PEKİ NE YAPALIM ?
Yargıtay’da üç ‘zıpçıktı’nın son kararının ardından, bir ‘Bu bir darbedir’ edebiyatı aldı başını gidiyor.
Eee peki ne yapalım?
Oturup ‘sizin halinize ağlamaktan başka elimizden bir şey gelmiyor’!
Bu karardan önce, yine bu üç ‘alçak ve namussuz’ benzer kararı almadılar mı?
Yine ‘bu bir derbedir’ diye mırın kırın ettiniz.
Yargıtay Başkanı oturduğu yerde oturuyor, Hakimler ve Savcılar Kurulu (mu ne?) durduğu yerde duruyor, Adalet Bakanı oturduğu yerde oturuyor, Millet Meclisi Başkanı oturduğu yerde oturuyor, onları oralara atayan her kimse olduğu yerde duruyor.
Yani ‘iktidar’a yönelik bir hamle, bir darbe yok.
‘Muhalefet’e karşı diyorsanız, onlar da oldukları yerde duruyor; maaş ve makamlarını koruyorlar.
Peki ama bu bu ‘darbe’ kime karşı yapılmış olabilir?
‘Halk’a karşı diyorsanız, bakıyorum onların da kılı kıpırdamıyor.
‘Cumhuriyet’e karşı yapılmış olabilir mi diye düşünüyorum.
Ortada ‘Cumhuriyet’ diye bir şeyin olduğunu göremiyorum.
‘Demokrasi’ye karşı yapılmış olabilir mi diye bakıyorum.
‘Demokrasi’nin zerresinin olmadığını görüyorum.
Kala kala, yüreklerinde ‘Atatürk sevgisi taşıyan’lara ve söylenilene bakılırsa, nüfusun % 80/90’ını oluşturan kesimlere karşı yapıldığı düşünülebilir.
İşte tam burada, içimden acı acı gülümsemek geliyor.
Bu ‘çakma Atatürkçüler’e mi diye sormadan edemiyorum.
Deniyor ki, ‘çakma Atatürkçüler’in son ‘Suudi Darbesi’nden sonra nasıl sokaklara döküldüğünü görmedin mi?
Nasıl marşlar söyleyip fener alayları düzenledikleri de mi yalandı?
Lafı uzatmadan söyleyeyim; düpedüz yalandı.
Açıklayayım: kuramsal olarak bir ‘Devlet’, ‘Ulus’ ve ‘Yurt’, haydi Fransızca’sıyla söyleyelim, bir tek sözcükle dile getirilir; ‘Nation’.
Örneğin, Birleşmiş Milletler denildiğinde, oradaki ‘Millet’, hem ‘Ulus’ ve hem de ‘Devlet’ anlamına gelmektedir.
Ve hem de coğrafya anlamında ‘Vatan’ demektir.
Şimdi son on yılda, Türkiye’de Anayasa’nın zerre hükmünün kalmadığı bir gerçeklik değil midir diye sorulabilir.
Sözde halkoylamasıyla yapılan ‘rejim değişikliği’ sırasında, yürürlükteki ‘yediyüz yasa’da değişiklik yapmak gerekmiyor muydu?
Bu değişiklikler yapılamadığı için, Devlet, Millet ve Vatan, KHK gibi ‘ucube kararlar’la yönetilmiyor mu?
Ve o gün bugündür, yapılan ‘seçim’ler, yapılan ‘atama’lar, uygulamaya konulan tüm ‘karar’lar, gerçekte ‘Anayasa dışı’, ‘yasa dışı’, ‘akıl dışı’ ve ‘vicdan dışı’ değil midir?
Ortada ‘Devlet’ kalmadığını artık sokaktaki insanlar bile dillendirmekte değil midir?
Yani, artık bu durum ‘içselleştirilmiş’ olmuyor mu?
Yargıtay’ın o üç ‘soysuz üyesi’nin son kararı da, sürüp gelmekte olan ‘soysuzlaşma’nın sıradan bir uygulaması değil midir?
Bana, bir tek yer, ama bir tek kurum gösterebilir misiniz ki ‘yozlaşmamış’ ve ‘soysuzlaşmamış’ olsun.
Örneğin ‘Ordu’ mu, ‘Polis’ mi, ‘Okul’ mu, ‘Üniversite’ mi yoksa ‘Diyanet’ mi?
‘Ticaret’ mi, ‘İnşaat’ mı, ‘Banka’ mı, ‘Borsa’ mı yoksa ‘Spor’ mu?
Yahu, ilaç için bir tek örnek gösterin haydi.
Ve bana bir tane ‘Atatürkçü’ gösterin bulabiliyorsanız eğer.
Son yirmi yıldan vazgeçtik, bu soysuz rejimin son on yılında gerçek bir ‘Atatürkçü’ gibi çıksın ve ‘Bu kadarı da olmaz’ diyebilsin.
Nutuk atıp, marş söylemekle bir şey olmadığını gören bir gerçek ‘Atatürkçü’!
Oysa Atatürk, tam yüzyıl önce, böylesi bir durumla karşılaşılacağını bildiği için, eğer “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değilse” Türk genci hiç ‘bir zaman yalvarmayacak’tır demişti.
‘Asker devrim ve cumhuriyetin askeri olmaktan çıkmışa’, imamlar ‘devrim ve cumhuriyetin imamı olmaktan çıkmışsa’, ‘Meclis devrim ve cumhuriyetin Meclis’i olmaktan çıkmışsa’ diye devam edilebilir.
İşte Atatürkçü olmak demek, öyle mırın-kırın etmekle değil ama, Atatürk’ün öngördüğü ve yapılmasını istediği şeyi yaparak olunabilir.
Geriye ‘çakma Atatürkçü’ler kalmaktadır ki, bunlara her gün darbe yapılsa n’olur?
Alışmış kudurmuştan beterdir diye boşuna söylenmemiş demek ki.
‘Z Kuşağı’na gelince, onların akıllarının başlarından bir karış yukarıda olduğu söylenebilir.
Bir gençlik ruhu varsa, o da 68 ve 78’lilerden geriye kalan ‘gerçek Atatürkçüler’dedir diyeceğim.