Para Her Şey Demek Değildir
Bilinen bir gerçektir ki, dünyayı mahveden, bugün Ortadoğu’yu ateşe veren, insanlık ıstıraplarının birinci kaynağı; bir kısım güçlü insanların para ve mal hırsıdır, zenginleşme hırsıdır. Bugün öyle bir noktaya geldik ki, her şey para ile ölçülüyor. Avrupa’da, Amerika’da öyle, bizde öyle, diğer hemen bütün ülkelerde öyle… Ulus ötesi, küresel şirket patronlarının kafasında zirveye ulaşan bu sığ anlayış; yalnız kendilerini değil, bütün insanlığı, onun uygarlıklarını hızla monotonluğa, tek boyutluluğa, felakete, hatta yok olmaya götürüyor.
Evet, insanı bugün içinde bulunduğu cehennemî ortama getirenler, zenginlerdir, zenginleşmek isteyenlerdir; Bunların bir tür hastalığa, iptilaya dönüşen, servet sahibi olma, olabildiğince servetlerini artırma hırsıdır. Başka hiçbir şeyi göremiyorlar. Zenginlik bir noktadan sonra onları başkalaştırıyor, mutasyona uğratıyor, insan olmaktan çıkarıyor. Sözde bilim olan, üniversitelerimizde gençlerimizi Batı zihniyetinin biatçısı haline getiren “ekonomi bilimi” de, bu kötü gidişe büyük destek sağlıyor.
Ne yapmalı o zaman? Mücadele…, başka yolu yok. Mücadele etmeli, bu aşırı hırsa, adeta canavarlaşan bu mal ve para hırsına karşı savaş açmalı! Aşırı zenginleşme önlenmeli! Ekonomik büyüme bir fetiş olmaktan çıkarılmalı!
Bugün, arşivimdeki eski gazete kesiklerini gözden geçirirken rastladığım şu haber (Aydınlık, 16.10.2012) sevk etti beni bu yazıyı kaleme almaya:
“Çoban Ahmet Toprağını Altına Satmadı”
Özetliyorum:
Efemçukuru’nda kamulaştırmaya karşı açtığı hukuk savaşını tek başına sürdüren Ahmet Karaçam, sonunda arazisini kurtardı.
Efemçukuru köylüleri, köyde altın madeni işletmek isteyen Tüprag Metal Madencilik’e topraklarını satmaya yanaşmayınca, Bakanlar Kurulu 2008’de köylüye ait 35 parsel hakkında âcil kamulaştırma yasasını uyguladı. Bunun üzerine 35 köylü iptal davası açtı. Ne var ki, daha sonra Maden’e bitişik iki parseli bulunan Ahmet Karaçam dışında, bütün köylüler şirketle anlaştı. Karaçam ise toprağını satmaya yanaşmadı. Danıştay’ın verdiği kararla şirkete karşı zafer kazandı.
Yazları bağında yetişen üzümleri satarak geçimini sağlayan, kışın da keçi otlatıp ailesine bakan Ahmet Karaçam şöyle konuştu: “Arazilerini şirkete satanlar kendilerine mal, mülk aldı. Bana ‘sen de sat, rahat et’ dediler. Benim malda mülkte gözüm yok. Para her şey demek değildir. Ata yadigârı bağımın değeri, para ile ölçülemez. Eskiden, bağımın diğer yanındaki arkadaşlarımla sohbet eder, ekmeğimizi böler, birlikte yerdik. Artık onların yerini şirketin adamları aldı. Su havzaları şimdiden zarar gördü, Bölgedeki ceviz ağaçları kurudu.”
Kutluyorum, çoban Ahmet’i ve kendisine teşekkür ediyorum. Şu sebeplerden dolayı:
-Bizim okumuşlarımız, halkımızı, Çoban Ahmet gibileri “küçük” görür. Oysa Çoban Ahmet bu genellemenin yanlışlığını gösteriyor. Öyle ki, daha nice çoban Ahmet’lerimiz, daha nice çoban Ahmet olabileceklerimiz var bizim.
-Altın şirketinin o bölgede nasıl bir kültürsüzleşmeye, monotonlaşmaya, yabancılaşmaya yol açtığını fark ediyor ve anlatıyor.
-Yine bize hissettiriyor ki, sanayileşme uğruna tarımı yok etmek büyük bir hatadır. Bunu doğru bir yolmuş gibi gösterenler, yine gözünü para bürümüş servet putperestleridir. Asıl doğru olan, bu iki ekonomik faaliyet alanının, birbirine zarar vermeksizin, birlikte gelişmesini sağlamaktır.
-Genç iktisatçılarımıza yol gösteriyor, “Batı’dan bilinçsizce aktarmalar yapmayın, bununla bir şey olamazsınız” diyor. “Benim şu sözümden hareket edin, gerçekten bilim olan yeni bir iktisat bilimi kurarsınız” diyor:
Para her şey demek değildir!
Prof. Dr. Cihan DURA, 27 Temmuz 2015