Orwelyan Kıyamet Günü Amerika'da İmal Edildi

Forumda gereksiz, yanlışlıkla açılmış veya kilitlenmiş başlıklar buraya taşınır.

Orwelyan Kıyamet Günü Amerika'da İmal Edildi

İletigönderen II. Anadolu Ihtilali » Pzt Oca 14, 2013 1:26

"Mayaların 2012 Kehaneti: Orwelyan Kıyamet Günü Amerika’da İmal Edildi"
25 Aralık 2012 Salı
2011 Maya kehanetinin emperyalist ajandanın manipülasyon enstrümanı haline nasıl getirildiği ve kapitalizmin yıkıcı bilançosu hakkında önemli bir Chossudovsky analizi ...

Mayaların 2012 Kehaneti: Orwelyan Kıyamet Günü Amerika'da İmal Edildi

Prof. Michel Chossudovsky

Global Research

2012 Maya kehaneti kolayca saptırıldı ve yanlış anlaşıldı. Maya takviminin sonu olan 21 Aralık 2012'nin “dünyanın sonu” ile bir ilgisi yok. (Bkz. Washington's Blog, End of the World: Hear the 2012 Prophecy … (Dünyanın sonu, 2012 kehanetini işit) “Mouths of the Mayan Priests” adlı makaleden, Global Research, Aralık 13, 2012).

Gerçekte Maya takvimi, 21 Aralık 2012'de sona ermiyor. Aksine Maya takvim sisteminde 21 Aralık, yeni bir “uzun döngü”nün başlangıcına işaret ediyor.

Dünyanın sonu kavramı, Maya düşüncesinin yanıltıcı bir sunumu ve yanlış yorumlamadır. Başlayacak olan şey, bir yenilenme ve yeni bir dönemin açılmasıdır. Mayalar için 21 Aralık 2012, yeni bir uzun döngünün başlangıcına işaret eder. (a.g.e.)

Bu esnada “dünyanın sonu” öyküleri ve yorumları tabloid gazetelerinde boy göstermiştir. Batılı medya, dikkatleri başka tarafa çekme ve saptırma şeklinde hizmet veren bıkkınlık verici bir tekrara düştüğünde kolayca Maya kehanetini ve bir kıyamet masalını çürütmektedir.

Reuters-Ispos tarafından Geçen Mayıs ayında yapılan bir anket, dünya nüfusunun %10'unun, bazılarının 2012'de bittiğini söylediği Maya takviminin dünyanın sonuna işaret ettiğine inandığını gösteriyor.

İronik bir şekilde, “yenilenme”ye ilişkin Maya kehanetine keskin bir karşıtlık şeklinde 21.yüzyıl başında yaşadığımız gerçek dünya, insanların hayatını mahveden, milyonlarca insanı sefalete sürükleyen korkunç bir sosyal ve ekonomik krizle damgalanmıştır.

Mecazi anlamda biz karmaşık bir siyasi, sosyal ve ekonomik doğanın “kıyamet senaryosu”nu gözler önüne seren bir yapıyla karşı karşıyayız: O bir insan yapımıdır, o bir “Amerikan imalatıdır”, yargı sisteminin kırılmasının sonuçlarıdır, vatan savunmasına dair yeni bir araçtır, finans piyasalarının hileli bir şekilde hükümet kontrolünden uzaklaştırılmasıdır, gerçek bir ekonominin yanlış yönetimidir.

Bu Amerikan kurumsal ve sosyal örgüsündeki vardiya değişimi, herkesi etkileyen küresel askeri ajanda ve ABD dış politikasının self servisidir. Bu sonuncusu, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un dümeninde uluslararası diplomasi kanallarının muhtemel bir çöküşüne işaret etmektedir.



Savaş ve ekonomik krizler, birbiriyle derinden ilişkilidir. Küresel ekonomi kaos devletinde üretim sisteminin çöküşüne işaret eder. ABD ve onun müttefikleri -NATO ve İsrail de dahil- “terörizme karşı küresel savaş” adı altında “uzun bir savaş”a ve askeri bir maceraya girişmiştir.

Pentagon'un küresel askeri dizaynı, bir dünya fethidir. ABD-NATO güçleri, aynı anda dünyanın birçok yerinde askeri olarak konuşlanmaktadır. Pentagon savaş oyunları rutin bir şekilde 3. Dünya Savaşı Senaryoları üzerine odaklanmaktadır. Bu “Dünyanın sonu”na ilişkin askeri ajanda, potansiyel olarak insanlığın geleceğini tehdit etmektedir.

