Sevgili Dostlar,
İbadet, kulun sahibine/yaratanına karşı, sahibi/yaratanı tarafından verilen görevleri kayıtsız şartsız kabullenip yerine getirmesi demektir. “İbadet”, Allah`ın kulluk talimatnamesinde (Kur`an`da) vermiş olduğu görevlerin tümünü yapmaktır, hepsini uygulamaktır. Bu durumda kulların ilk görevleri arasında; okumak, yazmak, temiz olmak, çevredekileri uyarmak, yetimleri himaye etmek, yetimlerin mallarını yememek, daima helal kazanıp-yemek, marufu emredip münkerden nehyetmek (toplumda aktif olup, iyi ve güzeli emretmek kötülüklere de engel olmak), doğru, dürüst ve güvenilir olmak, ölçü ve tartıda hile yapmamak, rüşvet almamak-vermemek, zina ve fuhuştan uzak durmak gibi görevler sayılabilir. (İbadet nedir?-Halil Ay)
Bu anlamdaki ibadet kavramını düşündüğümüzde, Rabbimizin emirlerine uyup yasaklarından kaçınırken veya O’na tam bir teslimiyet içinde kulu olarak secde/itaat ederken arapçayla ilgili bir sorunumuz olmadığı açıktır. İbadetin/kulluğun dili olmaz. Rahman ve Rahim olan Allah adına diyerek besmelenin bilinci içerisinde ve ”Yalnız sana ibadet/kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz”’ ayetini yaşama geçirmek için, Kurandan aldıkları öğütleri eyleme döken/yaşayan insanlar,”
Allah’a ibadet etmekte,kulluk etmektedirler. Eylemleriyle, niyetleriyle ve de elbette ki kendi dilleriyle.
İbadet Allah’a kulluk etmek ise, kulluk vazifemizi yerine getirmek ve Allah’ın rızasını kazanmak için yapmamız/yapmamamız gereken şeyleri nereden öğreneceğiz ki ibadet edebilelim? Elbette ki kulluk talimatnamemiz ve öğüt kitabımız olan Kuran’dan öğreneceğiz. Rabbimize layığınca ibadet/kulluk edebilmemiz, Allah’ın vahyettiği ve Allah resulünün tebliğ ettiği Kuran’ı okumak, anlamak ve yaşamak ile mümkündür. Kuran, bir mucize ve Allah’ın en büyük rahmetidir bizlere. Kuran’ı okuduğumuzda görüyoruz ki ayetler ile defalarca uyarılmaktayız.
Rabbimiz bize seslenmekte;
Müzemmil 4, ”………, ve Kur’an’ı ağır ağır düşüne düşüne oku!”
Ali İmran 138, ”Bu,insanlara bir açıklama, korunup sakınanlara da bir öğüt ve kılavuzdur.”
Yunus 57, ”Ey İnsanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, inananlara bir kılavuz ve bir rahmet geldi.”
Ta-Ha 3, ”Saygıyla ürperene bir hatırlatma/düşündürme/öğüt verme olsun diye indirdik.”
Zühruf 44, ”Gerçek şu:Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir öğüttür.Bundan sorumlu tutulacaksınız.”
Kalem 52, ”Oysa ki o zikir/Kuran, alemler için bir öğütten başka şey değildir.”
Müzzemmil 19, ”Bu bir öğüt verici, düşündürücüdür. Dileyen Rabbine doğru bir yol edinir.
Eğer Rabbimizin vahyine sırt dönersek, onu okuyup anlamadan yapacağımız işlerde nasıl emin olacağız gerçekten O’na ibadet/kulluk ettiğimize? Emin olmak/mümin olmak nasıl mümkün olacak öğütleri okumadan, yaşamadan? Allah’ın bizlere uzanan rahmet elidir Kuran. Ona sırt dönen, tozlu raflara terkeden, anlaşılmaz bir kitap muamelesi yapan, anlamını bilmeden okumalara ”Kuran okuyorum” tanımlamasını yapan insanlardan olmaktan dönelim. Hangimiz bir sınava çalışırken, bilmediği dildeki kitapları telafuz edip seslendirerek okuyor? Böyle çalışıp sınav kazanan biri var mı? Kimse denemez ki bunu. Ama en büyük sınavımızın ya ortasındayız, ya sonunda. Belki bir saniye sonra kağıtlar teslim edilecek. Ve sınav esnasında dersin kitabını okumak serbest. Ama biz bu sınavın kitabını zaten anlayamam, kafama göre kağıdı doldurayım diyoruz, öğüt kitabımızı okumuyoruz ya da bilmediğimiz bir dille okuyunca sınavı veririz sanıyoruz. Bunun hesabını Rabbimize nasıl vereceğimizi düşündük mü hiç?
