CHP Genel Başkanlığına, Adaylık Açıklaması
İTÜ Sosyal Tesisi, 13 Mart 2008, 11.00
Tolga Yarman, Prof. Dr.
http://www.tolgayarman.org

Ülkemizde, malum, pek çok sorun vardır. İşsizlik, sosyal adaletsizlik, gelir dağılımı bozukluğu, sağlık ve eğitim sorunları, çarpık kentleşme, bunlardan bazıları Doğu Sorunu, başka bir deyişle Kürt Sorunu, ya da Terör, devasa bir sorun O arada Bölgenin ABD işgali altında olmasının getirdiği, bağımsızlığımızı zedeleyen, hayatî önemdeki sorunlar yumağı, ortada...
Bütün bunlardan, bizce daha da önemli olanı, temsil bunalımıdır.
Bu sorun, hatta korkarız ki, ötekilerin hemen tümünün kökenindeki, temel sorundur.
Farklı görüşleri ve çözüm önerilerini temsilen örgütlenmesi gereken partilerin, tepe yönetimleri, o partilerin doğrultularına gönül vermiş olanları, tam temsil etmemektedirler
Aynı doğrultuda, TBMMne, kuru bir genel oylamayla seçilen vekiller, milleti tam temsil etmemektedirler. Bunların, hemen hepsi, Genel Başkanlarının nezdinde, öyle ya da böyle, göze girmiş olmanın kendilerine bahşettiği ayrıcalığı, temsil etmektedirler; o kadar Ne yazık ki, çoğunlukla böyledir; CHP için de, böyledir.
O açıdan, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, aynı çizgide sultacılığı gitgide daha çok kurumsallaştıran parti tüzüklerinin çoğu, ayıbımızdır.
Bu çerçevede, ülkede, bir demokrasi oyununun oynandığını, hatta örtülü bir faşizmin, üstelik, sivil baskıcı bir rejimin, kol gezdiğini, ileri sürmek, abartılı olmaz. Bir avuç siyasi tepe yönetimi, yetmiş milyonun önünde, takoz gibi durma hünerini, el hak, gösterebilmektedirler.
Sosyal yapı bu olguyu gerektiriyor hiç değildir Söz konusu yapı, bizce çok yapaydır
Böyle olunca, ayrıca ve ne yazık ki, ülkemiz, dışarıdan çok kolay kestirilebilir ve civarımızda boy atan kıyamet kadar melanete dönük olarak, istenildiği gibi yönlendirilebilir, olmaktadır.
Başka bir deyişle, hakimiyetimiz kayıtsız şartsız bizim değil, önümüzü tıkayan, üç buçuk sulta mihrakının olmaktadır. Giderekse, işte dışarıdan, bunları, istedikleri gibi, yönlendirebilenlerin, olmaktadır. Manzara budur ve fecidir.
Böyle bir çerçevede, örneğin, iktidar çizgisindeki, bir tek ve islamî olarak bilinen yazar, İrakta telef olan, bir milyona yakın müslümana, gece yataklarında kurşunlanan müslüman aydınlara dönük olarak, emperyalizmaya, Türkçesi ile söylersek, devlet olarak örgütlenmiş, ya da büyük bir devleti ele geçirmiş haydutluğa karşı, tek bir kelime etmemektedir.
Milliyetçi muhalefet çizgisindeki, bir tek ve milliyetçi olarak tanınan yazar, çok anlaşılır olarak, Kuzey İrak Kürtlerinden başlayarak, Ayrılıkçı Kürtlere yönelik en ağır eleştirileri yöneltirken, onları maşalaştırmak isteyen, kökteki emperyalizmaya karşı, tek bir söz sarf etmemektedir.
