Küresel güçler 19.yüzyılın sonlarına doğru gelişen teknoloji, ağır sanayinin hızla artan ham madde ihtiyacını tedarik etmek ve siyonist güçleri Kudüs'e yerleştirmek amacı ile zengin kaynakların ve tüm dinlerin kutsal merkezi olan Orta doğunun mutlak hakimi Osmanlı Devletine saldırmış, ağır bir yenilgiye uğratmış fakat ardından hazırlanan ve başarılamayan parçalanma senaryosunun son bölümünü bölge liderleriyle günümüzde tekrar sahneye koymuştur. Dönemin Birleşik Devletler Dışişleri bakanı Condelezza Rice’ın 7 ağustos 2003’te Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında Büyük Orta doğu projesinin ayrıntılarını net bir şekilde açıklamış: Fastan basra körfezine olan ulusların siyasi ve ekonomik olarak hegemon güçlere karşı açık ve savunmasız hale gelmesi gerektiğini yazmıştır. 2004 yılında Amerikanın Georgia eyaletinin zengin bir tatil bölgesi olan Sea Island’ta G8 toplantısı yapılmış toplantıya G8 ülkelerinin yanı sıra Türkiye ile beraber bazı bölgesel güçler katılmıştır. Toplantı sonucu verilen kararda Kuzey Afrika ve Genişletilmiş Orta doğu diye tabir edilen büyük bir coğrafyanın batılı güçlerin çıkarları doğrultusunda tekrar tasarlanarak emperyal güçlere karşı her disiplinde savunmasız hale getirilmesi kararı alınmıştır. Türkiye ve İtalyanın bu projede eş başkanlığı üzerinde anlaşılmış ve gerek ekonomik gerekse askeri destek için NATO'nunda kapıları ardına kadar açılıp üye ülkelerin uçaklarının bombaları altında masum binlerce çocuğu ve kadını öldürerek Libyayı kan gölüne çevirmişlerdir. Kaddafi özellikle hayatının son günlerinde 2010 yılında İnsan Hakları Ödülü verdiği Tayyip Erdoğan'ın kendisi yaptığı ihaneti anlayamadığını ve ona karşı öfke dolu olduğunu korumasında belirtmiştir. İslamı sentezler temelinde kurulmuş muhafazakar parti olan küresel güçlerin güdümündeki AKP şimdide diğer Müslüman bir ülke olan Suriye'nin parçalanması için Katar ve Suudi Arabistan'la ile beraber etkin bir rol oynamaktadır. Başer Esad'ın Suriye'nin başına geçtiğinden beri Suriye halkı için bazı demokratik adımlar ve sınırlı gayretler içerisindeydi Fakat Tayyip Erdoğan kendisinin 11 yıldır hazırlayamadığı hayati öneme sahip medeni anayasa ve diğer demokratik esaslara rağmen Esad'dan ısrarla çabucak hemen olmasını istediği demokratik reformlar ve özgün insan hakları temelleri üzerine kurulmuş yeni bir Suriye talepleri Tayyip Erdoğan'ın hiç samimi olmadığını, Suriye'nin bölünmesi için mazeret olduğu net bir şekilde gösteriyor. Burda asıl hedeflenen gaye İsrail'e komşu ülkelerin parçalanması, Lübnan'daki Hizbullah'ın yok edilmesidir. Mavi Marmara katliamında İsraillin profesyonel muharebe ekipmanları ile 9 sivil vatandaşımızı öldürüp onlarcasını yaralayan yüzlerce insanımızı ise köle muamelesi yapan bu ülkeye herhangi bir mevcut etkili cevap verememiş hatta bu olaydan sonra İsrail'le olan ticaretimiz her geçen yıl büyümüştür. Türkiyeyi Suriye politikasında büyük bir uçuruma sürükleyen Tayyip Erdoğan İsrail ve küresel elitlerin en büyük destekçisidir. Bugün Suriye'in içinde bulunduğu kederli durum bir İsrail projesidir ve Suriye'nin parçalanması İsraillin güvenliğini temin etmekle kalmayıp genişleme alanı yaratacak ve Suriye'den büyük bir destek gören İsrail'in 2006'da Lübnan ile yaptığı savaşta siyonistlerin beklemediği cesur bir direniş sergileyen Hizbullah'ın çöküşünü başlatacaktır. BOP süreci hakikatte bölge ülkelerin yönetimsel değişikliklerini veya rejim karşıtlığını hedeflememektedir eğer öyle bir mevzu bahis olsaydı bu değişimler hegemon güçlerin kucağında olan dikta rejimle yönetilen Suudi Arabistan'da veya Katara'da olurdu. Hakiki hedef antiemparyalist hükumetleri sonlandırmak, İsraillin genişlemesi ve güvenliğini tedarik etmektir. Türkiye bu süreçte başrol oynayıp kendi mahallesini kana boğuyor, Libya'da Kaddafi'yi arkadan vurduğu gibi şimdide kuzenlerini gözlerinin içine bakarak yok ediyor ve Kudüs'ün İsrail'in başkenti olması için olanca gücüyle çalışıyor.
Güney Deniz - 8 Ekim 2012