Peygamberlerin tek görevi
Rafet Aydogan | 06.08.2011
Bir önceki “Allah hiç yalan söylermi?“ isimli makalemiz’de Kur’an’ın bizlere yeterli olup olmadığını düşünüp, sorumuza yanıt bulmak icin Allah’ın Kitabı olan Kur’an’a başvurmuştuk. Böylece şu Sonuç’a ulaşmıştık:
Allah’ın buyurduğuna göre Kur’an
- eksiksizdir,
- tamdır,
- detaylıdır,
- çelişkisizdir,
- apaçıktır,
- açıklanmıştır,
- değiştirilemez,
- tek Hüküm kaynağıdır,
- Ahiret’de sorulacak tek Kitaptır ve
- Din’in Kuralları’nı koyan tek Kitaptır.
Makalemizin sonunda da “Öyleyse Peygamberin görevi neydi” ve “Allah boşunamı peygamber gönderdi” gibi ortaya çıkan doğal soruları bir sonraki, yani bu makalemiz ile açıklamak üzere söz vermiştik.
Allah’ın, Elçilerini tayin ederken onlara hangi görevleri verdiğini ve onları hangi yetkiler ile donattığinı gelin Allah’dan öğrenelim:
Şüphe yok ki, Biz seni hak ile rahmetimizin müjdecisi ve azabımızın habercisi olarak gönderdik. Sen, o cehennemliklerden sorumlu değilsin.
(Bakara 2/119)
Allah'a itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Kötülüklerden sakının. Eğer yüz çevirirseniz, biliniz ki, Peygamber'imize düşen sadece apaçık tebliğdir.
(Maide 5/92)
Peygamber'in üzerine düşen sadece duyurmadır. Allah, açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.
(Maide 5/99)
Biz peygamberleri, ancak rahmetimizin müjdecileri ve azabımızın habercileri olmak üzere göndeririz. Artık kim iman edip durumunu düzeltirse, onlara hiç korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.
(Enam 6/48)
Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Onlar için Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar.
(Enam 6/51)
De ki, ben kendi kendime Allah'ın dilediğinden başka ne bir menfaat elde etmeye, ne de bir zararı önlemeye malik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı. Ben iman edecek bir kavme müjde veren ve uyaran bir peygamberden başka biri değilim.
(Araf 7/188)
Halbuki biz peygamberleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise hakkı, batılla ortadan kaldırmak için mücadele ediyorlar. Onlar, âyetlerimizi ve korkutuldukları azabı da alaya almışlardır.
(Kehf 18/56)
Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de yalan saymışlardı. Peygambere düşen yalnız açık bir tebliğdir.
(Ankebut 29/18)
Biz bu Kur'an'ı hak olarak indirdik, O, bütün hakikatleri içinde toplayarak indi. Ey Peygamber! Biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
(Isra 17/105)
(Ey Muhammed!) Biz Kur'ân'ı senin dilin üzere kolaylaştırdık ki, onunla Allah'tan korkup sakınanları müjdeleyesin, inat edenleri de korkutasın.
(Meryem 19/97)
(Habîbim!) De ki: “Ey insanlar! Ben size ancak apaçık anlatan bir uyarıcıyım.“
(Hacc 22/49)
Halbuki biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
(Furkan 25/56)
(Nuh dediki:) “Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
(Şuara 26/115)
Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir).
(Şuara 26/194)
(Şöyle ki:) Allah'dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O'nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim.
(Hud 11/2)
Andolsun ki, vaktiyle Nuh'u da kavmine gönderdik, O, onlara şöyle dedi: “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”
(Hud 11/25)
Biz seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.
(Sebe 34/28)
Muhakkak ki biz seni hak ile hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet de yoktur ki, içlerinde bir uyarıcı geçmiş olmasın.
(Fatır 35/24)
Ataları uyarılmadığından tümüyle habersiz kalmış bir toplumu uyarman için...
