın ortasında ya da pahalı bir restoranda sizinle çığlık çığlığa kavga etmesi çok nadirdir. Ha tabii hak ettiyseniz, sizi vururken de hiç tereddüt etmez, sonuçlarına katlanmayı da planlayarak.

40 yaşını aşmış kadın, övgüler yağdırmakta çok bonkördür, çoğu hak edilmemiş bile olsa, çünkü takdir edilmemenin ne olduğunu iyi bilir.

40 yaşını aşmış kadın, sizi kadın arkadaşlarıyla rahatlıkla tanıştıracak kadar kendine güvenir. Daha genç bir kadın, en iyi arkadaşını bile görmezlikten gelebilir, yanındaki adama güvenmediği için.

40 yaşını aşmış bir kadın, kıpkırmızı bir ruj sürdüğünde bu ona çok yakışır. Ama daha genç kadınlarda böyle değildir. Çiğ durur.

40 üstü kadınlar açık sözlü, doğrucu ve dürüsttürler. Onun için ne anlam taşıdığınızı merak etmenize gerek yoktur.

Ne kadar salak olduğunuzu bir çırpıda açık açık söyleyiverir, eğer bir salak gibi davrandıysanız.

Kadınlar yaşları ilerledikçe medyumlaşırlar. Ona günah çıkarmanıza hiç gerek yoktur. Onlar her haltınızı bilirler."

Ve benim bir ekleme yapmam gerek. Bazı kadınlar var ki, 40 yaşına gelmeden tüm bu özelliklere sahip olabiliyorlar.

Tanrı, erkeği o kadınlardan korusun. Onlarla bir ömür geçirmekten keyiflisi yok. Çünkü vazgeçilmez oluyorlar.

Not: Erkekler de yaşlandıkça daha düzgün oluyorlar kuşkusuz ama zaman onlara kadınlara geldiği kadar iyi gelmiyor.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Çok karıştırılan çorbanın bile tadının kaçtığını anladığımız zaman.

Fatih Altaylı
Habertürk
http://www.haberturk.com/HTYazi.aspx?ID=7544




Ağla Arınç Ağla

Beni okuyanlar biliyor: AKP'nin iktidarda kalabilmesi darbe planları ve suikast iddialarının gündeme getirileceğini iki yıldır yazıyorum. Amaç, AKP'yi mağdur ve mazlum göstermektir. Bülent Arınç'ın ortaya çıkıp 'Bana asker suikast düzenlemek istedi. Buna inanmayan ahmaktır!' biçimindeki iddiasının sebebi de buydu. Bu iddia besleme iktidar medyasında parlatılmıştı. Sonrasında kozmik oda denilen ve askerin en gizli sırlarının bulunduğu Seferberlik Bölge Başkanlığı'nda 25 Aralık'ta araştırma başlatılmıştı. Bir aya yakın süren bu aramalar da geçen gün tamamlandı.

Nerede Arınç'a suikast? Nerede bu suikastçılar? Kozmik odada, askerin en gizli sırlarına bile girildi. Bence girilmesi de iyi oldu. Var idiyse hukuk dışı bir durum, hesap da sorulmalı idi. Genelkurmay Başkanlığı, çok akıllı bir yol izleyip; arama yapmak isteyen hakime karşı itiraz yoluna da gitmedi. Yani; asker hukuki olan bir hakkını bile kullanmadı. Öyle yapsalar, arama gecikse; besleme basın, basacaktı yaygarayı. Bak, asker bir şey saklıyor; bak asker hukuktan kaçıyor; diyeceklerdi. Bülent Arınç da çıkıp 'Ben size demedim mi...' diye ince ince ağlayacaktı.

Yeniden soruyorum: Nerede bu suikast planı, nerede bu suikastçılar? Bu iddayı sahiplenenlerde hiç mi utanma duygusu yok?

İşte böyle yalanlar imal ediliyor; AKP medyasına veriliyor. Onlar da sanki bu düzenler doğru imiş gibi ortalığı karıştırıyorlar. Böylece, açlık, yoksulluk, cahillik, işsizlik, dünyanının en pahalı akaryakıtı, en pahalı elektriği, en pahalı iletişimi gözden kaçırılmış oluyor.

Unutmayın ki askerin en gizli sırlarına kadar giren AKP; mahkeme kararı ile gelen hakimin Türkiye İleşim Başkanlığı'na (TİB) girmesine engel olmuştu.
Bence Bülent Arınç'a bu saatten sonra düşen görev, bol bol ağlamaktır.

Ona inanan ahmaklar da bu ağıt kampanyasına katılabilirler.

HÜKÜMETİN SAVAŞ AÇTIĞI TÜRKİYE GENÇLİK BİRLİĞİ

AKP hükümetinin ne olduğunu gösteren bir örnek daha verelim: Türkiye Gençlik Birliği (TGB) diye 2006 yılında kurulmuş bir üniversiteli gençlik örgütümüz var. Bunlar vatanı ve cumhuriyeti savunan bilinçli gençler. TGB kurulduğu günden bu yana açtığı kültür merkezilerinde bireyci, sıradan, yoz kültüre sahip, niteliksiz gençlik yerine, Cumhuriyet'in fikri hür, irfanı hür ve hayatta en hakiki mürşit ilimdir diyen gençliğini oluşturmaya çalışıyorlar. TGB sağcı ve solcu demeden vatan ve cumhuriyet kavramını temel almış bir birlik noktası oluyor. AKP'nin polisi şimdi bu üniversiteli gençlikle savaşıyor.

TGB'nin kurucu başkanı Adnan Türkkan Ergenekoncu gösterilmek için 2008'de göz altına alınmış ama kovuşturmaya gerek görülmemişti. 2009'da TGB'li üç kız öğrenci gözaltına alınarak bu örgüte giren öğrenciler korkutulmak istenmişti. Buradan yapılan açıklamalar gösteriyor ki polis, TGB üzerinde müthiş bir polis baskısı var. Bu baskının basın ayağını da yandaş medya oluşturuyor. 23 Aralık 2009 tarihinde Yeni Şafak ve Star gazetesi, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddiasıyla gözaltına alınan iki askeri personelin TGB yöneticileri ile ilişkili oldukları yönünde yalan haber yapmıştı ama TGB bu iddiayı çürütmüştü.

ATATÜRK'Ü SUÇLU ÇIKARIYORLAR

TGB'yi rahatsız etmek için AKP polisinin Atatürk'ü bile suçlu sandalyesine oturttuğunu görüyoruz. 10 Kasım 2009 tarihinde Eskişehir TGB üyeleri Mustafa Kemal Atatürk'ü anma etkinliklerinde 'Bursa Nutku'nu okuyorlar. Bunun üzerine 14 Ocak 2010 tarihinde 10 TGB üyesi Savcılığa ifade verilmeye çağrılıyorlar. İfadeleri sırasında TGB üyelerine Bursa Nutku içerisinde geçen ifadeler suç unsuru gibi soruluyor. Bu işi düzenleyen de Eskişehir polisi...
Peki AKP iktidarını savunma adına Atatürk'ün söylediği Bursa Nutku'nu bile suç unsuru gibi göstermeye çabalayan Eskişehir Emniyeti'nin başında kim bulunuyor?
Hanefi Avcı...

Hanefi Avcı; buraya gitmeden önce kimlerin televizyonlarına çıkarılıyordu?

Fethullahçıların...

İşte bugünkü suikast ve darbe iddialarının özü tam da buradadır. Biraz aklını kullanan herkes; dönen dolabı anlar...

RİFAT BEY'İN HAKLI İSYANI

Dün ülkemizin önemli işadamlarından Rifat Hisarcıklıoğlu'nun haklı isyanını izledik. Türkiye'deki çok önemli bir işadamları kuruluşunun (TOBB) başkanı da olan Sayın Hisarcıklıoğlu'nu isyan ettiren de çamur gazete Taraf'taki iddialardı. Sivil casus Ahmet Altan, son darbe planı iddiası ile Sayın Hisarcıklıoğlu'nu da darbecilerin adamı diye karaladı. Güya darbe yapılınca o başbakan olacakmış...

5. Kol gazetesi Taraf'a 'Haysiyet Celladı' diye cevap veren Hisarcıklıoğlu boşuna hedef alınmadı. Onun şahsında bütün namuslu işadamları korkutulmak istendi. İşte bu korku impharatorluğuna da besleme basın demokrasi diyor.

Rıza Zelyut
Güneş
http://www.gunes.com/2010/01/23/yazarlar/y4.html




5000 sayfalık darbe planları!

Alparslan Türkeş hayatta olsaydı da, bu salak çocuklara darbenin nasıl yapıldığını, yapılacağını anlatsaydı.
Türkeş, 27 Mayıs 1960 sabahı radyodan okunan ilk bildirinin metnini bile harekat sürerken tankın içinde yazmıştı. Ne olur ne olmaz düşüncesiyle belge bırakmamak için...

Nitekim 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbesine ilişkin ne Genelkurmay arşivlerinde ne de diğer resmi kurumlarda tek belgeye rastlayamazsınız.

Silahlı Kuvvetler’de cuntaların cirit attığı 1960-1965 yılları arasına ait de tek belge yoktur.
Zira darbenin belgesi olmaz.

Darbelerin nasıl planlandığını, darbe yapıldıktan sonra, darbecilerin anlattıklarından ancak öğrenebiliyoruz.

12 Eylül 1980 darbesini yapan beş komutandan biri olan Kenan Evren, “Darbe yapacağımızı karılarımıza bile söylememiştik” demiyor mu?
Darbe yapacağını karısına bile söylemeyen, darbe belgesi bırakır mı?

Ergenekon, Sarıkız, Ayışığı, Eldiven ve Kafes’ten sonra, şimdi de “Balyoz Planı”...

2003-2006 yılları arasında ne çok darbe planı yapılmış meğer.

Bu planlardan biri bile uygulanabilseydi, yanmıştık!..

Hele son ortaya çıkartılan “Balyoz Planı” dehşet verici...

Türkiye Yunanistan’la savaşa sokulacak!

Ege’de kendi savaş uçağımız düşürülecek!

Cuma namazı sırasında Fatih ve Beyazıt camilerine bomba atılacak!

Cüppeli, sarıklı, çarşaflı bir irtica grubu, ellerinde yeşil bayraklar ve molotof kokteylleri ile Yeşilköy’deki Hava Kuvvetleri Müzesi’ni basıp uçakları tahrip edecek!

En az 200 bin kişi tutuklanacak!

Polis ve MİT askerin emrine verilecek!

Hangi eylemi hangi subayın yapacağı isim verilerek yazılmış planda...

Banka ve önemli finans kuruluşlarının başına getirilecek muvazzaf veya emekli subayların isim listesi...

Tasfiye edilecek yargıçlarla, sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirilecek yargıçların isim listesi...

116 Yargıtay üyesi ile 121 diplomatın tek tek durumları...

Tutuklanacak 36 gazeteci ile faydalanılacak 137 gazetecinin isim listesi...

Hemen tutuklanacak Başbakanlık bürokratları ve görevden alınacak ya da yerinde bırakılacak valilerin tam listesi...

“Balyoz Planı”, en küçük ayrıntıya bile yer veriyor ve 5000 sayfadan oluşuyor.

Bombayı kim koyacak, nasıl koyacak? Bombanın özellikleri neler olacak? Bombanın patlayışı ve cemaatteki panik nasıl kameraya çekilecek?
Hepsi düşünülmüş ve planlanmış.

