PARTİ ‘ÜZERİNE’ (5)
Türkiye’deki ‘siyaset bilimci’lerin başvuru kaynaklarından en önemlisi Fransız Maurice Duverger’nin (1917-2014) ‘Politikaya Giriş’ ve ‘Siyasal Partiler’ çalışmalarıdır.
Belki ‘eleştirmek’ açısından İtalyan Robert Michels’e (1876-1936) de bakıyor olabilirler.
Çünkü bu sonuncu, her ne kadar Max Weber’in hem öğrenci ve hem de bir süre arkadaşı olmuşsa da, İtalyan Sosyolojisi’ne bağlı olup ‘Oligarşinin Tunç Yasası’nı ileri süren bir sosyologdur.
‘Oligarşinin Tunç Yasası’ ise, sadece otokrasi değil ama demokrasilerin de bir ‘azınlık’ tarafından yönetilmesinin sosyal, siyasal ya da politik, her ne ise o ama ‘doğal’ bir sonucu olduğudur.
Böyle olunca, en ileri ‘demokrasi’ler bile ‘siyasal parti’ler yüzünden ‘otokrasi’ ve ‘faşizm’e eğilimli olmaktadırlar denilebilir.
Nitekim Türkiye’de, demokratik yollardan ‘en büyük parti’ olan AKP, bugün ‘en uzun’ yan da ‘en büyük’ olan bir tek ‘kişi’ konumuna gelmiştir.
‘Tek kişilik parti’!
Burada AKP’nin kuruluş, gelişme ve yıkımını ele alacak değiliz.
Benzerleri gibi, ‘Tek kurşun’la sonlanıp sonlanmayacağını da ileri sürecek değiliz.
Kaldı ki, benzerleri dediğimiz ‘mafyatik örgütlenmeler’ hep öyle sonlanmaktadırlar.
Biz daha çok, siyasal partilerin, üniversitelerde okutulan ‘Siyaset Bilimi’nin değil ama hem sosyoloji ve hatta daha çok ‘felsefe bölümü’ tarafından ele alınması gerektiğine dikkat çekmek istiyoruz.
Efendim, ‘siyaset sosyolojisi’ ve ‘siyaset felsefesi’ de okutuluyor denilebilir.
Buradaki ‘okutma’nın, sözcüğün vülger anlamıyla tam bir ‘okutma’ olduğunu belirterek geçelim.
Ki, bu ‘sosyal bilim’ disiplinlerinin kendi öz ‘alan’larının bile bir ‘okutma’yı aşmadığı bile söylenebilir.
Örneğin, ilaç için olsun bir ‘hukukçu’ gösterebilir misiniz?
Aydın anlamında ‘namuslu’ kaç savcı ve yargıç sayabilirsiniz?
Bu ‘savcı ve yargıçlar’ın ‘memur’ değil ama en geniş anlamıyla ‘kamu görevi’ yaptıkları ‘varsayılacak’ olursa, onlardan ‘görev bilinci’nden çok ‘ödev bilinci’ sahibi olmaları beklenir, değil mi ama?
Ama nerede?
Polisinden askerine ‘ödev bilinci’ sahibi bir tek ‘kamu görevlisi’ gös-te-re-mez-si-niz.
Ama genelde olduğu gibi, kestirmeden ve tamamen yüzeysel bir ‘partizanlık’ etiketi yapıştırılarak geçiştirilmek istenecektir.
Oysa sorunun özü ‘örgüt’ (organisation) kavramında ya da ‘kavramlaştırılması’nda yatmaktadır.
Yani ‘Siyasal Partiler’, örgütlenme açısından ‘halkın çoğunluğu’ ya da ‘ülke geneli’ni bereket ve saadete de götürebilirler melanet ve felakete de diyeceğiz.
O nedenle ‘siyasal partilerin kökü kazınmalıdır’ da denilebilir, bir ve gerçek ‘parti’ çerçevesinde ‘örgütlenme zorunluluğu’ vardır da denilebilir.
Bu yazı dizisi bağlamında bir ‘öneri’ getirecek aşamaya geldiğimiz söylenemez.
Ancak, deyim yerinde ise, henüz ‘veri toplama’ aşamasındayız denilebilir.
Bir örnek olarak da, genç bir filozof olan Jean Quétier’nin, doktora tezi olan ‘Marksist Parti’ tezine değineceğiz.
Yazarın ‘Klik ve mezheplere son’ (L’adieu aux sectes) altbaşlığıyla geliştirilmiş ‘Siyasal Parti’nin Yararı: örgütlenme, demokrasi, özgürleşme’ (De l’utilité du parti politique: organisation, démocratie, émancipation) çalışmasından söz edeceğiz.
Ki, Alain Badiou’nun ‘birlik’ (réunion) anlayışına giderken, bu ‘parçalanma’ ve ‘kliklere’ ayrılmanın nerelerden kaynaklanabileceği konusunda, somut, ampirik değil ama ‘felsefî’ bir yaklaşımın olup olamayacağı konusuna girmiş olalım.
O arada, gerçek solcu bir ‘Parti’nin kodlarını yakalamak da var.
Gerçek ‘Halkçı’ bir parti de denilebilir.
Ama konumuz CHP ya da Türkiye’deki ‘Sol parti’ler olmayacaktır.
Ancak onların bu yazılanlardan ‘alabilecekleri şey’ler olabilir diyelim.
(Sürecek)