AKP Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan anayasa değişiklik paketine ilişkin referandumda sandıktan “evet” çıkması için halka hitap ederken muhalefete sesleniyor: “ … Dürüst olun, düürüüüst!”
İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanılığı’ndan bu yana Sayın Erdoğan’ın onaltı yıldır döktüğü incilerden yalnızca bazılarının düp dürüst kendi ağzından sıralamasına önce bir konuşmasından bazı cümlelerle başlayalım:
- “… tutturmuşlar laiklik elden gidiyor. Yahu, bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek yahu! Sen bunun önüne geçemezsinki. Yani zorla bu milletin elinde tutmaya gücün yetmez. Millete rağmen bu yürümez zaten… Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya laik. İkisi bir arada olduğu zaman adeta ters mıknatıslanma yapar. Mümkün değil ikisinin bir arada olması…. Ben müslümanım diyenin aynı zamanda ben laikim demesi mümkün değil. Niye? Çünkü müslümanın yaratıcısı olan Allah kesin hakimiyet sahibidir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Bak yalan koskoca bir yalan. Sandığa giderken milletindir. Ama maddede ve manada egemenlik kayıtsız şartsız Allahındır.’’ [1]
Pek âlâ da hem müslüman hem laik olunabilir, Sayın Başbakan! Nasıl mı? Eğer anayasada laik olarak tanımlanan devleti yöneten iktidar, örneğin AKP iktidarı, içselleştirilmesi vicdanı hür bireyin takdiri olan, öbür dünya yaşamına ilişkin dinsel inanç ve öğretiyi devlete şırıngalamaya ve o inançtan kendi yorumuna göre çıkarttığı yaşam biçimini yürütme erkinden yararlanarak gelenekleri, görenekleri ve yaşam felsefesi yüzlerce yılda oluşup yerleşmiş topluma dayatmaya çalışmazsa, o zaman laik devlete saygılı böyle bir iktidara mensup insanlar kamu ve toplum yaşamında pekâlâ da laiktirler; özel yaşamlarında ne kadar dindar olsalar da! Örneğin, seçkin bilim adamlarımızdan ve eski Başbakan’lardan Doğu bilimci, ilâhiyatçı, tarihçi, uzun yıllar da Türk Tarih Kurumu’nun başkanlığını yapmış olan rahmetli Ord. Prof. Şemsettin Günaltay (1883-1961) gibi! Ama nerede o uygar, dindar insanlar? Hele hele o iktidar -Katolik kilisesi gibi- ülkede yanılmaz olduğunu düşünüyor ve ansızın gelen ikbali alçak gönüllülükle sindirmek yerine ola ki “neydim, nol’dum?” yanlışlığına düşmüş birisi ile çevresindekiler de hikmete erdiklerini sanıyorlarsa!
İncilerden yalnızca bazılarının sıralamasına devam edelim: :
- Ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok. (12.5.1994 Hurriyet)
- 10 Kasım'da yaygara kopartıldı. (14.11.1994 – Hürriyet)
- Elhamdülillah şeriatçıyız. (21.11.1994 – Milliyet)
- Ben İstanbul'un imamıyım. (08.01.1995 – Hürriyet)
- İmamlar da nikâh kıysın. (09.05.1995 - Milliyet) [2]
- Ben Meclis'in dua ile açılmasından yanayım. (08.01.1996 - Milliyet)
- Cumhurbaşkanının imam hatipli olacağı günler yakındır. (05.02.1996 – Akit)
- Bu ülkede başbakan ve cumhurbaşkanı olmadan ölmeyeceğim. (Pınarhisar Cezaevi -1999)
- Şu anda Büyük Orta Doğu Projesi var ya, bu proje içerisinde Diyarbakır bir merkez, bir yıldız olabilir (16. 02. 2004- Kanal D)
- “Kıbrıs'taki Türk askeri Lübnan'daki Suriye varlığına benzer” (24. 06.2005)
- "Kürt sorunu benim sorunumdur. Her sorunun çözümünün adresi biziz" (12. 08.2005 –Diyarbakır)
- “BOP içinde önemli bir rol oynuyoruz. Amerika’nın Ortadoğu’da oynayacağı önemli bir rol var, Onun bir parçasıyız.” (13.9.2005)
- Değişerek geliştim" (2006 bütçe görüşmeleri.) [3]
- Siyasete girerken farklı, siyasetten sonra farklı bir yaşam tarzı mı uygulayacağım, halkımı mı aldatacağım? Dün neysem, bugün de oyum, değişemem, değişmedim. (TRT 1’de 21.06.2006)
- BOP’ta eşbaşkanız. Biz orada görev ifa ediyoruz. Böyle bir görev seçilerek verilmiştir.” (26.2.2006)
- Askerlik yan gelip yatma yeri değildir! (04.09.2006) [4] Artık şehit cenazesi istemiyoruz diyen şehit ailesine
- “Bizim öyle bir sorunumuz yok” (31. 03. 2007 - Kürt sorunu hakkında fikrinini soran Belçikalı gazeteciye.) Az yukaruda ise “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyordu. Bu ne ağır bir çelişkidir?
