Osmanlı'da Borçlanma ve AKP (Düyun-u Umumiye'den IMF'ye) / Metin AYDOĞAN

Osmanlı'da Borçlanma ve AKP (Düyun-u Umumiye'den IMF'ye) / Metin AYDOĞAN

İletigönderen Oğuz Kağan » Çrş May 25, 2016 12:32

Osmanlı'da Borçlanma ve AKP (Düyun-u Umumiye'den IMF'ye)

“Şimdi Türkler hızla borçlanmaktadırlar. Ancak yirmibeş yıl sonra Osmanlı toplumunda borçlanmaya karşı muhalif unsurlar ortaya çıkacaktır. İşte o zaman, gerek alacaklarımız ve gerekse bunların faizleri tehlikeye düşecektir. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin maliyesi, ekonomisi ve servetleri üzerindeki çıkarlarımızı koruyabilecek Türk yöneticilere ihtiyacımız olacaktır. Ben, bu ‘yerli misyonerlerin’, bizden ve yapacağımız siyasi baskılardan çok daha yararlı olacağı kanısındayım. Bunlar, Türk halkına kendi dilleri, kendi ikna yöntemleri ile yaklaşma olanaklarına sahiptirler. Bu ‘yerli misyonerler’ alacaklarımızın, bir ya da birkaç yüzyıl, teminat unsurlarının en önemlilerinden biri olacaktır.”
Daniel Ducoste, Fransa Maliye Bakanlığı Danışmanı-1889


Borçlanma

Osmanlı’da ilk dış borç 1854’te alındı. Mustafa Reşit Paşa, 1850’de Hariciye Nazırı olarak Londra’da bir borç anlaşması imzalamış, ancak bu anlaşma Padişah Abdülmecit tarafından, ağır koşullar içeriyor gerekçesiyle onaylanmamıştı. Osmanlı Devleti, anlaşmayı tek yanlı bozması nedeniyle, almadığı borca karşılık 2,2 milyar frank tazminat ödemek zorunda kalmıştı. 1 

Mustafa Reşit Paşa, 4 yıl sonra, 1854’te, Osmanlı İmparatorluğunu, İngiltere ve Fransa yanında Rusya’ya karşı savaşa (Kırım Savaşı) sokan anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmayla birlikte, siyasi konumu güçlendi, İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Stratford Canning’in girişimiyle sadrazamlığa getirildi. 2 

O dönemde, büyük devletlerin devlete yönetici atamada büyük etkisi vardı. Örneğin Sadrazam Ali Paşa Fransızların, Mahmut Nedim Paşa Rusların, Mustafa Reşit Paşa da İngilizlerin adamı olarak tanınıyordu. Mustafa Reşit Paşa Sadrazam olunca, 1850’de yapamadığı borç anlaşmasını 1854’te imzaladı ve Kırım Savaşı nedeniyle paraya gereksinimi olan Osmanlı İmparatorluğu borç sarmalına yakalanmış oldu.

1854 Borçlanması

1854 borçlanması, 3 milyon sterlin tutarında ve yüzde 6 faizliydi. Osmanlı İmparatorluğu bu borca karşılık, Mısır’dan elde ettiği cizye vergilerini (Müslüman olmayan Osmanlı uyruklularından alınan vergi), Suriye ve İzmir gümrük gelirlerini güvence olarak göstermişti. 3 

1860 yılında yeniden dış borç alınmak istendi. Ancak daha önce borç vermek için her yolu deneyen İngiltere bu kez, borç koşullarını ağırlaştıran yeni koşullar ileri sürdü ve bilinçli bir “isteksizlik” gösterdi. Ödeme gücünü aşan borçlanmanın, zorunlu olarak yeni borçlanmalar getireceğini biliyorlardı.

Osmanlı Devleti, bu kez Fransa’ya başvurdu. Mirés adında bir banker, devlet yetkilileriyle temas kurarak 400 milyon franklık bir borç verme önerisinde bulundu. Mirés bunun karşılığında 6 milyon frank komisyon istiyordu. Osmanlı Devleti Mirés ile anlaştı; karşılık olarak da birçok yerin gümrük gelirini, tuzlu balık resmini, Filibe gülyağı gelirini, Bursa’nın ipek öşürünü gösterdi. Ancak, Mirés Osmanlı Devleti’ni dolandırdı. Borç tahvilleri Avrupa borsalarında satılamadı.

Akçalı Bunalım ve Yeni Borç

Yaşanan akçalı bunalım, 1862 yılında yeni bir borçlanmayla aşılmaya çalışıldı. 1863 yılında Osmanlı Bankası “Devlet Bankası” konumuna getirildi ve aynı yıl bir devlet bütçesi yapıldı. Ancak yapılan bütçenin ne kendisine ne de yapanlara bir yararı oldu. Çünkü bu bütçe, daha sonra yapılacak olanlar gibi bir borç ödeme bütçesiydi.