(Yasin 36/6)
Peygamberler dediler ki: “Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz”. “Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir.“
(Yasin 36/16 - 17)
Ey peygamber! Biz seni hem bir şahit, hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik.
(Ahzab 33/45)
Böylece biz sana Arapça bir Kur'ân indirdik ki, şehirlerin anası (olan Mekke) halkını ve etrafındakileri uyarasın ve hakkında hiç şüphe olmayan kıyamet gününün dehşetinden onları korkutasın. Bir grup cennettedir, bir grup da cehennemdedir.
(Şura 42/7)
Şüphesiz biz seni, şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
(Fetih 48/8)
Allah'a itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.
(Tegabun 64/12)
Gerçekten biz Nûh'u kavmine gönderdik, “kavmine acı bir azap gelmeden önce onları uyar” diye. Dedi ki, “Ey kavmim! Gerçekten ben size açık bir uyarıcıyım”. “Allah'a kulluk edin, ondan korkun ve bana itaat edin”.
(Nuh 71/1 - 3)
Sen ancak ondan (Kıyamet’den) korkacak olanları uyarıcısın.
Naziat (79/45)
Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt verensin.
(Gaşiye 88/21)
Allah’in buyurduguna göre Peygamberler:
- müjdecidir,
- habercidir,
- tebliğ edendir,
- duyurandır,
- uyarandır ve
- öğüt verendir.
Buna rağmen Müslümanlar arasındaki yaygın inanışa göre, Peygamberler Allah’ın emirlerini değistirme, uygulamama veya” düzeltme” hakkına sahiptirler. Öncelikle bu iddia, az önce yukarıda sıraladığımız Peygamberlerin görev ve vasıflarına aykırıdır. Ayrıca, bir önceki makalemizde Kur’an Ayetletrinin, dolayısıyla Allah’in emirlerinin değiştirilemez olduğunu öğrenmistik. Bu tür iddiaları tamamen geçersiz kılan Ayetler vardır. Bu Ayetlerde Allah adeta Peygamberlerine bir “Kirmizi Cizgi” belirlemektedir:
Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer Allah'ın hükmünden yüzçevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu yoldan çıkanlardır. Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?
(Maide 5/49 - 50)
De ki: «Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Ve size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum.» De ki: «Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?»
(Enam 6/50)
De ki: «Ben Rabbimden apaçık bir delile dayanmaktayım, siz ise onu yalanladınız. O çabuk gelmesini istediğiniz azab benim elimde değildir, hüküm ancak Allah'a aittir, gerçeği O anlatır ve O, hakkı bâtıldan ayırdedenlerin en hayırlısıdır».
(Enam 6/57)
De ki: “Ben kendi kendime Allah'ın dilediğinden başka ne bir menfaat elde etmeye, ne de bir zararı önlemeye malik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı. Ben iman edecek bir kavme müjde veren ve uyaran bir peygamberden başka biri değilim.”
(Araf 7/188)
Yoksa Allah'ın izni olmadığı halde onlar için dini kurallar ve yasalar ortaya koyan ortakları mı var? Daha önce belirlenmiş bir karar olmasaydı onların arasında yargı verilirdi. Zalimlere acı bir azap vardır.
(Şura 42/21)
Öyleyse sen, sana vahyedilen Kur'an'a sarıl. Şüphesiz ki sen doğru bir yol üzerindesin. Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.
(Zuhruf 43/43 - 44)
De ki 'Ben türedi bir elçi değilim. Bana ve size ne olacağını da bilmem. Ben, ancak bana vahyedilene uyuyorum. Ben apaçık bir uyarıcıdan başka bir şey değilim.'