İnanmamak elde değil.

Bunları okuyan ve duyan vatandaş, “Vay vicdansızlar” demez mi?

Amaç bu zaten...

Önce “Bu ordu lağvedilmeli” dediler, şimdi neden lağvedilmesi gerektiğinin gerekçeleri hazırlanıyor.

Müthiş bir senaryo, taktik ve tuzak...

Bir taşla iki kuş vuruluyor. Hem asker yıpratılmak hatta bitirilmek, hem de yargı ve medya mensupları, bürokratlar, diplomatlar kamplaştırılmak isteniyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri, dış destekli ve çok güçlü, çok organize bir düşmanla karşı karşıya...

Suç işleyen ya da komplo kuranlar, kendilerini ele verecek bir hatayı mutlaka yaparlar.

Ne kadar zeki ve kurnaz olurlarsa olsunlar, bu kaçınılmazdır.

Küçük gibi görünen vahim bir hata, bazen 5000 sayfalık emeği bir anda yer ile yeksan edebiliyor.
“Balyoz Planı” senaryosu da öyle oldu.

Türkiye Gençlik Birliği, 2006 yılında kurulmuş bir gençlik örgütü. Ama 2003 yılındaki “Balyoz Planı”nda adı geçiyor.

Nitekim TGB üyesi gençler, Taraf Gazetesi’nin Ankara Bürosu önünde toplanarak gazeteyi protesto ederlerken, Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kaya şunları söyledi:

‘’Şimdi insan aklına seslenerek soruyoruz. 19 Mayıs 2006 yılında kurulan TGB, nasıl olur da daha kurucularının bile aklında böyle bir isim yokken 2003 yılı içindeki darbe planlarına iştirak edebilir.’’

“Balyoz Planı” senaryosunun bir anda nasıl çöktüğünü, nasıl iflas ettiğini görüyor musunuz?

“Balyoz Planı” ile ilgili iddialarda, buna benzer çok sayıda çelişki ve tahrifat var.

Son söz:

Ahmet Altan, “Hangi orduyu yıpratıyoruz biz, ortada bir ordu mu var?” diye soruyor.

Ordu var mı yok mu, bunu orduya çok ihtiyaçları olacağı zaman anlarlar!

Sırrı Yüksel Cebeci
Tercüman
http://www.tercuman.com.tr/v1/yazaryazi ... ziid=33619
Kullanıcı küçük betizi
ulusalsol
Üye
Üye
 
İletiler: 30
Kayıt: Sal Eki 27, 2009 20:52

Re: 'Balyoz' darbe yalanı ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Başkomutan » Pzt Oca 25, 2010 5:27

Darbe oyunu-Harp oyunu-'Büyük oyun'

Türk ordusunu, karanlık emelleri karşısında en büyük engel gören, iç ve dış düşmanlar, bir “şeytan ittifakı” kurmuşlar; “darbe darbe” diye, asıl balyozu TSK’ya vuruyorlar. Son olarak Taraf gazetesi “Balyoz” belgelerini yayınlandı. Ve de şeytan ittifakı AKP yandaşı ve cemaat organlarında eş zamanda tefrika edilmekte. Bu, Atatürk Cumhuriyetine, devrimlerine bir “Karşı Devrim” darbesidir!

Kim bunlar?

Her şeyden önce bu ittifak mensupları, Taraf ve şerikleri ve bu “bilgileri” bulan ve maalesef, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından ödüllendirilen, “muhbir” Mehmet Baransu’nun kim olduğu, geçmişi ve fesat kaynakları araştırılmalı. Bunlar ortaya çıkınca, fesat ve tezviratın amaçları daha iyi anlaşılır.

Taraf’ın başyazarı Ahmet Altan, her yazısında Orduya, komutanlara kin kusan ve son olarak, “Askerlik kaldırılmalı” diyen biri! Atatürk’e de karşı! Eş başyazar “yıldızların ötesinden iyi haberler alan” Yasemin Çongar’la birlikte, Kandil dağına gidip PKK eşkıyasıyla yatan adam!

Demokratik bir ülkede Ordu ve Komutanlar eleştirilebilir. Elde somut belgeler varsa, yayımlanabilir! Bir tarafları işkilli olanlar askerlik yapmayı ret edebilirler! Ama Taraf ve yandaşlarının, yazar ve muhbirlerinin yaptıkları gibi dinmez bir kin ve hışımla yapılınca, anlaşılır ki, genetik ve kuyruk acılarından da öte, başka şeyler var. Muhakkak başka amaçlar, hesaplar var. Ve tabii dış düşmanların “Büyük Oyunu” var!

Demokrasi, daha iyisi olmayınca gerekli bir yönetim tarzı. Basın özgürlüğü de herkese lazım ama bir sınıra kadar! Ülkemizi en hassas bir dönemde alt üst eden fesat ve tezvirat “çanlarına”, bir noktadan sonra “ot tıkamak” vacip oluyor! Türk milleti, şu bağlamda simetrisi asimetrisi filan kalmamış bir varoluş mücadelesi veriyor! Böylesine bir savaşta, bozgunculuğun, casusluğun cezası bellidir!

Benim duruşum

“Balyoz Planı”, daha çok yalan yanlış yorum götürecek! Ben de, bu konudaki düşüncelerimi yazacağım. Ancak daha önce, genel ve de özel olarak, “Belgede” adı geçen gazetecilerden biri olarak, duruşumu belirtmek isterim! Önce, mutluyum; “Balyoz Planında” hangi taraf koymuşsa Orduya yakın gazetecilerden olarak geçiyorum. Öyle olmasaydı, çok üzülürdüm, şimdi onur duyuyorum! Evet, ben TSK’ya yakın ve zamanı geldiğinde Orduma; vatandaş olarak, gazeteci olarak, emekli hatta “çağdışı” yedek üsteğmen olarak savaşta, barışta her alanda hizmet edecek bir kişiyim!

Ordu düşmanları, Mehmet Baransu kim? Fesat, tezvirat kaynakları, köstebekler kim? En gizli, “kozmik” bölge olması gereken Genelkurmay’da, eğer köstebekler varsa, onları meydana çıkarmak, öncelikle “Askeri İstihbarata”, bir an evvel açıklamak da, Genelkurmaya düşüyor. Artık, bu işin “nezaketi” kalmadı.

“Balyoz” konusunda herkes doğru yanlış yazıyor. Askerlikle ilgisi olmayanlar Harp Oyunları senaryoları ve en kötü ihtimallere karşı tedbirler tasarlamasının, olağan ve gerekli olduğunu galiba bilmiyorlar.

Çekirge atlamış

Ama bilgili, dürüst bir gazeteci olduğunu bildiğim Fatih Çekirge’nin, yorumuna doğrusu hayret ettim. Acaba istihza mı ediyor, latife mi yapıyor diye düşündüm! Çekirge, eğer doğru anlamışsam, Soğuk Savaş, Sovyet tehlikesi ortadan kalktıktan ve NATO’nun misyonu ve bu misyonda Türkiye’nin yeri ve Ordusunun görevi bitiğini ve de İç hizmet yasasının 35’inci maddesinin, T.C.’yi korumak ve kollamak görevinin kadük olduğunu iddia ediyor!

Sovyet tehlikesi artık yok ama irtica ve bölücülük tehlikesi yok mu ve TSK bunlara karşı mücadele etmeyecek mi, sayın kardeşim Çekirge? Bu tehditlere karşı, asıl mücadeleyi kim yapacak? Kısaca hatırlatayım; İç Hizmet Talimatnamesinin, Cumhuriyeti “korumak, kollamak” görevi NATO misyonu gereği düşünülmemişti, daha evvel de vardı. Atatürk orduya bu görevi, çok daha önce vermişti...

Yeniçağ ALTEMUR KILIÇ 25.01.10




Bu nasıl darbe planı böyle!

Yakamoz, Eldiven, Sarıkız, Ayışığı, Kafes ilk elden saydıklarımız. Şimdi bir de “Balyoz” çıktı. Bir plandan öbürüne savruluyoruz. İşin şakaya gelir tarafı yok. Hepsi de darbe planı. Çok şükür ki ortada darbe yok yalnızca planı var. Nasıl iş ise, planı asker yapıyor darbe ise askerin itibarına vuruluyor.

Ne olduğu, ne kadar doğru olduğu, kime hizmet ettiği, kimin ürünü olduğu belli olmayan darbe planlarıyla toplumsal bilinç alt üst edilmektedir. Güven sarsıcı, kaygı verici ve tereddüt uyandırıcı darbe planlarıyla toplum sersemletilmektedir. Özellikle tedavüle sokulan son “Balyoz” planı kelimenin tam anlamıyla inanılmazdır.. Zira bu plan içeride darbe yapmak için “kendi camisini bombalamaktan”, dışarıda savaş çıkarmak için “kendi uçağını düşürmekten” söz ediyor. Bu plandan daha çok hayal ve akıl ötesi bir tahrik ve kurgudur.

Olasılığı yüksek tehlikeli senaryo!

Genelkurmay, “Balyoz” diye duyurulan planın “2003’de uygulanan ve tırmanan gerginlik dönemini kapsayan bir senaryo” olduğunu açıkladı. Bu plan, “Olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo” olarak 2003 Martında 29 General ve 133 subayın katıldığı bir seminerde tartışılmış. Bu senaryoya göre Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkartmasıyla Ege’de başlayan çatışmaların Kuzey Irak’taki gerilimle devam etmesi, dıştan kaynaklanan belirsizlik ortamında Kocaeli, Adapazarı ve İstanbul’da irticai grupların ayaklanmaları ile büyümesidir. Bu senaryoda, hükümetin ülkede sıkıyönetim ilan edilmesini öngören kararı TBMM’den geçirememesi üzerine oluşması muhtemel seçenekler ele alınmış.

Senaryoyu darbe planına dönüştürmek!

Ancak işin bir de diğer tarafı var. Buna komplo teorisi de diyebilirsiniz. Bir defa TSK içinde bazı gizli belge ya da planların birilerinin, büyük ihtimalle MOSSAD ve CIA’nın eline geçtiği anlaşılıyor. Ele geçen bu dokümanlar, bazı ilave ve yönlendirmelerle bir darbe hazırlığına uygun senaryo bağlamında kurgulanarak gazetelere servis edilmiş.

Darbe ve deneyim!

Aksi durum eşyanın doğasına terstir. Teşebbüsünü banda alacak, yüzlerce insanın önünde tartışmaya açacak ve hıyanet önerileriyle darbe hazırlığı yapacak bir generalin olabileceğini düşünmek akla ziyan bir durumdur. Kaldı ki Türk askeri darbe yönünden dünyanın en deneyimli askeridir. Elli yılda yaklaşık üç fiili darbe, altı tane de çeşitli düzeylerde siyasete muhtıra biçiminde etkili müdahalede bulunmuştur. Son olarak da darbeyi post modern ve e-muhtıra biçiminde çağa uydurmasını dahi bilmiştir. Sonuçta orta yerde müdahale deneyimi son derece yüksek bir geçmiş var.

Böyle bir kurumun mensupları içinde yetişen kimseler nasıl oluyor da zeka ve ahlâk yoksunu bir takım zırvalara konu olabilecek plan hazırlıyor? Demek ki ortada Genelkurmay’ın ifade ettiği gibi bir senaryo var. Bu senaryo sırasında bazı subayların konuşmaları ve işgüzarlıkları söz konusudur. Sonra da bu senaryoyu ele geçiren servislerin senaryoyu darbeye hazırlık haline dönüştürmüş olmaları galip ihtimaldir.

