
Oslo’da MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Hakan Fidan’ın narko terör örgütü PKK’lılar ile yaptıkları görüşmelerde yerel yönetimler üzerinden sözler veriliyordu. Ana dilde eğitim talebinin yerel yönetimler yasası ile belediyelere tanınan haklar çerçevesinde çözüleceği söyleniyordu.
AKP iktidarı tarafından hazırlanan “Yerel Yönetimler Reform Paketi” TBMM gündemine geldi. Alt komisyonda üye çoğunluğu AKP’nin elinde olduğuna göre, ülkeyi bölünmeye götürecek bu ihanet yasası alt komisyondan çıkabilir.
“Yerel Yönetimler Reform Paketi” Türk milletinin bu günü, dünü ve geleceğine yapılacak en büyük ihanet yasalarından biridir. TESEV’in yerel yönetimler konusunda hazırladığı rapor ile AKP hükümetinin paketi örtüşüyor. TESEV’in arkasında kim var? Soros. Bu reform paketi gerçekte Soros’a aittir.
Bu paket ile İl Özel idareleri işlevini yitiriyor. İl Özel İdarelerini yöneten İlin Valisi yetkisiz kalıyor. Yani devlet illerden çekiliyor.
Cargill’in ortağı kim. Ülker(!).. Erdoğan ABD’de olduğu dönemde, ülkeye gelmeyi bile beklemeden, hiç utanıp sıkılmadan, basın mensuplarının önünde ilgili bakanına “Cargill problemini çözün” diye talimat vermişti. Kendisi de talimat almış olmalı ki, ev ödevini yapmak için ülkeye gelmeyi bile bekleyemiyordu(!)..Belediyeler devlet içinde devlet oluyor. Köyler büyükşehir belediyelerine bağlanıyor. Bu da demektir ki, köylü ve küçük çiftçi bitiriliyor. Tarım Ve Köy İşleri Bakanlığı değiştirilerek köy adı çıkartılmıştı. O zaman uyardık. Küçük çiftçilik ve hayvancılık bitirilecek. Tarım ve hayvancılık büyük şirketlerin eline terk edilecek. Bunda ne var demeyin. Büyük şirketler, endüstriyel tarım yapanlar toprağı korumaz. Üretim onun için sadece paradır. Toprağı verim alamayana kadar insafsızca kullanır. İşi bitince başka alana kayar. Küresel şirketlerin gözü zaten Anadolu topraklarındadır. Küresel şirketler tarıma girdiği an genetiği değiştirilmiş kısır tohumlar da girer. Unutmayın, Cargill kazanılan onca davaya rağmen Bursa’dan çıkarılamadı.
Bu paket yasalaşırsa köy tarım ve hayvancılığı biter. Büyük şirketler tarım ve hayvancılığı ele geçirir. Endüstriyel tarım ülkenin tarım topraklarına hakim olursa, Anadolu’nun endemik tohumları yok olur.
HES projeleri sadece suya el koyma projesi değildir. Köylüyü dedelerinden miras kalan topraklarından çıkmaya mecbur bırakmaktır.
“Biz Somalileşiyoruz” başlıklı bir yazı yazmıştım. Denizlerinde somon balığı kaynayan Somali halkı, somon balığı yemek haram diye kandırıldı. Denizlerinde somon balığı kaynayan Somalili halkı açlıktan ölürken beyaz adam somon balıkları ile kendi milletine ziyafet çekti.
Görmeseniz de, göremeseniz de, Türk Halkı kendi vatanında vatansızlaştırılıyor.
Suyu, toprağı olmayan bir halk o ülkede ancak sığıntı olur. Küresel tekellere uşak olur. Kobay olur.
Bu yasa için bazı belediye başkanlarına görüşleri sorulmuş. Sonuçlar çok ilginç.
Güneydoğu belediye başkanları çok mutlu görünüyor(!). Hemen hepsi çok olumlu yorumlar yapıyor. Bir göbek atmadıkları kalmış. Batıdaki başkanlar ise bölünme uyarısı yapan görüşler açıklamış. Çünkü yasa gerçekleşirse federasyona geçiş kolay olacak. Savaşmadan ülkeyi kolayca bölecekler. Üstelik bu kolaylığı devleti yönetenler sağlamış olacak. Tepsi içinde hazır toprak hediye edecekler. Daha ne olsun?
Kürtler üzerinden saltanat süren küresel çete elemanları Kürtleri satmaya öyle alışmışlar ki; GAP dahil, kadim Mezopotamya topraklarının sadece Türk Devletinden değil, Kürtlerden de alınmasına ön ayak oluyorlar. PKK öncüleri ABD ve AB ülkelerinde adam yerine konmak uğruna Kürt çocuklarının kanını içiyor. Kürt çocukları bazı BDP’li vekiller ile bazı belediye başkanları tarafından karanlık bağlantılarının diyeti olarak dağa ölüme yollanırken, kendi çocuklarını korumaları neden Kürtlerce sorgulanmıyor? Ya da sorgulanamıyor.