(Ahkaf 46/9)
Görüldüğü üzere, Peygamberlerin düşmani olan Müşrikler, Peygamberlerden Allahın Ayetlerini değiştirmelerini, onların çıkarlarına ve arzularına uyumlu hale getirmelerini istemişlerdir. Bunun üzerine Allah, Peygamberlerini kesin bir Dil’le uyarıp, onların ancak Allah’ın emirlerini duyurmalarını ve hiçbir şekilde Ayetleri değistirmemelerini emretmiştir. O yüzdendirki, Peygamberler kavimlerine kendilerinin sadece bir uyarıcı, hatırlatıcı, öğüt verici olduklarını söyleyip, asla Allah’ın sözü’nün üstüne söz edemeyeceklerini bildirmişlerdir.
Ayrıca Kur’an bize Peygamberlerin sadece duyurmak ile yükümlü olduklarını ve insanların inanıp inanmamalarında zor kullanmamalarını emreder. Böylece Peygamberler sadece uyarmak ile sorumludurlar, kimseyi zorla inandıramazlar ve inanmayanlardan sorumlu değildir:
Şüphe yok ki, Biz seni hak ile rahmetimizin müjdecisi ve azabımızın habercisi olarak gönderdik. Sen, o cehennemliklerden sorumlu değilsin.
(Bakara 2/119)
Yüz çevririrlerse, biz seni onlara bir bekçi olarak göndermedik. Sana düşen sadece bildirmektir. Biz insana tarafımızdan bir rahmet taddırdığımız zaman onunla sevinir; ama kendi yaptıklarının bir sonucu olarak başlarına bir kötülük gelse, o zaman insan nankörleşir.
(Şura 42/48)
Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O hâlde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur’an ile öğüt ver.
(Kaf 50/45)
Sen öğüt ver. Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.
(Gaşiye 88/21 - 22)
Yine Müslümanlar arasında yaygın bir inanışa göre Allahın ve Peygamberin emirleri farklıdır ve ikisine ayrı ayrı uyulmalıdır. Bu iddia’nın kökü cımbızlanmış Ayetlerdedir : “Etiullahe ve etiurrasul”(“ Allah'a ve Peygamber'e itaat edin”). Oysa bu tür Ayetler cımbızlanmadan ve tam okunursa tablo değişmektedir:
Allah'a itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Kötülüklerden sakının. Eğer yüz çevirirseniz, biliniz ki, Peygamber'imize düşen sadece apaçık tebliğdir. (Maide 5/92)
Allah’a itaat edin, peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki elçimize düşen sadece apaçık bir tebliğdir.
(Tegabun 64/12)
Bu Kur’an dışı iddia’nın boyutları daha da vahimdir. Çünkü yukarıdaki iddia’ya göre Allah’dan ziyade Peygamber de Din Kuralları belirler ve Allah gibi Peygamberler de aynı güc’e ve yetki’ye sahiptirler. Lakin Kur’an’a göre bu Şirk’tir ve Peygamberleri ilahlaştırmaktir:
Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur.
Böyleyken kâfirler hâlâ Rablerine başkalarını eşit sayıyorlar.
(Enam 6/1)
Allah'ın göklerdeki ve yerdeki mülkiyet ve tasarrufuna, Allah'ın yaratmış olduğu herhangi bir şeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline hiç bakmadılar mı? Artık bu Kur'ân'dan sonra başka hangi söze inanacaklar.
(Araf 7/185)
De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana, ‘Sizin ilâh’ınız ancak bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.”
(Kehf 18/110)
İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir. Sana onları hakkıyla okuyoruz. Artık Allah'a ve âyetlerine inanmadıktan sonra hangi söze inanacaklar?
(Casiye 45/6)
Bu konu’da Şirk araci olarak sadece Peygamberleri görmek yanlış olabilir. Peygamberlerden ziyade, Şeyhler, Hocalar, Din Bilginleri, Evliyalar da Allah kadar itibar göremezler ve onların sözleri Müslümanlari bağlamamali. Allah Kur’an’da, kendisini Peygamberler, Şeyhler, Hocalar, Evliyalar ile ortak koşanları şöyle benzetmektedir:
Allah, çelişen ortaklara sahip bir adam ile bir tek kişiye bağlı olan adamın örneğini verir. Bu ikisinin durumu hiç eşit olur mu? Övgü Allah'adır. Ancak çokları bilmez.