Tanrı, Türkiye’yi darbeden de darbecilere atfen kurulması düşünülen masonik kabinelerden korusun!

Yeniçağ ÖZCAN YENİÇERİ 25.01.10
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: 'Balyoz' darbe yalanı ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Başkomutan » Pzt Oca 25, 2010 23:04

TSK'ya vuran balyoz kimin elinde?

Taraf gazetesinde yayınlanan “Balyoz Harekat Planı”nın İkinci Ergenekon adı verilen davadaki delillerden 51 numaralı DVD’de mevcut olduğu anlaşıldı. Bu arada plan yayınlanırken, adli emanette bulunan DVD’nin çatladığı anlaşıldı.

Peki bu durumda söz konusu DVD’deki belgeleri, Taraf gazetesine kim vermiş oluyor?

Tabii, planın DVD’den kopyalanıp verilmiş olması şart değil, başka kopyaları da olabilir ama şu an için elde olan bilgi bu!

* * *

Bu durumda, soru şudur:

Eline bir medya balyozu alıp, devamlı olarak TSK’nın itibarına vuran güç odağı, kimlerden oluşuyor?

Bu; öyle bir kişinin, iki kişinin becerebileceği bir iş değil. Yüksek teknolojiden faydalanmayı bilen, dinleme imkânlarına ve elde edilen verileri değerlendirebilecek stratejik zekâya sahip elemanları bulunan ciddi bir örgütlenme olmadan, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef almak, üstelik bunu yaparken şu ana kadar yakalanmamış olmak mümkün mü?

Ben bu gücün, bir istihbarat ağını yöneten iç veya dış herhangi bir servis olup olmadığını elimde bir delil olmadan iddia edemem. Fakat, kimse “Bu dosyaları Taraf gazetesine kim veriyor?” diye araştırma yaptırmadığına göre, ortada danışıklı bir dövüş var!

* * *

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, konuyla ilgili olarak “Allah Allah diye taarruz eden bir ordu nasıl olur da Allah’ın evi olan camiyi bombalar. Vicdansızlara sesleniyorum, TSK’nın da sabrının bir sınırı var. Siz orduyu nasıl böyle itham edersiniz? Hiç mi vicdanınız yok” dedi.
Başbuğ, “Bu darbe iddialarından kim menfaat sağlıyor, bu da sorulmalı. Sızan bilgiler üzerinde eklemeler ve değiştirmeler var” diye konunun en önemli yönüne işaret etti.

Başbuğ “TSK içinde 61 adet bilgi sızdırma soruşturması açıldı. Bilgi sızdıran bir subay 3 yıl ceza aldı ve ordudan atıldı, çeşitli rütbelerde 10 personel bu kapsamda tutuklandı” bilgisini de verdi.

İddialar ortaya atıldığı zaman biz de böyle bir plan tatbikatı olabileceğini, ancak cami bombalamanın TSK’nın bir planında yer alması ve bu planın çok sayıda subaya anlatılmasının akla uygun olmadığını belirtmiştik. Ve cami bombalamanın bir CIA yöntemi olduğunu hatırlatarak, bu bölümlerin plana, sızdıranlar tarafından eklenmiş olabileceğini ifade etmiştik. Ayrıca Türkiye’nin cuntacılıktan şimdiye kadar bir hayır görmediğini de işlemiştik.

* * *

İddialardan kimin menfaat sağladığına gelince?

Türkiye’yi çözmek için önce Türk Silahlı Kuvvetleri’ni çözmek gerektiğini bilen, bu amaçla rapor üzerine rapor hazırlayanlar var.

Türk Silahlı Kuvvetleri’ni sınırlardan çekmek, jandarmayı lağvetmek, yerine 50 bin kişilik polis ordusu kurmak gibi fikirler, TESEV’in hazırladığı bir almanakta savunulmuştu. Taleplerin kaynağı Avrupa Birliği idi!

AKP iktidarı da bütün bu konuları yasalaştırmak için çırpındığına göre iddialardan kimin faydalandığı ortada!

Şimdi Tayyip Erdoğan, Sabih Kanadoğlu’nun “Laik Cumhuriyete aykırı eylemlerin odağı haline gelmiş bir parti Anayasa değişikliği yapamaz” sözlerini eleştiriyor. NTV’de görüşü sorulan CHP ve MHP sözcüleri, bu konuda Erdoğan’ı destekledi!
O halde bırakın değiştirsinler, öyle mi?

TSK hakkındaki bu iddiaların şimdi ortaya atılmasının sebebi, zaten ekonomik alt yapısı yabancılara satılan Türkiye’nin Anayasa değişikliği ile kuruluş felsefesi rayından tamamen çıkarılması hedefidir. Cumhuriyete aykırı eylemlerin odağı, cumhuriyetin kaderine karar verebilir mi?

26.01.2010 / Arslan BULUT / YENİÇAĞ






Ölümcül kumarda restleşme

“Balyoz”, ülkede kasten yaratılan gerginliğin zirvesi. Türkiye’nin, Türk milletinin varoluşu üzerinden ölümcül bir kumar oyunu oynanmakta! Bu “oyunun” son perdesi, aşaması “restleşme”. Artık bütün kartlar gösteriliyor! Kimin kazançlı çıkacağı belli değil ama muhakkak ki bu oyun, çok tehlikeli bir oyun! Birileri ateşle oynuyor ve netice ne olursa olsun, sonunda galibi yok... Daha doğrusu, bir “galip” olsa bile bedeli herkes için ağır olacak!

Artık kimsenin şüphesi kalmamalı; bu oyunda “karşı tarafın” maksadı Atatürk’ün kurduğu T.C.’ye, devrimlerine, “karşı devrim”! Karşı devrimcilerin, “şeytan ittifakının” bacakları ve organları mâlum. “Taraf” Amiral gemisi ise, destroyerler, denizaltılar, mayınlar, AKP yandaşları yalakaları, cemaate bağlı gazeteler ve TV kanalları. İlk hedefleri Türk Ordusu. Batırılırsa, gerisi kolay!

Bu ne cesaret!

Taraf’ın, artan küstahlığı ve pervasızlığı nereden kaynaklanıyor ve bu gazete nereden besleniyor, cesaret alıyor, kimlerden bilgi alıyor? Asıl ortaya çıkarılması gereken bu!

Küstahlığının son örnekleri “Genelkurmay yalan söylüyor” manşeti ve başta Ahmet Altan, yazarların yazıları. Ve her yeni tefrikada “Balyoz’un” ayrıntıları, açıklanıyor. Son tefrikada, Balyoz senaryosunda, Ordu içine de nifak sokuldu. Balyoz sürecinde isimleriyle 823 muvazzaf subayın da, “tasfiye edileceği” iddiası var! “Şuyuu vukuundan beter”. Maksat da zaten bu! Camilerin bombalanacağı iddiası da öyle değil miydi?

Ama küstahlığın-terbiyesizliğin son örneği Taraf’ın önceki günkü “Genelkurmaya Çağrı” sürmanşetinde idi. Meydan okuyorlardı: “Birinci Orduda seminer görüntüsü altında yapılan darbe toplantısıyla ilgili bütün bilgiler, belgeler, emirler, -kendi kaydettikleri konuşmalar- görev kâğıtları, fişlemeler elimizde!” Ve sıkı durun; Türk Ordusun Genelkurmayına, Genelkurmay Başkanına diyorlar ki: “Eğer gerçeklerle yüzleşecek cesaretiniz ve gerçekleri gördükten sonra gereğini yapacak dirayetiniz varsa elimizdeki bütün belgeleri size vermeye hazırız. Hazır olduğunuzda bize haber verin!”

Bu, ancak düşmanın Türk Ordusuna verebileceği bir ultimatom, bir meydan okuma! “Merdi Kıpti sirkatin söyler” derler. Bu, sözde mert hainler, açıkça casusluklarını ve Ordudaki gizli bilgileri “çaldıklarını” itiraf ediyorlar. Ve bununla övünüyorlar! Bu “casusluk” basım özgürlüğü uğruna, cezasız kalabilir mi?
Fakat başka, daha vahim bir “restleşme” de var. Başbakan Erdoğan’la, CHP Genel Başkanı Baykal arasında!

Erdoğan’ın, bu konuda tarafı zaten belli. AKP’nin Genel Başkanı olarak değil, Türkiye’nin “Başbakanı” olarak “Balyoz” iddiaları hususunda tarafsız kalması ve iddiaları objektif yöntemlerle tahkik ettirmesi gerekirken, muğlâk konuşuyor ve iddialara adeta prim veriyor! Diyor ki: “Gizli kapılar arkasında bu iş artık kalmıyor. Bir gün bunların hepsi ortaya çıkıyor. Artık yok böyle bir şey filan. Çıkıyor, çıkıyor. Bundan sonra kim bilir neler çıkacak?” Ve Baykal’a meydan okuyor: “Açıkla. Darbeden yana mısın? Çık adam gibi açıkla”.

Baykal’ın dediği gibi, Demokrasi bilek güreşi, restleşme midir? Erdoğan’ın anlayışı ve bu anlayış ülkeyi felakete götürür.

Gene Baykal; ‘Erdoğan, Genelkurmay Başkanı’nın ya da kuvvet komutanlarının doğrudan işin içinde bulunduğuna kani olmuşsa, onları görevden almalı’ diyor! Erdoğan kaçak oynuyor. Baykal ona “göster kartlarını” diyor

Ancak çok tehlikeli sonuçları olabilecek bir “restleşme” durumu bu! Erdoğan’la, Baykal arasında kalmayacak!

Taraf zevkten dört köşe; kendi tezviratının değil, Ordunun, ülkeyi yorduğunu söylüyor ve “yurdun dört köşesinden” Orduya husumet mitingleri yapıldığını müjdeliyor.

Ateşle oynayan bu “ateşbazların” umurunda değil! Sonunda bütün bunlar, PKK eylemleriyle de eşleşince, maazallah bir iç çatışma çıkarsa mutlu olacaklar. Amaçları bu! Ordu gidince “yorgan” -ülke- kalır mı? Yorganı paylaşmayı bekleyen dış güçler çok. “Barış güçleri” olarak Türkiye’ye üşüşürler. O zaman görev, gene “Kuvvayı-ı Milliye” ye, Müdafaa-i Hukuk’a düşecek. Eğer geç kalınmadıysa! Benden de “rest” bu!

SON DAKİKA: Bu yazı, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ konuşmadan önce yazıldı. Genelkurmay’da Kazım Karabekir Paşayı anma toplantısı çok anlamlı.


26 Ocak 2010 / Altemur KILIÇ / YENİÇAĞ
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: 'Balyoz' darbe yalanı ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen devimsel » Sal Oca 26, 2010 1:28

Balyoz darbesi ama kime?

Biliyorsunuz milletçe yeni tartışma konumuz “Balyoz darbesi”.

Sahneye koyan, yine bu konuyu kendine görev edinmiş TARAF gazetesi.

Şunu peşinen söyleyeyim; eğer bu iddia doğruysa, yani bazı komutanlar cunta kurup bu seçilmiş hükumeti “nasıl deviririz” hesabı yapmışsa …

Derhal hepsi gözaltına alınıp yargılanmalıdır.

