PKK Demek İsrail Demektir
İsrail’e göre Kudüs Tanrı’nın konutudur. Orta Doğu’ya İsrail’le başlamamızın bir sebebi de budur ama başka nedenleri de vardır.
“Araplar arasındaki her türlü çatışma kısa vadede bize yardımcı olur ve Suriye ve Lübnan’da olduğu gibi önemli bir hedef olan Irak’ın parçalanması için yolu kısaltır. Osmanlı döneminde Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da etnik/dini bazda bölgelere bölünme mümkündür. Üç büyük şehir etrafında üç (veya daha fazla) eyalet var olacaktır: Basra, Bağdat ve Musul ve güneydeki Şii bölgeler Sunni ve Kürt kuzeyden ayrılacaktır. Mevcut İran-Irak çatışmasının kutuplaşmayı derinleştirmesi olasıdır.”
(Oded Yınon, 1980’lerde İsrail için Strateji)
İsrail’e göre Kudüs Tanrı’nın konutudur. Orta Doğu’ya İsrail’le başlamamızın bir sebebi de budur ama başka nedenleri de vardır. 1948’de Orta Doğu’ya gelişiyle birlikte bu bölge savaşlarla adından bahsedilir bir coğrafya oldu. Arap-İsrail savaşları, İran-Irak Savaşı(80-88), Irak’ın Kuveyt’i işgali(1990), 91 ABD-Irak Savaşı, 2003 ABD-Irak Savaşı hepsi ya İsrail merkezli ya da İsrail eksenli çıkarılmış savaşlardır.
Bu durum bizi yakından ilgilendirmektedir. Çünkü bu coğrafyaya barış gelmeden Türkiye’nin, gerek bölgede gerekse kendi içinde aradığı huzuru bulabilmesi zordur. İsrail bölgenin kilit ülkesidir. İsrail siyaseti kontrol edilemez ise, bugün olduğu gibi yarın da ülkemiz sorunlara boğulup kalacaktır. Bütün enerjisini PKK terör örgütü ile mücadeleye harcamış gibi görünen Türkiye’nin geleceği, artık siyasetini Orta Doğu’ya çevirmesi ve İsrail’i kontrol altına almasıyla şekillenecektir.
İsrail demek Tevrat demektir. Tevrat’ın Yahudilerin kutsal kitabı olduğu kadar, bölgesel coğrafyayı da tanımlayan bir tarih kitabıdır. Hz. Adem’den başlayıp Hz Nuh’a, oradan Hz. İbrahim’e, Musa’ya, Davut’a, Süleyman’a giden dinsel süreç içerisinde Orta Doğu coğrafyası ve burada gelişen olaylar, bir tarihsel perspektif içerisinde anlatılmaktadır.
Tevrat’a göre Hz. Nuh’un gemisi Ağrı dağındadır(Ararat) yani bizim coğrafyada. Hz. İbrahim Harran’a kadar gelmiştir, yine bizim coğrafyaya. Belki de İsrail yeterince anlatılmadı bize, belki de bu yüzden yabancı kaldık biz bu tarihe, İbranilere ve Tevrat’a. Ama sanırız, terör temelinde bugün yaşadıklarımızın ne anlama geldiğini görmek istiyorsak dönüp bir tarihe bakmamız ve bakmaya da önce İsrail’den başlamamız gerekmektedir. Daha da öteye geçip İsrail’in uzak tarihini öğrenmek istiyor isek eğer, bu işe de Hebron’dan başlamamız gerekmektedir.
Hebron Yahudilerin ilk kutsal toprağı ve kutsal kentidir;
“Eski Kudüs’ün 20 mil güneyinde, Filistin(Judea) dağlarının 300 mil yüksekliğinde yer almaktadır. Orada, “Machpelah” mağarasında patriklerin mezarı bulunmaktadır. Eski geleneğe göre, değerli antika kabirlerden birinde, Yahudi dininin kurucusu ve Yahudi ırkının atası olan Abraham/İbrahim’in kalıntıları bulunmaktadır. Yanındaki mezar eşi Sarah’a aittir. Binanın içinde, oğlu İsaac/İshak ile eşi Rebecca’nın ikiz mezarları yer almaktadır. İç avlunun karşı tarafında, İbrahim’in torunu Jacop(Yakup) ile eşi Seah’ın ikiz mezarları bulunuyor. Binanın tam dışında, oğulları Joseph(Yusuf)’un mezarı yer almaktadır. İşte, Yahudilerin 4000 yıllık tarihi zaman ve mekan olarak bu yörede başlamıştır[1].”
Bu anlatımdan Yahudilerin bütün kutsal, hatta bizim de kutsalımız olan dini şahsiyetlerin Machpelah mağarasında, Hebron’da yattığı anlaşılmaktadır.
Hebron ilk Yahudi toprağıdır, diyor Paul Jonhson kitabında ve Hebron’un kendilerine göre neden kutsal bir toprak olduğunu şu sözlerle anlatıyor;
“Hebron, Yahudilerin resmen sahip oldukları ilk topraktır. Yaradılış kitabının(Book of Genesis) 23. Bölümünde İbrahim’in, ölen eşi Sarah’ın, daha sonra da kendisinin gömülmesi için Machpelah mağarasının nasıl satın alındığı anlatılmaktadır. Bu bölüm İncil’deki bütün bölümlerin en önemlilerinden biridir. Yahudi geleneklerinin en eski ve sadakatle sürdürdükleri geleneklerden birini kapsamaktadır. Belki de İncil’de anlatılan olayların içinde tek gerçek olanıdır. Zira tanıkları vardır ve otantik ayrıntıları ile sözlü olarak da teyit edilmiştir.”
