RUMLARIN KASIM 2009 STRATEJİSİ
Rumların koordineli girişim ve çabaları müzakereleri nerelere sürüklemek istediklerini yavaş yavaş su yüzüne çıkarmaya başladı.
Türkiyenin garantörlüğüne artık gerek olmadığını ve partenojenez bir devleti kabul etmeyeceklerini boşuna söylemiyorlar. Hedefleri ileride Türkiyenin sıkıştığı bir dönemde takas yapabilmek için gözel görünen bir yere olumsuzluklarını şimdiden inşa ediyorlar.
Rum yönetiminin Pazartesi günü Dışişleri Bakanı Markos Kiprianu aracılığıyla partenojenezle (bakir doğum) çözümü tartışma konusu bile etmediğine yönelik tutumunu AB Komisyon Başkanı Jose Manuel Barrosoya net şekilde iletmesi hiçte günübirlik bir gelişme değil.
Eğer Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri gibi birçok devletten oluşmuş Federal Cumhuriyet tipinde bir ülke olsaydı, Barrosonun şu anda bulunduğu makamın dengi Devlet Başkanlığı olurdu.
Hristofyasın Kiprianuya özellikle partenojenezin tartışma konusu olmadığını her istikamette ve her düzeyde net şekilde ortaya koymasına dair bir talimatı var. Bu nedenle de Kiprianu Barroso ile sırf konuşabilmek için Brükselde 24 saat hiçbir iş yapmadan oturdu ve Barrosonun Budapeşteden geri dönmesini bekledi. Barosso kendisine randevu verince de, Olli Rehnin birgün evvel söylediği çözümden sonra Kıbrısta yeni varlıkla (new entity) ilgili açıklamasının da ışığı altında, Kıbrıs Rumlarının kırmızı çizgilerini ortaya koydu.
Nedir bu Rumların kırmızı çizgileri.
Türkiyenin Garantörlüğünün kaldırılması ve müzakerelerden sonra ortaya çıkacak olan Partenojenez devleti kabul etmeyeceklerine dair olmazsa olmaz kesin koşulları.
Markos Kiprianunun Barrosoyla Brükselde Olli Rehnin birgün evvel söylediği sözleri bahane ederek yaptığı görüşmede, müzakerelere bir de ABli hakem istedi. BMden hakem istemeyen Kıbrıs Rum tarafı, Barrosodan Avrupalı koordinatör adı altında hakem istemeye başladı. Rumlara göre üyesi oldukları Avrupa Birliğinin Komisyon Başkanının müzakerelere en üst düzeyde nezaret etmesinin veya katılımının müzakerelerin normal seyretmesinin veya her koşulda Rumların lehine sürmesinin garantisi olacağı düşüncesinde.
Tabii bunun bir nedeni var. Hesap uzun vadeli ve şeytanca.
Rumların ABden bu taleplerine hemen ve derhal Yunanistandan da destek geldi. Sanki haberleri yokmuş gibi Dış İşleri bakanı Bayan Theodora Bakoyanni de yaptığı açıklamada Kıbrısta sürdürülebilir bir çözümün hangi niteliklere sahip olması gerektiğini ve Kıbrısın bugün AB üye ülkesi olduğunu göz önünde bulundurularak AB ilke ve yasalarının uygulanmasının en doğru hareket olacağını belirtti.
Yani ABye çağrı yapıyor ve Kıbrıslı Rumların arkasında durun ve haklarını sakın yedirmeyin demeye getiriyor. Sanki hakları yenen Rumlarmış gibi.
Hristofyas saptadığı yeni strateji ile Türkiyenin garantörlüğünü ve Kıbrıslı Türklerin güvenliğini tartışmaya açmak için elden geleni yapıyor ve AByi de bu konuda devreye sokmaya çalışıyor.
Hedefi hemen ve derhal AByi devreye sokmak ve birtakım ayak oyunları ile Türkiyenin 1923 Lozan antlaşması Madde 16, 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları ve 1960 Kıbrıs Anayasası ile elde ettiği ada üzerindeki garantörlük hakkını ortadan kaldırmak veya en azından sulandırmak. Kıbrıslı Türklerin güvenliğini de AB şemsiyesi altına sokmak.
Rumlar ve Yunanlılar ısrarla Türkiyenin Garantörlüğünü, adaya müdahale hakkını ve Kıbrıs Türk Barış Kuvvetlerinin adadaki varlığını istemiyorlar.
Bundan sonra Rumların her türlü oyun bozanlığına, görüşmelerin kesilmesine Türkler neden oldu suçlamalarına, Rum basınında Talat ve Türkiye aleyhine yazılara ve faaliyette olan tüm Rum kuruluşlarının AB ve BMye bu konuda yazacakları protesto mektuplarına hazır olmak gerekmektedir. Rumlar, Türkleri suçlamak için böylesi güzel fırsatları her zaman büyük bir ustalıkla yaratmışlar ve kullanmışlardır.
Rum ve Yunan politik stratejistlerinin saptadıkları uygulama, Talat-Hristofyas arasındaki müzakerelerin Türkiye-AB Müzakereler İlerleme Raporunun açıklanacağı Kasım 2009a kadar sürdürmek ve Kasım 2009da açıklanacak -2009 yılı İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi- evvelsinde Türkiye-AB müzakerelerinin sürdürülebilmesi için taviz koparmak amacı ile Türkiyeye baskı yapmak.
2009un Kasım ayında da Türkiye-AB Müzakereleri İlerleme Raporu açıklanacak. Rapor olumlu ise müzakereler devam edecek, olumsuz ise müzakereler kopacak veya müzakerelerin devam edebilmesi için Rumları memnun edecek ve koydukları şerhleri kaldırtacak bir ara yol bulunacak.
İşte Rumların 8 başlığa koydukları şerhleri kaldırtacak ve müzakerelerin devam etmesini sağlayacak ara yol, Türkiyenin Garantörlük haklarından vazgeçmesi ve Türkiyeye adada düzen bozulursa münferiden müdahale hakkı veren 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Ek I, Garanti Antlaşması Madde 4ün kaldırılması olacaktır.
Gidişat bunu göstermektedir.
Rumlar ve Yunanlılar Kasım 2009a giden stratejilerini belirlemişler, Talat-Hristofyas müzakerelerini paravan olarak kullanıyorlar ve asıl hedefleri de Türkiye-AB katılım müzakerelerinin devem edebilmesi karşılığında Türkiyeden okkalı bir taviz koparmak. Sonra bir başka neden uydurup gene müzakereleri dondurmak ve zamanı gelince bir okkalı taviz daha koparmak.
Bunu görmek için tarihe dönüp bakmak yeterli.
Prof. Dr. Ata ATUN