Atatürkün resimlerini çarşaf çarşaf, ilan olarak verip, oy isteyenlerin durumu, bundan hiç farklı değildir. Döndüre döndüre, türban, laiklik, cumhuriyet deyip, başkaca da pek bir şey demeyenler, ne cumhuriyetin, ne de demokrasinin kurumsal gereklerini, kendi partileri içinde izlememekte, hatta her türlü hukuksuzluğa yeltenip, son toplamda, kendi parti içi saltanatlarını sürdürmekten başka, pek bir şey gözetmemektedirler. Bu çerçevede, partilerinin ve genelde ulusumuzun, en pırıltılı değerlerini bile, kendi iktidarlarını sürdürebilmek üzere, gözlerini kırpmadan, sahneden silmeye çalışmaktadırlar Böyle olunca, vaziyeti, dışarıdan devşirmelerle, idare etmeye sıkışmaktadırlar
Demokratörlerin siyaset dünyasında; korku; ortalığı kaplamıştır. Pısırıklık, dalkavukluk, hadi değilse, ciciçocukluk, prim yapmaktadır. Açık söze, düşünceye, siyasa yarıştırmaya, ortak akılla çözümler üretmeye, demokratik yarışa, hele demokratik başkaldırıya ve mücadeleye, hemen hiç yer yoktur
Hakkında düzinelerce ceza dosyası olan birini, anayasayı değiştirmek pahasına, kim, hangi kurullarıyla görüşerek, kuyudan çıkartmış, memleketin başına başbakan olarak musallat etmiştir?
Demokratik kuralları, kurumları kendi partileri içinde, birbirinden özgün hukuksuzluk marifetleriyle hasıraltı edenlerin, ülkeyi demokratikleştirmek gibi bir iddiaları olamaz; olsa, komik olur.
İnsanlar dışarıda, günlerinin üçte ikisini, akşamki, bir dilim ekmek ve bir kâse çorba için, dağ gibi dalgalarla boğuşarak geçirirlerken, siyasi cenahtaki, sözüm ona, demokratik siyaset baronlarının sergilediği manzara, budur.
Başta da, CHP için, kişisel birikimlere ve gayretlere dönük saygımız elbet saklı olarak, tamamen, budur.
CHP yönetimi; ülke içi kronik muhalefet olmak pahasına, parti içi iktidar kalabilmek için, habire sergilenen antidemokratik uygulamalarla, bu çerçevede, taa ilçe kongrelerinden başlayarak, parti içi gruplar arasında, temsilde adalet bir tarafa, karşılıklı imha mekanizmalarını tetikleyen blok liste uygulamasını bir de, parti içi tarihi sarmaşma, coşku ve barış doruğu olan, kurultayına da taşıyınca, bilerek bilmeden, isteyerek istemeden, ama işte son toplamda, partiyi, giderek ülkeyi, Doğusu ve Batısı, Kuzeyi ve Güneydoğusu ile sarmalamaktan uzaklaşan, sonuçta ise, pek çok bölgemizin sandık sahnesinden silinmekten çıkamayan, bir akibete saplanmıştır.
CHP Yönetimi; farkında bile değil, antidemokratik uygulamalarıyla, işte, şu blok liste uygulamasıyla, ilçe kongrelerinden başlayıp, kurultaya değin, yalnız partiyi ortasından ikiye yırtmakla kalmamış, ülkeyi de beraberinde yırtmıştır; tarihe bunun hesabını veremeyecektir.
Türkiye, işte böylesi bir manzara tahtında, iktidarıyla, muhalefeti ile, günü birlik politikalara yakayı kaptırmış olarak, yönetilmektedir.
Gerçekte ise, ABD ve Avrupa Birliğinin, o arada, Uzak Doğunun, birbirleri arasında, bölgemiz üstündeki, çok ciddi çatışmalarına, sahne olmaktadır.
Bu gelişmeyi, derinlemesine anlamamız ve teşhir etmemiz gerekmektedir. Uzun lafın kısası, bölgemizde zaten yüz yıldır, emperyaller, savaşmaktadır. Birinci Dünya Savaşında, İngiltere - Fransa ve Çarlık Rusyası, Almanyaya karşı savaşmıştır
Birinci Dünya Savaşını, bu bağlamda; Osmalıyı parçalama, bu çerçevede, petrol bulunduran toprakları Osmanlıdan çözme, aynı bağlamda, Müslüman toplumları yine Osmanlıdan kopartma, stratejisi zemininde gelişen, bir süreç olarak değerlendirmek, yerinde olur
İngiliz ve Fransızların Çanakkaleye, 1915te yüklenmeleri; son toplamda; Berlin Bağdat Demiryolunun, Haydarpaşa ve Sirkeci arasında tesis edilen kıtalarası köprüsünün, berheva edilmek istenmesiyle, eşanlamlıdır; ana bir maksat, budur
Şimdilerde ise, İngiltereyi Kıta Avrupasından kopartıp yedekleyen ABD ile, yine Almanya, bu sefer ya Fransa ile ya da kendi başına kalarak, gizli ya da örtülü, ama gayet yoğun olarak catışmaktadır.