****

Ancak, malum misyoner gazetenin yazdıklarında öyle ipe sapa gelmez iddialar var ki, tam insan zekasıyla alay cinsinden.

Sırayla şöyle bir göz atalım:

İlk önce bu konuşmalar yani “darbe planlaması” ne zaman olmuş yazılana göre 2002 sonu.

Seçimler ne zaman oldu? 2002 Kasım sonu.

Başbakan ne zaman görevi devraldı? 2003 Mart ayında.

Yani Başbakan ve AKP henüz icraat yapmamış, ne yapıp ne yapmayacağı belli değil.

Bir cunta oluşturuluyor ve hemen hükumeti devirmenin hesabı yapılıyor!

****

Hesabın içinde neler var: Camiler bombalanacak, huzur bozulacak iç karışıklık isyan çıkarılacak. İlaveten, ekonomik istikrarsızlık da oluşturulacak. Ve de müdahaleye zemin hazırlanacak!

İçeriyi böyle allak bullak ederken de ayni anda Yunanistan’la çatışma çıkarılacak!

Kendi uçağımız vurulacak Yunanistan suçlanacak.

Ayni zamanda Amerika Irak’a müdahale etmek üzere, ya da etmiş. (Orası tam belli değil.) Yani Güneydoğu sınırımızda Irak’ta savaş tehlikesi var!

Böyle bir ortamda Genareller kendi ülkelerinin altını oyacak, kendi ayaklarına değil kafalarına kurşun sıkacaklar!

****

Bu zırvaları haber diye yazmak, iddia etmek gazetecilik değil şerefsizliktir.

Her türlü ihtimal göz önünde bulundurularak hazırlanan bir askeri tatbikat senaryosu...


İstediğin gibi kes biç montaj yap. Al sana ''darbe senaryosu''…

Sonra “asker dostu” veya düşmanı olarak ilan edilen gazeteciler.

Tutuklanacak gazetecilerin içinde asker dostu, asker dostu diye ilan edilenlerin içinde asker düşmanı gazeteciler var.

Mesela Emre Aköz, o zamanlar irtica düşmanı olarak tanınıyor, askere yeri geldiğinde çiçek atıyor konumda.

AKP’yi yağlamaya başlamamış henüz. Peki “tutuklanacaklar” listesine nasıl girmiş?

Darbeden sonra kurulacağı söylenen hükümet kabinesi de ayrı bir alem.

Kabinede(!) ''Başbakan'' Hisarcıklıoğlu dahil 28 Şubat mağdurları var.

****

Kısacası, muhteşem bir malzemeden tam bir darbe senaryosu yazılmış.

CD’ye atılmış ve malum gazetenin malum muhabirine takdim edilmiş.

Bu “ haberin” çoğu fiyasko çıkar. Çıkar ama o arada TSK’nın canına okunur.

Zaten üretilen haberin doğru olması gerekmiyor ki.

Yandaş medyaya pas atıp askere saldırı fırsatının yaratılması önemli.

Ve kabul etmek lazım ki ”görevlerini” de iyi yapıyorlar.

Görevlerini iyi yapmayanlar düşünsün. Şu hale bakın, kevgire dönmüş bir Genelkurmay!

Hemen her ay belge servisi yapılıyor. Yapılan açıklamalar, yapılan yasal girişimler tatmin edici değil.

Genelkurmay’ınki tam bir istihbarat ve halkla ilişkiler faciası.

Bazı emeklilerin konuşmaları ise ayrı bir felaket.

****

Sonuç: Bir darbe hazırlanmış ama hangi tarafa belli değil.

Benim gördüğüm, asıl balyoz darbesini TSK yiyor çünkü!


22/01/2010
Tuncer BAHÇİVAN


Kaynak: http://www.gazeteci.tv/balyoz-darbesi-ama-kime-2724y.htm


* * *


"Tam bağımsızlık demek, kuşkusuz siyasal, maliye, ekonomi, adalet, askerlik,
kültür... gibi her alanda bağımsızlık ve tam özgürlük demektir.
Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin
gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir."

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
Kullanıcı küçük betizi
devimsel
Üye
Üye
 
İletiler: 291
Kayıt: Çrş Nis 08, 2009 0:07

Re: 'Balyoz' darbe yalanı ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Urunguj » Sal Oca 26, 2010 3:32

Son mesaja eklenen klibi izledim.

Ne diyeceğimi bilemiyorum.

Halkımdan çok da emin değilim. Ha bir de SEÇSİS var. (dolandırıcılığın daniskası)

Nasıl kurtuluruz bu vampirlerden tadında bir Hollywood filmi seyredeyim ben en iyisi!
Kullanıcı küçük betizi
Urunguj
Üye
Üye
 
İletiler: 222
Kayıt: Cmt Ara 05, 2009 0:44

Re: 'Balyoz' darbe yalanı ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Başkomutan » Cum Oca 29, 2010 1:49

Resim
Ercan Akyol çiziyor

Türk Ordusu’na Yapılan Saldırılar ABD ve AB Kaynaklı!..

Türk Ordusu’ndan bu kadar rahatsızlık duyan bazı medya mensuplarının haber ve yorumları toplumda ikilem/çatışma yaratmaya devam ediyor! Tahrikler ve kışkırtmalar sonucunda oluşan bilgi kirliliği yüzünden TSK’yı zan altında bırakanların bir gün gelip nasıl hesap vereceklerini düşünüyoruz! Türk Ordusu’nu yıpratmaya yönelik provokasyonların başını çeken zümrenin nasıl bir zihniyete sahip olduğu hakkında bir hayli bilgimiz var! Her taşın altında ‘asker’ parmağı arayan bu güruhun asıl amacı Türk Ordusu’nu yıpratmak, kamuoyunun ve dünyanın gözünde küçük düşürmektir. Çamur at izi kalsın mantığı ile hareket eden zihniyetin de bir gün gelip sorgulanacağı(!) hiçbir zaman unutulmasın!

Bahsetmiş olduğum zihniyetin damarlarındaki kanın bozuk olduğundan hiç şüphem kalmadı! Onlar Türk Ordusu’nu tanımıyorlar! Onlar bu milletin binlerce yıllık tarihi derinliklerinden süzülüp gelen Peygamber Ocağı ORDUMUZU şayet tam tanımış olsalardı bırakın salya-sümük saldırmayı dut yemiş bülbül kesilirlerdi! Gerçekten Türk Ordusu’nun derinliğini bilselerdi dizlerinin bağı çözülürdü! Şu anda gördükleri sessizlik/sükunet ve sabır! Türk Ordusu’nun dikey derinliğindeki kaynayan ve patlamaya hazır volkandan bihaberler! Türk Ordusu’nun yatay derinliğinde birikmiş ve fışkırmaya hazır gazdan bihaberler! Onlar Türk Ordusu’nun etrafını çelik zırhlarla örmüş ‘DİNAMİK GÜÇLER’ bihaberler!..

Son yıllarda Türk Ordusu’na yapılan saldırıların nereden kaynaklandığı ve kimler tarafından yönlendirildiği konusunda yapmış olduğumuz (ulusal ve uluslar arası) istihbarat çalışmaları ve derin araştırmalarımız sonucunda bizleri bile şok eden gerçekler karşısında tüylerimiz diken diken oldu! Türk Ordusu hakkında yapılan iftiralar ve iğrenç suçlamaların kışkırtıcısı, tahrik edicisi maalesef dostumuz/müttefikimiz ABD ve tam yarım asırdır üye olmak için çırpındığımız AB çıktı! ABD için gerekçe Büyük Ortadoğu Projesi! AB için de gerekçe ordumuzun dünyanın en güçlü ordularından birisi olması! ABD’nin askerimize olan gizli düşmanlığının sebebi 1 Mart Tezkeresi ve Türk Ordusu’na eskisi gibi söz geçirememesi! AB’nin askerimize olan gizli düşmanlığının sebebi ise Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci”

Maalesef işbirlikçileri her türlü bilgi/doküman/belge ile donatan da ABD ve AB’ye üye ülkelerin istihbarat birimleri! Türkiye’de cirit atan yabancı istihbaratçılar ile el-ele, kol-kola, dirsek-dirseğe hareket eden yerli işbirlikçilerimizin medya yoluyla ordumuza her türlü yoldan saldırmaları boşuna değildir! Kendilerine çalışan medyayı her türlü bilgi/belge/doküman ile besliyorlar! Asker içinden de bilgi sızdırabildiklerine göre! Aslında asker içinden çok zor bilgi sızdırabiliyorlar! Asıl bilgileri farklı istihbarat yöntemleri ile elde ediyorlar! Ve sanki asker içinden sızdırılmış gibi gösteriyorlar! Böylece askerin içinde de fitne çıkartmış oluyorlar! Amaçları TSK içinde de bir iç huzursuzluk yaratmak ve bir iç çatışma yaşatmak!

Bütün bunlardan da anlaşıldığı gibi bizi-bize kırdırıyorlar! Önce siyasi arenayı kirlettiler! Sonra medya yoluyla da toplumu! Daha sonra da Tavşana kaç tazıya tut dediler! Nihayetinde de Türk Ordusu’nu hedef gösterdiler! Milletimizin askere inancını (başta medya olmak üzere) psikolojik, sosyolojik, fiili her türlü yoldan yok etmek için fütursuzca ve azgınca saldırdılar! Bu hususta bir hayli de mesafe katettiler! Milletimizin zihninde büyük bir bilgi kirliliği oluştu!

T.C. Devleti kurulduğu günden bu yana askere olan inanç ve güven yüzde 90 iken bugün yüzde 70’lere düştü! Yüzde 30’luk tedirgin/şüpheci bir zümre yarattılar! Fakat bu millet özünde halâ askerine yüzde 90 inanmakta ve güvenmekte! Çok yakında bütün bu şüpheler ve tereddütler geçecek! İşbirlikçi hainlerin maskeleri bir bir düşecek! Daha açıkçası takkeler düşecek keller ortaya çıkacak! Bu millet yeniden dirilip şaha kalkacak! Bu millet askerine asla ve asla toz kondurtmayacak! Bu milletin derinliğindeki zinde/dinamik güçler her şeyi ortaya koyacaklar! Bekleyin görün neler olacak neler!..


Muhsin AKIL 29 Ocak 2010
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Uyan

İletigönderen Deli Haydar » Cum Oca 29, 2010 2:25

Ey halkım, uyan artık! Türk Silahlı Kuvvetleri’ni senin gözünden düşürmek için açılan tezgâhı ve şerefsizce yürütülen oyunları gör artık. Bu pis tezgâhı açanların seni aptal yerine koyduğunu da anla artık.

İşte son örnek: Balyoz planı!

Dönek oğlu dönek Ahmet Altan ve ekibine geçen gün servis edilen plan neydi? Kaos ortamı yaratmak için Fatih Camisi ve Beyazıt Camisi askerler tarafından bombalanacak; binlerce kişi öldürülecek; 100 binlerce kişi stadyumlarda gözaltına alınacak.

Dönek oğlu dönek Ahmet’in, Taraf gazetesinde yayımladıklarını ertesi gün gazetelerde ve televizyonlarda gerçekmiş gibi tekrarlayarak ve gerçekmiş gibi yorumlar yaparak askeri yerin dibine soktular.

Ey halkım… Şimdi diyorlar ki, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı’nın, “Balyoz Darbe Planı”yla ilgili soruşturma başlattığı ve Taraf’ın kendisine teslim ettiği belgeleri incelenmek üzere Emniyet’e teslim ettiği kaydedildi.

