PKK Neden İnsan Kaçırıyor?
Nerede vekil kaymakamımız, nerede başçavuşumuz, nerede astsubayımız, nerede sayısını tam olarak bilemediğimiz erlerimiz, nerede birkaç korucumuz, nerede birkaç işçimiz, nerede 8 öğretmenimiz?
Nerede biliyor musunuz? Terör örgütü PKK'nın elinde.
O zaman soruyu değiştirelim, nerede devletimiz?
PKK ile müzakerede, tavizlerde.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, MİT-PKK görüşmelerinin bundan sonra da devam edebileceğini söyleyecekti.
Bu haber televizyonlarda verilirken, ekranın altından şehit haberleri geçiyordu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, MİT-PKK görüşür diyordu da, görüşen aslında Başbakan Tayyip Erdoğan'dı. Ses kayıtlarını tüm Türkiye dinledik. Orada dönemin Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Hakan FİDAN ne diyordu “Başbakan Tayyip Erdoğan'ın özel temsilcisiyim”.
Bu ne demektir? Orada Hakan Fidan, Başbakan Tayyip Erdoğan adına konuşmaktaydı, onu temsil etmekteydi. Yani PKK ile konuşan aslında Başbakan Tayyip Erdoğan'dı.
Hakan Fidan - Sabetayizm
Hakan FİDAN, MİT Müsteşarı yapılmadan çok önce Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından o koltuk için seçilmiş bir kişidir. MİT Müsteşarı yapılmak için yıllarca görevine hazırlanmış bir kişidir.
Böyle olmasa, her yerde her şeyde “sivil demokrasi” sözlerini sarf eden AKP ve onun Genel Başkanı Başbakan Erdoğan yılların geleneğini bozarak asker kökenli, eski bir astsubay olan Hakan Fidan'ı aday gösterir miydi ve AKP kökenli Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu isim üstünde hemen olumlu görüş bildirir miydi?
Hakan Fidan, kırmızı koltuğu için hazırlanabilir ve o koltuğa gelebilir, bunu eleştirmiyoruz, siyasi tercihtir. Sonuçta MİT “özel” bir kurumdur. Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı ortak karar verirler, elbette seçilmiş Başbakan'ın öncelikli hakkıdır, hakkı olması gerekir.
Fidan, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı iken de, terör örgütü PKK ile görüşmelerde Başbakan Erdoğan'ın vekili/temsilcisidir. Başbakan'ın çok güvendiği bir isimdir. O nedenle “öyle kolay adam harcamaz” Başbakan.
Peki Hakan Fidan neden o koltuğa seçilmiştir?
Hakan Fidan'ın oturduğu makamın büyüklüğünden başka, görevinin büyüklüğünden başka, gelişindeki siyasi misyonu da büyüktür. Müsteşar Hakan Fidan, kibarca “Galatasaray ekolü” denen, kimilerinin “beyaz Türkler” dediği, kimilerinin “Efendiler” dediği, aslında bu yanlış sınıflandırmaları/isimlendirmeleri geçelim, cesurca ve dürüstçe gerçek ismi telaffuz ederek söyleyelim, MİT içindeki Sabetayist ekolü/cemaat yapısını tasfiye etmek, bitirmek amacıyla o koltuğa oturmuş görünmektedir, daha doğrusu Müsteşar olarak seçilmesindeki sebeplerden birisi budur.
Sayın Müsteşarın ilk icraatlerinden birisi neydi? Asaleten atanmayı bekleyen birçok genç MİT elemanının işine son vermekti (http://www.odatv.com/n.php?n=mitte-neler-oluyor--1509101200)
Hakan Fidan, bilebildiğimiz kadarıyla “Sabetayist” kökene sahip değildir. MİT Müsteşarı olup da Sabetayist soydan gelmemek, abartalım biraz, mucizedir. İşte kendisi bu koltuğa oturmuştur.
İşte Fidan, Sabetayist olmadığı için, MİT Müsteşarlığı koltuğuna oturma olasılığının konuşulduğu günden beri, İsrail tarafından tehdit olarak görülmüş, hedefe konulmuştur. Bu bizim fotoğraftan gördüklerimizdir. Hakan Fidan'ın en büyük muhalifi İsrail'dir ve onun yurtiçi uzantılarıdır. Bu bilgi sayesinde, artık bazı şeyleri, kasetleri, gelişmeleri daha iyi anlayabiliyoruz.