Söz konusu çerçevede, PKK Olayını bir tek cümlede anlatmamız gerekirse, bu süreci
- ABD ile, Avrupa Birliğinin, bilhassa da Almanyanın, bizim üzerimizden ve PKK üzerinden, çatışması olarak, ifade etmemiz, gayet yerinde olur
Bu çözümlemeye, açıklayıcı bir satır daha katmamız istenirse, o zaman,
- ABD, Avrupayı, Orta Doğudan kovdu, önermesini, ekleyebiliriz.
Yıl 1980. OPEC (Petrol Üreten Ülkeler Birliği) üyesi ülkeler, petrol fiyatını, varili (tonun sekizde biri), yuvarlak 10 $dan, 35 $a yükselteli, buna da bağlı olarak petrol endeksli Batı ekonomileri alt üst olalı, bir yıl kadar, olmuştur. Başta petrol üreticisi Arap ülkeleri; genelde ise OPEC ülkeleri; dünyaya egemen olması, bilhassa Batılı ülkeler tarafından istenen, serbest piyasa ilkelerinin, altını çiziyorlar... Kendilerinin, Batılı ülkelerden, elektronik eşyadan, beyaz eşyaya, otomotiv ürünlerinden, silâha varıncaya kadar, çok geniş bir yelpaze içinde yer alan tüm ürünleri, Batılıların belirlediği fiyatlardan satın aldıklarına, dikkat çekiyorlar... Bu durumda, hemen neredeyse tümünün, yegâne metaı durumunda olan petrolün, gün günden, daha fazla azaldığı ve biteyazmakta olduğu, gerekçesi ile, petrol fiyatını, arz ve talep dengeleri çerçevesinde, istedikleri gibi yükseltmeye hak sahibi olduklarını, ileri sürüyorlar... Böylelikle, petrol fiyatını (1973de, varili 3 $dan 8 $a çıkarttıktan sonra) ikinci kez (1979da ve bu sefer daha da fahiş bir miktarda olarak, varili işte 10 $dan, 35 $a), yükseltme kararını alıp, inatla, uygulamada tutuyorlar
Tam o günlerde, 1980de Münihte toplanan XI. Dünya Enerji Konferansında, konferansın bilimsel havası ile katiyen bağdaştırılamayacak bir gelişmeye, tanık oluyoruz.
Bir katılımcı kürsüden, OPEC Ülkelerinin temsilcilerine, fiyatların, Batılı ülkeler tarafından kabul edilemez derecede yükseltilmiş olduğunu ifade edip, bu çerçevede sağ elinin işaret parmağını, tehdit üslubu ile, öne arkaya hareket ettirerek,
- Beyler, ateşle oynamayınız deyiveriyor.
Salona, bir buz dağı düşmüş gibi, oluyor.
Demek ki serbest piyasa ekonomisini, geçerli kılmaya yönelik, iddia ve çıkışlar, numaradır ve dünya ekenomisi, ancak Batılıların istediği kadar, serbest olabilir.
O kadar böyledir ki, 1980 Sonbaharında, önce, terörden bunalan Türkiyede, askeri müdahale olmaktadır; bunun üzerine, o sırada ABD Dışişleri Bakanı olan, eski NATO Komutanı General Rogers, darbenin, kendi bilgilerinde, planlı bir biçimde yapıldığını ima ederek, darbeyi yapanlara dönük (pek çok yerde kaydedildiği şekliyle), Bizim çocuklar başardılar, deyivermekterdir.
