Parti Disiplini ve Demokratik Merkeziyetçilik
Parti birliği ve sıkı düzeni merkezden gönderilen emir ve kararnamelerle sağlanamaz. Gerçek sıkıdüzen, kararların özgür tartışma ve gönüllü katılımla oluşturulması ve uygulanmasıyla sağlanır. Karar almada demokratik işleyiş, uygulamada merkeziyetçilik öne çıkar. Bu iki eğilimin, birbirini tamamlayan bir bütünlüğe ulaştırılarak parti işleyişinde geçerli yöntem haline getirilmesi, teokratik merkeziyetçilik ilkesini ortaya çıkarır.
Parti Birliği Merkeziyetçilikten Geçer
Partiler, bir yerden yönetilen merkezi örgütlerdir. Üyeler üzerinde etkisi olan tek bir yönetici merkez olmaksızın, parti birliğinin sağlanması olanaksızdır. Binlerce insanı aynı ilkeler çevresinde biraraya getirerek, aynı amaç için eyleme yöneltmek ve bunda başarılı olmak, deneyim ve birikimi gerektiren güç bir iştir. Bunun için; deneyim ve eylem, birikimi yüksek, saygı duyulan bir yetkeye (otoriteye) sahip, merkezi bir yönetim gücünün varlığı gerekir. Bu güç, partinin merkez organlarıdır.
Merkeziyetçilik Demokratik İşleyişle Bütünleşmelidir
Politika belirleme ve uygulama yetkisine sahip merkez yönetim organlarının varlığı, partinin merkeziyetçi yanını oluşturur. Ancak, önderliğin üyeler üzerindeki saygı ve yetkesi ne denli yüksek olursa olsun partiyi yönetmek için tek başına yeterli olamaz.
Partide sıkıdüzen (disiplin) ve birliğin sağlanması için merkeziyetçi yetke yanında, en üstten en alta dek tüm parti birimlerinde, geniş katılımlı demokratik bir işleyişin geçerli olması gerekir. Sözde kalmayan ve her aşamada uygulanan demokratik işleyiş, partinin gerçek gücüdür.
Kararlarda Demokrasi Uygulamada Merkeziyetçilik
Parti birliği ve sıkıdüzeni merkezden gönderilen emir ve kararnamelerle sağlanamaz. Gerçek sıkıdüzen, kararların özgür tartışma ve gönüllü katılımla oluşturulması ve uygulanmasıyla sağlanır. Karar almada demokratik işleyiş, uygulamada merkeziyetçilik öne çıkar.
Bu iki eğilimin, birbirini tamamlayan bir bütünlüğe ulaştırılarak parti işleyişinde geçerli yöntem haline getirilmesi, teokratik merkeziyetçilik ilkesini ortaya çıkarır. Parti organlarında demokratik işleyiş geçerli değilse, üyelerin ortak istençlerini temsil eden kararlar alınamaz; yukardan aşağıya merkezi bir uygulama yoksa alınan kararlar sağlıklı uygulanamaz.
Demokratik merkeziyetçilik ilkesi, katılımcılığın ve merkezciliğin üst düzeydeki bileşimidir. Parti, üyeler arasındaki dayanışmayı ve kitlelere ulaşmayı katılımcılık, sıkıdüzen ve eylem yeteneğini geliştirmeyi ise merkeziyetçilik ile sağlar. Demokratik tartışma ve merkeziyetçilik birbirini yadsıyan değil tamamlayan ögelerdir. Sıkıdüzen adına özgür tartışmayı yasaklayan ya da yeterince uygulamayan partiler, gerçek güç kaynaklarını kurutuyor demektir.
Özgür Tartışma
Organ kararlarının özgür tartışma ortamlarında alınması, partinin ideolojik düzeyini yükseltir, üyeleri yaratıcı, üretken bir çalışmaya yöneltir. Araştırma, partiye düşünsel alanda canlılık getirir.
Parti, ulusal ya da örgütsel, önemli bir konuda karar oluşturmak üzere, kendi içinde bir tartışma başlattığında; konu, en alttaki mahalle ve köy birimlerinden, en üst organlara dek tüm parti birimlerinde, demokratik bir biçimde tartışılır. Her birimde oluşan kararlar, merkez yönetim organlarına ulaştırılır. Merkez yönetimi kararları değerlendirir ve oluşan ortak kararı parti görüşü yaparak açıklar. Açıklanan karar yönündeki uygulamaların, parti ya da ülke düzeyinde yaşama geçirilmesini sağlar. Üyelerin tümü, oluşan karara ve uygulamalara katılmak zorundadır. Bu aşamada artık herhangi bir parti örgütü ya da üyesi, oluşan parti kararına oy vermediği gerekçesiyle çalışmalara katılmamazlık yapamaz.
Demokrasiyi Abartmak Karmaşaya, Merkezciliği Abartmak Buyrukçuluğa Yol Açar
Siyasi partilerde, demokrasinin abartılması karmaşaya, merkeziyetçiliğin abartılması buyrukçuluğa yol açar. Bu iki yanlış eğilim, önlem alınmadığında, partileri kısa bir süre içinde, iş yapamayan güçsüz örgütler haline getirir. Partilerin evrimi içinde, aşırı merkeziyetçilik eğilimi, önder yetkesine (otoritesine) dönüşür.
