Recep İvedik, Kasımpaşalılık ve Magandalıkta Erdem Arayışının Arkeolojisi
İnsanımız herşeyin en kötüsüne layık görülüyor. Televizyon kanallarında, sinemalarda Recep İvedik adı verilmiş bir ucube hergün fersah fersah pazarlanıyor. Bir insanın bu kadar çirkin olabilmesi ve bu kadar magandaca davranabilmesi için özel çaba sarfetmesi gerekir; Şahan Gökbakar da bu ucubeyi yaratmak için gerçekten çok özel çaba sarfediyor. Esas beceri bir ucubeyi bir halk kahramanına dönüştürebilmekte. Kahraman halktan ve halk da kahramanından feyz alıyor. Burada Karacaoğlan, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdaldan bahsetmiyoruz. Kimse artık bu modası geçmiş halk kahramanlarına itibar etmiyor. Yeni kahramanımız Recep İvedik iğrenç kahkahaları ve giyimiyle yeri göğü inletiyor; insanlık tarihinde erdemli olarak kabul edilen herşeyle alay edip, erdemi spontan bir duygusallıkta ve en iğrenç şeylere yüklediği duygusal anlamlarda buluyor. Recep İvedik bir zevksizlik ve zevzeklik abidesi. Bu abideye biraz duygusallık, biraz dangalaklık, biraz da sıradanlığın çekiciliği katılarak yeni erdem tanımı yapılıyor.
İnsanımız cahil bırakıldı. İnsanlığın tarihsel mirasından, modernleşme kültüründen mahrum kaldı. Herşeyin en kötüsü verildi ona; gazeteyi ya maçları takip etmek için ya da kadın baldır bacağı görmek için almaya başladı. Neredeyse ne düzgün bir gazete ne de düzgün bir televizyon kaldı piyasada. Düzgün olan herşeyden adım adım uzaklaştırıldı insanlarımız. Sonra da düzgün olan herşey aşağılandı, alay konusu yapıldı. Yeni magandalık ulusal kimlik konumuna yükseltildi. Cehalet bayrak oldu.
Hocam Oğuz Onaran 2000li yılların başında, mafya hikayeleri ve Deli Yürekler her köşe başında delikanlılık sembolü olarak pazarlanmaya başlayınca barbarlar memlekete hakim oldu demişti. Son zamanlarda barbarlığın yeni tanımlarına ulaştık çok şükür; yeni barbarlık magandalık ve cahillikle harmanlanarak pazarlanıyor.
Tayyip Erdoğan Davosta showunu sergilerken kadim dostum Derya Erel ile benim evimdeydik. Derya Kemal Sunalvari politikacılık yapıyor; dürüst, kimseyi takmayan, doğru bildiğini yapmaktan sakınmayan, herkesin bugüne kadar kabulendiği yanlışları yanlış olarak görme becerisine sahip bir adam tipi çiziyor; bu sayede de prim toplamaya çalışıyor dedi. Deryanin analizine hak veriyorum ama sanırım Kemal Sunal tiplemesi biraz hafif kalıyor sayın başbakanı anlayabilmek açısından. Sayın başbakan, yeni trendimiz Recep İvedikin saltanatını birçok noktada zorluyor.
Bu noktalardan belki de en önemlisi dışişleri mensupları için kullandığı monşer yaftası. Sayın başbakanın eğitimli ve entellektüel olanı aşağılayan, uzmanlığı hiçe sayan yeni köylü-kentli yaklaşımı Recep İvediki bile sollayacak düzeyde. Dün de son olarak arzuladığı dış işleri mensubunun tanımını verdi : Arslanın karnındakini alıp çıkaracak .
Elbette olup biten bu kadar basit değil. Başbakanın derdi de doğrudan dışişleri mensuplarıyla değil. Davosdaki showuyla başbakan Amerikanın yeni Orta Doğu politikasının en önemli taşlarından birisini yerine döşedi: Müslüman aleminde sokaktaki kalabalık tarafından kahraman ilan edildi. Bundan sonra Türkiye, Arap dünyasında Amerikan çıkarlarının yerleştirilebilmesi için daha etkin rol oynayabilecek. soL satırlarında buna bir süredir yeni Osmanlıcılık adı veriliyor. Doğrudur! Yeni bir tür Osmanlıcılıktır bu! Müslüman ama aynı zamanda da bölgede Amerikan çıkarlarının sadık bekçisi bir ülkenin Orta Doğuda daha etkin rol oynaması sürecinin ilk adımıdır. Arap dünyasında kahraman ilan edilen Tayyip Erdoğan da bu politikaların yerleştirilmesinin baş mimarı konumuna yükseltilmiştir.