Medya Dezenformasyonu

Dünya halklarının dikkati “Maya kıyameti” üzerine odaklanırken insanlığı etkileyen “gerçek kriz” ciddi bir tartışmanın nesnesi değildir. Küresel sefaletin ve ekonomik çöküşe dair müphem senaryoya eşlik eden Pentagon'un “uzun savaş”ı, birinci sayfa haberi olmaya layık değildir.

İşbirlikçi medya, tahripkâr bir askeri ajandaya meşruiyet sağlama noktasında merkezi bir rol üslenmektedir. ABD-NATO silah deposu ve dünyanın dört bir tarafına asker yığma işi, rutin olarak bir barış enstrümanı olarak tavsif edilmekte. Kurumsal alanda kıyamet senaryosunu, de facto inşa eden önleyici nükleer savaş da “insani sorumluluk” olarak sunulmakta.

Savaşı anlama konusunda merkezi olan nokta, kamuoyunun gözünde ona meşruiyet kazandıran bir medya kampanyasıdır.

İyiye karşı kötü dikotomisi galip geliyor

Savaşın failleri kurbanlar olarak sunuluyor.

Batılı medyaya göre ABD ve NATO'nun “Atlantic bölgesi”nin, 11 Eylül 2011'de “yabancı düşmanlar” (Afganistan) tarafından saldırıya maruz kaldığı yönündeki tez, absürd bir tezdir.

12 Eylül 2001 sabahı Atlantik Konseyi tarafından ortaya konan, NATO'nun, Afganistan'ın Amerika'ya saldırdığını iddia ederek “kendini savunma” kavramına dayalı olarak geliştirilen kolektif güvenlik doktrini, Afganistan'ı işgal etmek ve bombalamayı haklılaştırıcı bir yaklaşımdı.

Bu esnada medya mum kesildi: ne bir analiz, ne bir tartışma. Kamuoyu yanlış yönlendiriliyor.

Savaşları insani bir sorumluluk olarak bizlere sunan “büyük yalan”, küresel tahribat projesini destekleyen propaganda aparatının kırılması anlamına geliyor.

Savaş propagandası sadece kâr odaklı askeri programı desteklemiyor, aynı zamanda sosyal bir proje olarak savaşın kabulüne dair milyonlarca insanın anlam dünyasında bir iç bilinç yaratıyor. Tam olarak o, barışa ilişkin temel insani değerler olan sosyal adalet ve merhamet gibi kavramları insanın anlam dünyasından çıkartıyor. İnsanları bilinçsiz zombilere dönüştürüyor.

İşbirlikçi medya kamuflaj işinde yer almaktadır. Nükleer bir savaşın yıkıcı etkileri ya önemsizleştirilmekte ya da kayda değer bulunmamaktadır. Bu gelişmeler ışığında gerek ülke çapında gerekse ulusal ve uluslararası ölçekte insanlar, mevcut durumun vahametini anlamalı ve savaşın gel-gitlerini toplumun bütün kesimlerinde tersine çevirmek için mücadele etmelidir.

Güçlü Bir “Ekonomik Tedavi”

Küresel savaş çıkarma ameliyesi, dünya çapındaki makro-ekonomik yeniden yapılanmaya eşlik ediyor. Dünya çapında güçlü bir “ekonomik tedavi” empoze edilmekte.

İnsanlar krizlerin çaresinin sertlik olduğuna inandırılıyor, hâlbuki bu, bizzat ekonomik çöküşün nedenidir. 1980'ler ve 90'larda IMF'nin “Yapısal ayarlama programı” 3.Dünya'ya, Doğu Avrupa'ya, Balkanlar'a ve eski Doğu Bloku ülkelerine empoze edildi. Bütün bu ülkelerde yaşam standartları baş aşağı düşüşe geçerken devlet sosyal programları ya özelleştirildi ya da aşamalı hale getirildi.

Kuzey Amerika ve Avrupa Birliği'nde sosyal krizler, tıbbi hizmetlerin, sosyal güvenliğin ve kamusal eğitimin zayıflaması ya da bozulmasıyla tebarüz etmiştir. Sivil ekonomi krizdedir. Vergi gelirleri yeni bir savaş için tahsis edilirken ekonomi de sosyal hizmetler pahasına kullanılmaktadır. Mali çöküş, kaçınılmaz bir sondur. Devlet bütçesi, giderek milyonlarca insanın kaderi hakkında karar vermeye başlayan kredi bankaları tarafından talimatlara boğulmaktadır.

Amerika'nın dört bir tarafında sayısı milyonları bulan aileler, evlerini kaybetti. Küçük işler iflasa sürüklendi. Sosyal güvenlik ve tıbbi bakımdan geriye kalanların da kaldırılması öngörülüyor. ABD ekonomisinin sıçrama yapan tek sektörü “Yüzde bir”e fırlayan lüks tüketim malları, geniş ölçekte savunma sanayi üzerinde yoğunlaşan Lockheed Martin, Raytheno, Northrop Grumman ve British Aerospace gibi silah endüstrisidir.