Ey halkım… Seni daha fazla aptal yerine koymalarına izin verme! İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “Balyoz Darbe Planı”yla ilgili soruşturma başlatacağı üfürmesine inanma, velev ki soruşturma başlatılsın asla sonuç alınacağını sanma.

Çünkü… İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği’nin ve İstanbul Cumhuriyet Özel Yetkili Savcılığı’nın “Balyoz Darbe Planı” denen “tezgâh”tan yaklaşık bir yıldır haberi var. Çünkü… Darbe planı dedikleri “tezgah”, Ergenekon dalgasının üçüncü iddianamesinde yer alıyor. Şu sıra, Ergenekon’da sansasyonel bir tutuklama olmadığı için Kayserilinin eşeği boyayıp babasına satması gibi, iddianamenin içinden bir DVD’yi alıp millete yutturuyorlar.

Ey halkım gözünü dört aç, bu şerefsizce tezgâh karşısında bir an önce uyan.

Perşembenin gelişinin çarşambadan belli olması gibi dönek oğlu döneklerin “Balyoz”dan sonra iddianamede bekleyen “Alev”, “Atak” ve “Yarasa” darbe planlarını gündeme getirileceğini şimdiden anla.

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik her yeni saldırı üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Bağbuğ’un da, Başbakan’la yaptığı özel görüşmeden sonra biraz asabiyet biraz mahcubiyet içinde konuşmaya çalışacağını unutma!


Deniz Som
28 Ocak 2010 / Cumhuriyet Gazetesi
Feragat-ı nefs.
İstihkar-ı hayat.
Kullanıcı küçük betizi
Deli Haydar
Meydan Delisi
Meydan Delisi
 
İletiler: 714
Kayıt: Çrş Eki 14, 2009 11:21

Re: 'Balyoz' darbe yalanı ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Başkomutan » Cmt Oca 30, 2010 4:09

Resim

TSK bu oyuna gelmez!..

TSK üzerinde oynanan oyunlarla ilgili bugüne kadar yazmış olduğum yazılardan dolayı yine yanlış anlaşılmaya başladım! TSK’nın sabrının taştığını ve bu nedenle de Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ sert bir açıklama yaptığını izah ederken sanki benim ‘darbe’ çağrısı yaptığımı zannedenler olmuş! Oysa ki, ben bu yazılarımda devletin, milletin, ordunun sahipsiz olmadığının altını çizmek istemiştim! TSK yapılan saldırılarda çizmeden yukarı çıkıldığını ve ağır tahrik taşıyan ifadelerle iftiralar atıldığını vurgulamak istemiştim! Türk Ordusu’na yönelik sinsi bir plânın tatbik edildiğinden bahsetmek istemiştim!..

Yahu hangi yüzyılda yaşıyoruz! Devlette, millette, askerde bu darbelerden bıktı artık. İçinde yaşadığımız çağın gerektirdiği koşullar/şartlar artık Türkiye’de darbelerin sona erdiğini gösteriyor. TSK de bu konuda yeterince tecrübe ve donanım sahibi oldu. Ayrık otlarını temizledi. Kısaca; Türk Ordusu kendini yeniledi. Bu GERÇEĞİ görmek istemeyen kör gözlerin halâ TSK’ya saldırmalarına bir anlam veremiyoruz! Aynı şekilde TSK’ya saldıranlara göz yuman iktidarın sessizliğini de anlayabilmiş değiliz. İktidar böyle yapmakta TSK’ya saldıranlar iktidarın ekmeğine yağ sürüyor! Askere yapılan saldırıları görmezlikten gelen iktidarın vurdumduymaz davranışlarını gördükçe şüphelerimizde haklı çıkıyoruz.

Fildişi kulelerden Türkiye’de neler olup-bittiğini izleyip-gözleyen emperyalist güçler, bütün bu gelişmeleri fırsat bilerek işbirlikçi hainleri de kullanarak, devletin temelini dinamitlemek ve milletin en çok güvendiği ordusunu yıpratabilmek için her türlü yola başvurmaktan çekinmiyorlar. Hatta ve hatta işi o kadar ileri götürdüler ki, ortamı iyice germek için medya yoluyla ‘darbe plânları’nı gündeme taşıdılar. Hatırlarsanız; gündeme bomba gibi düşün darbe plânları üzerine TSK bir açıklama yapmak zorunda kalmıştı.

Türk Ordusu’nu geriyorlar! Türk Ordusu’nu sinirlendiriyorlar! Türk Ordusu’nu çileden çıkartıyorlar! Türk Ordusu’nun sessizliğini/sükunetini bozmak, sabrının taşırmak, çileden çıkartıp hareket geçirmek için her türlü iftira, karalama, yalan ve hakaretlerle tahrik etmeye devam ediyorlar. Bu saldırıların perde arkasındaki (ABD ve AB) plânlayıcıların yegane amacı ordumuzu darbeye teşvik etmektir!

Türkiye’de bir daha darbeler olmasın diye a’dan z’ye kendisini yenileyen TSK’dan son derece rahatsız olan ABD ve AB Türkiye’yi karıştırmaya karar verdiler. Ordunun darbe yapması için (şu anda ‘darbe’ olsun diye!) tersinden bir mantıkla tahrik ve tahrip etmeye çalışıyorlar. Yegâne amaçları; askeri darbeye zorlamak! Peki darbeye karşı çıkanların askeri darbeye zorlamak için tahrik etmeleri ne anlama geliyor?!

Ben burada tarihi bir GERÇEĞİ açıklamak istiyorum. Türk Ordusu’nun geçmişten yeterince ders çıkarttığını ve darbelere son verdiği gerçeğini gören ABD ve AB çıldırdı! Bu yüzden de Türkiye üzerinde yeni bir senaryo denemeye karar verdiler. Çuval olayı bu yüzden olmuştur. Ergenekon bu nedenle hortlatılmıştır. Kozmik Oda baskını da bu yüzden… Son ‘darbe plânları’ haberlerinin sebebi de bu…

TEK AMAÇ: Türk Ordusu’nu DARBE YAPMASI için kışkırtmak. Bu kışkırtmalarla DARBEYE ZEMİN HAZIRLAMAK! Türk Ordusu’nun sabrını taşırmak, damarına basmak ve çıldırtmak için her türlü yola başvuruyorlar. Bu yolda bir hayli de mesafe katettiler. Araştırma ve istihbaratlarımıza göre ellerinde halâ yeni senaryoların olduğunu öğrendik. Çok yakında korkunç dosyalar açıklayarak askeri yine tahrik edecekler!.. TSK’ya tarihte bile eşi-benzeri görülmemiş iftiralar atacaklar…

Ne zaman ki ASKER tahrik oldu ve bu oyuna geldi işte asıl felaket o zaman! Asker tankla-topla sokağa çıktığı gün BM askerleri Türkiye’de! NATO en büyük gerekçe! İşte o zaman Türkiye ikiye bölünecek! Türkler ve Kürtlerin sınırları çizilecek. Büyük Ortadoğu Projesi!.. Türkiye nasıl olsa BOP’da EŞBAŞKAN! Eh, AB’ye de ortak olacak! Alın size korkunç plân!


Muhsin AKIL 30 Ocak 2010





Orduyu yıpratmanın bedeli ağırdır

Cumhurbaşkanı aynı zamanda silahlı kuvvetlerin de baş komutanıdır.

Genel Kurmay Başkanı’nı çağırır.

Savaş oyunlarıyla ilgili dosyayı ister.

O dosya en çok 50 sayfadır.

Dosyayı inceler.

Halka gerekli açıklamayı yapar.

Tartışma da biter.

Öyle 5000 sayfalık savaş oyunları ya da darbe dosyası hazırlamak için gerekli zamanı olan subay orduda yoktur.

Subaylar daha önemli işler, özellikle de ülkenin savunmasıyla ilgili çalışmalar yaparlar.

Darbe bile yapacaklarsa 5000 sayfalık hazırlık dosyası hazırlamazlar.

10 sayfalık planla en kral darbe bir gece de bitirilir.

Birileri 10 yıllık kalkınma planıyla darbeyi karıştırmış.

Ben bu güne kadar önündeki masayı yumruklayarak demeç veren bir Genel Kurmay Başkanı görmedim.

Orgeneral İlker Başbuğ sıkı bir Erman Toroğlu izleyicisi olmalı.

Kürsüdeki tavrıyla “kodum mu oturturum” mesajını verdi.

Tam Toruoğlu’nun istediği gibi.

Başbuğ’un isyanı bireysel değildir.

Aşağıdan yukarıya yansıyan tepkilerin sonucudur.

Cumhurbaşkanlığı olanları izleme makamı değildir.

Anayasanın kendisine yüklediği Başkomutanlık görevini yapmak için savaş çıkmasını beklemez. Kritik durumlarda ağırlığını koyar..

Orduya karşı sürdürülen planlı saldırılar amacına ulaşırsa Cumhurbaşkanını teğet geçmez.

AK Parti iktidarını da ıskalamaz.

Cumhurbaşkanı da, Başbakan da devletin varlığını ve yaşamasını düşünerek silahlı kuvvetlere sahip çıkmak zorundadırlar.

Hamas’a arka çıkarak savunmasını yapan Erdoğan, kendi ülkesinin ordusuna sahip çıkmıyor.

Cumhurbaşkanı sessizliğini koruyor.

Türkiye’nin tek ordusu var.

Dış güvenlik ve polisin gücünün yetmediği yerlerde iç güvenlik TSK tarafından sağlanıyor.

Avrupa ülkelerinin konumları Türkiye ile aynı değildir.

Almanya, Fransa, İspanya, Portekiz, Hollanda, İsveç ve diğerleri sınır sorunu yaşamıyorlar.

Bir birlerinden toprak istemiyorlar.

Teröristler sürüler halinde sınırlarını geçerek toplu katliamlar yapmıyor.

Güçlü bir ordu Türkiye’nin vazgeçilmezidir.

Siyasetçilerin de vazgeçilmezi olmalıdır.

Askeri darbelerden en çok zarar gören siyasetçi Süleyman Demirel’dir.

Bir muhtıra, bir de darbe görmüştür.

Halkın oylarıyla geldiği iktidardan iki kez zorla indirilmiştir.

Buna rağmen orduyla kavga etmemiştir.

Üzerinde yaşadığımız coğrafya siyasetçilerin orduyla kavga etmesine uygun değildir.

Askeri darbeler bu ülkeye büyük zarar vermiştir.

Siviller ne yapmıştır?

Darbeci yaltakçılığınıaşan var mı?

12 Eylül cuntasının anayasasıyla yaşamaktan rahatsız olmak ve bunu düzeltmek yerine hayali darbelerle uğraşmak, her olayı darbe hazırlığı diye sunmak orduyu yıpratır.

Baş komutan, yıpranmış bir orduyla ülkeyi nasıl savunacağını hesapladı mı?

Orhan SELEN 30 Ocak 2010





Darbeci misin, değil misin?

Aslında bana göre böyle bir sorunun sorulmasının hiçbir anlamı yoktur.

Çünkü…

Ortada bunu tartışacak ne bir darbe, ne de benzeri bir girişim bulunmaktadır.

Ancak!