Yasada başka garabet durumlar da var. Mesela Hatay’da belediyeye 700 metre mesafede bir mahalle Büyük şehir belediyesinden alınıp, 35 km. mesafede yeni oluşturacakları başka bir belediyeye bağlanıyormuş. Mezhep ayrıştırması yapıldığı söyleniyor. Bu bir insanlık suçudur ama ülkeyi “küresel çetenin verdiği vekalet” ile yönetenlerden de ülke yararına bir çözüm beklenemez.
Geriye Türk Halkı’nın tuzağı anlayıp direnmesi kalıyor.
Türk halkı; il, ilçe, belde ve köylerde ülkemize kurulan bu büyük tuzağı engellemek için örgütlenmelidir.
Her il ve ilçenin akil adamları bir araya gelmeli, belediye başkanlarını, parti teşkilatlarını bu yasa konusunda uyarmalı, tepkilerini sürekli göstermelidir. Halkı karşısında görenler tepkileri mutlaka yukarıya taşıyacaktır.
“Yerel Yönetimler Reform Paketi” sadece ülkeyi bölmekle sonuçlanmayacak, milleti topraksız, kendi ülkesinde sığıntı yapacaktır.
Devlete yük olmadan kanaatkar bir şekilde yaşamını sürdüren köylü köyünü kaybetmekle kalmayacak, vergi kıskacına da alınacaktır.
Kastamonu’da ilçemizin kaymakamı köy muhtarları ile bir toplantı yapmış. Kışın birkaç ailenin yaşadığı, yazın gurbetçilerin geldiği köyleri hükümetin tek bir köy halinde toplama projesinden bahsetmiş. Bu niyet eyleme dökülürse, köylü kilometrelerce ötede kalan tarlalarını zaten ekemez. Kastamonu’da arazi dardır. Köylü zar zor ancak kendini geçindiriyor. Siz köyleri tarlaların 5-10 km. uzağına taşırsanız, köylü tarlasını ekmekten vaz geçer. Mecburen göç eder.
Amaç köyleri boşaltmak mı?
Unutmayın, Kurtuluş Savaşında bizi köylülük kurtardı. Anadolu fakirdi. Köylü iyice fakirdi. Devlet otoritesi yoktu. Köylüyü eşkıya haraca kesmişti. Yalnız içinde bulunduğumuz şartlardan çok farklı olarak köylü borçlu değildi. Bir ineği, belki koyunu-keçisi vardı. Kümeste tavuğu vardı. Para ile alacak ihtiyaç çok azdı. Zaten ayağına çarık bulan şanslı sayılırdı. Yani kaybedecek maddi değerleri pek azdı. Evin erkeği, genci savaşa katılınca ailede çok fazla bir şey değişmiyordu. Varsa evin dedesi ailenin başında bulunur, ev halkı aç kalmazdı. Tavuğundan yumurta, ineğinden süt alır, buğdayından çorba, unundan ekmek yapardı. Anadolu kadını tarlada, bahçede zaten erkeği ile beraber çalışır.Yani evin erkeğinin milli mücadeleye katılırken gözü arkada kalmadı.
Kurtuluş Savaşındaki köylü direnci ve desteği asla göz ardı edilmemelidir. Bu gün kırılmak istenen belki de bu ayaktır. Evet, artık köylümüz de borçlandırıldı ama para olmadan bir lokma ekmek alamayacak şehir insanından gene de çok iyi durumdadır. Olası bir karışıklıkta şehirler ekmek ve su bulamayacak, kimse evinde güvende olmayacak ama köylü çok daha rahat durumda olacaktır. Hala bu milletin en sağlam yapısı köylülüktür.
Bu yasa meclisten geçerse üniter yapı yıkılır. Önce özerklik, sonra federasyona kapı açar. Türk milleti kendi vatanında sığıntı durumuna düşer.
“KİMİN VATANINI KİME VERİYORSUNUZ” diye sorma vakti çoktan geldi de, geçmek üzere değil mi?
Davut’un oğlu durup dururken; “ulusalcılar, yani milliyetçiler, yani vatanseverler, yani ülkenin bütünlüğünden yana olanlar ile mücadele zamanı geldi” demedi. Çıkarmak istedikleri yasa ülke bütünlüğüne vurulan darbedir. Bu darbeye direnecek vatanseverlere peşin peşin savaş ilanı yapılmıştır.
Bu reform paketi Türk Milleti’nin hem bu günü, hem dünü, hem yarınına İHANETTİR!..
Hep birlikte soralım:
“Kimin vatanını kime veriyorsunuz?”
Zahide UÇAR, 16 Ekim 2012
http://www.zahideucar.com
zahide@zahideucar.com