Vergilerden Elde Edilen Gelirler Savaşları Sürdürmek ve İnsanları Öldürmek İçin Kullanılıyor
Savaş ekonomisi büyüyor. F-35 savaş jetlerinin tanesi yarım milyar dolara satılıyor. Bu fiyata, savaş jetlerinin bakımıyla ilgili bakım ve onarım gideri olan 300 milyon dolar dahil değil. Kanada ve Norveç sosyal programlarından vazgeçerek bol miktarda bu uçaklardan alıyorlar. “Sözde yaşam döngüsü programının ABD ordusuna bütün maliyeti 1.51 trilyon dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Tam olarak söylemek gerekirse uçak başına 618 milyon dolar düşüyor. (Shalal-Esa, Andrea. Government sees lifetime cost of F-35 fighter at $1.51 trillion., Chicago Tribune, April 2, 2012).

Savaş ve Küreselleşme

Ölümcül kemer sıkma politikalarının empoze edilmesi de dahil, savaş ve küreselleşme birbiriyle ilintilidir. Bu anlayışa göre küresel savaş, ticaret açısından iyidir. Dwait D. Eisenhower'ın “Askeri Endüstri Kompleks” dediği şeye milyarlarca dolar akıtıldı. Gelmekte olan kıyamete ilişkin hayali manşetler, ABD-NATO'nun öncülük ettiği gaddar gerçekleri gölgelemeye hizmet etmektedir.

Bir kaç yeni silah sistemi, soğuk savaş dönemi boyunca sunuldu. Vurgu, konvansiyonel olmayan savaş üzerinedir. İnsansız savaş, bilgisayar ekranlarından insan öldürme, iklim savaşları da dahil olmak üzere çevresel modifikasyon teknikleri, Amerika'da üretilen yeni nesil nükleer silahlar, ayrıca kansere neden olan seyreltilmiş uranyum silahlarını zikretmeye gerek yok.

Savaşın, polis acımasızlığının, işkence ve yargısız infazların “normal” sayıldığı yeni dönemde, bu olanlar Holywood'daki şiddet kültürünün yansımalarıdır.

Bu arada Fukushima felaketi, savaşsız bir nükleer felakettir, kitlesel bir kirlenme ve radyasyona neden olmuştur ve bunun etkileri halen devam etmektedir.

ABD'nin Başı Çektiği Savaşın Başlıca Aktörleri Kimlerdir?

Özel paralı askerler ve güvenlik teçhizatı da dahil askeri endüstriyel kompleks, aynı şekilde ‘savunma yüklenicileri' olarak tanımlanmışlardır.

Askeri sanayi kompleksi, kurumsal spekülatörler ve hedge fonları da dahil olmak üzere, Wall Street finans aygıtının ABD Savunma Bakanlığı ile sözleşme yaparak güvenlik teçhizatı da dahil olmak üzere savunma müteahhitleri olarak tarif edilmişlerdir. Genetiğiyle oynanmış tohumlar, kimyasal ve biyolojik silahlar üreten tarım sanayi ve büyük kimyasal ilaçlar üreten biyoteknolojik dev şirketler de bunlara dahildir. Bu sektör, polis devleti teknolojisi ve gözetleme teknolojisi de dahil olmak üzere askeri sanayi kompleksiyle, Anglo-Amerikan petrol devleriyle, enerji şirketleriyle, iletişim devleriyle, Amerikan emperyal propagandasının köşetaşlarını inşa eden medya devleriyle çakışmaktadır.

Pentagon savaşları karalama tahtası gibi

Suriye, Lübnan ve İran'a yönelik aktif savaş propagandası son sekiz yıldır sürmekte. 2005'ten beri, ABD'nin NATO'daki dostları ve İsrail de dahil, ABD ve müttefikleri, gelişkin silah sistemlerinin stoklanması ve bu silahların geniş ölçekli konuşlandırılmasına dahil edilmiştir.

Medyanın yutturmacaları tarafından yönlendirilen kamuoyu ya bu savaşlara gizli bir destek vermekte, ya da İran'ın nükleer tesislerine yönelik özel amaçlı cezalandırıcı operasyon olarak takdim edilen şeyin etkilerine gözlerini kapamakta veya ilgisiz kalmaktadır.

İran'a karşı savaş, kamuoyuna diğerleri arasındaki meselelerden biriymiş gibi sunuldu. İnsanlığa karşı bir tehdit olarak değil bir kıyamet senaryosu olarak görüldü. Tam tersi: Küresel güvenliğin yanıltıcı bir tarifini sağlamaya katkıda bulunan insani bir davranış gibi görüldü.

