Tandoğan
PİRELERİ 20 santim derinliğinde bir fanusun içine koyarlar, fanusun üstünü de cam ile örterler. Alttan ısıtırlar...
Pireler rahatsız olur, o ortamdan kurtulmak için dışarı doğru zıplar. Ama her zıplayışta, kafalarını tavandaki cama çarparak yere düşerler. Tekrar zıplarlar, nafile... Tekrar çarparlar. Engel görünmez olduğu için, kendilerini neyin engellediğini bir türlü anlayamazlar. Böylece zihinlerinde bir "özgürlük sınırı" oluşur.
Deneyin ikinci aşamasına geçilir...
Tavandaki cam kaldırılır. Engel yoktur artık... Ortam yine ısıtılır. Görülür ki, pireler en fazla 20 santim zıplıyor... Daha yükseğe zıplama imkánları, özgür olma imkánları vardır ama kafayı çarpmamak için, buna cesaret edemezler. Çünkü artık "görünmez engel" zihinlerindedir... "Yapamayız, hiç boşuna denemeyelim" diye düşünürler.
"Cam tavan sendromu" denir buna.
Örnek "pire"dir ama...
Aslında tüm canlıların "neyi başaramayacaklarını" yavaş yavaş nasıl öğrendiğini kanıtlar.
E hayat da bir laboratuvar.
Bu nedenle, cam tavan sendromu, "psikolojik harekât"ın bir parçası olarak kullanılır.
Görünmez engeller konur...
Çabalar engellenir...
Ortamdan rahatsız olanlar, özgür kalmak için hamle yaptığında, görünmeyen bir güç onları engeller. Böylece, yavaş yavaş "yapamayız, hiç boşuna denemeyelim" düşüncesi hâkim olur.
*
Geçen seferki Tandoğan mitingi için yazmıştım bu satırları... Bugünkü Tandoğan mitingi için tekrar yazıyorum. Çünkü bu miting, görünmeyen güçlerin, bize "pire muamelesi" yapmasına isyandır.
*
Çok oluruz, az oluruz.
Başın öne eğilmesin!
*
Değil kafamıza cam tavan, ayağımıza pranga taksa, teslim alamayacak... Bazılarının bedenini belki ama bizim ruhumuzu asla.
Yılmaz Özdil, 09.12.07