- Bize göre demokrasi amaç değil, ancak bir araçtır. Hangi sisteme gitmek istiyorsanız, bu düzenlerin seçiminde bir araçtır. Türkiye, kendisine din olarak Kemalizmi almış, başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte ettirmiştir. Oysa en üst belirleyici İslam'ın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir." ("İkinci Cumhuriyet Tartışmaları" kitabındaki söyleşisinden)
Bizler bağımsız “bir ve tek millî devlet Türkiye”de yaşayabilelim diye Çanakkale’den başlayarak doğu, güney ve batı cephelerinde yürütülmüş Kurtuluş Savaşı’nda bu kutlu toprağa düşmüş ve güneydoğuda hâlâ daha düşmekte olan, ışıklar içinde yatsınlar, şunca kutsal şehitimize “kelle”, yurtdaşa “lan terbiyesizlik yapma, artistlik yapma lan, hadi ananı da al git buradan” ya da “lan bana anayasayı öğretme” gibi nezâket, sevgi ve terbiye simgesi daha ne incilerle takke çoktan düşmüş, kel artık görünmüştür.
Ey temiz din duyguları sömürülenler, açın gözlerinizi de uyanın artık, uyanın!
RP’den AKP’ye kadar dinsel ideoloji yönünde adım adım değiştirilmeye çalışılan ülkede Mustafa Kemâl Atatürk ve dava arkadaşlarının insanüstü bir azim ve çaba ile kurdukları, değeri günümüzde yazık ki yeterince takdir edilmeyen Türkiye Cumhuriyeti’ne hainlik ve Atatürk’e de düpedüz nankörlük ediliyor. Oysa Allah, gerçek Müslümanların da çok iyi bildikleri gibi, hainler ve nankörleri sevmez. Örneğin, Hac suresinin 38. Ayetinde buyurulur ki:
Allah, iman edenleri savunur. Şu da kuşkusuz ki, Allah hiçbir haini, hiçbir nankörü sevmez.
Ve Abese suresinin 17. ayeti:
Kahrolası insan, ne kadar da nankördür!
Cumhuriyet’e hainlik mi? Önce Şeyh Sait isyanı, ardından -ışıklar içinde yatsın- 26 yaşındaki öğretmen asteğmen Kubilay’ın şeriatçılar tarafından Menemen’de vahşice katledilmesi gibi, unutuldu galiba Konya’da düzenlenmiş “şeriat isteriz miting”’i ile benzeri eylemler ve zamanımızda da cami avlularında, meydan ve sokaklarda buraya alınamayacak kadar çok, saçma sapan gerekçelerle “şeriat isyeriz!” diye avaz avaz bağıranlar. Ya da “laik değilim ama laikliği korumakla yükümlüyüm” deyip “referansımız islamdır. Tek hedefimiz İslam devletidir” sözleriyle de gizli hedefi açıkça itiraf edenler.
Soy kökenleri ne olursa olsun, bugün Anadolu ve Doğu Trakya’da yaşayan bütün yurtdaşlarımız ile yurdun da kurtarıcısı Atatürk ve dava arkadaşlarına nankörlük mü? Buyurun işte, şu küstah ifâdelere de bu ülkede cür’et edilmedi mi?
- ▬ “Türkiye’nin yarınında artık Kemalizme ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur. Kemalizmin yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir. Bizim için en üst belirleyici, İslam’ın etkileridir. Her şey ona göre belirlenir.”