Türkiye, içeride, darbeye hak kazandırdığı ileri sürülebilecek koşullar ne olursa olsun, zapt-u rapt altına, alınıverilmektedir.
Bunun arkasından ise, İran-İrak Savaşı çıkmaktadır. Daha doğrusu çıkarılmaktadır.
Taraflar, daha çok silâh alabilmek için, petrol arzını çoğaltırlar.
Buna bağlı olarak petrol fiyatları düşer.
Batılılar, petrol satın almak üzere, ödedikleri petro-dolarları, silâh satarak, geri alırlar. Satılan silâhlar savaşta telef oldukça, İran da İrak da, daha daha fazla petrol satmak zorunda kalırlar, daha daha çok silâh alırlar.
Ticarette, önceleri petrol fiyatının yükselmesinden dolayı, sıkışıp, bir anlamda deliye dönmüş olan Batılılar (savaş sırasında, taraflardan biri, bir parça üstünlük edinecek olsa, obür tarafa daha çok silâh satılmak suretiyle, her halde, gerekli ince ayarların yapıldığı hususu ayrıca saklı olarak), son toplamda, apaşikâr, kârdadırlar.
İran da İrak da, savaşın bedeli olarak, yüz milyar dolar mertebesinde tutarlar ödedikleri bir yana, asıl, onbinlerce gençlerini yitirirler; acılara boğulurlar. Malûm, İrakın elinde kalmış silâh fazlaları, İrakın Kuveyti İşgalindan başlayarak, gerektiğince, çeşitli defalarda, imha ediliverir.
Yakın zamanda içimizde büyüyen terör olayını da böylesi bir çerçeveden soyutlanmış olarak düşünmek, fevkalade yanlış olur. Evet, içimizde büyüyen teröre dönük olarak, Silâhlı Kuvvetlerimiz, kesin bir zafer kazanmıştır; temelde ise kendine özgü coşkusu ve gelenekleriyle, bir kenetlenme sergileyen, Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti kesin bir zafer kazanmıştır.
Ancak, olayın uluslararası boyutu itibariyle, neler olup bittiğine bakılacak olursak, sokaktaki insanın küçük dilini yutması sonucunu beraberinde getirecek, resimler görülebilecektir. O resimler ki, nice dizi filmler oluşturacak dehşetengizliktedirler. Yine de tek bir cümlede özetlemek istersek,
- Batılıların, kendi aralarında Orta Doğuda, bizim üzerimizden, bir hinterland kavgası yaşadıklarını, ifade etmek, yanlış olmayacaktır.
Bu bağlamda, ABDnin 2003teki İrak müdahalesi, gayrı insani boyutu kuşkusuz saklı olarak, müthiş bir stratejiyi işaret etmektedir:
o Orta Avrupa, enerji açısından kuraktır. ABD İraka yerleşmekle, Orta Avrupanın enerji can damarını eline alıvermektedir.
o Japonya da, enerji açısından, kuraktır. ABD, İraka yerleşmekle, Japonyanın, enerji can damarını ayrıca, eline alıvermektedir.
o Aynı şey Kuzey Amerika, yani Kanada için, geçerlidir. ABD İraka yerleşmekle, Kanadanın da, petrol can damarını, eline alıvermektedir.
o Bu çerçevede, ABD petrolü, varili şimdilerde 100 $dan fazlaya satanlar arasında, yer almaktadır.
o Bu çerçevede, ABD, söz dünya ülkelerinden, kendine, daha doğrusu kendi iktidar odaklarına, acayip, kaynak, transfer edebilmektedir.
o Aynı çerçevede, ABDde bugün iktidarda olanlar, petrol ABDde de bu fiyattan satıldığından, kendi halkları üzerinden de, oradaki iktidar odaklarına, çarpıcı bir kâr transferinde bulunabilmektedirler.
o ABD aynı bağlamda, özkaynaklarını, ileriye dönük olarak, saklayabilmektedir.
o ABD aynı çerçevede, dışarıda onun bunun elinde, örneğin işte Saddam gibi olanların hükümranlığında, koz bırakmamaktadır
o Bölgede Rusya, bu gün için, sesini çıkartmamaktadır, çünkü o da petrolü, varili yüz dolardan fazlaya, satanlardandır Dolayısıyla ABD, Rusyaya, bir anlamda sus payı vermektedir. Bu durumdan Rusya, çok memnundur, çünkü hemen neredeyse, tüm dış borçlarını, ödemiştir.