İkinci adım yerel seçimlerdir. Davos celallenmesi elbette AKPnin yerel seçimlerde elindeki kozu güçlendirmiş, Kemal Sunal ve Recep İvedik hayranı halkımıza, Kemal Sunal ve Recep İvedik karması bir imaj salatası sunmuştur.
Başbakanın monşer çıkartması da Türkiye ve Orta Doğudaki AKP iktidarı için üçüncü adımı oluşturmaktadır. AKP, hemen tüm bürokrasi yapılanmasını ele geçirmiş, ya kamu reformları sürecini kullanarak ya da finansal krizlerin yıpratıcı etkilerini bürokratik kadrolaşmanın aracı haline dönüştürerek takunyalı bir bürokrat eliti bürokraside üst kademelere taşımıştır. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi bu bürokratik kadrolar gelmekte olan daha baskıcı bir iktidarın da Türkiyede kara bulutları şeklinde başımızın etrafında dolaşmaktadırlar.
Dışişleri bakanlığı, görece kapalı niteliği, görece köklü geleneği, görece Amerikada takunyalı cemaatlerle iç içe edinilen uyduruk yurtdışı eğitimine itibar etmeyip, elemanlarının Türkiyeyi uluslararası düzeyde temsil edebilecek nitelikte ve entellektüel yönlerine önem vererek eğitilmelerine önayak olması dolayısıyla AKP iktidarı tarafından yeterince nüfuz edilememiş ve ele geçirilememiş bir yapıdır. Hazine, DPT veya Merkez Bankasında çalışan ve yurtdışından öğrendikleri bir-iki matematiksel modeli işleterek bir tür uzman işi gören bürokratlarla karşılaştırıldığında dışişleri personeli daha ayrıcılıklı bir yere sahiptir. Şimdi Tayyip Erdoğanın tanımladığı arslanın midesinden lokmasını çekip alacak yeni dışişleri personeli, sayın başbakanın arzuladığı takunyalı dışişleri mensubu takımıdır. Başbakanın monşer saldırısı aracılığıyla yaptığı çıkartma, dışişlerinin takunyalılaştırılması operasyonunun ilk adımıdır. Yeni takunyalı dışişleri eliti AKP iktidarının Orta Doğu politikaları açısından vazgeçilmezidir. Elbette bu elit hem takunyalı hem de aynı zamanda Amerikancı olmak zorundadır.
Konu gerçekten çok önemlidir. O kadar önemlidir ki konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bilumum medya mensubu İvedikcikler, sayın başbakana monşerler karşısında desteklerini sunmaktadır. Dünkü (3 Şubat 2009) tarihli Star gazetesindeki yazısında süperstarların paparazisi Aziz Üstel üstadımız da desteğini şu cümleleriyle sunmuştur: Elitist monşerlerin, yıllarca hiç bir iş yapmadan, Dışişleri Bakanlığı koridorlarından, Hello... How are you? diye dolaşmalarının hesabını vermek zorundadır artık! (alıntıdaki cümle bozukluğu bana ait değildir, büyük entellektüel sayın Üstelin kaleminden dökülenler bu şekildedir). Görünen odur ki, Aziz Üstel üstadımız, süperstar Ajda Pekkanımızı ve Türkiyemizin özene bezene yetiştirdiği diğer bilumum sanat erbaplarımızı televizyondaki programında ağırlarken giyindiği beyaz pantolonları, Rotary ceketlerini, mavi gömlekleri, yatak odası sesini ve yandan çarklı duruşunu bir kenara bırakmış, eli arkasında biraz yaylana yaylana yürüyerek daha Kasımpaşalı bir tavra bürünmüştür.
Başta söylediğim gibi, insanımız herşeyin en kötüsüne layık görülüyor: Komedyenin, köşe yazarının, entellektüelin, gazetenin, TV programının, filmin, dizinin, müziğin ve en önemlisi de halk kahramanının...
dikmenahmetalpay@yahoo.com
-------
Kaynak: Ahmet Alpay Dikmen, 4 Şubat 2009, soL