ȘOVENİZM
Șu aralar Türkiye’de ‘milliyetçilik’, ‘ulusalcılık’, ‘yurtseverlik’, hiçbir dönemde olmadığı kadar, așağılanmakta.
Neredeyse ‘demokratlık’ ölçütlerinden biri olarak görülmekte.
Hani bu ‘demokratlık’, YeCHP’nin ‘sosyal’ demotratlığı olabileceği gibi Alaca Karanlık Partisi’nin ‘ileri’, yani ‘ılımlı islam’ demokratlığı da olabilmektedir.
‘Bizim’ Kürtler ise tam bir șașkınlık içindeler.
Türk’leri ‘milliyetçi’,‘ulusalcı’, ‘yutsever’ diye așağılarken kendileri ‘șovenizm’in daniskasını sergilemekteler.
Onların ‘demokratlığı’ da Apo’nun, pardon sayın Abdullah Öcalan’ın, ‘cumhuriyetçi’ demokratlığı olmakta zahir.
Gelelim ‘milliyetçilik’, ‘ulusalcılık’, ‘yurtseverlik’ ile ‘șovenizm’ arasındaki ayırıma.
Gerçekte insanlığın aynı dönemindeki ‘halk heyecan’ını dile getiren deyimler bunlar.
‘Devlet-Ulus’ların ortaya çıktıkları dönemdir bu.
‘Ahali’nin ‘halk’ olduğu dönem de denilebilir.
‘Kabile’, ‘boy’, ‘soy’ ayırımı gözetmeksizin herkesin ‘ortak bir ülkü’ etrafında birleștiği ve üzerinde yașanılan toprağın ‘yurt’ olarak benimsendiği bir dönem.
Zengin-yoksul, köle-efendi, ağa-maraba ayırımı gözetmeksizin herkesin ‘yurdunu seven’ insanlar oldukları bir dönem..
Bir farkla ki, zengin ile yoksul arasına bir ‘görünmez el’ girmiștir.
Bir ‘sermaye ilișkisi’.
‘Burjuva düzeni’ ya da ‘düzenbazlığı’ da denilebilir.
Bu ‘düzenbazlığın’ dıșında ‘herkes ‘eșit yurttaș’ olup yurtseverliklerinden ‘sual olunmaz’ idi.
Ne zaman ki, hem de ‘devrim dönemi’ askerlerinden olan Nicolas diye birinin Napolyon’a ‘șirin görünmek’ için ‘yurtseverliğini’ așırıya kaçırmasına değin.
Șimdilerde ‘bizim’ Kürt’lerin ‘sayın’ Apo’ya șirin gözükmeleri gibi bir durum.
Tam bir ‘șovenizm’.
Ne var ki ‘șovenizm’ sınır tanımamaktadır.
‘Yurt sevgisi’, kendisi gibi düșünmeyenleri ‘yurttan kovma’ya değin kabarabilmekte; diyelim ‘komșu yurt’ta yașayanları kendi yurttașlarından üstün görmeye değin gidebilmektedir.
Apo’cu milletvekillerinden biri Barzani’ye ‘kabile reisi’ denilmesini kendisine ‘hakaret’ olarak görebilmektedir.
Bunun ‘șovenizmin daniskası’ olarak tarihte yerini alacağından kușkum yok.
‘Kabile reisi’ Barzani’nin Alaca Karanlık Partisi’nin kongresine çağrılmasının ‘demokratlık’la ilișkisine gelince, tek sözcükle ‘düzenbazlık’ alanına girmektedir.
Yukarıda sözü edilen ‘görünmez el’, yani ‘sermaye ilișkisi’ görünüre çıkmıștır da denilebilir.
Bu el iki kez ‘dünya savașı’ çıkarmıștr.
Bir ‘üçüncüsü’nü de çıkaramak üzeredir.
Onun için, diğerleri yanında, ‘yurt sevgisi’ni de törpülemek, gerekirse ortadan kaldırmak istemektedir.
Bir yandan Barzani ile Davidoğlu ‘kardeș’ gibi görünmekte; ama öte yandan Talabani Türkler’den bir ‘Kürt kedisi’ni bile esirgemektedir.
Barzani’nin ‘yurt’una gelindikte, ne Davidoğlu ve ne de Barzani’nin kendisi sınırlarını bilmemektedirler.
Artık Erbil’den Akdeniz’e mi olur, Diyarbakırdan Hazer Denizi’ne mi bilinmez.
Bir bilinen varsa, o da yurtseverliğin hiç bir koșulda șovenizmle bir kefeye konulmayacağıdır.
Ve gerçek ‘yurtseverlik’in tüm düșmanlıkların ‘pan-zehiri’ olduğu..
Sözgelimi ‘sayın’ Apo gerçekte yurtsever olsa idi, önce ortak yurdu üzerindeki Türkler’e savaș açmaz idi.
Șimdiki ‘Apocu’lar ise, milletvekili olsalar bile, haydi haydi ‘yurtsever’ değildirler.
Sözcüğün tam anlamı ile ‘șovenist’tirler.
Kimi güçlü görürlerse onun ‘șovelye’si de denilebilir.
Habip Hamza Erdem