28 Ekim 2010
OYUN BÜYÜK DE, OYNAYANLAR ÇOK KÜÇÜK...
İrfan Tuna
Dünyada ilk atom bombasını, Hiroşima’da Amerika Birleşik Devletleri kullandı.
Dünyada ilk nükleer bombayı kullanan bu ülke, binlerce kilometre uzaktaki hedefleri vurabilecek nükleer başlıklı füzeler ve en gelişmiş nükleer silahlar üreten ülkelerin de en başında geliyor.
Aynı ülke, bugüne dek dünyanın çok farklı bölgelerinde nükleer silahların yanında kimyasal ve biyolojik toplu katliam silahları da kullanarak çok büyük insanlık suçları işledi. Emperyalist çıkarları için milyonlarca insanı en acımasız biçimde gözünü kırpmadan katletti.
Günümüzde Irak halkına, Afganistan halkına yaşattığı acıların benzerlerini, örneğin Vietnam’da, Laos’ta ve Kamboçya’da insanlığa en korkunç biçimde yaşattı.
1963-75 yılları arasında Vietnam, Laos ve Kamboçya’ya 8 milyon ton bomba attı. Bu bombaların 7 milyon tonunu Vietnam'da kullandı. Bu bombalarla, Vietnam üzerinde 20 milyon krater izi bıraktı ve ülkenin coğrafyasını kuşaklar boyu üzerinde hiçbir şey yetişmeyecek duruma getirdi. Portakal gazı, napalm, fosfor bombası, misket bombası, fosgen, hardal gazı, sinir gazı gibi adlar verdiği yakıcı ve boğucu kimyasal-biyolojik silahlarla, Vietnam’da 13 milyon 457 bin insanı öldürdü. 30 Nisan 1975’te ağır bir yenilgiye uğrayıp Vietnam’dan çekilmek zorunda kaldığında ise; arkasında 83 bin sakat, 8 bin felçli, 30 bin kör, 10 bin sağır insan bıraktı. ABD tarafından acımasızca kullanılan silahların etkisiyle, Vietnam topraklarının üçte biri, zehirli olduğu için bugün bile tarımsal amaçlar için kullanılamamaktadır. ABD'nin Vietnam'da kullandığı zehirli kimyasal silahlar yüzünden bugün bile yüz binlerce sakat doğum ve kanser vakası yaşanmaktadır.
Ama ABD emperyalizmi, 10 yıldan fazla süren bu savaşta, o günün en gelişmiş toplu katliam silahlarını kullanarak 13 milyondan fazla insanı katletmesine karşın, vatanlarını kanıyla canıyla onurlu biçimde savunan Vietnam halkı karşısında tarihinin en ağır yenilgisini alarak Vietnam’dan çıkmak zorunda kaldı.
***
WikiLeaks adlı internet sitesi , geçtiğimiz günlerde, Amerikan Ordusu'nun Irak'ta işlediği insanlık suçları ile ilgili 400 binden fazla gizli belge yayımladı. Yayımlanan 400 binden fazla belge içinde, 2004-2009 yılları arasında Amerikan askerlerinin Irak halkına uyguladığı alçakça işkenceleri, Irak’taki toplu katliamları ortaya koyan raporlara yer verildi.
Amerikan Askerleri Irak’ta ’’Özgürlük ve demokrasi’’ dağıtıyor
Oysa bugün Irak’taki insanlık suçlarının belgeleri işportaya düşen ABD; Irak’a,’’Saddam’ın elinde kitle imha silahları var... Saddam, El Kaide’ye, Usame Bin Ladin’e yardım ediyor... Saddam diktatördür, Irak halkını Saddam’ın elinden kurtaracağız, Irak’a demokrasi ve özgürlük götüreceğiz…’’ gibi iddialarla saldırmıştı...
ABD’nin Irak’a saldırmak için kullandığı bu yalanları, ülkemizdeki ABD amigoları da günlerce, aylarca gazetelerden, ekranlardan bıkmadan, usanmadan yinelemişlerdi. Bu yalanı kullanarak Irak’a saldıran ABD’nin topraklarımızı, limanlarımızı, hava sahamızı, Mehmetçiğimizi kullanması için ne diller dökmüşlerdi.
Herhalde, kaderin garip bir cilvesi olsa gerek, Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekili olmasının önündeki yasal engeller, Meclis’te CHP’nin desteğiyle kaldırılıp, Siirt’teki seçimler iptal edilerek, ceza almasına neden olan konuşmayı yaptığı Siirt’ten milletvekili seçilmesinden sonra, başbakanlık koltuğuna oturduğu 20 Mart 2003 tarihinde ABD’de Irak saldırısını başlatmıştı...