Dünyanın sonu, devam eden insan imalatı bir süreçti. 21. yüzyılda tanık olduğumuz şey, bütün ülkelerin doğrudan yıkımıdır.

Savaş sonrası ekonomik ve sosyal kazanımları silmek, küresel refah devletini yıkmak

Yüksek bir ekonomik ve sosyal kalkınma seviyesine ulaşmış olan Avrupa Birliği, devasa kitlesel işsizlik ve 2. Dünya Savaşı sonrası Refah Devleti'nin yıkılması tehlikesiyle karşı karşıyadır. Egemen ülkelerin hükümetleri, gölge finans kurumlarıyla kontrol edilmektedir.

Avrupa'nın genç insanlarının neredeyse tamamına yakını işsiz durumda olup Yunanistan ve İspanya'da kaydedilmiş olan en yüksek işsizlik oranı %52.1'dir.

Yunanistan ve İspanya'da bir uçtan bir uca işsizlik oranı %21.9'luk ve %24.6'lık oranıyla en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Her iki ülkede de işsizlik, geçtiğimiz yıllarda keskin bir şekilde yükselmektedir. 2011 Mayısı'nda işsizlik İspanya'da %15.7 ve Yunanistan'da %20.9'luk oranındaydı. (Bkz. Christoph Dreier, Record Unemployment in Euro Zone, (Avro bölgesinde rekor işsizlik) Global Research, July 03, 2012 World Socialist Web Site 3 July 2012, http://www.globalresearch.ca/record-une ... 31740)

21. yüzyılın büyük depresyonun zirvesinde ekonomik kaos hüküm sürerken finansal çöküş ihtimali gözden kaçırılamaz.




Banka sisteminin kriminalizasyonu
Bilinmekte ve belgelenmiştir ki Avrupa ve K. Amerika'daki bankaların yeniden yapılanmasını denetleyen mega bankalar, rutin bir şekilde kara para aklama ve hap ticaretine başvurmaktadırlar. Organize suçlarla bağlantılar kurulmuştur. Bankalar uyuşturucu kartelleriyle el ele çalışmaktadır.

HSBC, Meksika uyuşturucu çeteleriyle işbirliği yaptığı için hakkında dava açılmıştır. Bu istisnai bir olay değildir. Bütün büyük finans kurumları uyuşturucudan elde edilen paraların aklanması işine girmiştir.

Unutmayalım diye söylüyorum, uyuşturucu ekonomisi, uluslararası ticaretin uzun tarihinin bir parçasıdır. 1865 yılında İngiltere'nin bir kolonisi olan Hong Kong'da kurulan Honkong ve Shangay Banka Şirketleri, Britanya Doğu Hindistan Şirketi'nin şubesidir. 18. yüzyılın sonlarında faaliyete başlayan ve Britanya İmparatorluğu tarafından kurulan bu şirket, karlı afyon ticaretine bulaşmıştır. Bengal'de elde edilen ve deniz yoluyla Çin'e gönderilen gelirler, İngiltere'nin emperyal yayılmacılığı için kullanılmıştır.

Çin'in imparatorluk yönetimi, afyonun 1839 yılında imha edilmesi talimatını verdiğinde, İngiltere Çin'e savaş ilan etmiş ve “2. Afyon Savaşı”nı başlatmıştır. İngiltere'nin savaş nedeni, Çin'in afyonu imha etmesini ilanıyla, 19. yüzyılın serbest ticaret ilkesini çiğnemiş olmasından ibaretti.

HSBC bir istisna değildir. Bugün işbirlikçi sermaye, uyuşturucu ticaretini korumaya devam ederken en saygın banka kurumları, yıllık olarak milyarlarca narko-doları aklamaktadır. 2011'den bu yana devam eden Afganistan savaşı, dünya eroininin %90'ını sağlayan ekonomiyi çökertmiştir. Afganistan dışındaki oldukça karlı olan uyuşturucu ticareti, ABD-NATO işgal güçleri tarafından, güçlü finansal çıkarlar adına korunmaktadır: Bankaların ve suç kurumlarının multimilyar dolarlık zenginliği, uyuşturucu ticaretinin altın hilalinde yerini almıştır. Akan uyuşturucu paraları büyük ölçüde Batılı banka sistemlerinde aklanmaktadır.

Medeniyetin tahribi: Mezopotamya ve Indus Vadisi

Tarihçiler tarafından medeniyetin beşiği olarak tanımlanan Ortadoğu ve Orta Asya'daki Amerikan savaşı, bütün bir bölgenin büyük ölçekli bir tahribat ve çöküşle karşı karşıya kalmasına yol açmakta.