o 1980de, petrol fiyatları, varili 35 $a çıkınca, yeri göğü birbirine katanlar, şimdilerde seslerini neden hiç çıkartmamaktadırlar, acaba? Çıkartmamaktadırlar, çünkü, o zaman seslerini çıkartanlar, bugün petrolü, üstelik dört kat daha fazla fiyata satanlardır
o Buradan çıkan temel bir sonuç (girişim özgürlüğü, yarışmacı piyasa ekonomisi, böylesi bir yapıda ise, serbest fiyat teşekkülü, gibi), bizim de temel ögelerine bağlı olduğumuz liberal ekonomi söyleminin, son toplamda, bir palavra olduğudur. Esas olan, örgütlü haydutluktur.
o Egemenler, yalnızca, sattıklarının değil, aynı zamanda, satın aldıklarının da fiyatını belirlemek istemektedirler.
o Her hal-u kârda, Avrupanın ABDye karşı sesi çıkmamakta; petrole haracı; hemen tüm dünya gibi; OPEC ülkelerine; şimdilerde ise; böylesi bir, petrol ihraç eden ülke olmuş, ABDye, ödemektedir.
o Öyleyse, savaş, getirisi en yüksek yatırım alanı olmaktadır. ABD onun için bölgededir İnsan hakları ve saire palavradır... Aslında tam değil; insan hakları savunucusu çoğu Batılı ülke, bu hakları, kendi cinayetlerini örtmek için savunmaktadırlar; o kadar Çok vahşi, ama böyle
o Korkarız ki, emperyaller açısından, yenmek yenilmek, hiç önemli değildir. Son toplamda, ne kadar kâr, hükûmet olanlarının arkalarında bulunanlara transfer olmaktadır, önemli olan budur Vietnamda da budur İrakta da budur Vietnamda bir milyon ton bomba atılmıştır Bir milyon insan ölmüştür Demek ki, ölen insan başına bir ton bomba atılmıştır. Tek bir kurşunun insanı öldürmeye yettiği hatırlanırsa, insan başına fazladan bir ton bombayı atanlar, niye atmışlardır?.. ABD Vietnamda yenilmiştir Ancak demek ki, süreçten son toplamda, bomba yapımcıları kârlı çıkmaktadırlar!.. Öyleyse, yenmek yenilmek hiç önemli değildir. İnsan hayatı ise, katiyen önemli değildir. Savaş, getirisi en yüksek, yatırım alanıdır. Karlar, ne kadar kan dökülürse, o kadar yüksek olmaktadır
o Böyle bir bağlamda, bölgede, tam da Birinci Dünya Savaşı zemininde olduğu gibi, emperyaller, kendi aralarında savaşmaktadırlar
o Son olarak, Silahlı Kuvvetlerimizin Kuzey İraka müdahalesi; ABDye karşı PKKyı güçlendirip, bölgede, güç sahibi olmak isteyen Avrupanın, başta da Almanyanın, geliştirdiği etkinliğin, ucu ne yazık ki, yine bize dokunduğu için, Kahraman Ordumuz tarafından bertaraf ettirilmek istenmesi gibi, çok tuhaf ve acımasız denklemleri, işaret emektedir.
Bölge alt üst olmaktadır Bu çerçevede İran; İrak gibi; vurulmak, istenmektedir
Daha dün, Türkiye, NATO tarafından, sözüm ona Kuzey Koreye, bir de İrana karşı, NATO ülkelerinin ileri karakolu olarak, bir füze kalkanıyla donatılmak istenmektedir.