(Sabetayist konusunu bilinmeyenleriyle, bu konuda yazan diğer birkaç yazarın açıklamadıklarıyla, okullarıyla, meslekleriyle, kurumlarıyla, dernekleriyle, işleriyle, üyeleriyle, parasal faaliyetleriyle, siyasi hareketleriyle, ideolojileriyle, ayrımlarıyla, bazı çarpıcı akrabalık bağlarıyla, kimi meşhurlarıyla ve meşhur olmayanlarıyla, dünyada ilk defa Sabetayist cemaat üyelerinin Türkiye'de kullandıkları “erkek isimleri” ve “kız isimleri” listesiyle, soyisim listeleriyle, örnek olsun diye birkaç mezar taşı fotoğrafı ile vb. bilgilerle Ekim.2011 içinde çıkacak olan UYAN EY TÜRK GİDİYORUZ adlı kitabımda, birkaç bölümle bahsettim. Birkaç bölümle bahsettim, çünkü kitabım yalnızca Sabetayizmi anlatan, satsın diye sözde “gizem” peşinde “pop” kitaplardan olmamalıydı. Konuyu bilimsel olarak yazdım, kanıta dayalı yazdım, sorgulayarak yazdım ve yalnızca Sabetayizmi yazmadım. Sabetayizm, Sistem'in deşifresinde yalnızca bir ayaktır. Türkiye'deki gerilimleri ve olayları anlamak için bir araçtır, amaç değildir. Dünya sistemini anlamak için bir araçtır. Yoksa, kitabın ilk bölümü “Dış Tehdit ABD'dir”. Ama iddia ediyorum, Sabetayizm/Sabetaycılık hiç böyle bir üslupla, bu bilgilerle ve siyasete konu edilerek bu denli anlatılmamıştı)
Terör Örgütü PKK'nın Kaçırdığı İnsanlar
Kitap parantezini kapattık, devam edelim. Efsane İçişleri Bakanı Sadettin TANTAN, 26.Eylül gecesi yayınlanan Arena programının konuğuydu, çarpıcı bilgiler verdi.
MİT-PKK görüşmelerinin ve devlet görevlilerinin terörist başı Abdullah Öcalan'a mesaj taşımasının kanunlara göre dayanağının olmadığını ve bunun “suç” olduğunu bildirdi. Devletin, bir terör örgütü olan ve bir organize suç örgütü olan PKK'nın aranan ve hükümlü üyeleriyle ile görüşemeyeceğini, örgütü asla muhatap almaması gerektiğini dile getirdi. Bir iktidar değişiminde, arkalarındaki güç giderse (Fidan'ı da kastederek) yargılanma olasılıklarından bahsetti.
PKK ile hem devlet hem hükümet görüşmüştür, bu ikisini birbirinden ayrı düşünemeyiz. Hükümet, adı üstünde “hükmeden”, devlete hükmeden güç anlamındadır. Hükümetin başındaki isim/isimler emri vermiş, devlet görevlileri görüşmüştür, ayrıca o görevlilerden birisi hükümet kurucusu Başbakan Erdoğan adına görüşmüştür. Bugün görüşmüyor olabilirler, ama yarın yine görüşebilirler, AKP'den gelen tepkiler bu yönde.
PKK ise, Demokratik Açılım-Kürt Açılımı süreciyle iyice tavan yapan moralinin de etkisiyle günümüzde artık belirli illerde polise ve askere “suikast” tarzı, nokta atışı saldırılar gerçekleştirmektedir. Terör artık şehirde de vurmaktadır. Terörün siyaseti de şehirde meydan okumaktadır. İllerde seçilen sözde Kürdistan vekilleri/temsilcilerinin de katılımıyla (yaklaşık 200 sözde vekil) 15-16 Ekim 2011 tarihlerinde Ankara'da Kürdistan Hareketi Kongresi toplanacaktır! Bu oluşum KCK'nın ötesidir.
PKK bugün sivilleri kaçırmaktadır, neden?
Örgüte moral sağlamak, pazarlık gücünü artırmak ve hatta bölgeden devleti-devletin gücünü atmak için mi? Evet, ancak asıl sebep bunlar değildir. “Bu Sonbaharda Karayılan ve Kandil Ekibi Yakalanacak” adlı makalemde bildirdiğim bilgiler üstüne, Kandil'e ve belki Dohuk-Erbil'e yapılacak ciddi operasyonlarda/ataklarda “canlı kalkan olarak kullanmak” üzere kaçırılıyor olabilirler. Terörist başlarından Karayılan ve diğer üst düzey terör örgütü yöneticileri ile “takas” yapabilmek için kaçırılıyor olabilirler. Ben kaçırılmaların arkasında bu iki olasılığın yattığını düşünüyorum. Kaçırılanların, sınır dışına çıkarılmaya çalışılacaklarını da tahmin edebiliyorum. Bu olasılıklarla da terör örgütü kaçırmalarının devam edebileceğini düşünüyorum. Devletin, ne dağda ne şehirde ne stadyumlarda ne konferans salonlarında, ne eli silahlısına ne dili silahlısına, zerre acımaması, hoşgörü göstermemesi gerekir.
Devlet yönetiminde, kin ve nefret olmayacağı gibi acıma ve hoşgörü de olmaz!
Tevfik BİR / 30.Eylül.2011
www.tevfikbir.com