Umberto Eco’nun “Gülün Adı” romanında şöyle bir paragraf vardır: “O yüzyılın ilk yıllarında Papa V. Clemens, Roma’yı senyörlerin tutkularına av olarak bırakıp Papalık makamını Avignon’a taşımıştı. Hristiyanlığın kutsal kenti bir sirke ya da bir geneleve dönüşmüştü; adına cumhuriyet dense de bir cumhuriyet değildi; silahlı çetelerin saldırısına, şiddet ve yağmaya uğruyordu. Din adamları, laik yargının dışında kaldıklarından, gözü dönmüş haydut çetelerine başkanlık ediyor, elde kılıç soyuyor, günah işliyor, haksız kazanca dayalı ticaret örgütlüyorlardı. (…)”
Alıntıladığım paragrafın aklı ve vicdanı olan kimselere çok tanıdık geleceğine eminim. Sedat Peker’in açıklamaları ve bunlara dair ispatları ve pek tabii yakın tarihimizde ortaya çıkan skandallar bize bu satırları hatırlatıyor. Her gün bir soygun, magandalık, liyakatsizlik, adam kayırmacılık, cinayet, baskı haberlerine tanık oluyoruz.
En son üçlü priz-üçlü fiş videosundan bir kesit izledik.
Yüreği yetmeyenlerin Pollyannacılık oynayarak “Bu videonun paylaşılması hoş değil” demelerine bakmayın. Milletin çoluğuna çocuğuna ve geçmişine iftira edip söverek bir yerlere gelenlerin maskesi düştü. O yüzden bu videonun paylaşılması önemli ve gerekliydi. Kimse kalkıp “Biz biliyoruz zaten” de demesin. İddia etmesi kolay ama ispat etmesi zordur.
Yakın zamanda Kadir gecesi kadeh kaldırıp “Kandiliniz kutlu olsun” diye paylaşım yapan grubun yaptığının ne kadar yanlış olduğunu cümbür cemaat papağan gibi tekrarladık. Kahraman hukukçularımız hemen görev başına geldiler, el birliğiyle din iman kurtarıldı. Sonra din iman bekçilerinin videosu patlak verdi. A Haber’de çıkıp dediler ki: “Operasyon çekiliyor.”
Kimsenin cinsel tercihi, donu bizi ilgilendirmez. Burada bir maske düşmüştür, bir ahlâksızlık ortaya serilmiştir. O ahlâksızlığın adı din tüccarlığıdır. Konunun dikkate alınması gereken noktası burasıydı.
Asıl önemli meselelere gelelim…
Çocukluğumdan hayal meyal hatırlarım. Türkiye’de bir cinayet, bir yolsuzluk haberi olduğu zaman millet sokağa dökülürdü. İnsanlar balkona çıkar, ışık kapatıp söndürme eylemi yapılır, tencere tava çalınırdı. Şimdi bunları tek bir kişi bile yapsa tek kişilik terör örgütü uyduruluyor. Yarın bir gün “Vatandaş Terör Örgütü” kurulsa bunu destekleyecek vatandaşlar olacak. Bu şakşakçı vatandaşların zihnini kirletenler kimler?
Kanunsuzluğu dile getirmenin, yolsuzluğu açığa çıkarmanın, adam kayırmayı ifşa etmenin, namussuzluğu ortaya çıkarmanın devlete, millete, vatana zararı olur mu? Bunları söylediğin zaman “Hükümete zarar veriyorsun” diyorlar.
Hükümet tüm bu saydıklarımın hamisi mi? Havaya taş atsan neden hükümetin kafasına düşüyor?
İstenirse benim bu yazımdan türlü suçlar çıkarılabilir ama Mehmet Ağar’ın, oğlu Tolga Ağar’ın neleri ortaya döküldü, tek ses çıkmadı. Buna da “operasyon” dediler.
Bir başka taktik daha var.
Sedat Peker, Mehmet Ağar’ın cezaevindeyken FETÖ elebaşından gelen kitabı filan diğer mahkûmlara gösterdiğini anlattı. Bildiğim kadarıyla yalanlama gelmedi. Sonra uyuşturucu baronları ve bunların arasındaki savaşları anlattı. Büyük miktarda para meselesini çözmek için uyuşturucu mafyalarına aracılık yapanları ifşaladı.
Ve ardı ardına bombalar patlamaya başladı. Her zamanki gibi birdenbire petrol, doğalgaz bulmaya başladık. O kadar uçtuk ki Melih Gökçek kendisini uyaran sunucuya rağmen, “Yok yahu, haber gerçek, jelibon yatakları bulmuşuz” dedi.
E hayırlı olsun…
Ülke gündemi işte böyle ustaca değiştirilmeye çalışılıyor. “Suç örgütü lideri” vurgusuyla Sedat Peker’in ifşalarının üstünü örtmeye çalışanlara hatırlatırım: Bu ülkede otuz binden fazla insanın canına kıymış bir şerefsizin her türlü konforu konuşuldu, konuşuluyor. Onun için ikiyüzlülük yapılmasın.