(Zumer 39/29)
Peygamberlere yakıştırılan başka sıfatlar ise onların gayb (Görünmeyen, Gelecek) hakkında öngörüde bulunmalarıdır. Ayrıca, Müşrikler inanmadıkları Hz. Muhammed’den Peygamberliğini ispatlayacak Mucizeler ve Hazineler görmek istemişlerdir. Malesef bu sadece Müşriklere özgün bir davranış değildir. Bu alışkanlık ne yazıkkı günümüzde biz Müslümanlarda yoğundur. Müşrikler gibi Müslümanlar da Peygambere türlü sihirbazlık ve mucize isnat etmekteler. Bu durum, yüzyıllardır Peygamberlerin doğasını aşırı derecede uhrevileştirmistir. Bizim gibi Et’den Tırnak’dan ve Insan olan Elçileri adete ilahlaştırmış, sihibazlaştırmış ve mistikleştirmiştir bu inanç. Halbuki Kur’an bu konuya da net bir şekilde değinmektedir:
(Ey Muhammed!) Belki de sen, (müşriklerin) “Ona bir hazine indirilseydi veya beraberinde bir melek gelseydi ya!” demelerinden dolayı sana vahyolunanlardan bir kısmını göz ardı edeceksin ve o yüzden göğsün daralacak. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.
(Hud 11/12)
Dediler ki: “Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!” De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
(Ankebut 29/50)
(Ey Muhammed)Sana, kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. Onu bildirmek, senin görevin değildir. Onun nihai bilgisi yalnız Rabbine âittir. Sen, ancak ondan korkanları uyarıcısın.
(Naziat 42 - 45)
Belkide Peygamberimize yakıştırılan en çirkin iftira ise kendisinin Ahiret’de Şefaatci olacağıdır. Böylece, Allah’ın Cehennem ile cezalandırdığı Kullarını Peygamberimiz veto edebilecektir ve onlara kurtarıcı/şefaatci olacaktır. Lakin bu tamamen Kur’an dışıdır. Bunu iddia eden Müminler bilmiyorlarmı ki bu, her gün 5 Vakit kıldikları Namazlarındaki her Rekat’da okunan Fatiha Suresi’ne bile aykırıdır:
Ancak Sana kulluk eder ve ancak Senden yardım dileriz.
(Fatiha 1/5)
Ve öyle bir günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat da kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım da yapılmaz.
(Bakara 2/48)
Kimsenin kimseden yana bir şey ödeyemediği, hiç kimseden fidye alınmadığı ve hiç kimseye şefaatin yarar sağlamadığı ve yardımın kesildiği bir günden sakının.
(Bakara 2/123)
İnananlar, ne alışverişin ne dostluğun ve ne de şefaatin (aracılığın) olmadığı gün gelmeden önce size verdiklerimizden dağıtın. İnkar edenler zalimlerdir. Allah'dan başka tanrı yoktur, Yaşayandır, Sonsuzdur. Kendisini ne dalgınlık ne de uyuklama tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. İzni olmadan kim O'nun katında aracılık edebilir? Onların geçmişini ve geleceğini bilir. Dilediği miktar dışında O'nun bilgisinden hiç bir şeyi kavrayamazlar. Egemenliği gökleri ve yeri kapsamıştır. Onları düzen içinde korumak onu yormaz. O Yücedir, Büyüktür.
(Bakara 2/254 - 255)
Bugün, sizi ilk defa yarattığımız zamanki gibi yapayalnız huzurumuza geldiniz, size verdiğimiz herşeyi arkanızda bıraktınız. Allah'ın size göre ortağı olduklarını iddia ederek yardımlarına, şefaatlarına güvendiğiniz ortakları yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bütün bağlar artık kesilmiş, güvendiklerinizin hepsi kaybolup gitmiştir.
