PARTİ/REFORM/DEVRİM (4)
Amaç/araç diyalektiği
Bir partinin ‘program’ı salt yapılacak seçimlerde diğer parti programlarıyla yarışmak için değil ama partinin ‘felsefesi’ ve ‘genel doğrultu’sunu gösteriyor olmalıdır.
Bir anlamda, Türkiye’de, sözde halka iniliyor gerekçesiyle, vülger, sıradan, ve kaba-saba, ve (kesinlikle ‘politikacı’ olmayan) siyasetçilerimizin deyimle ‘zihniyet’ denilen şeyin belgesidir ‘program’.
Ve bir başka deyişle partinin ‘nihai hedef’i (la fin), ereği ya da ‘amaç’ını (le but) gösteren ‘temel belge’sidir.
‘Tüzük’ (statut) ise bu ‘amaç’ın nasıl gerçekleştirileceğinin ‘araç’ı (outil de réalisation) olmaktadır.
İşte ‘Demokrasilerin vazgeçilmezi’ olduğu söylenen siyasal partilerin ‘Tüzük’ ve ‘Program’larının vazgeçilmezi de ‘Demokrasi’ olmaktadır.
Şimdi ‘demokratik’ bir siyasal partinin ‘demokrasi’den ne anladığı ve bunu nasıl gerçekleştireceği konusunu biraz daha açabiliriz.
Buna ‘amaç/araç diyalektiği’ de diyebiliriz.
Amerikalı filozof John Dewey’in (1859-1952) Amerikan pragmatizminin kurucuları arasında olduğu, İngiliz ‘sosyal liberalizm’ taraftarı olduğu ve felsefesinin araçsallık felsefesi (instrumentalizm) olarak adlandırıldığını biliyoruz.
‘Sosyal anket’çilerin de baş kuramcısı olduğu söylenebilir.
Ancak onun ‘Demokratik Sosyalizm’ üzerine olan görüşlerine pek yer verilmez.
Oysa incelemekte olduğumuz Eduard Bernstein ‘revizyonizm’i (!) ile John Dewey’in ‘Demokratik Sosyalizm’i neredeyse tamamen örtüşmektedir.
Bernstein için ‘Demokrasi’ hem amaç ve hem de araçtır [Mittel und Zweck- moyen et but].
Yani sosyalizm için hem mücadele aracı [das Mittel des Erkämpfung des Sozialismus -moyen de lutte du socialisme] ve hem de onun gerçekleşmiş halidir.
Bu tümcedeki mücadele aracı, 1900 yılında Fransızcaya gerçekleştirme aracı (outil de réalisation) olarak çevrilmiştir, ki amaç ve araç’ın bütünleştirildiğini dillendirmesi bakımından önemlidir.
Kaldı ki Bernstein, ‘Demokrasi’ ve ‘Sosyalizm’i genellikle ‘eşanlamlı’ olarak kullanmaktadır.
Yani ‘Demokratik sosyalizm’ ya da ‘Sosyalist demokrasi’ çoğu ‘demokrat’ ya da ‘sosyalist’ için çok farklı şeylemiş gibi düşülse de, denildiği üzere bir ‘fikir cimnastiği’ olmanın ötesine geçmemektedir.
Kuşkusuz bizim ‘sözde demokrat’larımız için ‘sosyalizm’ demekle dinden çıkmak arasında bir fark bulunmamaktadır.
Bernstein için ‘Demokrasi’, ‘tüm sosyalist hedeflerin normatif çekirdeği’ni oluşturmakta ve demokrasinin genelleştirilmesi ‘demokratik sosyalizm’in ta kendisi olmaktadır.
Çünkü Demokrasi “sadece çoğunluk üzerine temellendirilmiş bir siyasal hükûmet biçimi değil, ama toplumsal yaşamın bütünüyle uyumlu bir örgütlenme biçimi”dir.
Şu farkla ki, burada ‘nihai amaç’ önceden belirlenmiş bir ‘hedef’ olmanın ötesinde, ‘amaç/araç diyalektiği’ sonucunda ortaya çıkmış olacaktır.
Yani, ‘demokrasi’, kimi ‘dinsel dogma’ (yani Nas)ların ‘gerçekleştirilme aracı’ olarak binilip istenilen durakta inilecek bir ‘araç’ değildir.
Kuskusuz burada Fransız politikacı ve filozof olan Jean Jaurès’in ‘Demokrasi’ ve ‘Sosyalizm’ anlayışıyla, gerek Bernstein ve gerekse Dewey’in görüşlerinin çokca ortak noktalarının olduğu söylenmelidir.
Ama öncelikle, ‘Demokrasi’ çığırtkanlığı yapan aymazların, ‘sosyalizm’ terimine karşı duydukları tepkilerinin anlamsız olduğunun altını çizmemiz gerekiyor.
Çünkü ‘Demokrasi’, ilke olarak, bir sınıfın bir diğeri üzerindeki egemenliğinin ortadan kaldırılmasını öngörmektedir [Aufhebung des Klassenherrschaft].
Sözkonusu bu egemenlik ortadan kalktığı ölçüde sosyalizmin gerçekleştirilmesine yaklaşılmış demektir.
Yok eğer, ‘sınıf-mınıf yok’ denilecek olursa, değil ‘sosyalist’ olunmak ‘demokrat’ bile olunamayacağı da ortadadır.
Oysa nice ‘demokrasi şampiyonu’muzun bu konuda ‘sınıf’ta kalacağı da ortadadır.
(Sürecek)