Sevgili Dostlar,
Şimdi dilerseniz. ibadetin/Allah’a kul olmanın gereğini yerine getirişin boyutlarından biri olan namaz/niyaz ve dualar/yakarışlar açısından düşünelim.
Namaz kişinin Allah’a kulluğunun gereği olarak, huşu ve ihlas ile kıyam rüku secde edişi ve Rabbine yakarışıdır. Allah ile kulu arasındaki bu özel hal gerçekten de kişinin Rabbinin huzurunda alçalarak yakarışı, O’na yönelerek halini Rabbine arz edişidir. ”Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” diyerek O’ndan istemesidir. Düşünülmesi gereken ilk husus şudur: Rabbimize yakarırken, ona yönelip dua ederken neden bilmediğimiz bir dilde konuşmaya çalışıyoruz? Bunun sebebi nedir?
Sevgili Dostlar,
Şunu söylememizde hiçbir abartı yoktur. Hz.Muhammed kendi dilinde Rabbine yakarmış,niyaz etmiş ise, o zaman bizim de Allah resulünün tavrına uygun olarak kendi dilimizde yakarmamız niyaz etmemiz gerekmez mi? Allah resulüne uymak böyle gerçekleşmez mi?
Sadece Hz.Muhammed mi kendi dilinde ve toplumunun dilinde niyaz etmiş, yakarmıştır? Kuran’da bize kıssaları anlatılan,isimleri geçen Allah resulleri nasıl niyaz etmişler, nasıl yakarmışlar Allah’a?
Hz.Nuh nasıl seslenmiş Rabbine? Hz.İbrahim hangi dilde demiş ”İhtiyar yaşımda bana İsmail ve İshak’ı bağışlayan Allah’a hamd olsun!Benim Rabbim,duayı gerçekten çok iyi duyar.” diye.(İbrahim 39) Hz.Musa , Hz.İsa, Hz.Salih, Hz.Şuayb? Ya diğer Allah resulleri? Hangi dili konuşuyorlarsa, elbette ki o dilde yakardılar, kendi dilleriyle niyaz ettiler Rablerine. Ve O’ndan gelen vahyi de dosdoğru tebliğ ettiler içinde yaşadıkları topluma, yine o dille. Bundan daha doğal bir şey de olamaz elbette değil mi?
Adem’den beri tüm Allah resulleri kendi dilleriyle tebliğ ettiler vahyi, ve kendi dilleriyle niyaz ettiler, kendi dilleriyle yakardılar. İnsan fıtratının doğal bir sonucu, hayatın olağan akışına uygun son derece doğal olan bu durum üzerinde bizler ne derece düşündük? Bunun anlamını ne derece idrak ettik? Kendi yaşantımızda bunu nereye koyduk? Dedik ki:elbette herkes kendi diliyle yakarır ve vahiy de o toplumun diliyle tebliğ edilir. Peki ya biz şimdi ne yapıyoruz? Bunun üzerinde düşünme vaktimiz gelmedi mi?
Kamer 15 ”Yemin olsun ki biz Kuranı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık.Fakat düşünen mi var? ”
Kamer 17”Yemin olsun ki biz Kuranı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık.Fakat düşünen mi var? ”
Kamer 22”Yemin olsun ki biz Kuranı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık.Fakat düşünen mi var? ”
Kamer 25 ”Yemin olsun ki biz Kuranı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık.Fakat düşünen mi var? ”
Elif.