Irak'a ve son olarak Suriye'ye karşı verilen Kıyamet Savaşları, iki nehir arasındaki bölge olarak tanımlanan Mezopotamya'daki tahribatın bir aracı haline gelmiştir.

Irak'ta 5 bin yıldan uzun bir tarih yok edilmiştir. Nisan 2003'teki işgalin hemen başında kültürel ve arkeolojik miras işgalciler tarafından yağmalanmıştır.

Teröre karşı küresel savaş adı altında ABD'nin Pakistan'da sivillere yönelik insansız hava aracı saldırıları, Bronz Çağı'na kadar giden başka kadim bir medeniyetin beşiği olan ve şu anda yine yıkıma uğrayan Yukarı Indus vadisinde meydana gelmektedir. Aynı zamanda Harrapan Medeniyeti olarak da bilinen Indus Vadisi Medeniyeti, İsa'dan önce üçüncü binyılda başlamıştır. Nil Vadisi ve Mezopotamya ile birlikte Indus vadisi, nehir medeniyetinin ilk kentlerinden biridir.

İHA'larla yapılan saldırılardan kaynaklanan zayiatlar devlet destekli kitle kıyımcısı için edebi bir örtmeceden başka bir şey değildir.

Kar amaçlı bu savaşların alıcıları Anglo-Amerikan petrol devleri ve sözde “savunma yüklenicileri” olarak adlandırılan silah şirketleridir (Lockheed Martin, Raytheon, Northrop Grumman, British Aerospace, vs.), ki bunlar ABD-NATO savaş makineleri için insani füzeler üretmektedir. Bu uçaklar, üzerlerinde yeni nesil nükleer silahlar taşımaktadır.

Elektronik çağın zirvesindeki askeri donanımla ilgili teknoloji ve bilgi birikimi, sınırların ötesine geçmiştir. Biraz da alaycı bir şekilde bu “barış silahları” İran ve Suriye'nin sözde kitle imha silahlarını Batılı ülkelere karşı kullanmamasını sağlamak için kullanılmaktadır.

El Kaide'nin rolü

ABD'nin başı çektiği savaşlar, etnik ve mezhebi bölünmelerin yanı sıra örtülü operasyonlar üzerinden “İslamcı” terörist paramiliter kurumların oluşumunu desteklemektedir. Bu örtülü operasyonlar ulus devleti yıkmak ve bunun yerine kukla rejim kurmak amaçlanmıştır.

Son 30 yılda ABD istihbaratı, İngiltere'nin M16 ve İsrail'in Mossad'ıyla birlikte el Kaide'nin kuruluşunu ve bunun yanı sıra el Kaide'ye bağlı birçok örgütün oluşumunu desteklemiştir. Bu terörist entiteler, tam olarak Batı istihbaratının enstrümanlarıdır.

Bugün, cihatçı özgürlük savaşçıları NATO tarafından silahaltına alınmakta. Libya ve Suriye'de bütün bu el Kaide bağlantılı yapılar, Batılı askeri ittifak adına hareket eden Fransız ve İngiliz özel kuvvetlerince eğitilmekte ve desteklenmektedir. Onlar, NATO'nun piyade askerleridir.

Genetik Mühendislik ürünü tohumların kötü durumu

Gangsterlerin tarımcılık yaptığı Hindistan'ın Utar Pradesh, Bihar ve Batı Bengal'in verimli ovalarında iflas etmiş ve sefil çiftçiler intihar etmekte. Rakamlar 250 bin çiftçinin intihar ettiğini teyit ediyor. Neden? Çünkü organik tohumlar, bir kez uyarlandığında sadece biyolojik çeşitliliğin imhasına değil, aynı zamanda çiftçi topluluklarının yok olmasına da yol açan genetik olarak modifiye edilmiş benzerleriyle yer değiştiriyor:

Monsanto, genetiğiyle oynanmış tohumlarını, Hindistanlı çiftçilere önererek bu tohumları kullandığı takdirde verimli mahsul alacağını söyledi. Çoğu eğitimsiz ve gariban çiftçiler kendi yaşantılarını değiştirecek sihirli bir formül sağlayacağını zannetti. Ne olacağına ve kendilerini neyin beklediğine dair bir düşünceleri yoktu.

Monsanto'nun tohumları, Hindistan'da çiftçilerin umduğu ve şirketin söz verdiği şeyleri sağlamadı. Pahalı tohumlar, borç yükü oluşturarak tarım arazilerini mahvetti. Birçok durumda mahsul elde edilemedi bile. Çiftçiler genetiğiyle oynanmış tohumların klasik tohumlardan çok daha fazla su istediğinin farkında değildi. Hindistan'ın birçok bölgesinde yağmur suyunun olmaması, mahsule ilişkin yaşanan fiyaskoyu ikiye katladı.