Anayasa mahkemesinin askerin sivil yargıda yargılanmasının iptali yönünde aldığı karar…

Ordu üzerinde baskı kurmayı amaçlayarak teslim alma düşüncesindeki iktidarı harekete geçirmiş…

Ve bu konunun önümüzdeki dönemde yapılması düşünülen anayasa değişikliği paketinin içine konularak paket içinde geçirilmesi amaçlanmıştır.

Böyle olunca da ortaya konulacak referandum, haliyle sadece anayasanın bazı maddelerinin değiştirildiği bir referandum olarak kalmayacak…

Hatta toplumda çok ciddi bölünmelere de yol açabilecek

Darbeci misin? Değil misin? Türünden bir referanduma bile dönüştürülecektir.

Aslında böyle yapılarak bir taşta iki kuş vurulması amaçlanmaktadır.

Hem böylece özellikle üniter yapıyı değiştirmeyi hedef alan anayasa değişikliği kolayca geçirilecek…

Hem de darbe paranoyası yaratılarak ordu…

Yapılacak değişiklikle tamamen baskı altına alınacaktır ve üstelik anayasa değişikliğiyle.

Yani bir daha kolay kolay değişemeyecek şekilde.

AB yıllardır, gerek Ulusal Program, gerekse bu programda nereye kadar ödevlerimizi yaptığımızı ortaya koyan İlerleme Raporlarında, özellikle birkaç konuyu ısrarla vurgulamaktadır.

Bunlardan biri ordu diğeri ise yargıdır.


Elbette ülkemizle ilgili ruhban okulu ve benzeri talepler her seferinde bulunmasına rağmen özellikle bu iki konu ısrarla ön plana çıkarılmaktadır.

AB belgelerinde bunu zaten açık açık yazmaktadırlar.

Diyorlar ki:

“Ordu sivil otoritenin emrine girmeli.”

“Hesapları denetlenmeli. “

“üniter yapıyı ve ulus devleti savunmamalı.”

“Orduya siyasete müdahale yetkisi veren iç hizmetler kanunu ve Emasya 97 protokolü değiştirilmeli.”

İnsan merak ediyor?

Daha bir kaç gün önce gözümüze sokarcasına ABD’de bir üniversitede bölünmüş Türkiye haritası yine karsımıza çıkarılmadı mı?

Sahi ne yaptık, bir düşünün…

Sadece hiçbir şey…

He zaman olduğu gibi geçiştiriverdik.

Ülkemizin gündemine bile girmedi, yöneticilerimizin ilgisini bile çekmedi.

Merak ediyorum bu tür olaylar o kadar önemsizse…

Siz de sıkıysa Batı Trakya’nın Türkiye’ye katıldığı…

Ya da Bulgaristan’ın Türkiye toprağı olduğunu ortaya koyan haritalar yayınlasanıza…

Yayınlasak ne mi olur?

Hemen nota verilir.

Bu yetmez özür istenir.

O da yetmezse, alarm durumuna bile geçilir

Tüm bunlardan sonra bile hala,peki o zaman bu darbe senaryoları neyin nesi diye sorabilirseniz, ben söyleyim

Orduyu baskı altına alarak İşte o haritaları gerçekleştirebilmek…

Yetmez mi?

Nusret KEBAPÇI 30 Ocak 2010


Resim





Başbakan’ın diktatörlük anlayışı

ABD’li 1913 doğumlu siyahi atlet Jesse Owens, 1936 Berlin Olimpiyatı’nda dört altın madalya alarak Hitler’i stadyumdan kaçmak zorunda bırakmıştı.

Rekorları 20 yıl kırılamadı. Owens 1936’da yüz metreyi 10.06 saniyede koşmuştu. Usain Bold 18.08.2009’da 9.58 saniyede koştu. Owens 1936 yılında 8.06 metre uzun atlamıştı. Mike Powell’in uzun atlama dünya rekoru 8.95 metre. Mesut Yavaş’a ait olan Türkiye uzun atlama rekoru 8.08 metre.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP tek parti dönemini “diktatörlük”le tanımlaması, tıpkı, Jesse Owens’in derecelerini günümüzün rekortmenleri Usain Bold ve Mike Powell ile karşılaştırmak gibi bir şey. Başbakan eğer haklı ise Atatürk ve İnönü’nün çağdaşları faşist diktatörlerden, Hitler, Mussolini, Salazar ve General Franco’dan farksız olmaları gerekirdi.

“Farkları yoktu!” diyenler, çarpılır, gözleri kör olur alimallah!

EĞİLİM Mİ VAR?

Başbakan 1940’lı yıllarda valilerin hem belediye başkanı hem de CHP il başkanı olduğu bir dönemden söz ediyor. Haklıdır Başbakan! Ama günümüz CHP’sinde o döneme özenen bir eğilim mi var? O kadar çok eskiye gitmeye gerek yok: Üyesi oldukları Erbakan Hoca partileri Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmadı mı? Kendi partileri AKP, Anayasa Mahkemesi tarafından Laiklik Karşıtı Olmak’tan suçlu bulunup cezalandırılmadı mı?

Başbakan devam ediyor:

“Menderes’le bu işler kırıldı. Siyasi hayatımız Menderes’e, ekonomik hayatımız merhum Özal’a çok şey borçlu. Türkiye’de değişimin lokomotifi olan bir hareketi sivil faşizmle itham ediyorlar. Demokrasinin gelişmesini mi istemiyorlar, demokratik değişime mi tahammül edemiyorlar?”

ANAKRONİZM

Başbakan gibi konuşan bir üniversite öğrencisi Yakın Tarih dersinden sıfır alır. Buna karşılık Nankörlük Dersi’nden yüz üzerinden yüz alır.

1930-1940 Türkiye’si ile günümüz Türkiye’sini ve Avrupa’sını karşılaştırmaya anakronizm denir. 1930-1940’lar Türkiye’si ile Avrupa’sını karşılaştırdığınız zaman Avrupa sınıfta kalırken Türkiye “orta” notla bile olsa sınıf geçer. Ama AKP yönetimindeki Türkiye bu karşılaştırmada “güm!” diye sınıfta kalır ve çifte dikiş yapıp belge alır.

Ama Başbakan, karnesini velisine göstermeden önce kendi elleriyle mutlaka düzeltir!

SİVİL FAŞİZM

Gelelim demokrasi fatihi (!) Adnan Menderes’e ve onun Demokrat Partisi’ne: DP’yi iktidara getiren Genel Seçim Kanunu’nu (kapalı oy, açık tasnif) kim çıkardı? CHP’nin tek parti hükümeti çıkarmadı mı bu kanunu? 1923-1946 döneminin sevaplarını bir yana atalım, sadece bu demokratik seçim yasası ve ardından 1950’nin adil seçimleri onun bütün günahlarını bağışlatır. CHP, Demokrat Parti’ye iktidarı teslim ederek demokrasinin önünü açmıştır!

AKP’nin sivil faşizm ya da sivil diktatörlük özentilerine gelince: Geleneksel diktatörlükler artık söz konusu değil. Yürütmenin (hükümetin), yasamanın (meclisin) üzerine çıkıp yargıyı denetim altına almasına günümüzde diktatörlük deniliyor.

AKP hükümeti (yürütme erki), TBMM’nin (yasamanın) yetkilerine fiilen el koymuş değil mi? Yüksek Mahkemelere (Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay) en kısa zamanda el koymak istemiyor mu? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu neden çalıştırmıyor?

Bu özellikleri olan bir iktidarın diktatörlük ve sivil faşizm özentisi içinde olduğunu söylemek, haksızlık mıdır?

ÖZDEMİR İNCE
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: 'Balyoz' darbe yalanı ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen ozan35 » Cmt Oca 30, 2010 11:44

hani çoğumuz der ya bu insanlar yobaz, cahil, geri kafalı. Gerçekten de doğru söylüyoruz, bu olaylar bunu kanıtlıyor. Bu ordu kimin ordusu, kimi koruyor, seni değil mi? ABd den medet umuyorsun, görmüyor musun yanı başında neler oluyor. Kendi hayalindeki rejimi yarattıktan sonra sanıyor musun abd peşini bırakacak? Bugün bu ordu olmasa bu kadar rahat olabilir miydin? İbadetine kimse karışıyor mu? Iraktaki gibi yaşamak daha mı rahat geliyor? Hiç mi düşünmüyorsun be adam, bugün kendi çıkarın için işbirliği yaptığın adam yarın çıkarı için arkandan vuracak. Hadi düşünmüyorsun tarihi de mi bilmiyorsun? Bugün İran'ın hali daha mı iyi? Gelecekte nasıl olacak peki aklına gelmiyor mu? Yarın seni de harcayacaklar bilmiyor musun? Dinciyim diye geçiniyorsun, bari vazgeç yaptıklarından, onlara karşı dur da belki bu kadar günahın affolur.
acaba şu yılların ilerideki tarih kitaplarındaki hali nasıl olur? iktidar atatürkçü kesimde olmazsa, muhtemelen ergenekon ve balyoz olduğu gibi yazılır... Peki yüz yıl önceki tarih doğru mudur? olduğu gibi midir? emperyalizme karşı olduğu ve birtakım çevreleri rahatsız ettiği için doğrudur. şimdi o yılları çarpıtmaya çalışan kesimlerin ortak bir noktada buluştuğunu görünce daha bir anlaşılıyor.
Kullanıcı küçük betizi
ozan35
Üye
Üye
 
İletiler: 71
Kayıt: Prş Ağu 20, 2009 17:40

Re: 'Balyoz' darbe yalanı ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen bozkurtlar diyari » Cmt Oca 30, 2010 11:47

Akli olan bir kisi düsünür,yav bu ülkede kac cesit darbe olacakti diye.
Ancak beyinsiz insanlar beyinsizce bu planlari hazirlar ve iftiralar atarlar.
Su yapilmak istenipte sözdeki darbe planlarina bi bakin Tanri askina.
Yav gercekten komedi,neymis 2003'de darbe olacakmis sene 2010 aradan 7 yil gecmis.
Askerde bu komediye alet olup durmadan aciklama yapiyor.TSK bunun gibi iftiralara konusmasini bile dogru bulmuyorum.Bu isler abd güdümlü sümüklü'lün(feto)gurubu tarafindan
yapiliyor.TSK'ya haddim olmayarak sunu yapmasini cok beklerdim.Naksibendi tarikatina ve nur cematine ufak ama cok ufak bir sekilde operasyon bu korku onlara yeter...
Gercekte bi darbe planlari olsaydi birakin konusmayi, donlarina pislerlerdi korkudan.
TÜRK GENÇLİĞİNİN ANDI !!!

EY TÜRK'ÜN BÜYÜK ATASI GAZI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK !!!

Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize namus ve şeref sözü verip, kendimizi büyük Türk Milletine adarız.
Kullanıcı küçük betizi
bozkurtlar diyari
Üye
Üye
 
İletiler: 570
Kayıt: Cum Ara 19, 2008 11:27

Re: 'Balyoz' darbe yalanı ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Başkomutan » Sal Şub 02, 2010 3:02

Gazetecilere 4 bin dava!

BAZEN kendi kendime soruyorum:

“Nasıl bir ülkede yaşıyoruz Tanrım?”

Öyle bir ülke ki, her şey arapsaçı...

Demokrasi diyorlar, demokrasi yok. Özgürlük diyorlar, özgürlük yok!

Biz bunları yazınca “Bunlar münafık” diyorlar...

Özgürlükten ne anlıyoruz, bilemiyorum... Özellikle basın özgürlüğünden...