Parti yöneticileri merkeziyetçiliği abartarak konumlarından gelen yetkilerini genişletmeye yatkındırlar. Kolaycı yönetme istemin neden olduğu bu durum yöneticileriyle sınırlı değildir; genel bir sorundur. Yönetenler, yönetim yetkilerini her zaman arttırma eğilimi içinde olmuştur. Bu eğilimin, parti yönetimlerine de yansıyor olması, sınıflı toplum yapısının doğal sonucudur. Bu nedenle, özellikle toplumun genel çıkarlarını savunan partilerde yönetici kadrolar, kendilerini yönetim gücünün ‘çekiciliğine’ kaptırmamak için özel çaba göstermelidirler.
Yöneten Daha Çok Yetki İster
Yönetime gelen partilerin yöneticileri, parti gücünün yanında hükümet gücünü de elde ederler. Bu nedenle tüm özgürlük söylemlerine karşın, yönetim anlayışı ve yetke konusunda hızla kendilerinden önceki yöneticilere benzemeğe başlarlar. Yönetim, her zaman daha çok yetki ister ve bu istek yönetme eyleminin içinde her zaman var olan bir eğilimdir.
Maurice Duverger bu eğilimi şöyle dile getirmektedir: “Partilerin genel evrimi, bunların giderek demokratik işleyişten sapmakta olduklarını göstermektedir. Artan merkeziyet, üyelerin önderler üzerindeki etkisini azaltırken, önderlerin üyeler üzerindeki etkisini arttırmaktadır. Siyasi partilerin örgüt yapıları, kesindir ki geleneksel demokrasi kavramına uygun değildir. Partilerin içyapıları genel olarak, otokratik ve oligarşiktir; yöneticilerde, üyelerden kopmuş bir yönetici sınıf ve az ya da çok kendi içine kapanmış bir kast oluşturma eğilimi vardır. Parti önderlerinin seçimle göreve gelmeleri durumu değiştirmez. Bu durumda parti oligarşisi genişler, ancak hiçbir zaman demokrasi haline gelmez, çünkü bu seçimi yapanlar, genel seçimlerde partiye oy verenler değil, bu kişilere oranla bir azınlık olan üyelerdir.” 1
Parti Yöneticileri ve Demokratik Merkeziyetçilik
Parti liderlerinde her zaman var olan yönetim yetkilerini sınırsızlaştırma eğilimi, demokratik merkeziyetçi işleyişin önemini arttıran bir olgudur. Bu eğilimin, liderlerin girişimgücüne (inisiyatifine) ve saygınlığına zarar vermeden, parti içi demokrasiyle dengelenmesi gerekir. Bunu sağlayacak girişim, demokratik merkeziyetçiliğin parti örgütlerinde geçerli kılınmasıdır. Parti üyelerinin tümü ama özellikle parti yöneticileri, içinde yaşadıkları toplumun yaratabileceği her türlü bozulmayı dikkate alarak bu işleyişe, kendilerini de kapsayacak biçimde özel önem ve duyarlılık göstermelidirler.
Parti önderleri, sahip oldukları yönetim yetkilerini, sınırlamayı ya da bütünleştirmeyi başarmak zorundadır. Bu yapılmadığında önder buyruklarıyla sağlanan “disiplin”, disiplin olmaktan çıkar ve parti hızla, önder egemenliğinin kesin olduğu bir tür mezhep ya da çıkar örgütü haline gelir. Örneğin Batınîlerde sıkıdüzen o denli güçlüdür ki, tarikat önderi müritlerinden kayıtsız koşulsuz bir bağlılık ister ve gerekirse onlara ölmeyi bile buyurabilir. 2
Partinin varlık nedeni, buyrukçuluğun geçerli olduğu bir örgüt yaratmak değil, özgür katılıma dayanan, topluma ve insana hizmet eden düzenli bir örgüt yaratmaktır. Fransız hukukçu Prof.Georges Burdeau Politika Biliminde Anlaşmalar kitabında şöyle söylemektedir: “Partiler, tüm toplumsal örgütler gibi, insanın hizmetinde bulunması gereken örgütlerdir. Parti insanı esas almak yerine bizzat kendisini amaç haline getirirse, kişi özgürlüğünü konformizm (yerleşmiş kurallara uyma y.n.) altında ezebilir. Partinin bir makine olduğu doğrudur. Ancak bu makine insanı özgürleştiriyor mu, yoksa köleleştiriyor mu ona bakmalıyız. Makine insana değil, insan makinaya egemense sorun yok demektir.” 3
1 “Siyasi Partiler” Maurice Duverger, Bilgi Yay., 2.Bas., 1974, sf.536-537
2 “Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof.Dr.T.Z.Tunaya ARBA Araş.Bası.Yay. Tic. Kasım 1995, sf.7
3 “Traité de Science Politique” Georges Burdeau, Paris 1948, 1.Cilt, sf.427; ak. T.Z.Tunaya, “Türkiye’de Siyasi Partiler” ARBA Yay., 2.Bas. 1995, sf.51
Metin AYDOĞAN, 3 Ağustos 2014