Hasat olmayınca çiftçiler, arazi sahiplerine kiralarını ödeyemediler. Aşağılanma yaşayan ve borç yükünü omuzlamak zorunda kalan çiftçiler, ailelerin gözü önünde zehirli böcek ilaçlarını içerek hayatlarına son verdiler. Şu ana kadar bütün Hindistan'da 200 bin çiftçi canına kıydı.

Olaya biraz daha fazla gizem katmak için ev ve arazilerini kaybetme korkusu yaşayan karıları, borçları devraldı. Herhangi bir gelirleri olmadığı için çocuklarını okuldan aldılar. Hindistanlı çiftçiler arasındaki kitlesel intihar, “Genetik mühendisliği intiharı” olarak bilinir. (Iqbal Ahmed, KILLER SEEDS (Katil tohumlar): The Devastating Impacts of Monsanto's Genetically Modified Seeds in India (Monsanto'nun genetik olarak modifiye edilmiş tohumlarının Hindistan'daki yıkıcı etkileri), Ocak 12, 2012.

Benzer bir süreç Afrika alt Sahrasında meydana gelmektedir. Arazi ırklarının bulunduğu Etiyopya yaylalarında, kadim ziraat sistemi Monsanto ya da Cargil gibi şirketlerden alınan tohumlarla yer değiştirmektedir.

Gizli ajanda, geleneksel tür ve ırkların köy için üretilmiş fidanlarla yer değiştirmesi şeklindeydi. Geleneksel takas sisteminin zayıflatılmasıyla birlikte köy için üretilmiş tohum bankaları, ticari olarak yetiştirilmiş ve genetik olarak modifiye edilmiş tohumlarla ikmal edilmektedir. (Michel Chossudovsky, Sowing the Seeds of Famine in Ethiopia , (Habeşistan'da açlık tohumları ekmek) Global Research, Eylül 10, 2001 The Ecologist, 1 Eylül 2000, ayrıca “The Globalization of Poverty and the New World Order”da bir bölüm olarak da yayınlanmıştır, Global Research, Montreal 2003)

Afrika alt sahrasında sefalet ve açlık

Değişmez bir şekilde açlık ve yoklukla sonuçlanan yıkıcı model, bütün Afrika alt Sahrası'nda kopyalanmıştır. 80'lerin başlarında borç krizi saldırısıyla IMF ve Dünya Bankası, bütün bölgede köy ekonomisinin çöküşüne zemin hazırladı.

Afrika kıtasının IMF ve Dünya Bankası yönetiminde planlı olarak sefalete sürüklenmesi sürecine, “Terörizme karşı küresel savaş” bayrağı altında ABD önderliğindeki militarizasyon eşlik etmiştir.

Son otuz yıllık süreçte gerçekleştirilen örtülü istihbarat operasyonlarıyla iç savaşlar çıkartılmıştır. Bu savaşların arkasında güçlü toplu çıkarlar bulunmaktadır. Petrol, doğal gaz ve değerli metaller gibi kaynaklar üzerindeki kontrol, çok da gizli bir ajanda değildir.

Güney Sudan'da petrol 1978 yılında keşfedilmiştir. Beş yıl sonra Gürcistan'ın Fort Bening bölgesinde ABD'lilerin askeri olarak eğittiği Jhon Garang tarafından yürütülen ABD finanslı ve CIA destekli bir iç savaş çıkartılmıştır. Sudan savaşı 2 milyon kişinin hayatına mal olurken 4 milyon kişi de yer değiştirmek zorunda kalmıştır. Ölümlerle ilgili olarak savaşın, 4 milyon civarında insanın hayatına mal olduğu tahmin edilmektedir.

Ruanda iç savaşı ve 1994 soykırımı, yaklaşık 7 milyonluk nüfusun bir milyonunun yok olmasına yol açmıştır. Kongo Demokratik Cumhuriyeti'ndeki kaynak savaşları, beş milyona yakın insanın ölümüne yol açmıştır.

Afrika alt Sahrasındaki savaşlar medya tarafından hiçbir şekilde zikredilmemiştir. Amerika'daki birçok insan bunların yaşandığını bile bilmemektedir. Daha genel olarak 2012 Maya kehaneti diğer dünya olayları arasında, insanların dikkatini bitmek tükenmez bilmeyen savaşlarla karakterize edilen dünya tarihindeki yıkıcı krizlerden makro-ekonomik reformların meydana getirdiği sefalet ve çevresel tahribattan başka yöne çekme amacına hizmet etmektedir.