Böylesi bir patolojiye, hem de ciddi ciddi, muhatap olmak, inanılır gibi değildir Bu gelişme, Dünyanın nasıl da betonarme yalanlarla yönetildiğini, doğrulmakta, o arada, bizim böylesi masallarla nasıl uyutulduğumuzu ve istismar edilmek istendiğimizi, kanıtlamaktadır
Böyle bir çerçevede, içimizde, çeşitli doğrultularda boy atmış, göreneksel değerlerin içleri boşaltılıp, inançlar, şekilciliğe indirgenerek, tehlikesizleştirilmek istenmektedir Bu uğurda, ince ince çalışıldığı kuşku götürmez, dev projeler, yürürlüğe konmaktadır
Bizse, laiklik, türban, cumhuriyet demek, hemen başkaca da bir şey dememek suretiyle, Dön baba dönelim, hacılara gidelim, demeye gelen, bir kısırlık içinde debelenip durmaktayız Böyle konuşarak, hemen başkaca da bir şey demeyerek, akşamları, hanelere, kaç tane daha fazla ekmek sokmayı başarmaktayızdır ki?.. Bilmek dahi istememekteyizdir
Bizim baktığımız yerden göründüğü kadarıyla, Türkiyedeki sorunların çözümü, CHPnin demokratikleşmesinden ve sorunlara derinlemesine teşhisler koyup, milli yaklaşımların önünü açmasından geçmektedir.
Aydınlar, gençler, kadınlar, çalışanlar, her yaştan, her hal-u karda, sorumluluk değerleri yüksek olan, güzel insanlarımız, birbirlerine sokularak, ellerinde al al bayraklarla, sokaklarda çözüm aramaya savrulmaktadırlar Ama CHP, kendilerini, belli bir yönleri olmasa da, dışarıya vurmaktan başka çare bulamayan milyonların, çözüm adresi, umut adresi, aidiyet adresi, maalesef, değildir
Birileri hâlâ daha, bilhassa önümüzdeki yerel seçimlerde, bir yerlere gelmeye nişan alarak, CHPnin bugünkü yönetimine yakın durma hesapları yapıyorsa, yalnız kendilerine değil, bütün bir millete, haksızlık ediyordur.
CHP içinde çözüm, öte yandan, bugüne kadar, sorunlara karşı tepki yükseltmemiş, hatta yıllar ve yıllarca, sorunların parçası olmuş, yapının infazcısı ya da seyircisi olmuş, bu evredeyse, dün erken kalkıp, yönetime karşı bayrak açma iddiasını bağıranlar, bundan başkaca da bir şey yapmayanlar, değildir.
Onların bilinçlenmelerine tabii, saygı duyarız
Ancak siyasi davranış bozukluklarının, kantara vurulmadığı, hatta olumsuz hiç sayılmadığı, aynı biçimde basiretin, çizgide kırıksızlığın örnek sayılmadığı, bir siyaset anlayışını, reddediyoruz.
Söz konusu çerçevede, örgütlerimiz tarafıma bir seçenek oluşturma, ön açma, ortak aklı harekete geçirme, derinlemesine tezlerle, Türkiyenin makus talihini ulusça kırmamızın meşalesini yakma, misyonunu yüklüyorlar
Bu misyonu, kabul ediyorum
Ülkemizde en önce temsil bunalımı sorununu, aşacağız. Bu sorunu en önce, CHP içinde aşacağız. Hakimiyet Bayrağını, kayıtsız şartsız millete teslim etmek üzere, yola çıkıyoruz. Bölgede dönen ve bölge insanının olduğu kadar, bizim de varlığımızı iliklerimize kadar sömüren fırıldaklar, ancak, bizim bilinçlenmemiz ve akıllı ve adil biçimde yapılanmamızla kırılabilir.
Kim ki temsil bunalımının çözümünü istemez, o bir zavallıdır.
Saltanata ve sultacılara karşıyız, halk yönetimini, giderek pekişen demokratik kuralları ve kurumlarıyla bayraklaştırmak isteriz, onun için Cumhuriyetçiyiz.
Emperyalizmaya karşı birbirimize sokulmanın ve yurt sathında dayanışmamızın adı, bizim için, ulusçuluktur, milliyetçiliktir; onun için Milliyetçiyiz
Biri yer biri bakar ise, bundan millet olmaz; coşkulu bir toplumsal barışı özleriz; onun için Halkçıyız.
