PUTİN GAZA MI GELDİ ?
Sadece Türkiye değil, dünya genelinde de bir ‘sözde’ kanı var : Putin ABD’nin ‘gaz’ına geldi ve çok ‘pişman’ olacak.’
Bu kanı, Türkiye’de, medyanın yüzde doksanını elinde bulunduran iktidarın yaydığı ‘yanlı haber’lere dayanmaktadır.
Benzer biçimde, dünya ölçeğinde yayın yapan ‘yandaş medya’nın ‘yanlı haber’leri de bir sözde ‘dünya kamuoyu’ oluşturmaktadır.
Rusya/Ukrayna çatışmasının ‘etnik’, ‘sosyolojik’, ‘ideolojik’, ‘jeo-stratejik’ yanları kuşkusuz vardır.
Ancak ‘ekonomik’ nedenleri üzerinde ne kadar durulmaktadır?
İzlediğim kadarıyla, ‘paylaşım savaşı’ ya da ‘enerji yolları’ bağlamında ve yine ‘sözde ekonomik’ çözümlemeler de yapılmıyor değil.
Oysa, konunun ‘öz’ünü oluşturan ‘Dolar egemenliği’ konusuna değinen bir tek Türkçe çözümlemeye ben rastlamadım.
Gerçekte ise, ‘Amerikan hegemonyası’nın ‘temel’ini ‘Dolar hegemonyası’ oluşturmaktadır.
Türkiye’nin ‘ünlü ekonomistleri’nin bile değinmediği ve belki de ortaya çıkan olgularla ‘ilişki’ kuramadıkları şu ‘Dolar hegemonyası’nı biraz açmak gerekiyor.
Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren ABD Doları ‘Dünya Rezerv Parası’ olarak belirlenmişti.
Böylece petrolün de, gazın da, buğdayın da fiyatı ABD Doları tarafından belirlenir olmakla kalmıyor, ödenmesi de ‘Dolar’la yapılmak zorunda kalınıyordu.
Yani, dünya ekonomisinin bir anlamda lokomotofi olan ABD’ye, göreli ekonomik verimliliği nedeniyle önemli bir ‘ayrıcalık’ tanınmış oluyordu.
Ne var ki, 1970’lerden itibaren, ABD’ye tanınan bu ayrıcalık, ABD’li sınaî-askerî tekellere sonsuz ‘karşılıksız borçlanma’ olanağı veriyor oldu.
Öte yandan ABD ekonomisinde oluşan ‘enflasyon’unun dünyanın geri kalanına ‘ihraç’ edilmesi de mümkün olabiliyordu.
Ancak son otuz yılda, bir yandan ‘Euros’ gibi yeni ‘para ve finans sistemleri’nin ortaya çıkması ve o arada ABD ekonomisindeki ‘gerileme’, giderek Dolar için bir ‘bunalım’a dönüşmeye başlamıştı.
Hatta önümüzdeki on-onbeş yılda ABD Doları’nın ‘rezerv para’ olma özelliğini yitireceği de, bizzat Amerikalılar tarafından dillendirilmeye başladı.
Bu durum, ABD’li ‘yöneticileri’ daha bir hırçınlaştırıyor ve giderek saldırganlaştırıyordu.
Başta Saddam ve Kaddafi olmak üzere, ABD’nin ‘demokrasi’ palavrasıyla saldırdığı ülke sayısı her geçen yıl artarak sürüyordu.
Çin’e ise doğrudan saldıramadığı için, onunla ‘Ticaret Savaşları’na başvurdu.
O arada, Putin’le birlikte, Rusya giderek ABD Doları’ndan uzaklaşıyordu.
Rusya’nın rezervlerini altına çevirmesi, sıradan bir ‘ekonomik hamle’ olmanın ötesinde ABD Doları’na vurulmuş bir darbe olmakta idi.
ABD ise, örneğin Trump’la birlikte, sağa sola ‘yaptırım’ yaparak güya önlem almaya çalışıyordu.
Hintli siyaset bilimci Anuradha Chenoy “ABD sürekli olarak ‘yaptırım’ yaparak suratını değiştirmek istiyor ama, burnunu kopardığının ayırdında değil” diye dalga geçiyordu.
Sözü uzatmanın gereği yok.
ABD’nin ‘insan hakları’, ‘hür teşebbüs’, ‘demokrasi’ vb görünüşteki gerekçelerinin gerisinde, sadece ve yalnızca Dolar hegemonyasını sürdürmek ‘hedef’i yatmaktadır.
Buraya kadar anlatılanları ne Çin’li yöneticilerin ve ne de Putin’in bilmediğini varsaymak, ancak kargadan başka kuş... tanımamakla mümkündür.
Başta siyasetçiler olmak üzere, ‘Dolar indi Altın kalktı ekonomistleri’ ile dünyadan habersiz medya mensuplarının, Ukrayna’lı bebekte ‘insanlık suçu’ aramaları da gayet normaldir.
Savaş savaştır ve savaşta ‘insana hüzün veren sahne’ler de kaçınılmazdır.
Ancak önemli olan bu ‘savaş’ın asıl faillerinin ‘kim’ler olduğunu anlamaya çalışmak olmalıdır.
Söylemeye gerek yok ki, asıl katil ‘Dolar hegemonyası’nı sürdürmek isteyenlerdir.
Bunu anlamak için daha kaç ülkenin ‘savaş’a sahne olması beklenecek, bilemiyorum.
Not: Kuzey Akım 2 boru hattı, Rusya ile Almanya arasında ‘Dolar dışı’ bir antlaşmaya dayandığı için ABD tarafından ‘şiddet’le durdurulmuştu. Almanya bu ‘şiddet’e ne kadar süre dayanabilir, bekleyip göreceğiz.