***
ABD, ’’Kitle imha silahları var’’ dediği Irak’ta; en gelişmiş kitle imha silahlarını, en acımasız biçimde kullanarak milyonlarca Iraklıyı katlettil…
’’Saddam’ın elinden Irak halkını kurtaracağız, demokrasi ve özgürlük götüreceğiz…’’ dedikleri Irak’ta; camileri bombaladılar, müzeleri yağmaladılar, kadınlara tecavüz ettiler, etnik çatışmalar çıkarmaya çalıştılar… Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’i, düzmece mahkemelerinde yargılayıp idam ettiler…
Sonra da, aklımızla, vicdanımızla alay edercesine, dalga geçercesine, ’’Saddam ile El Kaide arasında bağlantı yokmuş, Saddam’ın elinde kitle imha silahları yokmuş’’ dediler... (10 Eylül 2006 / Vatan )
Şimdi aynı oyunu aklımızla, vicdanımızla alay edercesine, İran’a ve Ahmedinecad yönetimine karşı oynuyorlar.
İran’ın ülkemiz ve bölgemiz için bir tehdit olduğu yalanıyla, ’’Füze Savunma Sistemi’’ adını verdikleri saldırı sisteminin, NATO aracılığıyla ya da doğrudan topraklarımıza yerleştirilmesini istiyorlar...
Bölgemiz ve ülkemiz için en gerçek tehdidin ABD olduğunu görmememiz için yalan üstüne yalan söylüyorlar, ’’oyun içinde oyun’’ oynuyorlar...
***
Üstelik bunun 19’uncu yüzyıldaki gibi ’’büyük bir oyun’’ olduğunu da kendileri yazıyorlar, kendileri söylüyorlar...
Hasan Cemal , 12 Nisan 2002 tarihli Milliyet’teki ‘’Petrolle büyük oyun barış getirecek mi?’’ başlığını taşıyan yazısında, ’’Oyun çok büyük! On dokuzuncu yüzyıldaki gibi’’ demişti.
Sonra da, sözünü ettiği ’’büyük oyunun’’ ne olduğunu, ABD’nin akıl hocası Zbigniew Brezinski’nin ‘’Büyük Satranç Tahtası’’ kitabından, aktarmıştı. Elbette bu emperyalist ’’oyun’’ içinde Türkiye’mize kabul ettirilmeye çalışılan Amerikancı rolü ülkemize kabul ettirebilmek için, tüm Amerikancıların her zaman yaptığı gibi, ’’dost ve müttefik ABD’’ vurgusu yapmayı da unutmamıştı.
Hasan Cemal’in yazdıkları; ABD’nin ülkemize ve bölgemize yönelik operasyonlarının bir itirafı ve özeti gibi aslında.
Bakın neler yazmıştı.
’’…Büyük Satranç Tahtası!
ABD başkanlarının akıl hocası Zbigniew Brzezinski'nin kitabı bu adı taşır. Sovyetler'in tarihe karışmasından sonra yazdığı kitabında Amerikalı ünlü stratejist dünya hakimiyeti için Avrasya'nın önemini şöyle özetler:
"Avrasya yer kürenin en büyük kıtasıdır ve jeopolitik bir eksendir. Avrasya'ya egemen olan güç, dünyanın en ileri ve ekonomik olarak en verimli üç bölgesinden ikisini kontrol edebilir. "
Brzezinski, Ukrayna'yla Türkiye'yi Avrasya'nın en önemli iki ülkesi olarak niteler ve Türkiye'nin önemini şöyle özetler:
"Türkiye Karadeniz bölgesinde istikrarı sağlamakta, Akdeniz'e geçişi kontrol etmekte, Rusya'yı Kafkasya'da dengelemekte, İslami köktendinciliğe panzehir sunmakta ve Güney'deki dayanak noktası olarak NATO'ya hizmet etmektedir."
Biz de oyunun içindeyiz!
Ve iyi oynamak, ince dengeleri iyi hesap etmek zorundayız.
11 Eylül'le birlikte bölgeye askeri gücüyle de daha fazla girmiş olan başoyuncu Amerika'yla çıkarlarımız, tabii bazı noktalar dışında, bugün için büyük ölçüde örtüşüyor. Washington'un enerji yolları alanında Rus tekelini kırmaya çalışması ve Bakü - Ceyhan konusunda bizi destekliyor olması çok önemli.
Türkiye için Orta Asya Türki cumhuriyetlerinin Rusya'ya bağımlılıklarının azalmasında rol oynamak, ama aynı zamanda Rusya gibi bir devi dışlamaktan kaçınmak da gerekiyor.
Ama tabii bunu yaparken de Türkiye'nin bir yandan dost ve müttefik Amerika'yla, öte yandan özel ilişkilere sahip olduğumuz Azerbaycan'la, Kazakistan'la, Türkmenistan'la ince ayar ilişkilere dikkat etmesi lazım. Nitekim Türkiye'nin bu bakımlardan gereken özeni gösterdiği söylenebilir.’’
***
Önce yazının yazıldığı tarihe dikkatinizi çekmek istiyorum.
Yazı, 12 Nisan 2002 tarihli. Yani henüz Kemal Derviş’li, DSP-MHP-ANAP koalisyonunun işbaşında olduğu yıllar. ABD’nin Irak’a saldırı hazırlıkları yaptığı, bu amaçla topraklarımızı, limanlarımızı, hava sahamızı, Mehmetçiğimizi bu saldırıda kullanmak için hükümete baskı yaptığı günler... Yazının yazıldığı tarihte, Ecevit ABD dayatmalarına direniyor, ABD’nin hükümet içindeki en önemli ’’Truva atı’’ Kemal Derviş, yeni yeni ’’siyasal istikrarsızlık var’’ diye mırıldanmaya başlıyor...