Ne demek basın özgürlüğü? Herkesin, her yazarın, her gazetecinin düşüncelerini özgürce yazması, fikirlerini savunması, haberlerini yayınlaması değil mi?
Peki, Türkiye'de basın özgürlüğü var mı?

Buna, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın sözleriyle cevap verelim.

Bir süre önce Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti'nin düzenlediği toplantıda konuşan Bülent Arınç'ın sözleri bir itiraf gibi... Diyor ki:
“4 bine yakın gazeteci hakkında, 4 bine yakın ceza davası var!”

Neymiş efendim? Demek ki, 4 bin gazeteci mahkemelerde yargılanıyormuş...

Böyle bir olay, dünyanın başka bir ülkesinde var mı?
Bülent Arınç'ın sözleri demokratik Türkiye'deki basın özgürlüğünü özetleyen cümle!

Bu arada Başbakan da “Biz demokrasiden, özgürlüklerden yanayız” diyor...

İyi, güzel de... Durum gerçekten öyle mi?

Sevsinler böyle özgürlüğü! Ülkede 4 bin gazeteci yargılanıyor! Ne özgürlük ama değil mi?

Acaba tüm dünyada da böyle mi oluyor? Demokratik ülkelerde gazeteciler bu şekilde yargılanıp ve hapse atılıyorlar mı?

Şu anda Türkiye cezaevlerinde birçok gazeteci, basın özgürlüğünün (!) cezasını çekiyor.

Ve bu özgürlüklerin mimarı belli! Demokrasi dediğin böyle olur!

Aykırı yazı yazanı hapse atarsın, sesini yükseltenin çanına ot tıkarsın ve böylece demokrasiyi sağlarsın! Yaşasın!

RAHMİ TURAN 01.25.10




Resim

Sivil vesayet mi demokrasi mi?

SANIRIM, ülkenin uzun yıllar askeri vesayet altında yaşadığı konusunda üç aşağı beş yukarı bir fikir birliği var ama içinde bulunduğumuz dönemde demokrasiye mi, yoksa sivil vesayete doğru mu gidiyoruz, bu konuda anlaşamıyoruz.

Hükümet’i her şart altında destekleyenler illa ki demokrasiye, diğer uçta Hükümet’i desteklemeyenler ise sivil vesayete doğru yol aldığımızı düşünüyorlar.

Ben ikinci grupta yer alıyorum. 27 Ocak 2010 tarihli yazımda gerekçelerimi yazmıştım.

Bugün ve yarın ise Hükümet’in demokrasi mi, yoksa sivil vesayet yolunda mı ilerlediğini iyice kavrayabilmek için somut olarak hangi konuları takip edeceğimi yazacağım.

* * *

Bugün, genel bir analiz yapayım.

Ülkemizde koalisyonlar genellikle istikrarsızlığı davet eder, koalisyon dönemlerinde tek parti yönetimlerini özleriz.

Ancak, tepeden tırnağa demokrasiyi genlerine indirememiş ülkemizde tek parti iktidarı dönemlerinde de sivil vesayet arayışı başlar. Güçlü iktidar dönemleri hep bu arayışın peşinden koşmuştur.

Demokrasi yürütme, yasama ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız hareket etmesine dayanır. Böylece, mutlak çoğunluğu ele geçirenin sivil vesayetini önleyecek temel garantör denetleme ve dengeleme görevini ifa eder.

Ancak, ülkemizde parlamenter demokrasi en azından şeklen var olduğu için, seçimi tek başına Hükümet’i kurabilecek güçte kazanan parti genellikle iktidar partisinin genel başkanını Başbakan yapar. O anda da zaten yürütme ile yasama erklerinin birbirinden bağımsızlığı yok olur. Hükümet’in başı da (Başbakan), TBMM’de en fazla sandalyeye sahip partinin genel başkanı da aynı kişi olduğu andan itibaren zaten yasama, yürütmenin ağzına bakar hale gelmiştir.

Başbakan TBMM Başkanı’nı kürsüde azarlarken Başkan protokolde yerinin Başbakan’dan önce geldiğini unutur ve suspus oturur. Zira, o makama Başbakan’ın lütfu ile geldiğini bilmektedir.

* * *

Bu durum hemen hemen tüm tek parti iktidarı dönemlerinde yaşanır. Ülkemizde tek parti dönemlerinde yasamanın yürütmeden bağımsızlığını tartışmak abestir.

Tek parti yönetimleri yargıyı ele geçirme noktasına geldiklerinde ise zorlanma başlar. Zira, ülkemizde devlet aygıtını yönetmek başka şeydir, hükümet olmak başka! Örneğin, tıpkı bugün olduğu gibi Adalet ve İçişleri Bakanları’nın iktidar partisinden olması Ergenekon Davası’na yön veren emniyet mensupları, savcılar ve hâkimlerin tamamen iktidarın denetimi altında olduğu anlamına gelmez. Devlete çeşitli hurafeler karışır! Ülkemizde iktidar, devlet aygıtını istediği gibi yönlendiremez, Ergenekon Davası bambaşka vesayetler altındadır ama genelde devlet aygıtı askeri vesayetin koruması altındadır.

* * *

İçinde bulunduğumuz dönemde yasama ile yargının çekişmesi şahikasına çıkmıştır, bir yanda “cemaatler”, belki de Hükümet’ten bağımsız, yargıya izlerini düşürürken, diğer yanda askeri vesayet ile ittifak halindeki yargı mensupları iktidarı bugüne dek müesses nizama en aykırı düşen Hükümet olarak görmekteler ve vazifelerini bu bakış açısı ile ifa etmekteler. Hükümet de esas muhalefet partisi olarak TSK’yı görmekte, ortada bir darbe ihtimali katiyen olmasa da, muhalif devlet aygıtını etkisizleştirebilmek için ayağına en fazla taş koyan yargıyı vesayeti altına almaya çalışmaktadır. Bir yandan TSK’ya her gün darbeler vurulurken, diğer yanda yargıyı ele geçirme faaliyetleri hız kazanmaktadır.

Mücadele, bana göre bu noktadadır! Yarın bu perspektifle takip edeceğim bazı somut meseleleri ele alacağım.

Cüneyt Ülsever 02.02.10
HÜRRİYET
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: 'Balyoz' darbe yalanı ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Başkomutan » Çrş Şub 03, 2010 0:35

Resim


İnsan Zekâsına Hakaret!..

"Balyoz, AKP’yi düştüğü çukurdan kurtarmak için kotarılmış ve utanmaz yanaşmalarca servis edilmiş kocaman bir düzmecedir"


Televizyon muhabiri, mikrofonu uzatıp sordu:

- “Balyoz Darbe Planı”nda faydalanılması hedeflenen 137 gazeteci arasında adınız geçiyor, ne diyorsunuz?

Gülümseyerek yanıtladım:

- Gerçekten çok komik! Ama dehşet verici bir yanı da var; ya diğer grupta toplanan 36 “gazeteci” arasında yer alsaydı adım, işte o zaman utancımdan yerin dibine geçerdim!..

The Taraf’ın yayımladığı iki liste de gerçekten çok komikti… Örneğin, “faydalanılacak gazeteciler” listesinde yer alan isimlerden Prof. Süheyl Batum, 2002 yılında hiçbir gazetede yazı yazmıyordu, kendisine sordum, “o tarihte beni ailem ve öğrencilerim dışında hiç kimse tanımıyordu. Yazı yazmaya da 2004 sonunda başladım” yanıtını verdi, iyi mi?.. Örneğin, Yılmaz Özdil, o tarihte daha yazı yazmak bir yana, yazı işleri elemanıydı, üstüne üstlük işsizdi!..

Bunlar “düzmecenin” insanı kahkahalara boğan komedi kısmı.. 36’lık listede adı geçen Cengiz Çandar, “Balyoz Darbe Planı”nın, ortalığa saçılan diğerleriyle karşılaştırıldığında çok vahşi ve çok fantastik göründüğünü bu nedenle içinde bir sürü hata barındırmasının doğal olduğunu belirtiyor. Bu mantıkla bakınca her şey kolaylaşıyor tabii!.. Zaten Çandar da aynı doğallıkla, “söz konusu 137 isim arasında yaklaşık 100 ismi bana sorsalar bir askeri darbe yönetiminin ‘faydalanılabilir’ isimleri arasında sayabilirdim” diyebiliyor!.. Geriye kalan yaklaşık 40 isim ne oluyor diye soracak olursanız, bu kalem sahibine göre, “o kadar kusur kadı kızında da olur...”

- İnsanın midesi bulanıyor…

***

Gelelim, “Balyoz Darbe Planı”nın “pes” dedirten en vahim noktalarına…

The Taraf, 5000 sayfalık darbe planının 2002 sonlarında, yani seçimlerin hemen ardından hazırlandığını ileri sürüyor. Plandaki şu satırları okuyalım:

-Toplumsal muhalefet sindirilmiş, muhalif basın, ekonomik ve mali denetim tehdidi ile susturulmuştur…

Utanmazlığa bakın!.. O tarihte daha Tayyip Erdoğan henüz milletvekili bile değildi. AKP, henüz iktidara gelmişti.. Yukarıda söylenen baskılar bu tarihten en az 5 yıl sonra başladı!.. Aynı planda hangi bürokratların tutuklanacağı, hangi valilerin görevden alınacağı da listeler halinde hazır olduğu ileri sürülüyor. O tarihte AKP hükümeti henüz bir tane bile bürokrat, vali atamış değildi!..

Utanmazlık o dereceye vardırılmış, o denli “çalakalem” eklemeler yapılmış ki; örneğin darbeye destek verecek sivil toplum örgütleri arasında Türkiye Gençlik Birliği (TGB) de sayılıyor. Düzmeceyi 12 Eylül Bayrak Harekâtı şablonu üzerinden yedirmeye çalışan işbirlikçi yanaşmalar, TGB’nin kuruluş tarihinin 2006 olduğunu da atlamışlar doğal olarak!..

36’lık listede, pek seviştiği arkadaşlarının yanında adını görememenin acısıyla olsa gerek, yargıçlığa soyunan Hasan Cemal, “Balyoz, bal gibi bir darbe planıdır. Ak Parti’yi hedef alan bir darbe planıdır… güldürmeyin insanı, zekâsıyla da oynamayın” diyor. Yukarıda sıralanan palavralar ışığında bir kez daha okusun, belki biraz olsun utanır…

- Balyoz, AKP’yi düştüğü çukurdan kurtarmak için kotarılmış ve utanmaz yanaşmalarca servis edilmiş kocaman bir düzmecedir, işte o kadar!..

Bir Yurtsevere Mektup

Sevgili kardeşim Balbay, bir de “Balyoz”umuz oldu, gözümüz aydın!.. AKP iktidarının sallanmakta olduğunu gören dış efendiler ve içerdeki hizmetkârları, müthiş bir zamanlamayla yeni bir darbe planı daha doğuruverdiler!.. Ama o kadar zavallı, o denli kaba, öylesine dökülen bir plan ki, biraz aceleye geldiği anlaşılıyor!.. Kendileri de farkına varmış olacak ki, “12 Eylül darbesini esas almış”, “aslında 2000’den itibaren tasarlanmış” türünden sayıklamalara başladılar bile.. Ama bu çırpınışlar, bu ahlaktan yoksun düzmece planlar da kurtaramayacak onları… Hüsamettin Cindoruk’un dediği gibi, bürokratlarıyla, işbirlikçileriyle birlikte en ağır biçimde yargılanacaklar…

Seni ve tüm yurtseverleri, dışarıdaki milyonlar adına büyük bir özlem, öfke ve dirençle kucaklıyorum.

