PARALEL DEVLET
CHP’li Belediye Başkanları ‘Devlet içinde devlet gibi’ davranıyorlarmış.
Zaten Türkiye’de nicedir bir ‘Paralel Devlet’ terimi, ileri-geri ya da gelişigüzel, kullanılmakta idi.
Biz de, uzun süredir, Türkiye’de çoğu sözcük ya da terimin genellikle ileri-geri ya da gelişigüzel kullanıldığını ve bu durumun ‘düşünce üretememe’ sonucu doğurduğunu yazagelmekteyiz.
Ve bu durumun beyinleri dondurduğu ve ‘kalıp tümceler’le yetinmeye yolaçtığı apaçıktır.
Belediye Başkanları yani seçilmiş yerel yöneticilerin ‘Merkezî Hükûmet’le bir ‘yetki tartışması’na girdiğini kimler ileri sürmekte?
‘Merkezî Hükumet’i ele geçirmiş olanlar ve ‘Ulusal İstenç’i yani ‘Millî İrade’yi gaspetmiş olanlar.
Bu ‘saptama’ üzerinde durmayacağım, çünkü bu konuyu anlatmak deveye hendek atlatmak kadar zor.
Ancak ‘Yerel Yönetim’lerin tarihsel özellikleri konusunda kimi bilgilerin tazelenmesine yardımcı olabilirim.
Eğer Almanya’dan başlanacak olursa, daha düne kadar 360 ‘Devlet’çikten oluşan günümüz Almanyasında, bu ‘Devletçik’ler ‘nitelik’ değişikliğine uğrayarak 36 000 ya da daha fazla ‘Yerel Yönetim’le, çağdaş demokrasinin örneklerinden birini oluşturmaktadır.
Bir başka çağdaş demokrasi örneği de Fransa.
Fransızlar ise, Büyük Fransız Devrimi’nden buyana 36 000 Komün (commun) leriyle övünmektedirler.
Herbirinin başında bir Maire, Türkçesiyle bir Belediye Başkanı bulunmaktadır.
Fransızlar bu Belediye Başkanları ya da diğer seçilmiş Yerel Yöneticiler’(élu local) ini hem çok severler ve hem de onlara olağanüstü bir ‘saygı’ gösterirler.
Onların ‘emir’leri demiri keser.
Ancak, içlerinden hiçbiri ‘kendi çıkar ya da hırsı’ doğrultusunda ne karar verebilir ve ne de bunu aklının köşesinden geçirebilir.
Tam da bu nedenle, değil vali, milletvekili ya da senatör, Cumhurbaşkanı bile bu ‘Seçilmiş Yerel Yöneticiler’e buyuramaz, rica edemez, mihnet edemez.
Himmet etmeyi ise aklının köşesinden bile geçiremez.
Şu beğenmediğiniz Macron bile, onları Elysée Sarayı’na çağırmak yerine, onların ayaklarına gitmişti.
Ve kim gelirse gelsin bu ‘gelenek’ ve ya da ‘kural’ın dışına çıkamaz, nokta..
Ancak ne var ki, Türkiye’deki, sözcüğün tam anlamıyla ‘zırzop yöneticiler’, ‘hile desise’ ile ele geçirdikleri ‘Reislik’ makamına geldikten sonra, genelde halkın ve giderek ‘Yerel Yöneticiler’in başına bir ‘Ali kiran başkesen’ olduklarını sanmaktadırlar.
Bu onların ‘fıtrat’larında var çünkü.
‘Demokrasi terbiyesi’nden nasiplerini almamışlardır.
Çok daha kaygı verici olan ise, halkın çoğunluğu ile sözde ‘aydın’larımızın bu durumu ‘olağan’ görmesidir.
Sonra kalkıp, bütün bu ‘boyun eğmeleri’ demokrasi kültürüne bağlamaktadırlar.
Oysa asıl ‘demokrasi kültürü’, bu tür ‘zırzop’lara hadlerini bildirmektir.
Öyle, nereden çıktığı belli olmayan sözde ‘Bakan’ ama özde ‘Reis vekili’ olanlar, ‘genelge’ler yayımlamayamaz, buyruklar yağdırmazlar.
Olsa olsa buna ‘Türk Usulü’, ya da doğru Türkçesiyle ‘Alaturka’ demokrasi denilebilir.
Ancak, apaçıktır ki, bu durumun ne demokrasi ile ve ne de çağdaşlıkla uzaktan yakından bir ilgisi bulunmamaktadır.
Nereye kadar diyecek olursanız,
doğrusu pek kestiremiyorum.
Örneğin bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun yüzüncü yıldönümü, değil mi?
Peki ama siz neredesiniz?
‘Evinizde hapis’te.
Yarın sizi ‘Kapalı Cezaevine’ koyacak olsalar da, yine sesiniz çıkmayacak demektir.
Ee ben ne yapayım?