Anlaşılan, Hasan Cemal’in yazısının son bölümünde vurgulanan, hükümet tarafından ’’dost ve müttefik Amerika'yla, öte yandan özel ilişkilere sahip olduğumuz Azerbaycan'la, Kazakistan'la, Türkmenistan'la ince ayar ilişkiler konusunda gösterilen özen’’ ABD için pek de yeterli olmamış...
Hasan Cemal’in bir itiraf niteliği taşıyan bu yazısında vermek istediği mesajı biraz daha netleştirirsek, anlatmaya çalıştığı şudur; Avrasya’ya egemen olan dünyaya egemen olur... ABD’nin, dünya egemenliğinin sürmesi için Avrasya’yı kontrol altına alması gerekir… ABD’nin, Avrasya’yı kontrol altına alabilmesi ve kontrol altında tutması için Türkiye, Ukrayna ile birlikte büyük bir öneme sahiptir... Zaten Türkiye’nin çıkarları da, 11 Eylül’den sonra bölgeye askeri gücüyle daha fazla girmiş olan ABD ile büyük ölçüde örtüşmektedir… Türkiye, bölge ülkelerine karşı dengeyi koruyarak ABD’nin yanında yer almalıdır… Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin Rusya’ya bağımlılıklarının azaltılmasında rol oynamalı, bu ülkeler üzerindeki ağırlığını, bu ülkeleri ’’dost ve müttefik ABD’’nin yanına çekmek için kullanmalıdır…
İşte Amerikancıların ülkemizde yıllardır yineledikleri ezberin, ülkemize bu ’’oyun’’ içinde vermeye çalıştıkları ’’rolün’’ özeti budur.
Oysa insanlığın ve dünyanın geleceğinde Avrasya coğrafyasının öneminin artması dışında, Amerikancılar tarafından yıllardır yinelenen bu ezberin tümü yalandır.
En büyük yalan, ’’başoyuncu Amerika'yla çıkarlarımızın büyük ölçüde örtüştüğü’’ yalanıdır; sıralanan diğer tüm yalanlar, bu yalan üzerine kurgulanmaktadır çünkü.
Bu yalan üzerinden, ülkemize, Avrasya coğrafyasını kontrol altına almak ve kontrol altında tutmak isteyen ABD’nin bölgedeki ’’taşeronluk’’ rolü kabul ettirilmeye çalışılmaktadır...
Oysa bu ’’taşeronluk’’ rolünü kabul etmek; Türkiye’mizin bölge ülkelerine karşı ABD tarafından ateşe ve felaketlere sürüklenmesi demektir...
Bu gerçeğin farkında olan ve ABD’nin ülkemize biçtiği taşeronluk rolüne direnen güçlere, Amerikancılar tarafından işte bu nedenle, ’’Statükocu’’, ’’Ergenekoncu’’, ’’Darbeci’’, ’’Vesayetçi’’ gibi adlandırmalarla saldırılmaktadır... Ülkemizin ulusal bağımsızlığını, egemenliğini ve güvenliğini savunan güçler, çeşitli ABD tertipleriyle işte bu yüzden hedef alınmaktadır...
***
Evet, ’’oyun’’ büyük...
ABD emperyalizminin, Balkanlar’a, Kafkaslara, Ortadoğu’ya ve Orta Asya’ya ilgisi büyük.
Kuzey Afrika’yı da kapsamına alarak genişletilen ve tüm Avrasya coğrafyasını hedef alan Ortadoğu Projesi büyük...
Satranç tahtasına benzetilen bu coğrafyadaki hamleler... Taşeronlar, piyonlar... Bölgemizdeki ulusal devletlere yönelik saldırılar... Yugoslavya’nın NATO operasyonuyla parçalanması... Balkanlardaki, topraklarımızdaki üsler... Etnik ayrılıkçılık ve dincilik kışkırtılıp insanların birbirine kırdırılması... Amerikan bayraklarıyla ’’bağımsızlığını’’ ilan eden kukla devletler... Rusya’ya karşı Çeçen ayrılıkçılığının kışkırtılması... Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı Sincian Uygur provokasyonları... Bölgede peş peşe yaşanan ve büyük bölümü sonradan mosmor olan renkli Soros darbeleri... Afganistan’ın işgaline yönelik NATO operasyonları... Irak saldırısı... Irak’ın kuzeyindeki kuklalar... İran’a yönelik hazırlıklar... Bunların tümü, oynanan bu ’’büyük’’ emperyalist ’’oyun’’ kapsamında.
***
Oyun ’’büyük’’ ama bu ’’büyük’’ oyunu oynayan eşkıyalar çok küçük...
Ve geçici başarılar elde etmiş gibi görünseler de, insanlığa karşı oynadıkları bu aşağılık ’’oyunu’’ kazanıp, dünya eşkıyalıklarını sürdürme olasılıkları yüzde sıfır bile değil...