OSMANLIDA ‘DEVLET’
Adalet Mülkün Temelidir
İbni Haldun’dan Niyazi Berkes’e, B.Barret-Kieegel’den Ragıp Ege’ye değin de ‘Adalet Mülkün Temelidir’ ama buradaki ‘Adalet’, ‘Devlet’in değil Latincesiyle ‘Dominium’un temeldir.
Yani “Bir hükümdarın insanları insan olarak değil ama kendine ait bir ‘şey’ olarak gördükleri durum”.
Şeyh Edebali, Osman’a ne diyordu; “Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana..”
O nedenle, Osman’dan II.Abdulhamit’e değin ülke (coğrafya) ve üzerindeki halk (demografya) “memalik-i mahsure-i şahane” olarak adlandırılmıştır.
Belli bir ‘parantez’den sonra III.Abdulhamit döneminde “millet-i şahane” olarak adlandırılsa da, özde değişen bir şey olmadığı söylenebilir.
‘Meşruiyetin kaynağı” olarak İnsanlığın kol ve kafa gücüyle yaptığı ‘yasa’lar değil de “Kanun-u Kadim” görüldüğü her koşulda bu böyledir de ondan.
Ragıp Ege’nin anımsattığı üzere, Hobbes’un Léviathan’ı ‘ölümlü bir Tanrı’ olarak görülmüşse de, ‘Kanun-u Kadim’, Kalu Beladan buyana ‘Ölümsüz bir Tanrı’dan kaynaklanmaktadır.
Osmanlı’dan buyana ‘Devletli’ demek de, sırtını Devlet’e dayamış olmak demektir.
Subay ve memurundan Sultan’ına değin tümü ‘devlet’lidir ama, en büyük Devlet’li Sultan’ın bizzat kendisidir.
Sultan, yükselerek yani belli bir ‘merdiven’ çıkarak değil, doğrudan ‘Kapı’dan girerek Sultan olur: Bab-ı Ali.
Ve Osmanlı’da, II.Abdulhamit’in ‘Bab-ı Ali’den geçmesi ya da Sultan olması sorunu yaşandığı dönemde, ilk kez Mithat Paşa’nın aklına tüm Osmanlı prenslerini ‘temizlemek’ ve Cumhuriyet’ ilan etmek gelmiş olmasına karşın; ‘Anayasa’nın ilan edilmesiyle bu sorunun çözümlenebileceği düşülmüştür.
Böylece meşruiyetin kaynağı da ‘Kanun-u Kadim’den ‘Kanun-u Esasi’ye geçmiş oldu.
Ne var ki, Kanun-u Esasi’nin ‘askıya’ alınması ya da ‘yürürlükte olması’ arasında da ‘hükûmet etme’ bakımından önemli bir değişiklik olmadığı gibi ‘Devlet’in yapısında herhangi bir değişim de sözkonusu olmadı.
Doğu/ Batı ayırımı
Gerek Sencer Divitçioğlu ve Ragıp Ege ve gerekse Niyazi Berkes’e göre Batı’da zenginlik (ekonomi) iktidarı ele geçirme savaşımı vermesine karşın, Doğu’da iktidar, zenginliği (ekonomi) ele geçirme mücadelesi veregelmiştir.
Yineleyecek olursak, kısa bir ‘parantez’in dışında, Türkiye’de iktidarı ele geçirme hep varolan zenginliği ele geçirme mücadelesi olmuş ve iktidar da hep kendi zenginlerini yaratmştır.
Oysa Sadun Aren’e göre, 19. Yüzyılın başında, Osmanlı İmparatorluğu da yol, su ve elektriğin dışında ve ‘sermaye birikimi’ anlamında sanayileşme olgunluğuna gelmiş bulunuyordu (2).
Ancak Tanzimat (1839), Islahat (1856) ve Meşrutiyet (1876) Osmanlı’da ‘borç batağı’ dışında bir ‘düzen değişikliği’ne yol açmamış, tersine, dış güçlerin desteğiyle ‘yapısal’ nitelik olan zenginliği ele geçirme savaşımının bir parçası olmuşlardır.
Ve yine o ‘parantez’ yok sayılırsa, bin yıllık durağanlığa bir yüz hatta iki yüzyıl eklememek için hiçbir neden yoktur.
Bugün Türkiye çifte değil dört şeritli yol, 8-10 değil 80-100 katlı binalar da yapsa; 4,5 değil 7,5 G’li enternet ağı da kursa; Devlet’in o ‘mitik’ yapısını kıramadığı sürece ‘gelişme’de ‘bir arpa boyu’ ilerlemiş olmayacaktır.
‘Devlet’in mitik yapısı’ içine ise önce ‘Devlet sırrı’ girmektedir.
‘Dolmabahçe’de ‘ne’ konuşulduğu’ndan başlayarak, MİT Tır’larına değin, yurttaşlarına ‘merak’ etmelerine fırsat vermeden ‘hesap vermek’, ‘Devlet’in mitik yapısı’nı kırmak demektir.
Yurttaşların ‘merak etme’leri ise, sözlükteki anlamına uygun olarak ‘üzerlerine lazım olmayan işler’den değil, asıl ‘yurttaşlık görevleri’ arasında sayılmaktadır.
‘Devlet’imiz ve aynı anlama gelmek üzere ‘Devletli’lerimiz ‘en iyisini bilir’ anlayışı, eğer bugün toplumun büyük çoğunluğunun temel anlayışı ise, bunları tatil için Mars’a da götürsen, Jupiter’e de ‘yurttaş’ sayılmazlar.
“Memalik-i mahsure-i şahane”den “Şahane Milletimiz”e gelinmiş olur, o kadar.
Ya da II. Abdulhami’tten III. Abdulhamit’e..
Gerisine ‘gezevelik-i şahane’ denir..
Habip Hamza Erdem
(1) Ragıp Ege, « Réflexions théoriques sur le concept de stagnation dans l’analyse marxiste de l’histoire ottomane », Actes de colloque de Strasbourg (1-5 Juillet 1980), 1983, ss : 25-31
(2) Sadun Aren, “Le Probème de l’industrialisation dans l’Empire Ottoman au XIXème Siècle”, a.g.e, ss: 449-458