(Enam 6/94)
(O gün) Rahmân (olan Allah)'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.
(Meryem 19/87)
O gün, Rahman'ın izin verdiği ve sözünü uygun gördüğü kimseden başkasının şefaatı yarar vermez.
(Taha 20/109)
Kıyamet saatinin gelip çattığı gün suçlular, her ümidi keserler. Allah'a ortak koştuklarından, kendilerine şefaat edecekler de bulunmaz. Onlar, o zaman Allah'a koştukları ortakları inkâr ederler.
(Rum 30/12 - 13)
“O’nu bırakıp da başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.”
(Yasin 36/23)
Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: «Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (böyle yapacaksınız)?». De ki: «Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz.»
(Zumer 39/43 – 44)
Yaklaşmakta olan o kıyamet gününü de onlara haber ver. O dem ki yürekler gırtlaklara dayanmıştır, yutkunup dururlar. Zalimler için ne ısınacak bir dost vardır, ne de sözü dinlenecek bir şefaatçi.
(Mumin 40/18)
Bütün bunları bilmememizin ve cahilce yanlış bilgi edinmemizin sebebi nedir? Inanmayacaksınız belki ama bu sorunun dahi cevabını vermektedir Kur’an:
Neden Kuran'ı araştırıp incelemezler? Yoksa kilitli mi beyinleri?
(Muhammed 47/24)
Kur’an’ın da belirttiği gibi, bütün bu yanlışlar Kur’an’dan uzak yaşamamızdan ötürüdür. Kur’an’ı anlamayarak okumamız, yahut hiç okumamamız ve Kur’an yerine başka Kitapları rehber edinmemizden kaynaklaniyor. Bu sebeptendirki, Peygamber Efendimiz bile bizi Allah’a şöyle şikayet etmektedir:
Elçi derki: “Rabbim, halkım Kuran'ı terketti”.
(Furkan 25/30)
Bizim bu makale ile ortaya koydugumuz yaklaşim bazı çevreler tarafından çok olumsuz şekilde karşılanabiliyor. Mesela en büyük tepkileri, bizlerin böylece Peygamber Efendimizi güya tamamen pasif kilmamızdır. Fakat Ayetler ortada. Malesef bu güruh bizlere Kur’an ile değilde başka Kitaplar ile cevap vermeye kalkışıyor. Yani Allah’ın Kitabı’na karşılık Kullar’ın Kitaplarını kullanıyorlar. Böylece bilerek yada bilmeyerek Şirk’e bulaşıyorlar. Biz eğer yanılıyor isek, bunun birileri tarafından bizlere Kur’an ile gösterilmesini temenni ederiz ve bükemediğimiz bileği öperiz.
Bir diğer suçlama ise, bizlerin Peygamber Efendimizi güya bir “Postacı” olarak görmemizdir. Allah Kur’an’da Peygamberimizin konumunu tanımlarken tek kelime kullanmıştır: “Rasul” (Elçi).
Bu tanımlamayı illaki günümüze çevirip açıklamak gerekirse, Peygamberimiz bir “Konsolos’dur”. Sahibinden Mesajı alıp, ilgiliye ulaçtırıp ortadan kaybolan “Postacı” yerine, o, Devlet’in (Allah’ın) belli bir Millet’e ve belli bir Bölge’ye atadığı Konsolos’dur (Rasul’dür). Konsolos atandığı Bölge’de mutlak bir şekilde Devleti’nin koyduğu Yasalara bağlı olmak ve onları uygulamak durumundadır. O yasaları asla değiştirme yetkisine sahip değildir. Kendi nefsi ile yasa uydurursa, Devlet onu uyarır ve görevinden azleder. Kaldıkı, Hz. Muhammed’i diğer bütün Peygamberlerden ayıran en büyük özellik, o’nun sadece bir Bölge’ye ve Millet’e değil, bütün Dünya’ya ve bütün Insanlar’a tayin edilmiş bir “Konsolos” olmasıdır.