Bakın…
Türk devleti güçlü bir devlettir. Devlet güçlü olduğu için onun bünyesine yapışıp beslenmeye, yaşamaya çalışan parazitler de çoktur. Bülent Arınç bir zamanlar “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” demişti. Kendisinin yüksek mevkilerde olduğu bir ülkede bağırsak temizlenmiyordur.
Gel gelelim bağırsak temizliğine ihtiyaç olduğu muhakkaktır.
Bir ülke ki kanunlar eşit şekilde işlemez, bir ülke ki kanunların üstünde kişi ve gruplar olur, bir ülke ki tek bir adamın menfaati tüm memleketin menfaatin üstünde tutulur, o ülke, ülke olmaktan çıkar. Yolgeçen hanına döner. Dönmedi mi?
Bugün kanunsuzluklara sessiz kalırsan yarın biri hakkını yeyip üstüne seni darp ettiğinde sığınacağın bir adalet bulamazsın çünkü yok.
Adalet, adalet saraylarının büyüklüğüyle değil ülkeyi yönetenlerin büyüklüğüyle adalet olur. Adalet, kanunları korumaktan ve uygulamaktan sorumlu kimselerin cesaret ve vicdanıyla adalet olur. Bunlar olmazsa adalet olmaz.
Bunu eğitim düzeyi ne olursa olsun biraz da vatandaş düşünmelidir. Zira “feraset” dedikleri budur. Feraset, kanunsuzluğunu memleket meselelerinin ardına gizlemeye çalışan siyasetçileri korumak değildir. Feraset, her koşulda eğitimin ve adaletin öneminin farkında olmaktır.
Normal bir ülkede Mehmet Ağar’ın, Tolga Ağar’ın işlediği suçları haberlerde izleriz. Bu şahısların ve bunların daha fazlasının suçlarını anlatmak, tartışmak yerine pide, lahmacun haberleri izliyorsanız bu ülke normal değildir.
“Tuhaf tüyleri olan kedi, görenleri hayrete düşürdü” ama bin türlü suç hâlâ tek bir savcıyı harekete geçirmedi. Öyleyse bu ülke normal değildir.
Bu ülkenin en başındaki adam, muhalif kitlelere veya bu kitlelerden herhangi birine “sürtük” diyebiliyor. O zaman bu ülke normal değildir.
Bakın konuşulmayanları veya gündemden kısa sürede düşenlerin bir kısmını sıralıyorum:
1-Yeldana Kahraman cinayeti ve ayrıca Kahraman’a tecavüz
2-Tolga Ağar’ın Yenipazar Cezaevi’nin yakınlarına helikopter pisti yaptırmak için Mübariz Mansimov’dan para alması, Ağar’ın bunu reddetmesi ve Mansimov tarafından yalanlanması
3-Uyuşturucu baronu Orhan Adıbelli’nin öldürülmesi. Adıbelli, Avrupa ülkelerinin limanlarındaki bilgisayar sistemlerine korsan saldırılar yaptırıp sızacak kadar etkin bir suçluydu. Olayda, Tolga Ağar’ın ortağı “Fare Murat” lakaplı uyuşturucu kaçakçısı Murat Boyracı’nın adı geçiyor, “azmettiren” olarak.
4-Her devrin adamı Mehmet Barlas’ın cukkacılığı (Öyle ciddiye alınmaz deyip geçmeyin, bu gibi herifler büyük kitlelere hitap eden organlarda yazıp konuşuyorlar)
Sadece bu kadarı bile basit şeyler midir?
Geçmişe gidelim…
Abdülkadir Aksu’nun içişleri bakanı olduğu iki dönemde de faili meçhuller olmuştur. Bunlardan ilkinde, yani 1993’te Uğur Mumcu öldürülmüştür. Mehmet Ağar işte tam da o yıl Emniyet Genel Müdürlüğü’nün başına getirilmiştir. Güldal Mumcu ile görüşmesinde Mehmet Ağar’ın sözlerini hatırlatayım: “Bu öyle bir iş ki duvar gibi. Duvardan bir tuğla çekersek duvar yıkılır”.
Ne duvarmış ama…
Yazının başlarında çocukluğumdan bahsetmişken yine o günlerden beri duyduğum bir şeyden bahsedip yazıyı noktalayayım.
Kendimi bildim bileli Mehmet Ağar’ın adını “devlet-mafya-polis” üçgeniyle duyuyorum.
Ve gördüğüm kadarıyla o duvarın başında hep bir bekçi var ve duvar yıkılmasın diye kan ter içinde uğraşıyor.
Bugünkü bekçi kim?
Bu sorunun cevabı aklınızda ve vicdanınızdadır.
https://demiryolculuk.com/2022/06/30/parazit-duvari/?fbclid=IwAR0hQDY3SzNuf7KShGcNfFM5PsSJhfjUXOpuNRkDcLDnatFs7CnPxlPsslo