Savaş Dalgasını Tersine Çevirme, Ekonomik ve Sosyal Kalkınmayı koruma, Sivil Özgürlükleri yeniden geri getirme

Biz eli kulağında bir “dünyanın sonu” senaryosuyla yüzleşmiyor olsak da, dünya, modern tarihte birçok ciddi sosyal ve ekonomik krizlerle karşı karşıya. Suriye ve İran'a karşı namluya sürülmüş mermilerin ateşlenmesi anlamına gelecek savaşın patlak vermesi, insanlığı 3. Dünya Savaşı senaryosuna götürebilir.

ABD, şu an dünyayı tehdit etmeye başlayan etkileyici ve devasa bir silah stokuna sahiptir. Ayrıca Orwelyan polis devleti, yaptığı gözetlemeler ve izinsiz telefon dinlemeleriyle küresel ölçekte hayata geçmiştir. Elektronik çağın tepesine yerleşen Big Brother, karmaşık veri bankaları ve izleme teknikleriyle dünya çapında operasyonunu sürdürmektedir.

İhzar emri yürürlükten kaldırılmıştır. Yargısız infazlar şu an artık legal ve hukukidir. Uluslararası toplum, dünya barışı adına önleyici nükleer savaşı onaylamaktadır.

“Dünyayı daha emniyetli hale getirmek” nükleer bir soykırımla (Holokost) sonuçlanabilecek askeri bir operasyonu hayata geçirmeyi meşrulaştırmaktadır. Birisi, şu anda Irak ve Afganistan'da meydana gelmekte olan savaşların meydana getirdiği kayıp ve yıkımları kavramsallaştırırken, yeni teknolojilerin ve nükleer içerikli ileri silahların kullanılacağı, 3. Dünya Savaşı'ndan kaynaklanacak yıkım ve tahribatı, bu yıkım ve tahribat gerçekleşinceye kadar tam anlamıyla kavrayabilmesi imkânsızdır.

21. yüzyılın başında tanık olduğumuz şey, beklenmedik bir kırılma beklenmedik bir değişiklik ya da kırılma değil, tedrici bir gerileme ve sosyal çöküştür. Kaybedilme tehlikesiyle karşı karşıya kalınan şey, bizim şu an içinde yaşadığımız medeniyettir. Bu süreçte ilerleme duracak ve insan neslinin sürekliliği kesintiye uğrayacaktır. Bu süreç küresel askeri bir ajandanın uygulanmasıyla öne çıkarken buna eşlik edecek olan şey de dünya çapında meydana gelecek bir ekonomik durgunluktur.

Biz dünya tarihinin yıkıcı ve önemli bir periyodunda bulunuyoruz. Bu engizisyoncu Yeni Dünya Düzeni'nin ideolojik tahkimi son derece tahripkâr olacaktır:

Bunların kendi aralarında vardığı uzlaşma, demokrasi adına, insanların illegal savaşların, sivil özgürlüklerin azaltılması ve finansal hilelerin de içinde bulunduğu küresel kriminal projesini desteklemelerinin iyi olacağı yönündedir.

Bu konsensus, tartışmaya ya da farklı düşünmeye açık değildir. Bu bir Amerikan Engizisyonu'dur. Bu demokrasinin sapkın bir şekline karşı çıkanlar terörist olarak yaftalanmakta. Kriminalliğe karşı çıkmak kriminal bir saldırıdır.

Bu Orwelyan Yeni Dünya Düzeni, gerçeklerin tamamen baş aşağı edilmesi gerektiğini kabul etmiştir: Propaganda araçları, yanlışları insanların beyinlerine damla damla zerk etmeye dayanmaktadır. Vatandaşlar Yeni Dünya Düzeni'nin öncüllerini kabul etmelidir:

Savaşın barış habercisi olduğu,
Polis devletinin demokrasi olarak yutturulduğu,
Kıtlığın bolluk anlamına geldiği,
Zenginlik ve refahın gelişme ve ilerlemenin göstergeleri olduğu,
Katil ve işkenceci teröristlerin ulusal güvenliği sağladığı,
Savaş kurbanlarının Batı medeniyetine tehdit teşkil ettiği
Gerçeklerin ters yüz edildiği ve saptırıldığı yerde yalanlar gerçek olmaktadır.

Bu gezegendeki insanları etkilemekte olan gerçek küresel krizler, bu yüzden katastroflar ve “sahte krizler” tarafından karartılmaktadır. Kimliği belirsiz “yabancı teröristler” tarafından düzenlenen “terörist saldırılar”a ilişkin tehdit uyarılarını zikretmiyoruz bile.