12 yıl sonra 1875’te, bütçenin 17 milyon gelirine karşılık 13 milyon lira dış borç ödemesi vardı. 4  Osmanlı bütçesi 1875 yılında, gelirlerinin yüzde 76’sını dış borç ödemesine ayırmıştı. Dış borç toplamı; 150 milyonu anapara, 61 milyonu faiz olmak üzere 211 milyon İngiliz Sterliniydi. Borç anlaşmalarının çarpıklığı nedeniyle, bu borcun yalnızca yüzde 53’ü Osmanlı hazinesine girmişti. Kalanı, faiz ve komisyon olarak kaynakta kesilmişti.

Borcun büyük bölümü, aynı bugünkü gibi Avrupalı banker ya da bankalardan alınmıştı. Düyunu Umumiye’nin kabul edildiği 1881’de devlet borçlarının; yüzde 40’ı Fransa, yüzde 29’u İngiltere, yüzde 8’i Hollanda, yüzde 5’i Almanya, yüzde 3’ü İtalya’ya yapılmıştı. 5 

İflas ve Muharrem Kararnamesi

Osmanlı Devleti, 6 Ekim 1875’te yayımladığı bir kararname ile borçlarını ödeyemeyeceğini tüm dünyaya duyurdu. Alacaklılar durumu protesto etti ve sorunu siyasi baskı yoluyla çözmeye çalıştılar. 1881 yılında İstanbul’da yapılan toplantıda, Osmanlı Devleti, borçların, alacaklılar tarafından seçilen bir kurul tarafından yönetilmesini kabul etti. Bu anlaşmaya Muharrem Kararnamesi adı verildi.

Üst yönetimi İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Avusturyalı, Hollandalı ve Osmanlılardan oluşan ve Muharrem Kararnamesi’nin bir gereği olarak kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi; borç ödemelerine ayrılan devlet gelirlerini alacaklılar yararına yönetmek üzere kurulmuştu. Uluslararası niteliği olan siyasi ve diplomatik bir kurum değil, bir anlamda özel bir şirketti.

Muharrem Kararnamesi’nde yer alan borç toplama kurulunun hemen aynısı, 45 Yıl sonra 1920 Sevr Anlaşması’nda da vardı. Sevr saldırısı durduruldu ancak 2001’de Türkiye’ye gelen Kemal Derviş, 126 yıl sonra borç toplama kurulu gibi çalıştı. AKP bugün aynı politikayı uyguluyor. Borçlanarak borç ödüyor. Geçmişi yeniden yaşama ya da yanlışı yenileme ilkelliği; bu düzeyde, Türkiye’den başka bir ülkede herhalde yaşanmamıştır.

Osmanlı Hükümeti, Muharrem Kararnamesi’nin 8.Başlamı (Maddesi) gereği; tahsil edilmesi kolay bazı devlet gelirlerini, “mutlak ve değişmez” bir biçimde borç ödemelerine ayırıyordu. Bu gelirler şunlardı: tütün ve tömbeki (nargile tütünü) rüsumatı (vergileri), ipek öşürü (ondalık vergi), pul ve ispirto resimleri (harçlar), tütün ve tuz inhisarları (tekelleri), İstanbul ve civarı balık avı vergisi, Bulgaristan vergisi, Kıbrıs gelirleri, Doğu Rumeli vergisi, gümrük resimlerinde ve gelir vergisinde oluşacak gelir artıkları.

Kurtuluş Savaşı ve Atatürk Dönemi

Cumhuriyet Hükümeti; Lozan’da, Osmanlı borçlarının Misakı Milli sınırlarına denk gelen yüzde 67'lik bölümünü kabul etti ve bu borcu 29 yılda kapattı. Lozan’dan hemen sonra, borç ödemeleri ve mali işleyiş konusunda önemli bir karar alındı. Düyun-u Umumiye İdaresi ve Uluslararası Mali Denetim Komisyonu’nun tanınmadığı açıklandı.

Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, Atatürk ölene dek, 1930 yılında ABD’den kibrit sanayinin kurulması için alınan 10 milyon dolardan başka dış borç almadı. Abdülhamit’ten beri kurulması için kerelerce girişimde bulunulan ancak başarılamayan kibrit üretimi, bu borçla gerçekleştirildi ve kısa süre içine borç ödendi. Sovyetler Birliği’nden alınan borcu, borçtan çok yardım saymak gerekir. Çünkü alınan borç, parayla değil malla ödendi.
Atatürk öldükten bir yıl sonra, 1939’da İngiltere’den 16 milyon Sterlin borç alındı. Bu borç da beş yıl içinde ödendi.

