PARTİ/REFORME/DEVRİM
Almanya’da Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) son seçimleri yeniden önde tamamlaması, acaba dünya genelinde de yeni bir ‘sol uyanış’ın habercisi midir diye düşülmesine yol açmış olmalıdır.
Her ne kadar Türkiye’de bu tür bir ‘kafa yorma’ya tenezzül etmeyecek (sözcüğün tam anlamıyla) bir yığın insanın olduğunu bilmemize karşın, biz yine de yazalım, günün birinde anlayacak adam çıkabilir diyelim.
Oysa Batı’da azımsanmayacak sayıda kurum, kuruluş ve yayın organının, toplumu anlama ve yöneticileri yönlendirme ya da en azından ‘düşünceye katkı’ çabaları sürekliliğini korumaktadır.
Örnek olsun, Actuel Marx dergisinin son sayısı ‘Toplumsal Yenidenüretim’ (Reproduction Sociale) konusuna ayrılmış.
Liège Üniversitesi’nde felsefe doktorası yapmakta olan Martin Georges ise Eduard Bernstein’ı(1850-1932) yeniden okumak çabasına girişmiş bulunmaktadır (*).
Karl Kautsky’nin 1894’de yaptığı şu saptamadan başlanabilir: “SPD devrimci bir partidir ama devrimi yapacak parti değildir” (SPD est un parti révolutionnaire, sans pourtant être un parti qui fait la révolution).
Hem ‘Devrimci’ olup hem de ‘Devrimi bekliyor olmak’ nasıl olabilir diye sorulabilir.
Nitekim ‘çokbilmiş solcu’larımızın hemen ‘revizyonizm’ ya da ‘devrimci parti’ şablonlarına sarılabileceklerini öngörmek zor değil.
Öte yandan ‘azbilen sağcı’larımızın ipe sapa gelmez gerekçelerle, sözde ‘yerlilik ve millilik’ satacaklarını da öngörebiliriz.
Ne var ki, biz burada, Türkiye’de ‘Devrimci Parti’nin olup olmadığını tartışacak değiliz.
Ya da hangi partinin ne kadar ‘devrimci’ olduğunu ölçecek durumda değiliz.
Ancak ve ne var ki ‘Devrim’in olanca hızıyla Türkiye’nin üzerine geldiğini görmekteyiz
Bu tür bir tanı, ister ister istemez ‘Devrim’in tanımlanmasını da gerektirmektedir.
O zaman söyleyelim; benim Dr Recep diye adlandırdığım kişinin ‘devrilmesi’, günümüz Türkiyesi için ‘Devrim’in ilk adımıdır.
Ondan sonraki aşamada ise, adının yazıldığı neresi varsa oradan silinmesi, aldığı tüm kararların iptal edilemesi, attığı imzaların geçersizliğinin ilan edilmesi ve ilah gelebilir.
Buna da ister ‘sürekli devrim’ diyebilirsiniz isterse ‘arasız devrimler’.
‘Devrim’ bu kadar basit midir diyenleriniz de olacaktır.
Her ülkenin devrimi ‘kendi boyuna göredir’ diyelim.
Denildiği üzere, bu son söylenenleri bir ‘fantazi’ ya da ‘şaka’ olarak almakla birlikte, içinde bolca ‘gerçeklik’ payı olduğunu ekleyerek ‘Devrimci Parti’ nasıl olmalıdır, ‘Reforme’ nedir nasıl yapılır, ‘Devrim’ nedir nasıl yapılabilir konularını ayrıntılı olarak ele alabiliriz.
İster istemez, bu konular bir ‘yazı dizisi’ boyutunda olacaktır.
Böylece SPD bağlamında yüzyıl önceki tartışmalardan, yani ‘revizyonizm’ ve ‘devrimcilik’ tartışmalarından günümüze ışık tutacak kimi çıkarımlar yapmaya çalışacağız.
Demek ki önce Eduard Bernstein’dan başlayacağız.
Acaba, söylenildiği üzere Bernstein ‘revizyonizmin babası’mı yoksa ‘günümüz devrimciliği’nin öncüsü müdür konusunu tartışacağız.
‘Atatürk Devrimciliği’ ise tahmin edilebileceği üzere, bir başka yazının konusu olacaktır.
(Sürecek)
(*)Martin Georges, “Retour à Bernstein, Sur l’actualité éditoriale d’Edouard Bernstein et les raisons d’un succès”, Actuel Marx, Deuxième Semestre 2021, n° 70, pp:168-182