Yetmez; bu mefkureyi sağlamak için, örgütlenmeliyiz, kimsesize sahip çıkmalıyız, sosyal adaleti temin etmeliyiz, gelir dağılımındaki bozukluğu gidermeliyiz, sosyal güvenlik ve dayanışma kurumlarımızı ihya etmeliyiz, ulusça yönlenmenin önünü, ulusal iradeyle, en güçlü biçimde açmayı öne çekeriz; stratejik konuları sallantıya bırakamayız; kilit kurumlarımızı, özelleştirme adı altında, ona buna kaptırmayız; onun için, Devletçiyiz.
İnançlara saygılıyız. Hele göreneklerimizin, bugünlerimizi var eden inanç damarlarına gönülden bağlıyız. Allah Allah nidalarından soyutlanmış bir Çanakkale Savaşı, bir Kurtuluş Savaşı, düşünemeyiz. Bu ne kadar böyleyse, akla özgürlükten ödün vermeyiz. Akla özgürlüğün korunmasının, bekçikleriyiz. İnançta akılcılığı, yönetimde akılcılığı, savunuruz. Aklımız; naklin, duyduklarımızın, her zaman önünde olmalıdır. Onun için Laikiz.
Girişim özgürlüğü deyip, sömürü özgürlüğü isteyenlere, örgütlenme özgürlüğü deyip, çete reisliğine yeltenenlere, soldan gidiyor numarası yapıp en beter sülüğü aratmayanlara, din tacirliğiyle alternatif avanta kumpanyası olmaya heves edenlere, hele emperyalizma olup, yurdumuza çullananlara, müsamaha etmeyiz. Yırtarız dağları, enginlere sığmaz, taşarız; onun için Devrimciyiz
Biz sağcı mıyız, solcu muyuz?
Böyle kısır deyimlemeler bize, dar gelir Yine de açıklayalım
Emeğin sermaye karşısında sömürülmesine karşı, elbette solcuyuz Sömürüye karşı, yerimiz, emeğin yanıdır.
Şu var ki girişim özgürlüğüne sahip çıkarız
Ama, girişim özgürlüğünün, sömürü özgürlüğüne geçit vermesine müsaade etmeyiz
Aynı biçimde örgütlenme özgürlüğünün savaşçılarıyız
Ama örgütlenme özgürlüğünün, ağalığa dönüşmesine müsaade etmeyiz.
Ezene karşı yerimiz, ezilendir
Zalime karşı, mazlumun, yanındayız Onun için işte, emperyalizmaya karşıyız
Bunu, bugün Türkiyede hemen kimse söylemiyor; biz avazımız çıktığı kadar bağırırız:
- Devlet olarak örgütlenmiş, haydutluk, kahrolsun Kahrolsun, emperyalizm
Bu konudaki tavrımız ne kadar böyleyse, biz o kadar, milliyetçiyiz Kendini milliyetçi diye sağda tasnif edip, bizi karşıt bir kampta algılayanlar, halt etmişlerdir Emperyalizmanın oyununa geliyorlardır Biz emekten, ezilenden, mazlumdan yana, emperyalizmaya, karşı ulusal dayanışmayı, hayati sayan, milliyetçileriz
O halde, emperyalizmanın maşası olmuş sözde milliyetçilerle, ona ulusal bir direniş sergileyen milliyetçiler, ayrışacakalrdır
Kendilerini tarihimizin, göreneklerimizin özdeğerlerinin sahibi görüp, bizi, karşıt bir kampta algılayanlar, yine halt etmişlerdir
Biz, göreneklerimize, özdeğerlerimize, evet bağlıyız Ama akılcıyız Özgürlükleri, en başta da akla özgürlüğü, savunuruz
Hiç çaresi yok; bilerek bilmeden, emperyalizmanın uşağı konumundaki sözde inanalar ile; mazluma, çeteleşmiş bir devlet olarak çullanan emperyalizmanın karşısındaki inananlar, ayrışacaklardır
Komşusu açken tok yatan, sözde dinci ile, gerçek inananlar da, ayrışacaklardır
Bizim bugün, CHP anlayışımız, budur
İnsanlar elleri böğürlerinde, CHPye çaresiz kalmış olarak, yerine yerine oy vermek istemiyorlar, artık Dolu dolu, coşkuyla oy verecekleri, bir CHP istiyorlar
İkbal için örgütlerini yiyen, partiyi küçülte küçülte bir hal olan, bir halt da olmayan, demokrasi diye, kendini seçecek olanları delege olarak atayan, eyyamcı, günü birlik konuşan, doğru durüst tez ileri sürmeyen, böyle bir derdi zaten bulunmayan, dolayısıyla, mazlum ülkelere örnek hiç olamayan, bir CHP istemiyorlar
Cumhuriyetin Halk Partisini, geri istiyorlar
Yerel Seçimlerde CHPyi zafere mi taşımak istiyorsunuz Yapın gereğini
Yoksa ağlamayın!..
