‘PERİNÇEK SEFERBER EDİYOR’

‘PERİNÇEK SEFERBER EDİYOR’

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Cmt Oca 31, 2015 0:49

‘PERİNÇEK SEFERBER EDİYOR’
Strasbourg’daki yerel gazete ‘Alsace Centrale’in ‘Perinçek Davası’ile ilgili olarak attığı başlık böyle.
‘Dava’yı ‘tamamen sembolik’ olarak niteleyen muhabir ise haksız değil.
Çünkü bu ‘dava’, bir ‘ulusal dava’dır, ama aynı zamanda bir ‘sembol’.
Bir ulusun onuruna yönelik bir saldırıya başkaldırışının ‘sembol’ü..
Ve Doğu Perinçek bu tür bir ‘ulusal dava’da ulusu seferber etmektedir.
Avrupa’nın Başkenti Strasbourg’da, ama ‘yerel’ bir gazetede bir muhabir bile bunu görmektedir.
Adına ‘Perinçek davası’ denilse de, bu dava, ‘sözde soykırım’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde tarihe gömülme davası idi.
Düşünce özgürlüğü bağlamında şöyle, tarihsel olaylar bakımından böyle değerlendirilebilir.
Ancak sözkonusu olan bir ‘ulusal onur’, bir ‘sembol’, bir ‘ulusal değer’dir.
Ulus olmanın gerekli koşullarından biri.
Doğu Perinçek, bir parti genel başkanı olarak, bir bilim ve düşün adamı olarak bu ‘dava’nın ‘öncü’sü olmuştur.
Ancak daha çok Türkiye’de ‘ulusal bilinç’in uyanmasına yol açmış bulunmaktadır.
Seferberlik denilen de budur.
Bu ‘dava’ çok konuşulacak ve hatta bundan böyle daha çok konuşulacak ve tartışılacaktır.
Ne var ki, artık Türk ulusu seferber edilmiş, bir ‘ulusal uyanış’ başlatılmıştır.
Burada ‘dava’nın içeriğinden çok onun ‘sembol’ oluşu üzerinde durmak istiyorum.
Diyordum ki, ‘bir ülkenin sahibi’ olmak için mücadele etmek başka, bir ülkenin gerçek sahibinin kendisi olduğunun bilincinde olmak başka şeylerdir.
Kendilerine ‘ülkenin sahibi’ gözüyle bakan ordu komutanı, parlamenter, işadamı ya da herhangi bir ‘kurum’ sadece kendisini aldatmış olur.
Doğrdudur; temsil bakımından bir ülkenin cumhurbaşkanı ya da başbakanı o ülkenin ‘temsilcisi’ konumundadır.
Ancak ‘benim bakanım’, ‘benim valim’, ‘benim memurum’ dediği andan itibaren, ‘ulusal değer’ler şöyle dursun ‘insanlık değerleri’ni yitirmiş olur. Bu, olsa olsa bir çılgınlık olarak tanımlanabilecek bir olgudur.
Önce kendisi, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin, yani ‘T.C’nin ‘cumhurbaşkanı’ olduğunun ayırdanda olmak durumundadır.
O T.C, Türkiye Cumhuriyeti toprakları içinde yaşayan her ‘yurttaş’ın ‘ortak sembolü’dür. Ortak malıdır.
Yani ‘mal sahibi’, o topraklar üzerinde yaşayan herkestir ve onların içinden ıssız dağbaşında yaşayan çoban da herkes kadar söz sahibidir.
Cumhuriyet’in ‘kimsesizlerin kimsesi’ olması demek tam da bu demektir.
‘Kimsesizlerin kimsesi’, kimsesizlerin birlikte kurdukları ‘çatı’ ya da ‘çadır’, ‘korunak’ ya da ‘yurt’tur.
O çadırın altına giren herkes birer ‘yuttaş’ olarak eşittirler. Birinin diğerinden bir ayrıcalığı, birinin diğerine bir üstünlüğü yoktur.
Zaten ‘kimsesi’ olanın ayrıca ‘Cumhuriyet’ gibi bir sahibe gereksinmesi de yoktur. O ‘kimsesi’ni, yani ‘sahibini’ bulmuş demektir.
İşte o nedenle ‘Cumhuriyet’e ‘aidiyet’, ‘ulusal aidiyet’, ‘vatana aidiyet’i herhangi bir ‘etniye aidiyet’, ‘dine aidiyet’, ‘mezhebe aidiyet’ten ayırmak gerekmektedir.
Birinciler ‘birleştirici’ ikinciler ‘ayrıştırıcı’ niteliktedirler.
Birinciler ‘geliştirici’, ikinciler ‘tutucu’ niteliktedirler.
‘Seferberlik’ konusuna dönülecek olursa, Strasbourg bir başına seferberliğin ‘star’ı olmuş ve sahipleri koruyan ‘bourg’ların (kaleleri savunan surlar) yıkılmasının da başlangıcı.
Çünkü ulus sahip tanımaz.
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1635
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x