ÖZDE Mİ SÖZDE Mİ?
6 Mart 2008 yılında yazmışım (*):
“Irak’ın kuzeyine karadan giren ordu birliklerimiz geri çekildiler. Demek ki operasyonun gerekleri yerine getirilmiş bulunmaktadır.
Böylece, ABD Savunma Bakanı ve o arada bütün dünyaya «Operasyon hedeflerine ulaşıp bir daha girilmesine gerek kalmayıncaya kadar sürecek» denilen operasyon aynı gün tamamlanmış oldu…
Atalarımız neden ‘büyük lokma ye büyük laf etme’ demişler? Büyük ‘laf’ların boğazı tıkamasında büyük lokmadan daha etkin olabileceğini anlatmak istemiş olmalılar.
Ben de askerlerimiz Irak’ta, karda kışta savaşıyorlar; aylar ve giderek yıllar boyu orada kalabilirler; çünkü ‘oraya bir daha girilmesine gerek kalmayacak kadar’ bir dizi önlem alacaklar diye bekliyor ve dünya ekonomisinin bu ‘daralma döneminde’ ulusal savunma giderlerine ‘ek ödenek’ kaynakları üzerinde düşünüyordum. Operasyonun bir ‘genel seferberlik’ gerektirebilecek boyutlara ulaşabileceğini bile tasarlıyordum.
Çünkü Irak’a bir daha girilmesine gerek kalmayacak denli köklü bir operasyon demek, Irak’ta Devlet’in egemenliğini sağlayıncaya kadar orada beklemek yani önünde sonunda ABD ile karşı karşıya kalmak demektir. Olursa uzlaşma ile olmazsa çatışma ile yapılacak olan budur ve bundan kaçınmanın olanağı yoktur.
Söz konusu ‘kaçınılmazlık’ görev başındaki ABD, Türkiye ve Irak devlet başkanları, başbakanları, savunma bakanları ve genel kurmay başkanlarının ‘yedikleri lokma ya da ettikleri laf’ların ötesinde bir nesnellik taşımakta olup, bu konuyu bir başka yazıda açmak üzere güncele dönelim.
Genel Kurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre yüzlerce mağara bombalanmış, terör örgütünden 240 kişi bir daha terör eylemi yapamayacak duruma düşürülmüş, bir dizi kamp yeri, barınak ve sığınak kullanılmayacak hale getirilmiştir.
Mağaralarda bulunamayan ve terör eylemi yapabilecek durumda olanlara da ülkeye dönmeleri için çağrı mektubu atılmıştır.
Kandil dağına gidilebilmiş midir? Hayır.
Döner dönmez askerlerimizin gezindikleri yerlere teröristlerin geri gelmeleri engellenebilmiş midir? Hayır.
O arada Irak’ın ‘sözde’ Cumhurbaşkanı’na Türkiye’den çağrı yapılarak O’nun uluslararası konumuna katkı yapılmış mıdır? Evet.
Türkiye’deki kimi politikacıların ‘amcası’ olan Celal Talabani Irak’ın ne kadarını ve ne kadar temsil etmektedir? Bilinmiyor, ya da… bizdeki kadardan da az. Yani sözcüğün tam anlamı ile Irak’ın sözde cumhurbaşkanıdır Celal Talabani.
Yine Türkiye’deki kimi politikacılar ile kimi basın mensuplarının ‘dayısı’ olan Mesut Barzani Türkiye’deki yeğenlerine neden askerlerimizin çekilmeleri üzerine ‘sakin olmaları’ uyarısında bulunuyor olabilir? Çünkü operasyonun bitirildiğinin açıklanması O’nun uluslararası konumuna katkıda bulunmuş olmaktadır da ondan. ‘Dayı Barzani’ Irak’ın kuzeyini yönettiği gibi Türkiye’nin iç işlerinin yönetimine de katkıda bulunmaktadır yani.