Süreğenleşen (Kronikleşen) Dış Borç

İkinci Dünya Savaşı sonrası, her konuda olduğu gibi borçlanmada da Batı’ya bağlanmanın yoğunlaştığı yıllar oldu. 1946 yılında dış borcu olmayan Türkiye, hızla ve sürekli biçimde borçlanmaya başladı. 1946-1950 arasındaki 4 yıl içinde 227 milyon dolar borç yapıldı. Bu borç, 1960’ta 558 milyon dolara çıktı. 1970’te 1,9; 1980’de 16,2; 1990’da 49,1 milyar dolar oldu. Dış borçlanma, Gümrük Birliği uygulamalarından sonra hızlandı, 2004 yılından sonra olağanüstü arttı. 2001-2005 arasındaki 4 yıllık dönemde dış borçlar, yüzde 138 artışla 157,2 milyara ulaştı. 6 

AKP’nin Yaptığı Borç

2014’de Türkiye’nin borç toplamı 908.5 milyar lirası (395.8 milyar dolar) dış, 402,4 milyar lirası (173,7 milyon dolar) iç olmak üzere 1,37 trilyon Yeni Türk Lirasıdır (569,5 milyar dolar). 7  Bu borcun 965 milyar lirası (416,5 milyar dolar), AKP’nin yönetimde olduğu dönemde yapıldı. 8  AKP bu borcu, 52,8 milyar dolarlık “özelleştirme” geliri elde etmesine karşın yaptı. 9  Hem sattı, hem de borçlandı.

Borçlanma Geleneği

Türkiye’de yönetim sorumluluğunu yüklenmiş kişiler, borçlanarak hazır para edinmeyi ve bunu üretim dışı alanlarda kullanmayı politik tutum durumuna getirmişlerdir. Buna zorunludurlar çünkü dışardan, ya borç taksidi ödemek ya da tüketimde kullanmak koşuluyla yeni borç bulabilirler. Bağımlılık doğuran bu koşulu kabul ettikleri için borç bulmaları kolaydır. Bu kolaycılık, Atatürk’ten sonra yönetime gelen tüm Batıcı partilere ve İslamcı görünümüne karşın onlardan daha Batıcı bir politika yürüten AKP’ye Osmanlı’dan kalan bir mirastır.

Atatürk Ne Diyor

Mustafa Kemal Atatürk, koşula bağlanmış denetimsiz borçların ne anlama geldiğini ve borç almanın hangi koşullarda olabileceğini sürekli olarak açıklamış ve Cumhuriyet Yönetimi’nin akçalı politikasını bu açıklamalar üzerine oturtmuştur. 15 yıl boyunca, TBMM’ni açış konuşmalarının hemen tümünde; bağımsız maliye, denk bütçe, vergi uygulamaları, milli kambiyo ve Türk parasının değerinin korunması üzerine görüş bildirmiş, öneri getirmiştir.

Atatürk, bağımsız maliye, milli kambiyo ve kendi gücüne dayanarak kalkınmayı gerçekleştirmek için, ölümüne dek ödünsüz bir çalışma içinde oldu. Kaynak yetersizliğini gidermek ve geçici akçalı rahatlamalar sağlamak için, ne dışarıdan borç aldı ne de abartılmış vergilerle halkı sıkıntıya soktu.

Çalışanların ücretlerini iyileştirmeyi, tüketim mallarının ucuzlatılmasını ve özellikle dolaylı vergilerin azaltılmasını, her zaman kendine ilke edinmişti. İzmir İktisat Kongresi’nde borçlanma ile ilgili söylemleri çok nettir ve o günlerde Lozan’da ekonomik ayrıcalıklar peşindeki Batılı Devletlere karşı söylenmiş kararlı ve kesin bir iletidir: “Taç sahipleri, saraylar ve ‘Osmanlı’ devlet adamlarının yaşadıkları debdebeyi sürdürebilmek için, paraya gereksinimleri vardı. Bu nedenle, bunu sağlama yollarına sapmışlardı. Bunu sağlamanın yolu da, dış ülkelerden borç para almak üzere yapılan anlaşmalar oluyordu. Fakat, dışarıdan alınacak borcun koşullarını o denli kötü hazırlıyorlardı ki, bazılarını ödemek mümkün olmamaya başladı. Ve nihayet bir gün alacaklı devletler, Osmanlı Devleti’nin iflasına karar vererek, dış borçlar belâsını başımıza çökerttiler”. 10 


 1  “Azgelişmiş Sürecinde Türkiye” S.Yerasimos, Belge Yay., 2.Cilt, 7.Bas, sf.73-74
 2  “Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi”, İletişim Yay., 6.Cilt, sf.1793
 3  “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.3469
 4  a.g.e. sf.3469
 5  “Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi”, İletişim Yay., 6.Cilt, sf.1794
 6  “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.9754
 7  Alaattin Aktaş, Eko Analiz, http://www.dünya.com
 8  http://www.cnnturk.com - http://www.cnnturk.com
 9  TC.Özelleştirme İradesi Başkanlığı, http://www.oib.gov.com
 10  “Mustafa Kemal Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresi’ni Açış Nutku”


Metin AYDOĞAN, 24 Mayıs 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Metin AYDOĞAN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 4 konuk

x