Başınızı, tarihle derde, sokmayın!..
Dağ başını duman almış, haydi, yürüyelim Arkasaşlar!..
**********************
TOLGA YARMAN, PROF. DR.
1963de Galatasaray Lisesini bitirdi. Üniversite öğrenimini Fransada gördü; Institut National des Sciences Appliquées de Lyon Mühendislik Okulundan, 1967de mezun oldu. Doktora çalışmasını ABDde yaptı; Massachusetts Institute of Technologyden, 1972de Bilim Doktoru ünvanını aldı.
İTÜde, 1982de Profesör oldu. İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, California Institute of Technology, İ.Ü. Mühendislik Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi, Brüksel Özgür Üniversitesi, Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Üniversitesi ve Galatasaray Üniversitesinde öğretim görevlerinde bulundu. Halen, T.C. Okan Üniversitesi öğretim üyesi.
Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) (Ankara, 1983), Anadolu Bilim ve Teknoloji Stratejileri Araştırma Enstitüsü (BİLTES) (Eskişehir, 1987), Türkiye Sosyal, Siyasal ve Ekonomik Araştırmalar Vakfı (TÜSES) (İstanbul, 1988), Tarih Vakfı (İstanbul, 1991), Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) (İstanbul, 1994) ve Bilim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (BESAM) (İstanbul, 1998), kurucu üyesi oldu.
1983te SODEP MKYK Üyesi olarak çalıştı. 1989-91 arası, Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) İstanbul İl Yöneticisi olarak görev sürdürdü. Aynı zaman diliminde, SHP İstanbul İl Kültür ve Eğitim Komisyonu Başkanı olarak pek çok etkinliğin öncülüğünü yaptı. Bu dönemde Çağdaş Toplumcu Demokrat Düşünceyi başlattı. Bu çerçevede, ülkemizdeki siyasal oluşumlara, özellikle de, SHP ve CHP içindeki, genelde ülkemizdeki siyasal hareketlere ve bölünmüşlüğe dönük, pek çok makale yazdı, araştırmalar geliştirdi, siyasalar önerdi. O arada CHP Açılırken Solda İnsan Hareketleri başlıklı bir kitap (1992) yayınladı.
Doğabilim birikimleri uzantısında, bir bakıma, toplumcu demokrasi kuramı ve toplumcu bir ahlak öğretisi olarak hazırladığı, Un Systeme de Croyance Cosmique başlıklı kitabı, Belçikada basıldı (1997).
Binlerce öğrencinin hocası oldu Şimdilerde, birçoğu profesörlük düzeyine tırmanmış, pek çok öğrencisine, yüksek lisans ve doktora çalışması yaptırdı. Uluslararası birçok akademik etkinlikte Türkiyeyi temsil etti. Maddenin ve evrenin yapısı, enerji, nükleer enerji, teknoloji, sanayileşme, savunma, savunma sanayii ve çevre alanlarında yapıtları, ulusal ve uluslararası basın ve konferanslarda yer almış, çok sayıda çalışması bulunmaktadır.
Bir süredir, her hafta, konuklarıyla birlikte, Enerji Savaşları adını verdiği, Bölgemiz ve Türkiye üzerinde gelişen askeri ve siyasi girdapları, teknik girdiler itibariyle, derinlemesine tahlil eden ve çıkış yolları dokuyan, bir TV Programı gerçekleştiriyor