▬ “Yolumuzun ortasında inek oturmuş, yolumuzu kapatıyor, menzile ulaşmamızı engelliyor. İneği yolumuzdan önce lafla, usul usul, sonra evvelallah sizlerin yardımıyla, artık nasıl olursa, nasıl denk gelirse kaldıracağız.”
Birinci alıntı çok açık! İkincisinde ise “inek” olarak Laik Cumhuriyet ve Atatürk devrimleri kastedilmiyor mu? Vatan için yedi düvele karşı verilmiş Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bugünlerimize o cumhuriyet ve o devrimler sayesinde ulaşmadık mı? Altmış yıldır bir damla kanı ve alın teri dökülmeden hazıra konanların nankörlüğü değildir de bu, nedir yani?
Ey cehaletin prangasındaki saf ve temiz imânı siyasal ve kişisel çıkar uğrunda sömürülen vatansever yurtdaşlarım:
Hurafeyi değil bilim ve akılı öğütleyen ama Atatürk ve İnönü’den sonra iktidar, dolayısıyla da ikbal yolunda siyasete alet edilen gerçek, Yüce İslam dinimiz için kalkın ayağa ve artık gider olan bizlerin kalanlara selâm ettiği şu güzelim Türkiye’mizde çocuklarımız ve torunlarımız kadar gelecek kuşaklarımızı da düşünerek sandığa gidelim.
Ve siz, siyasette din sömürüsü yapanlar, Yüce Allah’ı, yarattığı evrenlerin sonsuzluğu boyutunda hiç düşündünüz mü acaba? Hele hele her evrende yüz milyarlarca gök adası (galaksi) ve bunlardan her bir cüce gök adasında yüz milyonlarca, her bir dev gök adasında da yüz milyarlarca yıldız olduğunu?
İman ezber değil tefekkür ister. Tefekkür de insanın kendisini, çevresini, toplum ile olan ilişkisini ve giderek yaratılışı, sonuçta da evreni düşünmesiyle başlar. Böyle bir düşünme ameliyesi ise öncelikle kişinin kendisine karşı dürüst olmasını gerektirmektedir.
Hani Sayın Başbakan’ın meydanlarda “ … dürüst olun, düürüüüst!” dediği gibi!...
Altbilgi : [1] Refah Partisi Umraniye ilçe hizmet binasının 1994 yılındaki açılışında yaptığı konuşmadan.
[2] Diyanet-Sen Gaziantep Şube Başkanı Ahmet Tahiroğlu, 25 . 08.2010 tarihli Star Gazetesi’nde çıkan habere göre “dini nikâh yasağının kaldırılması”!nı, hastanede yatarak tedavi gören hastalara din hizmeti verilmesini ve orduya din subayı alınmasını istedi.
[3] 2006 Bütçe görüşmelerinde Deniz Baykal'ın "Hangi Erdoğan'sın, Hikmetyar'ın önünde diz çöken mi, 'Anıtkabir'de sap gibi duruyorlar' deyip sonra saygı duruşunda bulunan mı?" sorusuna Recep Tayyip Erdoğan'ın verdiği cevap. "O zaman Afganistan başbakanıydı, şimdi farklı safta olduğu için desteklemiyorum. Değişerek geliştim."
[4] Artık şehit cenazesi istemiyoruz diyen şehit ailesine
[2] Diyanet-Sen Gaziantep Şube Başkanı Ahmet Tahiroğlu, 25 . 08.2010 tarihli Star Gazetesi’nde çıkan habere göre “dini nikâh yasağının kaldırılması”!nı, hastanede yatarak tedavi gören hastalara din hizmeti verilmesini ve orduya din subayı alınmasını istedi.
[3] 2006 Bütçe görüşmelerinde Deniz Baykal'ın "Hangi Erdoğan'sın, Hikmetyar'ın önünde diz çöken mi, 'Anıtkabir'de sap gibi duruyorlar' deyip sonra saygı duruşunda bulunan mı?" sorusuna Recep Tayyip Erdoğan'ın verdiği cevap. "O zaman Afganistan başbakanıydı, şimdi farklı safta olduğu için desteklemiyorum. Değişerek geliştim."
[4] Artık şehit cenazesi istemiyoruz diyen şehit ailesine
E. Fuat TEKÇE - Güncel Meydan