Propagandanın en yüksek amacı, önceden belirlenmiş siyasi konsensusa ilişkin kafa karışıklığı yaratmak ve bunlara itaat edilmesini sağlamaktır. Amaç, kamuoyunun dikkatini insanlığı etkileyen gerçek krizlerin doğasını anlamaktan başka yönlere çekmektir: Büyük depresyon ve 3. Dünya Savaşı, ön sayfa haberleri olmayıp halen dünya savaşı tehlikesi gerçek bir tehlikedir.

Akıntıyı tersine çevirmek devrime eşdeğerdir ve kapitalist dünya düzeninde bazı yerleşik eğilimlerin geri dönüşümdür. Bu sonuncusu hem finansal sistemin hem de siyasi araçların kriminizasyonu ile karakterize edilmektedir. Bankacılar hileye ve para aklama işlerine başvurmaktadır. Lockheed Martin, Raytheon vs. daha fazla savaş için rekabet etmekte, petrol şirketleri gözlerini Ortadoğu'yu fethe dikmektedir. Dünya petrolünün %60'tan fazlası Müslüman dünyada bulunmaktadır.

Krizin altında yatan bu aşağıya doğru kıvrılan spiral, tedrici olarak biriken bir süreçtir. Tersine çevrilebilir.

Bu sürecin tersine çevrilmesinin koşulu, temel kurumların ve yapıların yapıbozumuna uğratılması, polis devletinin ilgası, askeri endüstriyel komplekslerin lağvedilmesi, finansal sistemin yeniden yapılandırılması, ekonomik sertliğin terk edilmesi, çalışan insanların yaşam düzeyinin korunması, insan katliamına bir son verilmesi, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının bırakılmasıdır.

Temelde en başta gereken şey, ABD'de bütün siyasi sistemi ve finansal yapıyı da kapsayacak şekilde anlamlı bir rejim değişikliğidir.

Bir devrim, ilk önce en çok, medya dezenformasyonu hedefe koyma anlamına gelen propaganda araçlarının parçalanmasıyla olur.

Anaakım medyanın dezenformasyonunu parçalamak, ekonomik ve sosyal sistemin çalışmasında daha büyük temel değişiklikler gerçekleştirmenin ön koşuludur. Bu da güç ilişkilerinde temel değişimler anlamına gelir.

Bu eylemimizdeki en önemli enstrüman, Hakikat'tir. Çünkü Hakikat, yalanı geçersiz kılar. Bu, ulusal ve uluslararası çapta büyük ve köklü bir hareket geliştirmenin temelidir.

Orwelyan polis devleti çevresinde yalan, hakikat olduğunda geriye dönüş yoktur. İnsanlık kendi kendini yıkmada epey mesafe kat etmiş demektir. Bu yüzden Yeni Dünya Düzeni'nin kiriminal doğasını, onun siyasi alt yapısını ve elit iktidar yapılarının doğasını bütün yönleriyle anlamak çok önemli ve hayatidir.

Akıntıyı tersine çevirmek için ilk etapta yüksek yetkililer içerisindeki savaş suçlularını hedeflemek gerekir. Silah endüstrisi çökertilmelidir. Küresel kapitalist ekonominin altında yatan türetilmiş ticaret ve spekilatif enstrümanlar, kurumlar, legal araçların da içinde bulunduğu hileli finansal mekanizmalar yine bir şekilde parçalanmalıdır.

Burada aktarılanlar, daha geniş bir tartışmayı başlatmak için serdedilen birkaç düşüncedir. Dalgayı tersine döndürmek istiyorsak, hedefimizin adresi, askeri programın ve küresel ekonomik sistemin içerisinde bulunan karmaşıklık olmalıdır.

Gerekli olan, ekonomik haşinliği ve savaş mantığını zorla değiştirecek insanlardan oluşan kitle hareketi, savaşın suç işlemek anlamına geldiğini gösterecek küresel bir harekettir.

Martin Luther King bir keresinde şöyle demişti:

Gençler anlamadığı sözcükleri öğrenecek,
Hindistan çocukları açlık nedir, diye soracak
Alabama çocukları, ırk ayrımcılığı nedir, diye soracak
Hiroşima'nın çocukları atom bombası nedir, diye soracak
Okul çocukları “savaş nedir” diye soracak
Onları şöyle cevaplayabilirsin: Bu sözcükler artık kullanılmıyor
Tıpkı ‘sahne antrönerleri', ‘kürek mahkûmları' ya da ‘kölelik' sözcükleri gibi
Kelimeler artık anlamlı değil
İşte bu yüzden sözlüklerden silindiler…

medyasafak.com
Kullanıcı küçük betizi
II. Anadolu Ihtilali
Üye
Üye
 
İletiler: 188
Kayıt: Pzt Haz 04, 2012 21:42

Şu dizine dön: Güncel Meydan Çöp Tenekesi

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

cron

x