Machpelah mağarasının bulunduğu yer olan Hebron Tevrat’a göre, Yahudi dinsel geleneklerine uygun olarak Hz. İbrahim tarafından satın alınmıştır.
Bu toprağın, sahibinden satın alınması olayı ise Tevrat’ta şöyle anlatılmaktadır:
“Hebron’da uzun süre kalmış olmasına rağmen İbrahim, bugünkü tabirle yabancı sayılıyordu. İstediği yerde mülk alabilmesi için sadece mali açıdan güçlü olması yetmiyordu. Bu alışverişin yapılabilmesi için toplumun izni gerekiyordu. Toprağın sahibi Hitit Ephron isimli Batı Sami ve Habiru, Hitit kökenli bir devlet adamıydı. İbrahim tarafından yerine getirilmesi gereken şartlar şöyle sıralanıyordu; evvela ”Heth’in çocuklarının” ve “toprak sakini halkın” iznini yani oradaki toplumun resmi iznini alması gerekiyordu. İzni aldıktan sonra Ephron’la 400 şekel(adet)lik pazarlık etmesi, gümüşleri tarttırması ve en sonunda bölgenin mütevelli heyetinin huzurunda parayı satıcıya teslim etmesi gerekiyordu[2]…”
İşte böylesi bir kurgu içerisinde Hz. İbrahim Hebron’u satın almıştır. Bu satın alma ile Hebron Yahudilerin toprağı olmuş, Patrikler mezarlarının Machpelah’a konulmasıyla da İsrail için kutsallık kazanmıştır.
Hebron; ilk Yahudi toprağı, kutsal, eski Kudüs’ün güneyinde. Öyleyse karşımızda kutsalları oynayan bir İsrail vardır. İsrail’i tanımadan, dinsel öğretileri hakkında bilgi sahibi olmadan İsrail-Filistin sorununu kavramak da oldukça zordur.
Mesele sadece bir devlet kurmak meselesi değildir.
Mesele aynı zamanda Yahudilerce kutsal sayılan topraklara geri dönmek, yerleşmek, sahip olmak meselesidir.
Bu çerçeveden bakıldığında, İsrail-Filistin sorununun kısa vadede çözülmesi mümkün değildir. Dolayısıyla bu durum komşuları olan Ürdün, Lübnan, Suriye ve Mısır’ı doğrudan etkileyecek ve etkilemeye de devam edecektir. Irak sorunu da İsrail ile doğrudan ilgilidir. Çünkü İsrail, Irak’ın parçalarından kendine müttefik bir devlet yaratma peşindedir; Arap olmayan ve Araplara karşı kendini destekleyecek bir devlet, Yahudi Kürdistan. Uğur Mumcu’nun dile getirdiği Barzani-MOSSAD ilişkisini bu çerçevede düşünmek gerekir.
Bu durum Türkiye’nin terörle mücadelesini de doğrudan etkileyen önemli bir faktördür.
Günümüzde ABD’nin Irak işgali sürmektedir. Bu işgal sonucu Irak parçalanmaya doğru hızla yol almaktadır. Irak’ın geleceğinin nasıl şekilleneceği konusu Türkiye’yi olduğu kadar İsrail, Ermenistan, İran ve Suriye’yi de ilgilendirmektedir. Irak gelecekte nasıl şekillenecektir? Parçalanmış bir Irak’ın bölge coğrafyasını huzursuz edeceği aşikârdır. En sade yaklaşımla, Irak’ın parçalanması demek; “sırada diğer ülkeler de var” demektir. Parçalanma sonucu ilan edilecek bir Barzani Kürt devleti demek; sırada “Türkiye, İran ve Suriye var”, demektir.
Tüm bu küresel denklemler içerisinde bir de PKK terör örgütü vardır. Bu örgütü bu küresel siyasetin dışında görmek mümkün değildir. Çünkü PKK terör örgütü, Kürdistan küresel projesinin Türkiye ayağıdır.
Özal’dan Erdoğan’a terörün siyasetini değerlendirirken, Orta Doğu’nun bu tarih-din ve enerji özellikleri dikkate alınmalı ama PKK bundan asla ayrı tutmamalıdır. İsrail’in bölgesel siyaseti ile PKK’nın siyasi hedefleri arasındaki var olan güçlü ilişki asla göz ardı edilmemelidir.
İsrail’in Irak üzerindeki projesi ABD ve AB tarafından desteklenmektedir; İsrail’in bir tarafında Avrupa yani Bizans, diğer tarafında ABD yani Haçlı Ordusu bulunmaktadır. Bizans(AB) 1920’nin Sevr projesiyle, Haçlı Ordusu(ABD) ise 1990’nın BOP projesiyle İsrail’in yanında yer almaktadır. Çünkü bu küresel üçlünün yolları “Kürdistan’da” kesişmektedir…
O zaman şifre açık; PKK demek İsrail demektir…
____________________
[1] Yahudi Tarihi, araştırma, s.11, Paul Johnson, Pozitif Yaıncılık.
[2] Tevrat, Genesis (23-20).
Erdal SARIZEYBEK, 13 Aralık 2010