ÜMİT ZİLELİ
CUMHURİYET
kuvayimilliye.net
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Sivil Vesayet-Örtüsüz Faşizm ve 'Balyoz' darbe yalanı

İletigönderen Başkomutan » Çrş Şub 03, 2010 5:59

Resim


Diktatörlüğün simgesi olarak milli irade


BUGÜNKÜ yazımı, 30 Ocak Cumartesi günü yayınlanan, “Başbakan’ın Diktatörlük Anlayışı” adlı yazımdan yapacağım iki alıntı üzerine kuracağım:

BAŞKASI ÖVSÜN

1) “Türkiye’de değişimin lokomotifi olan bir hareketi sivil faşizmle itham ediyorlar. Demokrasinin gelişmesini mi istemiyorlar, demokratik değişime mi tahammül edemiyorlar?”

Nereden bakılırsa bakılsın kerameti kendinden menkul bir cümle. Dilimizde bir deyim vardır, “Kendin övünme başkası övsün seni” der. Demez mi?

Başbakan “Türkiye’de değişimin lokomotifi olan hareket” dediğine göre, ekonomik ve toplumsal yönde değişimleri işaret ediyor olmalı.Gerçekten değişim oldu, ama kötü yönde oldu: Özelleştirilen kamu kuruluşları satın alanlar tarafından kapatıldı, işçileri kapı önüne konuldu. Yabancılara satılan bankalar, kamu kuruluşları kârlarını, Türkiye’ye herhangi bir yatırım yapmadan, kendi ülkelerine taşıdılar. Yoksul kitle, sayısı katlanarak çoğaldı ve daha da yoksullaştı. İşsizlerin oranı yüzde 20’ye dayandı.

Bu değişimin tek doğru yanı var: Ulusüstü (metanational, uluslarüstü) sermaye Türkiye’yi daha çok esir aldı. Yerli ve yersiz zenginler daha da zenginleştiler; daha az vergi verir oldular.

* * *

2) “Yürütmenin (hükümetin), yasamanın (meclisin) üzerine çıkıp yargıyı denetim altına almasına günümüzde diktatörlük deniliyor.

AKP hükümeti (yürütme erki), TBMM’nin (yasamanın) yetkilerine fiilen el koymuş değil mi? Yüksek Mahkemelere (Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay) en kısa zamanda el koymak istemiyor mu? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu neden çalıştırmıyor? Bu özellikleri olan bir iktidarın diktatörlük ve sivil faşizm özentisi içinde olduğunu söylemek, haksızlık mıdır?”

FAŞİZAN YARGILAMA

1. Kanıt: İnsanları suçlamak ve “Masum olduğunu” kanıtla demek, faşizme özgü bir yargılama usulü ve zihinsel yapıdır. Demokrasilerde, ister yargıda ister siyasette olsun, iddiayı kanıtlamak iddia sahibine aittir. Türkiye’de hangi tarz egemen ve yürürlükte?

2. Kanıt: Antidemokratik girişim ve uygulamalarına totaliter ve jakoben “Milli İrade” kaftanını giydirmek sivil faşizm sayılabilir. Türkiye öylesine bir garip ülkedir ki Anayasa Mahkemesi bile bir raportörünün okuduğu bir kararda bu kavramı kullanmakta. Kararı kendi gözlerimle okumadığım için kafamda bir soru işareti var.

Milli İrade hem totaliter ve jakoben hem de soyut bir kavram. Bu nedenle bu kavramı matematikle somutlaştıralım: Milli İrade diye bir şey var ise bunun bir de tamamı vardır. Yüzde yüz milli iradeyi temsil ettiğini sadece hükümdar ileri sürebilir. Demokrasilerde hiçbir siyasal parti seçmenlerin tamamının oyunu alamayacağı için, irade-i milliye partiler arasında bölüşülür. TBMM’de temsil edilen AKP, CHP, MHP, BTP (DTP) gibi partiler aldıkları oy oranı kadar milli iradeyi temsil ederler.

Seçime giren partiler arasında ÖDP, TKP gibi sol partiler var. Aldıkları oy oranı “yüzde” ile değil “binde” ile hesaplansa bile onlar da milli iradeyi temsil ederler.

YARGI TEMSİL EDER

(Varsa) Yüzde yüz milli iradeyi, sadece, aralarında Anayasa Mahkemesi olmak üzere “Türk Ulusu Adına” karar veren Yargı Erki temsil eder!

ÖZDEMİR İNCE 03.02.10

Resim

Millet ancak aç kalırsa uyanır!..
Tekel işçilerine bakın.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Sivil Vesayet-Örtüsüz Faşizm ve 'Balyoz' darbe yalanı

İletigönderen Başkomutan » Prş Şub 04, 2010 22:45

Mağdur AKP(!)..Filmin adı: DARBE
Yönetmen: NATO, CIA, MI6



Başbakan bir alışveriş merkezinin açılışında “Bakkal dükkanı olayı bitti. Ne yapacaklar? Belki marketler, belki süpermarketler halinde bunu aşmanın gayreti içinde olacaklar” dedi. Demek ki sıra bakkalları bitirmeye geldi.

RTE dersini iyi okumuş, ev ödevini sadakatle yerine getiriyor. Yürütülen proje; küresel şirketlerin “küreselleşme” yalanıyla hedefteki ülkelerin kaynaklarını birinci elden ele geçirme projesidir.

Kendilerini dünyanın efendisi olarak gören şirketler, dünyanın kaynaklarını artık kalabalık bir nüfus ile paylaşmak istemiyor. Beden güçlerini sömürdükleri insanları çoktan gözden çıkardılar. Onlar; pamuk tarlasında, maden vb.lerinde çalışan ucuz işçilerin yerine; eczacı, doktor, mühendis, bilim adamlarını koymak istiyor. Ülkemizin de içinde olduğu dünyaya bir bakın. İnançlar, ilkeler, ahlaki değerler horlanırken; para kutsanıyor. Paranın sahibi kim ise, dünyanın efendisi olma hakkını da elde etmiş oluyor.

RTE dersini gerçekten iyi okumuş, ev ödevini yapma azmi ise müthiş(!).. Doktorlarımızı, eczacılarımızı, bilim adamlarımızı, ordumuzu Küresel Şirketlere ucuz işçi yapmak için bütün yetkilerini, hatta yetki aşımını bile kullanıyor. Bir ilin sağlık müdürü aile hekimine; “hasta daha kapından girerken teşhisi koyacak, reçetesini yazacaksın” diyor. AKP’nin sağlık politikası işte budur. Doktora muayene ettiği hasta sayısı kadar ücret vererek, kalitesiz hizmet vermeye zorluyor. Hükümet doktoru herhalde, “beşi üç lira” diye bağıran işportacı sanıyor. 15 Yıllık tahsil hayatlarına(sene kaybetmeden okuyan 15 yıl sonunda pratisyen hekim oluyor), bilime,emeklerine, insana gösterilen saygıya bakın!..

"Tayyip Erdoğan 2004 Mart ayında dünya ekonomisini elinde bulunduran 8 ailenin liderleri ile İstanbul’da benzer bir toplantı yapmış ve satışlara başlamıştı!
8 ailenin liderleri, Dünya Bankası Başkanı James Wolfensohn’un özel uçağı ile İstanbul’u ve Türkiye’yi paylaşmaya gelmişti. Sözde Yatırım Danışma Konseyi denilen toplantıya 20 büyük şirketin dokuzunun başkanı da katılmıştı.

2005 Nisan ayında ise 11 ülkeden, ciroları yaklaşık 900 milyar euroyu bulan 19 çokuluslu şirketin üst düzey yöneticileri, İstanbul’da Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında 2. Yatırım Danışma Konseyi Toplantısı’nda buluşmuştu. Kimlerin hangi şirketleri satın alacağı bu toplantılarda kararlaştırılmıştı!
Tıpkı Endonezya’nın paylaşılması gibi birkaç yıl içinde Türkiye pastasını paylaştılar. (Arslan BULUT-Erdoğan ve büyüklerin lobisi!-Başlıklı yazısından alıntı.)”

AKP Şimdi de “Kırmızı Kitap” olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne el attı. Demek ki DARBE çığlıklarının asıl hedefi başkaymış. Başbakan Erdoğan, MGSB'nin iç tehdit bölümünden “irtica” başlığının çıkarılması kararını aldıklarını açıkladı. Anlaşılan o ki; BOP- Neo Osmancılık projesini uygulama safhasına geçtiler. Atatürk ve Ulus devlet düşmanlığının hangi amaçla yapıldığını şimdi anladınız mı? Diyalogcu Fetullah ve müritlerinin; basın, üniversite, sivil örgüt üyelerinin, projeye destek olursa elindekileri koruyabileceğini sanan sermaye gruplarının, AKP ile niye el ele olduklarını anladınız mı? İpleri küresel şirketlerin elinde olan “FİGURAN”ların işbirliği…

ABD; Rusya’dan ayrılıp kendi bağımsız devletini kuran Türk Devletleri’ne nasıl girdi? Türkiye ile. Kazakistan Devlet Başkanı Nur Nazarbayev Banu Avar’a bu gerçeği şöyle ifade ediyor:” Ülkemize hep ABD adına geldiniz. Sizler Türkiye olarak, kendiniz olarak ne zaman geleceksiniz?” Bu cümlenin meali; “Türkiye’den gelen ABD’nin Truva atlarını biliyoruz” dur.

Türkiye “ABD+İsrail+İngiltere”nin İslam Ülkelerinin yeni Truva atı olma yolunda yeniden yapılandırılıyor. İKÖ Genel Sekreteri Ekmelettin İhsanoğlu; “İslam Barış Gücü” kurulması için girişimlerde bulunduk” diye açıklama yapmıştı. “İslam Barış Gücü” BOP için kurulan yeni bir Ordu olabilir mi?ABD’nin İslam Ülkelerine Türkiye siyasilerini Truva atı olarak sokması kabul görür mü? Bunu şu anda bilemeyiz ama AKP’nin küresel şirketlerin Truva atı olduğu artık saklanamayan bir gerçektir.

AKP ve RTE’nin parayı kutsayan yaklaşımı; işçinin, çiftçinin bu kadar horlanması, küresel şirketlerin insana bakışını yansıtıyor.

O nedenledir ki, bu hükümetten; ne eczacılara, ne sağlıkçılara, ne itfaiyecilere, ne de Ankara’nın soğuğunda ölüme yatan Tekel işçilerine merhamet beklemeyin!

Haramı helalinden fazla olanın, günahta şeytanla yarışmayı ilke edinenin merhameti olmaz. Merhamet “insan” olmanın ayrıcalıklı bir erdemidir. İnsani değerlerini kaybedenlerden merhamet beklemeyin, merhamet dilenmeyin!..

Aşınıza, işinize, toprağınıza, bayrağınıza, namusunuza sahip çıkın!

Günün sözü: “-Ben milliyetini açıktan açığa söyleyenlerden değil, damarlarındaki kanın cinsini zaman ve muhite göre değiştirenlerden çekinirim. (Portreler, 293.s. Ötüken Neşriyat, İstanbul 2005) Hakkı Süha Gezgin”

Zahide Uçar 04.02.10 İNTERNETAJANS
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Sonraki

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 3 konuk

x