Kısası, yapılan son operasyon özde bir iyi ‘tatbikat’ olsa da, Irak’ın sözde yöneticileri kazançlı çıkmışlardır.
Tezkere’nin ‘getirisi ve götürüsü’nü onun nasıl kullanılabileceğine bağlamıştım.
Özünde son operasyon Türkiye’ye getirdiğinden çok daha fazlasını götürmüştür. Sözde yöneticilerin sözde operasyonu da bu kadar olabilirdi ancak.
O nedenle, yapılacaksa sözde değil özde bir operasyon yapılmalıdır. » 6 Mart 2008
Demeki ki neymiş?
Tam sekizbuçul yıl önce; eğer Türk Ordusu Türk Ordusu ise, Turkiye Cumhuriyeti Devleti de böyyük möyük değil ortalama bir ‘Devlet’ ise, Irak’ın Kuzeyine ‘haklı’ olarak giriyorsa, oradan hakkının almadan çıkmamalı demişiz.
Bunun için gerekiyorsa ‘Genel Seferberlik’ ilan edilmeli ve bizim üzerimize de bir görev düşüyorsa koşarak yaparız demişiz.
Efendim o gün başka bugün başka ‘stratejik-mtratejik’, ‘dünya dengesi-mengesi’, Cerablus-Mare gibi ‘zırva’ları zırvalayanların anlamadaıkları kadar ‘dünya dengesi’, ‘strateji’ ve ‘geostratejiden anlayan biri olarak yazıyorum.
Haydi geçmişe mazi diyelim ve günümüze bakalım.
O gün ile bugün arasında ‘zerre’ fark yoktur, meğer ki siz ‘Devlet’ nedir, ‘Ulus’ nedir ‘zerre’ anlayabilesiniz..
Ancak diyelim ki o gün ‘BOP Eşbaşkanı’ idiniz ama eğer bugün olmadığınızı iddia ediyorsanız şu ‘Fırat Kalkanı’ harekatınızı biraz akıl, biraz vicdan, birak bilgi ve biraz cesaretle ‘sözde değil ama özde’ yapmayı deneyemez misiniz?

Bunun birincil koşulu, Suriye’nin meşru Cumhurbaşkanı’na ‘el uzatıp; ‘gel kardeşim şu dünyanın başına bela olan laneti bitirelim’ demektir.
Putin’le görüştüm, Barak’la konuştum, İran’la Avrupa’yla görüştüm demenize gerek yok.
Kulağı tersten tutmaya çabalamayı bırakın.
Türkiye-Suriye sınırından bir Dr Recep bir de Başer Esad sorumludur.
Fırat ve Dicle kıyılarında kaybolan oğlağın hesabını ne Putin ne Obama ne da başka bir Yamyam verebilir.
‘Fırat Kalkanı’ harekâtı başlamış olsun.
Eee haydi biraz daha ‘akıllı’ davranın o zaman.
Bu Genelkurmay Başkanı, bu MİT, bu Bakanlarla vallahi de billahi de yine baltayı taşa vuracaksınız.
Vallahi de billahi de ‘durumu daha kötüye götüreceksiniz’.
Ya sizi kimler yetiştirdi?
Türkiye’de son otuz-kırk yıl öncesine değin böyle öğüt verecek bir anne-baba olmadığından eminim.
Kim gözlerinizi bağladı?
Yüreğinizi kararttı..
Kim?
Bu ne biçim bir ‘inanç’?
Bu nasıl ‘inat’?
Lânet olsun senin okuduğun liseye...
Habip Hamza Erdem
(*)https://www.google.fr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=7&cad=rja&uact=8&ved=0ahUKEwjI-9eh5d7OAhWJ1xoKHbGJBd8QFghJMAY&url=http%3A%2F%2Fvatanpostasi.net%2Fhabip-hamza-erdem-ozde-mi-sozde-mi%2F&usg=AFQjCNG3upqPAop-Cs6qWuDbELkw95q3-w&sig2=vwgOawSKeibvzFNCVo4I0Q